Request for rule 39 (echr)


Türk Hukukunda hücre uygulamasının yasal dayanakları



Yüklə 128,93 Kb.
səhifə2/3
tarix27.12.2018
ölçüsü128,93 Kb.
#86457
növüRequest
1   2   3

Türk Hukukunda hücre uygulamasının yasal dayanakları

  1. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanuna göre, hücre ya da tek kişilik oda uygulamasına sadece iki durumda başvurulabilir. Bu uygulamalar 5275 sayılı Kanunun 44. ve 115. maddelerinde öngörülmüş olup, bunun dışında başvurulacak her türlü tecrit uygulaması yasa dışı olur.

  1. Hücre cezası (5275 s. Kanun m. 44)

  1. Hücre cezaları, 5275 sayılı CGTİHK’nın 44. maddesinde sayılan eylemlerin işlenmesi durumunda hükmedilen ve belirli süreyi geçmeyen, ceza infaz kurumlarında uygulanan disiplin cezalarından biri ve en ağırıdır. Kanuna göre, hücre cezası belirli bazı eylemler için bir günden on güne kadar; daha ağır eylemler için ise on bir günden yirmi güne kadar hücreye konma şeklinde öngörülmüştür.

  2. 5275 sayılı Kanun en fazla 20 günlük hücre cezası öngörmüş olmasına karşın, onlarca hâkim ve savcı 20 günden çok daha uzun süreli olarak, kanuni hiçbir dayanağı olmadan hücrede tutulmuştur. Başvurucu, kanunda disiplin suçu olarak öngörülen hiçbir eylemi işlememiş olmasına ve hiçbir disiplin süreci işletilmemesine rağmen fiilen hücre cezası benzeri bir uygulamaya maruz bırakılmıştır. Bu açıdan gardiyan eli dışında hiçbir canlıyla görüştürülmediği için hücreye konduğunda, ailesine ve avukatına dahi haber verememiştir.

  3. Bir kişinin 5275 sayılı Kanunun 44. maddesi uyarınca hücre cezasına çarptırılıp hücreye konabilmesi için, öncelikle bu maddede disiplin suçu sayılan eylemlerden en az birini işlemiş olması ve bu yönde kendisine karşı resmi bir suçlamada bulunulması gerekir. Suçlama yapıldıktan sonra savunmasını hazırlayıp üç gün içerisinde sunması, disiplin kurulunun hücre cezasına hükmetmesi ve bu cezanın infaz hâkimliğince onaylanması gerekir. Ayrıca bu kararın da tutuklu kişiye tebliğ edilmesi ve itiraz hakkının bulunduğunun hatırlatılması gerekir. İtiraz hakkını kullanırsa duruşmalı bir inceleme yapılarak nihai kararın verilmesi gerekir. Kısaca, hücre cezasına ilişkin disiplin süreci nispeten uzun ve savunma dâhil birçok resmi tebligatı içeren bir süreç olup somut olayda bu uygulamalardan hiçbirine başvurulmadığı için başvurucunun maruz kaldığı hücre uygulamasının kanunda öngörülmüş olan bir disiplin cezası olmadığı açıktır. Tutuklu hâkim ve savcılara yönelik hücre uygulamasında suçlama, savunma alma, disiplin kurulunun ceza vermesi, cezanın tebliği ve itiraz türünden hiçbir işlem yapılmadığı için, başvurucu dâhil hücreye konan hâkim ve savcılar aleyhine hükmedilmiş resmi bir hücre cezasından bahsedilmesi imkânsız olup, somut olaydaki uygulamanın dayanağı 5275 sayılı Kanunun 44. maddesi olamaz.

  1. 5275 sayılı Kanunu 115. Maddesi uyarınca savcı kararıyla tek kişilik odaya konma

  1. 5275 sayılı Kanunun 115. maddesine göre, “tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan tutuklu” tek kişilik odaya konabilir. Bu tedbir hücre cezasından farklı olarak sadece tutuklular için uygulanır. Belirtilen tehlikeli özellikleri taşıyan tutuklular soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı kararıyla tek kişilik odaya konabilir. Bu şekilde tek kişilik odaya konan tutuklu şu uygulamalara maruz kalır: a) tutuklunun tek başına, sıkı rejim altında muhafaza edilmesi ve odasının kamera ile izlenmesi, b) belirli süre ile dışarı ile ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon hakkının kısıtlanması, c) kendisine ya da başkasına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel odada tutulması ve kamera ile izlenmesi sağlanabilir. 5275 sayılı Kanunun 115. maddesi uyarınca bir tutuklunun tek kişilik hücreye konabilmesi için maddede belirtilen gerekçelerden bir ya da birkaçına dayalı (yazılı) bir karar alınması gerekir. Bu karar, cezaevi idaresinin tutacağı “tehlikeli tutuklu” tutanağının Cumhuriyet savcısı tarafından onaylanmasıyla alınmaktadır. Bu durumda, tutukluların normal koğuşta bulundukları zamandaki hakları madde metninde belirtildiği şekilde Cumhuriyet savcısının belirleyeceği süre ile kısıtlanır. 5275 sayılı Kanunun 115. maddesi uyarınca alınan karar tutuklu kişiye tebliğ edilmeli veya talep halinde kararın bir nüshası ilgiliye verilmelidir. Kendisine tebliğ edilen veya verilen karara dayalı olarak tek kişilik koğuşa konulan kişi, 5275 sayılı CGTİHK’nın 115. maddesindeki şartların oluşup oluşmadığını, uygulamanın hukuka uygun olup olmadığını ve aykırı ise kaldırılmasını sağlamak için İnfaz Hâkimliğine başvuru hakkına sahiptir. Ayrıca Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kuruluna dilekçe yazabilmesi için de Cumhuriyet savcısının kararının bir nüshasının tek kişilik odaya konan tutukluya verilmesi gerekir. Somut olayda bu türden bir prosedürün uygulanmadığı da açık olduğu için 5275 sayılı Kanunun 115. maddesi de başvurucunun ve kendisi gibi hücreye konan hâkim ve savcıların tecridine hukuki dayanak oluşturamaz.

  2. Bir an için 5275 sayılı Kanunun 115. maddesindeki koşulların bir ya da birkaç yargı mensubu için var olduğu varsayılsa dahi, hücreye konan tüm hâkim ve savcıların 115. maddede öngörülen “tehlikeli tutuklu” statüsünde olması imkânsızdır. Kaldı ki, belirtilen maddeye uygun bir karar alınıp tebliğ edilmediği gibi talebe rağmen herhangi bir yazılı karar da başvurucuya verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucu ve aynı statüde cezaevinde hücreye konan hâkim ve savcılar kanuni hiçbir temeli olmayan şekilde, idarenin keyfi bir uygulamasının sonucu olarak hücreye konmuşlardır.

  3. Son olarak belirtmek isteriz ki, medyaya yansıyan haberlere göre, 9 Ekim 2016 tarihinde Sincan Cezaevinde tutulan 102 hâkim ve savcı Keskin T Tipi Cezaevine gönderilmiş ve bu cezaevinde yeni inşa edilmiş toplam 102 tek kişilik hücreye yerleştirilmiştir. Bu uygulamadan da anlaşılacağı gibi, 102 hâkim ve savcının aynı anda 5275 sayılı Kanunun 115. maddesindeki koşulları toplu olarak taşımaları imkânsızdır. 115. maddeye uygun olarak bir kişiyi tek kişilik koğuşa koyabilmek için birçok koşulun bir arada olması ve bu konuda savcılıkça alınmış yazılı bir karar bulunması gerekirken, 102 yargı mensubu için birçok koşul önceden oluşmamış da aynı anda aniden mi oluşmuştur? Dolayısıyla hâkim ve savcıların hücreye konmasının 5275 sayılı Kanunun 115. maddesiyle hiçbir ilgisi bulunmayıp, hücre uygulaması tamamen idarenin keyfi uygulamasının bir sonucudur; yasal hiçbir dayanağı yoktur.

  4. Ayrıca yukarıda açıklandığı gibi, 5275 sayılı Kanunun 116. maddesinin yollaması ile 9/2 ve 9/4 hükümleri ile CGTİHK’nın 63. maddesi de somut olayda uygulanan de facto hücre cezasına kanuni dayanak olamaz.

  5. Yukarıda belirtilenler ve özellikle hücre cezası dikkate alındığında, bir kişinin hücreye konması, ceza veya tedbir olarak öngörülmüş olup, normal bir tutukluluk uygulaması değildir. Hücreye ya da tek kişilik odaya konmanın şartları ve bu durumdaki tutuklunun hakları yasalarda keyfiliğe yer vermeyecek şekilde belirtilmiş olup bu koşullar olmadığı sürece tutuklu kişiler hücre uygulamasına tabi tutulamazlar.

  6. Tüm bu belirtilenlerden anlaşılacağı gibi, başvurucu dâhil hücre uygulamasına maruz kalan yargı mensupları Adalet Bakanlığının kararıyla keyfi olarak (yasal hiçbir dayanağı olmadan) hücreye konmuşlardır. Oysa 5275 sayılı CGTİHK, Adalet Bakanlığına bu konuda hiçbir yetki vermemiştir. Adalet Bakanlığı hücre cezasına karar veremeyeceği gibi, 5275 sayılı Kanunun 115. maddesi uyarınca tutukluları tek kişilik odaya da yerleştiremez. Somut olayda başvurucu, herhangi bir mahkeme kararıyla hücreye konmadığı gibi, cezaevi disiplin kurallarını ihlal ettiği için ya da tehlikeli bir durum oluşturduğu için hücreye konmamıştır. Kendisine uygulanan muameleler dikkate alındığında, 5275 sayılı Kanunun 9/2 ve 9/4 hükümlerinin kapsamında da olmayan hücre uygulaması tamamen önceden planlanmış bir şekilde yürütme organın keyfi bir uygulamasından ibaret bir cezalandırmadır. Başvurucu dâhil diğer yargı mensupları, tutukluluğu ve yargılamaları meşru gösterecek yasal hiçbir delil olmadığı için, insanlık dışı muameleye tabi tutup, kendilerini suçlayıcı beyanda bulunma8 veya başkalarını suçlayıcı ifade elde etme amacıyla hücreye konmuşlardır. AİHS’nin 3. maddesine aykırı olan bir uygulama sonucu (Bu açıdan, kullanılan yöntemin işkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele olmasının farkı yoktur.) elde edilen delillerin hiçbir hukuki değeri bulunmayıp, bir yargılamada kullanılması tek başına yargılamayı bir bütün olarak adil olmaktan çıkarır ve AİHS’nin 6. maddesini ihlal eder. (Jollah v. Germany (BD), 11.7.2006 – Gafgen v. Germany (BD), 1.6.2010). Somut olayda yargı mensuplarına yönelik yasa dışı hücre uygulamasının keyfi ve uygulamanın önceden planlandığını gösteren bir kanıt da şudur: hapishanelerde yeterli sayıda tek kişilik hücre bulunmadığı için Adalet Bakanlığı üç ay içerisinde Keskin ve Gaziantep’te yüzlerce yeni hücre inşa ettirmiş ve bu hücrelere özel olarak hâkim ve savcıları yerleştirmiştir.

  7. Kısaca başvurucu hiçbir yasal dayanağı olmayan bir şekilde, tamamen yürütme organının keyfi bir uygulamasının sonucu olarak tek kişilik hücreye konmuştur. Kendisine hiçbir karar tebliğ edilmediği gibi, herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. İtiraz edeceği hiçbir etkili merci bulunmadığı gibi, bu konuda verdiği dilekçeler de işleme konmamış veya yırtılıp atılmıştır. Tüm bu nedenlerle bir taraftan AİHS anlamında ayrı bir hürriyeti bağlayıcı ceza olduğu için AİHS’nin 6. maddesi bir bütün olarak ihlal edilmiş, diğer taraftan cezaevindeki birçok sivil hakkı (diğer tutuklularla görüşme ve iletişim, sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetlere katılma gibi) tamamen keyfi olarak engellendiği için ve bu konuda başvuru yapacağı hiçbir yargı organı bulunmadığı için AİHS’nin 6/1 hükmü (mahkemeye erişim hakkı) ihlal edilmiştir. Yukarıda belirtilen nedenlerle uygulamanın hiçbir yasal dayanağı olmadığı için de kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi (AİHS m. 7) ihlal edilmiştir. Tüm bunlar başvurucuya özel olarak acı çektirmek, fiziksel olarak son derece imkânsızlıklar içinde tutup fiziksel acı verip, ne zaman sona ereceği bilinmediği için tutukluyu ümitsizliğe sevk ederek kendisinde psikolojik acı ve üzüntüye yol açtığı için de insanlık dışı muamele (AİHS m. 3) oluşturur.

  1. Başvurucunun hücrede maruz kaldığı muameleler ve hücre koşulları

  1. Başvurucu hücreye alınırken taciz oluşturacak boyuta ulaşacak şekilde, ayrıntılı olarak üzeri aranmıştır. Oysa kendisi zaten güvenlikli bir cezaevinde tutulmakta olup içeriye cezaevi idaresinin izin vermediği herhangi bir materyalin girmesi imkânsızdır. Şüphe oluşturacak hiçbir tutum ya da davranışı olmamasına rağmen, bir yargı mensubunun üzerinin taciz oluşturacak boyutlarda aranmasının özel olarak bir talimatla yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu uygulama başvurucuya elem ve ıstırap vermek, daha önce emir verdiği memurlar aracılığıyla aşağılanmak ve psikolojik acı çektirmek amacıyla yapılmış olup, bu durum insanlık dışı muamele oluşturan uygulamalara bir örnektir.

  2. Küçücük ve güneş almayan kapalı bir odadan oluşan hücrede televizyon ve benzeri hiçbir iletişim imkânı bulunmamaktadır. Gazete, dergi, kitap ya da benzeri basılı bir esere de izin verilmemektedir. Açık hava alanı veya havalandırma üç kişilik bir koğuş için 25 m2 iken tek kişilik hücrede, belirtilen alanın yarısı kadar olup bu alan da güneş almamaktadır. Bazı cezaevlerindeki hücrelerde bu alan dahi mevcut değildir. Koğuşta kalan bir tutuklunun kişi başına düşen kullanım alanı çok daha fazla iken, hücre sadece 6 m2 den ibarettir. (NOT: Bu ölçüleri başvurucunun kaldığı hücreyi dikkate alarak, somut duruma uygun şekilde yazınız; gerekirse kendisinden öğrenerek bu bilgileri doğru olarak belirtiniz). Koğuşta kalan tutuklular diğer tutuklularla haftalık sosyal aktivite ve spor faaliyetlerinde bulunabilirken, de facto hücreye konan bir tutuklu diğer tutuklularla hiçbir şekilde görüştürülmemekte, hiçbir aktiviteye katılamamakta, dış dünya ile neredeyse tüm ilişkileri kesilmekte, hiç kimse ile konuşamamaktadır; sınırlı da olsa aynı bölümde bulunan diğer hücrelerde tutulan tutuklularla dahi görüştürülmemektedir. Bu şartlar altında tutulan başvurucu konuşma yetisini kaybetme riski ile karşılaşmakta ve neredeyse tam bir tecride (absolute solitary confinement) tabi tutulmaktadır. Ayrıca, kendisine verilen yemekler soğuk, ekmekler bayat ve hatta bazen küflü ve yetersiz, sabah kahvaltısı olarak üç ya da beş zeytin, bazen de çorba verilmektedir. Kantin ihtiyaçları da gerektiği gibi karşılanmamaktadır.

  3. Yeni hücrelerin inşa edildiği Gaziantep Cezaevinde sular akmamakta olup bu sorun bildirilmesine rağmen giderilmemektedir; bu durum tutukluların temizlik ihtiyaçlarını giderme açısından büyük sıkıntıya yol açmaktadır. Tutuklulara sadece haftada bir soğuk su verilmektedir. Tek kişilik odada sadece bir yatak bulunmakta olup sandalye ve benzeri oturacak hiçbir imkân bulunmamaktadır. Bu cezaevi, son üç ay içerisinde inşa edilmiş hücrelere sahip olup, alt yapısı hazırlanmadan açılmıştır. Tutuklular kaldıkları bölümlerdeki inşaat pisliklerini elleriyle ve iç çamaşırlarıyla kendileri temizlemek zorunda kalmışlardır. Bazı tutuklular 15 güne yakın tek kişilik hücrede kalmalarının sonucu olarak yaklaşık 10 kiloya yakın kilo kaybetmiştir. Yemek, su, temizlik gibi ihtiyaçlarının asgari ölçüde karşılanmamasına ek olarak hücreler diğer koğuşlara nazaran daha da soğuktur. Dilekçe hazırlamak için talep edilen kâğıt sayı ile ve yetersiz şekilde verilmekte, kalem ve benzeri talepler dahi sıkıntıya sebep olmaktadır. Dışarıdan ailelerin götürdükleri içeriğe sokulmamakta, tutuklulara ulaştırılmamaktadır. Bahçe duvarları 5 metre civarında yüksekliğe sahip olduğu için bazı odalar güneş dahi almamaktadır. Üç ya da dört odanın penceresi aynı avluya baktığı için hücrede tutulan tutuklular duvar ötesinden konuşabiliyorken, son zamanlarda konuşmaları dahi yasaklanmıştır. Tüm bu muameleler sonrası tutukluların tamamı kilo kaybetmiştir. Ayrıca cezaevi savcısı arada sırada tutukluları çağırıp, “Evet, anlatmak istediğiniz bir şey var mı?” şeklinde sorularla tutukluları konuşturmaya, dirençlerinin ne aşamada olduğunu öğrenmeye, yasak olmasına rağmen sorgu yapmaya çalışmaktadır. Hapishanede bayılan bir hasta hakkında “Tek kalamaz.” raporu veren doktor da cezaevinden gönderilmiş olup şu anda cezaevinde doktor olup olmadığı bilinmemektedir. Bu hastanın dili boğazına kaçmakta olup koğuşta tutulurken bayılınca bir kez yanındaki tutuklular kendisini bu durumdan kurtarmıştır. Bu tür hastalara ani müdahale edilmesi gerektiği açıkken bahse konu kişi tek kişilik hücrede tutulmaya devam etmektedir. Tüm bunlar bir tutuklunun normal şartlarda maruz kalacağı ve tutuklamanın doğasından kaynaklanan elem ve ıstırabın birkaç katı üzüntü ve acıya yol açmaktadır. Tutuklular bu muamelelere bilinçli olarak maruz bırakılmakta, kendilerinden iktidarın HSYK adaylarını desteklemedikleri için adeta intikam alınmaktadır. Hücre uygulaması tutuklu yargı mensubunun psikolojisini bozma, psikolojik elem ve ıstırap çektirme ve ekstra bir cezalandırma ve mümkünse delil elde etme aracı olarak kullanılmaktadır.

  4. Cezaevlerinde fiilen yapılan hücre uygulaması, resmiyette hücre cezası olarak gösterilmemekte, kişiler fiilen ve sözlü talimatla hücreye konmaktadır. Bugüne kadar yapılan uygulamalardan, önce ünvanlı yargı mensupları olmak üzere tüm tutuklu hâkim ve savcıların sırasıyla hücreye konacağı anlaşılmaktadır. 1 Kasım 2016 tarihi itibariyle Türkiye’nin birçok cezaevinde 400 civarında yargı mensubunun hücreye konduğu medyada ileri sürülmüştür.

  5. Hâkim ve savcıların hücre uygulamasına maruz bırakılmasının en önemli amacı, meslekten kollektif şekilde ihraç edilen ve büyük çoğunluğu tutuklanan 3654 hâkim ve savcıya yönelik suçlamalar temelsiz olduğu ve somut hiçbir delil gösterilemediği için, tutuklu hâkim ve savcıların iradelerini felce uğratarak, zorla (psikolojik baskı ve manevi işkence uygulayarak) kendilerini veya başkalarını suçlayıcı beyanlar elde etmektir. Örneğin Yargıtay üyesi Muharrem Karayol, 31.10.2016 sabahı 400 km uzakta bulunan cezaevinden Ankara’ya getirilip, savcı tarafından kendisine “itirafçı ol” teklifi yapılmıştır. Karayol bu teklifi reddetmiş ve tekrar tutulu bulunduğu cezaevine geri gönderilmiştir (@HuseyinAygun62 – 31.10.16 – 10.02). Yapılan uygulama kısaca, hâkim ve savcıları haftalarca insanlık dışı şartlar altında tecride tabi tutup, maddi imkansızlıklar altında yaşatmak, böylece psikolojik baskı uygulayıp iradelerini fesada uğratarak, kötü muamele sonucu delil elde etme çabasından ibarettir. Bu uygulama Anayasa, AİHS ve BM MSHS tarafından net olarak yasaklanmıştır. Bilindiği gibi, işkence veya insanlık dışı muamele sadece kişinin fiziksel bedenine yönelik üçüncü bir kişinin uyguladığı şiddetten ibaret değildir; kişinin tutulduğu ortam dolayısıyla maddi ve manevi vücut bütünlüğüne yönelik uygulanan ve belirli bir eşik düzeyini aşan muameleler de AİHS’nin 3. maddesi anlamında insanlık dışı muamele oluşturur. Sözleşmenin 3. maddesi, bireyin maddi ve manevi vücut bütünlüğüne yönelik her türlü şiddeti ve kötü muameleyi, maddi ve manevi (psikolojik) baskıyı, insanlık dışı cezaevi şartlarında tutmayı, tecride tabi tutulmayı da yasaklamaktadır (bkz. X / Türkiye kararı).

  6. Başvurucu da Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tek kişilik hücreye konmuş olup, yukarıda belirtilen muamelelerin büyük çoğunluğuna maruz bırakılmıştır. Kendisi gündür hücrede tutulmakta olup bunun neticesi olarak kilo kaybetmiştir. Ayrıca, (NOT: BU KISMA BAŞVURUCUNUN MARUZ KALDIĞINI BİLDİĞİNİZ TÜM MUAMELELERİ, YAŞADIĞI ORTAMIN KOŞULLARINI VE YUKARIDAKİLER DÂHİL BENZER MUAMELELERİ AYRINTILI OLARAK KENDİSİNDEN BAHSEDEREK YAZINIZ. EN ÖNEMLİ BÖLÜM BU KISIM OLUP OLAYI BAŞVURUCUYA ÖZGÜ HALE GETİRİRSENİZ VE KENDİSİNE UYGULANAN SOMUT MUAMELELERLE AÇIKLARSANIZ TALEBİNİZ AÇISINDAN FAYDALI OLUR.)

II. YAPILAN MUAMELELERİN NİTELENDİRİLMESİ

  1. AİHM, insanlık dışı muameleyi, bilinçli olarak tasarlanmış, kısmen uzunca bir süre veya uzun saatler boyunca devam eden ve durmadan uygulanan, kişiye yoğun bedensel veya manevi acı veya elem yaşatan, ruhsal acıya yol açan muameleler olarak tanımlamaktadır. Somut olayda da gözaltına alınma anından itibaren bilinçli olarak planlanıp uygulamaya konmuş elem ve acı verici muameleler, iki kişilik hücrede onlarca kişiyi günlerce tutma, yeme, içme, elbise, temizlik ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını asgari olarak da karşılamadan ümitsizce bekletme ve beton zemin üzerinde uyumaya zorlama, illegal olarak tutuklama ve Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı olarak tutuklayıp, yine illegal şekilde mallarına el koyup asgari insan onuruna uygun yaşamlarını sürdürme ve ihtiyaçlarını karşılamalarını da imkânsız kılma, parasız pulsuz bırakıp kendi seçeceği (istediği) avukatı tutmasından da mahrum etme, gözaltında aile fertleriyle ve/veya avukatıyla yasaların öngördüğü şekliyle görüştürmeme, görüştürülse dahi kayıt altına alma ve bir görevli huzurunda görüştürme ve son olarak yine illegal şekilde günlerce tek kişilik pis, rutubetli, küf kokulu, karanlık ve insan onuruna aykırı hücrelerde tutma, soğuk ve yetersiz yemeklere ek olarak, bayat ve hatta bazen küflenmiş ekmek yemeğe mahkûm etme, ailesinin getirdiği elbiseleri kendisine ulaştırmayıp soğuk hücrede üşümesini sağlama, banyo ve temizlik ihtiyaçlarını dahi asgari olarak karşılamama tamamen bilinçli olarak uygulanan yoğun insanlık dışı muameleler olup, tutuklamanın doğasından kaynaklanan elem ve acının ötesine geçen insanlık dışı muameledir. Bu insanlık dışı muamelelerin yoğunluğu her geçen gün artmakta olup muamelelerin nerede duracağı dahi bilinmemektedir. Kala kala bir tek ilaç verip zehirleme veya akli melekelerini sonlandırma ya da zehirleyerek tutuklunun yaşamını sonlandırma pratiği kalmış gözükmektedir; ya da bazı iktidar yanlısı twitter hesaplarının (Ahmet Üstün, @ustunn_ahmet, 25.9.16) belirttiği gibi, hepsini bir ya da iki cezaevinde (toplama kampında) toplayıp, bir kargaşa çıkartarak tamamını aynı anda öldürme pratiği geriye kalmış gözükmektedir. Bu yöntemlere de başvurulursa Hitler’in Almanya’da uyguladığı tüm yöntemler denenmiş olacaktır.

  2. Daha özel olarak belirtilecek olursa, bir yargı mensubunu, gerçek organizatörlerini Hükümetin bilmesine rağmen açıklamadığı9 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden birkaç saat sonra, haklarında Anayasanın 159/9 hükmüne uygun bir soruşturma dahi açılmadan10, 2802 sayılı yasanın 88. Maddesine açıkça aykırı olarak11 ve hukuka uygun toplanmış hiçbir delil olmadan, tamamen illegal şekilde gözaltına alıp uzunca sayılacak bir süre gözaltında insanlık dışı ortamlarda ve şartlarda tuttuktan sonra gerekçesiz şekilde ve hiçbir somut delil gösterilmeden tutuklamak başvurucunun maruz kaldığı insanlık dışı muamelelerin ilkini oluşturmaktadır.

  3. Bir yargıcı illegal şekilde tutukladıktan sonra, Anayasa ve yasalara açık aykırı olarak, yetkisiz bir hâkimlik tarafından mallarına da el koymak, böylece ailesini de açlığa ve sefalete mahkûm etmek, maddi imkânsızlar nedeniyle istediği avukatı seçme hakkından mahrum bırakmak, başvurucuya ailesinin de temel ihtiyaçlarını karşılayamayacağı bir konuma düştüğünü düşündürtmek ve bu hususların kendisinde yol açtığı çaresizlik hissi, verdiği acı ve elem de insanlık dışı muamelelerin ikincisini oluşturur. Başvurucunun mallarına el konulduğu için, dışarıdaki ailesinin de en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakıldığını düşünmesi, ailesinin giderlerini karşılama yönünden bırakıldığı çaresizlik kendisine ayrı bir acı ve elem yaşatmaktadır. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle istediği avukatı tutma hakkının dahi elinden alınması, kendi belirleyeceği avukatı tutsa dahi tüm görüşmelerinin kayıt altına alınması ve her görüşmede bir cezaevi görevlisinin mutlaka hazır bulunması, dertlerini ve sıkıntılarını üçüncü bir kulak olmadan özgürce avukatına dahi anlatamaması gibi durumlar birlikte değerlendirildiğinde, başvurucuya yaşatılan uygulama tipik bir insanlık dışı muameledir.

  4. Tüm bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi, hiçbir yasal dayanağı olmadan, tamamen keyfi olarak başvurucuyu hücreye koyup, hiçbir neden göstermeden, tutuklu yargıca ekstra maddi ve manevi acı, elem ve ıstırap yaşatmak, hücrede ekstra mahrumiyetlere maruz bırakarak bu durumu ruhsal veya manevi baskı unsuru olarak kullanmak, bu insanlık dışı muamelelerin ne zaman sona ereceğini veya nereye kadar gideceğini bilmeden ümitsiz bir şekilde beklemesini sağlamak insanlık dışı muamelelerin üçüncüsünü oluşturur. Tüm bu uygulamalar bir arada değerlendirildiğinde, gözaltına alınma anından itibaren başvurucuya yaşatılanlar ve son olarak hücre uygulaması AİHS’nin 3. maddesi anlamında açık bir insanlık dışı muamele oluşturur. Tüm bunlar, tutukluluğun doğasından kaynaklanan üzüntü, elem ve acıları aşan, endişe, kaygı, ıstırap, çaresizlik ve acılar olup, kişiyi aşağılayıcı ve onur kırıcı, insan onuruna saldırı oluşturan açık bir insanlık dışı muameledir.

  5. İnsanlık dışı muamele AİHS’nin 3. maddesince açıkça yasaklanmış olup, yasalarda da hiçbir dayanağı olmayan de facto hücre uygulamasının devam etmesi durumunda 3. maddenin ihlali devam edecektir. Karar verici organ Adalet Bakanlığının olduğu dikkate alındığında, bu konuda yasalarda hangi mercie başvurulacağı dahi öngörülmüş değildir. Kısaca başvurucunun hakkında uygulanan de facto hücre cezasına karşı başvurabileceği, önceden kanunla öngörülmüş, etkili hiçbir iç hukuk yolu bulunmamaktadır. Kaldı ki başvurucunun hücreden ulaştırmaya çalıştığı dilekçeler işleme konulmamakta, cevapsız bırakılmakta ya da yırtılıp atıldığı anlaşılmaktadır.

  6. Tüm bu açıklananlardan ve yukarıda olaylar kısmında belirtilenlerden anlaşıldığı üzere, başvurucu Adalet Bakanlığının sözlü talimatı gereğince hücre uygulamasına tabi tutulmuştur. Tutulduğu şartlar ve CGTİHK’nın 44, 115 ve 9/2,4 hükümleri ile kendisine uygulanan muameleler dikkate alındığında, başvurucu yasal hiçbir dayanağı olmadan, tamamen keyfi olarak hücrede tutulmaktadır. Zira hücrede maruz kaldığı muameleler zikredilen yasa maddelerinin hiçbirinin kapsamına girmemektedir. Uygulanan muameleler dikkate alındığında, somut olaydaki hücre uygulaması ile, hiçbir neden gösterilmeden, tamamen keyfi olarak, kanuni hiçbir temeli olmadan, kişiyi de facto hücreye koyup tutukluya ekstra acı, elem ve ıstırap yaşatma, hücrede ekstra mahrumiyetler yaşatarak bu durumu maddi ve manevi baskı unsuru olarak kullanma, insan onuruna aykırı olarak tutukluluğun doğasından kaynaklanan elem ve acıları aşan, insanlık dışı muamele oluşturan ıstırap ve acılara maruz bırakma, kişiyi aşağılama ve onur kırıcı muamelelere tabi tutma, diğer bir ifade ile mahrumiyetler yaşatıp cezalandırma amaçlanmaktadır. Tüm bu uygulamalar AİHS’nin 3. maddesi anlamında insanlık dışı muamele oluşturur.

  7. Sincan cezaevinde tutuklu bulunan hâkim Yılmaz Erdem 30 günden fazla hücrede tutulmuş ve toplam beş kilo kaybetmiştir. Hücrede küf ve rutubet kokusu bulunduğunun da belirtildiği sosyal medya hesaplarında, eşinin kendisine yazdığı mektuplara çok ihtiyacı olduğunu belirtmesine rağmen, eşinin gönderdiği mektupların dahi kendisine ulaştırılmadığı ifade edilmiştir. Bu beyandan anlaşılacağı üzere, bir kişiyi tecride tabi tutma, tüm dış dünya ve yakınlarıyla bağlarını koparıp izole etme, kişide giderilmesi son derece zor ruhsal ve bedensel12 sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenledir ki, 5275 saylı kanunda hücre cezası en fazla 20 gün olarak öngörülmüştür. Başvurucu henüz hükümlü değildir; masumiyet karinesi gereği suçsuzdur. Modern ceza adalet sisteminin en temel varlık nedeni hükümlüyü ıslah etmek iken, hükümlü dahi olmayan bir tutukluya tüm bu yapılanlar açık bir insanlık dışı muamele ve insanlık dışı cezalandırma oluşturur.

  8. Yukarıda belirtilen tüm bu uygulamalar bilinçli bir düşüncenin ürünü olarak önceden tasarlanmış, uzun saatler/süre boyunca kesintisiz uygulanan, yoğunluğu her geçen gün artan, bedensel ve ruhsal acı, elem, üzüntü ve ıstıraba neden olan muameleler olduğu açıktır. Bu durum AİHM içtihatları dikkate alındığında, (şimdilik işkence olarak nitelendirilmese dahi) asgari “insanlık dışı muamele” olarak nitelendirilir. Söz konusu hücre uygulaması 35 günden (NOT: başvurucunun maruz kaldığı hücre uygulamasına dair bilgiyi, bu talebin yapıldığı günü dikkate alarak, doğru olarak bu kısma yazınız) bu yana devam etmekte olup ne zaman sonlandırılacağı yürütmenin keyfine kalmıştır. Bu uygulamayı sonlandıracak tek iç hukuk yolu Anayasa Mahkemesi olup başvurulmasına ve başvuru tarihinden bu yana aradan geçen süreye rağmen, söz konusu insanlık dışı muamele sonlandırılmamıştır. AİHS’nin 3. maddesi anlamında insanlık dışı muameleler devam ettiği için, devam eden ihlale son verilmesi amacıyla bu ihtiyati tedbir talebinde bulunulmuştur.

Yüklə 128,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin