Atik Ali Paşa değerli bir devlet adamı, iyi bir kumandan olmanın yanında memleketin imarına Önemli hizmetleri geçmiş bir kimsedir. Dürüst ve dirayetli şahsiyeti, hayır severliğiyle devrin kaynaklarında övülmüştür. Onun hayır eserlerinin başında İstanbul Çemberlitaş'ta cami, medrese, imaret, mektep, kütüphane ve diğer müştemilâttan oluşan külliye gelir. Ali Paşa'nın bu külliye içerisinde teşkil ettiği kütüphane fetihten sonraki İstanbul'un en önemli kültür müesseselerinden biridir. Yine İstanbul
Karagümrük'teki Zincirlikuyu veya Atik Ali Paşa Camii, Tekfur Sarayı civarında Kariye adıyla manastırdan çevrilen cami, bunun yakınında yaptırdığı bir medrese, Edirne'deki bir cami, Bursa'da bir imaret, Mora'daki birkaç sıbyan mektebi onun hayratındandır.
Ali Paşa, vakıflarında hizmet gören personelin ücretleri, bu eserlerin tamir masrafları vb. için başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun birçok yerinde yüzlerce ev, dükkân, han, hamam, çiftlik, bahçe ve tarla vakfetmiştir. 953 (1546) yılında yapılan bir tesbite göre vakıflarının toplam geliri 471.998 akçe idi. O dönemdeki paranın alım gücüne göre çok büyük bir meblâğ olan bu toplamdan vakıf personeli, imaret masrafları, Medine fukarası için yapılan toplam harcama 270.638 akçe tutmakta, 201.360 akçe ise vakfın gelir fazlası olarak kaydedilmektedir.
Alî Paşa bütün bunların yanında ilim ye sanata da yakın ilgi duymuş, ilim ve sanat erbabını himaye etmiştir. Sarayında sık sık âlim ve şairleri toplar, onlara ziyafet verir, ilim ve kültür sohbetleri yapılmasını sağlardı. Devrinin tanınmış şairlerinden Priştineli Mesîhî onun divan kâtibi idi. Efendisinin ölümü üzerine söylediği mersiyesi meşhurdur, idris-i Bitlisi Heşt Bihişt adlı tarihe dair eserini Atik Ali Paşa'ya ithaf etmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
İstanbul Vakıfları Tahrir Deften 953 (1546), s. 67-71; Tursun Bey, Tarîh-i Ebü't-Feth (nşr. A. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s. 207-213; Hoca Sâdeddin, Tâcü't-teuârîh, II, 218; Solak-zâde. Târih, s. 294, 299; Hadîkatü'l-uüzerâ, s. 20; Ayvansarâyf, Hadîkatü'i-ceüSmi', I, 119, 150, 159; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, tür. yer.; Selahattin Tansel, Sultan II. Bayezit'in Siyasî Hayatı, İstanbul 1966, s. 106-107, 280-286; Tayyib Okic, "Hadım (Atik) Ali Paşa Kimdir?", Hecati Lugal Armağanı, Ankara 1968, s. 501-515; İsmail E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II: Kuruluştan Tanzimat'a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri, Ankara 1988, s. 33; Reşad Ekrem Koçu, "Ali Paşa", İA, I, 331-332; R. Mantran, "'Alî Pasha Khadlm", El2 (İng.l, I, 396. m
Iffil Mehmet Ipşikli
ATİK ALİ PAŞA CAMİİ
İstanbul Çemberlitaş'ta XVI. yüzyıl başlarına ait cami
ve manzumesi.
L J
Kurucusu, Sultan II. Bayezid devri veziriazamlarından Atik Ali Paşa'dır. Evvelce Sedefçiler, Eski Ali Paşa, Dikilitaş, Vezir Hanı, Sandıkçılar Camii gibi isimlerle tanınmış oimakla beraber bugün bu ad-
ların hepsi unutulmuştur. Üzerinde yapılış tarihiyle yaptıranı belirten bir kitabesi bulunmamakla beraber vakıf kayıtları bu caminin Atik veya Hadım Ali Paşa'nın hayratından olduğunu göstermektedir. 953 (1546) tarihli Vakıflar Tahrir Defteri'nöe vakfiyesi 915 (1509-10) tarihli olarak gösterilmiş ve caminin yanında veya yakınında medrese, kervansaray, imaret ve dükkânları bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca bunlar için İstanbul, Galata, Silivri, Vize, Pınarhisan, Edirne, Yalova, Bursa, İnegöl, Aydın, Saruhan, Ayasuluk (Selçuk), Amasya, Bafra, bugünkü Bulgaristan'da Yanbolu, Zağra Yenicesi, Filibe, bugünkü Yunanistan'da Zihne, Serez, Moton, Koron, Anavarin, Kartene, Balyabadra (Patras), Hırsova ile bugünkü Rusya sınırlan içindeki Kefe'-de birçok zengin vakıf gelirleriyle kaydedilmiştir. Ayvansarâyî, caminin yapılış tarihini 902 (1496-97) olarak gösterir. Bugün caminin cümle kapısı üstünde bulunan Syet-i kerîme yazısı köşesinde her ne kadar 902 tarihi varsa da, bu levha üzerinde görülen 1314 (1896-97) tarihinden açıkça anlaşıldığı gibi, yazı 1894 zelzelesinden sonra yapılan büyük tamirde yazılmış ve buraya konulmuştur. Ali Paşa'nın böyle büyük ve önemli bir eseri ancak vezîriâzam olduktan sonra yaptırabileceği ve vakfiyenin de 915 (1509-10) tarihli olduğu göz önünde tutuiur-sa, caminin ve manzumesinin her yerde tekrarlandığı gibi 902'de (1496-97) değil en azından 915'e doğru yapılmış olması gerekir.
Cami ve manzumesi, herhalde çevresini mahveden 1587 yangını ile 6 Cemâ-ziyelâhir 1058 (28 Haziran 1648) zelzelesi ve 1043 (1633-34) İle 1062 (1652) yangınlarından büyük ölçüde zarar görmüş olmalıdır. Nitekim tarihi bilinmeyen, ancak 1648 zelzelesine ait olduğu tahmin edilen bir belgede caminin orta kubbesinin tamamen, minaresinin de şerefesine kadar yıkıldığı belirtilmektedir. Eğer bu belge 1648 zelzelesine ait değilse, Atik Ali Paşa Camü'nin bu felâketten sonra da büyük ölçüde bir tamir gördüğü, üzerindeki barok üslûbundaki izlerden anlaşılır. 1865'teki Hocapaşa yangınında ve 1894 zelzelesinde de zarar gören cami 1896'da tekrar tamir edilmiş, bu arada manzumesinin bazı kısımlarını kaybetmiştir. Cami 1937-1938 yıllarında bir tamir daha görmüştür.
Atik Ali Paşa Camii, geç Roma döneminde İmparator I. Constantinus tarafından kendi adını yaşatacak olan anıtın etrafında yaptırdığı büyük beyzî (oval)
65
meydanın [forum constantini) yerinde İnşa edilmiştir. Meydanın ortasını süsleyen ve önceleri üstünde imparatorun heykeli bulunan porfir anıt Türk döneminde Dikilitaş olarak adlandırılmışsa da bugün Çemberlitaş olarak bilinmektedir. Ne vakit harap olduğu bilinmeyen forumu çevreleyen revakların sütunları ise Atik Ali Paşa Camii ve manzumesinde kullanılmıştır.
Atik Ali Paşa Camii tamamen kesme taştan yapılmış, revaklı beş kubbeli bir son cemaat yerini takip eden, esas eksen üzerinde bir büyük kubbe ve bir yarım kubbeden ibaret'ana mekânı olan bir yapıdır. Kubbeli mekânın iki yanında ayrıca ondan şimdi birer kare paye ile ayrılan daha alçak kubbeli yan mekânlar vardır. Bunlar sağda ve solda kubbeli ikişer bölmeden ibaret olup geniş kemerlerle orta mekâna açılırlar. Mihrap tarafında yarım kubbenin örttüğü dikdörtgen çıkıntıda geçiş, köşelerde çok zengin mukarnaslı pandantiflerle sağlanmıştır. Bu cami genellikle bugün mevcut olmayan ilk Fâtih Camii'ne benzetilir ki doğru bir görüştür. Caminin Osmanlı devri Türk mimarisinde önceleri "Bursa tipi" veya "ters T tipi" denilen zâviyeii veya tabhaneli camilerden olmadığı da açıkça bellidir. Nitekim Atik Ali Paşa Camii'nde yan odaların bu tip yapılardaki gibi orta mekândan birer duvarla ayrılmış olmadıkları görülmektedir. Bugün burada kemerleri taşıyan birer kalın paye vardır. Ancak bu payelerin cami ile aynı tarihte yapılmış olmadıkları, açık barok üslûp gösterdiklerine göre 1750'lerden sonra yapıldıkları anlaşılır. Yan mekânları orta ana mekândan ayıran barok profilli payelerin yerlerinde başlangıçta kırmızı benekli kalın gövdeli birer sütun bulunduğu, 1553 yılında Kanunî Sultan Süleyman'a gelen bir elçilik heyetinde bulunan Hans Dernschvvam'ın (ö. 1570) seyahatnamesinden öğrenilmektedir. Sütunlar 1648 zelzelesiyle 1633-1634 ve 1651-1652 yangınlarından zarar gördüklerinden, 1766 zelzelesinden sonra tamamen kaldırılarak yerlerine bugün görülen payeler yapılmış veya sütunlar yığma payeler içine alınmıştır. Atik Ali Paşa Camii, çifte kubbenin örttüğü ve birer sütun ile ayrılan yan kanatlarıyla enine gelişen cami tipinin bir örneğini teşkil etmekte ve Edirne'de Üç Şerefeli, Manisa'da Sultan, Amasya'da Beyazıt, İstanbul'da ilk Fâtih ve Beyazıt camilerinin gelişme zincirinin bir halkasını teşkil etmektedir.
fifi
Atik Ali Paşa Camii'nin muntazam bir avlusu yoktur. Beş bölümlü son cemaat yerinin devşirme sütunlarının dördü mermer, ikisi porfirdir. Orta bölümün kubbesinin içi de zengin bir kalem işi süsleme ile kaplıdır. Mermer kaplamalı cümle kapısı nişinin üst kısmı klasik devir üslûbuna uygun olarak mukarnaslı, alt kısımdaki köşe pahları ise açık biçimde barok üslûbunda yapılmıştır. Böylece 1750'lerden sonra kapı nişinin alt kısmının değişikliğe uğradığı belli olmaktadır. Girişin üstündeki âyet-i kerîme ise 1896 tamirinde hattat Sami Efendi tarafından yazılmıştır.
Mermerden mihrap ve minber fazla süslü olmamakla beraber sade, zarif ve nisbetlidir. Mihrabın iki yanında asılı olan mum külahları eşlerine az rastlanan unsurlardır. Biraz kalınca gövdeli minarede şerefe çıkmaları stalaktitlidir. Minare kapısı üstünde yine Sami Efendi hattı ile bir besmele ve 1315 (1897-98) tarihi vardır. Atik Ali Paşa Camii İstanbul'un en hareketli ana caddesi üzerinde, şehrin en eski eserlerinden biri olarak Türk mimarlık tarihinin önemli ve değerli bir temsilcisidir.
Caminin kıble tarafında altı ayak üstüne oturan kubbe ile örtülü bir açık türbe vardır. 1553-1555 yıllarında karşıdaki Elçi Hanı'nda kalan Alman ressamı Melchior Lorichs'in yaptığı resimde gösterilmeyen bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Ali Paşa çarpışma sırasında şehid düşmüş ve Hüseyin Ayvan-sarâyî'nin Vefeyât-ı Selâtin 'deki ifadesine göre "cesedi zayi olmuştur". Bu türbenin daha geç bir dönemde cami hazî-resine gömülen önemli bir kişi için yapılmış olabileceği düşünülebilir. Evvelce
içinde üç büyük, üç de küçük sanduka varken son tamirlerde bunlar kaldırılmıştır.
Atik Ali Paşa Camii manzumesinin bir imareti ve tekkesi olduğu da bilinmektedir. Lorichs'in çizdiği resimde çok kubbeli ve bacalı bir bina, caminin kıble tarafında Çemberlitaş'a uzanan yerde gösterilmiştir. Bu bina sonraları harap olmuş ve son kalıntıları dükkânlar haline getirilerek XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar kullanılmış, Divanyolu caddesi düzenlendiğinde bir kısmı yıkılmıştır. Son izleri de Mimar Kemâleddin Bey'in burada yapacağı Altıncı Vakıf Hanı için ortadan kaldırılmıştır. Bu hanın 1912-1914'-te yarım kalan temel inşaatı ise 1938'-de yıktırılmıştır. Bu yapının tekke mahiyetinde bir imaret - misafirhane olması mümkündür. 1937-1938'de hazîre düzenlenirken bulunan imaret kitabesi, üzerindeki 1314 (1896-97) tarihinden de anlaşılacağı gibi, 1894 zeizelesi arkasından yapılan tamirlere aittir. Mecmûa-i Tekâyâ'dan öğrenildiğine göre, XIX. yüzyıl sonlarında Atik Ali Paşa Camii içinde Halvetî tarikatine bağlı Kasım Çelebi Tekkesi'nin âyinleri icra edilmekteydi.
Manzumenin kervansarayı olduğuna ihtimal verdiğimiz Elçi Hanı ise 1865'-te Hocapaşa yangınında harap olmuş, 1880'e doğru da tamamen yıkılmıştır. Bu han, medrese ile birlikte caddenin karşı tarafında bulunuyordu. Medrese ise ön cephesi kesilmiş olarak durmaktadır. Tam simetrik bir plana göre inşa edilen medresenin, ortasında kubbeli revaklı bir avlu etrafında sıralanan sekizerden günümüzde on ikisi mevcut olan kubbeli on altı hücresi vardı. Tam ortadaki büyük kubbeli dershane ise bir çıkıntı teşkil etmekte olup taş ve tuğla dizileri halinde inşa olunmuştur. XIX yüzyılda cadde genişletilirken medresenin uç kısmındaki dört hücresi yıkılarak bunların yerine caddeye bakan üst odalar yapılmış, cadde kenarına da düz bir duvar çekilmiştir.
Caminin etrafını çeviren geniş hazfre, bir defa XIX. yüzyılın ikinci yarısında, iki defa da 1937 ve 1956 yıllarında yıktırılarak daha geriden yeniden yapılmış, bu arada bazı kabirler ortadan kalkmıştır. Şehrin ana caddesi üzerinde olduğundan. Osmanlı devlet adamlarından tanınmış pek çok kişinin mezarları buradadır. Buniarın en başta geleni, cami avlusuna bakan tarafta demir parmaklıklı iki pencere arkasında yer alan defter-İ hâkânî emini Ali efendi'nin (ö. 1752) kab-
ridir. Derviş Mehmed Paşa, Siyavuş Paşa, Boynueğri Mehmed Paşa, Hasan Paşa, Küçük Çelebi, Şeyh Kasım ve Ramazan efendilerin mezarlarının da burada olduğu biliniyorsa da bugün bunların çoğu kaybolmuştur. 1741'de İtalya'ya elçi olarak gönderilen ve yağlı boya bir portresi Napoli Sarayı'nın bir duvarını süsleyen cizye muhasebecisi Küçük Hüseyin Efendi (ö. 1742) ile oğlu Sâdullah Efen-di'nin fö. 1794) kabirleri de buradadır.
Kuzey tarafından iîk yapısına müdahale edilerek şekli bozulan cami avlusunun esas biçiminin nasıl olduğu anlaşılmamaktadır. Avlu kenarrhda olan ve üzerinde yakın tarihe ait bir kitabe bulunan sıbyan mektebi de Atik Ali Paşa manzumesinin bir parçası olmalıdır. Avluda bulunması gereken şadırvan ise yoktur. Yalnız Nuruosmaniye Camii tarafında eski bir su haznesi bulunmaktadır. Ana cadde kenarında, hazîre duvarına bitişik barok üslûbundaki çeşme ise Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tarafından 1168'de (1754-55) yaptırılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 67-71; Ayvansarâyî, Had'tkatü'l-ceüâmi', 1, 149; a.mlf., VefeySt-ı Selâtîn, s. 69; Bandır-malizâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 5; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1907-12, s. 63; Halil Edhem [Eldem]. Camilerimiz, İstanbul 1932, s. 40-42; Konyalı, istanbul Âbideleri, s. 7-9; Gökbilgİn, Edirne ve Paşa Liuâsı, s. 394-403; Ayverdi, Fâtih. Devri Mi'mârîsi, s. 108-111; a.mlf., "Atik Ali Paşa Camii", IstA, İH, 1281-1286; W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie İstanbuls, Tübin-gen 1977, s. 371-373; A. Gabriel, "Les mos-quees de Constantinople", Syrİa, Paris 1926, s. 367-368; F. İsmail Ayanoğlu, "Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihî Makbereler", VD, II (1942}, s. 400; Semavi Eyice, "Atik Paşa Camimin Türk Mimarî Tarihindeki Yeri", TD, sy. 19 (1964), s. 99-114; a.mlf., "Elçi Hanı", a,&, sy. 27 (19701, s. 93-130; a.mlf,. Bir Türk Elçisinin Portresi", TTK Belleten, XLI/163 (1977), s. 555-563. r-ı
Hİ Semavi Eyice
ATİK ALİ PAŞA CAMİİ
İstanbul'un Karagünırük semtinde,
bir cami.
L J
Kurucusunun Çemberlitaş'taki aynı adla anılan diğer camiinden ayırt etmek için buraya önceleri Vasat Ali Paşa veya Zincirlikuyu Camii de denilirdi. Cami, II. Bayezid devri veziriazamlarından Atik Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1058 (1648) zelzelesinde minaresinin bir kısmı ile son cemaat yeri yıkılmış, ahşap olarak yapılan bu kısım son yıllarda, es-
ki izlere göre dört payeye dayanan kemerler üzerine oturan üç kubbeli bir re-vak halinde yeniden inşa edilmiştir. Cami, erken Osmanlı devrinde yaygın olan çok kubbeli camiler tipinin küçültülmüş bir benzeridir. Dikdörtgen mekân, iki kalın payenin yardımıyla altı bölüme ayrılarak bunların üzerleri kubbelerle örtülmüş, duvarlar bir sıra kesme taş, üç sıra tuğladan şeritler halinde Örülmüştür. Fazla süslü olmamakla beraber güzel bir mermer minberi vardır. Yakınındaki medrese Sadrazam Semiz Ali Pa-şa'nın vakfıdır. Karşısındaki nazirede ise hattat Mustafa Rakım Efendi'nin türbesi bulunmaktadır. Yine yakınında inşa edilmiş olan hamam bugün ortadan kalkmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 67-71; Ayvansârâyî, Hadtkatü'l-ceuâmi', I, 119; A. Gabriel, Les mosquees de Constantinople, Syria 1926, s. 384-385; Halil Edhem [Eldem]. Camilerimiz, İstanbul 1933, s. 42; W. Müller-Wiener, Bildlexion zar Topographie Islanbuls,
Tübingen 1977, s. 374. m
ffil Semavi Eyice
ATİK MUSTAFA PAŞA CAMİİ
İstanbul'da Ayvansaray semtinde
kiliseden çevrilme cami.
L J
İçinde Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin alemdarı olduğu kabul edilen Câbir b. Abdullah (veya Câbir b. Semüre) el-Ensârî'nin makamı bulunduğundan buraya Hazre-
ti Câbir Camii de denilmektedir. Aslinin, önceleri havarilerden Markos ve Petros'a ithaf edilerek V. yüzyılda yapılmış bir kilise olduğu sanılırken sonraları buranın IX. yüzyılda İmparator Theophilos'un (829-842) kızı Tekla'nın Azize Tekla adına yaptırdığı kilise ile aynı olduğu ileri sürülmüştür. 10S9'da İmparator II. İsa-akios Komnenos tarafından muhteşem surette tamir ve tezyin ettirilen mabedi fetihten bir süre sonra Sadrazam Koca Mustafa Paşa camiye çevirmişse de, 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Deîteri'nde genellikle büyükçe her hayrat ayrı olarak yer alırken bu cami, Mustafa Paşa'nın İstanbul'un başka bir semtindeki diğer camii (Koca Mustafa Paşa Camii) ile birlikte kaydedilmiştir. Türk devrinde binanın örtü sistemi değiştirilerek bütünüyle yeniden düzenlenmiş, bu arada Türk mimari üslûbundaki şimdiki basık kubbe yapılmış ve yeni pencereler açılmıştır. 1729 Balat yangınında ne derecede zarar gördüğü bilinmeyen caminin avlusu yoktur. Girişi karşısında Şatır Hasan Ağa tarafından 1104'te (1692-93) bir çeşme yaptırılmıştır. Geç bir devirde inşa edilen ahşap son cemaat yerinden geçilen esas mekân ise bir haç biçimindedir. Kilise apsis çıkıntısının sağındaki hücre, Hz. Câbir makam-türbe-si olmuştur. 1894 zelzelesinde kısmen yıkılan minaresi sonraki yıllarda taş külâhlı olarak yenilenmiştir. Klasik üslûptaki mihrap apsis eksenine eklenmiştir. Geç devirde yapılan minber, kürsü, mahfil gibi ahşap kısımlar ise herhangi bir sanat değerine sahip değildir.
BİBLİYOGRAFYA;
İstanbul Vakıfları Tahrir Deften 953 (1546), s. 366-367; Ayvansarâyr, Hadîkalü'i-ceuâmi', I, 167; A. Süheyl Ünver. İstanbul'da Sahabe Kabirleri, İstanbul 1953, s. 21-22; Th. F. Mat-hews, The Byzantine Churches of İstanbul, Pennsylvania 1976, s. 15-22; W. Müller-Wie-ner, Bildlexikon zur Topographie İstanbuis, Tübingen 1977, s. 82-83; Semavi Eyİce, "Atik Mustafa Paşa Camii", IstA, III, 1288-1297.
lAJ Semavi Eyice
ATİK SİNAN (bk. SİNAN-ı ATİK).
ATİK ŞİKÂYET DEFTERİ
Osmanlılar'da XVII. yüzyılın ortalarından itibaren
herhangi bir şikâyet için
Dîvân-ı Hümâyun'a yapılan
müracaatlara karşılık olarak çıkan
fermanların kaydedildiği defterlere
verilen ad. L J
Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında divanda görülen işlere dair bütün kararlar "mühimime defteri" denilen tek tip deftere kaydedilirdi. Ancak 1649 yılından başlayarak arazi, sınır, su, mera, yaylak ve kışlak ihtilâfları, alacak verecek gibi her türlü şahsî davalar, mülkî ve askerî âmir ve memurlardan gelen şikâyetlerle ilgili olarak çıkan fermanlar mühimme defterlerinden ayrılarak "şikâyet defteri" adıyla tutulan defterlere kaydedilmeye başlandı. Bu durum 1752 yılına kadar bu şekilde devam etti. Şikâyet defterleri bu tarihten sonra da devam ettiği halde, aynı konuların kaydedildiği ve devletin idarî taksimatına göre her eyalet için "ahkâm-ı şikâyet" adıyla ayrı bir defter serisi daha tutulmaya
başlandığından önceki defterlere "atik şikâyet defterleri" adı verilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde hicrî 1059-1229 (1649-1814) yıllarını içine alan bu tür 208 defter bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Atillâ Çetin, Başbakanlık Arşivi Kdauuzu, İstanbul 1979, s. 59; Necati Aktaş - İsmet Binark. îÇ Amman 1986, s. 149; Ser-
Necati Aktaş
toğlu, Tarih Lügati, s. 88. m |8nJ
ATİK VALİDE SULTAN KÜLLİYESİ
İstanbul Üsküdar'da
III. Murad'ın annesi
Nurbânû Valide Sultan tarafından
1570-1579 yılları arasında Mimar Sinan'a yaptırılan külliye.
L
Külliye önceleri Valide Sultan adı ile tanınmış, III. Ahmed'in annesi Gülnûş Valide Sultan'ın (ö. 1715) Üsküdar İskele Meydanı'nda yeni bir külliye (bk. yeni vA-lide külliyesi) inşa ettirmesi üzerine Eski Valide, Atik Valide veya Vâlide-i Atik adlarıyla anılmaya başlamıştır.
Mimar Sinan'ın tasarlamış olduğu cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, dâ-rülhadis, dârülkurrâ, imaret (aşhane, tab-hane, kervansaray), dârüşşifa ve hamamdan oluşan yapılar topluluğu Toptaşı semtinde ve bugün kendi adını taşıyan mahallede, kuzeyi Çavuşderesi vadisine doğru alçalan çevreye hâkim bir yamaç üzerine kademeli olarak yerleştirilmiştir. Külliyenin merkezini oluşturan ca-mi-medrese grubu ortada yer almakta, caminin kuzeyinde şadırvan avlusu, avlunun bitişiğinde de daha alçakta kalan medrese bulunmaktadır. Caminin güney yönünde zamania bir hazîre teşekkül etmiştir. Batı yönünde ve Kartal Baba caddesinin Öbür yakasında, birbirlerine
bitişik olan fakat kendi içlerinde bağımsız birimler oluşturan dârüikurrâ, dârül-hadis, dârüşşifa ile aşhane, tabhane ve kervansarayı içine alan imaret bulunmaktadır. Bunların işgal ettiği yapı adasını kuzeyde Helvacı Ali, güneyde imaretin sokakları, batıda da Toptaşı caddesi çevrelemektedir. Adanın doğu kanadına, Kartal Baba caddesine paralel uzanan dârülhadis ile bu yapının güney ucuna bitişen dârülkurrâ, arkada daha alçakta kalan batı kesimine de imaret ile dârüşşifa yerleştirilmiştir. Bu binaların kuzeybatısında Toptaşı caddesinin arkasında hamam, cami-medrese grubunun güneyinde ve Çinili Cami sokağının öbür yakasında sıbyan mektebi, doğudaki Tekkeönü sokağının üzerinde ise tekke müstakil yapılar olarak yükselmektedir.
Cami, medrese, tekke, imaret ve dâ-rüşşifanın duvarları kesme köfeki taşı ile örülmüş, sıbyan mektebi, dârülkurrâ, kervansaray ve hamamda ise bir sıra taş, bir sıra tuğla örgü tercih edilmiştir. Duvarların yanı sıra diğer taşıyıcılardan payeler de kesme köfeki taşı ile örülmüş, sütunlar ve başlıklar ise beyaz mermerden yapılmıştır. Üst yapıyı oluşturan kubbe ve tonozlarda örgü malzemesi olarak tuğla kullanılmış, üzerleri kurşunla kaplanmıştır. Pencereler, kla-siK Osmanlı üslûbundaki düzene uygun olarak iki sıra, caminin bazı duvarlarında ise üç sıra halinde tertip edilmiş, alttakiler dikdörtgen açıklıklı beyaz mermer soveler ve lokmalı demir parmaklıklarla, üsttekiler de sivri kemerli açıklıklar ve çift cidarli revzenlerle teçhiz edilmiştir. Caminin son cemaat yeri re-vağında görülen mukarnaslı başlıklar dışında külliyedeki bütün sütun başlıkları baklavalı tiptedir. Kemerlerin ise tekke revağındaki kırık kaş kemerler hariç tamamı sivri kemerdir. Kapı sövelerinde, şadırvan haznelerinde ve daha bazı detaylarda yapı malzemesi olarak beyaz mermer tercih edilmiştir.
Cami. Külliyenin ana yapısı olan caminin bugünkü durumuna üç safhada ulaşmış olduğu anlaşılmaktadır. ı. 1570-1579 yıllan arasında inşa edilen ve kesinlikle Mimar Sinan'ın eseri olan ilk cami, bugünkü caminin altıgen şemaya sahip orta bölümüdür. Bu durumda, kuzey yönünde son cemaat yeri ile ahşap çatılı ikinci bir revak daha bulunmakta ve bu dış revak, harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yer alan minarelerin güney sınırına kadar ilerleyerek son ce-
maat yerini üç yönden kuşatmakta idi. 2. Vakfın ilk mütevellisi Pîr Ali b. Mustafa'nın göreve getirildiği 1582 yılı başları ile, halen cami kapısında yer alan ve yapıyı tarihlemede birçok araştırmacıyı yanlışlığa sürüklemiş olan kitabenin konulduğu 1583 yılı arasında harim, batı ve doğuya doğru ikişer kubbeli birer sahn eklenerek büyütülmüştür. Bu ameliye sonucunda cami harimi, Osmanlı mimarisinde ilk defa 1437-1447 tarihli Edirne Üç Şerefelİ Camii'nde görülen ve Sinan tarafından 1555-1556 tarihli Beşiktaş Sinan Paşa Camii'nde tekrar ele alınarak geliştirilen şemaya sahip olmuş, minareler klasik Osmanlı üslûbuna ters düşen bir tertiple yapı kitlesinin içinde kalmış ve ikinci revak harimin kuzey duvarı hizasında kesilerek birer kemeri yeni inşa edilen duvarların içine gömülmüştür. Sinan'ın 1580'lerde iyice yaşlandığı ve çeşitli inşaatlarda yardımcıları olan mimarları görevlendirdiği göz Önüne alınırsa, bu ikinci safhada işin meselâ Dâvud Ağa'ya (ö. 1598) tevdi edilmiş olduğu düşünülebilir. Öte yandan, Üsküdar sakinleri arasında yaygın bir rivayetten, inşaatın ikinci safhasında çalışan mimarlardan birinin adı öğrenilebil-mektedir. Bu rivayete göre. külliyenin inşaatında görev alan Sinan'ın çıraklarından bir mimar buradan götürdüğü malzeme ile Üsküdar'ın Hayreddin Çavuş (Debbağlar) mahallesinde kendi adına bir mescid -tekke inşa etmiş, mesele
ortaya çıkınca da idam edilerek banisi olduğu yapının hazîresine gömülmüştür. Bu mimarın adı "Kurban" (halk dilinde "Kurbağa"! lakaplı Nasuh'tur (ö. 1586). 3. II. Mahmud devrinde ve muhtemelen 1834 yılında, cami kitlesine saplanan şadırvan avlusu revağının iki birimi iptal ve harimin batı yönündeki pencere düzeni kısmen tâdil edilerek caminin güneybatı köşesine, müstakil girişi bulunan bir hünkâr dairesi ve mahfili ilâve edilmiştir. Ayrıca cami. sonuncusu 1956-1972 yıllan arasında VaKıflar Genel Müdürlüğü eliyle gerçekleştirilmiş olmak üzere birçok defa tamir edilmiştir.
Camiyi kuzey, doğu ve batı yönlerinde çevreleyen şadırvan avlusuna, her biri ayrı yöndeki dört kapıdan girilmektedir. Güneydeki kapı, kısmen hazîre olarak kullanılan, şadırvan avlusuyla aynı seviyedeki dış avluya açılmakta, medrese avlusuna geçit veren kuzeydeki ile sokaklara açılan diğer ikisinde merdivenler bulunmaktadır. Avlu duvarının dış yüzeyinde üçü batı girişinin, biri de doğu girişinin yanında olmak üzere toplam dört adet sivri kemerli çeşme yer almaktadır. Güneydekinin dışında kalan girişlerin üzerine, muhtemelen bevvâb*-[arın ikametine mahsus, kaburgalı çapraz tonozlara oturan, kare planlı ve kubbeli birer oda yerleştirilmiştir. Avluyu kuşatan revaklar, bu odalarla aynı boyutlarda ve pandantifli kubbelerle örtülü otuz sekiz birimden oluşmaktadır. Her birimde dikdörtgen açıklıklı ve sivri tahfif kemerli birer pencere yer almaktadır. Avlunun ortasında yakın zamanda [1986) tamir edilmiş olan çokgen haz-neli şadırvan yüksef m ektedir.
Dostları ilə paylaş: |