Prof. Dr. Cevat Erder Onuruna Düzenlenen ICOMOS Uluslararası Sempozyumu’nda, Prof. Dr. Cevat Erder, Edirne Belediye Başkan Yardımıcısı Namık Kemal Döleneken’den Ödülünü alırken.
16.11.2009 OTURUM 1 Mesude Şenol: Sayın Valim, Belediye Başkan Vekilim, Sayın Cumhuriyet Başsavcım, Sayın Rektörüm, ICOMOS-CIVVIH’in çok değerli üyeleri, sayın konsoloslarım, basınımızın güzide temsilcileri ve sevgili konuklar. Edirne Marşı ve şehrimizin simgesi Edirne Selimiye Camii’nin fotoğraflarından oluşan bir sunumla açılışını yaptığımız ve Prof. Dr. Sayın Cevat Erder’in onuruna düzenlediğimiz “Akdeniz Dünya Mirası Kentlerinde Yönetim Planı Yaklaşımları” konulu sempozyumumuza hoş geldiniz.
Marşı olan kaç kent vardır bilmiyoruz, ancak 1913 yılında yazılan ve bir Edirne sevdalısı Bülent Bankacı tarafından Paris’te bir müzayedede satın alınan Edirne Marşı ile bu sempozyuma giriş yapmanın anlamlı olacağını düşündük. Edirne Belediyesi’nde görevli Sayın Selim Bilginkaya ve fotoğraf sanatçısı Sayın Bülent Öniz’in fotoğraflarından oluşan sunumumuz UNESCO Dünya Miras Adayı olan Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi’nin sanatsal ve mimari güzelliğini gözler önüne serdi. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Sempozyum programımız, katılımlarıyla bizi onurlandıran ve ülkemizde korumanın öncülerinden olan Prof. Dr. Sayın Cevat Erder’in başkanlığını yapacağı ilk oturumumuzla ve açılış konuşmalarıyla başlayacak. Prof. Dr. Sayın Cevat Erder’i kürsüye arz ediyorum ve sözü kendisine bırakıyorum.
Oturum Başkanı Cevat Erder: İlk önce hoş geldiniz. Bien venue and wellcome. Akdeniz Alt Komitesi’nin burada bulunmasından dolayı çok memnunuz, çünkü sizin buraya geleceğinizi öğrendiğimizde büyük bir heyecana kapıldık. Bu kadar fazla insan zaten bu sayede toplantıya katılım gösterdi. Çünkü sizler çok önemli bir olaydan dolayı bu insanları beraberinizde Edirne’ye getirdiniz. Biz de heyecan duyduk. Edirne gerçekten öyle bir yer ki böylesi bir toplantıyı hak ediyor. Heyecanlıyız çünkü biliyoruz siz sadece güzel ülkenizi temsil etmekle kalmıyorsunuz aynı zamanda alanlarınızda uzman kişilersiniz. Sizler bu dünyanın en iyilerisiniz. Dolayısıyla heyecanla katıldık. Buraya gelmenizi dört gözle bekledik ve sizleri dinlemek için, sizlerle konuşmak için sabırsızlanıyorduk. Edirne’ye hoş geldiniz. Edirne’ye belki daha önce gelmiştiniz, gelmişsinizdir. Fakat aslında Edirne çok da büyük bir yer değil. Burada 130 bin kadar kişi yaşıyor Bunların 15 bin kadarı öğrenci ve akademi üyeleri. Dolayısıyla Edirne ölçeği, büyüklüğü itibariyle tam sizin toplantınızı yapmamıza uygun bir yer. Edirne bunun dışında ziyaret edilmesi gereken bir yer. Umarım Edirne’den mutlu, gülümseyen bir yüzle ayrılırsınız. Burada geçirdiğimiz süre içinde gayet hoşnut kalacağınızı sanıyorum. Burada daha uzun süre bulunmamızı da temenni ederim. Bu platformun başkanlığını yapmak kişiye belli serbestiler sağlıyor, esasında evinizde de bu serbestîye sahipsinizdir. Evinizde her istediğinizi yaparsınız ya hani, burada da ben aynı imkânın sahibiyim. Çok önemli bir grup konuşmacıya önderlik edeceğim. Ne yazık ki bunun için bana yeterince zaman tanımadılar. Sadece 1 saat kadar bir vaktimiz var. Gecikmelere yol açmamak için zaman konusunda biraz katı olmam gerecek. Sunumlarınız için sanıyorum 10’ar dakikadan fazla süre veremeyeceğim. Bu çok günlük toplantımızın günlerine baktığımız zaman oldukça yoğun bir gündem olduğunu görüyorum. Nevzat İlhan bana konuşma imkânı da vermemiş. Bunu da görünce şaşırdım. Dolayısıyla bu durumdan istifade ederek buradaki çok önemli toplantı için çok kısa bir giriş konuşması yapacağım. Eminim ki bugünün benim için çok çok önemli bir gün olduğunu hepiniz takdir ediyorsunuzdur. Bugün benim için yine çok heyecan verici bir gün. Sadece burada eski arkadaşlarımla bir araya gelme imkânı yakaladığımdan değil, pek çok kişi var aranızda, pek çok kişi var aramızda bir araya geldiğim, burada zaman geçirdiğim ama bunun dışında bir de, bu toplantının onur konuğu olma gibi bir şansım oldu. Bu alanda geçirdiğim, bu sahada geçirdiğim 50 yıl demek ki tamamen boşa gitmemiş. Bunu göstermenin çok güzel bir yolunu seçmişsiniz. Dolayısıyla takdiriniz için, anlayışınız için çok çok teşekkür ediyorum ve bu minneti ifade etmenin bundan daha güzel bir yolu yoktur diye düşünüyorum.
Hayatım pek sıkıcı, pek durağan geçmedi. Şu anda bulunduğumuz yere baktığımız zaman, biz esasında o zamanlar 1964 Venedik Tüzüğü’nden beri yönetim planıyla ilgili konuları koruma sahasının önemli bir kısmı olarak düşünemiyorduk. Sorumluluklarımız giderek artmaktadır. Zaman geçerken giderek daha da büyük sorumluluklar üstleniyoruz. Bana verilen süre çok kısa olduğu için 50 yılı aşkın süreye dayanan deneyimlerimi sizlerle paylaşamayacağım. Fakat burada mutlaka gündeme getirmek zorunda olduğumu düşündüğüm bir konu var. Sizlerin de bunun farkında olduğunuzu biliyorum. Değişim ve kavramsal evrimle ilgili konu. Bu dünya mirası, kültürel miras üzerinde her zaman büyük bir etki sahibi olmuştur. Bu da beni her zaman heyecanlandıran bir konu olmuştur. Bu karmaşık bir konu olsa dahi ben bunu mümkün olduğunca kısa ve net bir şekilde ifade etmeye çalışacağım. Kültürel mirasın korunması ile ilgili 50’lerde çalışmalarıma başladığım zaman, sürekli benim konumun nesne olduğunu söylüyorlardı. Yani dokunulabilir, somut, otantik bir malzeme, bir nesne. Aynı zamanda bana, bu koruma programına sadece yeri ve ortamı dâhil etmemin yeterli olmadığını söylüyorlardı. Bunun ruhu da önemliymiş. ICOMOS Genel Kurul toplantısında bunu söylemişlerdi, ortaya koymuşlardı. Bana yine o zamanlar kurallar ve düzenlemeler evrenseldir diyorlardı. Yani ulusal, bölgesel kuralların ötesinde bu karmaşık konuların büyük çoğunluğunun sizler de farkındasınızdır ve bunlara cevaplarımız vardır ama aramıza yeni katılanların bu kavramsal dinamizm konusunda uyarılması gerekiyor. Sürekli aklımızda tutmamız gereken bir şey var. Gelecekte olacak gelişmelere açık olmalı, hazırlıklı olmalı hatta bölgesel ve ulusal kural ve düzenlemelerimizi formüle etmeye, düzenlemeye hazırlıklı olmalıyız. Saygıdeğer arkadaşlarım Prof. Roman Lamer ve Gazola’ya, çok çok büyük katkılarından dolayı, teşekkür etmek istiyorum. Benim bu sahaya girmeme kendileri vesile oldular. Yani beni kültürel değerlerin korunmasıyla ilgili çalışmalarımda teşvik ettiler, pek çok şekilde desteklediler. Pek çok başka arkadaşımın dışında bana uluslararası bilgi alışverişi ile ilgili büyük katkılar sağladılar. Bu toplantı da zaten bunun mükemmel bir örneğidir. Bütün arkadaşlarıma minnettarım. Katılımlarıyla bizi onurlandırdılar. Aynı zamanda bu etkinliği mümkün kılan kişilere teşekkür etmek istiyorum. Hamdi Sedefçi, Edirne Belediye Başkanı aramızdalar, Prof. Dr. Enver Duran, Trakya Üniversitesi Rektörü, kendilerine çok çok teşekkür etmek istiyorum. Teşekkür Ediyoruz. Ayrıca Mustafa Büyük Edirne Valisi, kendisine de teşekkür etmek istiyorum. Küçük de bir itirafım olacak. Sevgili arkadaşım Nevzat Bey, beni tanıtırken “Hocam” diyor, “Öğretmenim” diyor. Beni o şekilde tanıtıyor. Bir defasında cüret etmiştim ama yeni öğretmeni olmuştum o zamanlar. Ama epeydir, ben ondan yeni şeyler öğreniyorum. Esasında o benim hocam, o benim öğretmenim oldu. Onun alçakgönüllülüğü sizi yanıltmasın. Öğretmenlerim Prof. Nur Akın, Prof. Zeynep Ahunbay, yine benim öğretmenlerimdir. İnsanlar yetişir, sizi geçer, sizin bunun farkında olmanız gerekir. Sizin ötenize gittiklerini, daha ilerinize gittiklerini görmeniz gerekir. Bu 50 sene içerisinde pek çok etkinlik düzenledik, yapılmasından çok memnun olduğum etkinlikler oldu, fakat unutamadığım bir etkinlik var. Yaklaşık sekiz sene kadar önceydi. Paris’te bir toplantıya gitmiştik. ICOMOS İdari Komitesi’nin bir toplantısına gitmiştik. Ve bu dönem toplantısında belli eleştiriler, belli değerlendirmeler yapmak üzere orada bulunuyorduk. Dünya Kültürel Miras Listesi’nin korunması gereken değerlerle, yerlerle ilgili çok yoğun, çok ciddi tartışmalarımız oluyordu. Birden bir beyefendi ayağa kalktı ve öfkeli bir biçimde bir sunum yaptı. Bir reddetme sunumuydu bu ve çok sert bir ifade kullandı. Dedi ki “idari komite, yönetim komitesi hakça olmayan bir değerlendirme yapıyor. Bu, mutlaka idari komitede bulunması gereken bir kişidir”. Bu beyefendi kendisini hatırlayacaktır. Nikos. Nikos o esnada arkadaşımız Nevzat İlhan’ı savunmaktaydı ve o gün ben ona teşekkür edememiştim. Ama Nikos, şu anda elimdeki imkandan yararlanarak, sana bu sunumundan dolayı teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biz üyeleri 2 saat içinde ancak sonradan sakinleştirebildik. Çok teşekkür ediyorum size. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Evet, bu benim sunumumun sonu, çünkü sanıyorum normal plana göre fazla bile gittim, fazla bile konuştum. Eminim ki sunum listeleriniz elinizde, önünüzde vardır. Şimdi ben, öğretmenim, öğretmenlerimden biri olan Prof. Dr. Nur Akın’ı buraya sunumunu yapmaya davet etmek istiyorum. Çok teşekkür ediyorum.
Nur Akın: Sayın başkan çok teşekkür ediyorum. Ben asla sizin öğretmeniniz olamam. Siz her zaman bizim bildiğimiz tek öğretmenimiz olacaksınız.
Sayın Edirne Valisi, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Edirne Savcısı ve Sayın Belediye Başkan Vekili ve sevgili konuklar, ICOMOS’un bilimsel komitelerinden CIVVIH’ın Tarihi Kentler ve Yerleşmeler, Türkçe’ye çevirecek olursak Akdeniz Alt Grubu adına düzenlenen toplantıya hoş geldiniz.
Ben izninizle İngilizce olarak devam edeceğim. Bu konuşmalar genellikle bizim toplantılarımızda iki dil olduğu için çok kısa da bir Fransızca konuşan ve İngilizceyi az anlayan ve benden ricada bulunan arkadaşlarımız meslektaşlarımız da oldu. Çok kısa da bir Fransızca özet yapacağım, mümkün olduğu kadar Cevat Hoca’nın zamanını almayacağım, çünkü hakikaten çok kalabalık bir konuşma grubu var bu oturumda.
Sayın meslektaşlarım, bugün sizlerle birlikte Edirne’de bulunmak benim için büyük bir şeref. Bu toplantı Akdeniz Alt Komite toplantısı için, burada bu komitenin başkanı olarak Sayın Dr. Ray Bondin’e merhaba demek istiyoruz. Aynı zamanda ICOMOS-CIVVIH’ın Akdeniz Alt Komitesi Başkanı olarak 2006’da oluşturulmuş olan yapının başkanı Sayın Sofia Avgerinou-Kolonias’ı da bugün burada ağırlıyoruz. Siz de hoş geldiniz. Bu komite 3 yıldır mevcut ve kurulduğu zamandan beri Sofia ve diğerleri Yunanlı meslektaşlarımız sayesinde çok aktif bir şekilde çalışıyor. İlk önce biraz size bilgi vereyim geçmişiyle ilgili olarak. 2007’de Corfu’da toplandı. En son Atina’da geçen sene bir toplantı yapıldı. Bu üçüncü toplantımız. Ve şimdi de Edirne’deyiz ve elimizdeki Sayın Nevzat İlhan’ın davetiyesi üzerine sevgili meslektaşlarımız Nevzat İlhan’ın davetiyesi üzerine, kendisi ulusal komite başkanlığı da yapmış bulunuyor, kendisine ve ekibine bu toplantıyı organize ettikleri için çok teşekkür ediyoruz. Çok çok çalışmış olan küçük bir komite olduklarını biliyorum ve gerçekten bunu takdir etmek istiyorum. İnanılmaz bir bağlılıkla çalıştılar. Gerçekten gönülden teşekkürlerimizi sunuyoruz. Aynı zamanda Sayın Mesude Şenol’la, bu grubun başındadır kendisi ve çok teşekkürler Mesude Hanım, size ve ekibinize. Çok gençsiniz ve çok genç bir ekipsiniz ama çok özel bir ekipsiniz. Göreceksiniz Edirne’de olmak size özel bir duygu verecek, kendinizi özel bir yerde hissetmenizi sağlayacak. Çünkü bu ülkemizin çok önemli ve tarihi bir şehri.Roma döneminde başlayan bir tarihi var. Hadrianapolis olarak ilk ismi, daha sonra Adrinopol olarak değiştirildi. Daha sonra biliyorsunuz Bursa ve Edirne, Osmanlı İmparatorluğu’nun iki başkenti olarak hizmet verdi. Fetihten sonra yazlık şehir olarak görev yaptı. Topkapı Sarayı’ndan sonra Edirne Sarayı bir yazlık saray olarak hizmet verdi. Sonra 16. yüzyılda Selimiye camii inşa edildi. Daha önceki fotoğraflarda gördüğümüz gibi, Selimiye Cami Büyük Osmanlı Mimarı, Mimar Sinan’ın en önemli eserlerinden biridir. 16. yüzyıl mimarisinin muhteşem bir örneği olarak karşımızda. Muradiye Camileri 15. yüzyılda yapılmış camilerdir. Üç Şerefeli Camii de bizim bildiğimiz kadarıyla şehirdeki en eski ve en etkileyici anıtlardan biridir. Çok farklı işlevlere sahip. Bunlardan oluşan külliyenin de belirtmek gerekir önemini. Bu anıtlar Edirne’nin zengin tarihini yansıtır. Kervansaraylar örneğin, Ahmet Paşa Kervansarayı gibi 17. yüzyılda yapılmış yolcuları ağırlamak için kullanılmıştır. Bedesten, Arasta, çeşitli köprüler, hamamlar gibi çok çeşitli anıtlar var. Şehri gezerken Edirne’nin zenginliğini siz de göreceksiniz. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki bu toplantı Sayın Prof. Cevat Erder’e adanmıştır. Kendisi, bu, Türkiye’deki restorasyon çalışmalarının öncüsüdür, temelidir. 64 yılında kurulmuş olan Restorasyon ve Tarihi Anıtların Korunması bölümünde Orta Doğu Üniversitesi’nde kendisi çalışmaya başladı. 1973 yılına kadar bu bölümün başkanlığını yaptıktan sonra bunun örneğini takip eden çeşitli kişiler oldu. Ondan sonra kendisi 1968 ile 1982 arasında ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi’nin başkanlığını yaptı. Aynı zamanda uluslararası alanda baktığımız zaman, ICROM’un başkanlığını yaptı, Romada’ki kuruluşta. 1981 ile 83 yılları arasında ICROM’un başkanlığını yaptı. Kendisinin gerek ulusal gerek uluslararası misyonları saymakla bitmez. ODTÜ’nün dekanlığını, mimarlık fakültesinin dekanlığını yaptı 1977–1979 arasında. 1993 yılından beri çeşitli alanlarda başkanlık yapıyor. 1986’dan beri ICOMOS Türkiye Komitesi’nin başkan yardımcısı. Aynı zamanda ICOMOS International’ın da yönetim kurullarında yer alıyor. Kendisinin onursal birçok ödülleri var. Fransız Kültür Bakanlığı’ndan alınmış olan onursal ödüller bunların bir kısmını oluşturuyor. 1984-90 yılları arasında elde edilmiş ödüller. Roma’da ICROM ödülü de bunların arasında sayılabilir 1997’de aldığı. Zimbabwe’de aldığı ödül, ICOMOS’un 14. Genel Kurul’unda aldığı bir ödül sayılabilir. 2003’deki aldığı ödüller buna örnek sayılabilir. Korumayla ilgili birçok toplantıya başkanlık yapmıştır ve birçok eserin de yazarıdır. Bunlar çok önemli eserler ama özellikle iki tanesi 1997’de yayınlanan, daha sonra çok yakın zamanda tekrar 2. baskısı yayımlanan “Tarihi Çevre Bilinci” isimli kitabı 2007’de tekrar yayınlandı. Bütün bu iki kitabı da restorasyon konusunun temel taşlarını oluşturuyor. Şunu söyleyebilirim ki gerçekten benim için de bütün ulusal komite üyelerimiz için de konuşurken kendisinin her alanda yardımına ihtiyacımız olduğunu söylemem gerekir. Bize her zaman hocalık yapmaya devam ediyor. Bütün deneyimlerini bize büyük bir yaklaşımla, mizahi yaklaşımla aktarıyor ve çok büyük bir özelliği Prof. Erder’in. Bizim için büyük bir şans onunla birlikte çalışma onuruna erişmek. Ve ICOMOS Türkiye Komite üyeleri adına kendisine çok teşekkür ediyorum ve sağlıklı günler diliyorum. Umuyorum bu iki gün boyunca sürecek olan Alt Komite Toplantısı Edirne’de çok başarılı geçecek. Çok ilginç sunumlar var farklı ülkelerden gelen, farklı tarihi alan örnekleri, farklı ülke örnekleri, vaka çalışmalarıyla ilgili sunumlar var.
Sözlerime son verirken size çok verimli bir sempozyum diliyor ve Edirne Belediyesi’ne bizi bu özel şehirde ağırladıkları için çok çok teşekkür ediyorum. Sayın Nevzat İlhan’a ve Sayın Mesude Şenol’a organizasyon için teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı Cevat Erder: Çok teşekkür ediyoruz Sayın Nur Akın’a zamanı aşmış olmasına rağmen. Tanrı size böyle öğrenciler versin derim. İşte bu yüzden şımarabiliyor insan böyle öğrencilerini sahnede gördüğü zaman. Çok çok teşekkür ediyoruz Sayın Nur Akın’a. Şimdi uzun zamandır başkanımız olan birinin mesajı ile devam edeceğiz. Kendisiyle en son Arnavutluk’ta olmak üzere birkaç kere karşılaştık. Ve karşılıklı mektuplaşmalarımız oldu. Değerlendirmeleri gerçekten mükemmeldi ama maalesef UNESCO Dünya Mirası’nın bürokrasisini yenemedik. Ama yine de katkıları çok büyüktü Ray’in. Çok teşekkür ediyorum sana Arnavutluk halkı adına değerlendirmelerin için. Lütfen sahneye davet edebilir miyim seni.
Ray Bondin: Günaydın, merhaba. Aslında biz de her sabah “Merhaba” diyerek başladığımız için güne, size de merhaba demem daha uygun olacak. Öncelikle ICOMOS Başkanı Gustavo Araoz, size selamlarını benim aracılığımla iletiyor. Toplantının başarılı olmasını diliyor. Bizim burada yapmaya çalıştığımız çalışmaların başarılı olmasını diliyor. Edirne’nin hak ettiği sonuçları elde etmesini diliyor. Benim için Türkiye’de tekrar bulunmak büyük bir onur. En son 2005 yılında bir toplantı düzenlenmişti. Umuyorum yine mükemmel bir toplantımız olacak ve Türkiye’de Yunanistan’da ICOMOS’un en iyi komitelerinden bazıları toplanıyor. Aslında benim için büyük bir zevk, büyük bir mutluluk kaynağı böyle bir heyetle bir araya gelmek. Türkiye’de yapılan bu toplantılar hepimiz için güzel örnekler teşkil ediyor. Bu kadar meslektaşımızın bir arada olması da çok önemli.Çünkü benim için en önemli şeylerden biri organizasyonun profesyonel kişilerden oluşan bir ağının olması. Bu profesyonel kişilerin bu toplantılara yeterince zaman ayırıp gelebilmeleri, fikirlerini paylaşabilmeleri ve bu sahadaki diğer insanlara yardımcı olabilmeleri benim için büyük bir onur.
Sayın Cevat Erder’in burada bulunması kendisinin çok uzun yıllara dayanan deneyimleri var. Bildiğiniz gibi 22 yıldır bu alanla ilgili çalışmalarım var. Son 8 senemi dolduruyorum önümüzdeki hafta itibariyle bu konseyde. Ama Cevat Erder beyefendinin yanında o kadar küçük hissediyorum ki çünkü kendisi hem uluslararası bağlamda çok büyük çalışmalar yaptı hem de Türkiye içerisinde çok büyük katkılar, çabalar sarf etti. O yüzden onunla mutlaka müteşekkir olmalısınız. Bunun dışında Nevzat İlhan’a da çok teşekkür etmek istiyorum. Çok önemli bir diğer kişi, yıllardır tanıyorum. Kendisiyle önceki bir resmi organizasyonda bir örgütte Akdeniz Çevreleri’yle ilgili bir örgütte bir arada çalışıyorduk. Yine Sayın Nur Akın’a teşekkür etmek istiyorum. Kendisi de CIVVIH için çok önemli bir kişidir Tarihi Kentler ve Yerleşmeler açısından.
Edirne çoğumuzun adını duyduğu, bildiği bir şehir. Çok azımız ziyaret etmiştir Edirne’yi. Ne yazık ki hepimizde çok yaygın bir durum var. Ziyaretçiler, turistler büyük şehirlere giderler, önemli şehirlere giderler ama bu küçük kasabalara, küçük şehirlere çok az ilgi gösterilir. Dolayısıyla biz çaba sarf ediyoruz ki bu küçük kasabalar da hak ettikleri yeri bulsunlar. Sanıyorum şu bir gerçek ki, Akdeniz’de biz herkesin bütün mirasımızla ilgili her şeyi bildiğini zannediyoruz ama ne yazık ki durum öyle değil. Bilinen miras esasında herkesin bildiği şeylerden oluşsa dahi esasında bilmemiz gereken pek çok şey var. Daha yeni bir başka toplantıya katılmıştım yaklaşık üç gün süren. Cumartesi günü bunu tamamladık ve cumartesi günü heyetle Malta’daki bir adaya gittik ve belli ziyaretlerde bulunduk. Yunanistan’dan ve Akdeniz’in farklı yerlerinden arkadaşlarımızla bir araya geldik. Oradaki arkadaşlarımız bana şöyle sordu: Nasıl oluyor da bizim derslerimizde üniversitelerde, kitaplarda taş devriyle ilgili bu kadar bilgi öğrenirken, Akdeniz’deki anıtlarla ilgili bu kadar az şey öğreniyoruz. Doğrudur. Gerçekten de böyle. Bilgilerimiz eksik. İşte burada bulunmamızın sebeplerinden biri bu, Edirne’yle ilgili daha fazla bilgi edinmek ve Edirne’ye faydalı, yararlı olmak. Lütfen bizim bu konudaki çabalarımızı eleştirmekten çok, yardımcı, yapıcı bir şekilde değerlendirmek için çaba sarf edin. Sofia gibi arkadaşlarımız, Sofia Hanımefendi Akdeniz Komitesi’nin başkanı, kendisinin bu alanda deneyimleri var. Başka deneyimli arkadaşlarımız da var burada. Bugün Dünya Miras Listesi’ne girmek pek kolay bir iş değil. Lütfen ortak çabalarımızla bir bakalım nasıl bunun olmasını sağlayabiliriz, nasıl bunun gerçekleştirilmesi için çaba sarf edebiliriz. Saygıdeğer arkadaşlarım bence iki özel şehir var, dünya için çok önemli yeri olan, watered cities(suyu olan kentler), bir de Edirne gibi çok uzun tarihleri olup, çok defa işgal edilmiş olan ama çok harika sanatsal ve mimari eserleri olan yerler var. Gördüğünüz gibi Edirne’nin taşları, renkleri, mimari yapısı, güzel bulduğumuz bütün tanımlara uyuyor. Biz hepimiz güzelin ne olduğunu biliriz. Çirkinin de ne olduğunu biliriz. Şimdi çok fazla uzatmak istemiyorum konuşmayı sadece şunu söylemek istiyorum. Dosyanızı hazırlamaktasınız, dosyanızı tartışmaktasınız, bu bile başlı başına çok olumlu bir gelişme. Çünkü daha iyi bir şekilde mirasınızın önemini kavramanız böylece mümkün oluyor, başkalarına da bunu anlatabiliyorsunuz. Dolayısıyla lütfen hep birlikte çaba sarf edelim ve bakalım bunu nasıl daha iyi bir seviyeye taşıyabiliriz. Türk arkadaşlarımızla konuştuğumuz bir diğer konu da üretimle ilgili meseleler. Çünkü en önemli konulardan birini de bu teşkil ediyor. Son olarak hepinize buraya geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Özellikle Sofia Avgerinou-Kolonias’a teşekkür etmek istiyorum. Bu toplantı son derece önemli bir toplantı. Dediğim gibi Avgerinou daha fazla işbirliği yapmanız gerekiyor, kuzeyli arkadaşlarımızın bir kısmı çok fazla takdir etmiyor olabilir belli şeyleri ama buraya gelmek için yani onlar için tabi zor. Kimisi için 13 saat süren bir seyahat söz konusu oldu dün Edirne’ye gelmek için. Ne yazık ki uçuş bağlantıları, indirekt uçuşlar, turizm amaçlı olarak düzenlenmiş vaziyette. Yani tarihi ziyaretlere göre düzenlenmiyor. O yüzden uçuşlar bu kadar uzun sürüyor. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Sofia Hanıma çok teşekkür etmek istiyorum bunu mümkün kıldığı için. Hepinize burada bulunduğunuz için teşekkür etmek istiyorum. Dünya Mirasını korumak için çaba sarf ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Türk meslektaşlarıma ve buradaki ekibe bu toplantıyı başarılı kılmak için yaptıkları çabalardan dolayı teşekkür etmek istiyorum. Çok sağ olun, teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı Cevat Erder: Çok teşekkürler Ray. Çok kısa ama çok bilgece bir sunumdu. Ve bu da gösteriyor ki Edirne’nin korunmasıyla ilgili sizin çalışmalarınızdan gerçekten çok ipucu alabiliriz ve bulabiliriz. Hepinize buraya gelmek için bunca çaba harcamış olmanızdan dolayı çok çok teşekkür ediyoruz. Bir sonraki konuşmacımız elimdeki programa göre bir de eski program var sanırım, o yüzden süreyi biraz değiştirdim galiba, atladım zannetmeyin. Benim öğrencim olduğu için sanırım bu atlamayı mazur görebilecektir kendisi. Ama o da benim yeni öğretmenlerimden bir tanesi çünkü ben koruma alanındaki başarılarımı yaşıyorum diyebilirim ya da bu konuda bizim konseptimiz gerçekten mimar odalarında bugün 36 bin üyesi olan odalarda temsil eden kişi konumunda ve bugün duyacağınız gibi çok güzel bir şekilde temsil ediyor. Emre’den gelip konuşmasını yapmasını rica edebilir miyim Mimarlar Odası adına.
Emre Madran: Günaydın Sayın Valim, Sayın Belediye Başkan Vekilim, Sayın Başsavcım, Sayın Rektörüm, CIVVIH Komitesinin değerli üyeleri ve Cevat Hocam. Demin hesapladım tam 45 yıldır hocamla beraberiz ve biz onu Cevat Hoca diye bildik ve öyle biliyoruz hala. Dolayısıyla bundan sonra da öyle bileceğiz. Hatta fakültede bazen Cevat sözcüğü de sarkar, “hoca geldi mi hoca geliyor mu?” denilince anlaşılır. Bu çok önemli bir olaydır. Herkese Hoca demezler. Hemen ben Mimarlar Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ve bizi de bu toplantıya çağırdığınız için teşekkür ediyorum. Dünya Miras Listesi’nde yer alan kentlerin yönetim planlarının uluslararası bir toplantıda değerli uzmanların katımıyla yapılması ve ICOMOS Tarihi Kentler Komisyonu Akdeniz Bölge Toplantısı’nın da aynı süreçte gerçekleştirilmesi başlı başına iki önemli olaydır. Bu etkinliklerin Edirne’de gerçekleştirilmesinin ise bizim için, Mimarlar Odası için çok ayrı bir anlamı ve önemi vardır. Bunlardan ilki çoktan hak etmiş olmakla beraber, değişik nedenlere bağlı olarak halen dünya miras listesinde yer almayan Selimiye Cami ve yöresinin bir kez daha gündeme getirilmesi ve bu sürece katkıda bulunacak yönetim planı çalışmalarının tartışılıyor olmasıdır.
Mimarlar odası tarafından 2 yılda bir verilen ve son yılların en başarılı proje uygulama ve koruma eylemlerini onurlandırmayı amaçlayan ulusal mimarlık ödüllerinin de en prestijlisi olan büyük ödül “Sinan” adını taşımaktadır. Edirne kenti her ne kadar Selimiye Camii ile anılmaktaysa da, ikinci başkent olarak 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sanatı’nın ve kentleşme anlayışının en özgün örneklerine sahiptir. Başkentin İstanbul olması da Edirne’nin önemini yitirtmemiştir. Selimiye Külliyesi’nin burada yapılmış olması bunun çok basit bir ispatıdır. Ayrıca Edirne 19. yüzyılın geleneksel konut dokusuyla, Kaleiçi ve Cumhuriyet Dönemi yapılarıyla da ülkemizin en özgün kentlerinden bir tanesidir. Değerli izleyenler, taşınmaz kültür varlıklarının ve sit alanlarının korunması ve değerlendirilmesinin bir planlama bütünü içinde ele alınması 70’li yıllardan bu yana Türkiye’nin koruma literatüründe yer almaktadır. Bir başka deyişle Türkiye yaklaşık 40 yıla yakın bir süredir bilimsel süreçler içinde korumaya bakmaktadır. 1975 Avrupa Mimari Miras Yılı ile ivme kazanan bu husus daha sonra 1983 yılında çıkan ve çok değişmesine karşın omurgası hala okunabilen şu andaki mevcut koruma yasası ile gelişmiş ve pekişmiş bulunmaktadır. 1980’li yıllardan sonra koruma amaçlı imar planı aracılığıyla bir başka deyişle bir planlama aracılığıyla sadece fiziksel bir korumanın yönlendirildiğini söylemek yanlış olmaz. O zamanki düşünce sistemimiz bu idi. Ancak korumanın sosyal ve ekonomik yönlerinin de olduğu, insanı odağına almayan bir koruma-kullanma eyleminin toplum yararını gözetmediği çeşitli deneyimlerimizden sonra anlaşılmış bulunmaktadır. Bu nedenle 2000’li yıllardan bu yana sadece fiziksel önlemler içeren bir planlama anlayışı yerine, proje paketleri geliştiren, parasal kaynak öneren, mevcut yasanın da sağlıklaştırılmasını öngören ve insanı bu bağlamda odağına alan çalışmaların sayısı artmaya başlamıştır. Değerli izleyenler, 2005 yılında yürürlüğe giren yeni bir yasa ile mevcut koruma yasasında önemli değişiklikler yapılmış, tarihi çevrenin korunması, yeni araçlar tanımlanmıştır. İşte bu sırada yönetim alanı, yönetim planı, alan yönetimi kavramları devreye girmiştir. Bu alandaki, bu konudaki ayrıntılar ise, bir yönetmelikle belirlenmiştir. Yasa değişikliği yönetim alanı dediğimiz olguda şu hususların gerçekleştirilmesini öngörmüştür. Birincisi, bu alanlar doğal bütünlüğü içerisinde korunacak ve yaşatılacaktır. Bir tema belirlenmesi gerekmektedir. Bir temanın arkasından sistemin kurgulanması gerekmektedir. Çok önemli bir vurgu; toplumun kültürel ve eğitsel gereksinmelerine katkıda bulunmalıdır. Yönetim planı sadece bir plan olmanın ötesinde, toplumla ilişki kurmalıdır. Ve planlama, koruma konusundaki tüm kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanmalıdır. Sanırım en önemli anahtar kelimelerden bir tanesi bu eşgüdüm olmak zorundadır. Yönetim planı kavramı analiz edildiğinde ise şu hususları içinde barındırması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Tabi ki korumayı ve gelişmeyi sağlayacaktır. Esas itibariyle bu koruma projesidir. İşletme projesi, kazı projesi, çevre düzenleme projesi gibi alt ölçekli başka bir takım hizmetleri içerecektir. Yıllık ve 5 yıllık uygulama etapları olacaktır gibi bir takım özellikleri içermektedir. Bu iki kavramın analizi sayın izleyenler Türkiye’de korunacak alanlarda yönetsel sorunlar ve eşgüdüm noksanlığı olduğunu, yönetim planının temel işlevinin alanla şu ya da bu ölçekle ilgili kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlamak olduğunu göstermektedir. Bu çok doğru bir tespittir. Bu, başlangıç noktanız olması gereken çok önemli bir politika saptamasıdır. Ancak başlangıçtaki bu olumluluğun, bu doğru saptamanın yanı sıra yasanın diğer bölümlerinde aynı tutarlılığın devam ettiğini söylemek çok fazla mümkün değildir. Örneğin alan yönetimine ilişkin mevzuat bu gözle incelendiğinde işletme projesi gibi, kazı planı gibi, henüz tanımı yapılmamış, tam ne olduğu belli olmayan bir takım yeni kavramların da yasanın içinde yer alması bir takım kargaşaya neden olabilmektedir. Yasanın önemli bir başka vurgusu değerli izleyenler, birçok mekâna ilişkin, yasada görmediğimiz ve bundan sonra da çok göremeyeceğimiz bir husustur. Yasa demektedir ki, “bütün ilgili kuruluşlar, yönetim planındaki hususlara uymak, bu bağlamda, gerekli ödeneği bu planın öngördüğü konulara ayırmak mecburiyetindedirler” demiştir. Aslında bu hüküm zorlayıcı niteliğiyle çok olumlu bir hükümdür, çok birleştirici bir hükümdür. Ancak bu şekilde bir araya geleceği anlaşılmaktadır. Yalnız burada izin verirseniz Mimarlar Odası’nın iki kaygısını sizlere iletmek istiyorum. Değerli izleyenler kabul edin, etmeyin Türkiye’de bugün bir plan karmaşası ve kaosu vardır. Tabiri mazur görürseniz, Türkiye bir “planlama çöplüğü”ne dönüşmüştür. Aynı kaos, açıkçası plan onama mekânizmaları için de geçerlidir. 2009 yılı içinde yapılan bir araştırmada Türkiye’de yaklaşık 35 tane plan tanımı bulunduğu ve yaklaşık 15 kuruluşun plan onama yetkisine sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Alan yönetim sistemi yasadaki tanımıyla buna yeni bir plan kavramı, 35’e artı, 36 mı diyelim, son aylarda 37 dahi olmuştur. Yeni bir plan kavramı ve ilginçtir ki yeni bir onama mekânizması getirmiştir. Olumsuzluk olarak algılamak istemiyoruz Mimarlar Odası olarak bunu, ama dikkat çekmek istiyoruz. Bu sisteme bir plan daha ve bir onama mekânizması daha getirilmiştir. İşin ilginç tarafı bu yeni mekânizmanın mevcut diğer mekânizmalar ile ilişkisi kurulmamıştır yasayla. İkinci kritiğimiz her kurumun yapısı, gelenekselleşmiş hizmet verme biçimi, parasal kaynakları kullanma alışkanlıkları vb. kuruluş yasaları, vb. vardır. Acaba bu farklılık, bu alan yönetimi sistemi içinde, bu kuruluşları bu çok değişik misyon, alışkanlıklara sahip kuruluşları bir araya getirebilecek midir? Bu konuda da kaygılarımız bulunmaktadır.
Sayın izleyenler halen tamamlanmış, uygulaması başlamış bir yönetim planı deneyimimiz yoktur. Ancak başka deneyimlerimiz, yönetim planı hazırlama ve uygulama süreçlerinde şu sorunları aşmamız gerektiğini göstermektedir. Sanırım bu gün ve yarın siz değerli katılımcılar, bizlere bu sorunları en kolay, en akılcı biçimde aşmanın yollarını göstereceksiniz. Bu bağlamda sizleri çok dikkatli dinleyeceğimizden emin olabilirsiniz.
Bir; yönetim alanı, yönetim planı, alan yönetimi gibi kavramların çok yeni olması, özellikle yöneticiler tarafından yeterince bilinmemesi şu an için bir handikaptır. Ama bunu aşacağız. İki; örnek oluşturacak çalışmaların yetersizliği şu anda çok açıktır. Üçüncüsü; en önemlisi galiba budur sayın izleyenler, biraz teknik bir konudur ama yönetmelik bir şartname formatında hazırlanmıştır. Biz genellikle mevzuatımızın yazım tekniğini pek beceremeyen bir ülkeyiz nedense. Planın hazırlanması, parasal kaynakların kullanımı, insan kaynaklarının kullanımı, insan kaynaklarının belirlenmesi vb. konularda açıklık getirip, çözüm üreteceğine, daha ziyade bir ihaleye çıkarken kullanılan şartname diliyle yazılan bir yönetmeliğimiz vardır. Bu yüzden yönetmeliğin daha anlaşılır, daha akademik bir dile kavuşturulmasında yarar görmekteyiz. Bunun yanı sıra yönetim planı, Türkiye’deki genel planlama sistemi içerisinde, demin de sunmaya çalıştım, bir yere oturtulmamıştır. Mevcut diğer planlama ölçeklerinin neresinde yer aldığı ya da yer alması gerektiği konusu net değildir.
Sayın izleyenler, uzmanlar, yönetim planının bir teknik belge olmadığını söylerler. Sanırım sayın konuklarımız da bunu dile getireceklerdir. Bir başka deyişle yönetim planı, kültürel miras bilgi yönetimi, süreç yönetimi, finansman yönetimi, risk yönetimi gibi başka birçok yönetim süreçleriyle birlikte bir anlam taşımaktadır. Ancak şu andaki mevzuatımız maalesef bu diğer yönetim süreçlerine fazla değinmemiş gözükmektedir. Biz bunu, uygulamada, aşmakla yükümlü olacağımızı düşünüyoruz.
Son vereceğim bir örnek, 5366 sayılı meşhur bir yasamız var. Yenileme yasası olarak biliyoruz biz bu yasayı. İçeriğine girmeyeceğim. Fakat bu yasa Türkiye’de ilk defa korumaya yönelik bir mekânizmanın içerisinde planlamayı reddeden bir yasadır. Bu yasa demektedir ki yenileme alanlarındaki koruma eylemlerine planla başlamıyorum, doğrudan doğruya projeyle başlıyorum demiştir. Peki, bir yönetim planı, başka bir fiziki plan üzerine bugün koruma amaçlı imar planı dediğimiz plan üzerine kurgulanmak mecburiyetinde olduğuna göre, aralarında organik bir bağ olduğuna göre, yenileme alanlarında nasıl bir yönetim planı uygulayacağınızı siz saygıdeğer konuklarımızın değerlendirmesine sunuyoruz. Ama şu anda kesin hukuki bir sorun olduğunu sizlere iletmek isterim. Sayın hocam, sayın izleyenler Mimarlar Odası’nın kültür mirasımıza ilişkin politikalarını yönlendiren temel ilkeler arasında, koruma kültürünün geliştirilmesi, korumanın, kültür varlıklarının sahip ve kullanıcılarının odağında yer aldığı sosyal, ekonomik boyutlara sahip bir olgu olduğu, başta meslektaşlarımız olmak üzere tüm yerel yöneticilerin, sivil toplum örgütlerinin, mevcut bilgilerine bilgi katmayı amaçlayan etkinliklerin gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bu bağlamda konuyla ilgili hizmet veren tüm uluslararası ve ulusal kuruluşlarla işbirliği yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla Mimarlar Odası, genelinde de yer alan bu uğraşı alanlarında olan ilgisini sürdürmeyi kamusal bir görev bilmektedir. Ve dolayısıyla Mimarlar Odası bu gün burada temsil edilmekten, bu tartışmalara katılmaktan çok mutludur. Saygılarımı sunuyorum efendim.