Hiç olmazsa belli bir biçim ve düzeyde bundan kaçınmamız
mümkün müdür? Sanmıyorum. Daha önce belirttiğim çok
daha geniş bir çok boyutlu millet kavramı kullansak bile yine
de hâlâ pratikte modern öncesi ile modern dönemlerdeki
kollektif kültürel kimlikler arasındaki farklılıkları, birkaç süreç
ve boyut aracılığıyla ölçüyor olacağız. Ne demek istediğimi
açıklamama izin verin.
İşe, antikitede milletlerin ve milliyetçiliğin bulunup bu
lunmadığını sorarak başlayabiliriz. Eski Mısır bu bakımdan,
mükemmel bir seçimdir. Nil Nehri ile civarındaki çöller, belki
güneyi hariç, oldukça sabit ve tümleşik yapılı bir ülke oluş
turur. Aşağı ve Yukarı Mısır'ın birleştirilmesiyle bu topraklarda
uzun bir hanedan yönetimi tarihi, tek bir Firavun yasası
koduna tabî sakinleri ve birleşik bir ekonomik sisteme temel
oluşturan nehri ile bugün bizlerde tam bir güçlü ve birleşik
bürokratik devlet izlenimi uyandırmaktadır. Kültürel ba
kımdan da Firavun dini ve geleneklerinin tekelci konumu
her sınıftan Mısırlıya, en azından devletin çöküşüne kadar
ayırdedici bir kültürel profil kazandırmıştı.
5
Demek ki karşımızda tarihî bir ülkeye, mitlere, anılara,
kitle kültürüne ve hattâ ortak bir ekonomi ile yasal kodlara
sahip adı sanı belli bir nüfus durmaktadır. O halde Mısır,her
anlamda ideal tipik bir millete daha fazla değilse bile en az
Asur, Safevi İran'ı ya da Tokugawa Japonyası kadar yaklaş
mamış mıdır?
Eski Mısırlıların, Asurlular, Safevi dönemi İranlıları ve
Tokugawa dönemi Japonları gibi, ona karşılık gelecek bir et-
no-merkezcilik ile birlikte benim etni adını verdiğim şeyi
oluşturduklarından hiç şüphe yok. Ama birkaç önemli noktada
millet ideal tipine yaklaşmaktan belli ölçüde uzaktılar. Nil
Nehrinin sağladığı ticarî birliğe rağmen ekonomik açıdan
5. Örneğin Frankfort'a (1954, bölüm 4) ve David'e (1982) bakın.
Dostları ilə paylaş: