Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə831/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   827   828   829   830   831   832   833   834   ...   877
KENTİN GELİŞMESİ

538

535»


KENTİN GELİŞMESİ

i-i>"~>.&.\xji «v^^-^t^şvc 1 ,WrT"T^*'^J-~*P



18. yy'da anıtsal yerleşmeler. Doğan Kuban

Bartlett'in

çizgileriyle

tarihi yanmada

ve Galata'yı

birbirine

bağlayan

köprülerden

Unkapam

Köprüsü,


19. yy.

Pardoe,


Bosphorus/

Burçak Evren

koleksiyonu

fazladır. Bu bölgelerde yapılan çeşmelerin sayısı da bunu kanıtlamaktadır. 18. yy'ın birinci yarısındaki büyük yangınlar halkı sur dışında yerleşmeye zorlamış olmalıdır. 17l6'da başlayan Cibali yangınının istanbul'un geçirdiği en büyük yangınlardan biri olduğu kabul edilir. 1727'de Balat Kapı-sı'ndan başlayan yangında kentin sekizde birinin yandığı söylenir. III. Osman dönemi (1754-1757) yangınlarında kentin yine büyük ölçüde tahrip olduğu, I. Abdül-hamid dönemindeki (1774-1789) Cibali yangınında ise 20.000 evin yandığı tahmin edilmektedir. Bu, kent nüfusunun ortalama beşte birinin yerinden oynadığını gösterir. Yüzyıl içinde yapıldığı bilinen çeşmelerin kent içindeki dağılışım mahallelere su sağlanmasının bir göstergesi olarak kabul edersek, suriçinde yapılan çeşmeler kentte yapılanların yüzde 35'i oranında kalmaktadır. Oysa yangınlarda çeşmelerin de kısmen tahrip olduğu düşünülürse, suriçinde geçen yüzyıllardaki nüfus yaşamakta devam etseydi, bu oranın daha yüksek olması gerekirdi. Su gereksinimini temel bir gösterge kabul edersek, çeşmelerin yüzde 22'sinin Boğaziçi'ne, yüzde 14'ünün Haliç kıyılarına (özellikle Eyüp ve Kasımpaşa'ya) yüzde 9'unun Galata ve Beyoğlu'na yapılması, bu bölgelerdeki nüfus artışım göstermektedir.

O çağa ilişkin tarihi belgeler, betimlemeler ve gravürler de aynı dağılışa işaret ederler. 1680'de 1.444 olan pereme sayısı 18. yy'ın sonunda 3.996'yı bulmuştur. Kentin kıyılar boyunca lineer olarak gelişmesi bu yüzyılda hızlanmıştır. C. Orhonlu, 1680'de Ayvansaray'dan Samatya'ya kadar 450-500 kayıkçı varken bu sayının 1751'

de 1.274'ü bulduğunu saptamıştır. Bu, deniz ulaşımının yarım yüzyılda bir buçuk kat artması demektir. III. Ahmed döneminden (1703-1730) başlayarak kente gelen göçü durdurmak için fermanlar çıkarılmıştır. Bunların sürekliliği göçün sürdüğüne işarettir. M. Aktepe, bunun kentin nüfusunun sürekli arttığım gösterdiği kanısındadır. G. A. Olivier o yıllarda (1793) banliyölerin iskân edildiğini ve Boğaziçi'nde bağ ve bahçelerin tahrip edildiğini yazar.

Göçlerin durdurulmak istenmesi, konut sıkıntısı ve iaşe zorluklan nedeniyledir. Kentin konut alanlarının sürekli tahribi, evsiz barksız, bekâr işsizlerin kargaşalık çıkarmalarına da neden olduğundan bunların da başkentten uzaklaştırılması düşünülmüştür. Kent içindeki güvensizlik sur dışına kaçışı da teşvik etmiş olmalıdır. Bu dönemden sonra su yetersizliğinin suriçinde nüfus artışını engellediği söylenebilir. 18. yy'da I. Mahmud (hd 1730-1754), Bahçeköy tesislerini Beyoğlu yakası için gerçekleştirmiştir. Üsküdar'a III. Ahmed döneminden başlayarak sürekli su getirilmesi, Kasımpaşa, Galata ve Tophane'ye verilen suyun artması, nüfus artışının bu yörelere kaydığını gösteren işaretlerdir. 18. yy'da istanbul'a gelen yabancılar Boğaz'ın kent içinde kazandığı önemi yazılarında açıkça belirtmişlerdir.

Yapılmasından kısa bir süre sonra yok edilen Lale Devri(->) istanbul'u, bugün çok soluk anıları kalan ve 18. yy'ın sonunda yeniden biçimlenecek bir İstanbul'dur. Lale Devri denilen yıllarda İmparatorluk göreli bir sulh dönemine girmiştir. Osmanlı dünyasına, o zamana kadar görülmeyen bir Batı'yla düşünce ve zevk alışverişi ha-

vası egemen olmuştur. İlk Türk elçisi Yir-misekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin mektupları sultanda ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa'da yeni bir mimarlık ortamı yaratma tutkusu uyandırmış görünmektedir.

Bu yüzyılda Avrupa'nın da Osmanlı dünyası ve Doğu'yla ilgilenmesi yoğunlaşmıştır. Lale Devri, Batı'da XIV. Louis ve XV. Lo-uis döneminin, İran'da Safevi saltanatının görkemli mimari düzenlemelerinin aşağı yukarı eşzamanlı bir örneğidir. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu büyük imar hareketi Kâğıthane'de Sa'dâbâd Sarayı'nın(-») 1721-1722'de temelinin atılmasıyla başlamıştır. Kâğıthane Deresi'nin mecrası değiştirilerek, eski mecrada yeni bir kanal yapılmış ve bu kanal çevresinde ve üzerinde bahçeler, havuzlar, köprüler arasında kasırlar inşa edilmiş, Baruthane'ye kadar mermer rıhtımlar yapılmıştır. Bu düzenleme o zaman için Osmanlı geleneği ve ölçeğinde bir Fransız sarayı yorumudur. Aynı yörede devlet büyüklerinin yaptırdıkları köşk ve kasırlar da Bahariye sırtlarına kadar uzanmaktadır. Alibeyköy yakınında Hüsrevâbâd adı verilen bir başka kasr-ı hümayun inşa edilmiştir. Halic'in iki yakası da köşk ve sahilsaraylarla donanmıştır. Eyüp'te Valide Sultan Köşkü, karşı yakada Karaağaç Kasrı, Tersane Bahçesi ve Kasrı, III. Ahmed'in özellikle sevdiği yazlık konutlardı.

Bu aristokratik imar etkinlikleri sadece Halic'e özgü değildir. Salıpazarı'ndaki Em-nâbâd'dan Bebek'teki Hümayunâbâd'a kadar yeni sahilsaraylar yapılmış; Kandilli'de-ki Sultan Köşkü yeniden tamir edilmiştir. Ahmet Refik, Üsküdar'daki sahilsaray ve köşklerin 100'ü bulduğunu yazar. Çok bü-

yük alanlara yayılan bu saray ve köşkler 1720-1730 arasında olağanüstü bir inşaat etkinliği yaratmıştır. Gerçi bu yapılar, geleneksel saraylar gibi, bahçeler içinde kaybolmuş bir ya da iki katlı yapılardı. Fakat Patrona Halil İsyam'm tahrik eden nedenlerden biri bu baş döndürücü lüks inşaatlar olmalıdır. Üsküdar'daki Ayşe Sultan Sa-rayı'mn ilginç bir betimlemesini Lady Mon-tagu yapmıştır. Lale Devri, hiç kuşkusuz, Melling'in gravürlerinde gördüğümüz İstanbul'dan 70-80 yıl önce, onun kadar görkemli olmasa da, ondan daha özgün bir İstanbul yaratmıştı. Ne var ki bu baş döndürücü sivil inşaat döneminden, birkaç çeşme, Topkapı Sarayı'ndaki birkaç oda ve III. Ahmed Kitaplığı dışında hiçbir şey kalmamıştır. III. Ahmed dönemi başında yapılan Yeni Valide Külliyesi(-0 ve I. Mahmud döneminde biten Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi(-») bu dönemin kent fizyonomisine anıtsal katkılarıdır.

I. Mahmud, mimari ve kent tarihi açısından bakıldığında Türkiye'de Batılılaşmanın başında anılması gereken ve o zaman olabileceği kadar köktenci bir yenilikçi sultandır. Barok ve rokoko etkileriyle kısa bir sürede tümden değişen mimari üslup, yabancı mühendislerin Türkiye'ye çağrılması ve etkinlikleri, III. Osman ve özellikle III. Mustafa ve ondan sonra gelen sultanların da aynı çizgideki çabalarıyla, Osmanlı başkenti yepyeni bir görünüme sahip olacaktır.

I. Mahmud'un ilk imar etkinlikleri Bel-grad Ormanı'ndaki su tesislerinin geliştirilerek, özellikle büyük su sıkıntısı çeken Galata ve Boğaz'ın Avrupa yakasına su verilmesi olmuştur. Bugünkü Taksim Meydam'na adım veren maksem 40 kadar çeşmeyi bes-

liyordu. Fakat kent tarihinde I. Mahmud'u, Nuruosmaniye Külliyesi'yle(~») anmak gerekir. Lale Devri'nin son yıllarında yapı bezemesine giren barok ve rokoko etkilerinin I. Mahmud döneminde tümüyle geleneksel bezemenin yerini almasından sonra, sultan Çarşıkapı'da eskiden mevcut bir mescidin yerine, eski camilerden çok farklı bir cami yapılmasını özel olarak istemiş ve yapılmadan önce maketini görüp onaylamıştır. Bugün kent merkezine, özgün barok yorumu, iç avluları, kapıları, çeşme ve sebiliyle büyük bir karakter kazandıran Nuruosmaniye Külliyesi 18. yy Osmanlı kültürünün kendinden emin ve özümle-yici niteliğini olduğu kadar, sultan ve çevresindekilerin yeniliklere açık tutumlarını da çok iyi vurgulayan büyük bir imar etkinliğidir.

Suriçinin ve İstanbul'un son büyük külliyesi, III. Mustafa'nın Laleli Külliyesi'dir(->). Bezeme ayrıntıları ve orantıları dışında geleneksel üslubu dışlamayan bu yapı, yine III. Mustafa döneminde yeniden yapılan Fatih Camii gibi, sultanın ve Başmimar Mehmed Tahir Ağa'nın, cami mimarisi konusunda geleneğe I. Mahmud'dan daha bağlı olduklarını göstermektedir. III. Mustafa'nın İstanbul'da yaptırdığı üç caminin de kendi adım taşımaması ilginçtir. Bunların sonuncusu olan Ayazma Camii(->), diğerlerine göre daha cesur bir barok yorumudur. Ayazma Camii 18. yy Üsküdar yakasının camilerle tanımlanmış siluetini tamamlar. Kıyıda yüzyıl başındaki Yeni Valide Külliyesi, Ayazma Camii ve yüzyıl sonunda III. Se-lim'in Selimiye Camii(->) Anadolu yakasının bugüne kadar değişmeyen temel siluet öğeleridir.

Boğaziçi'nde ise I. Abdülhamid'in Bey-

lerbeyi Camii(->) ile Emirgân Camii(->) 19. yy sonunun Boğaz'a uzanan yerleşme yoğunluğunu vurgulayan yapılardır. Beyler-beyi'ndeki IV. Murad sarayının yüzyıl ortasında yıkılıp arsasının halka satılmasından sonra Beylerbeyi(->), I. Abdülhamid döneminde gelişmeye başlar, Kuzguncuk(->) ve Çengelköy(->) gibi gayrimüslim eski köyler arasında bir Türk köyü olarak önem kazanır. Yine IV. Murad döneminde Emir-gûne Han oğlunun köşkünün olduğu semtte bir cami ve çeşme yaptırarak bir mahalle (Emirgân) kurduran I. Abdülhamid'dir. Aynı sultan Büyükdere'de kıyıdan içerideki ünlü mesire yeri Kırkağac'a kadar bir yol da yaptırmıştır.

Anadolu yakasında Üsküdar'a, bugüne kadar gelen özelliklerini kazandıran son dönem, III. Selim'in saltanatına (1789-1807) rastlar. III. Selim Harem'deki Kavak Sara-yı'm(->) yıktırarak Selimiye Kışlası'm(->) yaptırmış, ortogonal planlı Selimiye Camii' ni inşa ettirmiştir. Selimiye, anıtsal kışlası ve talim alanlan, mahallesi ve camiiyle Türkiye'de barok dönemin başka eşi olmayan bir yerleşme örneğiydi. Bu mahalle kendi tarihini yazamamış bir toplumun son dönemdeki toprak spekülasyonuna kurban edilmiştir.

Yüzyıl sonuna kadar Haydarpaşa(~») bir yerleşme bölgesi olmamıştır. Üsküdar, Selimiye'de bitiyordu. Kadıköy'ün(->) de Kur-bağalı Dere'yi aşmadığı anlaşılıyor. İnci-ciyan Fenerbahçe'deki(->) hasbahçe ve kasırdan, burunda bir fener olduğundan, arkada Kartal, Pendik ve Gebze'ye ulaşan bir yolun varlığından söz eder. Fakat çevrede büyük bir yerleşme yoktur.

18. yy'da Beyoğlu yakası da gelişmiştir. Galata Sarayı ile Galata surlan arasında Ha-


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   827   828   829   830   831   832   833   834   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin