Nevevi Kırk Hadis Şerhi



Yüklə 2,71 Mb.
səhifə30/57
tarix17.12.2017
ölçüsü2,71 Mb.
#35128
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   57

Bazı dedi ki: Farz mütevatir ve meşhur nakil ile sabit vacip ictihatla sabittir, murad budur bu görüşte şu problem var: Ana babaya iyilik hakkında Meymuni’den gelen rivayette Ahmed dedi ki: Farz değildir, fakat masiyet olmadıkça vacibtir. Ana babaya iyiliğin vacipliğinden icma vardır, kitap ve sünnette ona dair emirler çoktur.

Selef iyiliği emredip kötülükten nehyetmenin farz olmadığı hususunda ihtilaf etti. Cüveybir Dahhak’tan rivayetle dedi ki: O ikisi Allah’ın farzlarındandır, Malik’ten de böyle rivayet edildi. Abdulvahid bin Zeyd Hasan’dan şöyle dediğini rivayet etti. Farz değildir, İsrailoğullarına farz idi, Allah bu ümmet zayfılıklarından dolayı acıdı, onu nafile le kıldı.

Abdullah bin fiübrume Amr bin Ubeyde meşhru beyitler yazdı, başı şöyledir: Ey Amr Emri bilmaruf nafiledir. Onu yapanlar Allah’ın (dininin) yardımcısıdır mıİmam Ahmed’in onun hakkındaki sözünde ihtilaf edildi: Vacib diye isimlendirilir mi isimlendirilmez mi? Ondan bir cemaat vacib diye isimlendirilir mi, isimlendirilmez mi Ondan bir cemaat vacib olduğunu rivayet etti.

Ebu Davud ondan elinde tanbur gördüğü bir adamın ona engel olması vacip midir? hakkında rivayetinde dedi ki: Bilmiyorum eğer onu engellemişse vacip değildir, o bir fazilettir. İshak bin Raheveyh dedi ki: Nefsine bir tehlike gelmesinden korkan hariç her müslümana vaciptir. (S: 72) Her halde Ahmed ayni vacip olmayan, bilakis kifaye vacip olan şeylere vacip deme hususnda duruyor.

Alimler cihadın farz olup olmadığında ihtilaf ettiler, onlardan bir cemaat vacipliğini kabul etmedi, Ata, Amr bin Dinar ve fiübrüm onlardandır, herhalde onlar da bu manayı murad ettiler. Bir topluluk dedi ki: O vaciptir, Sair bin Müseyyeb ve Mekhul onlardandır, her halde bu ikisi de kifaye olarak vacip demişlerdi.

Hanbel rivayetinde imam Ahmed dedi ki: Haccın farzlığı gibi savaş insanla, savaş zaruridir. Mervezi ona cihad farz mıdır, diye sordu, dedi ki: Bunda ihtilaf ettiler, o hac gibi değildir. Muradı şudur: Cihada muhalif olarak haccetmeyenden gücü yeten kimse için hac sakıt olmaz.

Cihada çıkmanın ne zaman vacip olduğu soruldu, dedi ki: Onun vacipliğini ise bilmiyorum. Fakat nefislerinden korkarlarsa çıkmaları farz olur. Bunun zahiri şudur. Hakkında vaciblik lafzı bulunmayan mesele hakkında takvadan dolayı ona vaciptir lafzını kullanmak hususunda konuşmamaktır. Bunun için ihtilaf edilen şeyde haram lafzını söylemekten geri durmuştur. Kadınlarla muta hususunda geri durmamıştır, fakat sahabelerin ve nasların ihtilaflı oluşundan haram lafzını kullanmamıştır. Ahmed’in kelamını yorumlamada sahih olan budur.

Milki yemin (cariye sahibi olmak, köle sahibi olmak ile iki kız kardeşi bir nikah altında toplamak hakkında dedi ki: Haram demiyorum, fakat yasaklanmıştır. Sahih olan onun sözünün tefsiri şudur: Manasında değilde haramlık lafzını kılmada geri durmuştur. Bütün bunlar konuşmada sakınma babındadır. Allah Teala’nın şu sözü altına girmemek içindir: (Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: “Bu helaldir, şu da haramdır” demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz) (Nahl: 16/116) Rabi bin Haysem dedi ki: Sizden biriniz, Allah şunu helal, şunu haram kıldı deyipte, Allah’ın da yalan söyledin, bunu niçin helal, bunu niçin haram kılıyorum demesinden sakınsın.2

(2) Buna benzerin Taberani ibni Mesud’dan tahric etti. (Dürrü’l Mensur: 4/252).

İbniVehb dedi ki:Malik bin Enes’in şöyle dediğini duydum:İki alim gördüm sorulunca:Bunu hoş görmüyorum, sevmiyorum, derdi haram ve helal demezdi. Ahmed’in:Namazdaki her şey farzdır sözü böyle değildir, oğlu Abdullah ondan şöyle dediğini nakletti:Allah’ın kuvvetlendirdiği herşey namazda farzdır, bu onun şu sözünün manasına dönüyor:Kuran’dan başka şeyde farz yoktur. Allah’ın namazda kuvvetlendirdiği şeyler:Kıyam, kıraat, rüku ve sücuddur, Ahmed ancak böyle dedi, çünkü insanlardan bazısı diyordu ki:Namaz farzdır, ruku ve secdeye farzdır demiyorum, fakat sünnettir.

Malik bin Enes bunu söyleyen adamın halinden soruldu, onu tekfir etti, ona o adam tevil ediyordu denildi lanet etti ve dedi ki:Büyük bir söz söylemiştir, bunu Nisaburi bir çok vecihle Menakıbı Malik kitabında nakletti. Yine Abdullah bin Meymun bin Ramah isnadıyla şöyle dedidği rivayet edildi:Malik bin Enes’in huzuruna girdim ve dedim ki:Ey Ebu Abdullah namazda farz nedir, sünnet veya nafile nedir?Malik dedi ki:Zındıkanın sözüdür, çıkarınız. İshak bin Mansur İshak bin Raheveyh’ten onun namazın cüzlerinin farz ve sünnette taksim edilmesini kabul etmediğini ve:Namazdaki herşey farzdır dediğini nakletti, bununla bazısında terkinden dolayı namazın iade edileceği, bazından dolayı da gerekmediğine işaret etti.

Allah en iyisini bilir, bunun sebebi, sünnettir demek belki onun yapılmasında gevşekliğe yol açabilir, terkine vesile olabilir, bu da şariin maksuduna zıttır, şari yapılmasına teşvik eder, vacip lafzını kullanmak ona rağbeti artırır, yapılmasını daha iyi sağlar. fiariir kelamında çoğunluğa göre terki durumunda günah olmayan ve ceza verilmeyen şeylere vacip lafzı kullanıldığı olmuştur, cuma gününün guslü gibi, yine misafirin gecelemesialimlerin çoğuna göre böyledir, bununla murad onun yapılmasına teşvikte mübalağa edilmiştir, haramlar ise Allah onlara yasak bölge kıldı, ona yaklaşmaktan men etti, işlenilmesini yasakladı. Kesin haramlar Kuran ve Sünnet’te zikredilmiştir, Allah Teala’nın şu ayeti gibi:(De ki:Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım:O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın...) üç ayetin sonuna kadar1 ve:(S: 74)(De ki:Rabbim ancak ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır) (Araf: 7/33)

Bazı ayetlerde çeşitlerden bir çeşidi, hususi haramları zikretti, aynı şekilde bazı yerlerde yiyeceklerden haram olanları zikretti, Allah Teala’nın şu kavli bunlardandır:(De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum.) (Enam: 6/145) Ve:(Ancak size ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.) (Bakara: 2/173) Ve: (Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp öldürülmüş, yukardan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip boğazladığınız müstesna- dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. (Maide:5/3) Nikahta haram kılınanları şu ayette zikretti:(Size analarınız, kızlarınız.... haram kılındı.) (Nisa:4/23) Kazançlardan haram kılınanları şu ayette zikretti:(Allah alış verişi helal, faizi haram kıldı) (Bakara: 2/275) Sünnete gelince orada da çok haram kılınanların zikri vardır, Resulullah (s.a.v.)’in şu hadisi gibi: “Allah içki, ölü, domuz ve putların satımını haram kıldı.”8 Ve:“Allah bir şeyi haram kılarsa onun satımı karşılığında alınanı da haram kılar.”9 Ve:“Her sarhoşluk veren haramdır.”10


(8) Cabir’den Ahmed, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve ibni Mace tahric etti sahihtir. (Neylül Evtar:5/141-142.)

(9) İbni Abbas’tan Ahmed ve Ebu Davud tahric etti, sahihtir (Neylül Evtar: 5/142).

(10) Hadis sahihtir, ibni Ömer’den Müslim, Ahmed, ibni Hibban, Abdurrezzak, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai şu lafızla ibni Abbas’tan tahric etti?. “Sarhoşluk veren her içecek haramdır”, yine başkaları şu lafızla tahric etti:“Her sarhoşluk veren içkidir, her sarhoşluk veren haramdır.”(Nasbur Raye: 4/295, Fethul Kebir fi neylil evtar: 7/140).

Ve:“Mallarınız, kanlarınız ve ırzlarınız haramdır.”1 Kitab ve sünnette haramlığı açıkça bildirilenler haramdır. Haramlık bazan yasaklamayla beraber tehdid ve teşditle de bilinir, Allah Teala’nın şu kavli gibi:(fiarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. fieytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?) (Maide: 5/90-91) Sadece yasaklamaya gelince ondan haramlık anlaşılması konusunda insanlar ihtilaf ettiler. İbni Ömer (r.a.)’den haramlık anlaşılmasını kabul edilmediği rivayet edilir. İbni’l Mübarek dedi ki:Sellam bin Ebi Muti Ebu Dahile’den, o da babasından haber verdi, dedi ki:İbni Ömer’in yanındaydım dedi ki:“Resulullah (s.a.v.) kuru üzümle hurmayı nehyetti, yani ikisinin karıştırılmasını (yasakladı), arkamdan bir adam bana “ne dedi” diye seslendi, dedim ki:“Resulullah (s.a.v.) kuru üzümle beraber kuru hurmayı yasakladı.” Abdullah bin Ömer dedi ki:

“Yalan söyledin” dedim ki:

“Sen demedin mi, Resulullah (s.a.v.) bunu yasakladı, bu haramdır?”Dedi ki:

“Sen buna şahit misin?”Sellam dedi ki, sanki şöyle diyordu:Rasulullah (s.a.v.)’in yasakladığı şey edebtir.”4 Daha önce Ahmed ve Malik gibi takvalı alimlerin haramlığı kesinleşmemiş veya bir nevi ihtilaf bulunan şey hakkında haram lafzını kullanmaktan çekindiklerini zikretmiştik.

Nahi dedi ki:Bazı şeyleri çirkin görüyorlardı da haram demiyorlardı. İbnu Avn dedi ki:Bana Mekhul dedi ki:

“Bir topluluk arasına atılıpta insanların onu aldığı meyve hakkında ne diyorsunuz?”Dedim ki:

“Bu bizim yanımızda mekruhtur” dedi ki:

“O haram mıdır?”İbnu Avn dedi ki:

“Biz bunu Mekhulun sözünden böyle anladık.” (S: 76) Cafer bin Muhammed dedi ki:Bir adam Kasım bin Muhammed’e; “zenginlik haram mı?”, diye sorarken duydum, Kasım sustu, adam soruyu tekrarladı, yine sustu, sonra soruyu tekrarladı, bunun üzerine dedi ki:

“Allah’ın Kuran’da haram kıldığı şey haramdır, Allah’a hak ve batıl ile gelinirse zenginlik bu ikisinin hangisindedir, görüşün nedir?”Adam dedi ki:

“Batıldadır” dedi ki:

“Sen kendi nefsine fetva ver” imam Ahmed’in oğlu Abdullah dedi ki:Babamı işittim dedi ki:Resulullah (s.a.v.)’in yasakladığı şeylere gelince onlarda bazısı haramdır, şu hadis gibi:“Kadın halası veya teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı (ikisi beraber).”5 Bu haramdır, yırtıcı hayvanların derisinden de nehyetti.6 Bu da haramdır, buna benzer şeyler zikretti. Bazı şeyleri de yasakladı o da edebtir, Allah’ın aşılmasını yasakladığı hududu ise onunla murad yapılmasına izin verdiği şeyler cümlesindendir, gerek vaciplik, gerek mendupluk ve gerekse mübahlık yoluyla olsun böyledir, onu aşmak ise onu aşıp yasaklanana gitmektir, Allah Teala buyurdu ki:(Bu Allah’ın hududur, kim Allah’ın hududunu aşarsa, muhakkak nefsine zulmetmiştir) (Talak: 65/1)

Murad Allah’ın emrettiğinin dışına çıkan kimsedir, Allah Teala buyurdu ki:(Bu Allah’ın hududur, onu aşmayın, kim ki Allah’ın hududunu aşarsa işte onlar zalimlerdir) (Bakara: 2/229) Murad boşadıktan sonra iyi olmayan bir şekilde karısının yanında tutan veya iyi olmayan bir şekilde salan kimsedir veya Allah’ın izin vermediği şekilde kadından fidye alan kimsedir, Allah Teala buyurdu ki:(İşte bu Alalh’ın hududur, kim ki Allah ve Resulüne itaat ederse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirir) şu cümleye kadar; (ve onun hududunu aşarsa onu içinde ebedi kalacağı cehenneme girdirir, onun iin orada alaltıcı bir azab vardır)(Nisa: 4/13-14)

Murad Allah’ın vereseye farz kılldığı şeyi aşıp, bir varisi üstün tutup hakkından fazla verendir, veya noksan verendir, bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) veya haccında buyurdu ki:“Allah her hak sahibine hakkını verdi, varise vasiyyet yoktur.”1 Nevvas bin Seman Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:“Allah sıratı müstakimi misal verdi, sıratın (yolun) iki tarafında sur ve onlarda açık kapılar vardır, kapılarda sarkıtılmış örtüler vardır, yol üstünde bir davetçi şöyle diyor:Ey insanlar topluca yola giriniz, eğrilmeyiniz, bir davetçi de yolun içinden çağırıyor, bu kapılardan birini açmak istediği zaman, sana yazıklar olsun ama diyor, sen onu açarsan içine girersin, diyor. Yol:İslam’dır, iki sur:Allah’ın hudududur, açık kapılar:Allah’ın haramlarıdır. Yol üzerindeki davetçi: Allah’ın kitabıdır, yukarıdan çağıran ise:Her müslümanın kalbindeki Allah’ın öğütçüsüdür” bunu imam Ahmed tahric etti, bu lafzıdır, Nesai’de tefsirinde tahric etti, Tirmizi hasendir, dedi.2

Peygamber (s.a.v.) bu hadiste İslamı doğru yol olarak misallendirdi, bu yol düz geniş, bu yola gireni istediği yere ulaştıran bir yoldur, bununla birlikte eğriliği olmayan dosdoğru bir yoldur, bu da onun yakınlığını ve düzlüğünü gerektiriyor, yolun iki tarafında, sağ ve solda iki sur var, o ikisi Allah’ın hudududur, yine sur girmek isteyene mani olur, İslam’da kendisinegirene hududunu aşma hususunda engel olur, Allah’ın izin verdiği sınırın dışında ancak yasakladığı vardır. (S: 78) Bunun için Allah hududunu koruyanları övmüştür, helal, haram sınırını tanımayanı kınamıştır, Allah Teala buyurdu ki:(Bedeviler, kafirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah’ın rasulüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır)3 Daha önce şu hadis geçmişti:“Kuran kendisiyle amel eden kimseye:Sınırımı korudu, der. Kendisiyle amel etmeyene de:Sınırımı aştı, der.”4 Murad şudur:Kim Allah’ın izin verdiği şeyi aşıpta yasakladığı şeye gitmezse, Allah’ın hududunu korumuştur, kim de bunu aşarsa, Allah’ın hududunu aşmıştır.

Bazen sınırlarla haramların kendisi kastedilir, bu durumda Allah’ın sınırına yaklaşmayın, denilir, Allah Teala buyurdu ki:(İşte bu Allah’ın sınırıdır, ona yaklaşmayınız)5 murad ayette yasaklanan oruç ve mesciddeki itikafın sakıncalı şeylerin yasaklamadır, haramların sınır diye isimlendirilmesine Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi de örnektir:“Allah’ın hududunda duran ve onda gevşeklik eden kimsenin misali gemide kura çeken kimselerin misali gibidir...” meşhur hadis6 Allah’ın hududunda duranla murad:Haramları yasaklayan ve reddedendir. İbni Abbas (r.a.) hadisinde Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:“Ben sizin kuşaklarınızı tutuyorum, ateşten sakının, sınırlardan sakının” bunu üç kere söyledi.7 Bunu Taberani ve Bezzar tahric etti, Allah’ın hududuyla murad haramları ve isyanlardır. Bir adamın Peygamber (s.a.v.)’e şöyle demesi de buna misaldir:“Bir sınıra isabet ettim (bir hadde) bana haddi uygula.”8 Büyük haramlardan sakındıran cezalarda had diye isimlendirilir, zina haddi, hırsızlık haddi, içki içme haddi denildiği gibi.
(1) Hadis sahih mütevatirdir, Resulullah (s.a.v.)’den on iki sahabe işitti, beş tabii mürsel olarak rivayet etti. Sahabeden Amr bin Harice’nin hadisini Tirmizi, Ahmed, Nesai, ibni Mace, Bezzar, Ebu Ya’la ve Haris müsnedlerinde tahric etti, Abdurrezzak musannefinde, Taberani Mucem’inde, Abd bin Humeyd Müsned’inde, Beyhaki Süneni kübrasında, ibni İshak Siyre’de tahric etti. Tirmizi dedi ki:Hasen, sahihtir. Ebu Ümame’den Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, ibni Mace Beyhaki Sünen’de, Abd bin Humeyd Müsned’inde tahric etti. Enes’ten ibni Mace, Darekutni, Beyhaki sünende, diğerleri de:İbni Abbas, Abdullah bin Amr, Cabir, Zeyd bin Erkam, Ali, Bera, ibni Ömer, Ma’kıl bin Yesar ve Harice bin Amr’dan tahric etti. (Bak:Nas burraye: 4/403-405, Telhisul Habir S: 268).

(2) Hadis hasen sahihtir, Tirmizi Nevvas bin Sem’an’dan tahric etti ve dedi ki: Hadis hasen, garibtir, ibni Mesud’dan Ahmed, Nesai tefsirde ve Bezzar güzel bir isnatla tahric etti. (Camiul usul: 1/184 Terğib ve Terhib: 3/243-244).

Peygamber (s.a.v.)’in Üsame’ye söylediği şu sözde bu guruptandır:“Allah’ın hadlerinden bir had hususunda şefaat mi ediyorsun?”1, yani hırsızlık haddi hususunda, fukaha ıstılahında (teriminde) had bu şekilde bilinir. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi ise:“On sopadan fazla ancak Allah’ın hadlerinden birinde vurulur.”2 İnsanlar bunun manasında ihtilafa düştüler, bazısı bu takdir edilmiş hadlerdir diye tefsir etti ve dedi ki:Tazir on sopadan fazla olmaz, ancak bu takdir edilmiş hadlerdir diye tefsir etti ve dedi ki:Tazir on sopadan fazla olmaz, ancak bu takdir edilmiş hadlerde on sayısından fazla yapılabilir, bazısı burada hadleri Allah’ın haramlarından bir cins ile tefsir etti ve dedi ki:On sopa ancak Alalh’ın haramlarından birinin işlenmesinde aşılır, fazla yapılır. Haram olmayana edeblendirme sopası ise on sopadan fazla olmaz.

Bazısı Peygamber (s.a.v.)’in; “ve hadler koydu onu aşmayınız” sözünü haramlardan sakındıran bu cezalardır manasına yorumladı ve dedi ki:Murad cürüm sahiblerine uygulanırken bu hadlerden fazla yapılmasını yasaklamıştır, bunu tercih etti çünkü eğer hadlerle murad emir ve yasaklar sınırında durmak demek olsaydı şu arkadan gelen hadisin devamı öncekinin tekrarı olurdu:“Farzlar koydu onları zayi etmeyiniz, bazı şeyleri haram kıldı, onları çiğnemeyiniz.” Murad onun dediği gibi değildir, çünkü sınırlarda durmak izin verilenden çıkmayıp orada durup izin verilmeyene gitmemektir, daha önce geçtiği gibi bu daha geneldir, izin verilen farz, nafile ve mübah da olabilir, bu durumda bu hadiste tekrar olmuş olmaz, Allah en iyisini bilir.

Susulan şey ise:Haramlık, helallık ve farzlığı hususunda hükmü zikredilmemiş şeydir, affedilmiş olur işleyene bir sıkıntı yoktur, burada zikredilen hadisler, Ebu Salebe ve başkalarının hadisi gibi hadisler buna delildir, Ebu Salebe hadisinin lafızları farklı farklıdır, daha önce geçen lafızla da rivayet edildi. Başka bir lafızla da rivayet edildi, o da:“Allah farzlar kıldı, onları zayi etmeyiniz, bazı şeyleri size yasakladı, onları işlemeyiniz, unutmaksızın bazı şeyleri affetti, onları araştırmayınız.”Bunu İshak bin Raheveyh tahric etti. (S: 80)Başka bir lafızla da rivayet edildi, o da:“Allah farzlar kıldı, onları zayi etmeyiniz sizlere, sünnetler kıldı (yol, kanun) onları çiğnemeyiniz, size bazı şeyleri haram kıldı onu tecavüz etmeyiniz, bunun arasında unutmaksızın, rahmet olarak bazı şeyler terk etti, onları kabul ediniz, onları araştırmayınız.”Bunu Taberani tahric etti.1

Bu rivayet affedilenin, zikrinin terk edildiğini, haram ve helal kılmadığını açıklıyor, fakat blinmesi gerikir ki:Bir şeyin kitap ve sünnette haramlık ve helallığının zikredilmesinin anlaşılması açık olmayabilir, bu nasların delilliği bazan naz ve tasrih (açıkça bildirme), bazan genel (umum ve şumül), bazan fahva ve tenbih ile olabilir, Allah Teala’nın şu kavli buna örnektir:(O ikisine öf bile deme, o ikisini azarlama) (İsra:17/23) Eziyet çeşitlerinden öf demekten daha büyük şeyler daha öncelikle girer, buna mefhumul muvafaka ismi verilir.

Bazan Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi gibi delilliği mefhulmul muhalefe ile olur:“Saime koyunda zekat vardır”(Saime:Otlakta, kendisine herhangi bir yem verilmeksizin otlayıp beslenen)3 Mefhumuyla saime olmayana zekat olmadığına delil oluyor, çoğunluk bununlaamel etti, mefhumul muhalefeye itibar etti, onu delil kıldı, bazan delilliği, bu mana da başkasında da mevcutsa, cumhuru ulemaya göre bu hüküm bu manın bulunduğu her şeyegeçer, bu Allah’ın indirdiği adalet ve mizan babındadır ve onun itibara alınmasını da emretmiştir. Bütün bunlar kendisiyle nasların haramlığa delaletinin bilindiği şeylerdir. Fakat bütün bunlar olmazsa, burada farzlığı ve haramlığının zikredilmemesiyle onun affedilmiş olduğu delili çıkarılır. Burada iki yol vardır. Birincisi:Farzlıkta, haramlıkta ancak şeriatladır, şeriatın vacip ve haram kılmadığı birşey farz ve haram değildir.
(1) Hadis sahihtir, Ebu Bürde bin Niyar’dan Buhari, Müslim, Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve ibni Mace tahric etti Neylül evtar:7/149-150).

(2) Hadis sahihtir, Buhari, Müslim ve Ahmed rivayet etti (Kenzül ummal:5/304).

(1)Hadis sahihtir, Taberani Kebir’de tahric etti.

(3) Bu lafzı ibni Nafi tahric etti, Enes’ten uzunca bir hadis içerisinde Ahmed, Buhari, Nesai, Ebu Davud şu lafızla tahric etti:“Saime koyunun zekatında kırk (koyun) olunca yüz yirmiye kadar bir koyun vardır.” Ebu Davud’un rivayetinde: “Saime koyunda...” şeklindedir. Neylül evtar: 4/124 ve sonrası).

Vitirin, kurbanın farzlığının nefyinde veya kelerin haramlığının nefyinde, veya ihtilaflı bazı akidlerin haramlığının nefyinde müsakat, -müzaraa vb. gibi- denildiği gibi burada isishabı beratiz zimmeye dönülür, bu istidlal ancak şeriatın delil çeşitlerini bilen (usulu fıkıhtaki)Sebr ve taksim meselesini bilen kimse için caizdir, farz ve haramlığının nefyini kati bilirse vacip ve haramlığının da nefyini kesin söyler, altıncı bir namazın farzlığının olmadığını veya ramazan ayı dışında başka ayın orucunun farz olmadığını veya zekat mallarının farzlığından başka zekatın farz olmadığının veya farz hactan başka haccın farz olmadığını kesin söyler.

Bütün bunları sarih naslarla delillendiriyorsa böyledir, eğer farzlık ve haramlığın olmayışını zanna dayandırırsa, farzlık ve haramlığın olmayışını da kesin olmayarak zanneder. İkinci yol:fieriatta, şeriatın farz ve haram kılmayışının delillerden illetini zikretmesidir, o affedilmiştir, Ebu Salebe ve o manada zikredilen hadislerde olduğu gibi, Peygamber (s.a.v.)’e hac her sene mi farzdır diye sorulduğunda şöyle buyurduğu gibi:“Sizi terk ettiğim müddetçe beni terk ediniz, sizden öncekileri çok soru sormaları ve peygamberlerine ihtilaf etmeleri helak etti, size bir şeyi yasaklarsam ondan kaçının, size bir şey emredersem, onu gücünüz yettiğince yapın.”

Sad bin Ebi Vakkas (r.a.) hadisindeki Peygamber (s.a.v.)’in şu sözü gibi:“Müslümanlar içinde cücümü en büyük olan, haram kılınmamış bir şeyi soran ve sorması yüzünden haram kılınan kimsedir.”2 Kuran’da bir çok yerde buna işaret etti şu ayet gibi:(De ki:Bana vahyolunanda yiyecek kimseye leş veya akıtılmış kan.... dan başka haram kılınmış bir şey bulamıyorum) (Enam: 6/145) bu haramlığı bulunmayan şeyin haram olmadığına delilidir, Allah Teala’nın şu sözü de böyledir:(Üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır) (Enam: 6/119)(S: 82)Kendilerine haram kıldığını açıkladığını delil göstererek Allah’ın adı anılan şeyi yememelerinden dolayı onlara şiddet gösteriyor, Allah’ın adı anılmansa haram kılınanlardan değildir, eşyanın mübahlık üzere olduğuna delil olmuştur, yoksa hükmü hakkında nas bulunmayan bir şeyden yenilmemesinden dolayı kınama olmazdı.

Bil ki bu mesele şerin gelmesinden A’yan (zati şeyler) mübah mıdır, haram mı, yoksa hükümsüz müdür meselesinden başkadır bu mesele şerin vücudundan önce farz edilmiştir, fakat şer (şeri hüküm) varid olduktan sonra bu ve buna benzer naslar eşyanın mübahlık üzüere olduğunu kararlaştırmıştır, bazısı bunda icma olduğunu hikaye etti, bu iki meseleyi eşit gören ve hükümlerini bir görenleri hatalı gördüler. İmam Ahmed’in sözü tahrim naslarına girmeyen şeyin affedildiğine işaret ediyor.

Ebu’l Haris dedi ki:Ebu Abdullah’a dedim ki:-Yani Ahmed’e-

“Kuş ashabı bilmediğimiz kuş kesiyorlar, yemesi hakkındaki görüşün nedir?”Dedi ki:

“Pençeli olmayan ve leş yemeyen her kuşta bir sakınca yoktur, kuşun haramlığını sadece hakkında nas bulunan pençeli ve leş yiyene münhasır kıldı, çünkü hakkında nas bulunan karga manasındadır, bu ikisinin dışındakilerin mübahlığına hükmetti.” Zikri geçen ibni Abbas hadisi de buna benzer şeye delildir, Selman-ı Farisi hadisi5 içerisinde peynir, tereyağı ve tilki, ayı vb. hayvanların derilerinin yasaklığı konusunda soru var, peynir mecusi ve onlara benzer kafirlerin bulunduğu yerde yapılıyordu, tereyağı da öyleydi, derilerde onlardan getirilliyordu, onlardan kestikleri ise ölü (hükmünde) idi bununla ölünün sütü ve ondan çıkan mayanın mübahlığına delil gösterilir, mecusilerin yiyeceğinin mübahlığınada delil gösterilebilir, bütün bunların hepsinde meşhur ihtilaf vardır, iş karıştığı zaman sormak gerekmez manasına hamledilebilir, ibni Ömer’e mecusilerin yaptığı peynirden sorulunca dediği gibi:Müslümanların pazarında bulduğum şeyi satın alırım ve sormam.6 Ömer (r.a.)’in yanında peynir zikredildi ve denildi ki:Ona ölülerden alınan maya konuluyor, bunun üzerine dedi ki:“Allah’ın ismini zikredin ve yiyin.”7
(1) Hadis sahihtir, Ebu Hureyre’den Ahmed, Buhari, Müslim, Nesai, ibni Mace tahric etti, tahrici daha önce geçti (Camiul usul:6/34).

(2) Hadis sahihtir, Ahmed, Buhari, Müslim ve Ebu Davud tahric etti (Camiul usul: 6/34-35).

(5) Önce geçti.

(6) Sahih bir isnadla Abdurrezzak Musannef’inde tahric etti.


Yüklə 2,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin