«Sana Okunana Kulak Ver»
Diriltmek ve öldürmek hayatı ve ölümü yaratmaktı ve mahsustur. O'nun takdir ettiği şekilde ve belli vakitte hayat bulur. O vakit dolunca da ölüm erişir. Hayatın da olumun tekâmül etmesi Allah'ın bilgisindedir. Ama sebeplerin yaratılması kolaylastırılıp zorlaştırılması da Allah'ın elindedir eceli birdir, değişmez. Hatta öldürülen kimse eceli ile ölmüş olur. Çünkü Allah onun o zaman öldürüleceğini bilmiş öylece takdir Katil onu kısaltmış veya uzatmış değildir.
Rızıklandırmak fiili de Cenab-ı Hakka mah.ustu temlik 111değil hayvanı ve insanı ondan faydalandırmaktır.Öyle ise rızık; her şahsın faydalandığı helâl veya haram şeydir. Buise ezelde takdir olunmuştur. Artıp eksilmez kimse de başkasının Fakat bazen kötüye kullanmak suretiyle, insan nasıl olsa faydalanacagı rızkı harama çevirmiş olur. Veya bir başkasının rızkını det elinde tutar...
Rızık bolluğu ve hayırlısı da gayrete ve meşru sebeplere bağlıdır. Bunun ötesinde herkes nasibi kadar yer fakat dünya ve âhirette rahat bulamaz.
Sebeplendirme de Allahın fiilidir. Herşeyi bir sebebe istinaden yaratır. Bize, o sebebi aramayı emretmiştir. Öyleyse herkesin nafakasını temin için çalışması, kendi gücü yetmezse bir başkasına başvurarak temin etmesi farzdır. Aynı şekilde başka insanlara infak etmek için fazla çalışmakta müstehaptır...
Peygamberlere mucize, velilere keramet olarak Allah Teâlâ birçok şeyler vermiştir. Meselâ, bir avuç askerle ordulara galip gelmek, az bir yemekle çok kimsenin doyması gibi mucizeler peygamberimizden zuhur etmiştir. Evliyanın da birçok kerameti vardır. Bütün bunlar Allahın yüce fiilleridir.
Hidâyet ve dalâlet: Her kul için hidayeti ve delâleti yaratan Al-îahtır. Hidâyet peygamber ve Kur'an'a, dalâlet ise şeytana ve putlara mecazen isnat olunur.
Kitap indirmek peygamber göndermek de sırf rahmet ve inayet olarak Allah’ın fiilidir. Allah geçmişte birçok kitap indirmiş ve peygamberler göndermiştir. Sayılarını ancak Allah bilir. Biz toptan inanır, Allah’ın her peygamber ve kitabı haktır deriz. Fakat bizim Peygamberimizin getirdiği şeriatle, geçmiş bütün peygamberlerin şeriat-leri nesh edildiğinden, artık hükümleri kalmamıştır...
Ba's ve haşr, bütün ölüleri diriltip mahşere toplamak da Allah’ın fiili olup vakti gelince meydana gelecektir. İnsanlar tıpkı bitkiler gibi yerden bitecek, İsrafilin sûr'u ile birlikte ruhlar cesetlerine kavuşacak.
Azap ve nimet: Affedilmeyen kötülükler karşılığında; sırf ilâhi adalet gereği azap olunacaktır. Makbul olan iyilikler karşılığında da Allah’ın bir lütfü olarak sevap verilecektir. Bu da ilâhi fiillerdendir.
Kulların dualarım kabul, tevbesini kabul Allah’ın va'didir. Fakat tevbenin bütün şartlarının bulundurulması, duanın da samimi niyet, kalp huzuru ile olması şarttır. Bu şartlar altında tevbe reddolunmaz. Bunun birinci şartı ise uhrevi azaptan korkup rabbine kargı gerçekten pişmanlıktır.
Duâ ise Allahı bilip keremine inanan kulun işidir. Duâ anında mü'minin kalbi Rabbine yöneleceğinden «duâ mü'minin kalkanıdır» hadisi varid olmuştur.
Duanın semeresi: Eğer duanın sonucu sadece bu bile olsa, mü' minin kurtuluşu demektir. Duanın sonucunu anında görmek için de; o-ünahlardan sakınmak ve Allah’ın dualara cevap vereceğine kesin inanmak gerektir. «Allaha duanızı, cevap vereceğine tam inanarak yapın» hadisi de bunu anlatır. Allah Tealanın küfürden başka her büyük günahı affetmesi umulur. Tevbesiz bile olsa... Bazı kimseleri de peygamberlerin ve ulemanın şefaatıyla affederek yüksek mertebelere çıkarır. Ancak kâfirlerin küfrünü tevbesiz kabul etmez. Dilerse küçük günahtan dolayı mü'mini azaba uğratabilir. (Allah'tan yüce mağfiretini umarız.)
İkinci Makale
«Peygamber gönderme konusunda olup üç babdır.»
Birinci Bab:
(Peygamberliğin imkânı, şartlan ve faydalan)
Ehli Hak indinde peygamberlik muhal olmadığından, mümkündür. Nebi olan zevatın; mahlükatın gereği olmayan birtakım olağanüstü işaretler; kalplerine de zaruri bilgi konulması sebebiyle Allah (CC.) tarafından gönderilmiş peygamber oldukları kesinlikle anlaşılır.
Enbiyanın herbiri zamanında; en akıllı, re'yi en kuvvetli, güzel huy sahibi, hayatı mazbut, soyu sopu temiz, kin ve hasetden uzak, izzet ve şeref sahibi, tiksindirici hastalıklarla veya başka bir yolla anzası olmayan, günahtan ben olmalıdır. Aynı şekilde bayağı adi işlerle uğraşmaz, peygamberlikten önce bile bir an olsun inancına şirk katmaz, büyük günahlardan sakınır ve nefret eder, küçük günahlardan ise masum olmaları zaruridir.
İkinci Bab:
(Fahr-i Alem Efendimizin hâtemün-nebi olduğuna dairdir.) Resulullahın nübüvvet ve risâletini isbat için üç yol vardır:
1- Bizzat kendisi peygambetliğini ilân etmiş ve bunu isbat için bir çok mucizeler göstermiştir. Peygamberlik iddiasında tevatür derecesine varmış, gözle görülüp hissedilmiş mucizeler de iki şekilde sabit olur:
a) Allah’ın kelâmı olan Kur'an-ı Kerim'i tebliğ etmesi:
Bununla bütün ediplere meydan okuyup; en kısa sûresine olsun ;denk bir sure (nazire) yazmalarını teklif etmiş, fakat kimse bunu başaramamıştır.
b) Yine Resulullahtan birtakım mucizeler naklolunuyor ki, bunların genel olarak tevatür yoluyle geldiğinde şüphemiz yoktur. En meşhurlarından bazısı şunlardır: Peygamberin işareti ile ayın ikiye bölünmesi. Taşların, ağaçların ve hayvanların selâm ve şehadeti. Mübarek parmaklarından su akması. Bir kişiye yetecek yemeğin binlerce zatı doyurması. Mescidin direklerinden birisinin; hutbe okurken önce kendisine dayandığı halde, sonradan vazgeçtiği için inlemesi. Bedir savasında atmış olduğu kumların düşmanın gözlerine dolması... Bütün bunlar büyük cemaatler huzurunda cereyan etmiş olup inkârı ve tevili kabil değildir.
2- Resulullahın peygamberlikten Önce de sonra da güzel ahlâkı, mazbut hayatı, isabetli kararı, adil hükmü ancak peygambere yaraşır derecedeydi.
Meselâ : Bütün hallerinde Allahın himayesine itimat etmiş ve sabır göstermiştir. En cesur kişilerin bile bocaladığı anlarda o daima ileri gitmiştir. Afv ve keremde hiçbir beşerin ulaşamayacağı tavrı göstermiştir. Bütün bunları düşmanları da biliyor aynı zamanda düşmanlıklarını tam gösterebilmek için onda hiçbir açık bulamıyorlardı.
3- Kendisi cahiliye döneminde yaşadığı ve ümmî olduğu okuma -yazma ile meşgul olmadığı halde, aynı zamanda kavmi de ümmî ve şeriattan habersiz bulundukları halde; O hikmetle gönderilmiş ve onlara şeriat (kanun ve nizam) öğretmiştir. En üstün ahlâkı kurmuştur. Fazilet ve yaşayışta kemâl sahibi insanlar yetiştirmiş, dünyanın dört bir yanma ilim nurunu yaymış, insanlığı din ile aydınlatıp İslâm şeriatını tamamlamıştır.
Dostları ilə paylaş: |