1945-46 yıllarında en çok mektuplaştığı öğrencilerden, İstanbul Garnizon Kumandanı'nın kızı olduğu anlaşılan Ayten'e yazdığı uzun mektupta nafile namaz kılmayı ve zikiri tavsiye ederken diyor ki: "Sık sık istiğfar etmekte çok güzeldir. Efendimiz hergün yüz kerre istiğfar ederlermiş. Bir de Allah'ı zikretmek de çok güzeldir. Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede "Allah'ı çok zikrediniz" buyuruyor. Zikir şöyle olur: Yerine ve icabına göre ya kendiniz işitecek kadar veya ağzınızın içinde dilinizi oynatarak işitilmez bir surette "Allah... Allah" diye tekrar etmek veya "La ilahe illallah'ı tekrarlamak. Fakat bir hadis-i şerifte "Zikrin en faziletlisi efdali, la ilahe illallah" tekrarlamaktır." buyurulmaktadır... "
Yaman Dede'ye Mersiye
1962'de rahmeti Rahman'a kavuşan Yaman Dede hakkındaki sohbetimizi, ruhuna bir fatiha hediye ederek merhum Hafız Yusuf Cemil Ararat Bey'in onun için yazdığı mersiye ile noktalayalım:
Ey ilahî şem'anın pervanesi, / Nur-i vahdetle münevver muhtedî.
Bak Diyamandı denilmişti sana, / Doğduğunda, sonra çıktı mesnedi.
Sen bir elmaspare-i îman idin, / Parladı kalbınde nur-i sermedi.
Mesnevî'den vahdeti idrak ile, / Veche-i tevhide oldun muktedî.
Ey Dedem, devletlü Abdülkadir'im / Ruhunun cennetler olsun meşhedi
Dipnotlar: (1) Yaman Dede, Marifet Yayınları, Yerebatan cad. Çatalçeşme sk. Defne Han nr. 27 Kat 4, Cağaloğlu /İSTANBUL Zehebi'nin Altın Sözleri
Kıl payı kaçırdığımız firsatlara üzülmenin fayda vermediğini bile bile, yine de kim bilir ne çok yanmışızdır. Gitmek istediğimiz bir yere birkaç dakika önce varamadık, sevdiğimiz birini biraz daha fazla göremedik veya servetimizi daha fazla büyütemedik diye ne kadar kızıp köpürmüşüzdür.
Yitirilen fırsatların hiçbiri, Resûlullah'ı dünya gözüyle görme bahtiyarlığını kıl payı kaybeden bazı büyük tabiîlerin yitikleriyle mukayese edilemeyecek kadar önemsizdir. Müslüman olduktan sonra Medine'ye gelerek o Güzeller Güzeli'ni görmek, sohbetine kulak vermek için köyünden, kabilesinden yola çıkan, kimi yan yolda kimi Medine civarındayken Şah-ı Enbiya'nın vefat haberini alan, yahut çeşitli sebeplerle ona kavuşma imkanını bulamayan, bu yüzden de bütün ünvanlarının en şereflisi olan sahabî mertebesine eremeyen tabiîn efendilerimizin üzüntüsü şüphesiz son derece asil ve onların kayıpları, hiçbir dünya servetiyle ölçülemeyecek kadar büyüktür.
Bir Tel Saçı
Şimdi size Kainatın Gülü'nü koklama fırsatını kaçıran bir büyük gönül adamının Fahr-i Cihan Efendimize ait maddî bir hatıraya sahip olamayışının üzüntüsünden bahsetmek istiyorum. Bu zat büyük tabiîlerden fakih ve muhaddis Abîda b. Amr es-Selmanî' dir (ö. 72/691). Aslen Yemen'li olan Abide, Efendimiz'in vefatından iki yıl kadar önce, Mekke fethi sıralarında müslüman oldu, fakat içinde bulunduğu şartlar sebebiyle Medine'ye gelip de Resulullah Efendimiz'i göremedi. Ancak Hz. Ömer devrinde Küfe'ye gelip yerleşti ve birçok fütühata katıldı. Fıkıh dediğimiz İslam Hukuku'nda öylesine büyük bir şöhret kazandı ki,Küfe'nin meşhur dört fakîhinin en üstünü olarak o gösterildi. Devrinin en büyük kadılarından biri olan Kadî Şüreyh bile içinden çıkamadığı meseleleri gelip ona danışırdı.
Kendisinden en çok faydalanan talebesi Enes İbni Malik'in azatlı kölesi olan şöhretli fıkıh alimi Muhammed İbni Şirin ile bir gün Efendimiz'e dair sohbet ediyorlardı. İbni Şîrîn, efendisi Enes İbni Malik sayesinde Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olduğunu söyledi. Böyle bir devleti elden kaçıran Abide es-Selmanî üzüntüsünü şöyle dile getirdi:
- Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olmayı, yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya tercih ederdim.
Abide es-Selmanî'nin gönül zenginliğini gösteren bu özlü sözler, büyük Türk alimi, şöhretli muhaddis ve tarihçi Zehebî'yi (ö. 748/1348) çok duygulandırmıştır. 23 ciltten meydana gelen Siyerü a'lami'n-nübela adlı eserinde (IV , 42-43) bu sözleri naklettikten sonra, büyük bir duygu seli halindeki hislerini şöyle dile getirmiştir:
''Resûlullah'ın bir tel saçını, insanların sahip olduğu bütün altın ve gümüşlere tercih eden Abîde'nin bu sözleri, doruk noktasındaki bir muhabbetin göstergesidir. O büyük alim, Hz. Peygamber'in vefatının üzerinden yalnızca elli sene geçmişken böyle söylerse, onun usülünden yedi yüz sene sonra şayet güvenli bir şekilde onun bir tel saçını veya pabucunun kayışını, yahut kesip attığı bir tırnağını, hatta su içtiği toprak kabın bir parçasını elde edecek olsak, acaba bizim ne söylememiz gerekir! Şayet zengin bir adam servetinin büyük bir kısmını böyle bir şeyi elde etmek için sarf etse, sen ona saçıp savuran veya akılsızca para harcayan biri gözüyle mi bakarsın? Hayır, hayır. Resulullah'ın mübarek elleriyle yaptığı Mescid-i Nebevi'siniziyaret edebilmek, onun aziz şehrinde Hücre-i saadet'inin yanı başında kendisine selam verebilmek için varını yoğunu harcamaktan çekinme! Medine'ye vardığında onun sevgili Uhud'una doya doya bak ve onu sen de sev! Çünkü Uhud'u senin Peygamber'in aleyhisselam da çok severdi. Onun ravzasına ve oturup kalktığı yerlere defalarca giderek ruhunu iyice doyurup kandırmaya gayret et! Zira Kainatın Efendisi olan o zatı canından, yavrundan, sahip olduğun her şeyden, kısacası bütün insanlardan, daha çok sevmedikçe mü'min olamazsın. Cenetten yeryüzüne inen o mübarek Hacerülesved'i öp! Kainatın Efendisi'nin öptüğü yeri öğrenerek oraya dudağını yapıştır! Cenab-ı Mevla'nın sana lütfettiği bu saadet sebebiyle haydi gözün aydın olsun. Dünyada bundan daha büyük bir bahtiyarlık yoktur. Şayet Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in Hacerülesved'e doğru kaldırıp işaret ettiği, sonra da öptüğü bastonu bugün ele geçirmîş olsaydık, o bastonu görüp öpebilmek için bütün gayretimizi sarf etmemiz gerekirdi. Artık şunu kesin olarak biliyoruz ki, Hacerülesved'i öpmek, onun bastonunu ve pabucunu öpmekten daha değerli ve faziletlidir. Tabiî alimlerinden Sabit el-Bünani, Enes b.Malik'igörünce elini tutar ve "bu el, Resulullah'ın eline dokunmuş bir eldir" diye öperdi. Böyle bir saadete nail olamadığımıza göre, biz de, bu taş, Peygamberimiz Efendimiz'in mübarek dudaklarının temas edip öptüğü ve Cenab-ı Hakk'ın yeryüzündeki sağ eli mesabesinde kabul ettiği muazzam bir taştır, demeliyiz. Şayet hacca gidememişsen, hacdan dönenlerden birini kucakla ve "bu ağız, sevgilim aleyhisselam'ın öptüğü taşı öpmüştür" diyerek sen de onun ağzını öp!"
Sevgili kardeşlerim, bu sözleri söyleyen Zehebî çok büyük bir İslam alimidir. Onun çoğu hadis ve tarih ilimlerine dair 215 adet kitabının bulunduğunu, yukarıda zikrettiğimiz 23 ciltlik kitabından başka, tanınmış şahsiyetlerle ilgili Tarîhu'l-İslam'ının 30 cildi bulacağını, bazı eserlerinin ikişer, üçer, dörder cilt olduğunu, üstelik bugün bunların İslamî ilimlerle uğraşanlar için vazgeçilmezliğini söylersem Zehebî'nin büyüklüğü hakkında bir fikir vermiş sayılırım.
Böylesine önemli bir şahsiyetin Resulullah hasretini dile getiren, Peygamber-i Zişan'a ait herhangi bir şeye sahip olmak için dünyanın bütün altınlarını harcamanın israf olmayacağını vurgulayan sözlerini altın kelimesiyle nitelemenin yetersiz olduğunu ben de biliyorum. Ne yapalım ki, dünyanın en değerli geçer akçesi altındır.
Gözyaşıyla Beslenen Hayat
Peygamber Efendimiz'in hac farîzasını bize bütün tafsilatıyla anlatan hadis kitaplarımız, onun Mina'ya vardıktan sonra şeytan taşlama görevini yerine getirdiği, sonra yine orada berbere mübarek saçının sağ ve sol taraflarından kestirdikten sonra bunları sahabilerine dağıttırdığı en muteber hadis kitaplarımızda kaydedilmektedir (Buharî, Vudü' 33; Müslim, Hac 323-326; Tirmizi, Hac 73).
Hudeybiye Antlaşması yapıldığı sırada tıraş olan Gönüller Sultanı Efendimiz'in mübarek saçlarını ashabının nasıl kapıştığını gören Kureyş temsilcisinin nasıl şaşkına döndüğünü ve gördüğü bu manzarayı Mekke'ye vardığı zaman müşriklere derin bir hayret ve heyecanla nasıl anlattığını biliyoruz.
Ashab-ı kiram'ın Resûlullah Efendimiz'e ait bir şeye sahip olabilmeyi büyük bir nimet ve mazhariyet saymasına şaşmıyor, tam aksine bunu son derece tabii görüyor ve bu konuda, yukarıdaki sözlerini heyecanla okuduğumuz Zehebî gibi düşünüyoruz. Zira biz, Kainatın iftiharı Efendimiz'in "alemlere rahmet olarak gönderildiğini" belirten Kur'an ayetine bütün benliğimizle inanıyoruz. Alemlere rahmet olan bir varlığa ait şeylerin veya onun temas ettiği eşyanın o rahmetin izini, en azından kokusunu taşıdığını kabul ediyoruz. Onun bir insan olduğunu bilmekle baraber, herhangi bir insanda bulunmayan meziyetleri taşıdığını da biliyoruz.
Güzel dinimizi kafalarındaki dar kalıplardan ibaret zanneden, onun gönül ve duygu cephesine verdiği önemi görmek istemeyen kimseler gibi kuru, katı, duygusuz, maddi ve bu sebeple de kasvetli bir hayatı hiç mi hiç istemiyoruz. Sevginin, duygunun, hasret ve gözyaşının besleyip derinleştirdiği bir hayatı arzuluyor ve dünyadaki bütün insanların bu bahtiyarlığı tatmasını ve böylece yaşamanın farkına varmasını diliyoruz.
Bizi bu güzel duygulardan, bu aşk ve heyecandan ayırma ya Rabbî!... (Amin, ya Muin)
Hazreti Ali'den Hayat Ölçüleri
Hazreti Ali radıyallahu anh, Hazreti Hasan'a şöyle vasiyette bulunmuştur: "Ey oğul, her şeyden önce Allah'dan hakkıyla kork. Bütün emirlerini yerine getir. Onu anmakla kalbini yaşat. İpine sımsıkı sarıl. Eğer tutunursan Rabbınızla aranızdaki bağdan daha kuvvetli hangi bağ bulunabilir? Kalbini mev'ıza ile yaşat. Zahidlikle kalbin dünya malına olan aşkını terk etmekle onu oldur. Onu hak ile, kuvvetli hikmet ile: adalet, ilim, hilim, ve uygun söz ile doğru parlak ve nurlu kıl.
Ciddi olarak ölümü an ve ölümü anmakla kalbini yaşat. Her şeyin yok olacağını bil ve kalbinin de yoklukta karar kılacağını ona bildir. Ona dünya facialarını ve musibetlerini teker teker göster. Zamanın şiddetini ve kükreyişini gece ve gündüzlerin aleyhine çevrildiğini düşün, hatırla ve hatırlat.
Kendi nefsine kalbine, daha evvel geçmiş evlad-ı insanların kıssalarını ve hikayelerini söyle. Mazide insanların başına gelen felaket ve musibetleri düşün. Aynı şeyin tekerrür etmemesi için dikkat et. Atalarının topraklarında ve yaşadıkları yerlerde gez. Ve onların eserlerini dikkatle tetkik et. Onlar neler yapmışlar, nereden nereye ne için göç etmişler? Bunları tetkik ettiğin zaman onların pek yakın arkadaşlarından ve sevgililerinden ayrılıp gurbet ellere gittiklerini göreceksin, tıpkı onlar gibi sen de pek yakında bilmediğin görmediğin yerlere göç edip gideceksin. Şu halde istikbaldeki yerini şimdiden hazırla ve temizle. Ahiretini dünya ile satma.
Bilmediğin şey hakkında konuşma, vazifen olmayan şeye karışma. Ve her hangi işi kendi ehline bırak. Sonunda bir felaket gelmesinden korktuğun yolu terk et. Zira bir işte felaket sezildiğinde onu terk etmek, korku ile ilerlemekten hayırlıdır.
Allah yolunda hakkıyla çalış. Onun uğrunda mücahade ve mücadele etmekten çekinme. Herhangi bir insanın ağır sözleri seni yolundan alıkoymasın. Nerede olursan ol. Hakka ulaşmak için bütün güçlükleri aşmağa çalış.
İslamiyet'te ne var ise hepsini anla ve öğren. Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır. Bütün işlerde Allah'ına sığın zira O en iyi koruyucudur, en iyi barınak ve en yakın kurtarıcıdır. Her işinde Allah'a teslim ol. Zira insanoğluna her şeyi bahşeden de O, mahrum eden de O'dur.
Bir işi yapmadan önce onun üzerinde iyice düşün. En iyi şekilde karar verebilmek için güvenilir kimselerle istişare et. Bu tavsiyemi anlamağa çalış. Ve bundan ayrılmamağa dikkat et. Şunu bil ki, en hayırlı söz faydalı olandır. Fayda vermeyen ilimde hayır yoktur. Öğrenilmesi lüzumlu olmayan ilimden de bir faide temin edilmez.
Ey oğul!
Hayatımın son demlerini yaşadığımı ve gittikçe zayıflamakta olduğumu görünce bu tavsiyemi sana bildirmekte acele etmeyi uygun gördüm. Zira düşündüğüm bütün şeyleri sana söylemek için bir zaman bulamadım. Ecelimin gelmesinde vücudumun zayıflaması gibi hafızamın da zayıflamasında, neva ve heveslerin veya dünya fitnelerinin benim nasihatimden önce kalbine hakim olmasından, bunun neticesi olarak da huysuz bir at gibi olmandan endişe ederek sana nasihatimin bir kısmını yazıyorum.
Ey oğul!
Benim vasiyetimden edineceğin şeylerin en hayırlısı Allah'dan korkup O'na sığınmak, O'nun sana farz kıldığı şeyleri yerine getirmek, atalarının ve geçmiş insanların izini takip etmektir. Şimdi sen kendi nefsine nasıl güven ve itimatla bakıyorsan, senden evvel geçen ataların aynı şekilde kendilerine güveniyorlardı. Şimdi sen nasıl düşünüyorsan onlar da aynı şeyi düşünüyorlardı. Fakat neticede iyi ve doğru buldukları şeyi tuttular vazifelerini noksansız yapmağa çalıştılar. İşte onların neticede vardıkları şeyi ve takip ettikleri yolu takib etmek istemiyorsan onların başında takip ettikleri yolu aynen takip et. Fakat bu, şüphelerini çoğaltmak ve düşmanlıklarını artırmak için değil. Doğruyu ve hakikati anlayıb öğrenmek için olsun.
Tetkiklerini yaparken evvel Allah'a sığın. Ondan başarılar dile. Seni şüpheye götürecek veya kötülüğe düşürecek her şeyi terk et. Kalbinin her türlü kötülükten durulduğunu, fikirlerinin toplandığını ve tek arzunun hakikati bulmak olduğunu görünce sana söylediğim hususları düşünmeğe başla. Şayet bunlara sahip olduğuna kani değil isen karışık mevzulara girişme. Zira önünü göremeyen bir kimse gibi olursun ki, her an içinden kurtulmak pek güç olan çukurlara, uçurumlara düşersin.
Böylece karanlıklar içinde, zulmetler arasında boğulup mahvolmağa mahkum olursun. Önünü görmeden yürümek ve her an uçurumlara yuvarlanmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmak ise İslamiyet'i öğrenmek isteyenlere yakışmaz.
Ey oğul!
Bu tavsiyelerimi dinle ve anla. Ve bil ki her canlının ölümünü elinde tutan, yaşamasını da elinde tutmuştur. Varlıklara can verip yaşatan, neticede onları öldürendir. Zenginleri fakir, fakirleri zengin yapan O'dur. Her türlü belayı ve hastalığı veren O. Her belaya bir deva bulan yine O'dur. Dünya taşıyla, toprağıyla, rengiyle, şekliyle, ağaçları ile meyveleriyle O'nundur. O'nun isteği ve arzusu üzerine hareket etmektedir. Ahiret de hesabıyla, cezasıyla, cennetiyle, cehennemi ile ve bizim bilmediğimiz daha bir çok şeyleriyle O'nundur.
Bu hususların birisini bilmediğini görünce onu cehaletine atfet. Zira sen cahil yaratılıp sonra öğretilen ilk yaratıksın, ilimde her ne kadar ilerlersen, bir çok şeyde şüphesiz yine bilmediğin bulunacaktır. Çünkü düşünme sahasının oluşunda görme kudretinin pek ilerisinde bulunan çok şeyler vardır. Şayet bunlardan birisine muttali olabilir ve Allah sana bazı şeyleri öğretirse onu kendi kudretinle meydana getirip kazandığını zan etme. Bilakis bunun için seni yaratan, rızıklandıran ve seni güzel varlık şeklinde meydana getiren ulu varlığa sığın. İbadetin O'nun için olsun. Aşkın ona olsun, korkun yalnız ondan olsun!..
Bil ki ey oğul!
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in Allah hakkında bildirdiği gibi, hiç bir kimse bildirmedi. Ve bildiremez. O'nu bir önder ve kurtuluş ordusunun kumandanı gibi kabul et.
Bil ki ey oğul!
Seni yaratan Rabbının bir ortağı olsaydı sana peygamberleri gelirdi. Böylece onun sıfatlarını ve işini öğrenirdin. Fakat o kendisinin söylediği tek ilandır. Kendi mülkünde hiç bir kimse ona düşmanlık besleyemez. O doğurmamıştır. Doğurulmamıştır. Ölmeyecektir. Ebedîdir. Her şeyden evvel vardır. Fakat varlığının bir başlangıcı yoktur. Her şeyden sonra kalacaktır. Fakat kalmasının da bir sonu yoktur.
Kudreti, büyüklüğü, kalbin, gözün çerçevesi haricindedir. Eğer bunları bilir ve inanırsan, küçüklüğünü düşünerek yakıştığı gibi hareket et. Onun karşısında kuvvet ve kudretsizliğini düşün! Her hususta ona ihtiyacın vardır. O'na yönel. Rızasını dile. Cezasından kork. Emirlerini yerine getirmeğe çalış. Zira o iyilikten başkasını emretmez. Nehiylerinden kaçın. Çünkü o, kötülükten başkasını nehyetmez.
Ey oğul!
Dünyayı ve onun türlü hallerini, içinde bulunan bütün şeylerin başka bir yere göç edeceğini, ahireti ve ehli için orada yapılacak şeyleri, akibetlerini bildirdim. Bunlar hakkında senin ibret alman için bazı misaller verdim. Bu misaller ile senin kurtuluşunu ümid ettim."
ALİ radıyallahu anh'ın KIYMETLİ SÖZLERİ
* Kişi dili altında saklıdır, konuşdurunuz kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.
* Dünya bir cifedir, leştir. Ondan bir şey isteyen köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olsun.
* Kul ümidini yalnız Rabbine bağlamalı ve yalnız günahları kendisini korkutmalıdır.
* İnsanlar arasında Allah'ı en iyi bilen, O'nu çok seven ve tam ta'zim edendir.
* İlimsiz yapılan ibadetde, anlayış vermeyen ilimde, tefekküre götürmeyen Kur'an-ı Kerim okumakta hayır yok olur.
*İyilik bilmez birisi de olsa, sen iyilik yap! Zira o, mukabilinde teşekkür edene yapılan iyilikten mizanda daha ağır gelir.
* Edeb aklın suretidir.
* Alim ölse de yaşar, cahil yaşarken ölüdür.
* Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.
* İnsanın kıymeti, yaptığı iyiliklerle ölçülür.
* Kalbin şifası Kur'an-ı Kerim okumaktır.
* İnsanlara önce hakkı öğretiniz. Onu öğrenen batılı tanır.
* İnsanı layık olmadığı yere koymak zulümdür.
* Hakkı tanıyan Hak ehlini de kolayca anlar. Önce batılı öğrenen Hakkı güç tanır.
* Sen babanın hakkına riayet edersen, oğlun da senin hakkına riayet eder.
* Cimri insan dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette de zenginler gibi hesaba çekilir.
* Dostlarının kalbini kırmakla, düşmanlarının arzularını yapmış olursun.
* Himayen altındakilere iyilik yapmak istersen, onlara terbiye ve edeb öğret.
* İki şey aklı ve tedbiri bozar, biri acele etmek, biri de olmayacak şeyi istemek.
* Kadının kendisini güzel bir şekilde kocasının hizmetine vermesi, Allah yolunda cihad etmesi gibidir.
- Hamd, varlıkları yoktan var eden, gecenin içinden gündüzleri çıkaran, ölüleri, mezarlarından kaldırıp dirilten Allah'a mahsustur.
Ben şehadet ederim ki, Allah'dan başka Tanrı yoktur. Yine ben şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlü'dür.
Allah'a muhalefetten sakininiz, kulu kurtaracak olan en üstün vesileler, iman, Allah yolunda cihad, insanın tabiatında mevcut olan samimiyet, dinin direği olan namazı kılmak, Allah'ın farz kıldığı zekatı vermek, Allah'ın azabına kalkan olan Ramazan orucunu tutmak, fakirliği gideren ve günahları döken haccı ifa etmek, serveti bollaştıran, ömrü uzatan ve dostların sevgisini kazandıran akrabayı ziyaret, hataları silen, Allah'ın gadabına mani olan, gizli verilen sadaka ve fena bir şekilde zuhur edecek ölüme engel olan ve korkudan koruyan iyiliktir.
Allah'ı devamlı zikrediniz. Çünkü zikirlerin en güzeli Allah'ı zikretmektir. Müttakîlere vaad edilenleri isteyiniz. Çünkü Allah'ın vaadi, vaadlerin en doğrusudur. Peygamberimizin yolundan gidiniz. Çünkü o, yolların en efdalidir. O'nun sünnetlerine uyun! Çünkü O'nun sünnetleri yolların en şereflisidir. Allah'ın kitabını öğreniniz! Çünkü Allah'ın kitabı sözlerin en değerlisidir. Dini iyi anlayın! Çünkü dini iyi anlamak kalpleri parlatır. Kur'an'ın nurundan şifa isteyin. Çünkü o, gönüllerdeki marazlara şifadır. Kur'an'ı hakkına riayet ederek okuyunuz! Çünkü en güzel haberler ondadır. Kur'an okunduğu zaman dinleyiniz! Konuşmayınız! Umulur ki Allah size merhamet eder. Kur'an vasıtasıyla doğru yolu bulduğunuzda öğrendiklerinizle hidayete daim olasınız. İlmiyle amel etmeyen alim, bilgisizliğinden dolayı, doğru yolu bulamayan günahkar cahil gibidir. Bana göre, cehaleti içinde bocalayan cahile nispetle, ilmi ile amel etmeyen alimin vebali daha büyük ve alim daha perişandır. Her ikisi de mahvolmuş sapıklardır.
Vehm'e kapılmayın! Şüpheye düşersiniz. Şüpheye düşmeyin, sonra küfre gidersiniz. İşin kolayına kaçmayın! Sonra gaflete düşersiniz. Hakk'tan gafil olmayın! Sonra zararlı çıkarsınız. İhtiyatlı davranırsanız, kendinize güveniniz olur. Kendinize güveniniz olursa, gurura kapılmazsınız. Kendisine karşı en samimi olanlarınız, Rablarına karşı en itaatkar olanlardır. Kendi kendilerini en çok aldatanlar ise Rablarına en asî olanlardır.
Allah'a itaat edenler belalardan emin ve yaptıklarından müsterihdirler. Allah'a asî olanlar ise her şeyden korkar, yaptıklarından dolayı da pişman olurlar. Allah'dan her hususta apaçık bilgi ve afiyet dileyiniz. Kalblerinizde olanların en hayırlısı iman-ı yakîn, ve amellerinizde de azimeti tercih etmek gerekir.
Amellerin sonradan uydurulanları en zararlılarıdır. Çünkü, her sonradan uydurulan şey bid'attır. Her yeni şey uyduran bid'atçıdır. Bid'at uyduran zarardadır. Her bid'at mutlaka bir sünneti terk eder. Gerçekten aldanmak, bir kimsenin dininde aldanmasıdır. Aldanan kendisini zarara sokmuştur. Riya Allah'a bir nevi şirk koşmaktır. Samimiyet, amelin kabulüne delil ve imanın bir icabıdır. Eğlence toplantılarına devam etmek Kur'an'ın emirlerini unutturur. Oralara şeytan gelir ve insanı her türlü taşkınlığa sevk eder. Kadınlarla oturup kalkmak kalbi bozar. Gözlerinizi şeytanın, tuzağı olan kadınlara bakmaktan koruyunuz! Allah'a verdiğiniz sözde sebat edeniz. Zira Allah, verdiği sözde duranlarla beraberdir. Yalandan kaçınınız. Çünkü yalanla iman bir arada bulunmaz. Doğruluk kurtuluş ve şeref vesilesidir. Yalan ise insanı tehlikeden tehlikeye atar, hakkı söyleyin ki, onunla tanınasınız. Doğruluk üzere amel edin ki, doğru söyleyenler zümresinden olasınız!
Emanetleri emin bulduklarınıza veriniz. Sizleri unutan dostları ziyaret ediniz. Size dargın olanları siz fedakarlık göstererek ziyaret ediniz. Verdiğiniz sözde durunuz. Karar vermek mevkiinde olduğunuzda adaletli olunuz. Atalarınızla övünmeyiniz. Birbirinize lakap takmayınız. Birbirinizle alay etmeyiniz! Birbirinize buğz etmeyiniz! Zayıflara, zulme uğrayanlara, kimsesizlere, Allah yolunda olanlara, yolculara ve kölelere yardım ediniz! Dul ve yetimlere acıyınız! Birbirinize selam veriniz! Verilen bir selama ya aynı şekilde, yahud da daha güzel bir şekilde mukabele ediniz. Allah Teala ve Tekaddes hazretleri buyuruyor: