Toplam
• Zamanın irşad kutbu Abdülhakîm Arvâsi Hazretlerinin şekillendirdikleri ve saydıkları bu günahlarda, İslâmî mizanın yasaklar cephesinden bütün bir (anatomi) si yatmaktadır.
• Abdülhakîm Efendi Hazretlerinin kaleminde madde madde şekillenici başlıca günah şekillerinden sonra bir de mücerret günahı tarife, çalışmak lâzım...
• Günah, tek kelimeyle Allahtan uzaklaşmak, nefsi eze eze tır-manılması gereken kemâl yokuşundan aşağıya doğru kaymak, İlâhî haklara kıymaktır. Ne var ki, kemâl yolunda iyiye ve kötüye istidat bir olduğundan, günahın zâtiyle hor görülmemesi ve aynı istidadın iyiye döndürülmesi için ortaya bütün bir cehd meydanı çıktığının anlaşılması gerek... İşte günah böyle bir keyfiyet...
• Günah nevilerine hakaret göziyle bakılabilse de mücerret günaha bu gözle bakılamaz. Böyle bir benlik ve şahsî emniyet göziyle günahı istihkar etmekten büyük günah olamaz.
• Hadîs meali: «O günah ki, insana küçülme ve sığınma hissi verir; insana kibir ve büyüklük veren ibâdetten daha hayırlıdır.»
• Günahta derin bir sır vardır. Allah’ın af ve rahmetine vesile olmaktan başka, mümin gönüllere verdiği acı bakımından ihlâs ile nedamet ve ibâdete yapışmaya da vesile... Fakat bu ölçü günah işle-inek için, sebep ve teselli teşkil etmez; ve günah her işleyen için Allahtan uzaklık mânasında devam eder. Günaha ve günahkâra hor gözle bakmaktan ve ibâdet gururundan da büyük günah olamaz. Günah işleyince kendini küçültebiliyor ve Allaha sığınabiliyor musun; kurtuldun!
• Peygamberler günah işlememişlerdir. Onların bazı aldanışlarına «zelle» tabir edilir, «günah» denilmez. Yoksa peygamberlere günah ve ayıp isnadı küfre kadar gider. Onlardan «zelle»si bile olmayan birisi (Hazret-i Yahya) kâinatın hesap gününde dünyaya indirilecek, günah işleyecek ve affa mazhar olacaktır. Af... İşte günahın memur olduğu hikmetlerin başı!.. Af olmasa kim Allah’ın hakkını ödeyebilir?..
• İbâdetlerine bağlı bazı kişilerin, senedini gün geçirmeden ödemiş bir tacir rahatlığı içinde, haşîn bakışlarla etraflarını kılıçtan geçirmeleri, hiçbir günahın ulaşamayacağı nokta... Allah’ın mağfiretihden istiğna, ona-ihtiyaç duymamak gibi bir şey...
• Nice büyükler, nice büyük günahlardan dönüp uçurumu zirveye çevirmeyi bilmişlerdir.
• Nice ameli tamam kimseler vardır ki, dışından hiçbir günah .sızıntısına imkân vermedikleri halde, içleri kurutulmaz bir bataklık... Bunların başında irşâd edicimizin tabiriyle «Allahın yolunu kesenler», sahte ermişler...
• Mürşidimiz diyor ki: «Bir çok insan vardır ki, yaşayışları şeriatın zahirine uygun ve pürüzsüz görünür; ama bunların kalbinde gizli kalmış «keduret - imân kederi» son nefeslerinde meydana çıkar ve her şeyi kaybettirir. Onlara mukabil bir de dışı günah dolu, hayâtı, ölçülere aykırı bir sınıf mevcuttur ki, bunların kalbinde gizli kalan da ,keduret yerine iman safâsıdır; o da son nefeslerinde patlak verir ve sahibini ebediyen kurtarır.»
• Allah’ın O'nu murâd ettiği için kâinatı yarattığı Gaye , İnsan, ve Ufuk - Peygamber birdenbire muazzez sahabîlerinin meclisine girip onları günahlarından korku ve dehşet halinde görüyorlar ve hitap ediyorlar: «Allah isterse hepinizi helak eder, bana yeni sahabîler halkeder, onlar günah işlerler ve affedilirler...»
• Bu hükümlerden günaha aldırmayıcı, hattâ onu teşvik edici bir mâna çıkartacaklara Allah acısın ve günahlarını bağışlasın... Bu hükümler, günahı hafife almayı değil, bunu bilirken de her'mübalağa sonunda olduğu gibi hikmeti kaçırmamayı; ve İlâhî affa vesile günahı, sırrını bile bile işleniemeyi, onlardan ejderhadan kaçarçasma uzak kalmayı ve her şeyin nâzımı haya duygusiyle hareket etmeyi telkin eder.
• Küfürden başka ne yapsa affedilebileceğini gören ve bu affın, vecdine kapılan insan, yalnız Allaha mahsus bu sonsuz lutûf kudretinin karşısında eriyerek öyle bir haya duygusuna yapışır ki, eli, dili ve ayağı günaha uzanamaz.
Son Söz
En meşhur Âkaid Risalelerini derlemekle, bir hizmet ümidindeydik. İnşaallah iddiamız kadar olmasa da, gücümüz kadar olmuştur... Aldığımız risalelerin meşhur olduğuna itiraz olamaz. Müellifleri ise, İslâm dünyasında, sevilip sayılan, güvenilir hüvviyetlerdir. Tercüme ve takdimde de azamî dikkatimize rağmen, hatâlarımız olabilir. Ayrıca tetkik ve kontrolden de geçtiği için güven içindeyiz...
Ancak bu kitapta, bütün İslâm Akaidindeki meşhur risalelerin hepsi derlenmiş değildir. Sebepleri şöyle sıralayalım:
a) Muhyiddin El-Arabî, S. Şerif Cürcani, Abdulkadir Geylanî, İmam Eş’arî (Rahmetullahi Aleyh) gibi büyük sofi ve imamların eserlerini ya bulamadık, ya da derlememizin çapını aştığı için alamadık. Çünkü, buraya alınan eserler, özet kitaplardır. Tartışmasız ve ihtilafsız anlatım tarzı hakimdir. Ve bütün Akaid meseleleri bir tamlık ve bütünlük içinde işlenmektedir. Meselâ: İmam Gazali'den alamadık, çünkü eserleri ya çok uzun, ya diğer İslâmî ilimlerle bütünleştirilmiş olduğundan bütünlüğünü bozmak istemedik. Biz ise bu çalışmamızda; Ehl-i Sünnet Akidesini düz anlatan ve öğreten hacmi küçük, çapı büyük eserleri derlemeyi hedef almıştık.
b) Son devir Ulemasından da almamız gerekenler vardı. Türkiye'de bu konuda, manzum veya mensur eser yazanlar çoktur. Ancak ya manzume zayıf ya nesirde de olsa konular eksik, ya da hiç tutunmamış, müellif veya nâzımı bilinmez.
c) Meşhur olanlara gelince, müstakil eser verenler: Kelâm veya Akaid adıyla çok geniş çapta yazmışlardır. Onları derlemek olamazdı. Yahut bir kitabın bütünü içine akideyi de koymuşlardır. Onu da koparıp alırken bazı zorluklar var: Meselâ, A. Hamdi Akseki bu konuda es geçilemezdi. Ancak onun «İslâm Dinh adlı eserinin başındaki akide kısmı içine değişik konular girmiştir. Yani burası belki iktibas edilebilirdi, ama derlememize uyum yapabilmek bakımından bazı bahisleri çizmek gerekecekti. Malûm bu eser bir ufak ilmihâldir, ama yazıldığı devrin tesirlerini taşır. Dini sevdirebilmek bakımından, akılcı bir tavırla işlenmek gerekmiş ve öyle yapılmıştır. Bir nevi kelâm... Tabii bununla beraber çok faydalı anlatım tarzı ile hizmet etmektedir, orası ayrı.::
Ömer Nasubi Bilmen de hiç ihmâl edilemezdi elbette. Ancak merhumun eseri ailm-i Tevhid» 112ise bir Özet İlm-i Kelamdır. Risale ve Akaid kitabı değil, meseleler özetlenmiş. Kelam kitabı niteliğindedir. Ve ortaya yakın büyüklükte müstakil bir kitaptır.. Öbür meşhurlardan raesela Elmalık M. H. Yazıtın ise, bu babda müstakil eserine rastlamıyoruz. İzmirli İsmail Hakkı'nın ise müstakil büyük boy eseri var...
Konyalı M. Vehbi'nin «Akaid-i Hayriye» si de öyle.
H. Muhammed Zihni'den iktibasımız, dediğimiz ölçüye uygundur.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e gelince: Son devirde bütün geçmişlerin kültür mirasını inbikte süzerek, en etkili ifadeyle sunan hârika eserine bigâne kalamazdık... Yaşayan neslin fikir babası «İman ve İslâm Atlası» kitabında itikad konularını da en hassas ölçüde tasnif etmiştir. Okunacakların cilâsı olacak kanaatındayız...
d) Arap âleminde de hayli risale çıkmıştır. Son asırda elimize geçenlerde bütünlük göremedik. Şöhretlerini de tesbit edemedik.
Allah bize iman selâmeti, amel ve ahlâk istikameti nasib etsin. İnancı kavi olan amelini düzeltir. Ameli düzelenler de hayırlı insan olur.
Rabbı Zidnî ilmen ve fehmen, Velhikni tnssalihrn. Âmin!
A.N.
Dostları ilə paylaş: |