228
dış güçler ne
de müslümanlar olduğu, asıl sorunun “bugüne İslâm diye gelen
din” olduğu tezini ileri sürerek dinin kaynaklarını, dinin anlaşılma usullerini
ve dini geleneği derin bir sorgulamaya tabi tutmaktadırlar. İslâm moderniz-
minde icraat yerine söz ve yazı ön plandadır. Yani nazari yönü baskın bir
cereyandır.
Bu nedenle, bu akımla ilişkisi olan kesimlerde teşkilatçılık yaygın
değildir. Sözcüleri ise daha çok akademik ilahiyat eğitimi almış, sosyal
bilimler formasyonuna sahip ve felsefi birikimleri yüksek kişilerden oluşur.
İslâm modernizmi “bugüne İslâm diye gelen din” hakkında
sorgulama
yaparken doğal olarak İslâm’ın kitabı olan Kur’ân’ı tek ölçüt olarak ele
almaktadır. Zira Kur’ân, yorumlamada her ne kadar geleneksel
dini ilimlerin
tahrifatına uğramış olsa da, metin olarak bozulmadan bugüne intikal etmiştir.
Bu kaynak dışında, başta sünneti oluşturan hadisler olmak üzere fıkhî,
kelâmî, mezhebî, tasavvufî tüm dini metinler ve bu metinler etrafında
oluşmuş usuller, anlayışlar ve kurumlar modernistlerin tenkit odakları
olmaktadırlar. Modernistlere göre sadece Kur’ân’dan ilham alınarak çağdaş
sorunların üstesinden gelinebilir. İslâmiyet’in yeniden zamana damgasını
vurması ancak bu metotla gerçekleşebilir.
Oysa gelenekte Kur’ân; onun Hz. Peygamber’de hayatlaşmış şekli olan
sünnet ile, Kur’ân’ın ve sünnetin Müslüman toplum tarafından hayata geçi-
rilip yaşanmış hali olan icma ile ve bu tecrübeleri izleyerek işleyen bir akıl
yürütme yöntemi olarak kıyas ile birlikte bir kaynak olarak değerlen-
dirilmekteydi. Yani Kur’ân, diğer kaynakların da katkılarıyla okunup anla-
şılmaktaydı. İslâm modernizmi ise bütün yorum çalışmalarını Kur’ân
üzerine
“onun doğru anlaşılması” için yoğunlaştıracaktır. Diğer kaynakların katkısı
gereksizdir; zira Kur’ân herkesin anlayabileceği kolaylıktadır (Paçacı, 2008,
s. 60-1).
İlhamın sadece Kur’ân’dan alınması söylemi, çağdaş mesajlar vermek isteyen
müslüman modernistleri kısıtlamakta mıdır, yoksa önlerini mi açmaktadır?
Dostları ilə paylaş: