Peşaver geceleri


Peygamber (s.a.a)’in Ümmeti Hz. Ali’ye İtaat Etmeye Emretmesi



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə164/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   185

Peygamber (s.a.a)’in Ümmeti Hz. Ali’ye İtaat Etmeye Emretmesi


Ayrıca; “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının.”210 ayeti gereğince de Müslümanlar Peygamber (s.a.a)’in emrettiğine uymak zorundadır. Peygamber (s.a.a)’in sizin muteber kitaplarınızda da yer alan emirlerine müracaat ettiğimizde, Peygamber (s.a.a)’in ümmet arasında Hz. Ali (a.s)’ı ilim kapısı olarak tanıttığını, itaatini emrettiğini ve ona itaatin kendisine itaat olduğunu beyan ettiğini görüyoruz.

Nitekim imam Ahmed bin Hanbel Müsned’de, İmam’ul- Harem Zehair’ul- Ukba’da, Harezmi Menakıp’ta ve diğerleri kendi kitabında bunu açıkça yazmışlardır. Süleyman Hanefi Yenabi’ul- Mevedde’de, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’de Peygamber (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu rivayet etmekteler:

Ey Ensar topluluğu, sizi, benden sonra sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız doğru yola hidayet edeyim mi?”

Halk; “Evet” dediklerinde Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:

Bu Ali’dir, onu seviniz, ona ikram ediniz, ona tabi olunuz; zira Ali Kur’ân’ladır, Kur’ân da Aliyle; o sizi hidayete ulaştırır, helakete götürmez. Size bu söylediklerimi Cebrail bana haber verdi.”

Hakeza önceki geceler senedini de arz etmiş olduğum gibi büyük alimlerinizin rivayet etmiş olduğu üzere Peygamber (s.a.a) Ammar-i Yasir’e şöyle buyurdu:

Bütün insanlar bir yolda gitse Ali de diğer bir yolda, sen Ali’nin yolundan git ve insanlardan uzaklaş.”

Hakeza birçok defalar farklı mekan ve zamanlarda şöyle buyurmuştur: “Ali’ye itaat eden bana itaat etmiştir, bana itaat eden de Allah’a itaat etmiştir.”

Bunları geçen gecelerde senetleriyle detaylıca açıkladım. Bu tür hadisler sizin itaplarınızda da çoktur ve manevi tevatür derecesine ulaşmıştır. Bunların hepsinde de Peygamber (s.a.a), Ali’nin yolundan gidilmesini, başkalarının yolundan gidilmemesini emretmiştir.

Aksine sizin kitaplarınızda Peygamber (s.a.a)’in kendisinden sonra doğru yola erişme yolunun veya ilim kapısının Ebu Bekir, Ömer veya Osman olduğunu söylediğine dair bir tek rivayet bile görmedim. Eğer siz gördüyseniz ve de uydurulmuş tek taraflı Ebu Bekir ve Emevilerin taraftarlarınca söylenmiş hadisler değilse, buyurun söyleyin, çok memnun oluruz.

Bütün bunlara rağmen siz Peygamber (s.a.a)’in ilim kapısı, doğru yola erişme yolu, vasisi ve halifesi olan Ali (a.s)’ı dördüncü mertebede karar kılmamızı, Peygamber (s.a.a)’in Ali (a.s)’a uyulması hakkındaki kitaplarınızda yazılan sayısız rivayetleri görmezlikten gelmemizi, körü körüne tarihe uymamızı ve haklarında hiçbir rivayet olmayan kimselere uymamızı beyan ediyorsunuz. Böyle bir şey mümkün müdür? Eğer dediğinizi yapacak olursak, akıl ve nakil açısından gülünç bir duruma düşmez miyiz; Allah-u Teala indinde sorumlu olmaz mıyız? Sizin dediğiniz gibi hareket edersek, Resulullah (s.a.a)’in emrine muhalefet etmiş sayılmaz mıyız? Bu konuda hüküm vermeyi siz beylerin vicdan ve insafına bırakıyorum.

Ehl-i Sünnet Alimleri Şiilerle

Yardımlaşmayı İstemiyor


Beşinci olarak; dört mezhebin birbiriyle uzlaştığı gibi uzlaşmamız gerektiğini beyan ediyorsunuz. Bu da olacak bir şey değildir. Zira sizler hiçbir delil olmadan Şii Müslümanları ve Ehl-i Beyt (a.s) taraftarlarını Rafızî, müşrik ve kafir sayıyorsunuz. Dolayısıyla mümin ve müşrik asla bir araya gelemez. Yoksa Ehl-i Sünnet camiasıyla ittihat ve ittifak etme noktasında biz de sizden daha önde ve hazırız. Elbette apaçık gerçekleri ortaya koyma noktasında hepimiz özgür olmalıyız, birbirimizi rahatsız etmemeliyiz. Dört mezhep, amelde özgür oldukları gibi Peygamber (s.a.a) Ehl-i Beyti’nin taraftarları da özgür olmalıdır.

Ama dört mezhepte bunca ihtilaflara rağmen, hatta bazen birbirlerini tekfir ettikleri halde, siz hepsini Müslüman sayıyor ve amelde onlara özgürlük veriyorsunuz. Fakat zavallı Şii Müslümanları müşrik ve kafir ilan ederek red ediyorsunuz. Onlara amel ve ibadet özgürlüğü tanımıyorsunuz. Nasıl olur da ittihat ve birlik içinde olabiliriz?


Türbete Secde Etme Konusunda İhtilaf


Türbete (temiz ve kutsal toprak parçasına) secde etme noktasında ortalığı velveleye veriyorsunuz. Bunu halkın gözünde putperestlik ilan ediyor, muvahhid Şiileri putperest sayıyorsunuz. Halbuki Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a)’in emriyle toprağa secde ediyoruz. Zira Kur’ân’da da secde emredilmiş ve sizin de bildiğiniz gibi secde alnı yere koymaktır. Ama neye secde edileceği hakkında aramızda ihtilaf vardır.

Şeyh: Neden siz de ihtilaf çıkmasın ve aradaki kötümserlik kalksın diye diğer Müslümanlar gibi secde etmiyorsunuz?

Davetçi: Neden siz Şafiiler, Hanefi, Maliki ve Hanbelilerle en önemli konumlarda ihtilaf halindesiniz, hatta bazen birbirinizi tekfir ediyor, fasık sayıyorsunuz. Neden ihtilaf çıkmasın diye hepiniz aynı şeye inanmıyorsunuz?

Şeyh: Fakihlerin fetvası farklıdır, bu dördünden hangisine uyarsak doğrudur ve sevap kazanırız.

Hakikatin Teessürle İbrâz Edilişi


Davetçi: Lütfen Allah aşkına insaflı olunuz. Nasıl oluyor da dört mezhep imamına uyma noktasında içlerinden sadece bazısının ilmi ve Allame Makrizi’nin Hutat kitabında itiraf etmiş olduğu üzere “Beybers”in emirlerine körü körüne uymaktan başka hiçbir deliliniz olmadığı halde, en temel meselelerdeki bütün ihtilaflarınıza rağmen, sırf uyduğunuz için sevap elde ediyorsunuz da, öte yandan ilim ve takva abidesi, kendi muteber kitaplarınızda ilimleri ve fıkıhları hususunda onca rivayet nakledilen, ilim ve fıkıh üstünlükleri kabul edilen, Kur’ân-ı Kerim’in dengi, kurtuluş yolu, muhalefetleri helak sebebi sayılan Ehl-i Beyt’e uyanları müşrik ve kafir sayıyorsunuz?

O halde siz de kabul edersiniz ki, kötümserlikler ihtilaf ve ayrılık sebebiyle değildir. Ehl-i Beyt (a.s)’ın buğz ve sevgisiyle ilgili bir olaydır. Bu durum, güzel ahlak ve sıfatlara sahip olmak, içini her türlü düşmanlık, kin ve hasetten arındırmak ve insaflı olmak sayesinde ortadan kalkabilir. Yoksa usul ve fur’uda siz Ehl-i Sünnet arasında da birçok ihtilaf vardır. Dört imamın fetvaları ve alimlerinizin verdiği hükümler, genelde Kur’ân-ı Kerim’in sarahatine aykırı olduğu halde siz asla birbirinize karşı kötümser değilsiniz. Ama Kur’ân hükmü gereği toprağa secde eden Şii Müslümanları müşrik, kafir ve putperest sayıyorsunuz.



Şeyh: Eğer laf değil de gerçek ise, o zaman lütfen Ehl-i Sünnet alimlerinin nerede Kur’ân sarahatine aykırı hüküm verdiğini açıklayınız!

Davetçi: Birçok hükümde sarih nassın, hatta cumhurun fetvasının aksine hüküm vermişlerdir. Vakit yeterli olmadığı için hepsine işaret edemeyeceğim. Bundan da öte birçok büyük alimleriniz dört mezhep arasındaki ihtilaflar hakkında çok sayıda kitap yazmıştır. Bu konuda Şeyh Tusi’nin Mesail’ul- Hilaf-i fi’l- Fıkh kitabına müracaat ediniz. Şeyh Tusi bu kitapta Taharet babından Diyat babına kadar bütün konuda İslâm fakihlerinin ihtilaflarını hiçbir özel görüşünü kullanmadan bir araya toplamış ve ilim ehline takdim etmiştir. Hepsini rivayet etmek mümkün olmasa da örnek olsun ve siz beyler bizim iftira etmediğimizi bilesiniz diye bir konuya kısa olarak değinmek istiyorum. Burada alimleriniz Kur’ân-ı Kerim’in sarahatine aykırı fetvalar vermişlerdir.

Şeyh: Buyurun söyleyin hangi konuda alimler nassa aykırı hüküm vermişlerdir?

Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin