227
inancı, düşüncesi, hukuku, ahlakı ve davranış kurallarının hâkim olmadığı
toplumdur.
Bu toplumla mücadele, tebliğ ve cihat vasıtasıyla yapılır.
Mücadeleyi yürütecek öncü bir cemaatin öncelikle oluşması gerekir. Bu
cemaat, şirk ve küfrün tüm çeşitlerinden arınmış saf bir akide (tevhid)
temelinde bir araya gelir ve mücadelesini ‘Rabbanî yöntem’ adı verilen, tüm
peygamberlerin Kur’ân’da anlatılan mücadele yöntemini izleyerek
gerçekleştirir. Bu yöntem, fedâkârca yürütülen, dünyevî beklentiler
taşımayan, sadece Allah rızasını gözeten, en önemlisi, câhiliyye
sistemiyle
asla uzlaşmaya girmeyen bir mücadeleyi gerektirir.
Kutub bu fikirleriyle Bennâ ve Mevdûdî’den önemli noktalarda
ayrılmaktadır. Kutub muhatap olduğu toplumun cahiliyye olduğunu
düşündüğünden, bu toplum tevhit akidesine boyun eğmeden yapılacak İslâmi
hükümet talebinin bir oyalanma olduğunu düşünmekteydi. Yönetim şeklen
değişse bile câhiliyyenin varlığını sürdüreceği kanaatindeydi. Kutub’un
cahiliyye toplumu, dârü’l-İslâm, dârü’l-harb kavramlarını, Bennâ
kullanmamıştı. Yine Bennâ’nın sömürgeciliğe karşı cihadı ile Kutub’un
câhilî sisteme karşı cihadı farklı boyutlardaydı.
Fakat kaldıkları cezaevlerinde şiddete maruz kalan İslâmcı mahkumların
bir kısmı, psikolojik durumlarının da etkisiyle söz konusu ayırımcı
kavramlara sempati duydular. Kutub’un kasdetmediği boyutlarda onun
fikirlerini yorumladılar. Uzlaşmacılıkla suçladıkları İhvân’dan koptular.
Şiddet yanlısı ve dışlamacı tutumlara sahip marjinal oluşumlara kaydılar.
Bazısı câhilî saydığı toplumdan kendisini tamamen soyutladı.
Camileri
terkettiler. Okudukları okulları, çalıştıkları devlet memuriyetlerini bıraktılar.
Bazıları bombalama, adam kaçırma ve suikast eylemleriyle gündeme geldi.
Eğitimci Dr. Salih Seriyye’nin (ö. 1974) akademi hareketi, ziraat mühendisi
Şükrî Mustafa’nın (ö. 1978) Tekfir ve’l-Hicre cemaati, elektrik mühendisi
Abdüsselam Ferec’in (ö. 1982) ve tıp doktoru Eymen Zevâhirî’nin Cihad
teşkilatları bu tür oluşumlardandır.
1979’daki İran İslâm
devriminin, Şii müslümanların bir başarısı olmasına
rağmen Sünnî kökenli radikal hareketlerde yarattığı heyecan ve coşku yad-
sınamaz. Yine 1979–1988 yılları arasında Sovyet işgali karşısında Afganis-
tan’da yürütülen ve kazanılan silahlı mücadelenin de aynı kesimlere
belli bir
özgüven kazandırdığı kesindir.
Siyasal ıslahatçılık hakkında daha geniş bilgi için Alev Erkilet’in Ortadoğu’da
Modernleşme ve İslâmi Hareketler adlı kitabını okuyunuz.
Dostları ilə paylaş: