Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə833/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   829   830   831   832   833   834   835   836   ...   877
KENTİN GELİŞMESİ

542

543

KENTİN GELİŞMESİ

19. yy'ın sonlarına doğru Galata Kulesi'nden istanbul panoraması (II).



Sebah &Joaiüier/Nuri Akbayar koleksiyonu

19. vy'ın sonlarına doğru Galata Kulesi'nden istanbul panoraması (III). Sebah & Joaillier/Nuri Akbayar koleksiyonu

ler. Önlerinde bazen deniz üzerine çıkan divanhaneleri, bahçelerinde küçük kasırları da olsa, temelde bu yapılar çok sayıda odaları, sofaları, hayadan, avlu ve revakla-rıyla denize, koruya, bahçeye dört bir yönde açılan yazlık saraylardır. O sırada 19. yy'ın ikinci yarısındaki köşkler henüz ortada yoktu. Genellikle bir sultan ya da devlet büyüğü konutu olarak gelişen "yalı", sadece deniz kıyısında olduğu için değil, fakat sadece denizden ulaşıldığı ve denizi ve yamacı birlikte kullanan konumu nedeniyle istanbul'a özgü çok zengin bir yapı tipi olarak kabul edilebilir.

Boğaz yalısı su ile beslenerek arkadaki koruya doğru büyür. Bazen yüzlerce o-dadan, bahçe köşkleri, hamamlar, mutfaklar, ahırlar ve servis yapılarından oluşan bu yapılarda ısınma düşünülmemiştir. Bu büyük sahilsarayların ömrü, çoğu kez onları yaptıranların yaşamı kadar sürmüş, eğer satılıp el değiştirmemişlerse kısa sürede yok olmuşlardır. Genellikle yeni sahipler de eskiyi korumamış ya tümüyle ortadan kaldırıp yeniden yapmış ya da değiştirmiştir. Boğaziçi'nde bu çağdan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı divanhanesinden başka bir şey kalmaması, bu gözlemi doğrular (bak. Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı). Bu yok oluş, konutun geçiciliğine ilişkin bir dünya görüşüne, Osmanlı dünyasında sınıf ve kurum olarak aristokrasinin olmamasına ve devlet adamlarının mevki ve yaşamlarının da sultanın iki dudağının arasında olmasına bağlıdır. Ne konutun sürekliliği, ne de elit ya da idareci sınıfın

sürekliliği, Osmanlı toplum yapısı ve kültürü için karakteristik olmuştur.

18. yy'da kıyıların hemen tümüyle dolmasına karşın içeride kalan semtler fazla gelişmemiştir. Beyoğlu'nda mahalleler Tak-sim'e kadar uzanmamıştı. Üsküdar ise 17. yy'da eriştiği sınırlarda (Çinili ve Atik Valide Külliyeleri, Doğancılar) duruyordu.

istanbul'un denizden algılanan destansı güzelliği, suriçine yansımamıştır. Sürekli yangınlara karşın, konstrüksiyon sistemini, birçok divan kararı çıkardığı halde, kagire çevirtemeyen devlet, bunun sonucu o-larak, düzensiz, dar ve bakımsız sokaklar üzerinde giderek geleneksel özelliklerini yitiren bir yapılaşmaya boyun eğmiştir. Gerçi İstanbul evleri her zaman özgün kalan bir tasarım geleneğine sahip olmuşlar-sa da, kent içi, bütün yabancı gözlemcilerin vurguladıkları gibi, kentsel bir düzenleme iradesini yansıtan bir görünüme hiçbir zaman kavuşmamıştır.

19- yy Başından Cumhuriyet'e-. İstanbul, sultan (devlet)-halk ikilemini mimari yapısında her zaman yansıtmıştır. Bu yapının iki ucunda da Doğulu ya da İslami diyebileceğimiz bir nitelik, II. Mahmud'un saltanatında da (1808-1839) bir süre devam etmiş sayılabilir. Fakat aynı dönemde her geçen gün ağırlığını daha fazla artıran dış baskılar karşısında, artık imparatorluğu a-yakta tutması olanaksızlaşan devlet yapısının, eğitimin, ordunun köklü değişikliklere gereksinimi olduğu gerçeği belirgin hale gelmiştir. 18. yy'da bir yerli oryantalizm atmosferi içinde girişilen yenilikler 19.

yy'da köklü bir ithal niteliğine bürünmüştür. Bunun fiziksel çevrede görüntüsü, bir özümseme olarak yorumladığımız 18. yy mimarisinin yerini tümüyle Avrupa'yı taklit eden bir mimari üslubun almasıdır.

18. yy'da nüfusun sürekli olarak arttığım gösteren belgelerin ihtiyatlı yorumlanması gerektiği, II. Mahmud döneminde yapılan bir "nüfus tahriri"nden anlaşılmaktadır. Tarih-i Lut/Fye göre Rus seferi sırasında ekmek vesikası vermek için yapılan bu yazımda, İstanbul, Galata ve Üsküdar' m toplam nüfusu 359.000 idi. Toplam İstanbul için ortalama 400.000 kabul edilirse, 17. yy için Mantran tarafından yapılan 700.000 tahminine göre, kent nüfusu 1,5 yüzyılda 300.000 azalmıştır. İstanbul'un bu denli nüfus kaybetmesini gerektiren nedenler olmadığı için, 17. yy nüfusunun daha düşük bir sınırda olduğu kabul edilebilir.

II. Mahmud'un saltanatının son yıllla-rında İstanbul'un ilk planlı imar etkinliği Moltke(-») tarafından önerilmiştir. Bu, su-riçinde birkaç meydan düzenlenmesi ve bazı yolların açılması önerişiydi. Moltke, a-nayolların 20 arşına (yak. 14 m) çıkarılmasını tavsiye ediyordu. Araba ulaşımının bile olmadığı İstanbul'da Moltke'nin önerileri uygulanamamıştır. 1848'de yollar için kabul edilen en fazla genişlik 10 arşın (yak. 7 m) idi. II. Mahmud dönemi İstanbul'unun dokusu Moltke'nin 1837'de hazırladığı bir haritada görülmektedir. Bu harita 18. yy' in sonunda hazırlanıp düzeltmelerle 1822' de yeniden yayımlanan Kauffer Harita-

sı'ndan sonra kentin ikinci bilimsel hari-tasıdır.

Bu yıllarda da kent batıda surlar dışına taşmamıştır.

Yedikule ve Mevlevîhane Kapısı dışındaki Takiyeci mahalleleri hariç surlar hâlâ İstanbul'un batı sınırını oluşturmaktadır. Evliya Çelebi'nin anlattığı suriçi mesireleri ve boşlukları hâlâ durmaktadır. Bayrampaşa Vadisi, Langa, Yedikule, Topkapı arasında surlara paralel şerit Davutpaşa'ya kadar bahçe ve bostandır ve Cumhuriyet dönemine kadar da öyle kalmıştır. Kentin diğer kentsel boşlukları ise külliye avluları ile Atmeydam'ndan oluşmakta; Eski Saray alanı da, surlarla çevrili olarak yeni bir kullanım beklemektedir.

Galata surlarının dışındaki mahalleler, Haliç yakasında Şişhane-Tepebaşı çizgisine kadar Pera Caddesi'ne paralel bir alan işgal etmektedir (bak. İstiklal Caddesi). Bunun ötesinde mezarlıklar vardır. O dönemde Kabataş-Dolmabahçe arası hâlâ meskûn değildir. Buna karşın Boğaziçi kıyı şeridi yapılanmıştır, îstinye'den Kalender'e kadar seyrek yalılarla ince bir kıyı şeridi devam etmekte, Boğaziçi'nin Anadolu yakası eski yapısını korumaktadır.

İstanbul'un 19. yy'daki gelişmesini o dönemden kalan haritalardan izlemek olanağı vardır. 1851 tarihli bir haritada Bakırköy'ün kentin batısındaki en büyük yerleşme alanı olduğu saptanmaktadır. Bizans döneminden bu yana var olan Hebdomon, genellikle azınlıkların oturduğu bir semt olarak yakın zamanlara kadar yaşamış-

tır. Yüzyıl ortasında Pera Caddesi etrafındaki lineer yerleşme dışında, Taksim'den öteye, sadece büyük kışla alanları görülür. Fakat Harbiye'ye uzanan Büyükdere yolu vardır (bak. Büyükdere Caddesi). O sırada Pangaltı ve Nişantaşı yerleşmeye açılmamıştı. Üsküdar'ın sınırları Karacaahmet Mezarlığı'yla(->) saptanmış bulunuyordu. Kadıköy de Altıyol'a kadar uzanan bahçeli bir yerleşme alanıydı.

İstanbul'un önemli strüktürel değişmelerinden ikisi II. Mahmud ve Abdülmecid' in (hd 1839-1861) ilk saltanat yıllarında olmuştur. Bunların başında İstanbul ve Ga-lata'yı bağlayan köprülerin yapılması gelir. Bu köprüler simgesel olduğu kadar, kentin günlük yaşamında da Doğu'ya bağlanışını temsil ederler. Batı ile kültürel ve ticari ilişkiler arttıkça Galata'nın etki alam genişlemiş, Beyoğlu'na ve kuzeye doğru büyüme hızlanmıştır. Bu yüzyılda Beyoğlu, artık sadece Müslüman olmayan azınlıklara değil, Türklere de açılmıştır. 1838'de a-çılan ilk Unkapanı yaya köprüsü, büyük bir olasılıkla, Moltke'nin plan önerileri içinde vardır. 1845'te Abdülmecid'in annesinin yaptırdığı Karaköy (Valide Sultan) Köprüsü, kentin önemi giderek artan ana arteri olmuştur.

İkinci önemli strüktürel değişme sultan sarayının kent içinde yer değiştirmesidir. Bu değişme Sarayburnu'nun fiziksel ve işlevsel değişimini de birlikte getirmiştir. II. Mahmud'un saltanat döneminden başlayarak eski sarayların gözden düştüğü görülür. II. Mahmud, yazları daha çok Be-

şiktaş Sarayı'nda kalıyordu. Abdülmecid Dolmabahçe Sarayı'nı yeniden yaptırarak Topkapı Sarayı'mn sultan konutu statüsünü sona erdirmiştir.

II. Mahmud döneminde Yalı Köşkü'nün yerinde, Amerikalı bir mühendisin kurduğu bir fabrikada buharlı gemi makineleri üretimine başlanmıştır. Abdülaziz'in (hd 1861-1876) ilk saltanat yıllarında Topkapı Sahilsarayı büyük bir yangında tahrip olduktan sonra, sultan, devlet adamlarının direnmelerine karşın, uygarlık simgesi o-larak gördüğü demiryolunun saray bahçesinden geçerek Sirkeci'ye ulaşmasını istemiştir. 1874'te açılan Edirne-İstanbul demiryolu, saray surlarının özellikle Sirkeci tarafındaki bölümünün, bazı köşk ve kasırların, bu arada İncili Köşk'ün de yıkılmasına neden olmuştur. Gemi motoru fabrikası da Tersane'ye nakledilmiştir. Böylece demiryolu, kentin kurulduğu dönemden bu yana en önemli özelliklerinden biri olan denizle ilişkisini, Yedikule'den Sirkeci'ye kadar ortadan kaldırmıştır. Gerçi sultan sarayı yine deniz kenarındadır ama Topkapı'nın terk edilmesi ve kısmi tahribiyle çok eski bir kent simgesi önemini yitirmiş, sultanın İstanbul'la olan fiziksel ilişkisinin de yeri ve doğası değişmiştir. Gerçi yarımadanın ucu bütün tarih boyunca kent yaşamı dışında başka bir kent gibi yaşamıştır ama, sultanın Topkapı'daki varlığı yine de tarihi bir kaderin simgesidir. Sultanların bu değişikliğe razı olmaları, imparatorluktaki köklü değişikliklerin de işareti olmuştur. 1882 tarihli son Stolpe

İt,r"S ;' ;.-,-;;,£.

19. yy'ın sonlarına doğru Beyazıt Yangın Kulesi'nden İstanbul panoraması (II) Sebah & Joaillier/Nuri Akbayar koleksiyonu

19. yy'ın sonlarına doğru Beyazıt Yangın Kulesi'nden İstanbul panoraması (III).

Sebah & Joaillier/Nuri Akbayar koleksiyonu


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   829   830   831   832   833   834   835   836   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin