Tutarlı ve kararlı bir devrimci sınıf partisi, kendi devrimci kimliğiyle, iddiasıyla kitlelere, işçilere güven verebildiği ölçüde kitleler ona içtenlikle, sıcak duygularla bağlanırlar. Mesele işçileri alıp illegal ilişkiler içerisine çekmek değildir ki. Bu sizin parti kadrosu olarak değerlendireceğiniz sınıf bilinçli işçiler için geçerlidir ki, onlar için de zaten illegaliteden çekingenlik diye bir durum sözkonusu olamaz.
Biz şimdi araçlarını, platformlarını yaratamadığımız için, esnek biçimlerini bulamadığımız için, işçi kitleleri ile doğal buluşma biçimleri yaratamıyoruz. İşçileri kazanmak, sanki onları alıp somut bir bağla illegal örgüte bağlamak olarak anlaşılabiliyor.. Oysa yineliyorum, bu sizin öncü, sınıf bilinçli devrimci işçiler ile ilişki alanınızdır. İşçi kitlelerini siz zaten ancak kendi doğal konumlarından ve alanlarından kucaklayabilirsiniz. Polisan işçisi kendi normal direnişi içerisinde olacak, ama faşist saldırıya karşı, ya da sendikanın kaba tutarsızlıklarına karşı, ya da diyelim ki herhangi(291)bir karmaşık durumda ne yapması gerektiğine dair, kendisine yardım eden, yol gösteren bir partinin varlığını duyacaktır. Bütün mesele budur. Önemli olan işçilerin “parti var” diyebilmesidir. Bu gücü gördüğü zaman, kendi o sıradan gündelik mücadelesini bile daha bir güçlü, güvenli ve cesaretle yürütebilecektir. Mutlu Akü işçisi, parti doğru söylüyor, biz nedir kapanmışız bekçi kulübesine, hani bizim grev çadırımız, hani masamız, hani afişimiz-pankartımız, diyebildiği bir noktada partiyi hissediyor, onun önderliğine ihtiyaç duyuyor ve ona güveniyor demektir.
Şunu da ekleyeyim ki, parti adımı daha en baştan kendi içimizde büyük bir güç ve moral duygusu yaratacaktır. Bu ise enerjimizi en ileri noktada toparlayarak görev ve hedeflerimize en etkin bir biçimde yönelmemizi ayrıca kolaylaştıracaktır. Parti adımı saflarımızda daha üst düzeyde bir birliğin ve kaynaşmanın vesilesi olacaktır Özetle, bugün bize partili kimliğe göre eksik ya da yetersizlik olarak görünen birçok şeyi hızla geride bırakma imkanına tam da partili kimliğin ilanı sayesinde kavuşmuş olacağız.
Sol hareketin genel tablosu ‘96 yılbaşında kaleme alınan temel önemde bir değerlendirme yazımızda açık ve özlü bir biçimde ortaya konulmuştu. Bugün aradan birbuçuk yıllık bir zaman geçmiş bulunuyor. Bu nispeten kısa süre bu tabloyu doğrulamakla kalmadı, gitgide daha da netleştirdi. Yıllardır söylediğimiz bir şey var; görünürdeki tüm karmaşıklığına rağmen Türkiye sol hareketinin tablosu gerçekte fazlasıyla nettir. Yeniden toparlanma dönemini izleyen yeni ayrışma ve saflaşmaların ardından. ‘90'lı yıllara dönüldüğünde, bu netleşme sağlandı. Biz bunu çok değişik vesilelerle tahlil edip ortaya koyduk. “Solda tasfıyeciliğin yeni dönemi” kapsamındaki değerlendirme buna örnektir.
Türkiye’de çok sayıda, birbirine benzeyen, neden ayrı durdukları da pek anlaşılamayan, hareketi toplam olarak güçten düşüren bir sol hareket tablosu olduğu hep söylenir. Bölük pörçük bir sol örgüt, grup, dergi çevresi yığını olduğu doğrudur. Ama ortada(293)hiç de karışık bir tablo yoktur. Bu yanılgıyı yaratan her dergi çevresinin gerisinde bir “hareket” ya da örgütün varolduğunun sanılmasıdır. Şekilsiz, salt örgütsel açıdan değil ideolojik açıdan da şekilsiz çok sayıda dergi çevresini siyasal akım saymak ya da sanmak ciddiyetten yoksun bir yanılgıdır.
Bugünün Türkiye’sinde az-çok ciddiyetinden sözedilebilir 5-6 devrimci örgüt ile 3-4 reformist legal sol parti var. Bu ise, hala da çok parçalı bir görünüm sunmakla birlikte, gerçekte temel siyasal akımlar üzerinden bir netleşmenin tablosudur. Görünürdeki tüm karışıklığa rağmen, Kürt ulusal hareketini dışında tutarsanız, bugünün Türkiye’sinde üç temel sol siyasal kanal var. Bunlar; komünist hareket, devrimci-demokrat hareket ve reformist hareket kanallarıdır. Tüm sol gruplar sosyalizm iddiası taşıdığına göre, biz bu kanalları proleter sosyalizmi, küçük-burjuva sosyalizmi ve burjuva sosyalizmi kanalları olarak da tanımlayabiliriz. Zaten sık sık sözünü ettiğimiz netleşme de bu temel kimlikler üzerinden yaşanıyor. Bugünün Türkiye’sinde sol adına komünistler, devrimci demokratlar ve reformistler var. Bu ana akımların her biri artık belli örgütler üzerinden kendini somutlamış, ortaya koymuştur. Şekilsiz dergi çevrelerinin bir ciddiyeti olmadığına göre, geriye birkaç temel siyasal akım ve bunların her birine şu veya bu ölçüde, şu veya bu yönüyle yakın birkaç ara siyasal akım var.
Türkiye gibi bir ülkede sosyalizm adına ortaya çıkan ve bütün bir devrim öncesi dönem için kalıcı olduğu artık pratik olarak da anlaşılan üç temel siyasal kanal bunlardan oluşuyor, üç ana siyasal akımın tablosu böyle. Bu tablo içerisinde yeri ve konumu en net çizgilerle bütün ötekilerden ayrılan hareket biziz. Komünist kanalı, proletarya sosyalizminin teorik ve pratik cephesini biz, hareketimiz, EKİM tutuyor. Düne kadar buna dudak bükenlerin, ya da belli üstünlükleri açıklıkla görmekle birlikte genel kimliğimizi hala da bazı kuşkularla karşılayanların ya da ülkenin genel sosyalist potansiyeli düşünüldüğünde, devrimci sosyalizm akımını bizim temsil ettiğimiz iddiasını biraz abartılı, belki “inkarcı” bulanların sayısı hiç de az değildi. Dıştan bakanlar bir yana, bizzat tasfiyeci(294)öğelerin kendileri bu yaklaşımların tam da içimizdeki yansımaları olmuşlardı. Fakat zaman ve pratik sorunu çözmüş, tartışmayı temel noktalar üzerinden bitirmiştir. Aradan geçen zaman hareketimizin çok net bir biçimde farklı bir yer tuttuğunu soldaki herkese gösterdi. Bu henüz genel devrimci kitle tabanı açısından yeterince farkedilebilen, değerlendirilebilen bir olgu değil kuşkusuz. Ama sol hareketin kendi bünyesinde, onun özellikle ileri yönetici kadroları için, bu yeterince açık bir olgu bence.