Örnek dava : tapu iptal ve tescil davasi, keşİF, BİLİRKİŞİ İncelemesi olay



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə12/14
tarix28.07.2018
ölçüsü0,97 Mb.
#60807
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14
HUMK 290 : Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler on milyon liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz”.

112 “Senet, bir kimsenin vücuda getirdiği (veya getirttiği) ve kendi aleyhine delil teşkil eden yazılı belgedir” KURU, II, s. 1426.

113 Gerçekten, bir yargısal karara göre, “Davacı, davalıya ait tapulu taşınmazı adi senetle satın alıp ferağ takriri verilmediğinden satış bedeli olarak davalıya ödediği 25.000 liranın alınmasını istemiştir. Davalı, satış senedinde bedel olarak 25.000 lira gösterilmişse de bedelde muvazaa olup hakiki satışın 9.500 liraya yapıldığını ve bu miktar para aldığını ileri sürmüştür. Mahkemece satış bedeli yönünden tanık dinlenmek suretiyle tanık sözlerine göre 9.500 liranın tahsiline karar verilmiştir. Oysaki, HUMK’nun 290. maddesinde senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilemeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece bu madde hükmü nazara alınmaksızın hüküm verilmesi bozmayı gerektirir” Y.13.HD 13.11.1974, 2307 – 2912, KURU, II, s. 1617.

114 “Harici satış parasının ödendiği yolundaki iddia mahiyeti itibariyle maddi bir olay olmayıp hukuki işlem niteliğinde bulunduğundan ve ödendiği iddia edilen satış parası da 50 lirayı .. geçtiğinden Usulün 288. maddesi hükmünce bu hususun tanıkla ispatı mümkün değildir” YHGK 05.02.1975, 1/1433–128, KURU, II, s. 1535.

115 “500 liradan fazla bir satış sözleşmesinin kendisi değil de bir unsuru (şartı) çekişmeli ise, bu unsurun varlığı da senetle ispat edilebilir, tanıkla ispat edilemez ; misaller : ..“Miktarı elli (şimdi 500 lirayı) aşan satım akdinin yazılı delille ispatı gerekir. Ayıba karşı tekeffül bu alım satım sözleşmesinin bir şartı olarak ileri sürüldüğüne göre onun da yazılı delille ispat edilmesi icabeder” Y.4.HD 15.6.1965, 7593 - 3171, KURU, II, s. 1534.

116 Yüklenici, özel imalatları yapmasa ve özel imalata ilişkin eser sözleşmesinin yapıldığını, yani varlığını kabul etmeseydi, davalı / k. davacı (B)’nin, eser sözleşmesinin varlığını yazılı delille ispat etmesi gerekirdi, ispat yükü davalı / k. davacı (B)’ye düşerdi. Örneğin, “Davacı, açıkça eser sözleşmesine dayandığına göre, böyle bir sözleşmenin varlığını ve koşullarını ispat etmesi gerekir (MK m.6). Öyle ki, davacı, eser sözleşmesini ve eser karşılığının (ücretin) götürü olarak belirlendiğini, alacağın tutarına (30.000 lira) olduğuna göre, Usulün 288. maddesinde yer alan kural uyarınca yazılı kanıtla ispat etmekle görevlidir” Y.15.HD 04.06.1975, 2544-2866, YKD 1978/3 s. 421.

117 Örneğin, “Davacı, anlaşmanın (inşaat sözleşmesinin) davalı tarafından haksız olarak bozulduğundan bahisle 25.000 lira ceza koşuluna hükmolunmasını istemiş ve yazılı sözleşme olmadığını da açıklayarak iddiasını tanıkla kanıtlayacağını bildirmiş ise de, davalı vekili tanık dinlenmesine muvafakat etmemiştir. İddiasının mahiyeti itibariyle yazılı delille ispat edilmesi HUMK 288 hükmü gereği olduğuna ve davalı vekili de tanıkla isbat edilmesine razı olmadığına göre, mahkemece yapılacak iş davacıya yemin teklif etme hakkı da hatırlatılarak ve sonucuna göre karar vermekten ibaret iken, tanık beyanlarına dayanılması ve yemin hakkının davalıya hatırlatılmaması isabetsizidir” YHGK 07.04.1976, 11/771-1201, KURU, II, s. 1546.



118 Örneğin, “İstihkak davaları (İİK m. 96-99, 228), Harçlar Kanunu gereğince nisbi tarifeye tabi olduğu halde dava dilekçesinden sadece maktu 15 lira harç alınmakla yetinildiği anlaşılmaktadır. Harçlar Kanununun 27 ve 32 inci maddeleri uyarınca müddeabih 6500 lira üzerinden peşinen ödenmesi gereken harç ödenmedikçe yargı işlemlerine devam olunamaz. Öncelikle dava harcının davacıya tamamlattırılması gerektiği gözönünde tutulmadan yargılamaya devamla hüküm tesis olunması kanuna aykırı, temyiz istemi bu nedenle yerindedir. Hükmün bozulmasına ..” Y.İİD 26.05.1969, 5974-5732, KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C. IV, Ankara 1984, s. 3674 dn 78.

119 1136 sayılı Avukatlık Kanunu Madde 27/III (02.05.2001 - 4667/16 ile değişik) : “Avukatlarca vekaletname sunulan merciler, pul yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekaletname ve örneklerini kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye bu süre içinde pul tamamlatılmadıkça vekaletname işleme konulamaz”.

120 Gerçekten, Mahkeme, olayda, taraflar arasındaki çekişmeli olan maddi olgulara ilişkin iddia ile savunmanın kanıtlanması için kanıt gösterilmesine ihtiyaç duymuş ve ara kararıyla, taraflara kanıtlarını bildirmesi için süre vermiş (HUMK 217/II) ve duruşmayı bir başka güne ertelemiştir. Mahkemenin, yargılamanın uzamaması için delillerin gösterilmesi için taraflara kesin süre vermesi de doğru ve yerindedir. (HUMK 217/II : Davanın ispatı için delil ikamesi lazım ise bunları tafsilen yekdiğerine tebliğ etmek üzere iki tarafa münasip bir mühlet verir).

121 “Eğer Hakim sürenin kesin olduğuna karar vermiş ise, tanıdığı süre içinde yapılması istenilen işlerin ne olduğunu, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklaması ve kesin süreye uymamanın doğuracağı sonucu açık olarak anlatması, uyulmaması durumunda davanın reddedileceği yine açıkça belirtilmek suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. / .. Ancak, bu ara kararda belirlenen sürede işlemin yapılmaması halinde doğacak hukuki netice gösterilmemiş, davanın bu nedenle reddedileceği konusunda davacı uyarılmamış sadece (kesin sürenin sonuçları ihtar edildi) demekle yetinilmiştir. / Mahkemenin bu nitelikteki ara kararının yukarıda anlatılan özellikleri taşımadığı ve bu nedenle de HUMK. nun 163. maddesinde öngörülen kesin süre sonuçlarını doğurmayacağı ortadadır” Y.18.HD 11.12.2001, 2001/11434-11449, YKD 2002/3, s. 423-424.

122 HUMK 218/I : Tahkikat hakimi ikame edilmek istenilen delillerden hangisinin kabule şayan olduğunu ve hangisinin olmadığına esbabı mucibe dermeyanı suretiyle takdir ve karara rapteder”.

123 HUMK 209/I : Müddeialeyhin cevap layihasında dermeyan eylediği vakıalara karşı müddei, icabı halinde 207 nci maddenin birinci ve ikinci fıkralarına tevfiki hareketle on gün zarfında inkar veya kabulü mübeyyin izahat vermeğe mecburdur”.


124 HUMK 241/II : “Şahit ve ehlivukufla müddeasını ispat edecek taraf evvelemirde hangi hususa dair bunları isticvap olunacaklarını tayin eder”.

125 Mahkeme, uygulamada kural olarak uygulanan şekliyle, tanık dinlenmesine ilişkin ara kararını “gerekçesiz” vermiştir. Oysa, “Hakimin bir delili kabul etmediğine (delilin kabule şayan olmadığına) ilişkin kararı gerekçeli olur” (KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C.II, Ankara 1980, s.1338).

126 “Tahkikat hakimi dosyayı mahkemeye tevdi etmedikçe işten el çekmemesi hasebile, kendisinin verdiği ara kararından bizzat dönebileceği gibi, bu karara mahkemede itiraz etmek hakkı taraflar için mevcuttur (m. 218)” (POSTACIOĞLU, İlhan E. : Medeni Usul Hukuku Dersleri, Altıncı Bası, İstanbul 1975, s. 500-501). Gerçekten, “Kural olarak, mahkeme (hakim), verdiği ara kararından (dava veya yargılama sonuçlanmadan önce) dönebilir (rücu edebilir). Çünkü, ara kararları ile, kural olarak taraflardan biri lehine (yararına) usuli kazanılmış hak doğmaz” (KURU, II, s. 2054). Bu nedenle, “Bir delilin kabule şayan olmadığına (reddine) karar veren mahkeme (hakim), sonradan bu ara kararından dönerek o delilin gösterilmesine karar verebilir” (KURU, II, s. 2055).

127 Gerçekten, “Tahkikatın sona ermesi (bitmesi) üzerine, hemen hüküm safhasına geçilmez (hüküm verilmez) : / Hakim, tahkikatın sonunda, kendiliğinden veya tarafların talebi üzerine, tarafların birer layiha verebilmeleri için bir süre belirler (m. 375). Tarafların iddia ve savunma haklarını gereği gibi kullanabilmeleri için, hakimin, kendiliğinden taraflara layiha verebilmeleri için süre belirlemesi uygun olur. Hele taraflardan biri, layiha için süre verilmesini isterse, hakim, taraflara layiha için süre vermekle yükümlüdür ; süre vermeden tahkikatı bitiremez ; misal : / (Y.1.HD 25.1.1949, 8695-453 sayılı kararı) “Yargılamanın (tahkikatın) sona erdiğinin taraflara tefhiminden sonra davalı vekili tarafından savunmasını hazırlamak için mühlet istendiği tutanaktan anlaşılmakta olduğundan ve tahkikatın hitamı sonunda tarafların esas hakkındaki iddia ve savunmalarını hazırlayarak beyan etmeleri için mahkemece kendilerine mühlet verilmesi lazım geleceği HUMK’nun 375 inci ve sonraki maddeleri hükümlerinden bulunduğuna göre davalı vekiline esas hakkındaki savunmasını hazırlaması için mühlet verilmesi gerekirken kanun hükümleri gözönüne alınmayarak bu husustaki isteğinin reddedilmiş olması yolsuzdur” (KURU, II, s. 2008).

128 TCK 125 : “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır..”.

129 TMK 24 : “II. Saldırıya karşı / 1. İlke / Madde 24- Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. / Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır”.

130 BK 49 : “3. Şahsi Menfaatlerin Haleldar olması / Madde 49 – (Değişik : 04.05.1998-3444/8 md) Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. / Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır. / Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edilebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir”.

131 Bkz. KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C. II, Ankara 1980, s. 1322.

132 “Haberin gerçeğe uygun olduğu ispat yükü davalıya aittir” Y.4.HD 25.02.1988, 10907-1827, KARAHASAN, Mustafa Reşit : Tazminat Hukuku, Birinci Kitap Maddi Tazminat, İkinci Kitap Manevi Tazminat, Ankara 1996, s. 1322.

133 “Yayınlanan haber davacının haysiyet ve itibarı üzerinde kaçınılmaz zararı meydana getirdikten sonra gazetenin başka günlü bir nüshasında yalanlama yazısı çıkarmış olması gerçekleşen zararı gidermeyeceğinden davalı sorumluluktan kurtaramaz” Y.4.HD 13.06.1966, 9572-1970, KARAHASAN, 1996, s. 1353.

134 “Taraflar sulh olmazlarsa, hakim, kendilerinin veya vekillerinin dinlenmesi .. sonucunda, tarafların anlaştıkları (çekişmesiz) ve anlaşamadıkları (çekişmeli) hususları tespit eder ve çekişmeli hususları, çekişmesiz olanlardan ayırır (m. 216). Çünkü, ancak çekişmeli olan hususlar hakkında delil gösterilir ve tahkikat yapılır (m. 238,I)..”. Bkz. Y.4.HD’nin 31.05.1979, 2239-7269 kararı, KURU, II, s. 1337.

135 Basın yoluyla kişilik haklarının ihlalinde karşılaşılan en önemli hukuka uygunluk nedeni somut olayda basın özgürlüğüyle kişilik hakkının tartışılmasında özel olay ve koşulların basın özgürlüğüne üstünlük tanımasıdır. Burada çatışan iki hukuksal değerden biri (basın özgürlüğü) öteki, yani ihlal edilen kişilik hakkına yeğlenmektedir. Bu bakımdan hakim özel olayı değerlendirirken böyle bir kanıya varırsa verilen haber, yapılan eleştiri, kişilik hakkını ihlal etmiş olsa bile bu ihlal hukuka uygun olduğu için açılan dava red olunur. Çünkü bu durumda basın özgürlüğünden doğan genel yararla ilgili olaylarla toplumu aydınlatarak kamuoyunu oluşturma görevini yerine getirmekte, bir kamu hizmeti yapmaktadır. Basının üstünlüğünün korunması, dolayısiyle haber ve eleştiri yoluyla gerçekleşen ihlal eyleminin hukuka uygun olması için bir takım unsurlar geliştirilmiştir. Bunlardan ilki, doğruluk (gerçeğe uygunluk)tur. İkincisi, kamu yararına (genel yarara) uygunluktur. Haber ve eleştiri, kamu yararına, genel yararlara uygun olmalıdır. Özellikle topluma mal olan kişiler için yapılan eleştiri, verilen haberlerde kamu yararı vardır. Üçüncü unsur, güncelliktir. Güncelliğini kaybetmiş bir olay hakkında haber ve eleştiriler, üstün değer olma niteliğini ilke olarak taşımaz. Anımsanmasında yarar bulunmayan olayların gündeme getirilmesinde, kural olarak genel yarar bulunamaz. Sonuncu unsur ise biçime ilişkindir. Verilen haber ve yapılan eleştirinin yazılı şekli, kişilik hakkını zedeleyecek uslup ve tarzda olmamalıdır. Basında açıklanacak öz ile biçim arasında uygun bir denge bulunmalıdır. Bu konuda kullanılan ifade, cümle ve kelimeler incitici, küçük düşürücü aşağılayıcı nitelikte bulunmamalıdır. Haber ve eleştiri doğru olsa ve bunda kamu yararı bulunsa bile uslup, uygun ve nazik değilse ve özellikle aşağılayıcı, küçük düşürücü amaç dışı veya amacı aşan ya da abartıcı nitelikte ise haber ve eleştiri salt bu yönü ile hukuka aykırı olabilir” yolundaki özel daire bozma ilamında yer alan gerekçeler Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmiştir” YHGK 13.01.1988, 987/4-405-27, KARAHASAN, 1996, s. 1293.

136 “Zararlı eylem suç teşkil etmediği durumunda zarar görenin önceden muvafakat etmesi (haksızlık) unsurunu ortadan kaldırır. Bu yön bir savunma değil bir itiraz nedeni, tazminat alacağı hakkının varlığını ilgilendiren nedenlerden olduğu için esasa cevap süresinde ileri sürülmese bile gecikmiş olmadıkça duruşmanın her aşamasında ileri sürülebilir. Mahkemenin davalının bu itirazını savunmanın genişletilemeyeceğini bildirdiği için red etmesi usul ve yasaya aykırı ise de bu durum ancak suç olmayan haksız eylemler için olanak kazanır. Suç sayılan, Basın Yasasının 33. maddesinde suç sayılmış durum için mağdurum muvafakatı, yasanın belirtilen amacı ve Medeni Yasanın 23. maddesi yönünden ne suçluluğu, ne de tazminat hakkını düşürmez” Y.4.HD 10.10.1971, 5023-7985, KARAHASAN, 1996, s. 1346.

137 “Mahkeme gerekçe kısmında belirtildiği gibi, kişisel haklara tecavüzün varlığını saptamakla birlikte davacının 10 yıla yakın bir zamandır basında çıkan Morrison şirketinin temsilcisi olduğu şeklindeki haber ve yayınlara sesini çıkarmamak suretiyle bunlara rıza gösterdiği ve bu suretle olayda birlikte (müterafik) kusurlu bulunduğunu kabul ederek ve Borçlar Kanununun 44. maddesine dayanarak indirim yapmış ve 25.000 lira manevi tazminata hükmetmiştir. Davacı hükmü ve hükmün bu gerekçe bölümünü temyiz etmemek suretiyle, yayına rıza göstermiş ve birlikte kusurlu olma hususlarını benimsemiş ve bu kesinleşmiş bulunmaktadır. Oysa, olaya rıza göstermek .. manevi tazminat gereğini ortadan kaldırır durumlar olarak kabul edilirler. .. O halde mahkemenin kabul ettiği bu durum karşısında davayı reddetmesi gerekirken tazminata hükmetmesi bozmayı gerektirir” Y.4.HD 18.04.1977, 4229-4519, KARAHASAN, 1996, s. 1356. (NOT : BU KARAR, GEREKÇESİ İTİBARİYLE TARTIŞILMASI GEREKEN BİR KARARDIR).

138 “Uyuşmazlık davalı gazetenin okuyucuları arasında düzenlediği bir piyangodan çıkmıştır. Gazete okuyucularına yaptığı bir öneride bastığı kuponları kesip gönderenlerin katılacakları bir çekilişte ev dağıtılacağını yayınlamış, davacı da kuponları göndererek buna katılmış, fakat o kendisine çıkmadığı halde isim benzerliğinden ve yanlışlığından söz edilerek çıktığı zannedilen ev için kendisi ile düzenlenen bir röportaj yayınlamıştır. Davalı adının böyle bir yayında açıklanmasından röportajın ve resimlerinin yayınlanmasından doğan zararını istemektedir. Davada adının ve resimlerini reklam olarak kullanıldığı konusuna değinilmemiştir. Fakat bütün istek yayımın yayınlanmasından doğmaktadır. İleri sürüşe göre tazminat isteği yayın yoluyla kişisel hakların halele uğratılmasından doğmuştur. Oysa bir okuyucunun böyle bir piyango için basılan kuponları toplayıp göndermesi işlemi sonunda şayet isabet gerçekleşirse böyle bir yayın yapılması gazetelerin geleneğine uygun olduğunu düşünmesi gerekirdi. Böyle bir mesleki gelenek bulunmasa bile (gazetenin amacı piyango yolu ile okurlarına ev verir durumda olduğuna onların isimlerini yayınlayarak satışını artırmaktır) davacı kendisine başvuran muhabirle konuşmuş ve röportajın yapılmasına muvafakatını açıklamış ve resmini de bastırmak üzere çektirmiştir. O halde muvafakatla yapılan bu yayımı ileri sürerek tazminat istemesi olanaksız olduğundan davanın reddi doğrudur. Muvafakat zararın ağırlığını ve ihmali büsbütün oradan kaldırır” Y.4.HD 21.04.1977, 8933-4816, KARAHASAN, 1996, s. 1355-1356.

139 “Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır. Bu nedenle, hakim, davayı mümkün olduğu kadar çabuk ve düzenli bir biçimde sonuçlandırmakla yükümlüdür (m.77)” KURU, II, s. 1332.

140 Y.4.HD 30.06.1988, 3002-3581, KARAHASAN, 1996, s. 1291.

141 Gerçekten, “..davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hakim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu nedenle, hukukumuzda dava sebebi (hukuki sebepler değil) davacının davasını dayandırmış olduğu vakıalardır. Yargıtay da bu görüştedir”, KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Beşinci Baskı, C.II, Ankara 1990, s.1089.

142 Bilindiği üzere, kişilik hakları mutlak haklardandır, bu nedenle, kişiler, hak ve fiil ehliyetlerinden ve özgürlüklerinden kısmen vazgeçemeyecekleri gibi, onları hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlayamazlar (TMK 23). Hukuka uygunluk nedenlerinden birisine dayanmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır (TMK 24/II). Bu bağlamda, basının haber verme hakkı da bir hukuka uygunluk nedenidir.

143 “Tamamen gerçek dışı olay açıklamaları daima hukuka aykırıdır. Bu açıklamaları ne düşünce ne de basın özgürlüğü ile bağdaştırmak mümkündür..” “Olay açıklamasının gerçek dışı olması değişik şekillerde doğabilir. Herşeyden önce iddia edilen olay hiç bir şekilde doğmamıştır. Örneğin : Bir suçun faili olarak gösterilen kişi asla böyle bir suç işlememiştir. Bunlar tamamen gerçek dışıdır ve daima hukuka aykırıdır” KILIÇOĞLU, Ahmet : Şeref Haysiyet Ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara 1982, s. 168.

144 “Bazı söz ve hareketler kesin olarak tahkir edici mahiyettedir. Belirli bir toplumda bu gibi söz ve hareketlerin tahkir edici oldukları çoğunlukla kabul edilir. Bu gibi söz ve hareketleri değerlendirmede hiçbir zorluk yoktur. Örneğin, bir kimseye karşı “piç ahlaksız, hırsız, fahişe, sahtekar gibi” sözlerin söylenmesi kesin olarak tahkir suçunu oluşturduğu söylenebilir. Keza, tükürmek, çirkin el işaretleri de kesin olarak tahkir edici hareketlerdir..” POLATCAN, İsmet: Memur ve Resmi Heyetlere Karşı Hakaret ve Sövme Cürümleri, İstanbul 1983, s.81.

145 “Sanığın davacı ile münazaa ederken dolandırıcı dediği kabul edildiği halde, suç tekevvün etmediğinden bahisle beraat kararı verilmesi yolsuzdur” (Y.2.CD. 5.4.1947, 3993-4104, PERİNÇEK, Sadık/ ÖZDEN, Cahit: Türk Ceza Kanunu ve Buna ait Seçilmiş Temyiz Mahkemesi Kararları, Üçüncü Tabı, İstanbul 1959, s.827).

“(Aşağılık karı ve aşağılık koca) tabirleri ile davacılara ayrı ayrı hakaret edilmiş olmasına göre içtimaın tatbikinde bir yolsuzluk görülmemiştir” (Y.2.CD 20.5.1949, 5324-5377, PERİNÇEK/ÖZDEN, s.829).

“Gayrı meşru münasebet neticesi dünyaya geldiği manasını tazammun eden sözlerin, davacı Yaşar’a karşı mahsus madde isnadı mahiyetinde olmadığı ve sanığın eyleminin sövme suçunu teşkil ettiği gözetilmeden..” (Y.4.CD 11.9.1964, 3342-3563, ÇAĞLAYAN, Muhtar: Türk Ceza Kanunu, C.III, Ankara 1970, s.706).

“Sanığın camide va’zeden Müftüye ‘yalan söylüyor, doğru beyanda bulunmuyor” demesi memura huzurunda ifa ettiği görevinden dolayı hakarettir...” (Y.4.CD 9.5.1975, 2544-1975/2586, ÇAM, Nihat Bozhurt : Hakaret Suçları, ABD 1986/4 s. 564).



146 Değer yargısı, “..bir sonuç çıkarma, bir değer içermesidir”, “örneğin : Beni soydun (olay açıklaması), soyguncu (değer açıklaması) gibi” KILIÇOĞLU, s. 27.

147 “Kişiyi küçük düşürmek, onurunu kırmak, gülünç duruma sokmak, kişisel varlığının ihlali niteliğindedir. .. Bir kimseyi kamu oyu önünde küçük düşürmek amacını güden yüklemeler (isnatlar) ..ceza koğuşturmasını gerektiren ve ahlak duygularını inciten eylemlerin işlenmiş olduğunu yüklemek hukuka aykırı davranışlardır” KARAHASAN, 1981, s.1170.

148 ACAR, Bülent (H.) : Hukuk Düzenimizde Düşüncenin Açıklanmasının Cezalandırılması Ve Cezalandırmanın Sınırı, ABD 1995/3 s.16.

149 Bkz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesi, İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 10. maddesi, Medeni ve Siyasi Haklara Dair Sözleşme’nin 19. maddesi.

150 Genel bilgiler için bkz. HAFIZOĞULLARI, Zeki : Laiklik, İnanç, Düşünce Ve İfade Özgürlüğü, US-A Yayıncılık, Ankara 1997, s. 74-90 ; ACAR, Bülent (H.) : Hukuk Düzenimizde Düşüncenin Açıklanmasının Cezalandırılması Ve Cezalandırmanın Sınırı, ABD 1995/3 ; ACAR, Bülent (H.) : Düşünceden Değil, Düşüncenin Açıklanmasından Doğan Cezasal ve Hukuksal Sorumluluk, Yeni Türkiye, Yıl 4 Sayı 22, İnsan Hakları Özel Sayısı II, Temmuz – Ağustos 1998.

151 Davalı Salih Siyasetçisever, düşüncenin açıklanması özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ve eleştiri yapma hakkını, ancak dava konusu sövme suçunu oluşturan açıklamaları yapmaksızın kullanabilir.

152 “Şahsiyet hakkı etkisini, şahsiyete tecavüz edilmemesini isteme yetkisinde gösterir. Bu yetki bir mutlak hakka dayanır ve şahsiyeti oluşturan unsurların her biri bu korumanın kapsamına girer” OĞUZMAN, Kemal: İsviçre ve Türkiye’de Medeni Kanun Ve Borçlar Kanununda Şahsiyetin Hukuka Aykırı Tecavüze Karşı Korunmaları Ve Özellikle Manevi Tazminat Davası Bakımından Yapılan Değişiklikler, Prof.Dr.Haluk Tandoğan’ın Hatırısına Armağan (1925-1988), Ankara 1990, s.10.

153 “..özellikle farklı ya da zıt düşünen kişi ya da kişi topluluklarına tecavüz ve taarruz, hakaret ve küçük düşürücü nitelikte bulunmasın. Aksi halde, fikri açıklama özgürlüğü kötüye, özellikle kişi ve toplum zararına kullanılmış olur” Y.4.HD 8.12.1977, 1942-11730, KARAHASAN, Mustafa Reşit : Sorumluluk Ve Tazminat Hukuku, Ankara 1981, s.1239.

154 AİHM’nin Handyside Kararı ve diğer kararlarında da basın özgürlüğü ile eleştiri haklarının kullanılması sırasında, kişilere sövme ve hakaret etme hakkı tanınmamıştır.

155 Gerçekten, iç hukuk mevzuatı haline gelmiş bulunan İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin 9,10. maddelerine aykırı olarak, hiç kimse düşünce açıklaması, siyasal faaliyette bulunma, düşüncesini yayma görüntüsü altında başkalarının şöhret veya haklarına zarar veremez. Bu nedenle, basın organlarının ve basın üyelerinin görevi, kişilerin şahsını değil bu kişilerin işlemlerini eleştirmek, kişilerin bu işlemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmek ve aydınlatmaktır, yoksa kişilerin şahsına yayın yolu ile sövmek değildir. Eleştiri ve hakaret ile sövme bir arada bulunmaz. Sövmeye kalkışan bunun sonuçlarına da katlanır ve yargı önünde bu davranışının hesabını verir.

156 “Bizde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bir kararında (26.12.1977, E.1976/9260, K.12506) basının görevini şu şekilde tesbit etmektedir: “Basının görevi, toplumu, daha doğru bir deyimle genel yararları ilgilendiren veya ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlarda kamu oyunu düşünmeğe sevkedecek tarzda tartışmalar açmak; onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek ve uyarmak ve bireyleri, içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları bakımından bilinçlendirmektir. O halde basın, halka ulaştırılmasında kamu yararı bulunan haberleri zamanında ve gereken ayrıntıları ile ve doğru olarak toplayıp topluma ulaştırdığı, böylece kamu oyunun serbestçe oluşumunu sağladığı (Anayasa 26) ve önemli olarak da kamu gücünü elinde tutanlar üzerinde toplumun denetimine aracı olduğu sürece bu kamu görevi niteliğindeki fonksiyonunu eksiksiz yerine getirmiş olacaktır” KILIÇOĞLU, s.131-132.

157 “Yeter ki, kişilik hakkını oluşturan kişisel değere el atma eylemi, yasal bir haktan kaynaklanmasın ve korunmasın. Bu şekilde hak ve çıkarların karşı karşıya gelmesinde ve haklar arasındaki sınırı MK.nun 1. maddesi uyarınca hukuk yaratarak belirlerken adalete uygun hakça bir sonuca ulaşması için öğretide ve uygulamada kabul edilmiş ve genellenmiş kural ve ölçülerden yararlanmalıdır.” YKD 1983/2 s.195.

158 “..
Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin