Cehaletin Sıfatlarının Beyanı
Bu hadis-i şerifteki işaret veya açık bir şekilde cehalet için bir takım sıfatlar beyan edilmiştir.
Birinci sıfat şudur ki bu cahiliyet hakikati akıl hakikatinden sonra yaratılmıştır ve bu da metinde yer alan “sümme” kelimesinden istifade edilmektedir ve bu belki de bu hakikatin tümel akıl ve tümel nefisten sonra yaratılmış olduğuna işarettir. Bu da daha önce işaret ettiğimiz gerçeğin bir kanıtı konumundadır. Öyle ki İmam Sadık (a.s) evvela tümel akıl ve tümel nefsi beyan etmiş, daha sonra da soru soran kimsenin kastettiği tikel akıllara ve tikel cehalete işaret etmiştir. Zira eğer akıl ve cehaletten maksat, tikel akıl ve cehalet ise, aklın yaratılışı, cehaletin yaratılışından sonradır. Zira ki yükseliş yayı, değerli “imkan-i ehess” kaidesi hasebiyle ehessten eşrefe doğru yol almaktadır. Bunun tersi olan değerli “imkan-ı eşref” kaidesi hasebiyle ise eşreften ehesse doğru yol alır. Ve o, iniş silsilesindedir. O halde İmam (a.s) iniş silsilesine işaret etmiştir ve bu iniş silsilesinde akıl cehaletten öncedir.
Burada beyan edilen ikinci sıfat ise, cehalet hakikatinin denizden yaratılmış olmasıdır ve bu belki de tümel nefis hakikatine işarettir. Tümel nefsin, denizlik ile nitelendirilmesi de o toplu varlığın sınırlı oluşu ve onda çeşitli kesretlerin oluşu sebebiyledir. Nitekim deniz de kesretlerin toplamı ve toplu olan şeylerin merkezi konumundadır. Bu da cehaletin etken başlangıcına işaret etmektedir; edilgen başlangıcına değil. Nitekim hadisi şerh eden büyük şahsiyetler de böyle beyan etmişlerdir. 1
Üçüncü ve dördüncü sıfat ise, hadisin metinde yer alan “ucac” kelimesinden istifade edilmektedir. Zira “ucac” kelimesi tuzlu ve acı anlamındadır. Belki de bu ifade, tümel nefiste hakikati ayrı bir şekilde bulunan ve tümel vehimde ise ayrı bir şekilde bulunan gazap ve şehvet karşıt güçlerine işarettir. Tikel nefislerdeki bu şehvet ve gazap ise onların inceltilmişidir.
Bu iki sıfat, hadis-i şerifte, denizin sıfatlarından taktir edildiği halde, bizim cehaletin sıfatlarından saymamızın –ki tümel nefse işaret ettiğini söyledik- sebebi ise, olumsuz sıfatlar ince gerçeklerde daha açık ve kamildir ve bu da kemal sıfatlarının tam tersidir. Bu açıdan tümel nefsilerdeki şehvet, kemale olan aşktır ve gazab ise noksanlıktan nefret etmektir. Onların isimler hazretindeki hakikatlerin hakikati ve sırların sırrı da, rahmet ve intikam veya cemal ve celal sıfatları olarak ifade edilmektedir. Bu makamda bir takım sırlar da vardır ki bunları beyan etmekten vazgeçiyoruz.
“Ucac” Kelimesinin Anlamı Hakkında Başka Bir Yorum
Tuzlu ve acı anlamında olan “ucac” kelimesi, belki de nefsi hakikatlerin tenezzül mertebelerinden ikisine işaret etmektedir ki, birisi mahiyet ile birliket, diğeri ise ilintili olmakla birliktedir. Akli alemde cisimlere ilintili olmak mevcut değildir. Onlarda mahiyet, mahkum, kahra uğramış ve de hakikat nurunun, parıltıları altında mahkum ve mağlub durumdadır. İmkani eksiklik o alemlerde vucubi kemal ile giderilir ve belkiden bu açıdan onların alemine ceberut alemi denmiştir. Bu hadis-i şerheden büyük filozoflardan bazısı, “acı ve tuzlu denizi” maddelerin maddesi ve ilk madde olarak kabul etmişlerdir ki bu da cehaletin edilgen başlangıcıdır. 1 Elbetteki bu kendisinin de işaret edip hadisi uyarladığı şekliyle tümel akıl karşısında cehaletten maksadın, tümel akıl karşısındaki tümel vehim olduğu ihtimaliyle uyuşmamaktadır. Evet eğer, cehaleti tümel vehmin mazharlarından biri olan tikel vehimler ile uyarlayacak olursak, tuzlu ve acı denizden maksat ilk madde olabilir, elbette mutlak cisimler alemi veya, ikinci madde olması da mümkündür ve tuzluluk ve acılığı ise, noksanlık ve imkan boyutudur.
Cehaletin beşinci sıfatı ise karanlık oluşudur ve bu belki de vehmin hususiyetlerinden biri olan şeytani kuvvete işarettir. Tümel vehim ise, şeytanlık esaslarının temelidir. Diğer tikel vehimlerin şeytanlıkları ise ondan alınmıştır. Şeytanlık onun hususiyetlerinden biri olduğu hasebiyle de hadis-i şerifte tuzluluk ve acılık yerine zulmaniyyet sıfatı, vehmin sıfatlarından biri olarak taktir edilmiştir.
Aklın Hakkın Nuruna ve Cehaletin İse Tuzlu ve Acı Denize İsnat Edilmesi Sırrının Beyanı Hakkındaki İlahi Hikmet
Bu hadis-i şeriften yüce hikmetin özünden ve ilahi sırlar inceliklerinden olan değerli bir husus istifade edilmektedir. Bu hakikatin anlaşılması ise, ancak akli riyazetler sonunda batın sefasını ve zihin kabiliyetini gerektirmektedir. Bu husus da şudur ki, hadis-i şerifte, imam (a.s) aklı Hak Teala’nın nuruna isnat etmiş, cehaleti ise tuzlu ve acı denize isnat etmiştir. Bunun sebebi ise, bütün kemallerin kaynağının ve mülk ve melekut aleminde bütün makamların ve manevi nurların kaynağının ve hazret-i ceberut ve lahutta nur saçan bütün ışıkların merkezinin azameti yüce hak Teala’nın nurlu oluşudur. Varlıklardan herhangi bir varlığın bir nuru, kemali ve güzelliği varsa da bütün bunlar, ezel nurunun ve ilk cemil cemalin nuru sayesindedir. Nitekim, “Allah göklerin ve yerin nurudur”2 ayeti de bu yüce hedefin ve güzel amacın, yüce bir işareti ve güzel bir ifadesidir. İlahi ayet-i şerifelerde ve vahiy ve risalet ashabının hadislerinde de bu tevhidi inceleğe açıkça veya işaret ile değinilmiştir. 1
Nitekim bütün alemlerin nuraniyyeti ve bütün alemlerin kemal ve cemali, ismi yüce olan Hak Teala’nın zatının cemali ve kemalinin sayesinde ve nuraniyet zuhurundandır. Bütün noksanlıklar, kusurlar, karanlıklar, bulanıklıklar, yokluklar, yoksulluklar, bütün pislikler, iğrençlikler, düşüklükler, uğursuzluklar, zillet ve dehşetler, ilk maddesinin karanlık denizi ve imkani noksanlıkları ile ilgilidir. Bu pis ağaç fesatların kaynağı ve bütün bu kötülüklerin merkezi konumundadır. “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.”2
Hatta yüce Hak Teala’nın mukaddes huzurundan varlık alemine verilen bütün nur ve cemaller, ezeli olan cemilin cilvesinden imkan aynasına yansıyan bütün güzellikler ve nurlar, sonunda iğrenç şeytanın tasarruf eline geçmiş, imkani kusur cinayeti ve hıyanetine vaki olmuş, bütün bu nurlar, pislik, zulmet, yokluk ve kusurlara maruz kalmıştır. Elbette akli alem, bunun dışındadır ve hakikatte, esmai cilvenin kemali ve subhani nurların cilvesi sebebiyle, bu akli alem, imkan hükmünden korunmuştur ve akli alem, salt nur ve halis kemal aklıdır. Başkasının ve yabancının tasarruf eli o mukaddes dergaha uzanamamaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere akıl askerleri ilahi askerlerdir ve cehalet askerleri ise, İblisi askerlerdir. Dolayısıyla noksanlık ve kusur olan her şey İblis’e mensuptur, kemal ve tam olan her şey ise Hak Teala ile ilgilidir. Gerçi kesret düzeninin ortadan kalkması ve tam tevhide dayalı görüşe göre “Hepsi Allah indindendir”3 sağlam esası ortaya çıkmaktadır.
Bu anlamı derkedebilmek için bir örnek verelim:
Güneşten evlere yansıyan ışınların nuru güneştendir ve bir görüşe göre de sınırlılığı o işi alan maddeden kaynaklanmaktadır. Başka bir görüşte ise eğer güneş olmasaydı, ne pencerenin nuru olur ve ne de penceredeki nurun sınırlılığı.
Başka bir örnek verelim: “Bir dirsek boyu büyüklüğündeki bir aynayı güneşin karşısına koyalım. O ayna ile uyumlu olan bir nur duvara yansıyacaktır. Bu nur güneştendir, sınırlılığı ise aynadandır. Bir görüşe göre eğer güneş olmasaydı, nur da olmazdı, dolayısıyla aynanın nuru da olmazdı. O halde, aynanın nurunun sınırlılığı da söz konusu olmazdı.”
Dördüncü Makale
Dostları ilə paylaş: |