Ravzât'ul-Cennât (Fi Usûlil-İtikâd)


Sekizinci Bahçe Kadere İman



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə6/29
tarix04.01.2019
ölçüsü0,75 Mb.
#90462
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29

Sekizinci Bahçe

Kadere İman

Kaderin aslı, yaratışta, Allahın bir sırrıdır. O sırra ne mukarreb melekler, ne de resuller nebiler ulaşabilir. Allah onları ilmiyle işler. Çünkü ilim iki çeşittir. Varlıktaki mevcuttur. Bu şeriat ilmidir. Bir de varlıkta mefkud olan ilim var ki, bu kader ilmidir. Kullardan saklan­mıştır. Cenabı Hak ondan meramın ne olduğunu anlamaktan da nehyetmiştir. Mevcud olan ilmi inkâr küfürdür. Mefkud (gizli olan) ilmi bildiğini iddia etmekte küfürdür. Hasılı, mevcud ilmi kabul, mefkuda da aramaktan sakınmakla tamam olur.

Yani o türlü gizli ilme dalmak, zillete götürür. Nitekim Cenab-ı Hak: «Yaptığından sorulmaz» buyurmuştur.

Öyleyse, kadere iman, kulun şunu kabul etmesidir. Hayır şer, acı, tatlı, her şey Allah’ın iradesiyle, kesin olarak ölçüp tartıp kulları üze­rine tertip ve tanzim ettiği ve ezeli ilmiyle bildiği durumdur:

«Biz her şeyi bir kadere göre yarattık» ve «o her şeyi yarattı, ince ölçülerle taktir etti» âyetleriyle, «Allah varlıkların halini daha yeri göğü yaratmadan beş bin yıl önce, daha arşı su üstünde iken yarattı. O zamandan âsileri âsi, hak yola girecekler yolda idi. Onun kazasıyla.» Çünkü Cenabı Hak: «Dilediğini Hakka yöneltir, dilediğini saptırır» bu­yurdu. Ama said bazen şaki olur, yine onun kazasiyla ve kaderiyle, aksi de olur. Yine Cenabı Hak «Allah dilediğini imha eder, dilediğini tesbit eder.» Ama ona saadet ve şakavettekî değişiklik, said kılma veya şaki kılma üstünde değildir.9 Levhi Mahfuza ve kaleme iman da bu cümledendir. Yine Âdemin zürriyetiriden Allah'ın aldığı ezeli mîsâk ve hesaba bağlanmış her şey buna bağlıdır. Yani Allah ezelde ne kadar Cennete, ne kadar Cehenneme girecek varsa biliyordu. Bu artmaz, ek-, silmez...

Yine bilinmeli ki, kulun fiilleri, hep Allah'ın yaratmasıyladır. «Sizi de işlerinizi de Allah Yarattı» âyeti de bunu bildirir. Yine «Allah her şeyin yaratıcısıdır.» Ama insanların sevap olunup, azap olundukları ise, sırf kendi kesbindendr. Yaratan Allah tır, ama kazanan da kuldur. Ya­ni takdir edilen tek, ama iki kudretin (ve iradenin) tasarrufundadır. İki ayrı yönden: «Onların işlemekte olduklarını kötü görme.», «Sizin her yaptığınız hayrı Allah bilir.» âyetleri bunu ifade eder.

Hasen (İyi ve meşru işler) Cenabı Hakkın rızası iledir. Kabih ise, rızasıyla değildir. Bunu «Allah fesadı sevmez» ve «O kulu için küfre rıza göstermez» âyetleri söylüyor. Kesbi olan fiilden ise sahibine zarar veya fayda gelir «Kazandığı menfi aleyhine, müsbet lehinedir.»

Sorumluluğun ölçüsü, zahiri güçtür. Bu da imkân, sebeplerin sağ­lığı ve âletlerin sağlamlığından ibarettir. Bu şartlar fiil için mukaddi­medir. Ve hükümler de buna göre olur. Çünkü bunlar olmadan sorum­luluk yüklenmesi mümkün değildir. «Allah hiç bir nefse gücünün yet­mediğini yüklemez» âyeti bunun delilidir.

Batini güce gelince bunu Allah fiile beraber yaratır. Yani istitaat maal fiildir. Buna ise, hükümlerin taalluku yoktur. Çünkü kulun yet­kisinin dışındadır. Onun için buna, müsbet mânada ise, «tevfik-i ilâhi» menfi mânâda ise «Hızlan» denir.

Ecel birdir. Ölüm Ölüyle kaimdir. Ve Allah'ın mahlûkudur. «Ölü­mü de dirimi de o yarattı» âyeti bunu bildirir. Maktul kendi eceliyle Ölmüştür.. Öldürme ise katilin fiilidir. Ama yaratma değil kesb şeklin­de. Vurulandaki acı vurmanın sonucudur. Kırılmanın sonunda kırık acısı olduğu gibi. Ölüm de öldürmenin sonucu olur ve hepsi de Allah’ın yaratmasıyladır.

Rızık bahsine gelince: Hayvanı Allah sevk eder de o da o rızkı yer. «Yeryüzünde ne canlı varsa rızkı Allah’ın lütfûnda mevcuttur.» kavli kerimi bunu anlatır. Mamafih bazen de bu helâl olur, bazen ha­ram. Ama herkes nefsinin rızkına ulaşır. Onun rızkını başkasının yeme­si imkânsızdır. Veya bir başkası onunkini...

Bunun ilmi Allah indindedir. Biz bunu tasdik eder, aksini tekzib ederiz. Ve duamız şudur: Ey İslâmın ve müslümanların koruyucusu, biz sana bu ikrar üzere, kavuşuncaya kadar bizi bu iman üzere sabit kıl. Korunma ve başarı elbet Allah'ın elindedir. Gerçeği buldurma da onda. Kitap bittiği için de ona binlerce hamd olsun. Karanlıkları dağı­tan ve ümmeti hidayete yönlendiren Resulullah Efendimize de Salûtü selam olsun. Onun himmeti büyük sahabe ve ehli beytiyle, ümmetinin hayırlılarına saygılar...



Cevheret'üt-Tevhid Ve Lakkanı

Abdusselâm bin İbrahim bin İbrahim el-Lakkani, Mısırlı Hafız ve Fakih, Sofidir. Mısırdaki Mâlikilerin Şeyhidir.

Doğumu (971 H), (1583 M.) Vefaaü; (1078 H.), (1667 M.) dır.

Başlıca Eserleri:



1 - İbtisam'ul-Ezhar min Riyad'il Ahbar fi Rebiil-Ebrar bi Mev-lid'il Habib'il Muhtar (s.a.v.)

2 - İthaf ul Mürid Li Şerhi Cevheret'ut-Tevhid (babasına aittir, Akide konusunda manzum eser olup, Metnini kitaba almış bulunuyo­ruz). Şerhi ise kendisi tarafından yapılmıştır. Bu eser Akaid Uleması arasında meşhur olup, itibar görmektedir.

3 -Yine Akaid konusunda «İrşad'ul Mürid Li Cevheret’it-Tevhid» kitabıda vardır.

4 - «Tervih'ul Fuad bi Mevlid-i Hayr'Ü îbad» kitabıda birinci eserine benzer.

5 - «Haşiyyetün Ala Tezkiret'ul Kurtubh

6 - Es-Sirac'ul Vehhâc Bi Şerh'i Kıssatey’il-İsra vel-Mirac» İki cilttir.

7 - «Feth'ul Mecid li Kifayet'ü Mürid»

8 - «Şerh'il Lâmiyet'il Cezairiyye; Fil Akâid vet-Tevhid»

9 - Feth'ul Vasid Li Hidâyet'ü Mürid... öbür önemli eserleridir.

Kitabımıza aldığımız «Cevheret'ut-Tevhid» Metni (144) beyit olarak «Mecmuul Mutun (-1310 h. İstanbul) dan aldık ve Mısır (-1375 H.) baskılı şerh ve Haşiyeden yararlanarak terceme ettik. Hak Teâlâ hep­sine rahmetiyle muamele etsin.



Cevberetü't-Tevhîd

Ulaştırdığı nimetlerinden ötürü Allah'a hamd. Ve Tevhid akidesi­ni eksiksiz tebliğ eden Nebisine Salât ü selâm.

Dinler, tarihin akışı içinde Tevhidden kopmuştu. O, yeniden insan­lığı Hak dine-ve tevhid ilkesine yönlendirdi. Kılıcını ve öğüdünü vasıta etti, gerçeğe götürmek için. Resullerin sonuncusu ve hepsinin toplam ödevini başaran Muhammed (s.a.v.), ailesi ve bağlıları bu övgüye lâ­yık...

İmdi: Dînin Özü olan «Tevhid»i bilip kavramak, şart ve zorunlu­dur. 10Deliliyle açıklama ve izaha bağlıdır. Ama öyle uzun lâfı da gerektirmez; enerjiyi bitirmeden, usandırmadan yeter derece öz bilgi vermek lâzımdır.

İşte biz de burada «Recez» 11bir manzume ile özet bilgiye nazım­la özleştirip, adına, «Çevheretü't-Tevhîd» (Tevhîd ilminin özü) dedik.

Rabbimden kabul görmesini, faydalı kılmasını, sevabına erdirme­sini temenni ediyorum...

Ve diyorum ki; mükellef olan her kişiye, Şer'an Allah için vacip, caiz ve mümteni olan hususları bilmek vacibtir.

Tıpkı bunun gibi Resullere dair bilgiyi edinmek te zarurîdir. Çün­kü, Tevhîd ,(akîde) konusunda taklidde kalan kimsenin imanı hep te­reddüt (ve tehlike) dedir. Bazı musannıflar, geçmiş ulemanın ihtilâfını nakleder, mukallidin imam konusunda; bazısı da deliyle îzâhi lüzumlu görürler...

Ve derler ki: Bir kimse güvendiği birinin kavline göre inanırsa, kâ­fidir ve o mü'mindir. Aksi halde (emin olmadığı birinin kavli, ile yetinirse) îmanı tehlikededir. O halde, imanın kesin olsun. Çünkü ma­rifet herkese ilk vacib en baş ödevdir. Ancak aksini iddia edenler de var!... Öyleyse önce nefsine bak. Sonra ulvî âlemi ve süflî varlık dün­yasını gözetle. Her birinde de harikulade bir sanat ve nizam görecek­sin. Ama onda bir «adem» (yokluk) belirtisi vardır. Ve esasen, hangi şeyde yok olma durumu caizse, onun kadim olması müstehildir. (O mümkündür. Kıdemi muhaldir.)

Îmana gelince, onu «tasdik ve ikrar» diye ifade ederler. Ama dil île ikrarda değişik görüşler var: Bazısı amel gibi onun şartıdır derken, bazısı rüknüdür, der.

İslâmı ise, amelle şerhederler; Hacc, Namaz, Oruç, Zekât bu cüm­ledendir. Ve İman ile İslâmı bir mânada alınca, imanın artıp eksilme­si tercih edildi. Yani, insanın salih ameli arttıkça îman da artar, amel eksiklikçe o da eksilir... Başta Ebû Hanife olmak üzere çoğunluk ise, hayır (artıp eksilmez) diyorlar. 12Bunu kabul ve reddedenler ara­sında ihtilâf yok. İhtilâf, sadece izahtadır, diye de nakledildi.

Allah'ın «Vücud» (yani var olması)13. Kıdem (ezeli olması) O'-nun için vaciptir. 14Aynı şekilde; Beka (yani ebedî olup) yokluğun O'na bulaşmaması da vaciptir. Çünkü yokluğa mâruz her durum, O'nun zat ve sıfatına muhaliftir.

Kadim olması da varlığının vâcib olmasının delili olur. (Bir sıfatı da) Nefsiyle kaim olmasıdır. (Bir selbî sıfatı da) Vah­daniyet olup; bu yüce sıfatları zıddından ve benzerinden münezzehtir­ler. (Yani O) şerikten her anlamda münezzehtir, evlâddan, babadan

ve dosttan...

Kudret sıfatı da O'nun için vaciptir, irâde sıfatı da... Ama irade, emirden, ilinden ve rızadan başkadır. Bu ise belli bir şeydir...

İlim sıfatı da O'nda zarurîdir. Ama o asla müktesep (yanı sonra­dan kazanılma) değildir.

Öyleyse gerçek Hak ehlinin yoluna uy, şüphelerden uzaklaş...

Hayat sıfatı, sonra sem'iyyata dayanan Kelâm, - Basar ve Semi sı­fatları da (O'nun için vacibtir.) Ancak, bunlar idrâk olunabilir mi, olunamaz mı? Tartışmalıdır. Çoğunluk burada tevakkufu uygun gör­müş (yorumu görüşmemiş) tir.

O diridir, alîmdir, kadirdir, dileyicidir, işitici, görücüdür. Neyi di icr isterse.., konuşur...

Zatî sıfatlan ise ne zatının aynı, ne de zatından başkadır.

Kudret sıfatı, mümkine taalluk eder. Taalluk ettiği şeyler de nihayetsizdir. Ama kudretinin tekliği vaciptir... İrade ve ilim sıfatlan da böyle olup taalluku nihayetsizdir (kendileri çoğalmaz). Ancak- ilim sıfatı hem mümkinâta, hem mümteni olana taalluk eder... (Tabii ken­di birliği bozulmaz) Kelâm sıfatı da, ilim gibi; hem vahdeti, hem de mümküne ve mümtenle taalluku vaciptir. Biz burada ulemaya uyarız.

Basar sıfatı ve Semi' sıfatları da her varlığa (maddi-mânevî, külli –cüz’î...) taalluk eder diye inan. İdraki de semi' gibidir, de. Farklı görüş bildirenler 15varsa da bu böyle...

Bu dört sıfat, (semi’ delillerle) sabit olduğu üzere ilimden ayrı (görünümde) dırlar.

Hayat sıfatına gelince, onun eşyaya taalluku yoktur.

Bize göre (ehl-i Hakk) Allah'ın yüce sıfatlarının hepsi kadimdir. (Tâ ezelde kendiyle kaim) özellikle de zatî sıfatları...

(Ehl-i Sünnet uleması) Allah'ın isimlerinin de tevkîfî olmasında birleşti. (Resullerden öğrenmeye bağlı). O halde sem'iyyâta (Kitap ve sünnet) göre inanmalısın.,.

Teşbihe yol veren her nassı, ya te'vil edersin ya da (selefin yaptığı gibi) Allah'ı tenzih ile mânayı O'nun ilmine havale edersin.

Yine O'nun yüce kelâmı Kur’anı da hadis (ve mahlûk) olmaktan tenzih et. Ve Allah'ın hışmından sakın!..

(Kur’anın) hadis olması vehmini verecek bütün nassları da zahi­rine yor. 16Çünkü (aslı değil, bizim) gördüğümüzü işaret eder...

Öyleyse, Cenab-ı Hakk için sıfatlarının zıddı müstehildir (muhal­dir) . Meselâ yönlerden birinde bulunması gibi (hudûs alâmeti) hal on­da düşünülemez...

Ama onun için bâzı şeyleri yapmak veya yapmamak ta mümkindir. Zengine bol rızık vermek gibi.17

Allah, kulunun da (kulun) fiilinin de yaratıcısıdır. Onu fızasına ulaştırmayı dileyen ve muvaffak eden de O'dur. (Rızasından) uzaklı­ğını dilediğini de mutlaka yerine getirir..18

Said kişinin kurtuluşu (ezelde yazıldığı gibi ölmesi) O'nun ilmin­de ezelde vardır. Tıpkı böyle şakinin de durumu (ezeldeki gibi olup) değişmezdir.19

Bize, (ehl-i sünnet) göre kulun kesbi vardır. Bu kesbiyle, icada tesir etmiş olur ve sorumlu olur...

Öyleyse insan, işlerinde ne mecburdur, ne tam serbest. Yani bü­tün yaptığı işler (kendi iradesiyle olmadığı gibi) o şeylerin aslî kay­nağı da kendisi değil...

Yani, Allah bizi yaptığımızdan dolayı mükafatlandırırsa, sırf fazlü (kereminin eseri) dir. Cezalandırırsa, o da tam adaletinin eseri olur.

(Mutezilenin): «Allah'ın, kuluna en uygun olanı yaratması vacip­tir.» sözü ise bâtıldır. Çünkü onu icbar edecek (güç) yoktur. Zaten gör­müyorlar mı; çocuğa ve benzerine (yaşlıya) neler sağladığım?.. O hal­de sapıklıktan sakın.

O'nun, şerri yaratması da caizdir. Hayn da. İslâm'ı (bir kimseye) nasibetmesi, ya da cehle, küfre düşürmesi gibi...

Bizim, Kadere ve Kazaya imanımız da vaciptir. Tam da nakilde geldiği gibi...

Bu meyanda, keyfiyetsiz ve sınırsız, (kayıtsız olarak) âhirette Cenâb-ı Hakkı göreceğimiz de aklen caiz ve naklen sabittir. Rasulullah ise bu dünyada ona nail olmuştur. Aynı şekilde O'nun Easuller gönder­mesi de caizdir. Vacip değil, sadece onun (insanlığa) lûtfudur...

Ama buna iman etmemiz vaciptir. Sen laubali kişilerin sözünü geç!.. (Esasen şeytan onlarla dalga geçiyor.)

O rasuller için, «Emânet, Sıdk, Fetanet» ve getirdiklerini «Tebliğ» özellikleri vacip,20 bunların zıddı ise müstahildir. Nakilde böyle gel­di.

Yemek, içmek, cinsel hayat gibi şeyler de, onlar için caizdir...

İmdi sen İslâm'ın iki kesinleşen şehadetini (Allah ve Rasûlüne) birleştir de, onu bozacak şeylerden uzaklaş!..

Risalet kesbı de değildir. Ne kadar çalışıp «Hayr-i Âlâya» koşmuş olsa da yine nübüvvet Allah'ın lûtfu olup, dilediğine vermiştir...

Kâmil nimet bahseden ne yücedir!... Ve mutlak mânada yaratık­ların efdali Rasul-ü Ekrem'dir. Bu konuda sakın tartışmaya girme! O'nu, fazilette öbür Nebiler ve büyük melekler izler. 21Nitekim ba­zı kısımları takdim-tehir ederek derecelendirir.

Ve bütün nebilerini mucize ile teyid edip (donattı). Rabbin İkramı (sadece bu değil), herbirini günâh (ve hatadan) korumak şeklinde sürdü. Böylece bilesin!

Mahlükatın en hayırlısı (Muhammed Aleyhisselâmı) mükemmel­likte tahsis edip, öbürlerini onunla tamamladı. Ona öbürlerinin yapa­cağını da verdi. Yani O'nu (peygamber olarak) gönderirken, şeriatı diğerleri tarafından neshedilmez, ilelebed sürer; öbürlerininki ise O'­nun şeriatıyla sona erip kalkar, tarzda takdir buyurdu. Allah diledi­ğimi, elimden verdiğimi alabilir. Öbürlerininki husûsî, O'nun şeriat! umûmîdir. Kendi şeriatinin ise, bir kısmı başka kısmını neshetmiştir. Bunu caiz gör ama, umûma teşmil etme...

O'nun mu'cizeleri de çoktur. En belirgini de bütün insanları sus­turan (Kur'an Mu'cizesi) Kelâmullah'tır. Mi'râc (Mu'cizesine de) nak­ledildiği üzre kesin inanmalısın. Ayrıca, Hz. Âişe'yi tebriye etmelisin, (tabii bütün peygamber hanımlarım hâinlerin söylediklerinden beri) bilmelisin. Sahabelerinin en hayırlı batın olduğunu, onları Tabiîn ve Tebeu't-Tâbiînin izlediğini de bilesin.

Sahabenin de en hayırlılarının, hilâfetteki sıralarına göre fazilet dereceleri olduğunu; aynı zamanda bunlara ilâveten altı kişi ile «Aşere-i Mübeşşerenin» en keremli tabakayı oluşturduğu biline... Sonra «Bedir Ashabı», Şam yüce savaş erleri, sonra «Uhud'a» katılanlar ve «Rıd­van Bey'atında» bulunanlar gelir. Bu ilkelerin fazileti nassla bilinir. 22Ama birbirine tercihinde ihtilâf olmuştur.

Sahabeler arasında meydana gelen ihtilâfları ise geç. Onlara dal­man sana bir fayda vermez ve (halledilmesi dînin ahkâmından da) değildir, Hased mikrobunu aşılar bunları anlatmak.

Mâlik (bin Enes) ve öbür imamlar, aynı zamanda Ebul-Kasım (Cüneyd es-Zahide gibi zevat) bu ümmetin Öncüleridir. Böyle müctehidleri taklîd vacibtir. Bu husus fıkıh kitaplarında daha açık anlatılır...

Biz evliyanın kerametini tasdik ederiz. Onu olmaz görenlerin söz­lerini itibara almayız.

Bizce, dua fayda verir. Çünkü Kur'an'da vaad vardır, karşılık ve­rilecektir.

Her insanın Hafaza Melekleri vardır, ondan ayrılmaz ve hayrını hemen yazar. Ne işlerse yazar, zuhûl eseri bile olsa. Nakledildiği üze­re, hastalığındaki iniltileri bile...

Öyleyse nefs muhasebesinde bulun, öyle tûli emele düşme. Çün­kü çalışan kimse Hakkın ezelî takdirine kavuşur.

Ölüme îman etmemiz vaciptir. Ölüm meleği ruhu alır, ihsan öm­rünü bitirip kendi eceliyle ölür. Bunun dışında hepsi bâtıldır, kabul edilmez.23

Sûr üflenince nefsin fena bulmasında ihtilâf oldu. İmam Subkî bi­linen nakillere göre bekasına hükmetti. İnsanın kuyruk sokumu rûh gibi devamlı kalır. Ama Müzeni onun da çürüyüp yok olacağını savun­du. «Her şey helak olur» kavlini açıklarken tahsis ettiler (bazı şeyleri buna katmadılar.) Onların özleştirdiği bu bilgiyle yetin! Ve Rûh konu­sunda tartışmaya girme. Çünkü sâri' bunu emretmiştir. Ancak Malik'ten bir nakil var: O'na göre, rûh ta her cesette bulunan ve sureti olan bir şeydir. Bu sana yeter. 24Bu dayanak nass demektir. Akıl ise rûh .gibidir. Ama yine de ihtilâf çok. Ehl-i Sünnetin yorumuna bakmak uygundur.

Kabirde suale tâbi olmamız, kabir azabı ve nimetlenme, tıpkı ba's ve Haşr gibi haktır. Sen, varlıklar yok olduktan sonradır de... Ancak bazıları (Ba's Haşr için), cevherlere ayrıldıktan sonra tekrar eski hali­ne iade şeklindedir, derler... Allah her iki halini de iade eder. Ama bazı ulema nassa dayanarak, peygamberleri bu konuda tahsis ettiler.25

Ârâz'ın (geçici sıfatlar) insana iadesi hususunda da iki görüş var­sa da; A'yânın iadesi tercih edildi... Varlığın (dünyevî) zamanının iade­si hakkında da iki görüş var... Hesap ise haktır. Seyyiât ve Hasenat hakkında ise şüpheye mahal kalmıyacak şu beyân var: «Günaha, Rab-bin indinde, sadece karşılığı var. Hasenatın karşılığı ise kat kat veri­lebilir...»

Büyük günahlardan sakınmak küçüklerini affettirir. Tıpkı böylede abdest (ve onunla kılman namaz) hakkında nakil vardır.26

Kıyamet günü ve orada sıkıntı da haktır. Yarabbî onu bize kolay kıl ve bize yardımcı ol!..

Kulun amel defterini alması da; Kur'an'da herkesin çok iyi bildiği nass uyarınca, haktır. O defterlerdeki amel tartılır.

Ya da o salih ameller temessül ederek tartılır. Bu da haktır.

Sırat ta böyle. Orada insanların geçişi değişiktir. Kimi rahat ge­çer, kimi düşer...

Yine Arş, Kürsı, Kalem ve her hükmü yazanlara (Kirâmen Kâti­bin) da îman etmelisin. Ve bilesin ki, bunlara ihtiyaç olduğundan ya­zılmıyor!... .

Cehennem de haktır; Cennet gibi mevcuttur. Sakın o inkarcıların

deliliğine sen düşme!...

Ebedî âlem, said için de şaki için de var. Ve var oldukça da nimetlenme ve azap görme sürer gider.

Nakille bize ulaşan kesin bilgiyle inanırız. Peygamberimizin Havzuna, Ahdine uyanlar o Havzdan içerler ve fakat Hakk'a âsi olanlar ondan men edilirler...

Rasulümüzün şefaatine de îman vâcib. Şefaatte öncelik ona ait. Bunu olmaz görme sakın. Ve öbür Rasullerin (şehit ve âlimlerin) şefaati da, Rabbin izniyledir. Bu da kesin haberde bize bildirilmiştir. Çünkü kü­fürden başka her günahın affedilmesi caizdir. Ve hiçbir mü'mini de gü­nahından Ötürü, küfürle itham etmeyiz. 27

Günahkâr olup ta, tevbe etmeden Ölen kimsenin durumunu ise Al­lah'a havale ederiz.28

Bazı büyük günahların azab görmesinin zarurî olduğuna ve azab, dan sonra kurtuluşuna da îman gerek...

Savaşta şehîd olanların diri olduklarını bil. Cennet nimetleri ile rızıklandırıldıklarını kabul et.

İnsanın alıp istifade ettiği şeylerin rızık olduğu ulemaca (ehl-i. sünnet) kabul edildi. Bazıları ise, sadece kendi sahibolduğu şey onun. rızkıdır dedi. (Mu'tezileye göre)... Allah, helâlle de mekruhla da, ha­ramla da rızıklandırır insanı.

Kasb ve Tevekkül hakkında ise ihtilâf var: (Duruma göre farklı görünebilir) Kitaplar da tafsilâtı bilindiği üzre inanmak gerek...

Bize göre (ehl-i Hakk) «şey», hariçte bulunan mevcûd olandır. Ve varlığın hakîkatma inanırız.

Bir şeyin vücûdu, kendinin aynıdır. (Kendine zaid bir durum de­ğil) Cevher-i fer d (yani, CÜZÜN LÂ YETECEZZA') hariçte mevcut­tur ve Hadistir; aksi söylenemez!..

İmdi, bize göre günahlar, büyük ve küçük diye iki kısımdır. İkin­cisine ânında tevbe vaciptir. Tevbekâr ise tevbe ettiğinden, farklı bir günah işlese de yine aynı şekilde tevbe gerekir. Fakat tevbe ettiği gü­nahı a3'nen tekrar ederse (ve tekrar tevbe ederse), burada ulemanın görüşleri ayrıldı. (Bu tevbeyi kabulü vacip midir, değil mi ..)

Yine; Dîni muhafaza, nefsi, malı, ırzı, nesli ve aklı muhafaza vâcibdir. (Zaruriyyât-ı dîniyyeden) herkesçe bilinen bir din hükmünü İnkâr eden, kâfirdir öldürülür ve (öbür günahlar gibi) keffâreti de yok­tur... Haddi, «Katl»dir.

Zina gibi bir yasağı mubah sayanın durumu da böyledir. Ve bun­da icmâ' vardır.,.

Yine bilmelisin ki; âdil bir imam seçmek şer'an vaciptir, aklen de­ğil.29 Ancak, imam nasbi, «Kelime-i Şehadet, Namaz» vs. gibi dinin ana rüknü değildir... Böyle bilmeli!

Ama onun şeriate uygun emrinden sapılmaz. (Çünkü ona itaat, Basulullaha ve İlâhî hükme itaata götürür.)

Küfrü emrederse, o zaman karşı gelinir. Allah bize (öyle birine ita­ati emretmez), onu hal'etmede yeter... Bunun dışındaki (küfre düş­mesi veya küfrü emretmesinden başka) günahı sebebiyle onu azl gerek­mez. Hatta «Adi» ehliyeti kaybolsa bile...

O halde sen, iyiliği tavsiye edip, söz taşıma ve gıybet gibi kötü iş­lerden kibir, hased illeti, kendini beğenmişlikten sakın... Riya ve cedel de (yani yanlış fikirde İsrar ve üstün gelmeğe çalışma) böyle. -Deyip bitirelim. -

Sen ey mü'min! İnsanların iyi geçinilir, Hakka riayetkar, insanla­rın en hayırlısı (peygamberler gibi) ol. Ve bil ki bütün bu hayırlar; selefe uymada, her kötülük ise, sonradan gelenlerin çıkardığı bid'atlardadir.30

Ve esasen uyacağın Rasûlullah'ın bize yol gösterici (işleri, sünne­ti) dir. Onlara uy, mubahlara da yaklaşabilirsin. Ama mubah olmayan her şeyden sakın. Yani selefin (rasulullah'tan aktardığı) iyi davranış­larını al, halefin buna uymayan yeniliklerinden sakın...

Bu nâçiz manzumeyi bitirirken, Allah (c.c.)dan, riyadan koruyup, ihlâsa erdirmesini niyaz ediyorum. Taşlanmış şeytandan, nefsimden ve nefsimin hevasına uymaktan da ona sığınıyorum... Çünkü bu üç şey­den birine meyleden mutlaka aldanır.

Yine (burada anlatmağa çalıştığım akide ile) Allah'dan, sual ânın­da yardım edip doğru cevap vermeme vesile kılmasını diliyorum.

Ve sonra da rahmet peygamberine bitmez salât ve selâm dilerim. Hz. Muhammed'e, ashabına, ailesine, ona tâbi olan tüm ümmetine sa­lât ve selâm..,

notlar


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin