Ray Bondin:
Çok teşekkürler Samir. Bizlere Şam’la ilgili problemleri izah ettiniz. Gerçekten karmaşık bir problem söz konusu. Şam’ın problemleri var kimin yok ki, deniliyor. Sanıyorum komitemizin, benim başkan olduğum komitenin bu meseleyi çok önemli bulmasının bir sebebi var. Bütün önemli tarihi şehirler gelişmeyle, kalkınmayla ilgili problemlerle karşılaşıyorlar ve kalkınma ile koruma arasında dengeyi oturtmak gerçekten zor. Çok zor bir iş. Arada çok zor tutturulabilecek bir denge var. Ve bence hiçbir şehir bu konuyla ilgili problemler, tartışmalar vesaire yaşamıyor değil. Herkes böyle problemleri paylaşıyor Akdeniz’de. Ve turizmle ilgili bazı gelişmeler var ama mirasımıza çok az yatırım yapılıyor. Mirasımızı turistleri çekmek için kullanıyoruz fakat mirasımıza hak ettiği değeri esasında vermiyoruz. Şimdi gezimize çıkacağız. Edirne’yi gezeceğiz sanırım çok önemli bir an bu an. Tekrar teşekkür etmek istiyorum bu üç konuşmacımıza ve başka şehirlerin ortaya koydukları örneklerden yeni şeyler öğrenmenin ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istiyorum tekrar. Çünkü öğrenilecek şeyler mutlaka vardır. Şam’ın çok aşamalı bir kampanyası oldu son derece olumsuz bir projeyi sona erdirmek, durdurmak adına örneğin. Bu arada ümidimiz Akdeniz Toplantısı’nın, Şam’da önümüzdeki sene yapılması. Bunu da yapmayı umuyoruz. Şimdi alt katta toplanalım ve gezimize çıkalım. Yarın sabah tekrar oturumlarımızı başlatacağız.
17.11.2009
OTURUM 4
Mesude Şenol:
Sayın Başkan Vekilim, ICOMOS-CIVVIH’in değerli üyeleri, değerli katılımcılar, sempozyumumuzun ikinci gününün ilk oturumuna hoş geldiniz. İlk oturumumuz Prof. Dr. Sayın Zeynep Ahunbay’ın başkanlığıyla başlayacak. Kendisini başkanlığını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum. Buyurun efendim.
Zeynep Ahunbay:
Günaydın. Dördüncü oturumu bu sabah açıyorum. İlk konuşmacımız Sayın Vladimir Krogius, Rusya’dan. Kendisi Moskova’da Mimarlık Enstitüsü’nde çalışmalarını yaptı. Şehir planlamayla ilgili uzmanlaştı. Merkezi Şehir Planlama Enstitüsü başkanıydı 1979–1988 yılları arasında. Eski Sovyetler Birliği’nde 88’den sonra Enstitü’nün başkan vekili olarak çalıştı. Tarihi kulelerin restorasyonu üzerinde uzmanlaştı. Buyurunuz efendim.
Vladimir Krogius:
Merhaba Arkadaşlarım. Şimdi zaman çizelgemize bakınca benim vaktimin dolduğunu görüyorum. Maalesef, o yüzden sizin nezaketinizden yararlanmak, istifade etmek istiyorum. Dün çok güzel bir sunum yapıldı. Yine Sayın Belediye Başkanı’nın nazik davetiyle Edirne’de bulunduk, burasını gezdik. Burada şimdi benim önümde çok uzun bir metin var, bunu okumayacağım ben. Bunun yerine size fotoğraflar göstereceğim. Bu fotoğrafları göstererek belki arada bir elimdeki metindeki en düzgün cümlelerden bir kaçını okurum. 2007 yılında, 2014 Olimpiyat Oyunları’nın Rusya’daki, Rusya Federasyonundaki Soçi şehrinde yapılması kararlaştırıldı. Soçi bir liman. Çok ünlü bir tatil yeri. Karadeniz’in Kafkas sahilinde. Burada görebilirsiniz (Bkz. Harita 1). Büyük bir körfez var. Alt Komite toplantımız Patra’da olmuştu. Soçi şuraya biraz daha yakın. Gördüğümüz gibi 900 km mesafe var Soçi’den İstanbul’a feribotla. Ama kuşlar 1000 km’ye direkt uçabiliyorlar. Kuş uçuşuyla Edirne’den Soçi’ye 1000 km. Taganrog burada (Bkz. Kroki 1). Şurası kuzey. Sınır. Hangi ülkeyle sınır olduğunu söylemeyeceğim size. Bu da Batı Kafkas Dünya Mirası, Doğal Mirası (Bkz. Resim 1). Burada gördüğümüz sınır Soçi’nin merkezi, tarihi bir saha idi. Zaten anlatacağım bu hikayenin konusu da büyük. Şurası da Olimpiyat Oyunları’nın oynanacağı yer (Bkz. Resim 2). Batı Kafkaslar’da Soçi Milli Parkı var. Burada yeni baştan yapılan, başlamış olan inşaatlar var. Bu önemli olumsuz bir gelişme. Soçi şehri bizim ülkemizin en eski yerleşim yerlerinden birisi değildir. Ta ki 19. yüzyılın ortalarına kadar burada bir şey, pek fazla bir şey olmamıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren ufak yerleşimler kurulmaya başlanmıştır (Bkz. Resim 3). Fakat Soçi dağlarıyla, deniziyle, sebzeleriyle çok büyük zenginlik kaynağıdır. Burada da Soçi’nin çağdaş haline ilişkin bir düzen görüyorsunuz. Aslında, bu binanın küçük bir kısmını görüyorsunuz. Bunlar eski hikâyeler. Bu resim 1903’ten kalma bir resim (Bkz. Harita 2). Yani 20. yüzyılın başlarından. Bu da bu eski binalardan bazılarını gösteren bir resim. Deniz Feneri, Sanatoryum, bu Kafkas Riviera’sında. Bu şimdi kötü feci bir şekilde bozulmuş, zarar görmüş durumda (Bkz. Resim 4).
Şehrin tarihçesinden size fotoğraflar göstermeye çalışıyorum. Bu biraz daha yeni bir resim. Bu en son halinden. Çok ilginçtir, burada böylesi bir bina var, korunmuş vaziyette (Bkz. Resim5,6). Eski bir otel, eski bir hamam düzinelerce yıldır korunmuş. Artık, bugüne kadar korunmuş ama şimdi buraya otel yapılmaya çalışılıyor. Sanıyorum buraya 50-60 katlı bir otel yapmak istiyorlar. Ama bu Soçi’nin esasında geriye kalmış yegane böylesi binalarından bir örneği. Bu da Soçi şehrinin şehir planı (Bkz. Harita 3).
Rusya’da 1992’deki sivil savaş sonrasında ki son derece zalimane bir savaştı, Soçi önemli bir sosyal merkez oldu. Büyük bir program başlatıldı. Bir yapılandırma, bir yapı inşaatı programı. 20. yüzyıl boyunca pek çok inşaat yapıldı. Ve Soçi bir koruma alanı oldu. Burada bu sene ve bundan sonraki senelerde düzinelerce sanatoryum, otel, pansiyon, çocuk kampı inşa edildi. O zamandan bazı resimler görelim.
Bu gördüğümüz ana yol, eskiden yolun adı Stalin Caddesiydi (Bkz. Resim 7). Elbette bu Stalin Anıtı ortada yok. Bu otoriter liderin imgelerinden biri buydu. Şehir böylesi bir hızla gelişimine devam etti. Burada çok ilginç bir dönem var. Adım adım gitmeye çalışıyorum. Gördüğünüz Askeri Sanatoryum (Bkz. Resim 8, 9). Yani çok üst düzey askeri kişilerin kullandığı bir yer. Bu ise madencilik için kullanılan bir anıt (Bkz. Resim 10). Bu da sosyalist sanatın çok ilginç bir örneği. Evet burada gördüğümüz, polisin kullandığı tesisler (Bkz. Resim 11). Bu da sanıyorum metalurji alanında çalışan insanların kullandığı tesisler (Bkz. Resim 12). Çok ilginç bir tarzı var, üslubu var gördüğünüz gibi. Bu Dentraion (Bkz. Resim 13). Dentroloji Parkı. Yüzyılın başlarında kurulmuştu. Kamuya açık güzel yerlerden biri. Bu da kadın ve erkek arasındaki barış ilişkileri için olan bir masa (Bkz. Resim 14). Gördüğünüz gibi hareket var burada. Ve burada kadın ve erkeğin barışı için olan bir masa görüyorsunuz. Bu da çok ilginç bir yerdir. 5 km boyunca, sahil boyunca uzanan bir tesis bu, pek çok köprüsü var, manzarası çok güzel. Çok güzel bir yer (Bkz. Resim 15). Burası önce mahvedildi. Şimdi restore ediliyor. Bu bir otel (Bkz. Resim 16), bu bir idari bina (Bkz Resim. 17), şimdi sanat müzesi aynı zamanda. Bu gördüğünüz çok ilginç, çok zengin bir ulaştırma binası, bir tren istasyonu (Bkz. Resim 18). Bu da denizcilik için kullanılan bir istasyon (Bkz. Resim 19). Burada başka bir hikâyemiz var. Çok üzücü bir hikâyemiz var. Bu en güzel sanatoryumlardan biriydi (Bkz. Resim 20, 21). Ve yaklaşık 20. yüzyılın ortalarında çok önde gelen mimarlar tarafından inşa edildi. Şimdi şöyle bir görünüme sahip, sonradan şöyle bir görünüme girdi (Bkz. Resim 22, 23). Üç sene önce neredeyse tamamen mahvolmuştu. Şimdi tamamen mahvolmuş durumda. Şimdi bunu baştan sona restore etmek istiyorlar. Ve eskisinden daha da güzel yapacağız diyorlar işin ilginci. Bu, bu binanın fotoğrafı. Çok ilginçtir İtalyan Rönesans tarzı bir hali var. Bu da bir açık tiyatro (Resim. 24). Gördüğümüz gibi pek çok örnek var. Sütunlar oldukça fazla (Bkz. Resim 25). Yine burada sahilden örnekler görüyorsunuz, plajlardan (Bkz. Resim 26). Bu da yeni inşaat tarzlarından birine bir örnek. Sinema inşa ediliyor burada (Bkz. Resim 27). Soçi’de her sene düzenlenen bir etkinlik oluyor, bir sinema etkinliği. Burada Sanatoryum görüyorsunuz (Bkz. Resim 28). Gördüğünüz gibi böyle bir hastalık var, her şeyi yukarıya doğru inşa ediyorlar, yukarıya, yükseğe, daha da yükseğe doğru uzanacak şekilde. Bu da bir kültürel miras koruma alanı. Daha iyi bir şekilde mirasın korunması için belli planlar yapıldı fakat gerçeğe bakınca gerçekleşenlere bakınca görüyoruz ki her şey çok zor. Çoğu şey kâğıt üzerinde yazılı kalıyor, gerçekten faaliyete dönüşmüyor, hayata geçirilmiyor. Burada da Soçi’nin tarihi merkezini görüyorsunuz (Bkz. Resim 29), 13 farklı kompleks var yeni baştan düzenlenecek, inşa edilecek olan. Edirne’de 1., 2., 3. aşama gibi, sizin aşamalarınız var. Bizde böyle bir kademelendirme yok. Biz size özeniyoruz, size gıpta ediyoruz. Çünkü bizde böyle aşamalandırılmış bir plan yok. Burada bir program var. Tarihi kısımla ilgili ama bakın şu bölgeye, görüyorsunuz kocaman binalar var burada 50-60 katlı binalar, oteller, vs (Bkz. Resim 30). Burası eski cadde, yani Soçi’nin eski caddesi (Bkz. Resim 31). Polis caddesi. Burada yeni mimariyle ilgili örnekler görüyorsunuz. Şimdi Soçi, Olimpiyat Oyunları’nın yapılacağı yer 2014’de. Burada da işte mimarinin gördüğümüz gibi, özür diliyorum, sesim belki yüksek, zaten duyabiliyordunuz belki. Burada da reddedilmiş bir fikir var. Rusya Federasyonu’nun haritası şeklinde U biçiminde ada yapma fikri (Bkz. Resim 32, 33). Gördüğümüz gibi, bu tamamen geri çevrilmiş. Gerçi benim fotoğrafım hala burada, ben bunu getirmek istedim ama bu aslında geri çevrilmiş bir teklif. Peki ilginiz için teşekkür ediyorum ama son olarak şunu söylemek istiyorum, Soçi’yi korumak için tekliflerde bulunduk, mirasını korumak için tekliflerde bulunduk. Yardıma ihtiyacımız var. Belki bazı uluslararası komite belgelerini bir araya getirebiliriz. Edirne’deki gibi belgeler derleyebiliriz. Bu önemli olur, bu önemli bir şeydir. Bu yönetim planları açısından önem taşır. Dolayısıyla uluslararası bağlamda yardım almamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim insanlarımız Soçi’nin miraslarını korumak istiyorlar. Böylesi bir belgeyi kullanabilir, bundan yararlanabilirler. Bu çok ilginç bir şehir, korunabilir belki. Bazılarınız Olimpiyat Oyunlarından sonra Soçi’ye gelir. Geldiğinizde umuyorum, bir şeyler bulursunuz. Hala bir şeyler geriye kalmış olur diye umuyorum oyunlardan sonra Soçi’den miras diye. Teşekkür ediyorum.
Zeynep Ahunbay:
Sayın Krogius’a teşekkür ediyoruz sunumundan ötürü. Kendisinin çağrısını destekliyoruz. Yardımlaşma, dayanışma için olan çağrısını. Elbette bütün tarihi şehirlerin yardıma ihtiyacı vardır ve korumacı kişilerin desteğine ihtiyacı vardır. Bir sonraki konuşmacımız İsrail’den Giora Solar. Kendisi ICOMOS üyesi yıllardır. Yönetim planları alanında faal bir şekilde çalışıyor. Bize üç vaka sunacak Alanya, Split ve Tel Aviv. Buyurun Efendim.
Giora Solar:
Günaydın. Sanıyorum Sayın Nikos Agriantanis’e teşekkür etmem lazım gelmediği için. Hem biraz daha siz tam ayılmamışken konuşma yapabildim hem de daha fazla vaktim oldu. Normalde bu üç vakayı anlatmak için 24 saate, üç güne ihtiyacım olur ama ben bunu 25 dakikada yapmaya çalışacağım. Biraz tümden gelimci sunum olacak bu. Burada pek çok arkadaşım, meslektaşım var. Kendileri bundan daha fazla bilgiye sahipler. Daha fazla deneyime sahipler. Ama yönetim planlarından bahsederken bazılarımız hala bu konuda birer misyoner gibi davranıyoruz. Hala yönetim planının ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Yönetim planında ne olması gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda her seferinde tekerleği yeni baştan icat etmemeliyiz. Elbette yönetim planının belli bir yeri vardır. Ama tabi her alana göre uyarlanması gerekir. Yani her seferinde tekrar tekrar yönetim planı nedir, yönetim planını ne yaparız diye tartışmamalıyız, belli bir yapısı olmalıdır. Ama şu anda hala şöyle bir durum var daha pek çok yerde. Yönetim planının ne olduğu hala tartışılıyor, dolayısıyla sunumumun bazı yerlerinin tümden gelimci boyutları olacak. Bazı sorular soracağım. Biz bu planları ne yapmalıyız, bunların anlamı nedir, gereği nedir vs. diye sorular soracağım sizlere.
Yönetim planı konsepti doğadan gelir. Tabiatı koruma üzerine insanlar arasından senelerdir tanıdığım kişiler var. Çevre ve tabiatla ilgili belli çabalar var uzunca bir zamandır. Biz de bunu esasında bir anlamda devralmış bulunuyoruz ve bu bağlamda yönetim planları hazırlıyoruz. Şahsen şunu söylemeliyim; ben yönetim planlarını, bir sit hâlihazırda, listeye yazılırken hazırlamayı tercih ediyorum. Çünkü burada amaç Dünya Miras Komitesi’ni tatmin etmek olmuyor. Burasının korunması gerektiği kabul edilmiş oluyor. Kalkınması, gelişmesi gerektiği kabul edilmiş oluyor. Dolayısıyla yönetim planı hazırlanıyor. Ben burada yönetim planı gibi bir ifade kullanıyorum. Bazen bu ifadeyi kullanıyorum çünkü biz normalde, yani çoğu zaman yönetim planlarını kültürel miras sitleri için hazırlıyoruz. Bir de diğer değerlerimiz var. Ama ilk olarak değerlerimizi tanıtmamız, tanımlamamız gerekiyor.
Bu plan bütünüyle bir araçtır. Ve kültürel değerleri takip eden bir araçtır. Elbette sadece kültürel değerlere dayanmaz ama bir şey yaparken, bir karar alırken planlama sürecinde kültürel bir sitten bahsediyorsak, yani bu, dünya mirası olsun olmasın her zaman ilk anlamdaki kültürel değerlerin tanımlarına bakarız. Mesela zarar, problem gibi şeylere bir sonuç verecek mi yapılacak olan şeyler, yoksa çözümler mi sağlayacak, iyileşme mi sağlayacak? Evet burada güzel Alanya’yı görüyorsunuz (Bkz. Resim 1). Havadan çekilmiş bir fotoğraf. Alanya’ya tekrar döneceğim sonradan. Normalde hem yönetim planını bir araç kutusu, alet kutusu gibi tanımlıyorum içinde pek çok araç, pek çok alet vardır. Bu planın hedefi ve içindeki araçlar kültürel değerleri korumayı amaçlar ama tek amaçları bu değildir. Aramızdan bazıları Dünya Miras Adayı formatını belirler, burada yönetimle ilgili belli bir başlık vardır. Bu yönetim planının örneğini hazırlamak gerekir ama yönetimle ilgili kısım biraz çerçeveyi de sağlar zaten yani bu planın içeriğinde olması gerekeni kısmen de olsa temin eder. Bunun için de belli bir tanım olmalıdır veyahut bir liste olmalıdır. Farklı bize yardımcı olacak olan araçları içeren bir liste. Sadece korumak amacıyla değil, bu mirası yürütmek, idare etmek için kullanacağımız araçlar. Yani biz burasını koruyoruz deyip de kapısına zincir çekip burada içeriye kimse giremez, burası koruma altında demek var. Bu da bir koruma şekli olarak görülebilir ama bunun dışında daha etkin yöntemler de kullanılabilir. Arkeolojik sitlerde kullandığımız bazı farklı yöntemler var ama yaşayan şehirlerde başka çözümler oluyor. Burada gördüğünüz bu kutunun içinde çeşitli araçlar var mali araçlar, ekonomik araçlar, iktisadi araçlar dışında koruma planları, geliştirme planları vs. var (Bkz. Resim 2).
Bu esasında bu bir derste, bir sınıfta anlatabilecek bir şey. A’dan Z’ye metodoloji anlatmayacağım ama bu sadece yönetim planlaması için kullanılabilecek yöntemlerden bir tanesi. Yönetim planları yapanlar, yönetim planı yapmak isteyenlere ben bunu ücretsiz veriyorum. Bu benim misyonerlik çalışmalarımın bir örneğidir, bir kısmıdır. Bu yönetim ve planlama sürecini kolaylaştırmak için destek olmak adına sizlere bunları veriyorum.
Elbette şöylece biraz bahsedeceğim bundan. Hedeflerin tanımlanması diyor. Elbette mesela Dünya Mirası olarak aday gösterilme gibi bir hedef koyabiliriz. Ama bu yanlış bir hedef olur. Dediğim gibi esas amacımız korumaktır, geliştirmektir. Değerlerimizi koruduğumuzu ortaya koymaktır vs. Esasında ilk ciddi nokta burada kültürel değerlerin belirlenmesi. Bu hazırlandığı zaman ve dünya mirası siti olarak listeye girdiği zaman bu aday göstermede olan kriterlere, kıstaslara bir daha dönüp bakmak lazım. Oradan hareketle değerleri zaten belirleyebilirsiniz. Kültürel değerler, her zaman kendimize hatırlatmamız gereken bir şey var; kültürel olanların dışında daha pek çok değer var, yaşayan bir şehrin kültürel değerlerinin ötesinde pek çok önemli şey var. Hatta paydaşların bazıları için kültürel değerlerden çok daha önemli ve çok daha ağır basan değerler olabiliyor. Ve farklı değerler de bazen çelişebiliyor birbiriyle. İşte bu yüzden anlaşmazlıkları, biz bir planla bir yol izleyerek, bir yönteme göre çözmeyi tercih ediyoruz. Burada veri toplama, bilgi toplama, farklı türden bilgileri toplama, değerlendirmeler yapma gibi aşamalar var. Çok önemli bir diğer aşama da paydaşların kim olduğunu belirlemek. Böylesi bir yere ilgi duyan, burasıyla ilgili, ilgisi bulunan kişiler kurumlar kimlerdir. Evet dün Edirne’ye gittik. Mimar Sinan’ın Camisini gördük. Belki orada paydaşlar biraz daha kısıtlıdır ama yaşayan mahalleye giderseniz, yaşayan bölgeye giderseniz, bir şehir merkezine giderseniz orada paydaşların çeşit çeşit ve çok sınırsız olduğunu görürsünüz. Kültürel mirasla ilgili çalışma yapan kişilerden tutun da merkezi hükümete kadar. Onların da çünkü hizmet sağlamaları gerekiyor. İşte yine şehir yönetimi, yerel yönetim, mülk sahipleri, oralara bina inşa etmek isteyenler, oradaki eski güzel yerleri yıkıp da o güzel eski yerlerin yerine kocaman kocaman gökdelenler inşa etmek isteyenler vs. pek çok paydaş, pek çok taraf var. Şunu kanıtlamaya çalışıyoruz ki kültürel miras tanındığında elbette bunun değeri artar ama belli bir derece artar. Ama siz bir bina iki katlıyken bunun üstüne 25 katlı bir yer inşa edecekseniz o aradaki iktisadi dengeyi sizin alt etmeniz çok zordur, onları yenmeniz çok zordur. Evet bazı yönetim planlarında, planları hazırlayan kişiler arasında anlaşmazlıklar, çatışmalar olabilir. Yönetim planı büyük bir şemsiyedir. Diğer bütün planları içermesi gereken bir plandır. Diğer bütün faaliyetleri içermesi gereken bir plandır. Biz ayrıca bir koruma planı, ayrıca bir başka plan hazırlayacak değilizdir normalde. Normalde biz buna, basit bir altyapı boru sistemi için basit bir yapı diyebiliriz. Bizim aynı şekilde bedenimizde pek çok farklı organlar var, öğe var. Ama bunlar birbiriyle uyumlu çalışmıyorsa eğer ne işe yararlar? Yani kanalizasyon sistemleri, borularınız var, yerin altına döşemişsiniz ama binalara bağlanmıyor merkezi kurumlara bağlanmıyor. O zaman ne olacak? Evet bir planımız var ama bu planı uygulayacak bir idari mekânizma yok, ilgili uzmanlarımız yok, profesyonel kişiler yok, maddi araçlarımız yok. O zaman harika bir koruma planımız var desek bile biz bunu uygulamıyor, uygulayamıyor ya da düzgün uygulayamıyor durumunda olacağızdır. Dolayısıyla şuradaki kısımlardan bazılarını atlayacağım. Normalde itiraz ediyorum ama bir vizyonumuz olmalı. Normalde de yönetim planlarında da mutlaka vizyonumuz olmalı, belli bir zaman dilimimiz olmalı. Mesela biz bir yönetim planı yapıyoruz, önümüzdeki 15 sene için mi yapıyoruz, 20 sene için mi yapıyoruz, bir sonraki nesil için mi yapıyoruz yoksa kısa vadeli, önümüzdeki 5 sene için yaptığımız bir yönetim planı mı bu? Bunu belirlemeliyiz. Aynı şekilde vizyonumuzu belirlemeliyiz.
Biraz Alanya’ya gideceğim şimdi. Alanya’nın yönetim planı hazırlanma safhasında. Ve Dünya Mirası Listesi’ne girmek üzere hazırlanıyor. Ama esasında bu listeye girmesinden sonra mutlaka ciddi olunması gerekiyor, uygulanması gerekiyor gerçekten. Ama sadece bazı kısımlar uygulanırsa o bile iyi olacaktır. Umuyorum ben size böyle herkesin fotokopisini çekebileceği bir içerik veriyormuş gibi algılanmıyorumdur. Bu sadece ilk sayfa (Bkz. Resim 3). Yani bunun içeriğinde, bütün içindekiler yok. Burada sadece ilk sayfayı görüyorsunuz. Amacımız da sır saklamak falan değil. Zaten bunlar kamuya açık belgeler. Her birimiz birbirimizden yeni şeyler öğrenebilmeliyiz, bundan sonraki çalışmalardan yararlanabilmeliyiz. Görüyorsunuz içerik maddelerinde diyor ki kısa bir giriş var yani bu belgeyi eline alan herkes girişi okuyabiliyor. Politikacı olsun, çünkü politikacıların desteği olmadan, siyasetçilerin desteği olmadan hiçbir şey olmuyor. Yine kamu tarafından anlaşılması lazım. Elbette iyi niyetle, anlayışla; konunun iyi niyetiyle, anlayışıyla, bilgisiyle, paydaşların bilgisiyle bu daha iyi sonuçlar verecektir. Bir de kısa açıklamalar var; vizyon, hedefler, değerler vs. ile ilgili öğeler açıklanıyor bu plan çerçevesinde. Burada çok önemli bir konu var bu değer meselesiyle ilgili. Paydaşları tanımladıktan sonra, değerlerin neler olduğunu da ortaya koymalıyız. Farklı farklı paydaşlar için ne gibi değerler söz konusu. Örneğin orada oturmak isteyen bir mülk sahibi ama aynı zamanda oradaki mülk değerlerinin artmasını istiyor. Belki buradaki kültürel değer onun için bir engeldir. Bunu bilmeliyiz, fark etmeliyiz ve buradaki anlaşmazlığı bilmeliyiz. Yani en azından bunu çözümlemek veya bununla ilgili bir şeyler yapmak için bunun farkında olmamız gerekiyor. Burada bir öğe göstermek istiyorum size yönetim planından. Eğer ilgili mevzuata sahip değilseniz yani buraları korumak için gerekli mevzuatınız yoksa o zaman geçerli bir yönetim planınız olamaz. Ama bir master planınız, bir ana planınız varsa ve bunun hukuksal bir statüsü varsa bu elbette faydalı olacaktır. Alanya için mesela böyle bir master plan, ana plan var (Bkz. Plan 1).
Bu, güzel bir nizam planı, güzel bir plan, belki güncellenmesi gerekebilir, belki kültürel değerler vs. göre yenilenmesi gerekebilir ama burada gördüğümüz gibi şöyle geniş bir bölge var. Şu bölge, burada terk edilmiş evlerin bulunduğu kocaman yerleşim yeri var. Normalde buradaki insanlar nüfus mübadelesinde ayrılmış kişiler. Bir Rum Mahallesi aslında. Buraya, içeriye dönük planlamada belli kararlar almanız mümkün olmayınca buradaki binalar çürüyüp gidiyor. Belki bu alınan kararın bir boyutudur. Ama eğer burayı siz bir Dünya Mirası Siti olarak adlandıracaksınız bunu korumanız lazım. Ama bu 10 sene sonrasına bırakılamaz. Sanıyorum bu bütünüyle zaten yanlı bir uygulama oluyor. Yani bunu burada bırakıp da biz bununla ilgili karar vermiyoruz demek yanlış bir şey. Buna karar vermemek de bunun yıkılmasına sebep diyorsunuz. Belli planlarınız olmalı ne şekilde karar alınacağına dair. Buradaki mesele politik bir mesele midir? Nasıl bir meseledir? Bunun bağlamı nedir? Belirlememiz lazım. Bu nizam planındaki problemlerden bir tanesi. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Buradaki fotoğraflar biraz daha değerleri tanımlamaya yönelik. Burada gördüğümüz sit, farklı kültürel değerlerin karma bir biçimde görüldüğü bir örnek. Ne yazık ki dosya taslağına bakan Fransızlar bu değeri anlayamadı. Belki bununla ilgili düzeltmeler yapılabilir. ICOMOS’un uzman kişileri elbette anlayacaktır. Alanya’da normalde güçlendirmeden bahsettiğimiz yerler, burada gördüğümüz binalar, Selçuklu binaları var. Ama ben bu ahşap mimariden de bahsetmek istiyorum. Daha hassas bunlar, risk altında, tehlikelere daha açık, yıkıma daha açık. Gördüğünüz gibi altta bir tane var. Burada ne olmuş? Burada harika bir düzenleme, iç tüzük var. Diyor ki şehir bu binaya el koyabilir. O zaman şehir ne yapacak? Yani belediye ne yapacak? Bunu düzeltmek, düzenlemek de maliyetli bir şey ama öte yandan bunun bir değeri de var, somut bir değeri de var. Dolayısıyla bundan yararlanırsanız eğer, burada gördüğünüz iç kısım (Bkz. Resim 4). Bunlar da çok değerli. Bunlar yavaş yavaş yok oluyor. Yani burasının daha fazla gelir sağlayabileceğini de, mesela yabancılar, burada ev alabiliriz. Bu evlerin değeri yüksek aslında, gibi şeyleri fark ettiklerinde bir zamanı yok ediyor ortada. Fakat bazı yeni binalar var, bunlar esasında bir anlamda gözü rahatsız ediyor. Şahsen ben yeni evlerin Osmanlılaştırılmasına karşıyım. Yani Osmanlı görünümü verilmesi sonradan. Bunların bulundukları ortamın görsel boyutuna uymaları lazım. Hem yüksekliği itibariyle, hem şekli itibariyle. Buradaki yerleşim yeri son derece önemli. Tarihi, nispeten yeni, antik değil. Burada ihmal edilmiş bir Rum Mahallesi görüyorsunuz (Bkz. Resim 5). Burada bir arkeolojik park olabilir. Bu yıkık yerler düzenlenebilir yeni baştan. Çok etkileyici güçlendirme çalışmaları yapılıyor. Dünya Mirası Merkezi diyor ki burada aday göstermede amaç güçlendirmedir. Buradaki güçlendirmeleri tabi dikkate almalıyız. Evet güçlendirme önemli bir öğe. Çok ünlü bir öğe, çok bilinen bir öğe. Arkeoloji de önemli bir diğer disiplin, o da bir diğer bilim sahası. Burada çok çok özel, eşsiz bir mimari yapı var. Burada hala varlığını sürdüren yegane Selçuklu Tersanesi var. Burada birkaç örnek görüyorsunuz (Bkz. Resim 6, 7). Böylesi eşsiz bir arsenalin, Selçuklu yapısının başlı başına zaten aday olması normaldir. Ama bunun dışında diğer her şey tampon bölgeye dönüşecek. Biz tampon bölgeleri biraz fazla hafife alıyoruz. Bu saha son derece güzel bir kesit. Tabiatın çok güzel boyutlarını taşıyor. Fakat bu durumda kullanmamız gereken belli kıstaslar var. Bu kıstaslar daha çok tabiatla ilgili. Burası aynı zamanda tabiat güzelliği gösteriyor. Ama bu şekilde listeye de girmiyor olabilir. Yani hem mükemmel bir tabiat güzelliği var hem burada belki soyut miras olabilir (Bkz. Resim 8). Bu da yine günlük hayatın değerlerinden etkilenen bir şey olabilir. Bunun sadece korunması değil, aynı zamanda teşviki de gereklidir. Korumak başka bir şey. Yaşayan insanlar için burasının ekonomik değeri, vs. değeri varsa o zaman bu zaten doğal olarak insanlar tarafından korunacaktır.
Bir diğer örneğe geçmek istiyorum. Vaktim sonuç konuşmasını yapmaya yetsin diye. Farklı yönetim planlarından, bütünüyle bir yönetim planı göstermiyorum. Bütün süreci size baştan sona göstermiyorum. Fakat her yerin kendi özellikleri, kendi problemleri vardır. İlk günü ben kaçırdım. Dün çünkü bir toplantıya katıldım. Dünya Miras Merkezi’nin bir toplantısı, UNESCO toplantısı. “Riske Hazırlık” adlı bir toplantıydı bu. Bununla ilgili çalışmalar yapıyorduk. Şimdi riski azaltma da bir diğer öğeydi. Kültürel mirası bu şekilde de korumalıyız. Burada güçlü depremler, büyük depremler olabiliyor. Çin’de geçen sene çok büyük bir depremin olduğu bir yerde bulundum. Kamyon kadar büyük kayalar tepelerden düşüyor, yuvarlanıp geliyor. Böylesi durumlarda yapabileceğimiz bir şey yoktur. İstediğiniz kadar kuvvetli yapılar yapın, istediğiniz kadar iyi mühendisleriniz olsun, böylesi felaketlerde yapılacak bir şey yoktur. Böyle şehirler böylesi risklerin altında. Dolayısıyla biz riski azaltma konularından bahsediyoruz bazı yerlerde. Bu çok önemli bir konu olabiliyor. Örneğin bir yönetim planını hazırlamak için belli bir yere gittiğimizde elbette kültürel değerleri çalışmaya başlıyorum ama ikinci aşamada yaptığım şey diğer bütün her şeyden önce riskler nelerdir diye bakmak oluyor. Buradaki tehditler nelerdir. Pek çok durumda, baştan sona SWOT analizi yapmıyorum. Güçlü yönler, zayıf yönler, tehditler, fırsatlar, vs. her şeyi teker teker incelemek istediğim zamanlarda tehditlerle işe başlıyorum. Yani eğer SWOT yapacaksam öncelikle tehditleri ele almam lazım. Yani buradaki riskleri, tehditleri. “Kısa vadeli; hemen başımıza gelebilecek, uzu vadeli; karşısında bir şey yapmak çok zor olabilir” diye sınıflandırıyoruz, sıralıyoruz. Deprem için yapılabilecek bir şey yoktur. Deprem 4 şiddetinde olursa belki bir şeyler yapılabilir ama eğer çok büyük ölçekte deprem olursa yapılabilecek çok fazla bir şey yok.
Dün İtalya’dan Nabuila’dan bazı katılımcılar vardı toplantıda. Diyorlardı ki bütün toplam yıkım esnasında, bir önceki depremden sonra betonarmeyle güçlendirilmiş olan binalar, ikinci depremde en çok zarar görenler oldu dediler. Tel-Aviv’de de bununla ilgili toplantılar yapıyoruz. Ve mesela bir mülk sahibinin binasına ileride kat çıkma imkanına sahip olması çok büyük bir risk teşkil ediyor. Bunu konuşuyoruz. Bu bir risk ve iki büyük deprem arasında bir şeyler olacağını biliyoruz. Ve eğer betonarmeyle inşa edilmiş yeni binalar yaparsanız veya binaların arasında, binaları güçlendirmek için muhtemelen eğer kullanırsanız, bu duvarlar arasında eski binaların kalıntıları kullanıldıysa, hafriyat kullanıldıysa, kötü malzemeden o bina yapıldıysa siz oraya yaptığınız ilave güçlendirici betonarme ilavesiyle orasını yıkılmaya mahkûm hale getiriyorsunuz herhangi bir deprem durumunda. Tel-Aviv’de hazırlanmış bir plan var. Çok önemli bir planlamacı kendisi. Bahçeli şehir vizyonuna sahip. Onun hazırladığı bir plan var. Baştan sona uygulanmış, her yer görülebilir, hala canlı tek plan onunkisi (Bkz. Plan 2). Normalde biz şehirlerimizde biraz ihmalkâr oluyoruz. Diğer bir mimari daha var. Tel-Aviv modern bir şehirdir. Sadece yüz seneliktir. 1909’da kurulmuştur. 1930’larda büyük bir dalga halinde mimarlar mühendisler Avrupa’dan geldiler Nazizmin etkisiyle. Genellikle bunlar Bauhaus okullarının öğrencileriydi. Yine Bauhaus uluslararası tarzından çıkan kişilerdi. Bu insanlar Filistin’e geldiler, İsrail’e geldiler. Geldiklerinde orada hiçbir şey yoktu. Yalnız beraberlerinde pek çok başka kişi daha geldi ve inşaat patlaması oldu Tel-Aviv’de. Başka yerlerde değil. Tel-Aviv’de çünkü Tel-Aviv modern yeni bir şehirdi. Uygulamalar yaptılar, evler tasarladılar, öğrendiklerini, Avrupa’da gördüklerini. O zamanın tasarım tarzına uygun binalar yaptılar ve Tel-Aviv’de mimari yapılar çok yoğunluk halinde görüldü (Bkz. Resim 9). Ondan sonraki senelerde biraz daha basit mimari yapılar oldu ama kimse bir değişiklik yapmadı. Bundan sonraki nesilde de benzeri şeyler yapıldı, her şey olduğu gibi kaldı. Büyük ölçüde terk edilmiş değil de ihmal edilmiş vaziyette bu binalar kaldılar. Burada bir blok var, bir halk parkı şurada var, trafiğin aktığı caddeler var burada (Bkz. Resim 10). 1930’lardan bahsediyoruz. Bunların inşaatından söz ederken dolayısıyla neredeyse hiç trafik yoktu o zamanlar. Bunlar esasında, sadece yayalar içindi şu sokaklar. Şimdi bu bölüm yıkılan binaların buluştuğu bir yer, yeniden parsellemeler yapılıyor. Burada büyük bloklar alıyorsunuz, tüm burasının dokusunu, bütün örüntüsünü değiştiriyorsunuz. İşte böyle bir mimari yapıdan söz ediyoruz. Özel mülk evler, kamu okulları, Bauhaus’u çok hatırlatan bir yapı tarzı bu. Almanya’da uygulanan yapıları, II. Dünya Savaşı ve sonrası gelişmeler, olaylar görülüyor.
ICOMOS Dünya Mirası Kurulu tarafından konuşulmuş, tartışılmıştı bazı mevzular. Mesela Kazablanka’da buna benzer evler var. Fakat burada bir yoğunluk var. Değişmemiş evler var. Yaklaşık 1300 benzeri ev var sitede. En büyük problem bunların yönetimi. Bunların büyük bir çoğunluğu özel mülkiyet, kişilerin mülkiyetinde, özel mülkiyete tabii. Bütün mülk sahiplerinin mutabık kalmasını sağlamak imkânsız bir şey. Mesela şu evin 8 sahibi var. On bin kişi gitmemiz lazım ki, on bin kişinin mutabakatını almanız lazım ki evleri Dünya Miras Listesi’ne girsin. O zaman da o evlerle ilgili yapabilecekleri şeylere kısıtlama geliyor. Böyle problemler var. Artı insanların önceki planlardan kaynaklanan inşaat hakları var. Yıkmayla ilgili hakları yok ama üste iki kat çıkma gibi hakları var. O da orada çalışan mimarlar için çok önemli mesela. Yani buraya bir kat, iki kat daha nasıl ekleyeceksiniz? Burasının kültürel değerinden, bu evin kültürel değerinden bir şeyleri çalmadan ama bir şeyler feda etmeden ve bütün kasaba bu şekilde. Mesela bazı binalara bir kat, iki kat çıkmadınız. O zaman ne olacak? Boş kalan arsalar ne olacak? gibi sorular var. Yani koruma ve geliştirme planıyla ilgili böyle sorularımız var. Yönetim planının bütün bu öğeleri içermesi lazım. Tel-Aviv şehri bir bahçeler şehri, yani kısmen böyle diyebiliriz. Buradaki yeşillik gerçekten çok önemli bir öğe. Tabi buradaki mekânın ruhundan bahsedecek bol bol vaktim yok. ICOMOS’un Quebec Deklarasyonu genel kurulda evlerle, arsaların kullanımıyla, yeşil saha, vs. ilgili belli öngörülerde bulunuyor. Benim tarafımdan bu yönetim planıyla ilgili söylenebilecek bir şey var. 1920’lerde, 30’larda, 40’larda yapılmış planlara baktığımız zaman, buradaki bu saha Avustralya’dan, Orta Amerika’dan vs.den ithal edeceğimiz uygulamalara mekân sağlayamaz. İnsanlar bize diyorlar ki “bizim cebimizden paramızı alıyorsunuz. Fakat bahçemize ne ekip ne biçeceğimizi bize öngöremezsiniz, bize dayatamazsınız” gibi insanların itirazları oluyor. Burada yerel bir plan var. 60, 70 yıl önce getirilmiş bir plan. Tabiatın korunması, tabiatı koruma ile ilgili çalışmalar yapan insanlar, “işgalci planlar” gibi bir ifade kullanırlar. Burada gördüğümüz şey buna örnek değil. İşgalci plan denilebilecek bir şey yok. Bu bütünüyle İbranice, şurası hariç. Tamamıyla İbranice dilinde olması yeterli değil, bütünüyle burasının korunması lazım kapsamlıca.
Değerlerle ilgili tartışacak bir şey yok ama şurada size SWOT analiziyle ilgili bir şeyi söylemek isterim. Split’in geçmişte yaşadığı önemli problemlerden biri şuydu; Prof. hatırlamalı. Mena Soviç kardeşler kendileri mimardılar, şehir plancısıydılar. Öyle bir dönemdeydiler ki istedikleri her şeyi istedikleri gibi yapabiliyorlardı. Eski sistemden de biliyoruz ki bence bunu tartışmamız, bunu eleştirmemiz gerekmez. O bambaşka bir dönemdi, bambaşka bir düşünce tarzı söz konusuydu. O yüzden belli önderleri, belli şeyleri ihmal ettikleri için biz onları eleştiremeyiz. Onlar birer önderdi. Şehrin ana değeri buradaki mimari, yaşayan şehir, Ortaçağ’ın şehri, Rönesans. Dolayısıyla basit evler, yani anıt niteliğinde olmayan evler de aslında önem taşıyor. Yani önemsiz denilemez (Bkz. Plan 3 ).
Şimdi şehrin bu kesitiyle ilgili ne yapılacağı tam olarak bilinemiyor. Biz burada güçlü yanlar (Bkz. Resim 11), zayıf yanlar (Bkz. Resim 12), fırsatlar (Bkz. Resim 13), tehditler (Bkz. Resim 14), hepsini inceledik. Ben sadece tehditlerin altını çizmek istedim. Yazın şöyle bir şey görüyorsunuz yaşayan bir şehirde. Eğer burası sadece bir arkeolojik sit olsa da derim ki evet buradaki tehdit aşırı yoğunlaşma, yani aşırı insan yoğunluğu. Ama Venedik gibi birkaç yer var ki turistik açıdan son derece başarılılar. Ama Split’e gelince yazın orada durmanıza imkan yok. İmkansız. İnsanlar bunun nispeten kısa bir süre olduğunu söylüyorlar ve buradan iyi bir pay elde ettiklerini söylüyorlar ama çok kısa, ileri görüşten uzak bir yaklaşım.
Edirne’de, yani sizler Okyanus’a, denize yakın değilsiniz böyle bir tehdidiniz yok. Ama denizlerin su seviyesi yükseliyor. Ben bunu kültürel miras için bir tehdit olarak görüyorum. Hatta tsunamiler, Akdeniz’de tsunamiler oluyordu geçmişte. Yine de olacak. Split’te tsunami dediğimiz zaman insanlar “neden bahsediyorsunuz?” diye soruyorlar. Seller, sellere de hazırlıklı olmak lazım. Sellerin zararlarının pek çoğunun önüne geçmek mümkündür. Belki diyorsunuz ki “ne seli?”. Sel diye bir şey olmaz ama suların seviyesinin yükseleceği biliniyor. İnternette bir yazı okudum. Hırvatistan’da yapılmış bir çalışmayla ilgili. Suların yükselmesi konusunda. Burada turizme olan tehdidi konuşuyorlardı, anlatıyorlardı. Evet. Herhalde su altı turizmi daha da yükselecektir, artacaktır. Çünkü pek çok şey su altında kalacak. Ama kültürel mirasa da büyük bir tehdit söz konusu. Pek çok şey yapabilirsiniz elbette. Su seviyesi, 6 m yükselirse söyleyecek fazla bir şey yoktur. Ama yavaş yavaş yükselirse yani 1- 2,5 cm gibi yükselmeler bunlar. Suyun sadece nerede duracağı konusunda değil, kanalizasyon, su boru hatları gibi pek çok şey. Turizm, kontrolü son derece zor bir konudur. Hiç kimse turizmi yavaşlatmak, durdurmak istemez. Malta’da büyük cruise gemileri, seyahat gemileri görüyoruz, turizm kurumlarını. Mesela kurumla ilgili tartışmalar var. Turizm istatistiki değerlerinin yükseldiği görülüyor ama acaba bu insanların kaçı cruise gemileriyle geliyor, kaçı burada konaklıyor, insanlar burada ne kadar para harcıyorlar, biliyor musunuz? Ve bunların bıraktıkları zararı, kültürel mirasa ne kadar zarar verdiklerini biliyor musunuz acaba? diye sorduğumda, Gelecekte bunların maliyetinin ne kadar olduğunu biliyor musunuz? diye sorduğumda, görüyorum ki insanlar bunu pek fazla hesaplamıyorlar. Dolayısıyla böyle pek çok tehdit var. Bunların bazıları son derece karmaşık, son derece zor değerlendirilebilen şeyler. Turizm çok ilginç bir şey, çok harika bir şey aslında. Biz, turistleri düşman olarak görmüyoruz. Turistler olmalı her zaman. Fakat belli planlar olmalı ve tehditler her zaman değerlendirilmeli. Belli alan çalışmalarımız da oldu. Burasının ne şekilde yapılandırıldığına ilişkin fikir veren bir harita var (Bkz. Harita 1). Esasında bu harita net de değil. Burada pek çok dükkân var. Bunların faydası nedir, bunlar ne satıyorlar? diye sormalı. Neyse ki bu İstanbul’da yapılamaz. Split gibi küçük bir yerde yapılması mümkün. Yani burada bütün etraf mağazalarla dolabilir. Burada, bu merkezde belediye başkanı ne olduğunu biliyor. Bir müşterim çok profesyonel birisi,” niye bu kadar önemli bir şey bu?” diye sordu. Ben de dedim ki “belki kültürel miras ve değerler burada değişmeyecektir ama burasının ruhu değişecektir”. Yani belki bunu kontrol edemezsiniz, serbest piyasa söz konusu ama eğer bu süreci izlerseniz ve aynı uygulamayı tekrar yaparsanız belki büyük bir yerde siz bunu bir mahallede yapabilirsiniz, bir bölgede yapabilirsiniz ama bunun nasıl temayülleri getirdiğini görebilirsiniz. Eğer yerel, oradaki yerleşik kişilerin kullandıkları, yararlandıkları bakkallar, dükkânlar, birden hediyelik eşya mağazasına dönüşürse ve bunların hepsi tek bir şey bir insan tarafından alınır. Ve süpermarkete dönüştürülürse o zaman göreceksiniz bunun etkisini. Belki bir eğilim vardır. Benim bu plan üzerinde çalıştığım süre 1 seneydi. 2 ayda bir buraya gidiyordum. Yani öncesindeki, sonrasındaki halleri de hep görüyordum. Birdenbire mesela pansiyonlar falan gibi şeylerin açılmaya başlandığını görüyorsunuz. Bu da turizmin bir etkisi. Bu kötü bir şey değil. Ama orasının yerel insanları, sakinleri, oradan kaçıyorlarsa, gidiyorlarsa ve hep oteller merkezine dönüşüyorsa, bu güzel bir şey değildir. Koruma alanında çalışan insanlar belki bilecekler ki burası para getirirse koruma açısından iyi olacaktır. Doğru. Fakat biz yaşayan şehirlerden bahsediyoruz. Buradaki değerlerden biri de insanların orada yaşıyor olması, insanların orada yaşamaktan zevk alıyor olması. Yani insanların oradan kaçması, müzeye dönüşmesi değil bizim niyetimiz. Hepimizin aklımızda tutmamız gereken bir şey bu. En son, “bir yerin ruhunu korumayı dikkate almalıyız” diyerek bitirmek istiyorum. Bir de ben, şimdiye kadar yaptığım bütün yönetim planlarında başka kişilerle birlikte çaba sarf ederek onların gözünde burasının ruhunun olduğunu keşfetmeye çalıştım. Belki bir yerin ruhu değişiyor olabilir. Mesela 15.- 16. yüzyıldan kalma bir kasaba olabilir, bir köy olabilir. Buradaki toplum değişmiştir, faaliyetler değişmektedir. Ama hep birlikte şöyle bir şey diyebiliriz. Burasının şöyle bir ruhu var, biz bu ruhu önümüzdeki yıllarda da korumak istiyoruz. 10 sene sonra da burasının ruhu böyle olmalı. Eğer böyle bir şey gerçekleştirmek istiyorsak, bunun için şunu şunu yapmalıyız diyerek hareket etmeli planın yapılandırılmasında. İşte yönetim planlarında en önemli şeylerden biri muhtemelen bu. Bu olmadan evet çok önemli bir çalışma yapılabilir ama bir sürecin kendisi vardır. O süreç esnasında siz pek çok şeyi keşfedersiniz ve çözebilirsiniz, çözümleyebilirsiniz, bir şeylerle ilgili çözüme varabilirsiniz. Ama belki bir ürün tamamen uygulanamaz, çıkamaz. Bir de kamu katılımı var burada son derece önemli bir şey. Çünkü biz Dünya Mirası adaylığına hazırlık yapıyoruz. Bazen diyoruz ki biz bunu sadece listeye girmek için yapıyoruz. Gerek yok başkalarının fazla iştirakine ama kâğıt üzerinde kalan bir şeyse bu, iyi bir yönetim planınız var diyemezsiniz.
Nizam planları; bunlarda izin verilen şeyler, verilmeyen şeyler gibi öğeler vardır. Ama bunlar eyleme geçilmeyi sağlayacak şeyler değillerdir. Yönetim planında mutlaka eylem planı olmalıdır. Eylem planında projeler, faaliyetler öngörürsünüz. Hatta şehrin yapısının geliştirilmesi için önermelerde bulunursunuz, önerilerde bulunursunuz.
Bunlar arasında çok uzun vadeli şeyler de vardır. Mesela sahibi olmadığınız ama kültürel mirasa zarar verdiğini, etkilediğini düşündüğümüz bir binanın yıkılması gibi bir şey de olabilir. Bu eylem planına konabilir ki 15 sene sonra belki 20 sene sonra yapılacaktır ama orada bulunmalıdır. Bunun için kısa vadeli şeyler de yapılmaktadır. Eylem planında kısa, orta ve uzun vadeli öğeler bulunmalıdır, eylemler bulunmalıdır. Bunların ne zaman yapılacağı da belirtilmelidir. Hatta maliyet tahminleri de belirtilmelidir. Karar alıcılar, özel olsun, kamu olsun böylece net bir şekilde toplam maliyeti bilebilir. Biz bunu yapsaydık, bunun maliyeti ne olurdu bunu ortaya koyabiliriz elbette. Bugün yapılacak değildir bu iş. Peki bir öğenin maliyeti vardır, bunu ortaya koyabilirler. Ve elbette unutmamalıyız öncelikler de belirtilmelidir. Asla her şeyi birden yapamayız. Elbette her şeyi tek bir defada yapamayız. Hiçbir zaman bütün para, bütünüyle elimizin altında olmayacaktır. Belki tek bir binayla ilgili yapılabilecek bütün çalışmalar için bütün gerekli para elimizin altında olabilir. Ama bütün bir kasaba için, bütün bir yerleşim bölgesi için gerekli olan para hiçbir zaman elimizin altında olmayacaktır. Bir de öncelik belirleme konusu var. Bu da aynı sebepten dolayı gerekli. Ucuz şeyleri, ucuza mal olacak şeyleri yapmak daha kolay ama tabi öncelik sırasına bakmamız gerekiyor. Son olarak bu konuları memnuniyetle vaktimiz oldukça sizlerle birlikte ele alır ve tartışırım. Yine diğer arkadaşlarımla birlikte belli şeyleri gözden geçirmekten memnuniyet duyarım. Bütünüyle bir yönetim planı sunabilecek olursam bundan da çok memnun olurum. Bu anlattığım şeylerin bazıları didaktik. Özür diliyorum bundan dolayı. Ama yönetim planlarından bahsetmemiz gerekiyor bu şekilde. Nizam planları için aynı şey geçerli değil. Mimarlar vs. nizam planları, master planın ne olduğunu bilir. Ama yönetim planı tek bir kişi tarafından hazırlanan bir şey değildir, tek bir şehir planlamacısı yapmaz. Tek bir mimar hazırlamaz bunu. Bir ekip şeklinde bunu hazırlamak zorundayız. Her zaman ekip çalışmasından, kamunun iştirakinden, halkın katılımından bahsediyoruz. Evet bazen sırf politik alanlarda doğru görünsün diye, böyle şeyler yapmak gibi eğilimler oluyor, bu yeterli değil. Komite olarak bizim kültürümüzü korumak için çok iyi planlara ihtiyacımız var. Sadece komiteyi tatmin etmek için değil. Çok teşekkürler.
Dostları ilə paylaş: |