Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə22/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   181

BOŞBOĞAZ t. Yerli yersiz mutlaka bir şey söylemeden içi rahat etmiyen. Saklanması gereken şeyleri söyleyiveren, sır saklamayan.(Eşyada olan asvat, birer savt-ı vücuddur: "Ben de varım" derler. O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor. "Bizi câmid zannetme ey insân-ı boşboğaz!" S.)

BOTANİK Bitkileri inceleyen biyoloji ilmi. (Bak: Biyoloji)

BOYKOT (Boykotaj) Fr. Bir şahıs veya devlete karşı alış-verişi, münasebetleri kesmek. Bir ülkeyi, bir topluluğu veya bir şahsı zarara sokmak maksadıyla onunla her türlü ilgiyi kesme. * Bir işten geçici olarak çekilme; işe, çalışmaya hep birlikte katılmama.

BOYLAM t. Yer yüzünde bir yerin başlangıç dairesine olan uzaklığının açı cinsinden değeri. (Bak: Tul)

BOZKIR Yağışlı mevsimler de yeşeren ot cinsinden bitkilerin ve bazı bodur ağaçların yetişebildiği yarı kurak yer.

BOZOK Bugünkü Yozgat vilâyetimizin Osmanlılar devrindeki adı.

BÖN Budala, ahmak, saf.

BRONŞ yun. Tıb: Nefes borusunun akciğerlere giden iki kolundan her birinin adı.

BU' Bir şeyi kucaklayıp çekmek.

BU(Y) f. Koku, râyiha.

BUAK Şiddetli sel. * Şiddetli ses, sadâ. Haykırış. * Birden bire, ansızın gelen yağmur.

BU'BAB Cemaat, topluluk.

BUBÜRD(EK) f. Andelib, bülbül.

BU'D (C.: Eb'ad) Uzaklık. Baid olma. * Aralık. * Geo: Bir cismin uzunluk, genişlik ve derinliği.

BU'D-İ MESAFE Gidilen yolun uzaklığı.

BUD f. Varlık.

BUD U NEBUD f. Var-yok. * Oldu-olmadı.

BUDALA Zekâca geri, salak.

BU'DAN (Baid. C.) Uzaklar, ırak yerler.

BUDEÎ f. (Hindistan'da) Buda Dininden olan.

BUDENE f. Bıldırcın kuşu.

BUDHA Sâha. Avlu, meydan.

BUDU' Can sıkılması. * İdrak etme, anlama.

BUG f. Elde omuzda, kucakta taşınmak üzere hazırlanmış eşya çıkını.

BUGAS Leşle beslenen kuşlar, leş yiyen kuşlar.

BUGAT (Bâgî. C.) Haksızlık edenler, âsiler, serkeş kimseler.

BUGRA f. Turna kuşu veya turna kuşu sürüsünün önünde uçan turna horozu.

BUĞZ Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.

BUH Zeker.* Nefis.

BUH(E) Erkek baykuş. * Çakır doğan.

BUHALA' (Bahil. C.) Tamahkârlar, cimriler.

BUHAR Suyun buğu haline gelmiş şekli. * Seyyal, lâtif cisim.

BUHARÎ (Hi: 194-256) Buhâralı. 600 bin hadisten seçilen 7275 hadis ile en mu'teber ve en sahih Sahih-i Buharî ismi ile anılan hadis kitabının müellifi. (Bak: Kütüb-ü Sitte)(Buharî ve Müslim ki, Kur'andan sonra en sahih kitab olduklarını, ehl-i tahkik kabul etmiş. M.)

BUHAYRA-İ RAHİB (Bak: Bahira)

BUHAYRE Göl. Küçük deniz.

BUHBUHA Saha. Alan, orta yer.

BUHHA Boğaz kısılmak.

BUHL Bahillik, eli dar olma, cimrilik, tamahkârlık, pintilik.

BUHLE f. Semizotu.

BUHNUK Kadınların başlarına örtüp iki uçlarını çenesi altına bağladıkları bez. (Türkçe "destâr" derler)

BUHRAN Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Hastalığın ağır zamanı. * Bir işin tehlikeli ve karışık hâl alması.

BUHT Arabî ile Acemîden doğmuş develer.

BUHT f. Veled, oğul, mahdum.

BUHTEC Pişmiş.

BUHTER Her şeyin esası, aslı. * Kısa boylu.

BUHTİYYE Melez dişi develer.

BUHTU(R) f. Ra'd, gök gürültüsü.

BUHU Mütevazi bir şekilde hakkını isteme.

BUHUH Ses kısıklığı.

BUHUL Tamahkârlık, cimrilik.

BUHUR Tütsü. (Bak: Bahur)

BUHUR-DÂN f. Tütsülük.

BUHUR (Bahr. C.) Denizler.

BUJENE f. Tomurcuk. * Henüz açılmamış çiçek.

BUK Düdük. Boru.

BUK'A Yer parçası, ülke. * Boş ve ıssız yer. * Sağlam ve büyük bina. * Benek leke.

BUKALEMUN f. Bulunduğu yerin rengine giren, fare büyüklüğünde, böcek yiyen bir hayvan. * Mc: Sık sık fikir ve kanaat veya meslek değiştiren.

BUKET Fr. Çiçek demeti.

BUKKARÎ Musibet, belâ, âfet, felâket.

BUKTA Perişan, pejmurde, dağınık, dökük saçık. * Cemaat, güruh, topluluk, kalabalık.

BU'KUKE İzdiham, kalabalık.

BUKYA Sonsuzluk, bâkilik, ebedilik.

BULVAR Fr. Geniş ve ağaçlı cadde.

BUM f. Yer, toprak, zemin, memleket, yurt.* Huy, haslet, tabiat. * Sürülmemiş tarla, arazi.

BUM(E) f. Zool: Baykuş.

BUMBAR f. Koyun ve benzeri gibi hayvanların kalın bağırsağı. * İçine kıyma, pirinç vs. doldurulmuş bağırsakla yapılan bir cins yemek.

BUMEHEN (Bumehin) f. Deprem, zelzele, yer sarsıntısı. * Koyun bağırsağı.

BUN f. Nihâyet, dip. * Kolay, suhûletli. * Rahim. * Temizlenmiş olan koyun bağırsağı.

BUNDUK Yuvarlak küçük taşlar. * Yuvarlak küçük kurşun. * Fındık.

BUR Hayırsız kişi. * Ekine elverişli olmayan tarla.

BUR f. Fıstıkî renk. * Sülün. * Doru at.

BUR' (Bak: Ber')

BURA (Bak: Bevr)

BURAHA şiddet. Ezâ ve meşakkat.

BURAK Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası.(Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır. (E.T. sh: 3150)

BURC Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi. * Tek hisar kule, kale çıkıntısı. * Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.

BURCAS Hedef. Yüksek bir yerde bulunan nişangâh.

BU'RE Çukur. * Çölde çukur tarzında yapılan ocak.

BURHAN (Bak: Bürhan)

BURİYA f. Hasır.

BURJUVA Fr. Orta halli olup, ne çok zengin ve ne de çok fakir olan halk. Eskiden Avrupa'da köylü ve asilzade olmayıp şehirde yaşayan halka denirdi. Kendi başına işi ve malı olan, ücretle çalışmayan, ferde bağlı iş hayatını güden sınıftan olan.

BURJUVAZİ Fr. Burjuvaların meydana getirdiği içtimaî (sosyal) sınıf. Avrupa'da burjuvazi, ticaret ve sanayi ile zenginleşti. Soylular sınıfı ile mücadele ederek Fransız İhtilali ile iktidara geldi. İhtilalde işçilerin, köylülerin, fakir halk tabakalarının desteğini sağladı. Onlara eşitlik, hürriyet, adalet vaad etti. İktidara gelince menfaatlerinin bu çalışan sınıflarınkiyle çatıştığını görerek vaadini yerine getirmedi. Buna karşılık olarak işçiler arasında sosyalizm fikriyle teşkilâtlanma başladı. Bu yeni hareket de yalan sözlerle köylülerin desteğini de sağlıyarak Rusya'da 1917'de kanlı bir ihtilalle iktidarı ele geçirdi. Burjuvaziyi ortadan kaldırdı, o da vaatlerini yerine getirmedi. Burjuvazi, mülkiyeti, kişinin hakkı saydı ve kişi tahakkümünü getirdi. Sosyalizm, mülkiyeti cemiyetin ortak hakkı saydı ve cemiyet adına bir azınlığın elinde bulunan devlet tahakkümünü getirdi. Siyasi, hukuki bütün kuvvetleri elinde bulunduğu için devlet tahakkümü çok daha şiddetli, insafsız, zalim ve kanlı olmuştur. İslâm dini mülk sahibi olarak Allah'ı kabul ettiği için kişi tahakkümünü de, devlet tahakkümünü de reddeder. Bu sebeple insanlık için tek kurtuluş yolu İslâm'dır.

BURKAT Sanem, heykel, put.

BURKU' (Berku') Kadınların yüz örtüsü, peçe. * Kâbe örtüsü. * Yedinci kat gök.

BURS Fr. Devlet veya bazı müessese yahut şahıslarca tahsil veya ilmî tetkik için gerekli masraflara kullanmak üzere verilen para.

BURUC (Burc. C.) Burçlar, hisarlar, kuleler. (Bak: Büruc)

BURUT Bıyık.

BURZAG Şişmanca, etine dolgun delikanlı. * Delikanlılık çağındaki neşe.

BUS f. "Öpen" mânasına gelerek birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Damen-bus $ : Etek öpen.

BUSA Bir gemi cinsi.

BUSAK Ağız suyu.

BUSAT (Bisat. C.) Bisatlar, döşekler, kilimler, minderler, keçe yaygıları.

BUSAYRÎ (Şeref-üd-din) (Mi: 1213-1295) Busayr'da doğdu. Meşhur Arap şair ve hattatıdır. "Kaside-i Bürde" sahibidir. Esas ismi "El-Kevakib-üd-Dürriyye fi Medh-i Hayrilberiyye" olan kasidesine; tutulmuş olduğu hastalıktan, rü'yasında Resûlullah'ın hırkasını (bürde) üzerine örtüp şifa bulması sebebiyle "Kaside-i Bürde" ismini vermiştir.

BUSE f. Öpme.

BUSE-CÂ f. Öpecek yer.

BUSE-ÇİN f. Öpücük alan, öpücük toplayan.

BUSE-GÂH f. Öpülecek yer.

BUSENDE f. Öpen, öpücü.

BUSEYLA' Pazu dedikleri ot.

BUSE-ZEN f. Öpen, öpücü.

BUSİDE f. Öpülmüş.

BUSİDEN f. Öpmek.

BÛSİŞ f. Şapırtılı öpüş.

BUSTAN f. Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe.

BUSTAN-BÂN f. Bahçıvan.

BUSULA Pusula.

BU'SUSA Küçük canavar.

BU'SUT Derenin ortası.

BUTAKAT (C.: Bevatık) Pota dedikleri kap ki içinde maden eritirler.

BUTHA İyi huy, güzel haslet. Müsbet alışkanlık.

BUTHAN Medine-i Münevvere'de bir derenin adı.

BUTİN Menazil-i Kamer'den üç yıldız.

BUTLAN Haksızlık. Bâtıl olma. Boş ve abes olmak. Hak olmamak.

BUTLAN-I HİS Ameliyat için bir uzvun hissinin iptâli, duyarsız hâle getirilmesi.

BUTM Çitlenbik ağacı. (Yemişine "habbet-ül hadar" derler.)

BUTU' Geç kalma, gecikme.

BUTUL Çürüklük, boşluk, beyhudelik.

BUTULE Çok kahraman ve bahadır olmak.

BUTUN (Batn. C.) Batınlar, karınlar, kucaklar. * Nesiller, soylar.

BUTV Eğlenmek, geç gelmek.

BUUC Karında olan yaralar.

BUULE Kadın eş, zevce.

BUULET Zevciyet. Karıkocalık. * İmtinâ ve red ve muhalefet etmek.

BUUS Sefalet. Yokluk içinde olma.

BUY f. Koku. * Ümit, umma. * Sevgi, muhabbet. * Tamah.* Huy. Tabiat. * Kısmet, pay, nasib.

BUY-İ EZHAR Çiçeklerin kokusu.

BÛYA Güzel kokulu.

BÛYAHYA Azrail (A.S.)

BÛYÇE f. Sarmaşık (nebat)

BÛY-DAR f. Kokulu.

BUYE Özleme, hasret.

BUYİDEN f. Koklamak, koku almak.

BUY-PEREST f. Av köpeği.

BUYRULTU t. Sadrazam, kaptan-ı derya, vezir, beylerbeyi gibi devlet erkânının yazılı emirleri.

BUZAK Tükrük. (Ağızda "buzak", ağızdan çıksa "rıyk" denir.)

BUZİNE Maymun.

BUZRA Üst dudağın ortasından dışarı taşan et parçası.

BÜAK Yağmuru şiddetle yağan bulut.

BÜ'BÜ' Her nesnenin aslı. * İzzet, kerem. * Zeyrek akıllı, zarif kişi. * Hâkim, seyyid. * Gözbebeği. * Mc: Çok kıymetli ve değerli olan şey.

BÜC f. Keçi.

BÜCAL f. Ateş koru. * Kömür.

BÜCBÛHA Bir yerin orta kısmı. Orta yer.

BÜCC Kuş yavrusu.

BÜCDET İlim, bilgi.

BÜCEYR Ashab. Etba'.

BÜCR Şaşılacak, taaccüb edilecek şey. * Şer, kötü, iyi olmayan.

BÜCRİYY(E) Musibet, belâ, felâket, âfet.

BÜCUD Bir yerde mukim olma, oturma. İkamet.

BÜCÛL f. Tıb: Topuk kemiği. Aşık kemiği.

BÜÇ f. Avurt. Ağzın iç tarafı.

BÜD f. Sâhip. * Maşa.

BÜDAD Nasip, hisse, pay. * Nihayet, son.

BÜDAE Her şeyin öncesi, evveli.

BÜDBÜDEK f. İbibik kuşu, çavuş kuşu, hüdhüd.

BÜDD Uzaklaşma. Birbirinden uzak düşme. * Perâkende etmek, dağıtmak. Put, sanem. * Firak. * Tâkat, kudret.

BÜDDE Nasib, hisse, pay. * Nihayet, son.

BÜDN Yoğun gövdeli ve şişman olmak.

BÜDUH Yürümek, meşy. * Esmâullahdan bir isim. (Vedud mânâsına)

BÜDUR İleri geçme, hızla geçme.

BÜDÜN (Bedene. C.) Kurbanlık develer.

BÜDÜV Görünür hâle gelme. Aşikâr olma. Zâhir hâle gelme.

BÜFE Fr. İçinde sofra takımı konulan dolap. * Davetlileri ağırlamak için çeşitli yiyecek ve içeceklerin hazır bulundurulduğu masa. * İstasyon lokantası. * Sigara, kibrit, gazete, sandviç v.s. satılan yer.

BÜGA' İstemek, talep etmek.

BÜGAS (C.: Bügasât-Ebgıse) Ufak, küçük kuşlar.

BÜGASE Ufak kuş.

BÜGEYG Koyun. * Besili erkek geyik. * Semiz keçi. * Bir yerin adı.

BÜGUR Düşmek, sukut.

BÜGYE İstenen ve kasdedilen şey.

BÜH Baykuşa benzer bir kuştur, ondan küçüktür. Dişisine büvâhâ derler; ahmak, akılsız kimseyi ona benzetirler. * Puhu.

BÜHAR Deniz balıklarından bir beyaz balık.

BÜHARİSE Altın ve gümüşten üç kıntar veya üçyüz rıtıl.

BÜHAT Bühtan edici, iftiracı.

BÜHBUHA Bir yerin ortası, orta yer.

BÜHHÜT Haramzâde, piç.

BÜHLUL Güzel yüzlü.

BÜHMÂ Dikenli ağaç.

BÜHME (C.: Bühüm) Cemaat, topluluk.* Leşker. * Bahâdır, kahraman.

BÜHR Galip olmak. * Yürümekten nefesini tez tez verip solumak.

BÜHRE Geniş yer, büyük mekân. * Kesik kesik soluyuş. * Dere içindeki sazlık ve çayırlık.

BÜHSUL İri gövdeli kimse.

BÜHT İftira, isnad edilen yalan. * Bir seyyarenin bir günlük hareketi.

BÜHTAN İftira. Birisine yalandan bir şey isnad etme. Birisini suçlu gösterme. * Dalgınlık. * Medhûş ve mütehayyir olma.

BÜHTÜR(E) Bodur, kısa boylu.

BÜHUR Büyük emir.

BÜHUR Işıklı, nurlu, aydınlık.

BÜHÜT (Behût. C.) İşitenleri hayrete düşürecek kadar olan iftira ve yalanlar.

BÜHÜVV (Behv. C.) Misafirlere mahsus odalar. * Hayvanlar için yerin altına yapılmış ahırlar.

BÜJHAN f. Gıpta etme, imrenme.

BÜJMEJE f. Kaya keleri, kertenkele.

BÜJUL f. Aşık kemiği; topuk kemiği.

BÜKÂ Ağlama.

BÜKÂ-Yİ SÜRÛR Sevinçten dolayı akan gözyaşı.

BÜKÂ-ÂLÛD f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü.

BÜKÂ-ENGİZ f. Ağlatıcı. Gözyaşı döktürücü.

BÜKÂT Ağlayanlar.

BÜKMÂ (Ebkem. C.) Dilsizler. Ebkemler.

BÜKRE Erken. Sabah vakti.

BÜKSE Kiremit parçası. * Saksı.

BÜKY Ağlayıcılar, ağlıyanlar.

BÜL'A Değirmen taşının tane dökülecek yeri.

BÜLÂG f. Pınar, çeşme.

BÜLÂLET Islaklık, nemlilik, yaşlık.

BÜLBÜL (C: Belâbil) Andelib. Güzel öten bir nevi kuş.

BÜLBÜL-İ NÂLÂN Ağlıyan bülbül.

BÜLBÜL-İ ZÂR İnleyen bülbül.

BÜLBÜLAN (Bülbül. C.) Bülbüller. Andelibler.

BÜLBÜLE (C.: Belâbil) Emzikli bardak.

BÜLBÜLVEŞ Bülbül gibi.

BÜLCET Genişlik, vüsat.* İki kaş arasında olan açıklık.

BÜLDAN (Belde ve Beled. C.) Beldeler, şehirler, iller, memleketler.

BÜLEGA (Belig. C.) Beliğ olanlar, Belâgat sâhipleri. Belâgat ilmi mütehassısları. Edebiyatçılar.

BÜLEHNİYE Maişet genişliği. * Gani olmak, zenginleşmek.

BÜLEND f. Yüksek, büyük.

BÜLEND-ÂVÂZ f. Haykırma, yüksek ses.

BÜLEND-HİMMET f. İyi çalışır.

BÜLENDÎ f. Yükseklik, yücelik.

BÜLEND-PÂYE f. Rütbesi yüksek, pâyesi bülend olan.

BÜLGA Maaşa yetecek nesne.

BÜL-GAME f. Herşeye hevesli olan.

BÜLGAT Geçinmeye kâfi gelecek kadar olan şey.

BÜLHEVES f. Heves ve isteği çok, maymun iştahlı.

BÜLKA Kısa boylu. * Bir kuşun adı.

BÜLKUT (C.: Belâki) Bir hurma cinsi. * Ot ve su olmayan harap ve boş yer. * Yalan yere yemin etmek.

BÜLLET (C.: Bilâl) Hurmanın ıslanıp yaş olması.

BÜLS İçine incir koyulan kilimden dokunmuş büyük çuval.

BÜLSÜN Mercimek mesabesinde hububattan bir habbe. (Bâzı yerde mercimek de derler.)

BÜLTEN Fr. Halka bilgi veren, özet olarak yazılmış resmi yazı. * Bir müessesenin, kurumun faaliyetlerini tanıtan ve belli zaman aralıklarıyla yayınlanan mevkute.

BÜLUC Zâhir olmak, gözükmek. Parlamak, ruşen olmak.

BÜLUD Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak. * Köhne olmak, eskimek. * Meclise geç gelmek.

BÜLUĞ Erginlik. Olgunluk. Çocukluk devresini tamamlayıp ergenliğe geçiş. Ergenliğe ulaşan genç, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi farzlarla mükellef (yükümlü) olur. * Yaklaşıp çatma.

BÜLUH Beceriksiz, âciz. * İşe yaramama, yorgun ve bitkin olma.

BÜL'UM Gırtlak, hançere.

BÜM (C.: Ebvam) Baykuş.

BÜN Meziyyet, üstünlük.

BÜN Temel, esas, kök, netice, son.

BÜN-İ HİSÂR Hisarın dibi.

BÜNDAD f. Temel. Binanın esası. * Destek, payanda. Duvar, set.

BÜNDAR f. Zengin, asil ve kibirli kişi.

BÜNDUKA (C.: Bünduk, Benâdik) Fındık tanesi. * Kemankere taşı. Küçük yuvarlak taş.

BÜNİYYE (C.: Büniyyat) Her nesnenin aslı ve yaratılması, fıtrat. * Sazan balığı. * Meçhul yol.

BÜNLAD f. Destek, payanda, duvar, set. * Temel. Esas, bina.

BÜNN Yemen kahvesi.

BÜNUD (Bend. C.) Büyük bayraklar, sancaklar.

BÜNÜVVET Evlâtlık, oğulluk.

BÜNYAD f. Temel, esas. Yapı, binâ.

BÜNYAMİN Yakup Aleyhisselâm'ın en küçük oğlu.

BÜNYAN Yapı. Bina. Duvar. Esas. Yapı yapmak.

BÜNYAN-I KAVÎ Sağlam bina.

BÜNYAN-I MERSUS Kaynaşmış sağlam bina. Birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam yapı.

BÜNYE Bir şeyin vücut yapısı. Vücut, beden. Fıtrat. * Şekil, tarz, sûret.

BÜNYE-HÎZ f. Vücudu canlandıran, bünyeyi kaldıran.

BÜR' (Büru') Hastanın iyileşmeğe başlaması. * Kurtulmak. * Fazilette ve bilgide üstünlük. (Bak: Ber')

BÜRA' Ağaç yongası. Törpüden çıkan talaş.

BÜRA Kamıştan yapılan hasır.

BÜRABE Kalem yongası, törpüden çıkan talaş.

BÜRAD Soğuk.

BÜRADE Eğeden çıkan talaş ki, "bürâde-i zeheb, bürâde-i fizza ve bürâde-i hadid" denir.

BÜRAKA Bütün gün yüzünü süsleyen kadın. * Yemek sırasında bir kimseye kızıp, yemeği kimseye vermeyip yalnız yiyen kadın.

BÜRAM Kene dedikleri böcek.

BÜRAYE Yontulan ağaçtan çıkan yonga.

BÜRBUR Bulgur. (Buğdaydan yapılır.)

BÜRC (C.: Bürûc-Ebrac) Hisar. * Yıldız.

BÜRCAS Havada ağaç başında olan nişan.

BÜRCEME (C: Berâcem) Parmak boğumu.

BÜRCÜD Arap elbiselerinden bir nevi kalın elbise.

BÜRD f. Bilmece, bulmaca.

BÜRDA Tıb: Sıtma hastalığı.

BÜRDBAR f. Ağırbaşlı. Sabırlı, mütehammil, uysal, tahammüllü kimse.

BÜRDBARÎ f. Ağırbaşlılık, sabırlılık.

BÜRDE Hırka. Üstten giyilen libas, elbise.

BÜRDEK f. Küçük bilmece.

BÜRDÎ Hurmanın iyisi.

BÜRE (C.: Bürât-Bürâ-Bürin) Deve burnuna takılan halkalar. * Bilezik gibi olan halkaların her birisi.

BÜREHA Şiddetli azab. Sıkıntı.

BÜREHNE f. Açık, yalın çıplak.

BÜREHNE-GÎ f. Çıplaklık.

BÜREHNE-SER f. Başı açık.

BÜRESA' Nâs mânâsına kullanılan bir isim.

BÜREYDE BİN EL-HUSAYB EL-ESLEMÎ Horasan diyarında en son hicri 62 veya 63 yılında vefat eden sahabedir. (R.A.). Müslümanların ilk sancaktarıdır. 177 Hadis-i Şerif nakletmiştir. 14 tanesi Buharî ve Müslim'de mezkûrdur.

BÜRGUR Buzağı.

BÜRGUS (C.: Beragis) Pire.

BÜRHAN Delil, hüccet, isbat vasıtası. * Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. * Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.(Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi buzı insanlar isti'zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hule karşı o kat'i, sahih bürhanı reddetmek üzere: "Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intac edemez." diye bahaneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu imandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâza bürhan bir değildir, bin değildir. Zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır. M.N.)

BÜRHAN-I AKLİYYE Akla dayanan bürhan.

BÜRHAN-I ENFÜSÎ İnsanın içinde ve hayatında görünen bürhan. Nefse ve şahsa ve içe ait bürhan.

BÜRHAN-I İNNÎ Hâdiselerden kanunlarına, neticelerden sebeblerine ve eserden müessire olan delil. Dumanın ateşe delil olması gibi.

BÜRHAN-I KATI' Kat'î, en sağlam ve şeksiz delil. * Farsça bir lügat kitabının ismi.(İşte şu Zât (A.S.M.), şu mevcûdat Hâlikının vahdaniyetinin hakkaniyeti derecesinde hak bir bürhan-ı nâtık, bir delil-i sâdık olduğu gibi, haşrin ve saadet-i ebediyenin dahi bir bürhan-ı kâtıı, bir delil-i sâtııdır. S.)

BÜRHAN-I LİMMÎ Kanunlardan hâdiselerine, sebeblerden neticelerine ve müessirden esere olan istidlâl. Yani eseri meydana getirenden esere olan delil. Kablî delil. Ateşin dumana delil olması gibi.(Kelime-i şehâdetin iki kelâmı birbirine şahiddir. Birincisi ikincisine bürhan-ı limmîdir, ikincisi birincisine bürhan-ı innîdir. M.) (Bak: Limmî)

BÜRHAN-I MANTIKÎ Kesin kaziyelerden teşkil ettirilen kıyasa, bürhana denir.

BÜRHAN-I NÂTIK Konuşan bürhan. Mecaz olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M) kastedilir ki; bütün hakikatları isbat ve izhar etmiştir.

BÜRHAN-I NÜBÜVVET Peygamberliğin hak olduğunu isbat eden bürhan ve delil. (Bürhan-ı risalet de aynı mânâdadır.)

BÜRHAN-I RİSALET (Bak: Bürhan-ı nübüvvet)

BÜRHAN-I SÂTI' Aşikâr, şeksiz ve şüphesiz, parlak delil. (Bak: Sâtı')

BÜRHAN-ÜT TEMÂNÜ' İstiklâliyet, ulûhiyetin zâtî bir hassası ve zaruri bir lâzımı olduğuna dair ve şirkin butlanını isbat eden delil ki; eşyanın yaradılışı müteaddit ellere ve esbaba verilse, âlemdeki nizam bozulup karışıklıklar çıkacağını gösterir, isbat eder.

BÜRHE Zaman, an, müddet.

BÜRHİN Zahmet, güçlük, zorluk.

BÜRHUN f. Duvar. Kemer. * Çember, daire. * Hâne, ev ve kale kapısı. * Mâni, engel, çit. Avlu.

BÜRİD Oniki mil.

BÜRİDE f. Kesilmiş.,

BÜRİDE-SER f. Başı kesik.

BÜRİN f. Dilim (Daha çok meyveler için kullanılır.)

BÜRKA (C.: Birak) Taşlık yer.

BÜRKA' Kadınların örtündükleri yaşmak, peçe.

BÜRKAN Yanardağ, volkan, lavlar saçan dağ.

BÜRKE Martı. * Kurbağa. * Havuz. * Küçük göl.

BÜRME (C.: Birem-Birâm) Çömlek yapımında kullanılan yumuşak taş. * Çömlek. * Baş örtüsü.

BÜRNA(H) f. Yiğit, delikanlı, genç.

BÜRNAK f. Delikanlı, yiğit, genç.

BÜRNÜS (C.: Berânis) Bir uzun takke. (İbtidâ-i İslâm'da ruhbanlar giyerlerdi.)

BÜROKRASİ Fr. Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları tahakküm değil, hizmet makamıdır. Devlet görevlileri müslüman halkın hizmetindedir, kendileri saygı beklemez, saygılı davranır. Kimseye tahakküm edemez. Çünkü Allah'ın emirlerine uymak zorundadır. Hazreti Ömer (RA), devlet başkanı olunca "Allah'ın emirlerinin dışına çıkarsam, beni kılıçlarınızla doğrultun" demekle bunun örneğini vermiştir. Zulüm ve tahakkümü kaldırarak adaleti getirmiştir. Gerçek adalet ve hürriyet ancak İslâm'da vardır.

BÜROKRAT Fr. Memur sınıfından olan. * Devlet işlerinde muamelelerde şekle aşırı ehemmiyet veren.

BÜRR Buğday.

BÜRRAN f. Keskin, kesici.

BÜRS Ardıç ağacının meyvesi.

BÜRSAN f. Ejderha, büyük yılan.

BÜRSUTE Tehlikeli yer.

BÜRSÜN (C.: Berâsin) İnsan eli. * Vahşi hayvanların pençesi. * Develere vurulan bir nevi damga.

BÜRT Nebat şekeri. Zelil, aşağılık kimse. * Balta.

BÜRTULE (C.: Bürtul) Kalpak dedikleri keçe takke. * Rüşvet.

BÜRU' Fazilet, ilim ve iyilikte benzerlerine olan üstünlük. * (Hasta) iyiliğe yüz tutma.

BÜRUC (Burc. C.) Burç, aslında âşikar şey mânasına gelir. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek köşk mânasına da kullanılmıştır. * Bunlara teşbihen veya zuhur mânâsıyla semâdaki bir kısım yıldızlara veya bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekillere ve farazi suretlere burc denilmiştir. Bilindiği gibi yıldız kümelerini felekiyatçılar muayyen bâzı suretlere benzeterek her mevsim ve ayda göründükleri şekillere göre isimlendirmişlerdir.Bunların altısı şimal (kuzey) altısı cenub (güney) cihetinde olarak oniki burç kabul edilmiştir. Bu burçların bulundukları sahaya da mıntıkat-ül burûc ismi verilmiştir. Burçların isimleri Hamel, Sevr, Cevzâ, Seretan, Esed, Sünbüle, Mizan, Akrep, Kavs, Cedi, Delv ve Hut'tur.

BÜRUC SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 85. suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.

BÜRÛD Berd, soğuk. * İşten soğuma, bıkma.

BÜRUDET Soğukluk. Soğuk olmak. Hararetsizlik. * Mc: Münasebetteki soğukluk. Münaferet. Muhasama.

BÜRUDET-İ MUAMELE Yapılan muamelenin soğukluğu.

BÜRUFE f. Mendil. * Sarık. * Kuşak, bel kuşağı. Forma.

BÜRUK Bir şeyin şakıması, parlaması. * (Berk. C.) Berkler, şimşekler.

BÜRUK Un helvası, undan yapılan bir nevi helva. * Büyük oğlu varken evlenen kadın. * Deve çökmek (mânâsına mastardır.)

BÜR'UM Açılmamış gonca çiçek.

BÜR'ÛME (C.: Bür'um - Berâim) Açılmamış tomurcuk gonca çiçek.* Gül gılafı.

BÜRUZ Zâhir olma, belirme, meydana çıkma. Çıkmak.

BÜRZEA (C.: Berâzi) Yuna dedikleri keçe ki, eyer altına koyarlar, teğelti de derler.

BÜRZU' Dolu, dolmuş, mümteli.

BÜ'S Güçlük, zorluk. * Fakirlik.

BÜSAK Tükürmek.

BÜSED Kırmızı boncuk. * Mercan.

BÜSLE Efsuncuya verilen ücret.

BÜSLET Nam, şöhret, ün, şan.

BÜSRE Herşeyin ucu ve başı. * Herşeyin tâzesi. * Genç kız veya oğlan. * Hurma koruğu. * Biraz büyümüş olan ekşi ot.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin