129
edecektir”. Bundan sonra Hz. Peygamber, Ali’nin elinden tutarak havaya
kaldırmış ve “
Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” demiştir.
Ehl-i Sünnet’e göre ise, yukarıda zikredilen ayet, bu vesile ile değil, çok
daha önce nazil olmuştur ve üstelik Müslümanlardan değil, kafirlerden
bahseden bir ayettir. Ayrıca Hz. Peygamber’in sözünü ettiği velâyet, Şiîler’in
kastettiği anlamda kullanılmamıştır; çünkü Hz. Peygamber her Müslümanın
velîsidir, dostudur. Hz. Ali ile olan münasebeti de böyledir. Diğer taraftan
Hz. Ali’nin torunu Hasan el-Müsennâ’ya yukarıdaki hadis hakkında sorul-
muş; ama o, “…
fakat bununla emirliği ve sultanlığı kastetmedi. Öyle demek
istemiş olsa idi; bunu açıkça söylerdi. Çünkü Resulullah, Müslümanların en
fasih olanıdır…” demiştir.
Hz. Ali’nin Mezhepler Tarihi açısından asıl önemli faaliyet dönemi, Hz.
Osman’ın şehâdetinden sonra başlar. Hz. Osman’ın öldürülmesini takiben
halife seçilen ve sayıları binlerle ifade edilen katilleri cezalandırmada
sıkıntıyla karşılaşan Hz. Ali, başlangıçta kendisini destekleyen Talha, Zübeyr
ve Hz. Aişe’yle, istemeden de olsa Cemel’de karşı karşıya gelmiştir. Hâsılı
ister dinî, ister dünyevî hırs ve kızgınlıklar sebebiyle olsun, teşekkül eden
karşı grup, İslam tarihinde Müslümanlar’ın ilk defa karşı karşıya gelmelerine
ve binlerce Müslüman’ın kanının akıtılmasına sebep olmuştur. Cemel
savaşının sonunda Muaviye’ye biat etmesi için elçi gönderen Hz. Ali,
maalesef, bu ve daha sonraki uzun boylu yazışmalardan bir sonuç
alamamıştır. Bütün bu iyi niyetlere rağmen Muaviye, Hz. Ali’ye biatı
reddedip, Osman’ın intikamı adı altında siyasi gayelerini devam ettirmek
suretiyle Müslümanlar’ın ikinci defa karşı karşıya gelmelerine neden
olmuştur. İkinci Ünite’de açıklandığı gibi, Sıffîn sonrası tahkim meselesinde
ordusu içindeki müteaasıp bir grupla ters düşmüş ve Hâriciyye adını alan bu
gruba mensup Abdurrahman b. Mülcem tarafından yaralanarak 19 veya 21
Ramazan 40/26 veya 28 Ocak 661 tarihinde vefat etmiş ve Kufe’de (Necef)
defnedilmiştir. Emîru’l-mü’minîn, Aliyyü’l-Murtazâ, Ebû’l-Hasan, Ebû
Turâb, Esedullahi’l-Gâlib gibi adlarla da anılan ve Şîa’nın tamamı tarafından
Hz. Peygamber’den sonra imam olması gereken kişi olarak kabul edilen Hz.
Ali, bütün Şiî mezheplerin imâmet silsilesinde ilk sıradadır (Fığlalı, 1984,s.
67-84).
Dostları ilə paylaş: