ABDÜLKERİM CİLİ
Bağdat’ta yetişen alimlerden ve evliyanın büyüklerinden. İsmi, Abdülkerim bin İbrahim bin Abdülkerim’dir. Takıyyüddin ve Kutbuddin lakablarıyla bilinir. Büyük evliya Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin torununun oğludur. Bağdad yakınlarındaki Cil kasabasından olduğu için Cili nisbesiyle meşhur oldu. 1365 (H.767) senesinde Cil’de doğdu. 1428 (H.832) senesinde vefat etti.
Hayatı hakkında kaynaklarda yeterli malumat bulunmayan Abdülkerim Cili, eserlerinde Şerefüddin İsmail bin İbrahim el-Ceberti’den “hocam” diye bahs etmektedir. Bu bilgilerinden anlaşıldığına göre Zebid bölgesinde kalmış Ceberti’den ilim öğrenmiş ve feyz almıştır. Hanbeli mezhebine ve Kadiriyye tarikatine mensuptur. İlmi yönden oldukça verimli bir hayat süren Abdülkerim Cili eserlerinin büyük bir kısmında Muhyiddin ibni Arabi hazretlerinin tasavvufi eserlerini şerh etmiş, açıklamıştır. Tasavvufi meselelerde tamamen onun yolundan gitmiştir. El-İnsan-ül-Kamil adlı tasavvufi eserinde ruhu, kalbi, aklı ve nefsi ile mükemmelleşip maddi- manevi her şeyin yanı sıra ilahi vasıfları ve kudretleri kusursuz bir ayna gibi yansıtan insan-ı kamil konusunu izah ederken Muhyiddin ibni Arabi’den istifade etmiştir. Cili’ye göre insan-ı kamilin en mükemmel nümunesi hazret-i Muhammed aleyhisselamdır. Ondan sonra gavs ve kutub denilen veliler gelir.
Abdülkerim Cili yüksek dedelerinin yoluna sımsıkı bağlı olan, olgun ve kamil bir veli idi. Allahü tealanın ve Allah dostlarının aşığı idi. Bu aşkla çok güzel şiirler söylemiştir. 1428 (H.832) senesinde Bağdat’ta vefat etmiştir.
Eserleri:
1) El-İnsan-ül-Kamil fi Ma’rifet-il-Evahir vel-Evail: Tasavvufa dair bir eserdir. 2) El-Kehfü ver-Rakim fi Şerh-i Bismillahirrahmanirrahim, 3) Menazır-ül-İlahiyye, 4) Sefer-ül-Garib, 5) Hakikat-ül-Yakin, 6) Meratib- ül-Vücud, 7) Şerhu Müşkilat-il-Fütuhat-il-Mekkiyye, 8) Kemalat-ül- İlahiyye fi Sıfat-il-Muhammediyye, 9) Namus-ül-Azam vel-Kamus-ül-Akdem, 10) Kabe Kavseyn ve Mültekan’namüseyn, 11) Ed-Dürret-ül Ayniyye, 12) El- İsfar, 13) Kenz-ülMektum, 14) Hakikat-ül-Hakayık, 15) Nevadir-ül-Ayniyye fil-Bevadir-il-Gaybiyye.
ABDÜLKERİM NADİR PAŞA
Osmanlı serdar-ı ekremlerinden. 1807’de Rumeli’nin Zağra’ya bağlı Çırpan kasabasında doğdu. Babası kale yamaklarından Ahmed Ağadır. Halk arasında memleketine nisbetle Çırpanlı Abdi Paşa diye meşhur olan Abdülkerim Paşa, genç yaşta İstanbul’a gelip Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusuna girdi. Eğitimini tamamladıktan sonra Harbiye mektebinin ilk açılış yıllarında Maçka kışlasında kurulan mekteb taburuna teğmen tayin edildi.
1835 senesinde askeri alanda yetişmek üzere Viyana’ya gönderildi ve beş sene kaldıktan sonra miralay rütbesi ile İstanbul’a dönerek erkan-ı harbiye reisliğine tayin edildi. O zamanlar Avrupa’da eğitim ve tahsil görenlere fazla itibar edildiğinden, tanzimatçıların himayesine mazhar oldu ve kısa zamanda yüksek rütbelere kavuştu. 1846 senesinde feriklik rütbesi ile Dar-ı şura-yı askeri azalığına, bir sene sonra da Mekatib-i askeriye nezaretine getirildi. 1847 senesinde de devletin mevcud beş ordusuna ilave olarak kurulan ve merkezi Bağdad’da bulunan altıncı orduya müşir rütbesi ile komutan tayin edildi. Daha sonra Bağdad, Diyarbekir ve Erzurum valiliklerinde bulundu.
1851 senesinde sadrazam Ali Paşa tarafından birinci ordu komutanlığına getirildi. 1853’te Osmanlı-Rus savaşı başladığında Anadolu ordusu komutanı idi. Ordusu ile Gümrü’ye kadar ilerledi ise de, geri çekilince azl edilerek önce Selanik, sonra da Rumeli valiliğine tayin edildi. Valiliği sırasında bizzat askerin başında eşkıya takibine çıkarak asayişi sağlamak için büyük gayret gösterdi.
1876 senesinde İstanbul’a çağrılan Abdülkerim Paşa, önce Meclis-i ali üyeliğine, sonra bahriye nazırlığına tayin edildi. Dört ay sonra da Derviş Paşanın yerine serasker oldu. Mahmud Nedim Paşa hükumetinin düşmesi ile sadarete gelen Mütercim Rüşdi Paşa hükumetinde yerini Hüseyin Avni Paşaya bıraktı. Kendisi ise tekrar serdar-ı ekremliğe tayin edildi ve ortaya çıkan Bulgar isyanını bastırmak üzere Rumeli’ye gönderildi. Bulgar isyanını bastırdı. Ancak Rusya’nın müdahalesi ve Sırbistan’ın da ayaklanması Osmanlı Devletini zor durumda bıraktı. Sırp isyanını bastırmakla vazifelendirildi ve Sırpları mağlub etti. Ancak bir yabancı devletin müdahalesinin olabileceğini düşünen İstanbul hükumeti, buna meydan bırakmayıp serdar-ı ekrem Abdülkerim Paşaya derhal Belgrad üzerine yürümesi ve Sırpları barışa zorlaması konusunda emir verdi. Yaptığı muharebeler neticesinde Sırp kuvvetlerinin büyük kısmının toplandığı ve en çok güvendikleri Alesinatz mevkiini ele geçirince şöhreti bir kat daha arttı.
İkinci Abdülhamid Hanın ilk zamanlarında çıkan 1877 Osmanlı-Rus Harbinin başında, Rumeli’de serdar-ı ekrem olarak Abdülkerim Nadir Paşa bulunuyordu. Düşmanın Tuna’yı kolaylıkla geçip Türklerin buna engel olamayışı bütün dünyayı şaşırttı. Nadir Paşanın bu başarısızlığı izahı kabil olmayan ve askerlik bakımından savunulamayacak bir husustu. Bu sebepten Abdülhamid Han, serdar-ı ekremi divan-ı harbe sevk etti. Bunun üzerine önce Midilli ve daha sonra da Rodos’ta mecburi ikamete tabi tutuldu. 1883 senesinde Rodos’ta vefat etti.
İlk Müslüman-Türk hükümdarı. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babası Karahanlı hükümdar ailesinden Bezir Han idi. Babasının ölümü üzerine amcası ve üvey babası Oğulcak Kadır Hanın himayesinde büyüdü. Satuk Buğra on iki yaşlarında iken Maveraünnehr ve Horasan bölgesine hakim olan Müslüman Samanlı Devleti şehzadeleri arasında anlaşmazlık çıktı. Bunlardan Nasır bin Ahmed, Oğulcak KadırHanın ülkesine sığındı. Ona iyi muamele edip Artuç nahiyesinin idaresini verdi. Artuç Nasır bin Ahmed'in gayretleri ve gelip-giden Müslüman tüccarlar sayesinde bir ticaret merkezi oldu. Satuk Buğra da Artuç'un ziyaretçileri arasındaydı. Nasır bin Ahmed'le tanışıp ondan İslamiyeti öğrenerek Müslüman oldu. Abdülkerim adını aldı. Yirmi beş yaşına gelince Müslüman olduğunu açıklayıp, amcası ile mücadeleye başladı. Onunla Fergana Savaşını yaptı. İlk olarak Atbaşı kalesini zaptetti. Daha sonra üç bin kişilik bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp fethetti. Amcası OğulcakKadırHanı öldürdü. Ülkede hakimiyeti sağlayıp birliği temin etti. Türk ülkelerinde İslamiyeti hızla yaydı. Ebü'l-Hasan Muhammed gibi İslam alimleri, Satuk BuğraHana yol gösterip teşvik ettiler.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yağma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. Bu sırada Karahanlılar Devletinin doğu kısmına hakim olan Büyük Kağan Bazır Arslan Han Çinlilerden yardım alarak 924 yılında Abdülkerim Satuk Buğra Hana karşı savaş açtı. Satuk Buğra Han Müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun Savaşını yaptı ve galib geldi.
Bundan sonra 31 yıl hüküm süren Satuk Buğra Han, güzel ve adil idaresi ile binlerce kimsenin Müslüman olmasına vesile oldu. 955 (H.344) senesinde Kaşgar civarında bulunanArtuç kasabasında vefat edip oraya defnedildi.
Abdülkerim Satuk Buğra Handan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pekçok İslam alimi gelip, İslamiyeti doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Musa Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğluBaytaşSüleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |