İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı-dost, ne bir koruyucu vardır.
Edip Yüksel Meali
Böylece onu Arapça bir yasa olarak indirdik. Sana gelen bilgiden sonra onların keyfine uyarsan ALLAH'a karşı ne bir dostun ne de bir koruyucun olamaz. *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
Süleyman Ateş Meali
Ve işte biz onu, Arapça bir hüküm (hikmet gereğince hükmeden bir Kitap) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, artık seni Allah'tan kurtaracak ne bir veli ne de koruyucu olmaz.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.
Yusuf Ali (English)
Thus have We revealed it to be a judgment of authority(1859) in Arabic. Wert thou to follow their (vain) desires after the knowledge which hath reached thee, then wouldst thou find neither protector nor defender(1860) against Allah. *
M. Pickthall (English)
Thus have We revealed it, a decisive utterance in Arabic and if thou shouldst follow their desires after that which hath come unto thee of knowledge, then truly wouldst thou have from Allah no protecting friend nor defender.
Velekad erselnâ rusulen min kablike vece’alnâ lehum ezvâcen veżurriyye(ten)(c) vemâ kâne lirasûlin en ye/tiye bi-âyetin illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) likulli ecelin kitâb(un)
Ali Bulaç Meali
Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.
Edip Yüksel Meali
Senden önce elçiler gönderdik ve onlara eşler ve çocuklar verdik. ALLAH'ın izni olmadan hiç bir elçi bir mucize getiremez. Her dönemin bir yazgısı vardır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
Süleyman Ateş Meali
Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir elçi, bir ayet (mu'cize) getiremezdi. Her sürenin bir yazısı vardır (herşeyin zamanı yazılıp tesbit edilmiştir).
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır.
Yusuf Ali (English)
We did send messengers before thee, and appointed for them wives and children:(1861) and it was never the part of a messenger to bring a sign except as Allah permitted(1862) (or commanded). For each period is a Book (revealed).(1863) *
M. Pickthall (English)
And verity We sent messengers (to mankind) before thee, and We appointed for them wives and offspring, and it was not (given) to any messenger that he should bring a portent save by Allah's leave. For everything there is a time prescribed.
Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O'nun katındadır.
Edip Yüksel Meali
ALLAH dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ana Kitap O'nun yanındadır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.
Süleyman Ateş Meali
Allah, dilediğini siler, (dilediğini) bırakır. Ana Kitap O'nun yanındadır. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap'ın anası/ana Kitap O'nun katındadır.
Yusuf Ali (English)
Allah doth blot out or confirm what He pleaseth: with Him is the Mother of the Book.(1864) *
M. Pickthall (English)
Allah effaceth what He will, and establisheth (what He will), and with Him is the source of ordinance.
Ra’d Suresi 40
وَإِنْ
ya
مَا نُرِيَنَّكَ
sana gösteririz
بَعْضَ
bir kısmını
الَّذِي نَعِدُهُمْ
onları uyardığımızın
أَوْ
ya da
نَتَوَفَّيَنَّكَ
senin canını alırız
فَإِنَّمَا
şüphesiz
عَلَيْكَ
sana düşen
الْبَلَاغُ
sadece duyurmaktır
وَعَلَيْنَا
bize düşer
الْحِسَابُ
hesap görmek
Türkçe Transcript (*)
Ve-in mâ nuriyenneke ba’da-lleżî ne’iduhum ev neteveffeyenneke fe-innemâ ‘aleyke-lbelâġu ve’aleynâ-lhisâb(u)
Ali Bulaç Meali
Onlara (azab olarak) va'dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğ etmek, hesap (sormak) bize aittir.
Edip Yüksel Meali
Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da, sana düşen görev bildirmektir. Hesap ise bize düşer.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir.
Süleyman Ateş Meali
Ya onları uyardığımız şeylerin bir kısmını sana gösteririz, ya da (bundan önce) senin canını alırız (fark etmez). Sana düşen, sadece duyurmaktır. Hesap görmek bize düşer.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
Yusuf Ali (English)
Whether We shall show thee (within thy life-time) part of what we promised them or take to ourselves thy soul (before it is all accomplished),- thy duty is to make (the Message) reach them: it is our part to call them to account.
M. Pickthall (English)
Whether We let thee see something of that which We have promised them, or make thee die (before its happening), thine is but conveyance (of the message), Ours the reckoning.
Ra’d Suresi 41
أَوَلَمْ يَرَوْا
görmediler mi?
أَنَّا نَأْتِي
bizim gelip
الْأَرْضَ
yeryüzüne
نَنْقُصُهَا
onu eksilttiğimizi
مِنْ أَطْرَافِهَاۚ
uçlarından
وَاللَّهُ
Allah'tır
يَحْكُمُ
hüküm veren
لَا مُعَقِّبَ
iptal edecek yoktur
لِحُكْمِهِۚ
O'nun hükmünü
وَهُوَ
O'nun
سَرِيعُ
çabuktur
الْحِسَابِ
hesabı
Türkçe Transcript (*)
Eve lem yerav ennâ ne/tî-l-arda nenkusuhâ min etrâfihâ(c) va(A)llâhu yahkumu lâ mu’akkibe lihukmih(i)(c) vehuve serî’u-lhisâb(i)
Ali Bulaç Meali
Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
Edip Yüksel Meali
Yeryüzünün uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? ALLAH hüküm verir ve O'nun hükmünü izleyip çevirecek de yoktur. O, en hızlı hesaplıyandır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder ki, O'nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.
Süleyman Ateş Meali
Bizim o toprağa gelip nasıl onu, uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Hüküm veren Allah'tır. O'nun hükmünün ardına düşüp onu iptal edecek yoktur. O, hesabı çabuk görendir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O'nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.
Yusuf Ali (English)
See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders?(1865) (Where) Allah commands, there is none to put back His Command: and He is swift in calling to account. *
M. Pickthall (English)
See they not how We visit the land, reducing it of its outlying parts? (When) Allah doometh there is none that can postpone His doom, and He is swift at reckoning.
Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkâr edenler pek yakında bileceklerdir.
Edip Yüksel Meali
Onlardan öncekiler de düzenler kurdular; halbuki tüm düzenler ALLAH'a aittir. Her kişinin kazandığını bilir. Kafirler de zaferin kime ait olduğunu bileceklerdir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlardan öncekiler de hileler yapmışlardı. Fakat sonuçta bütün hileler(in cezası) Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir. Bu dünyanın akıbetinin kime ait olduğunu kâfirler de yakında bilecekler.
Süleyman Ateş Meali
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu. Fakat bütün tuzaklar, (tedbirler) Allah'ındır. (Allah'ın tedbiri, onların tuzaklarını bozar. O), her canın ne kazandığını (ne yaptığını) bilir. Kafirler de, bu yurdun sonunun kimin olacağını bileceklerdir!
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah'ındır. Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bilecek sonsuzluk yurdu kimindir!
Yusuf Ali (English)
Those before them did (also) devise plots; but in all things the master- planning is Allah's.(1866) He knoweth the doings of every soul: and soon will the Unbelievers know who gets home in the end. *
M. Pickthall (English)
Those who were before them plotted; but all plotting is Allah's. He knoweth that which each soul earneth. The disbelievers will come to know for whom will be the sequel of the (heavenly) Home.
İnkâr edenler şöyle derler: 'Sen gönderilmiş (Allah'ın bir elçisi) değilsin.' De ki: 'Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir).'
Edip Yüksel Meali
İnkar edenler, "Sen bir elçi değilsin!," diyorlar. De ki, "ALLAH ve kitabın bilgisine sahip olanlar benimle sizin aranızda şahit olarak yeter."
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
O kâfirler: "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)."
Süleyman Ateş Meali
İnkar edenler: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin!" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda Allah'ın ve yanında Kitap bilgisi bulunanların şahid olması yeter.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter."
Yusuf Ali (English)
The Unbelievers say: "No messenger(1867) art thou." Say: "Enough for a witness between me and you is Allah, and such as have knowledge of the Book."(1868) *
M. Pickthall (English)
They who disbelieve say: Thou art no messenger (of Allah). Say: Allah, and whosoever hath true knowledge of the Scripture, is sufficient witness between me and you.