Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə36/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   181

EBCEL


EBCEL Cüssesi büyük olan iri yapılı adam. * Atta ve devede bulunan bir damar. (İnsanda o damara, "ırk-ı ekhal" derler.)

EBDA' (Bedi'. den) En bedi. Ziyade bedi' ve güzel. Daha çok dikkati çeken.

EBDAL (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)

EBDAN f. Kavim, aşiret, kabile. * Şayeste, lâyık, münâsib, muvafık, uygun.

EBDAN (Beden. C.) Bedenler. Tenler.

EBECC Patlak gözlü adam.

EBED Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. (Bak: Beka)Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan "kuvve-i hayâliye"ye denilse ki: Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın. Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla "Oh" yerine "Ah" diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor. İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihâta etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki: Bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misâfirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur. S.)(İnsanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdanı saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim, kendi uyanık vicdanını dinlerse, "Ebed!... Ebed!" sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir. S.)

EBED-ÜL-ÂBÂD Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk. * Cennet.

EBED-ÜL ÂBİDÎN Ebediyyen, sonsuz olarak.

EBEDD Gövdeli, iri cüsseli kimse. İki uyluğunun arası geniş ve etli olan kimse.

EBEDEN (Ebedâ) Devamlı olarak. Kat'â ve aslâ. Hiçbir vakit.

EBEDGÂH f. Kabir, mezar.

EBEDHANE f. Kabir, mezar.

EBEDÎ Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.(Kur'ân bize bu âlemin fâni, geçici olduğunu, herşeyin devamlı değiştiğini ve takdir edilen bir zaman sonunda sona erdiğini ve ereceğini belirtiyor. Madde âleminin bir başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz. Kur'ân, bize ebedî âlemin varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir hazırlık, tekâmül ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki hayata uygun bir varlık olmak için bu dünyada Allah'ın emir ve kanunlarına uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor.)

EBEDİYYEN Ebedî olarak, ilel-ebed. * Hiç bir vakit, hiç bir zaman.

EBELET Çok yemekten gelen ağırlık, hazımsızlık.

EBEN Töhmetli, kabahatli kişi. * Adâvet, düşmanlık.

EBEN AN-CEDD Babadan, dededen.

EBER Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi. * Akrep sokması.

EBERR Çok faziletli, şerefli. Çok sâdık ve dindar. Çok iyilik sever. * Şenlikten uzak, bedevi.

EBES Çok süt içmekten dolayı midede ve karında meydana gelen şiş. $

EBEVEYN Ana ile baba. (Eb ile ümm.)

EBGAZ Çok fazla buğzedilen, hiç sevilmeyen, nefret edilen.

EBH Unutulan şeyi hatırlatmak.

EBHAK Bir gözlü.

EBHAL (Buhl. den) En hasis, çok cimri, daha tamahkâr. * Büyük gözlü.

EBHÂR (Bahr. C.) Bahirler, deryalar, denizler.

EBHÂR-I VÂSİA Geniş denizler.

EBHAR Nefesi ve ağzı fena kokan adam.

EBHAS Gözlerinin üstünde veya altında bir miktar yumruca et parçası olan kişi.

EBHEKAN Kuzu kulağı adı verilen ot.

EBHEL Ardıç ağacının yemişi. * Ardıç ağacının bir nevi

EBHEM Söz söylemeye muktedir olmayan. Konuşmaya iktidarı bulunmayan adam.

EBHER En bâhir, en âşikâr. En parlak, daha çok zâhir. * Temiz kanı yürekten bedene dağıtan büyük bir damar.

EBHİRE (Buhâr. C.) Dumanlar, buğular.

EBHUR (Ebhar) (Bahr. C.) Denizler, bahrlar.

EBHUR (Bahur. C.) Buharlar. Buğular.

EBİ (Bak: Ebu)

EBİ-L BENÂT Kızların babası.

EBİB İri taneli yağmur.

EBİH Yüzünden örtüyü kaldırmayan tesettürlü kadın.

EBİL Devenin hâllerinden anlıyan kimse.

EBİL Nasârâ rahibi ve ekâbiri.

EBİL-ÜL EBİLÎN İsa Peygamber (Aleyhisselâm)

EBİYE İmtinâ edici, çekinen kadın.

EBKA' Alaca karga.

EBKA Ağlattı (mânasında mâzi fiili. Bak: İbkâ)

EBKÂR (Bikr. C.) Bekârlar. * Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler.

EBKÂR-I EFKÂR Evvelce söylenmemiş olan fikirler.

EBKEM (Bükm. den) Dilsiz. Konuşamıyan.

EBKEMÎ f. Dilsizlik, dili olmamak.

EBKEM Ü LÂL Cevapsız bırakmak. Susmak. Dilsiz gibi sükût etmek.

EBKEMİYET Dilsizlik. Konuşamamazlık.

EBLAD Eser.

EBLAĞ En beliğ. Daha beliğ. Daha fasih. Çok beliğ.

EBLAK Rengârenk. * Alaca bulaca. * Alacalı at.

EBLAK-SÜVAR f. Alaca ata binmiş kişi. * Mc: Savaşçı, cenkçi yiğit.

EBLEC Açık kaşlı. * Mc: Nurlu, parlak, vuzuhlu.

EBLED Ebleh, ahmak, bön. Söylenilen şeylere aklı hemen taalluk etmeyen kimse. * Açık kaşlı. * Şişman gövdeli kişi.

EBLEH Ahmak. Bön. Budala.

EBLEHÂNE f. Ahmakçasına. Eblehçesine.

EBLEHÎ f. Ahmaklık, saflık, bönlük.

EBLEHİYYET Ahmaklık, eblehlik, bönlük, salaklık, saflık, kalın kafalılık.

EBLEK f. Alacalı renk.

EBLEM Kalın dudaklı adam.

EBLİM Bal, asel.

EBLUÇ f. Ezilmiş tozşekeri. Nebat şekeri.

EBLUK f. Münafık, iki yüzlü adam. * Şarlatan.

EBNÂ (İbn. C.) Oğullar. Çocuklar. Veledler. Ferzendeler.

EBNÂ-İ ÂDEM Adem oğulları. İnsanlar.

EBNÂ-İ BEŞER İnsan oğulları.

EBNÂ-İ CİNS Kendi sülâlesinden gelenler. Aynı cinsten olanlar.

EBNÂ-ÜD DEHALİZ Anası babası belli olmayıp etrafa atılmış, sokağa bırakılmış çocuklar.

EBNÂ-YI MAZİ Mâzinin insanları.

EBNÂ-YI SEBİL Yolcular, seyahat edenler, seyyahlar.

EBNÂ-YI VATAN Vatan evlâtları.

EBNİYE (Bina. C.) Binalar. Yapılar.

EBNİYE-İ ATİKA Eski binâlar.

EBNİYE-İ MÜRTEFİA Yüksek binalar.

EBR Ürkmek. Kaçmak.

EBR f. Bulut.

EBR-İ BAHAR Bahar bulutu.

EBR-İ BÂRÂN Yağmur bulutu.

EBR-İ İHSAN İhsan, lütuf bulutu.

EBRAC Burçlar, kaleler.

EBRAH Zor olmak, güç olmak.

EBRAK Fazlaca parıltılı. * Taşlı, kumlu, balçıklı yer. * Alaca renkli at. * İki renkli lekeli bir şey.

EBRÂR (Berr. C.) Özü sözü doğru olanlar, hamiyetliler. Sâdıklar. İyiler.

EBRÂR-I ÜMMET Ümmetin iyileri. Hayırlıları.

EBRAS İnsanın rengini degiştiren alaca ve miskin eden çok fena bir maddi hastalık ismi.

EBREC Gözünün akı çok olan güzel gözlü kimse.

EBRED (Berd. den) Çok soğuk.

EBREHE Peygamberimizin (A.S.M.) doğumundan elli gün kadar evvel Kâbenin tahribine gelen Habeş Ordu Kumandanının ismi. (Bak: Ebabil)(Fillerle varıp Kâbeye, hem Ebrehe zâlim.İsterdi ki, yapsın nice bin türlü mezâlim...İsterdi ki; o beyt yıkılıp şöhreti sönsün.Halk Kâbeyi terkederek, kiliseye dönsün.İsterdi ki; çeksin doğacak nura bir sed.Hem doğmadan ölsün diye "Mahbub-u Müebbed."Günlerce gidip Kâbeye hem yaklaşan orduBirdenbire bir tehlike sezmiş gibi durdu...Sür'atle gelip bir sürü kuş, semt-i bahirden. Taş harbine başlar, pek acib hepsi birden.İndikçe havadan o muamma gibi taşlar Cansız yıkılıp yerlere yatmış nice başlar.Şahıyla beraber kocaman orduyu Mevlâ Olsun diye mahbuba nişan eyledi mevta. E.L.)

EBREK En bereketli.

EBRENCEN f. Bilezik. Kadınların kollarına taktıkları altından mâmul zinet eşyası.

EBRESİM İbrişim.

EBRESİMÎ İbrişimci.

EBREŞ Alaca benekli at. * Kırmızı ve beyazdan meydana gelen alaca renk.

EBRİC Yayık adı verilen ve yoğurttan yağ çıkarılan nesne.

EBRKÂR f. Şaşkın, sersem, ne yapacağını bilmeyen adam. (Ebr'in "bulutun" yerinde durmayıp gezici olmasından kinâye olarak, bu mânayı aldığı sanılmaktadır.)

EBRU f. Kaş. * Bir nevi dalgalı kumaş ve kâgıt ismi.

EBRUFERAH f. Güler yüzlü.

EBRUVÂN f. Kaşlar.

EBS Sütü çok içmekten dolayı karnı şişmek.

EBSAR (Basar. C.) Gözler. Dikkat sahipleri. Görücüler.

EBTAH (C.: Ebâtih) Kumlu ırmak ve dere.

EBTAL (Battâl. C.) Yiğitler, cesurlar, döğüşken erler.

EBTAL (C.: Ebâtil) İnsanın böğrü. * En boş. Boşuboşuna. Çok bâtıl.

EBTER Kuyruğu kesik hayvan. * Sonunda oğlu ve kızı kalmayan insan. * Ölümünden sonra adı hatırlanıp anılacak hayrı ve ihsanı kalmayan kişi. * Eksik, tamamlanmamış.

EBTİNE (Bâtın. C.) Çukur yer, kuytu yer.

EBU Peder, baba, ata, eb.

EBU BEKİR-İ SIDDIK (R.A.) Asıl adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir, lâkabı Sıddık ve Atik. Erkekler içerisinde Resul-i Ekreme (A.S.M.) ilk iman eden; bütün muharebelerde ona refakat eden; seferde, hazarda, bütün tehlikeli anlarda Peygamber Efendimizle (A.S.M.) beraber çalışmış ve onun en yakın Sahâbesi. Onun sohbetinden feyz almış, nübüvvet sırlarının en samimi mahremi. Her şeyini, bütün malını İslâmiyet uğruna, Peygamberimize (A.S.M.) sadakati ile feda etmiş, sırf lillâh için çalışmış, hiç bir maaş kabul etmeden hilâfet makamında bulunmuş, İslâmın ilk Reis-i Cumhuru olmuştu. Seçimle başa geçmiş, zekât vermeği kabul etmemek ve irtidad etmek gibi hareketlere karşı mücadele etmişti. Kur'ân-ı Kerimin Sure ve Ayetlerini ilk def'a cem' edip bir cilt halinde toplamıştı. Hilâfeti zamanında Hz. Halid kumandasında İslâm Ordusu Suriye ve Şamı fethetmişti.

EBU CABİR Ekmek.

EBU CA'DE Kurt, zi'b.EBU CAFER $ Bin Abdullah Bin Cafer bin Ebî Tâlib (R.A.) : Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'dan 25 Hadis rivayet etmiştir. Kureyş'in Haşimî kolundandır. 80 senesinde 80 yaşında iken vefat etti. (R.A.)

EBU CA'FER Sinek.

EBU CEHL "Cehalet babası" demek olan bu kelime, Hazret-i Resul-i Ekrem (A.S.M.) zamanında, mu'cizeleri ve çok delilleri ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gördüğü halde iman etmeyen din düşmanı puta tapan gururlu bir müşrikin lâkabıdır. Bedir Gazasında öldürüldü.

EBU CEMİL Tere otu.

EBU DAVUD (Bak: Kütüb-ü Sitte)

EBU-D DERDA Uveymir adı ile de meşhurdur. Ashab-ı kirâmın âlim ve hakîmlerindendi. Peygamberimiz: "Uveymir, Ümmetimin hakimlerindendir" buyurmuştur. Uhud'dan itibaren bütün muharebelerde bulunmuştur. 179 hadis rivâyet etmiştir. Hikmetli sözlerinden birisi şudur: "Âlim olmayınca insan müttaki olamaz, bir âlim âmil olmadığı halde ilim sâhibi sayılamaz."

EBU EYYUB Deve, cemel.

EBU EYYUB-İL ENSARÎ Sahabe-yi Kiramdan olup Halid bin Zeyd-i Hazrecî diye de anılır. Hicretten sonra Peygamberimize (A.S.M.) ilk mihmandârlığı yapmış idi. Hicretin 50. yılında pir-i fâni olduğu halde teberrüken Kostantiniyye'nin fethine azimet eden İslâm ordusu ile harbe iştirak etmiş, İstanbul surları dışında şehid olmuştur. Sonradan ancak Sultan Mehmed Fatih'in Hocası Akşemseddin Hazretleri tarafından mezarı keşf edilmiştir. 150 hadis-i şerif nakletmiştir. (R.A.)

EBU HALİD Köpek, kelb. * Canavar.

EBU HANİFE (Bak: İmam-ı A'zam)

EBU HASAN-I ŞAZELÎ (Bak: şazelî)

EBU HUMEYD Ayı denilen canavar.

EBU HÜREYRE (R.A.) Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.) (Bak: Ashab-ı Suffa)

EBU İKRİME Güvercin kuşu.

EBU İYAZ SELEME BİN AMR BİN EL EKVÂ (R.A.) Biat-ı Rıdvanda hazır bulunan, gayet cesur, nişancı, hamiyetperver bir sahabedir. 77 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Hicrî 74 tarihinde, 80 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)

EBUK Kaçmış köle.

EBU KALEMUN Bir nevi kumaş ki, göze türlü türlü görünür. Bâzıları "gülistân-ı kemhâ" derler.

EBU KATADE HARİS BİN RİB'İY (R.A.) Ensardan ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süvarilerindendir. 170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uhud Gazvesinden itibaren bütün muharebelere iştirak etmiş bir kahraman olup 74 tarihinde 80 yaşında iken Medine'ye avdetinde vefat etmiştir. (R.A.)

EBU KAYS Çakal.

EBU-L ALA-İ MAARRÎ (Mi: 973 - 1057) Kör olmasına rağmen hafızasının fevkalâdeliği ile tanınmış büyük Arap şairlerinden biridir ki, kasideleriyle meşhurdur.

EBU-LA-ŞEY Hiçbir şeyin babası. Hiç bir şeyi olmayan.

EBU-L AVN Hurma.

EBU-L MEYMUN Bal, asel.

EBU-L MİREH Şeytan.

EBU-L MUHTAL Katır, bağal.

EBU MANSUR-U MATÜRİDÎ (Bak: Matüridî)

EBU NAFİ' Sirke.

EBU-N NACİ' Helva.

EBU-N NECM Tilki.

EBU SAİD-İL HUDRÎ Ashab-ı Kirâmın en mümtazlarından ve Ensardandır. 1170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uzun müddet fetva vazifesinde bulunmuş, Hicri 72'de 86 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)

EBU LEHEB (Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı.

EBU-L EMİN Tokluk, şiba'.

EBU-L FADL Altun.

EBU-L HARİS Arslan.

EBU-L HUSAYN Tilki.

EBU-L İBER Utanmaz, edepsiz, hayasız adam.

EBU-L KA'KA' Kuzgun.

EBU SABİR Tuz, milh.

EBU SÜFYAN (Mi: 597 - 653) Kureyş kabilesinin bir kolu olan Beni Ümeyyenin Reisi ve Hz. Muâviyenin (R.A.) babası.

EBU SÜLEYMAN Horoz.

EBU TALHA ZEYD BİN SEHL (R.A.) Ashab-ı Kiram arasında, sayılı kahramanlardan ve atıcılardandır. Resul-ü Ekreme (A.S.M.) atılan oklara göğsünü germiştir. 20 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Hicri 34 tarihinde vefat etmiştir. Bütün muharebelere katılmış bir kahraman-ı İslâmdır. (R.A.)

EBU TALİB (...-619) Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) amcasıdır. (Diyorsunuz ki: Amcası Ebu Tâlib'in imanı hakkında esahh nedir?Elcevap: Ehl-i Teşeyyu, imanına kail; Ehl-i Sünnet'in ekserisi, imanına kail değiller. Fakat benim kalbime gelen budur ki: Ebu Tâlib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaletini değil; şahsını, zâtını gayet ciddi severdi. O'nun -o gayet ciddi- o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zâyie gitmeyecektir. Evet, ciddi bir surette Cenab-ı Hakk'ın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Tâlib'in inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen, makbul bir iman getirmemesi üzerine Cehennem'e gitse de; yine Cehennem içinde bir nevi hususi Cennet'i onun hasenatına mükâfaten halkedebilir. Kışta bazı yerde baharı halkettiği ve zindanda -uyku vasıtasıyla- bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususi Cehennem'i, hususi bir nevi Cennet'e çevirebilir... M.)

EBU TAYYİB EL-MÜTENEBBİ (Hi: 915 - 965) Kûfe'de doğdu. Bağdat'ta öldü. Büyük şairlerden olup, divanı vardır.

EBU-L VAKT Vakit ve hâlin te'siri altında kalmıyanlar.

EBU-T-TURAB Hz. Alinin (R.A.) bir lâkabı.(Bu isim Hz. Ali Radiyallahu anh, toprak üzerine oturduğu veya yattığından dolayı tevâzuuna işareten Peygamber Efendimiz (A.S.M.) tarafından verilmiştir.)

EBÛÜ "İkrar ederim, sığınırım, itiraf ederim, tövbe ederim" mânasına fiildir.

EBU ZA'FEL Fil.

EBU ZENE Maymun.EBU ZERR-İ GIFFARÎ $ Cündüb bin Cünâde (R.A.) : İlk İslâm olanların beşincisi olup ilimde İbn-i Mes'ud hazretlerine müsavi sayılırdı. Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmdan 281 Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hazreti Ali Kerremallahu Vechehu kendisine "İlim dağarcığı" lâkabını vermiştir. Hi: 31'de Hakkın rahmetine kavuşmuştur. (R.A.)

EBU ZİYAD Eşek, hımar.

EBU ZÜBAB Fâre.

EBU ZÜR'A Domuz, hınzır.

EBU-Z ZEHEB Çok zengin olan adam, altın babası.

EBVA' Medine-i Münevvere'ye bağlı olup, Mekke-i Mükerreme yolunda bir köyün adıdır. Medine'ye yirmiüç mil uzaklıktadır. Köyün üstünde dik ve kuru bir dağın adı da Ebvâ'dır. Bu köy iki şey ile meşhurdur. Biri: Peygamberimizin annesi Hz. Amine'nin kabri orada bulunmaktadır. İkincisi ise: Hicretin birinci senesinde birinci defa olarak yapılan gazanın orada olmasıdır.

EBVÂB (Bab. C.) Kapılar. * Kısımlar. Bahisler. Parçalar.

EBVÂB-I MÜZEHHEB Yaldızlı kapılar.

EBVÂB-I RAHMET Rahmet kapıları.

EBVÂB-I SEMÂ Semâ kapıları, gök kapıları.(78. surenin 18. ve 19. âyetlerinin tefsirinden bir kısmıdır:"O fasl günü o gündür ki, sura üfürülür. Yani sur üfürülünce siz ölüler uykudan uyanır gibi uyanır kalkarsınız da, (sure: 17, âyet: 71 mantukunca) her ümmet imamıyla çağırılarak derhal alay alay, ümmet ümmet, cemaat cemaat mahşere gelirsiniz ve o sırada, semâ açılmıştır. Nizâm-ı âlem değişmiş; bugün kapalı, sağlam bir bina olan semâ fethedilmiş; (sure : 69, âyet: 16 mazmununca inşikak edip yer yer açılmıştır da hep kapılar olmuştur. Her tarafı kapılardan ibaret gibi küşâd edilmiştir." E.T.)(7. surenin 40. âyetinin meâlinden bir parça: "Şüphe yok o kimselere ki, küfre düştüler ve bizim vâzıh âyetlerimizi tekzib ettiler, onların birer âyet-i İlâhiye olduğunu kabul etmediler ve onlara karşı tekebbürde bulundular, onlara imandan ve muktezasıyla amel etmekten kaçındılar. Onlar için gök kapıları açılmaz, onların duaları, amelleri kabul edilmez veya onların ruhları oralara yükselemez. Ve deve, iğnenin deliğine girinceye kadar; öyle büyük bir cisim, o kadar dar bir yere girinceye kadar; öyle mümkün olmayan bir hâdisenin vukuuna değin, yani hiçbir zaman cennete giremiyeceklerdir. Onların Cennet'e girmeleri, böyle vukuu muhâl birşeye muallaktır, onlar ebediyyen Cehennem'de muazzeb olup duracaklardır." Ömer Nasuhi Bilmen)

EBYAN Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse. * Yemekten tiksinen kişi.

EBYAT (Beyt. C.) Beyitler. İki mısradan müteşekkil kısımlar.

EBYAZ Beyaz. Akça. Parlak. Daha parlak. Sefid olan.

EBZ Ürkme, korkma. Kaçma, kaçış. * Aniden, birdenbire ölmek.

EBZA Göğsü çıkık.

EBZAH Göğsü çıkık.

EBZAR (Bezr. C.) Yemeklere konulan baharat.

EBZER Üst dudağında sarkık derisi olan.

EBZÜN Küvet, banyo. * İçinde yıkanılabilinen küçük havuz.

ECAHİL (Echel. C.) En cahil, daha bilgisiz olanlar.

E'CAM (Acem. C.) Arab olmayanlar. Güzel arabi bilmeyenler. Güzel ve fasih konuşamıyanlar. * Acemiler.

ECAMİRE Taifeler, kabileler, kavimler.

ECANİB (Ecnebi. C.) Ecnebiler. Yabancılar.

ECBE Alnı geniş olan adam.

ECC (C.: İcâc) Devekuşu seğirtmek.

ECCE (C.: İcâc) Sıcak fazla olmak. * Karışmak.

ECDA' Burnu kesik olan kimse. * Kulağı, eli ve dudağı kesik kimse.

ECDAD (Cedd. C.) Dedeler. Babalar. Büyük babalar.

ECDAS (Cedes. C.) Kabirler. Mezarlar.

ECDEL (C.: Ecâdil) Çakır doğan kuşu.

ECDER (Cedir. den) Daha büyük. Pek münasib.

ECEBE Büyük alınlı. Alnı geniş olan kimse.

ECEL Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. Âhirete göç etmek. * İleride olacağı şüphesiz olan. * Allah'ın takdir ettiği ömür.

ECEL-İ FITRÎ Her mahlukun yaradılışı itibariyle Cenab-ı Allah (C.C.) tarafından tayin olunan vasati ömrü. * Biyolojik ömür.

ECEL-İ KAZÂ (Bak: Ecel-i mübrem.)

ECEL-İ MEV'UD Mukadder olan ölüm. şüphesiz gelecek olan ölüm.

ECEL-İ MUALLAK Levh-i Mahv İsbat'ta mukadder olarak yazılı, bâzı şartlarla mukayyed olan ecel. Ecel-i müsemma.

ECEL-İ MÜBREM Elinden kurtulunması mümkün olmayan, kaçınılmaz olan ecel.

ECEL-İ MÜSEMMA f. Muayyen bir zamana kadar, Allah'ın takdir ettiği ölüm.

ECEL-İ NÂ-GEHAN Ansızın gelen ecel. Birdenbire âni ölüm, vefat.

ECELİYYET Sonradan vukuu şüphesiz olan hâdise.

ECELL (Celil. den.) Çok güzel. çok büyük. En üstün. Çok celil.

ECELL-İ MAHLUKÂT Mahlukların en üstünü. İnsan.

ECELL Evet, neam, belî.

ECEM (C.: Acâm) Çok fazla sıcak.

ECEME (C.: Acâm-Ecemât - Ecem-Ücüm) Meşelik. * Kamışlık.

ECEMM Mızraksız adam. * Boynuzsuz koyun. * Etli kemik. * Bacasız ev.

ECEN Suyun tadı ve rengi değişik olmak.

ECERRAN İns ve cinn.

ECEŞŞ Gür sesli.

ECFAN (Cefn. C.) Göz kapakları. * Asma çubukları. * Kirpikler.

ECHAM Gözü büyük ve kırmızı olan. * (Müe: Cahmâ)

ECHEL Çok câhil. Çok bilgisiz. En câhil.

ECHELİYYET Çok bilgisizlik. Çok câhil oluş.

ECİC Ateş parlaması.

ECİL İşini geriye bırakan, geciktiren. * Geciktirilen, geriye bırakılan şey. * Bir yerde birikip toplanmış su.

ECİLLE (Celil. C.) Fazilet, ilim ve rütbe itibariyle daha yüksek olanlar. Büyükler.

ECİM Bir şeye çok devam etmekten usanç gelme. * Suyun necis olup bozulması. * Birini istemediği hâle koymak.

ECİNNE (Cenin C.) Ceninler. Ana karnındaki çocuklar.

ECİNNÎ Cin taifesinden bir fert. (Bak: Cinn)

ECİR (Bak: Ecr)

ECİR Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.(Devletler, milletler muharebesi tabakat-ı nev-i beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zirâ, beşer esir olmak istemediği gibi, ecir olmak da istemez. S.)

ECİRLİK t. Ücretle çalışma, hizmetkârlık.

ECİRNÂ (İcâret. den) Bizi hıfzeyle, muhafaza eyle (meâlinde.)

ECİRNİ (İcâret. den) Beni hıfzeyle, beni koru (meâlinde).

ECL İllet, sebeb, cihet. İçin, dolayı... den. Arabçada "Li" ilâve ederek kullanılır. Meselâ: Li-eclillâh $ : Allah için, Allah rızası için.

Lİ-ECL-İL-MASLAHA İş icabı, maslahat için.

ECLA Pek âşikâr, pek belli. Pek parlak, ziyade güzel. * Başında kıl bitmeyen kel.

ECLA' Dudakları kısa olup dişlerini tamamen örtmeyen.

ECLAD (Cild. C.) Hayvan derileri.

ECLAH Devenin veya üstü düz olan arabaların üzerlerine yapılan ufak kulübe. * Başı kel olan adam.

ECLEC Yumru ve geniş alınlı.

ECLEF (Cilf. den) Çok edepsiz, pek hayasız.

ECLEL Ulu ve büyük kimse. * Azam.

ECLİYET Cihetiyet, sebebiyet. Sebeb oluş.

ECMA' En toplu. Birikmiş. Ziyade birleşmiş.

ECMA Üstü açık ev.

ECMAİN Hepsi, cümlesi.

ECMAL (Cemel. C.) Develer. * Cümleler. * Yekünler.

ECMAT (Ecme. C.) Ormanlar, sık ağaçlı yerler.

ECME (C.: Ücem-Ecmât) Orman, sık ağaçlı yer.

ECMEL (Cemil. den) Çok güzel, en yakışıklı. Daha güzel.

ECNAB (Cenb. C.) Yanlar. Yan taraflar.

ECNAD (Cünd. C.) Cündler, askerler, erler, neferler, taburlar.

ECNÂS (Cins. C.) Çeşitler, neviler, türler.

ECNÂS-I MUHTELİFE Çeşitli, türlü cinsler.

ECNEB Muti ve münkad olmayan. İtaatkâr olmayan. * Garib, yabancı, ecnebi. *Sert başlı at.

ECNEBİ Yabancı. Garip. Alışmamış. Başka milletten olan.

ECNEBİYYET Ecnebilik, yabancılık, gariblik.

ECNEF Haktan, doğruluktan, adaletten uzaklaşan, ayrılan adam. * Beli eğri, kambur olan adam.

ECNİHA (Cenah. C.) Kanatlar. Cenahlar. Taraflar.

ECR (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.

ECR-İ MÜSEMMÂ Mukavele ve pazarlıkla kararlaştırılan ücret.

ECRA' (C.: Ecâri) Bir şey yetişmeyen kumlu yer.

ECRAM (Cirm. C.) Ruhsuz büyük varlıklar. Cirmler. Yıldızlar.

ECRAM-I SEMAVİYE Gök cisimleri, yıldızlar.

ECRAM-I ULVİYE Ulvi yıldızlar. Büyük cirimler.

ECRAS (Ceres. C.) Büyük çıngıraklar, çanlar.

ECREB Uyuz hayvan veya insan.

ECRED Tüysüz adam, köse. Genç. * Çorak, otsuz yer. Bir şey yetişmeyen arazi. * Tüyü yumuşak ve kısa olan at.

ECRİBE (Cirâb. C.) Dağarcıklar, meşin veya bezden yapılmış olan çantalar.

ECSAD (Cesed. C.) Cesedler. Cisimler. Tenler. Vücudlar.

ECSAM (Cisim. C.) Cisimler.

ECSAM-I NÂMİYE Büyüyüp yetişen cisimler. Nebat gibi büyüyenler.

ECSAM-I ULVİYE Ulvi cisimler.

ECSEL Karnı büyük olan kişi.

ECSEM Cesim, pek iri, gövdesi büyük olan. İri yarı kişi.

E'CUBE (Bak: U'cube)

ECUC Işık veren, parlayan. Parlak nesne. * Suyun tuzlu ve acı olması.

ECÜME Havuz.

ECVAD (Cevad. C.) Sahiler. Cömertler. Eli açıklar.

ECVAF (Cevf. C.) İçler. Kovuklar.

ECVED En cömert. En sahi. Daha iyi.

ECVED-İ MENSUCAT Dokumaların en iyisi.

ECVED-ÜN NÂS İnsanların en iyisi olan Hz. Peygamber (A.S.M.)

ECVEF Ortası boş. Kof. * Mc: Boş kafalı. Çok cahil. * Gr: Ortasında harf-i illet sayılan elif, vav, yâ harfleri bulunan fiil kökü.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin