Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə38/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   66

Üçüncü Bölüm

İlmin Yoğrulmuş Fıtratın Gereklerinden ve Aklın Askerlerinden Biri Oluşu ve Cehaletin İse Örtülü Fıtratın Gereklerinden ve iblis’in Askerlerinden Biri Oluşu Beyanında


Bu hakikat de insan oğlunun fıtratına müracaat etmekle açıklığa kavuşmaktadır ki tüm insanlık silsilesi, daha önce de açıklandığı gibi mutlak kemale aşıktır ve de noksanlıktan nefret etmektedir. İlim de mutlak kemal ile birlikte olduğu için kemale olan aşk ilme olan aşktır. Aynı şekilde cehalet de noksanlık ile iç içedir. Ayrıca ilim için ilim de bizzat fıtratın ilgi duyduğu bir şeydir. İnsan ise cehaletten nefret etmektedir ve bu hakikat insan fıtratına müracaat etmekle açıklığa kavuşmaktadır.

İşin nihayeti bu ilimleri teşhis etmekte, insanlar arasında ihtilafın bulunmasıdır ve bu ihtilaflar da aslında fıtratın örtülü olmasından kaynaklanmaktadır. Aksi taktirde mutlak ilim, fıtratın ilgi duyduğu ve aşık olduğu bir şeydir. Bilmek gerekir ki, halkın genelinin anladığı anlamda, kavramları bilmekten ibaret olan ilim, fıtratın aşık olduğu ilim değildir. Zira, bunlar her ne kadar bir nebze katkısı olsa da, diğer bir çok boyutlardan noksandır. Noksanlı olan şeyler ise fıtratın aşk sınırlarının dışındadır. Dolayısıyla kavram olarak bütün tikel ve tümel ilimler, fıtratın aşık olduğu ilimler değildir. Hatta kavram olarak Allah zati, sıfati ve ef’ali işleri hakkındaki ilim bile böyledir.

Fıtratın aşık olduğu ve ilgi duyduğu ilim, örtülerin kalkmasıyla ortaya çıkan huzuri müşahade şeklindeki marifettir. Bütün hicaplar noksanlığa dönmektedir, bütün zulmani ve nurani örtüler ortadan kalktığı zaman fıtrat sevgilisine ve istediğine kavuşmaktadır. Dolayısıyla mutlak cemilin cemalini müşahade etmek, tecelli örtüleri olmaksızın ortaya çıkmaktadır ve bu müşahade de, tüm kemal şuhudu hasıl olmaktadır ve fıtrat sevgilisine kavuşmaktadır.”Bilin ki kalpler Allah’ın zikriyle itminana erer.”1 Hakeza: “Dönüş Allah’adır.”2

Bu bölümdeki açıklamalardan ve önceki konulardan anlaşıldığı üzere ilim, fıtratın gereklerinden biridir. Yani eğer fıtrat örtülü olmazsa ve tabiat kılıfına bürünmezse mutlak marifete yönelir. Eğer örtülü olursa, örtülü olduğu miktarınca marifetten geri kalır ve sonunda mutlak cehaletle sonuçlanır.



Dördüncü Bölüm

Nakli Deliller Açısından İlmin Faziletlerinin Kısa Beyanı


Bu konudaki rivayetlerin tümünü aktarmak ve böyle bir özet açıklamaya sığdırmak mümkün değildir. Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim de ilim, alimler ve öğrenciler hakkında, hangisine dikkat etmesi gerektiği hususunda insanı hayrete düşüren ifadeler kullanmıştır. Nitekim Adem (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur: “Adem’e bütün isimleri öğretti.”1 Allah-u Teala bu ayette, isimleri öğretmeyi, Allah’ın meleklerinden üstünlük sebebi kılmış ve meleklerden üstünlüğünün, isimleri öğrenmekten ibaret olduğunu isnat etmiştir. Eğer bu makamda ilimden daha üstün bir hakikat olsaydı, Allah-u Teala melekleri aciz bırakmak için onu beyan eder ve Hz. Adem’i onunla üstün kılardı.

Buradan da anlaşıldığı üzere, isimler hakkındaki ilim, bütün faziletlerin üstündedir. Elbette bu ilim, istidlal, kavramlar, tümel gerçekler ve itibarlar hakkındaki ilim değildir. Zira bu tür ilimlerde bir üstünlük yoktur ki Allah-u Teala onunla Adem’i yüce kılmış olsun. Dolayısıyla maksat, isimlerin hakikati hakkındaki ilimdir ve de ismî hakikatin dayanağı olan yaratıkları Hak’da fani görmektir. Bunun karşısında İblis’in görüşü ise, Adem’in topraktan ve kendisinin ateşten yaratılışına bağımsız bir bakışıydı. Bu da aynı cehalet ve delalettir. Adem’in İblis’ten bu üstünlüğü, insanoğlu için tümel bir emirdir. Dolayısıyla insan, kendisini isimleri öğrenme makamı olan insanlık makamına ulaştırmalıdır. Varlıklara bakışı, ayet ve isim bakışıyla olmalıdır. İblis’in bakışı gibi bağımsız bir bakış olmamalıdır.

Allah-u Teala, peygamberine buyurduğu ilk ayetlerde şöyle buyurmuştur: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir.2

Bu ayet-i şerifeler de ilmin bütün faziletlerden öncelikli olduğuna şu birkaç açıdan delil teşkil etmektedir:

İlk olarak, vahyin başlangıcında ve değerli kitabın açılışında yaratılış nimetinden sonra Allah-u Teala Resulüne ilim nimetini hatırlatmıştır. Dolayısıyla eğer ilimden daha üstün bir fazilet düşünülecek olsaydı, Allah-u Teala’nın onu anması uygun olurdu.

İkinci olarak bu suredeki ayeti şerifeler arasındaki uyum noktası –ki bir ayette insanın “alak”tan yaratıldığı ifade edilmiş, daha sonra da kendisine kalem ile öğretildiği ve bilmediği şeylerin kendisine bildirildiği ifade edilmiştir- şudur ki, Allah-u Teala, kudret makamını göstermek istemektedir. Zira Allah-u Teala varlıkların en düşüğü olan pis ve kokmuş bir maddeden, kainatın en üstün varlığı olan ilim sahibi değerli bir varlık vücuda getirmiştir. Eğer, ilim insani faziletlerin en üstünü olmasaydı, bu makamda zikredilmesi uygun olmazdı.

Üçüncü olarak hükmün sıfatın ardından gelmesi, sebebin göstergesidir. Hak Teala bu ayetlerinde kendisinin “Ekrem” olduğunu beyan etmiş ve de ardından insana öğrettiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla anlaşıldığı üzere Hak Teala’nın Ekrem oluşu, ilmi öğretmesinin nedenidir. Eğer ilimden daha üstün bir şey olsaydı, Ef’el’ut-Tefzil kipiyle zikredilen bu makamda o şeyin zikredilmesi uygun olurdu. 1

Dördüncü olarak ise bu halde, yazarın zihnine gelen bir ihtimaldir ve bu insanlara bilmediğini öğreten yüce Allah’ın ikramlarından biridir. Bu ihtimal esasınca Allah-u Teala insanın yaratılışını ve eğitimini Muhammed’in (s.a.a) rabbine isnat etmiştir ve isimler ilminde, açıkça bilindiği üzere Muhammed’in (s.a.a) rabbi en büyük kapsamlı isimdir ve bu en büyük isim, kamil insanın yaratılış noktasıdır. Diğer varlıklar ise, bu ismin mebdeiyyet (ilk olma) liyakatine sahip değildir. Allah Tebareke ve Teala, ilmin değeri ve azametinden dolayı yaratılışını da Muhammed’e (s.a.a) has olan rabbine isnat etmiştir. Allah-u Teala bir işe özel inayeti olduğunda da Muhammed’in (s.a.a) rabbini zikretmektedir. Bu gerçek, Kur’an incelemelerinden ve ayet-i şerifelerden açıkça anlaşılmaktadır.

Nitekim, Hud suresinde şöyle buyrulmaktadır: “Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir.2

Bu ayette de Allah-u Teala, doğru yolu Muhammed’in (s.a.a) rabbine isnat etmiştir. Bu da mutlak doğruluk makamının kamil insanın rabbiyle uyumun yanı sıra konuya gösterdiği özel ilgi vasıtasıyla da bu ilave (ek cümle) zikredilmiştir. Hakeza ayet-i şerifede şöyle buyrulmaktadır: “Hayır, Rabbine andolsun ki seni hakem kılmadıkça iman etmiş olmazlar.1 Hicr suresinde ise şöyle buyurmuştur: “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.”2 ve bu hususlar özel inayete mahzar olan hususlardır. Özetle isimleri öğretmeyi, kamil insanın rabbine isnat etmek, ilmin hakikati için azametin büyüklüğüdür ve bu açıkça bilinen bir husustur.

İlmin değerinin ve faziletinin önemini gösteren ayetlerden biri de şu ayettir: “Allah, melekler ve ilim sahipleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahitlik etmişlerdir.”3 Bu ayette Allah-u Teala ilim sahiplerinin şehadetini, kendisinin ve meleklerin şehadetinin yanında zikretmiştir. Bu yakınlık, büyük bir fazilet olmakla birlikte şehadetin niteliği hususunda da yakınlaşmayı da ifade etmiş olabilir ve bu da kemal ve azametin nihayetidir. Zira Hak Teala’nın şehadeti, sadece söz ile şehadet değildir. Nitekim meleklerin şehadeti de salt sözlü şehadet değildir. Bunlar, zati bir şehadettir ki, vücudun bizzat kemali de bu vahdete delil teşkil etmektedir. Bu kendi yerinde de ispatlanmış bir konudur.4 O halde, ilim sahipleri için de vücut sarafeti (ve yalın, halis) ispat edilmiştir. Bu da üzerinde hiçbir kemalin olmadığı yüce bir kemaldir.

Allah-u Teala şu ayette de Kur’an’ın tevilini, kendi mukaddes zatından sonra, ilimde derinleşmiş olanlara isnat ederek şöyle buyurmuştur: “Halbuki onun gerçek te'vilini, ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.5 Bütün bunlar ve burada zikredilmemiş bu hususlar, Allah-u Teala’nın ilim ve ilim ehli için zikrettiği birer fazilet ve üstünlüktür. Kur’an-ı Kerim’de bu özelliklerin yanı sıra iman1, tevhit2, haşyet3, huzu, huşu4 ve benzeri özellikler beyan edilmiştir. 5

Bu hususta zikredilen rivayetler oldukça çoktur. Biz bunun detayları zikretmekten çekiniyoruz. İsteyen kimse, ashabın (Şia alimlerinin) kitaplarına müracaat etmelidir. 6 Şehit Sani’nin7 Münyet’ul-Murid8 kitabında ise, bu konuda bir çok hadisler yer almıştır. 9 İsteyen kimseler, o nurani kitaba müracaat etsin.

On Üçüncü Maksat



Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin