Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə42/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   181

ESATÎZ (Esâtîze) : (Üstaz. C.) Usta başıları. Bir işin tedbirinde, öğretilmesinde önderlik edenler.

ESATT (C.: Sitât) Köse.

ESAVİD (Sevâd. C.) Sevadlar, karanlıklar, siyahlıklar.

ESB At, beygir, feres.

ESB-İ SABÂ-REFTER f. Rüzgâr gibi giden at.

ESB-İ TÂZİ Arap atı.

ESBAB (Sebeb. C.) Sebebler. Bir şeye vâsıta olanlar. Sebeb olanlar. (Evet, izzet ve azamet ister ki; esbab, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve Celâl ister ki; esbab, ellerini çeksinler te'sir-i hakikiden. M. N.)(Cenab-ı Hak, müsebbebatı esbaba bağlamakla, intizamı, temin eden bir nizamı kâinatta vaz'etmiş. Ve her şeyi, o nizama müraat etmeğe ve o nizamla kalmaya tevcih etmiştir. Ve bilhasa insanı da, o daire-i esbaba mürâat ve merbutiyet etmeğe mükellef kılmıştır. Her ne kadar dünyada, daire-i esbab, daire-i itikada galip ise de; Ahirette hakaik-i itikadiye tamamen tecelli etmekle, daire-i esbaba galebe edecektir. Buna binaen, bu dairelerin herbirisi için ayrı ayrı makamlar, ayrı ayrı hükümler vardır. Ve her makamın iktiza ettiği hükme göre hareket lâzımdır. Aksi takdirde daire-i esbabda iken; tabiatiyle, vehmiyle, hayaliyle daire-i itikada bakan; Mu'tezile olur ki, te'siri esbaba verir. Ve keza, daire-i itikadda iken, ruhuyle, imaniyle daire-i esbaba bakan da, esbaba kıymet vermeyerek Cebriye mezhebi gibi tenbelcesine bir tevekkül ile nizâm-ı âleme muhalefet eder. İ.İ.)

ESBAB-I FESHİYYE Huk: Bir i'lâmın istinaf suretiyle bozulmasını icabettiren sebepler.

ESBAB-I HAKİKİYE Gerçek sebepler, hakiki sebepler.

ESBAB-I MÛCİBE Gerektiren sebebler. İcab eden sebepler.

ESBAB-I MUHAFFİFE (Esbâb-ı mazeret) Yapılan bir cürmün ve kabahatın cezasını hafifletici sebebler.

ESBAB-I MÜCBİRE İcbar eden, cebreden, zorlayan sebepler.

ESBAB-I MÜŞEDDİDE Kuvvetlendiren, artıran sebepler. Cezâ hukukunda; cezâyı ağırlaştıran kanuni veya takdiri sebepler. (Esbâb-ı muhaffifenin zıddıdır.)

ESBAB-I NAKZİYYE Bir hükmün daha yüksek bir merci tarafından bozulmasını icâb ettiren sebepler. Bozma sebepleri.

ESBAB-I NÜZUL İnmesinin sebebleri. * Kur'an-ı Kerim âyetlerinin gelmesine (Cebrail Aleyhisselâm vasıtası ile indirilmesine) sebeb olan hâdiseler.

ESBAB-I SAHİHA Doğru ve sahih sebepler.

ESBAB-I SÜBUTİYE İsbata yarıyan sebepler. Sübut delilleri.

ESBAB-I TABÎİYE Tabiattaki sebepler. (Bak: Delil-i İnâyet)

ESBABPEREST Allah'ı unutarak sebeblere haddinden ziyade değer veren. Her şeyi bir sebebe bağlayıp, Allah'ın fâil ve her şeyin hâkimi olduğunu inkâr eden veya ona kıymet vermek istemeyen.(Arkadaş! Esbab ve vesaiti, insan, kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebep olur. Meselâ kelb, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir. Hatta sadâkat ve vefâdarlığı darb-ı mesel olmuştur. Bu güzel ahlâkına binâen, insanlar arasında kendisine, mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmağa lâyık iken, maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necis-ül-ayn addedilmiştir.Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler. Bunun esbabı ise, kelpte hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zâhiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki; Mün'im-i Hakiki'den bütün bütün gafletine sebep olur. Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki'den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun. Çünki hükümler, hadler, günahları afveder; ve beyn-en-nas tahkir darbesini, gaflete keffâret olarak yemiştir.Öteki hayvanlar ise vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Meselâ, kedi seni sever, tazarru' eder (senden ihsanı alıncaya kadar). İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki; sanki aranızda muârefe yokmuş ve kendilerinde, sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün'im-i Hakiki'ye şükran hisleri vardır. Çünki, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar. Şuur olsun olmasın...Evet kedinin "mır! mır! ları "Yâ Rahim! Yâ Rahim! Yâ Rahim!" dir. M.N.)

ESBAK Geçenki, geçen, evvelki, önceki. Daha önce geçmiş olan. Evvel gelen.

ESBAN Kadınların başlarını örttükleri güzel ve ince bir örtü. * Kadınların, yüzlerini örtükleri peçe, tül.

ESBAT Rahatlar, huzurlar. * Haftanın son günleri.

ESBAT (Sıbt. C.) Torunlar. Çocuğunun çocukları. Oğlunun oğulları. * Beni İsrâil kabileleri.

ESBEL Bıyıkları uzun olan adam.

ESBİL f. At hırsızı, at çalan.

ESBRAN f. At süren, süvâri, at koşturan.

ESBRİZ (Esb-riz) f. At koşusu. * Savaş meydanı.

ESBSÜVAR (Esb-süvâr) f. Ata binmiş.

ESBTAZ f. At koşturucu, at koşturan. * At koşturacak meydan, saha. * Her şemsî ayın onsekizinci günü.

ESCA' (Sec'. C.) Edb: Nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, vezinli nesirler.

ESCAL (Secel. C.) İçi su dolu kovalar.

ESCER Kırmızı gözlü kimse. * Su biriken yer.

ESDAF Sadefler, inci kabukları. * Midye ve isridye gibi deniz mahluklarının şeffaf, parlak kabukları.

ESDAK (Sıdk. dan) Çok sadık, doğru ve emniyetli kimse.

ESDİKA Sâdıklar, sâdık olanlar.

ESED Arslan, şir.

ESEDD Sağlam, kavi, muhkem.

ESEDÎ Arslana aid. * Üzerinde arslan resmi bulunan mâdeni para.

ESEDULLAH Allah'ın arslanı. * Hz. Ali'nin (R.A.) bir nâmı, lâkabı.

ESEF Hüzün, gam, nedamet, pişmanlık. Daralmak. Elden çıkan bir şey için hâsıl olan üzüntü.

ESEFA Vâ esefâ! Eyvah, yazık!

ESEF-HAN f. Acıyan, merhamet eden, şefkat eden, esef eden.

ESEF-NAK f. Hüzünlü, acıklı, esefli.

ESEKK Tavşan. * Kulağı kesik olan. * Küçük kulaklı. * Kulağı işitmeyen. Sağır.

ESELE (C.: Eslâl-Üsül) Ilgın ağacı. * Asıl.

ESELE (C. Eselât) Dil ucu. * Urgan ucu. Uzun süngü.

ES'ELÜKE Senden isterim (meâlinde).

ESENN Daha yaşlı, en yaşlı. İhtiyar.

ESER Yapı, birinin meydana getirdiği şey. * Bir hususa dâir Peygamberimizden (A.S.M.) rivâyet bulunması. Sünen-i Resul. * Bir şeyin varlığına delâlet eden te'sir. * Meydana getirilen kitap. Kitap te'lifi.

ESER-İ DEST El eseri, kendi kuvvet ve kudretinin eseri.

ESER-İ HAYAT Hayat alâmeti, hayat eseri, hayat belirtisi.

ESER-İ SAN'AT San'at eseri. San'at değeri olan eser.

ESER-İ CEDİD Eskiden imâl edilen kâğıt cinslerinden birinin adı idi.

ESER Serçe kuşu. Usfur. * Göbeğinde illeti olan.

ESFA En saf, pek safi, pek temiz.

ESFA Alnı dar at. * Tez yürüyüşlü katır.

ESFAD (Safd. C.) Atiyye ve ihsanlar.

ESFAR (Sefer. C.) Seferler, yolculuklar, yola gidişler. * Düşmana karşı gidişler, akınlar. * (Sifr. C.) Büyük kitaplar, ciltler.

ESFAR-I BAHRİYYE Deniz yolculukları. Deniz seferleri.

ESFAR-I BAÎDE Yolculuklar, uzak seferler.

ESFAT (Sefet. C.) Sepetler.

ESFEL En sefil, çok sefil, en alçak, en aşağı, çok fenâ.

ESFEL-İ SÂFİLÎN Sefillerin en sefili. Cehennem'in en aşağı tabakasındakiler.

ESFEL-İ SÂFİLÎN-İ HISSET Alçaklığın en aşağı derecesi.

ESFELİYYET Aşağılık, âdilik, alçaklık.

ESHA' Türlü türlü, günâ gûn, rengârenk.

ESHA (Sahi. den) Çok cömert, fazla eli açık, pek sahi kimse.

ESHAB (Bak: Ashâb)

ESHAB Çekmek, cezb.

ESHAL Misvak ağacı.

ESHAM (Sehm. C.) Oklar. * Nasibler, hisseler.

ESHAM-I UMUMİYE Tanzimat devrinde devletin, halka borç karşılığı olarak verdiği hisse bedelleri.

ESHAM Küçük katreli yağmur. * Kara nesne, esved.

ESHAM Kara nesne.

ESHAR Seher vakitleri, seherler. Gece yarısından sonra ve tan yeri açılmazdan evvelki vakitler.

ESHAR-I BAHAR Bahar sabahları.

ESHED Becerikli, maharetli, mahir, açıkgöz, uyanık olan kişi.

ESHEL Çok kolay, daha kolay, asan.

ESHEL-İ TARİK En çıkar yol. En kolay ve kestirme olan yol.

ESHEL-İ UMUR İşlerin en kolayı.

ESHER Uyanık kimse.

ESHİYA (Sahi. C.) Cömertler, sahiler.

ESİ (C: Esât) İlaç yapmak.

ESİD Ev önü. * Bağlanmış kapı.

ESİF Kederli, esefli, tasalı, gamlı.

ESİHHA' (Sahih. C.) Özürsüz olanlar, sıhhati yerinde ve vücudu sıhhatte olan kimseler.

ESİL Şerefli, şanlı, namlı, haysiyetli, itibarlı ve otoriter kişi.

ESİL Parlak, uzun ve dolgun yüz. * Doğru şey.

ESİL (C.: Asal-Esail-Usul) İkindi sonrasından akşama kadar olan vakit. * Kavi, muhkem, sağlam.

ES'İLE (Sual. C.) Sualler. Bir şey istemeler. Sorular.

ES'İLE-İ SİTTE Altı suâl. * Risale-i Nur Külliyatından Mektubat Mecmuasında bir küçük risâlenin adı.

ESİM (İsm. den) Günahkâr, günah işlemiş, kabahatlı, cürümlü, suçlu, yalancı kişi.

ESİNNE (Sinân. C.) Kılıçlar, seyfler. * Süngüler. * Bileği taşları.

ESİR Birbirine yakın olmak, mütekarib.

ESİR Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.("İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayrı ettik." mânasında olan $nın ifadesine nazaran, manzume-i şemsiye ile arz, dest-i kudretin madde-i esiriyeden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklinde imiş. Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir. $ âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakk'ın arşı su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esiri halkettikten sonra, cevahir-i ferd'e kalbetmiştir. İ.İ.)

ESİR Kul, köle. Harpte teslim alınan düşman. Teslim olan.

ESİR-İ HARB Harp esiri, harpte esir edilmiş olan.

ESİRÂNE f. Esirce, kölece.

ESİRE Seçkin, güzide. * İlim bakiyyesi.

ESİRÎ Esirlik, kölelik, kulluk.

ESİRÎ Esir ile alâkalı. Uçacak gibi hafif.

ESİRRE Tahtlar, oturulacak yerler. * Milletin belli başlı ileri gelenleri.

ESİS Asıl esas, hak, doğru. * Hediyeler. Armağan olarak verilen şeyler.

ESİS Titremek. * Küp veya desti saksısı ki, içinde reyhan ekerler.

ESİS Çok olan şey, kesir.

ESKAB Delmek. * Ateş yakmak.

ESKAF Uzun boylu, iri kimse.

ESKAL (Sekal. C.) Ağır yükler, ağır şeyler. Kalabalık, ağırlık.

ESKAL (Sakil. den) Daha sakil, en ağır, en çirkin. * Kaba, can sıkıcı.

ESKAM (Sakam. C.) İlletler, hastalıklar, dertler.

ESKEF (C: Esâkif) Kunduracı, eskici.

ESKEFE Kapı basamağı, eşik.

ESKİMO Grönland, Alaska ve Kuzey Kanada'da yaşayan bir kavmin adı.

ESL Dikenli ağaç. * Süngü. * Hasır otu.

ESL Karaılgın ağacı.

ESLÂF (Selef. C.) Selefler, evvelkiler, geçmişler.

ESLÂF-I İZÂM Evvelce gelmiş olan büyük zâtlar. (İmâm-ı A'zam, İmâm-ı Şâfii gibi)

ESLAH En sâlih, en iyi. (Bak: Aslah)

ESLAHAKALLAH Allah seni ıslâh etsin.

ESLAK Ağaç, şecer.

ESLAS (Sülüs. C.) Sülüsler, üçde birler, üçde bir parçalar.

ESLEB İnsanın vücudunda veya yüzünde bulunan ben, nokta. * Süprüntü, moloz.

ESLEM Daha sağlam, en selâmetli, en sâlim.

ESLEM-İ TARİK Yolun en selâmetlisi. En selâmetli yol.

ESLİHA (Silâh. C.) Silâhlar. Muharebe ve cenk âlet ve edevâtı.

ESLİHA-İ ATİKA Eski silâhlar, eski tip silâhlar.

ESLİHA-İ CÂRİHA Yaralayıcı, cerh edici silâhlar. (Kılıç, kama, hançer, bıçak... gibi silahlardır).

ESLİHA-İ CEDİDE Yeni silâhlar.

ESLİHA-İ NÂRİYYE Ateşli silâhlar.

ESLİHA-İ SAKİLE Top gibi ağır silâhlar.

ESMA' Kulaklar. İşitmeler.

ESMA' Adlar. Nâmlar. İsimler.

ESMA-ÜL HÜSNA Allah'ın isimleri. Cenab-ı Hakk'ın güzel isim ve sıfatları. Aşağıdaki fıkrada Esma-i Hüsna'dan bazıları zikrediliyor:(... Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hânen ve içindeki mevcudat, senin o hânenin ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde olan dünyayı ve içindeki mahlukatı kemâl-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden Zâtın, Hakîm ismine ve Mürebbi ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak olduğunu dikkat etsen anlarsın. Hem bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir Zâtın Vâris, Bâis isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyi ve Muhsin" ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu dikkat etsen anlarsın.Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki ism-i Hak ve Rahmânirrahim'in cilvesini görmek istersen, bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem dört yüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libâsı ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hâcâtlarını tedarik edecek iktidarları ve o metâlibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan ve intizam ile Hak ve Rahman, Rezzak ve Rahim, Kerim ünvanlarını seyret, gör. Nasıl hiçbirini şaşırmıyarak unutmıyarak, iltibas etmiyerek terbiye ve tedbir ve idare eder...İşte böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının parmakları karışabilir mi? Vâhid-i Ehad, Hâkim-i Mutlak, Kâdir-i Külli Şey'den başka bu san'ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir? Hangi sebeb müdahale edebilir? S.)

ESMA-İ İLÂHİYE Allah'ın isimleri.(Herşeyden Cenab-ı Hakk'a karşı pencereler hükmünde çok vecihler var. Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikatı, esma-i İlâhiyeye istinad eder. Her bir şeyin hakikatı, bir isme veyahut çok esmâya istinad eder. Eşyadaki san'atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ hakiki fenn-i hikmet, "Hakîm" ismine ve hakikatlı fenn-i tıb "Şafi" ismine ve fenn-i hendese, "Mukaddir' ismine ve hâkezâ.. Herbir fen, bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemalât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlâhiyeye istinad der. Hattâ muhakkıkin-i evliyanın bir kısmı demişler: "Hakiki hakaik-i eşyâ, esma-i İlâhiyedir. Mâhiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir. Hattâ birtek zihayat şeyde, yalnız zâhir olarak yirmi kadar esma-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir. S.)

ESMA-İ MEVSULE Vasleden isimler. (Bak: İsm-i mevsule)

ESMA-İ MÜBHEME Tek başına bir mâna ifade etmeyen isimler. Arabcada: (Ellezine) gibi kelimeler esma-i mübhemeden olduğundan onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır. Demek bütün kıymet sılasına aittir.

ESMA-İ ZÂTİYE Zâta ait isimler. * Allah'ın zâtına ait isimleri.(Zât-ı Vâcib-ül-Vücud'un bin bir esmasından bir kısmına "Esma-i Zâtiye" denilir ki, her cihetle Zât-ı Akdes'i gösterir. Onun adı ve onun ünvanıdır. "Allah, Ehad, Samed, Vâcib-ül-Vücud" gibi çok esmâ var. Bir kısmına da "Esmâ-i Fiiliye" tâbir edilir ki, çok nevileri var. Meselâ: "Gaffâr, Rezzak, Muhyi, Mümit, Mün'im, Muhsin" R.N.)

ESMA-İ ZÜRUF Gr: Zarf olan isimler. Bir şeyin bir zamanda veya mekânda veya diğer bir şey ile beraber veya ondan evvel veya sonra vuku' bulduğunu ifade eden kelimelerdir. Bunlar Arapçada (maa, kabl, ba'd, ind) gibi kelimelerdir.

ESMAH Çok cömert, pek eli açık, en semahatli.

ESMAK (Semek. C.) Semekler, balıklar.

ESMAN (Sümn-Semen. C.) Her şeyin pahası, tutarları, semenleri. * Sekizde birler.

ESMAR (Semer. C.) Meyveler, Yemişler.

ESMAR (Semer. C.) Masallar. Akşam sohbetleri.

ESMAT (C.: Sümut) Saçının ve sakalının karası beyazıyla karışıp ikisi beraber olmak.

ESMER Siyaha, karaya çalan kumral renk.

ESNA Ara. Aralık. Sıra. Vakit. Zaman. Hengâm.

ESNA-İ HARB Ask: Savaş anı, harb sırası, ceng zamanı, muharebe esnâsı.

ESNA-İ TESADÜM Ask: Çarpışma anı, müsademe zamanı, vuruşma esnası.

ESNA Daha parlak. En parlak.

ESNA' Bülent, yüksek, yüce, ulvi.

ESNAF Sınıflar. Sıralar. Türlüler, menbalar, menşe'ler, asıllar, esaslar.

ESNAH (Sinh. C.) Kökler, menbalar, menşe'ler, asıllar, esaslar.

ESNAM (Sanem. C.) Putlar. Tapılan heykeller. Suretler. Sanemler.

ESNAMPEREST Puta tapan, putperest.

ESNAN (Sinn. C.) Dişler. * Yaşlar. İnsanın doğduğu andan ölümüne kadar uzvî sîretinde birbirini takibeden muhtelif zamanlar. (Yâni: Tufuliyet, Sabavet, Şebabet, Kühûlet ve Şeyhuhet denilen zamanlar.)

ESNİYE (Senâ. C.) Övmeler. Senâlar. Medhetmeler.

ESR Esir etmek. * Muhkem bağlamak. * Takviye etmek. (Bak: Esir) * Göbeğinde illeti olan.

ESRA' Daha çabuk. Pek çabuk. Çok sür'atli. Çok seri. * (C.: Esâri) Asma filizi. * Başı kırmızı, gövdesi beyaz olup, kum içinde bulunan bir böcek.

ESRAR (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler. * Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde. * Elinde ve el ayasında olan hatlar.

ESRAR-I HAFİYYE Gizli ve saklı sırlar.

ESRAR-I HÜSN Ü ÂN Güzelliğin sırları.

ESRAR-ENGİZ f. Esrarlı, gizli, ürperti verici.

ESRAR-KEŞ f. Esrar denen zehiri kullanan kimse. Esrar içen.

ESREM Kırık dişli, dişleri kırılmış veya dökülmüş olan kişi.

ESRİK Sarhoş, mest. * Azgın, kızgın. * Zayıf, hasta, hâlsiz, dermansız, tâkatsiz.

ESRÜM Dişi dökük olan kimse.

ESS Otun vaya saçın çok ve sık olup birbirine dolaşması.

ESSALAVAT Peygamberimiz Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize veya Cenab-ı Hakk'a (C.C.) karşı hamd, şükür ve teşekkür ifade eden dua, selâm ve salâvâtlar. (Bak: Salâvat)

ESSEBEBÜ KELFAİL (Essebebü ke-l fâil) Bir işe sebeb olan, o şeyi yapan fâil gibidir (mealinde). (Hizmet-i Kur'âniye ve imâniyenin yapılmasına sebeb olanlar, bu mukaddes hizmeti yapmış gibi mes'ud ve me'cur olurlar, hayırlara, ecir ve sevablara nâil olmak nimet-i uzmasına erişirler.)

EST Ayakları uzun olan.

ESTA' (Satı. dan) Uzun boyunlu. Boynu uzun olan insan veya hayvan.

ESTAĞFİRULLAH Cenâb-ı Hak'tan kusurumun örtülmesini dilerim. Allah (C.C.) kusurumu efvetsin (mealinde, kusurunu anlayan bir müslümanın duâsı. Hürmet veya ikramlara karşı tevâzu maksadı ile de söylenmektedir.) (Bak: İstiğfar)

ESTAN(E) f. İstirahat edilecek ve uyunacak rahat yer.

ESTAR Örtüler, perdeler.

ESTAR (Satr. C.) Yazı dizileri, satırlar.

ESTEH f. Çekirdek. * Kemik. Vücud iskeletini meydana getiren nesne.

ESTEÎN Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır.)

ESTER Katır.

ESTERVEN f. Çocuk doğurmayan, kısır kadın.

ESTİNE f. Yumurta.

ESÛF Fazlaca eseflenen, pek üzülen, çok kederlenen, çok fazla acıyan, yufka yürekli.

ESUK Deli koyun.

ESUM Çok yalancı, iftiracı, kabahatli ve günahkâr olan adam.

ESUS Katı, sağlam, muhkem nesne.

ESVA' (Sâ'. C.) Kuyular, çukur yerler. * Ölçekler.

ESVAB (Sevb. C.) Sevbler, giyecekler, giyimler.

ESVAF (Suf. C.) Suflar, koyun yünleri.

ESVAK (Sûk. C.) Çarşılar. Pazarlar.

ESVAK Uzun incikli.

ESVAR (Sur. C.) Surlar, hisarlar, kaleler, kal'alar. * Ziyafetler, şölenler.

ESVAT (Savt. C.) Sesler. Savtlar.

ESVE' Yaramaz nesne.

ESVED Çok siyah. kara renkli olan.

ESVED-ÜL-KALB (Bak: Süveydâ)

ESVEDEYN İki siyah mânâsına gelen bu kelime, yılanla akreb için kullanılır.

ESVEL Karnı sarkık olan erkek. (Müe: Sevlâ)

ESVİDE (Sevâd. C.) Sevâdlar, karanlıklar, siyahlıklar. Karaltılar. * Çok mallar, fazla mülkler.

ESY Tasa, keder, hüzün.

ESYAF (Seyf. C.) Seyfler, kılıçlar.

ESYAH (Seyh. C.) Nehirler, akarsular. * Çizgili elbiseler.

ESYAN Kederli, gamlı, tasalı, kaygılı, hüzünlü, üzüntülü.

EŞA (C.: Âşâ) Hurma ağacının küçüğü.

EŞAİM (Eş'em. C.) En şomlar, en uğursuzlar.

EŞAİRE (Eş'ari. C.) Dinde meşhur imam Eb-ul-Hasan-ül-Eş'arî'ye bağlı olan sünnet ehlinin bir kısmı.

EŞAKK Meşakkatli, zahmetli.

EŞ'AL Kuyruğu beyaz olan at.

EŞAM f. Ölmiyecek kadar az olan yiyecek ve içecek şeyler, kut-i lâyemut.

EŞ'AR (C.: Eşâir) En iyi şâir. * Kılı çok olan kimse. * Davarın tırnağı çevresinde olan kıl.

EŞ'AR (Şa'r. C.) Kıllar. Tüyler. Tüycükler. * (Şiir. C.) Şiirler, manzum ve güzel yazılar.

EŞ'ARÎ Eş'arî mezhebi veya o mezhepte olan. Asıl adı Eb-ul Hasan-ül-Eş'arî olan İmam-ı Eş'arî, Ehl-i Sünnet itikadını âyetlere, hadislere göre izah ve şerh ederek tesbit etmiştir. Ehl-i Sünnet Mezhebi itikadına tercümanlık ederek İslâmiyet'e büyük hizmet etmiştir. (Hi. 260-324) İtikada dâir meydana koyduğu hakikatları kabul edenlere Eş'arî ve Mezhebine de Eş'ariye denir.

EŞ'AS Saçı dağınık olan. * Saçı dökülmüş kişi.

EŞAVİZ Halk. Millet. Nâs.

EŞBAH (Şebâh. C.) Şahıslar, cisimler, vücudlar. * Büyük kapılar. * Uzaktan görünen karaltılar, hayâller. * Renk, levn.

EŞBAH (şibh. C.) Benzeyenler. şibihler. Nazirler.

EŞBAL (Şibl. C.) Arslan yavruları.

EŞBEH Daha çok benzeyen. Pek benzeyen.

EŞBEH Mert, yiğit, kabadayı, cesur kimse. (Bu tâbir bilhassa yeniçeriler hakkında kullanılırdı.)

EŞBÛ f. Odunluk, kömürlük. Kömür ve odun konulacak yer.

EŞCA' Daha yiğit, pek kahraman. En şecaatli. * Parmak ardlarının sinirleri.

EŞCAN (Şecen. C.) Şecenler, elemler, gamlar, kederler, tasalar, sıkıntılar, ıztırablar.

EŞCAR (Şecer. C.) Ağaçlar.

EŞCAR-I BAĞ Bahçenin, bağın ağaçları.

EŞCAR-I MÜSMİRE Meyve ağaçları.

EŞDAK Doğru konuşan. Yalan söylemeyen. Sâdık. * Büyük ağızlı.

EŞEBB Arasından geçmek mümkün olmayan ağacın sıklığı.

EŞEDD Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli.

EŞEDD-İ İHTİYÂÇ En şiddetli ihtiyaç.

EŞEDD-İ MÜCÂZÂT En şiddetli ceza.

EŞEDD-İ ZULÜM Zulmün en şiddetlisi.

EŞEFF Çok parlak. Daha şeffaf. Işığı daha iyi geçiren. * Suyu kendine çok fazla çeken.

EŞEKK Çok şek ve şüphe sahibi. Tereddütte ileri giden.

EŞELL Çolak. Kolu sakat olan. * Eli dâima hareketli olan kimse.

EŞ'EM (C: Eşâim) En uğursuz, pek şom.

EŞEMM Burnu kuvvetli koku duyan.

EŞEN f. Karpuz ve kavun hamı, kelek. * Ters giyilmiş elbise.

EŞERR Çok fazla sevinmek. * Tekebbürlük etmek, gururlanmak. * Çok şerli. En kötü ve şerli.

EŞERR-İ NÂS İnsanların en şerlisi, nasın en kötüsü.

EŞFA' En çok şefaat eden. En şafi.

EŞFA Hastalığı def'e çok faydalı, şifa-bahş olan.

EŞFAK Daha fazla şefkatli. Çok şefkatli.

EŞFAR (Şüfr. C.) Göz kapağının kenarları, kirpik yerleri.

EŞGAL (Şugl. C.) İşler. Meşguliyetler.

EŞGAL-İ MÜHİMME Ehemmiyetli ve mühim işler.

EŞHA şefkat.

EŞHAD Şevâhidler. Şâhitler. (Bak: Alâ-ruûs-il eşhâd)

EŞHAR f. Kalye taşı denilen radyom hamızı. * Nişadır.

EŞHAS (Şehs. C.) Şahıslar. Kişiler.

EŞHAS-I MA'RUFE Tanınmış kişiler, bilinen şahıslar.

EŞHEB Kır (at). Kır, çil renkte olan aslan. * Güç iş. * Soğuk gün. * Bir nesnenin kenarı.

EŞHEL Kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ. * Elâ gözlü adam.

EŞHER (Şehir. den) Çok meşhur, pek fazla tanınmış, en şöhretli olan.

EŞHÜR (şehr. C.) Aylar.

EŞHÜR-ÜL-HACC Hac ayları mânâsına gelen bu kelime; İslâmiyetten evvel Kâbenin tavaf edildiği; Şevval ve Zilka'de ile Zilhicce ayından da alınan 10 günle cem'an 70 günlük zamana verilen addır.

EŞHÜR-ÜL HURUM İslâmiyetten evvel Arab kabileleri arasında vuruşmanın ve muharebenin haram kılındığı Zilka'de, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları.

EŞİ'A (Şuâ. C.) Şualar. Aydınlıklar.

EŞİDDA Çok şiddetli sert olanlar. Pek şiddetli davrananlar.

EŞİHA f. At kişnemesi.

EŞİR Pek sevinçli, çok mesrur. * Kibirli, mütekebbir kimse.

EŞİRRA Çok şerliler. Çok kötü insanlar. Çok şerli mahluklar.

EŞ'İYA (A.S.) Beni-İsrail peygamberlerindendir. (M.Ö. 759-700) tarihlerine kadar Beni-İsrail arasında peygamberlik yapmış, birçok mucizeler göstermiştir. Zamanının padişahı tarafından takib ettirilerek bir ağaç oyuğunda gizli olduğu halde, ağaçla beraber biçki ile kesilerek şehid edilmiştir. 66 babdan ibaret kitabında İsa'nın (A.S.) geleceğini müjdelediğinden hıristiyanlar arasında Eş'iyanın İncili diye şöhret bulmuştur. (K. A'lâm)

EŞK f. Gözyaşı. Dem.

EŞK-İ ŞÂDİ Sevinçle ağlayış. Sevinçten dökülen gözyaşı.

EŞK-İ TARAB Sevinçten dolayı akan gözyaşı.

EŞK-İ TEESSÜR Teessürden dolayı akan gözyaşı.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin