Cevap
Evvela “yuridu” fiilinin mefulünün mahzuf olması ve takdirde bulunması asla aykırıdır. Asl olan takdirin olmamasıdır. Sadece bir delil olduğu durumlarda bu asla aykırı yola başvurmak mümkündür. Bu ayette ise bu konuda herhangi bir delil mevcut değildir.
İkinci olarak bazıları esasınca tekvini irade ve diğer bazısı esasınca da teşrii irade sayılacak “liyuzhibe” fiilindeki lam hakkında birkaç ihtimalin olmasıyla birlikte tekvini irade ile uyumlu olan ihtimal bu ayette kesinlik kazanmaktadır. Bunun delili ise iradenin tekvini olduğunu ispat için ortaya konulan cihetlerdir. Bu sebeplerden biri teşrii iradenin Ehl-i Beyt hakkında hiçbir fazilet ve övgüye neden olmamasıdır. Oysaki ayet-i kerime, Peygamber ve Ehl-i Beyt’i için değerli ve büyük fazileti beyan etmiştir ve mezkur hadisler de bunu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.
O halde ayette geçen lam harfi lam-i taaddi olabilir. Bu durumda da lamdan sonrası “yuridu” için bir mefuldür. Nitekim Kur’an’ın diğer ayetlerinde de müşahede ettiğimiz gibi “yuridu” fiili bazen lam ile ve bazen de lam olmaksızın mefule mütaaddi olmuştur (geçişli fiil haline gelmiştir).
Kur’an’da yer alan benzeri hususları göstermek için iki örnek aktarmakla yetiniyoruz.
1. Husus: “(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.”1 “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.” 1
2. Husus: “Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” 2 “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.” 3
Bir ayette ise “istiyorlar” fiili “(üfleyip) söndürmek” cümlesine vasıtasız olarak ve başka bir ayette ise lam edatı vasıtasıyla mütaaddi olmuştur (geçişli fiil haline gelmiştir).
Ayette geçen mezkur Ehl-i Beyt beş kişi değildir. Peygamber’in (s. a. a.) Diğer akrabalarını da kapsamaktadır. Zira bazı hadislerde de yer aldığına göre Peygamber (s. a. a.) Amcası Abbas’ı ve onun çocuklarını da örtüsü altına almış ve şöyle buyurmuştur: “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.” Ardından da onlar hakkında dua etmiştir.
Cevap
Ehl-i Beyt’in beş kişi olduğunu veya ondört masumdan ibaret olduğunu beyan eden hadislere teveccüh edildiği takdirde mezkur hadis en küçük itibara sahip olamaz. Bu hadis senet açısından hiçbir itibara sahip değildir. Zira senedinde Muhammed bin Yunus adlı şahıs vardır. İbni Hacer onun hakkında İbni Habban’dan naklen hadis uydurduğunu beyan etmiştir. Bu şahıs güvenilir kimselere yalan yere binden fazla hadis isnat etmiştir. İbni Adiy ise onun hadis uydurmakla suçlandığını beyan etmiştir. 1
Hakeza bu mezkur hadisin senedinde Malik bin Hamza adlı şahıs vardır. Buhari bu kimseyi “Zuefa” adlı kitabında zayıf raviler zümresinden saymıştır. 2
Mezkur hadisin senedinde aynı şekilde Abdullah bin Osman bin İshak adlı şahıs vardır. İbni Hacer onun hakkında Osman’ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: “İbni Muin’e şöyle dedim: “Bu ravi nasıldır?” O şöyle dedi: “Onu tanımıyorum.” İbni Adiy şöyle demiştir: “O meçhul ve tanınmamış bir kimsedir.”
Bütün bu özellikler esasınca bu hadis asla bu konuda zikrettiğimiz muteber hadislere karşı koyamaz ve onları itibardan düşüremez.
Altıncı Soru
Peygamber (s. A. V), “ben de sizin Ehl-i Beyt’ten miyim?” Diye soran Ümmü Seleme’ye cevap olarak şöyle buyurmuştur: “sen hayra doğrusun” veya “sen hayır üzeresin” Bunu anlamı da şudur ki yani sizin hakkınızda dua etmem bile gerekmemektedir. Çünkü Kur’an ayetleri ilk önce sizler hakkında nazil olmuştur. “sen hayır üzeresin” cümlesinin anlamı da şudur ki siz daha iyi durumda bulunmaktasınız. Bu Ümmü Seleme’nin Ehl-i Beyt’e dahil olmadığı anlamında değildir.
Cevap
Ayet siyakı hakkında aktardığımız bilgilerden şu sonucu çıkarmak mümkündür ki tathir ayeti kendisinden önceki ayetlerle tek bir siyak içinde değildir. Peygamber’in (s. a. a.) Eşleri asla Peygamber’in Ehl-i Beyt’i içinde sayılmamaktadır.
“Hayır üzere” “hayra doğru” cümlesinde yer alan hayır kelimesi bu gibi yerlerde üstünlük ve daha iyi olma anlamında değildir. Dolayısıyla Peygamber’in eşlerinin bu beş şahıstan daha üstün olduğu anlamını ifade etmemektedir. Bu hadiste yer alan bir çok deliller de bu konuya açık bir şekilde delalet etmektedir. Bu delillerden birisi de Ümmü Seleme’nin Ehl-i Beyt zümresine katılmak için kendisine izin verilmesini arzu etmesidir. Zira Ümmü Seleme’ye göre bu kendisi için özerine güneşin doğduğu ve battığı her şeyden daha hayırlıdır.
Peygamber’in (s. a. a.) Eşleriyle ilgili ayet-i kerimeler üzerinde düşünüldüğü takdirde özellikle de tathir ayetinden önceki ayetler dikkatlice incelendiği zaman bu ayetlerin nüzul sebebi ve Tahrim suresinin ayetleri bu konuyu apaçık bir şekilde beyan etmektedir. Örneğin Tahrim suresinin ayetleri üzerinde daha fazla düşünülmesi gereken ayetlerdir. “Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı” 1
“Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.” 1
“Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! Denildi.” 2
Hadislerde yer aldığına göre Peygamber (s. a. a.) Ehl-i Beyt’i hakkında tathir ayeti nazil olduktan sonra dua ederek şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Onlardan her türlü pisliği gider ve onları tertemiz kıl.”
Böyle bir dua, ayetten istifade edilen istem makamıyla aykırılık içindedir. Zira eğer ayet-i kerime ismete delalet etseydi ve bu ismet de Ehl-i Beyt için hasıl olmuş olsaydı artık ismet için dua hasıl olan bir şeyi hasıl etmek gibi anlamsız bir şeydir.
Dostları ilə paylaş: |