Ö. 1119/1707 [?] Türk saz şairi



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə17/25
tarix05.09.2018
ölçüsü1,11 Mb.
#77458
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25

Atik Ali Paşa değerli bir devlet ada­mı, iyi bir kumandan olmanın yanında memleketin imarına Önemli hizmetleri geçmiş bir kimsedir. Dürüst ve dirayetli şahsiyeti, hayır severliğiyle devrin kay­naklarında övülmüştür. Onun hayır eser­lerinin başında İstanbul Çemberlitaş'ta cami, medrese, imaret, mektep, kütüp­hane ve diğer müştemilâttan oluşan kül­liye gelir. Ali Paşa'nın bu külliye içeri­sinde teşkil ettiği kütüphane fetihten sonraki İstanbul'un en önemli kültür müesseselerinden biridir. Yine İstanbul

Karagümrük'teki Zincirlikuyu veya Atik Ali Paşa Camii, Tekfur Sarayı civarında Kariye adıyla manastırdan çevrilen ca­mi, bunun yakınında yaptırdığı bir med­rese, Edirne'deki bir cami, Bursa'da bir imaret, Mora'daki birkaç sıbyan mekte­bi onun hayratındandır.

Ali Paşa, vakıflarında hizmet gören personelin ücretleri, bu eserlerin tamir masrafları vb. için başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun birçok yerinde yüz­lerce ev, dükkân, han, hamam, çiftlik, bahçe ve tarla vakfetmiştir. 953 (1546) yılında yapılan bir tesbite göre vakıfları­nın toplam geliri 471.998 akçe idi. O dö­nemdeki paranın alım gücüne göre çok büyük bir meblâğ olan bu toplamdan vakıf personeli, imaret masrafları, Me­dine fukarası için yapılan toplam harca­ma 270.638 akçe tutmakta, 201.360 ak­çe ise vakfın gelir fazlası olarak kayde­dilmektedir.

Alî Paşa bütün bunların yanında ilim ye sanata da yakın ilgi duymuş, ilim ve sanat erbabını himaye etmiştir. Sarayın­da sık sık âlim ve şairleri toplar, onlara ziyafet verir, ilim ve kültür sohbetleri yapılmasını sağlardı. Devrinin tanınmış şairlerinden Priştineli Mesîhî onun di­van kâtibi idi. Efendisinin ölümü üzerine söylediği mersiyesi meşhurdur, idris-i Bitlisi Heşt Bihişt adlı tarihe dair eseri­ni Atik Ali Paşa'ya ithaf etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Vakıfları Tahrir Deften 953 (1546), s. 67-71; Tursun Bey, Tarîh-i Ebü't-Feth (nşr. A. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s. 207-213; Hoca Sâdeddin, Tâcü't-teuârîh, II, 218; Solak-zâde. Târih, s. 294, 299; Hadîkatü'l-uüzerâ, s. 20; Ayvansarâyf, Hadîkatü'i-ceüSmi', I, 119, 150, 159; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, tür. yer.; Selahattin Tansel, Sultan II. Bayezit'in Si­yasî Hayatı, İstanbul 1966, s. 106-107, 280-286; Tayyib Okic, "Hadım (Atik) Ali Paşa Kim­dir?", Hecati Lugal Armağanı, Ankara 1968, s. 501-515; İsmail E. Erünsal, Türk Kütüpha­neleri Tarihi II: Kuruluştan Tanzimat'a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri, Ankara 1988, s. 33; Reşad Ekrem Koçu, "Ali Paşa", İA, I, 331-332; R. Mantran, "'Alî Pasha Khadlm", El2 (İng.l, I, 396. m

Iffil Mehmet Ipşikli

ATİK ALİ PAŞA CAMİİ

İstanbul Çemberlitaş'ta XVI. yüzyıl başlarına ait cami

ve manzumesi.

L J


Kurucusu, Sultan II. Bayezid devri vezi­riazamlarından Atik Ali Paşa'dır. Evvel­ce Sedefçiler, Eski Ali Paşa, Dikilitaş, Ve­zir Hanı, Sandıkçılar Camii gibi isimlerle tanınmış oimakla beraber bugün bu ad-

ların hepsi unutulmuştur. Üzerinde ya­pılış tarihiyle yaptıranı belirten bir kita­besi bulunmamakla beraber vakıf kayıt­ları bu caminin Atik veya Hadım Ali Pa­şa'nın hayratından olduğunu göstermek­tedir. 953 (1546) tarihli Vakıflar Tahrir Defteri'nöe vakfiyesi 915 (1509-10) ta­rihli olarak gösterilmiş ve caminin ya­nında veya yakınında medrese, kervan­saray, imaret ve dükkânları bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca bunlar için İstanbul, Galata, Silivri, Vize, Pınarhisan, Edirne, Yalova, Bursa, İnegöl, Aydın, Saruhan, Ayasuluk (Selçuk), Amasya, Bafra, bu­günkü Bulgaristan'da Yanbolu, Zağra Yenicesi, Filibe, bugünkü Yunanistan'da Zihne, Serez, Moton, Koron, Anavarin, Kartene, Balyabadra (Patras), Hırsova ile bugünkü Rusya sınırlan içindeki Kefe'-de birçok zengin vakıf gelirleriyle kay­dedilmiştir. Ayvansarâyî, caminin yapılış tarihini 902 (1496-97) olarak gösterir. Bugün caminin cümle kapısı üstünde bulunan Syet-i kerîme yazısı köşesinde her ne kadar 902 tarihi varsa da, bu lev­ha üzerinde görülen 1314 (1896-97) ta­rihinden açıkça anlaşıldığı gibi, yazı 1894 zelzelesinden sonra yapılan büyük tamir­de yazılmış ve buraya konulmuştur. Ali Paşa'nın böyle büyük ve önemli bir ese­ri ancak vezîriâzam olduktan sonra yap­tırabileceği ve vakfiyenin de 915 (1509-10) tarihli olduğu göz önünde tutuiur-sa, caminin ve manzumesinin her yerde tekrarlandığı gibi 902'de (1496-97) de­ğil en azından 915'e doğru yapılmış ol­ması gerekir.

Cami ve manzumesi, herhalde çevre­sini mahveden 1587 yangını ile 6 Cemâ-ziyelâhir 1058 (28 Haziran 1648) zelze­lesi ve 1043 (1633-34) İle 1062 (1652) yangınlarından büyük ölçüde zarar gör­müş olmalıdır. Nitekim tarihi bilinmeyen, ancak 1648 zelzelesine ait olduğu tah­min edilen bir belgede caminin orta kub­besinin tamamen, minaresinin de şere­fesine kadar yıkıldığı belirtilmektedir. Eğer bu belge 1648 zelzelesine ait de­ğilse, Atik Ali Paşa Camü'nin bu felâket­ten sonra da büyük ölçüde bir tamir gör­düğü, üzerindeki barok üslûbundaki iz­lerden anlaşılır. 1865'teki Hocapaşa yan­gınında ve 1894 zelzelesinde de zarar gören cami 1896'da tekrar tamir edil­miş, bu arada manzumesinin bazı kısım­larını kaybetmiştir. Cami 1937-1938 yıl­larında bir tamir daha görmüştür.

Atik Ali Paşa Camii, geç Roma döne­minde İmparator I. Constantinus tara­fından kendi adını yaşatacak olan anı­tın etrafında yaptırdığı büyük beyzî (oval)

65

meydanın [forum constantini) yerinde İn­şa edilmiştir. Meydanın ortasını süsle­yen ve önceleri üstünde imparatorun heykeli bulunan porfir anıt Türk döne­minde Dikilitaş olarak adlandırılmışsa da bugün Çemberlitaş olarak bilinmek­tedir. Ne vakit harap olduğu bilinmeyen forumu çevreleyen revakların sütunları ise Atik Ali Paşa Camii ve manzumesin­de kullanılmıştır.



Atik Ali Paşa Camii tamamen kesme taştan yapılmış, revaklı beş kubbeli bir son cemaat yerini takip eden, esas ek­sen üzerinde bir büyük kubbe ve bir ya­rım kubbeden ibaret'ana mekânı olan bir yapıdır. Kubbeli mekânın iki yanında ayrıca ondan şimdi birer kare paye ile ayrılan daha alçak kubbeli yan mekân­lar vardır. Bunlar sağda ve solda kub­beli ikişer bölmeden ibaret olup geniş kemerlerle orta mekâna açılırlar. Mihrap tarafında yarım kubbenin örttüğü dik­dörtgen çıkıntıda geçiş, köşelerde çok zengin mukarnaslı pandantiflerle sağlan­mıştır. Bu cami genellikle bugün mev­cut olmayan ilk Fâtih Camii'ne benzeti­lir ki doğru bir görüştür. Caminin Os­manlı devri Türk mimarisinde önceleri "Bursa tipi" veya "ters T tipi" denilen zâviyeii veya tabhaneli camilerden ol­madığı da açıkça bellidir. Nitekim Atik Ali Paşa Camii'nde yan odaların bu tip yapılardaki gibi orta mekândan birer duvarla ayrılmış olmadıkları görülmek­tedir. Bugün burada kemerleri taşıyan birer kalın paye vardır. Ancak bu paye­lerin cami ile aynı tarihte yapılmış ol­madıkları, açık barok üslûp gösterdikle­rine göre 1750'lerden sonra yapıldıkları anlaşılır. Yan mekânları orta ana mekân­dan ayıran barok profilli payelerin yer­lerinde başlangıçta kırmızı benekli ka­lın gövdeli birer sütun bulunduğu, 1553 yılında Kanunî Sultan Süleyman'a ge­len bir elçilik heyetinde bulunan Hans Dernschvvam'ın (ö. 1570) seyahatname­sinden öğrenilmektedir. Sütunlar 1648 zelzelesiyle 1633-1634 ve 1651-1652 yan­gınlarından zarar gördüklerinden, 1766 zelzelesinden sonra tamamen kaldırıla­rak yerlerine bugün görülen payeler ya­pılmış veya sütunlar yığma payeler içi­ne alınmıştır. Atik Ali Paşa Camii, çifte kubbenin örttüğü ve birer sütun ile ay­rılan yan kanatlarıyla enine gelişen ca­mi tipinin bir örneğini teşkil etmekte ve Edirne'de Üç Şerefeli, Manisa'da Sul­tan, Amasya'da Beyazıt, İstanbul'da ilk Fâtih ve Beyazıt camilerinin gelişme zin­cirinin bir halkasını teşkil etmektedir.

fifi


Atik Ali Paşa Camii'nin muntazam bir avlusu yoktur. Beş bölümlü son cemaat yerinin devşirme sütunlarının dördü mer­mer, ikisi porfirdir. Orta bölümün kub­besinin içi de zengin bir kalem işi süsle­me ile kaplıdır. Mermer kaplamalı cüm­le kapısı nişinin üst kısmı klasik devir üslûbuna uygun olarak mukarnaslı, alt kısımdaki köşe pahları ise açık biçim­de barok üslûbunda yapılmıştır. Böylece 1750'lerden sonra kapı nişinin alt kıs­mının değişikliğe uğradığı belli olmak­tadır. Girişin üstündeki âyet-i kerîme ise 1896 tamirinde hattat Sami Efendi ta­rafından yazılmıştır.

Mermerden mihrap ve minber fazla süslü olmamakla beraber sade, zarif ve nisbetlidir. Mihrabın iki yanında asılı olan mum külahları eşlerine az rastlanan un­surlardır. Biraz kalınca gövdeli minare­de şerefe çıkmaları stalaktitlidir. Mina­re kapısı üstünde yine Sami Efendi hattı ile bir besmele ve 1315 (1897-98) tarihi vardır. Atik Ali Paşa Camii İstanbul'un en hareketli ana caddesi üzerinde, şeh­rin en eski eserlerinden biri olarak Türk mimarlık tarihinin önemli ve değerli bir temsilcisidir.

Caminin kıble tarafında altı ayak üs­tüne oturan kubbe ile örtülü bir açık tür­be vardır. 1553-1555 yıllarında karşıda­ki Elçi Hanı'nda kalan Alman ressamı Melchior Lorichs'in yaptığı resimde gös­terilmeyen bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Ali Paşa çarpışma sıra­sında şehid düşmüş ve Hüseyin Ayvan-sarâyî'nin Vefeyât-ı Selâtin 'deki ifade­sine göre "cesedi zayi olmuştur". Bu tür­benin daha geç bir dönemde cami hazî-resine gömülen önemli bir kişi için ya­pılmış olabileceği düşünülebilir. Evvelce

içinde üç büyük, üç de küçük sanduka varken son tamirlerde bunlar kaldırıl­mıştır.

Atik Ali Paşa Camii manzumesinin bir imareti ve tekkesi olduğu da bilinmek­tedir. Lorichs'in çizdiği resimde çok kub­beli ve bacalı bir bina, caminin kıble ta­rafında Çemberlitaş'a uzanan yerde gös­terilmiştir. Bu bina sonraları harap ol­muş ve son kalıntıları dükkânlar haline getirilerek XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar kullanılmış, Divanyolu caddesi dü­zenlendiğinde bir kısmı yıkılmıştır. Son izleri de Mimar Kemâleddin Bey'in bura­da yapacağı Altıncı Vakıf Hanı için orta­dan kaldırılmıştır. Bu hanın 1912-1914'-te yarım kalan temel inşaatı ise 1938'-de yıktırılmıştır. Bu yapının tekke mahi­yetinde bir imaret - misafirhane olması mümkündür. 1937-1938'de hazîre dü­zenlenirken bulunan imaret kitabesi, üzerindeki 1314 (1896-97) tarihinden de anlaşılacağı gibi, 1894 zeizelesi arkasın­dan yapılan tamirlere aittir. Mecmûa-i Tekâyâ'dan öğrenildiğine göre, XIX. yüz­yıl sonlarında Atik Ali Paşa Camii için­de Halvetî tarikatine bağlı Kasım Çelebi Tekkesi'nin âyinleri icra edilmekteydi.

Manzumenin kervansarayı olduğuna ihtimal verdiğimiz Elçi Hanı ise 1865'-te Hocapaşa yangınında harap olmuş, 1880'e doğru da tamamen yıkılmıştır. Bu han, medrese ile birlikte caddenin karşı tarafında bulunuyordu. Medrese ise ön cephesi kesilmiş olarak durmak­tadır. Tam simetrik bir plana göre inşa edilen medresenin, ortasında kubbeli re­vaklı bir avlu etrafında sıralanan seki­zerden günümüzde on ikisi mevcut olan kubbeli on altı hücresi vardı. Tam orta­daki büyük kubbeli dershane ise bir çı­kıntı teşkil etmekte olup taş ve tuğla dizileri halinde inşa olunmuştur. XIX yüzyılda cadde genişletilirken medrese­nin uç kısmındaki dört hücresi yıkılarak bunların yerine caddeye bakan üst oda­lar yapılmış, cadde kenarına da düz bir duvar çekilmiştir.

Caminin etrafını çeviren geniş hazfre, bir defa XIX. yüzyılın ikinci yarısında, iki defa da 1937 ve 1956 yıllarında yıktırı­larak daha geriden yeniden yapılmış, bu arada bazı kabirler ortadan kalkmıştır. Şehrin ana caddesi üzerinde olduğun­dan. Osmanlı devlet adamlarından ta­nınmış pek çok kişinin mezarları bura­dadır. Buniarın en başta geleni, cami av­lusuna bakan tarafta demir parmaklıklı iki pencere arkasında yer alan defter-İ hâkânî emini Ali efendi'nin (ö. 1752) kab-

ridir. Derviş Mehmed Paşa, Siyavuş Pa­şa, Boynueğri Mehmed Paşa, Hasan Pa­şa, Küçük Çelebi, Şeyh Kasım ve Rama­zan efendilerin mezarlarının da burada olduğu biliniyorsa da bugün bunların ço­ğu kaybolmuştur. 1741'de İtalya'ya elçi olarak gönderilen ve yağlı boya bir port­resi Napoli Sarayı'nın bir duvarını süsle­yen cizye muhasebecisi Küçük Hüseyin Efendi (ö. 1742) ile oğlu Sâdullah Efen-di'nin fö. 1794) kabirleri de buradadır.

Kuzey tarafından iîk yapısına müda­hale edilerek şekli bozulan cami avlu­sunun esas biçiminin nasıl olduğu anla­şılmamaktadır. Avlu kenarrhda olan ve üzerinde yakın tarihe ait bir kitabe bu­lunan sıbyan mektebi de Atik Ali Paşa manzumesinin bir parçası olmalıdır. Av­luda bulunması gereken şadırvan ise yoktur. Yalnız Nuruosmaniye Camii ta­rafında eski bir su haznesi bulunmak­tadır. Ana cadde kenarında, hazîre du­varına bitişik barok üslûbundaki çeşme ise Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tara­fından 1168'de (1754-55) yaptırılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 67-71; Ayvansarâyî, Had'tkatü'l-ceüâmi', 1, 149; a.mlf., VefeySt-ı Selâtîn, s. 69; Bandır-malizâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 5; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1907-12, s. 63; Halil Edhem [Eldem]. Camilerimiz, İstanbul 1932, s. 40-42; Konyalı, istanbul Âbideleri, s. 7-9; Gökbilgİn, Edirne ve Paşa Liuâsı, s. 394-403; Ayverdi, Fâtih. Devri Mi'mârîsi, s. 108-111; a.mlf., "Atik Ali Paşa Camii", IstA, İH, 1281-1286; W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie İstanbuls, Tübin-gen 1977, s. 371-373; A. Gabriel, "Les mos-quees de Constantinople", Syrİa, Paris 1926, s. 367-368; F. İsmail Ayanoğlu, "Vakıflar İda­resince Tanzim Ettirilen Tarihî Makbereler", VD, II (1942}, s. 400; Semavi Eyice, "Atik Paşa Camimin Türk Mimarî Tarihindeki Yeri", TD, sy. 19 (1964), s. 99-114; a.mlf., "Elçi Hanı", a,&, sy. 27 (19701, s. 93-130; a.mlf,. Bir Türk Elçisinin Portresi", TTK Belleten, XLI/163 (1977), s. 555-563. r-ı

Hİ Semavi Eyice

ATİK ALİ PAŞA CAMİİ

İstanbul'un Karagünırük semtinde,

bir cami.

L J


Kurucusunun Çemberlitaş'taki aynı ad­la anılan diğer camiinden ayırt etmek için buraya önceleri Vasat Ali Paşa veya Zincirlikuyu Camii de denilirdi. Cami, II. Bayezid devri veziriazamlarından Atik Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1058 (1648) zelzelesinde minaresinin bir kıs­mı ile son cemaat yeri yıkılmış, ahşap olarak yapılan bu kısım son yıllarda, es-

ki izlere göre dört payeye dayanan ke­merler üzerine oturan üç kubbeli bir re-vak halinde yeniden inşa edilmiştir. Ca­mi, erken Osmanlı devrinde yaygın olan çok kubbeli camiler tipinin küçültülmüş bir benzeridir. Dikdörtgen mekân, iki kalın payenin yardımıyla altı bölüme ay­rılarak bunların üzerleri kubbelerle ör­tülmüş, duvarlar bir sıra kesme taş, üç sıra tuğladan şeritler halinde Örülmüş­tür. Fazla süslü olmamakla beraber gü­zel bir mermer minberi vardır. Yakının­daki medrese Sadrazam Semiz Ali Pa-şa'nın vakfıdır. Karşısındaki nazirede ise hattat Mustafa Rakım Efendi'nin tür­besi bulunmaktadır. Yine yakınında in­şa edilmiş olan hamam bugün ortadan kalkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 67-71; Ayvansârâyî, Hadtkatü'l-ceuâmi', I, 119; A. Gabriel, Les mosquees de Constantinople, Syria 1926, s. 384-385; Halil Edhem [Eldem]. Camilerimiz, İstanbul 1933, s. 42; W. Müller-Wiener, Bildlexion zar Topographie Islanbuls,

Tübingen 1977, s. 374. m

ffil Semavi Eyice

ATİK MUSTAFA PAŞA CAMİİ

İstanbul'da Ayvansaray semtinde

kiliseden çevrilme cami.

L J


İçinde Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin alem­darı olduğu kabul edilen Câbir b. Abdul­lah (veya Câbir b. Semüre) el-Ensârî'nin makamı bulunduğundan buraya Hazre-

ti Câbir Camii de denilmektedir. Aslinin, önceleri havarilerden Markos ve Petros'a ithaf edilerek V. yüzyılda yapılmış bir kilise olduğu sanılırken sonraları bura­nın IX. yüzyılda İmparator Theophilos'un (829-842) kızı Tekla'nın Azize Tekla adı­na yaptırdığı kilise ile aynı olduğu ileri sürülmüştür. 10S9'da İmparator II. İsa-akios Komnenos tarafından muhteşem surette tamir ve tezyin ettirilen mabedi fetihten bir süre sonra Sadrazam Koca Mustafa Paşa camiye çevirmişse de, 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Deîteri'nde genellikle büyükçe her hay­rat ayrı olarak yer alırken bu cami, Mus­tafa Paşa'nın İstanbul'un başka bir sem­tindeki diğer camii (Koca Mustafa Paşa Ca­mii) ile birlikte kaydedilmiştir. Türk dev­rinde binanın örtü sistemi değiştirile­rek bütünüyle yeniden düzenlenmiş, bu arada Türk mimari üslûbundaki şimdiki basık kubbe yapılmış ve yeni pencereler açılmıştır. 1729 Balat yangınında ne de­recede zarar gördüğü bilinmeyen cami­nin avlusu yoktur. Girişi karşısında Şa­tır Hasan Ağa tarafından 1104'te (1692-93) bir çeşme yaptırılmıştır. Geç bir de­virde inşa edilen ahşap son cemaat ye­rinden geçilen esas mekân ise bir haç biçimindedir. Kilise apsis çıkıntısının sa­ğındaki hücre, Hz. Câbir makam-türbe-si olmuştur. 1894 zelzelesinde kısmen yıkılan minaresi sonraki yıllarda taş kü­lâhlı olarak yenilenmiştir. Klasik üslûp­taki mihrap apsis eksenine eklenmiştir. Geç devirde yapılan minber, kürsü, mah­fil gibi ahşap kısımlar ise herhangi bir sanat değerine sahip değildir.

BİBLİYOGRAFYA;

İstanbul Vakıfları Tahrir Deften 953 (1546), s. 366-367; Ayvansarâyr, Hadîkalü'i-ceuâmi', I, 167; A. Süheyl Ünver. İstanbul'da Sahabe Kabirleri, İstanbul 1953, s. 21-22; Th. F. Mat-hews, The Byzantine Churches of İstanbul, Pennsylvania 1976, s. 15-22; W. Müller-Wie-ner, Bildlexikon zur Topographie İstanbuis, Tübingen 1977, s. 82-83; Semavi Eyİce, "Atik Mustafa Paşa Camii", IstA, III, 1288-1297.

lAJ Semavi Eyice

ATİK SİNAN (bk. SİNAN-ı ATİK).

ATİK ŞİKÂYET DEFTERİ

Osmanlılar'da XVII. yüzyılın ortalarından itibaren

herhangi bir şikâyet için

Dîvân-ı Hümâyun'a yapılan

müracaatlara karşılık olarak çıkan

fermanların kaydedildiği defterlere

verilen ad. L J

Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında divanda görülen işlere dair bütün ka­rarlar "mühimime defteri" denilen tek tip deftere kaydedilirdi. Ancak 1649 yı­lından başlayarak arazi, sınır, su, mera, yaylak ve kışlak ihtilâfları, alacak vere­cek gibi her türlü şahsî davalar, mülkî ve askerî âmir ve memurlardan gelen şikâyetlerle ilgili olarak çıkan fermanlar mühimme defterlerinden ayrılarak "şi­kâyet defteri" adıyla tutulan defterlere kaydedilmeye başlandı. Bu durum 1752 yılına kadar bu şekilde devam etti. Şikâ­yet defterleri bu tarihten sonra da de­vam ettiği halde, aynı konuların kayde­dildiği ve devletin idarî taksimatına göre her eyalet için "ahkâm-ı şikâyet" adıyla ayrı bir defter serisi daha tutulmaya

başlandığından önceki defterlere "atik şikâyet defterleri" adı verilmiştir. Baş­bakanlık Osmanlı Arşivi'nde hicrî 1059-1229 (1649-1814) yıllarını içine alan bu tür 208 defter bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Atillâ Çetin, Başbakanlık Arşivi Kdauuzu, İs­tanbul 1979, s. 59; Necati Aktaş - İsmet Binark. îÇ Amman 1986, s. 149; Ser-

Necati Aktaş

toğlu, Tarih Lügati, s. 88. m |8nJ

ATİK VALİDE SULTAN KÜLLİYESİ

İstanbul Üsküdar'da

III. Murad'ın annesi

Nurbânû Valide Sultan tarafından

1570-1579 yılları arasında Mimar Sinan'a yaptırılan külliye.

L

Külliye önceleri Valide Sultan adı ile ta­nınmış, III. Ahmed'in annesi Gülnûş Va­lide Sultan'ın (ö. 1715) Üsküdar İskele Meydanı'nda yeni bir külliye (bk. yeni vA-lide külliyesi) inşa ettirmesi üzerine Eski Valide, Atik Valide veya Vâlide-i Atik adlarıyla anılmaya başlamıştır.



Mimar Sinan'ın tasarlamış olduğu ca­mi, medrese, tekke, sıbyan mektebi, dâ-rülhadis, dârülkurrâ, imaret (aşhane, tab-hane, kervansaray), dârüşşifa ve hamam­dan oluşan yapılar topluluğu Toptaşı semtinde ve bugün kendi adını taşıyan mahallede, kuzeyi Çavuşderesi vadisine doğru alçalan çevreye hâkim bir yamaç üzerine kademeli olarak yerleştirilmiş­tir. Külliyenin merkezini oluşturan ca-mi-medrese grubu ortada yer almakta, caminin kuzeyinde şadırvan avlusu, av­lunun bitişiğinde de daha alçakta kalan medrese bulunmaktadır. Caminin güney yönünde zamania bir hazîre teşekkül etmiştir. Batı yönünde ve Kartal Baba caddesinin Öbür yakasında, birbirlerine

bitişik olan fakat kendi içlerinde bağım­sız birimler oluşturan dârüikurrâ, dârül-hadis, dârüşşifa ile aşhane, tabhane ve kervansarayı içine alan imaret bulun­maktadır. Bunların işgal ettiği yapı ada­sını kuzeyde Helvacı Ali, güneyde ima­retin sokakları, batıda da Toptaşı cad­desi çevrelemektedir. Adanın doğu ka­nadına, Kartal Baba caddesine paralel uzanan dârülhadis ile bu yapının güney ucuna bitişen dârülkurrâ, arkada daha alçakta kalan batı kesimine de imaret ile dârüşşifa yerleştirilmiştir. Bu bina­ların kuzeybatısında Toptaşı caddesinin arkasında hamam, cami-medrese gru­bunun güneyinde ve Çinili Cami sokağı­nın öbür yakasında sıbyan mektebi, do­ğudaki Tekkeönü sokağının üzerinde ise tekke müstakil yapılar olarak yüksel­mektedir.

Cami, medrese, tekke, imaret ve dâ-rüşşifanın duvarları kesme köfeki taşı ile örülmüş, sıbyan mektebi, dârülkur­râ, kervansaray ve hamamda ise bir sı­ra taş, bir sıra tuğla örgü tercih edilmiş­tir. Duvarların yanı sıra diğer taşıyıcılar­dan payeler de kesme köfeki taşı ile örülmüş, sütunlar ve başlıklar ise beyaz mermerden yapılmıştır. Üst yapıyı oluş­turan kubbe ve tonozlarda örgü malze­mesi olarak tuğla kullanılmış, üzerleri kurşunla kaplanmıştır. Pencereler, kla-siK Osmanlı üslûbundaki düzene uygun olarak iki sıra, caminin bazı duvarların­da ise üç sıra halinde tertip edilmiş, alt­takiler dikdörtgen açıklıklı beyaz mer­mer soveler ve lokmalı demir parmak­lıklarla, üsttekiler de sivri kemerli açık­lıklar ve çift cidarli revzenlerle teçhiz edilmiştir. Caminin son cemaat yeri re-vağında görülen mukarnaslı başlıklar dı­şında külliyedeki bütün sütun başlıkları baklavalı tiptedir. Kemerlerin ise tekke revağındaki kırık kaş kemerler hariç ta­mamı sivri kemerdir. Kapı sövelerinde, şadırvan haznelerinde ve daha bazı de­taylarda yapı malzemesi olarak beyaz mermer tercih edilmiştir.

Cami. Külliyenin ana yapısı olan cami­nin bugünkü durumuna üç safhada ulaş­mış olduğu anlaşılmaktadır. ı. 1570-1579 yıllan arasında inşa edilen ve kesinlikle Mimar Sinan'ın eseri olan ilk cami, bu­günkü caminin altıgen şemaya sahip or­ta bölümüdür. Bu durumda, kuzey yö­nünde son cemaat yeri ile ahşap çatılı ikinci bir revak daha bulunmakta ve bu dış revak, harimin kuzeydoğu ve kuzey­batı köşelerinde yer alan minarelerin güney sınırına kadar ilerleyerek son ce-

maat yerini üç yönden kuşatmakta idi. 2. Vakfın ilk mütevellisi Pîr Ali b. Mus­tafa'nın göreve getirildiği 1582 yılı baş­ları ile, halen cami kapısında yer alan ve yapıyı tarihlemede birçok araştırma­cıyı yanlışlığa sürüklemiş olan kitabe­nin konulduğu 1583 yılı arasında harim, batı ve doğuya doğru ikişer kubbeli bi­rer sahn eklenerek büyütülmüştür. Bu ameliye sonucunda cami harimi, Osman­lı mimarisinde ilk defa 1437-1447 tarih­li Edirne Üç Şerefelİ Camii'nde görülen ve Sinan tarafından 1555-1556 tarihli Beşiktaş Sinan Paşa Camii'nde tekrar ele alınarak geliştirilen şemaya sahip ol­muş, minareler klasik Osmanlı üslûbu­na ters düşen bir tertiple yapı kitlesinin içinde kalmış ve ikinci revak harimin kuzey duvarı hizasında kesilerek birer kemeri yeni inşa edilen duvarların içine gömülmüştür. Sinan'ın 1580'lerde iyice yaşlandığı ve çeşitli inşaatlarda yardım­cıları olan mimarları görevlendirdiği göz Önüne alınırsa, bu ikinci safhada işin meselâ Dâvud Ağa'ya (ö. 1598) tevdi edil­miş olduğu düşünülebilir. Öte yandan, Üsküdar sakinleri arasında yaygın bir ri­vayetten, inşaatın ikinci safhasında çalı­şan mimarlardan birinin adı öğrenilebil-mektedir. Bu rivayete göre. külliyenin inşaatında görev alan Sinan'ın çırakla­rından bir mimar buradan götürdüğü malzeme ile Üsküdar'ın Hayreddin Ça­vuş (Debbağlar) mahallesinde kendi adı­na bir mescid -tekke inşa etmiş, mesele

ortaya çıkınca da idam edilerek banisi olduğu yapının hazîresine gömülmüş­tür. Bu mimarın adı "Kurban" (halk dilin­de "Kurbağa"! lakaplı Nasuh'tur (ö. 1586). 3. II. Mahmud devrinde ve muhtemelen 1834 yılında, cami kitlesine saplanan şa­dırvan avlusu revağının iki birimi iptal ve harimin batı yönündeki pencere dü­zeni kısmen tâdil edilerek caminin gü­neybatı köşesine, müstakil girişi bulu­nan bir hünkâr dairesi ve mahfili ilâve edilmiştir. Ayrıca cami. sonuncusu 1956-1972 yıllan arasında VaKıflar Genel Mü­dürlüğü eliyle gerçekleştirilmiş olmak üzere birçok defa tamir edilmiştir.

Camiyi kuzey, doğu ve batı yönlerin­de çevreleyen şadırvan avlusuna, her bi­ri ayrı yöndeki dört kapıdan girilmekte­dir. Güneydeki kapı, kısmen hazîre ola­rak kullanılan, şadırvan avlusuyla aynı seviyedeki dış avluya açılmakta, medre­se avlusuna geçit veren kuzeydeki ile sokaklara açılan diğer ikisinde merdi­venler bulunmaktadır. Avlu duvarının dış yüzeyinde üçü batı girişinin, biri de do­ğu girişinin yanında olmak üzere top­lam dört adet sivri kemerli çeşme yer almaktadır. Güneydekinin dışında kalan girişlerin üzerine, muhtemelen bevvâb*-[arın ikametine mahsus, kaburgalı çap­raz tonozlara oturan, kare planlı ve kub­beli birer oda yerleştirilmiştir. Avluyu kuşatan revaklar, bu odalarla aynı bo­yutlarda ve pandantifli kubbelerle ör­tülü otuz sekiz birimden oluşmaktadır. Her birimde dikdörtgen açıklıklı ve sivri tahfif kemerli birer pencere yer almak­tadır. Avlunun ortasında yakın zaman­da [1986) tamir edilmiş olan çokgen haz-neli şadırvan yüksef m ektedir.


Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin