İşte bunlar hep o orta sınıfın içine giriyor. Bunların milli kapitalizmle bir alakası yok. Oysa orta burjuvaziyle ilgili efsanenin geçmişinde ve gerisinde aynı zamanda bir milli sanayileşme ve milli kapitalizm iddiası var. Gerçekte ise orta ve küçük sanayi işletmeleri, komprador ya da işbirlikçi kapitalizm dedikleri ve beğenmedikleri kapitalist sanayileşmenin bir yan ürününden, organik bir uzantısından başka bir şey değil. Aslında sermaye yoğunluğu açısından da, işçi yoğunluğu açısından da, teknoloji açısından da, bunun ilkel ya da geri bir biçimi. Ama onun tamamlayıcısı olduğu ölçüde, bu ilkelliği ya da geriliği kendi içinde tartışmanın bir anlamı da yok. Neticede büyük sermayenin ihtiyaçlarını karşılayan bir teknik düzeyi vardır bu orta ölçekli işletmelerin. Ama sonuçta bu sözde “milli” sanayi kolu ileri bir durumu değil, tam tersine, tarihsel ve iktisadi açıdan geri bir durumu ifade ediyor.
Yeni yapısıyla bu sınıf, 19. yüzyılın sonu ya da 20. yüzyılın başında çeşitli geri ülkelerde ortaya çıkan türden ulusal burjuvaziden farklıdır. Komintern’de de bu sorun çokça tartışılmıştır. Bunlar çok büyük ölçüde henüz feodal, yarı-feodal ilişkilerin egemen olduğu tarımsal ülkelerdir. Emperyalizm gidiyor, burada bir takım demiryolları, limanlar yapıyor, maden ocakları işletiyor, bazı tarımsal hammaddelerin üretimini örgütlüyor, bu ülkelerdeki yeraltı zenginliklerini yağmalıyor, kendi mamül malları için bu ülkeleri bir pazar olarak kullanıyor, bu ülkelerin geleneksel zanaatlarını yıkıma uğratıyor, vb. Bunu komprador aracı sınıflara, artı feodal toprak sahiplerine dayanarak yapıyor. İşte böyle toplumların bağrında, o ülkedeki kapitalist gelişme dinamiğinin de bir ifadesi olan, iktisadi büyüme ve sanayiyi geliştirme eğilimine sahip olan, bu arada emperyalizmin ülke üzerinde uyguladığı yağmadan da rahatsız olan,(151)artı ülkenin kendi burjuva gelişmesini yaşayabilmesi için toplumun önündeki feodal engellerin de bir ölçüde kalkmasından yana bir eğilim gösteren bir özel tarihsel kategori var. Bu tarihsel kategori birçok sömürge, yarı-sömürge ülkede ulusal burjuva devriminin bir dönem için önüne geçmek tutumu da gösterebiliyor. Yani o toplumların burjuva gelişmesinin toplumsal dinamiği olma eğilimi gösterebiliyor. Ama nedir? Bakıyoruz, özellikle Ekim Devrimi’nin Asya’daki derin etkisinin bir sonucu olarak, en geri ülkelerde bile komünist akımlar çıkıyor. İşçi sınıfı çok cılız olsa bile buralarda komünist partileri ortaya çıkıyorlar ve ulusal özgürlük mücadelesini hem devrimci bir çizgide geliştirmek, hem de bunu proleter dünya devriminin bir parçası haline getirmek istiyorlar. İşte tam da bu gelişme karşısında ulusal burjuvazinin tutarsızlığı ortaya çıkıyor. Ki özellikle Çin Devrimi üzerinden, onun ilk aşaması olan 1924-27 Devrimi üzerinden tartışılması gereken kritik önemde, büyük derslerle dolu bir tarihsel sorun ve deneyimdir bu.(152)
1987’den 1997’ye: Komünist hareket ve orta burjuvazi sorunu
Mayıs 1987: “İkinci kesimi, tekelci büyük burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin dışında kalan kent ve kır orta burjuvazisi oluşturuyor. Bu sınıf büyük burjuvaziye başta iktisadi olmak üzere binlerce bağla sımsıkı bağlıdır. Orta büyüklükteki kapitalist işletmelerin büyük kısmı doğrudan ya da dolaylı olarak büyük ölçekli kapitalist üretimin yan kolları durumundadırlar. Bazı üretim dallarında ise (gıda, tekstil gibi), tekellerin pazarı ele geçirmesiyle safdışı edilmektedirler. Bu sınıfın tekelci büyük burjuvaziyle çelişkisi kapitalist sömürünün -artı değerin- bölüşümünden, tekellerin, büyük sermayenin iktisadi ve siyasi tekelini sınırlama isteğinden, henüz tekellerin yan kolu durumunda olmayan bazı kesimlerinin ise, tekellerin sürekli büyüyen iktisadi kudreti karşısında varlığını koruma ve sürdürme direncinden kaynaklanır. Ancak sömürücü bir sınıf olduğundan asıl çelişkisi proletaryayladır, ve asıl tutumu emek-sermaye çelişkisi tarafından belirlenir. Liberalizmin toplumsal temelini oluşturan bu sınıf -ki bu, büyük burjuvazinin iktisadi ve siyasi tekelini sınırlama eğiliminden kaynaklanır- bir siyasal ve toplumsal devrime şiddetle karşıdır; karşı-devrimcidir. Emperyalizmin ve tekellerin iktisadi ve siyasi kudretinin artmasına paralel olarak bu sınıf ile büyük burjuvazi ve uluslararası mali sermaye arasındaki çelişkiler keskinleşebilir; ancak kapitalist mülkiyet sistemini ortadan kaldırmaya yönelecek olan bir proleter devrimi en büyük korkusudur ve her zaman öyle olacaktır.”
Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış ve Platform Taslağı
(Eksen Yayıncılık, s.64-65)(153)
***
Nisan-Ağustos 1989: “2- Kırdan kente geçiyoruz. Kır için feodalizm vurgusu zengin köylülüğün devrimci ve müttefik ilan edilmesine yol açıyorduysa, kent için de “komprador kapitalizm” vurgusu milli burjuvazi için benzer bir sonuca, şartlı da olsa, devrimci ve müttefik ilan edilmesine varıyor. Komprador kapitalizmin “milli” olmadığı ve gerçek bir sanayileşmeyi ifade etmediği vurgulandığı ölçüde, buna “milli ve gerçek bir sanayileşmenin temsilcisi” milli burjuvazinin olumlanması eşlik etmiştir TDKP’de. (...)
TDKP’nin “milli” ilan ettiği burjuvazi, toplumumuz içindeki gerçek konumuyla orta burjuvazidir. Büyük burjuvazi ve toprak sahiplerinin dışında yer almakla birlikte, temelinde iktisadi ve çıkar ilişkilerinin olduğu yüzlerce bağla büyük burjuvaziye bağlı bulunan bir sınıftır. Sahibi bulunduğu orta büyüklükteki kapitalist işletmelerin büyük kısmı doğrudan ya da dolaylı olarak büyük kapitalist üretimin yan kolları durumundadır. Şöyle de diyebiliriz; TDKP’nin “milli kapitalizmi”, aslında “komprador kapitalizmin” bir yan ürünü, eklentisi ve tamamlayıcısı durumundadır. Birincinin varlığı ikincisinin varlığına sımsıkı bağlıdır ve onunla perçinlenmiştir. Orta burjuvaziyle tekelci büyük burjuvazi arasındaki çelişki “milli” olanla gayrı-milli, yani “emperyalizmin uzantısı” olan arasındaki bir çelişki değil, basitçe, artık-değerin daha adil bölüşümüne dayalı bir çelişkidir. Bu ise onda tekellerin iktisadi ve siyasi egemenliğini sınırlama doğrultusunda belli bir eğilim yaratsa bile, artık-değerle geçinen sömürücü bir sınıf olduğu için, asıl çelişkisi işçi sınıfı iledir. Temel sınıf tutumu emek-sermaye çelişkisi tarafından belirlenir. Sermaye cephesi içinde ve emek cephesinin karşısındadır. Devrimci proletarya hareketinin karşısında, büyük-burjuvazinin ve gericiliğin yanındadır. Devrimci değil, karşı-devrimcidir. Sömürüden alacağı payı artırmak gibi bir hayalle sömürü düzenini ve kapitalist mülkiyet ilişkilerini tehlikeye atmayacak ka(154)dar bilinçli olduğunu. Türkiye’nin yakın dönem olaylarıyla defalarca kanıtlamıştır. En kör gözlerin bile görebileceği bu kanıtlamadan dolayıdır ki. bir zamanlar bu sınıfın devrimciliğini program maddesi yapanlar, bu programı hala korusalar da, bir fırsatını bulup bu sınıfı karşı-devrimci ilan etmişlerdir.