Rıza Kardan Çeviri: Kadri ÇELİk tatbik ve Tashih Mecme-i Cihani-i Ehl-i Beyt (a s.)



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə37/43
tarix26.07.2018
ölçüsü0,76 Mb.
#59402
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43

Cevap


Birinci cümle abdest ve gusül ayetinin sonunda yer alan bir cümledir. Ayet şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.1

Bu ayet-i kerimede Allah abdest, gusül ve teyemmüm hükmünü beyan ettikten sonra şöyle buyurmaktadır: “Allah bu hükümleri teşri etmekle sizleri zorlukta karar kılmak istememektedir. Aksine Allah sizleri abdest gusül ve teyemmüm görevini yaparak temizlemektedir. Bu temizlik abdest, gusül ve teyemmüm açısından vücuda gelen hadesten temizlik anlamındadır. Tathir ayetinde yer alan mutlak tekvini taharet ile hiçbir irtibatı yoktur.

İkinci ayette ise şeytanın aşağılıklarından kasıt bedir savaşında Müslümanlar aleyhine işlenen cinayetlerdir. Allah-u Teala onlar için yağmur yağdırmış, onlar da yağmur suyu ile gusletmişlerdir. Cenabet hadesi gusül ile ortadan kaldırmışlardır. Bu ayet de cenabetin temizlik anlamında olan özel bir temizlikten bahsetmektedir. Bu tür cenabetten temizliğin yağmur suyuyla gusül edilerek ortadan kaldırıldığı söz konusu edilmiştir. O savaşta olan sahabe için bu temizlik hasıl olmuştur. Tathir ayetinden istifade edilen mutlak tekvini taharet ile de hiçbir irtibatı yoktur.

Yedinci Bölüm

İlm’ul Kitab ayetinde İmamet
Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan yeter.1

Bu ayet İhticac'ta 2 yer alan rivayette de belirtildiği gibi müminlerin emiri Hz. Ali’nin (a. s.) Faziletini beyan etmektedir. Bu yüzden bu ayetin anlamı hakkında daha fazla dikkat göstermek gerekir.

Bu ayet ilk önce Peygamber’in (s. a. a.) Risaletini inkar eden kafirleri ele almıştır. Ardından Peygamber’in (s. a. a.) Risaletine iki şahit ve kanıt zikretmiştir. Bu şahitlerden biri yüce Allah diğeri ise nezdinde kitap ilmi olan kimsedir.

Ayetin delalet ve anlamının açıklığa kavuşması için iki hususu açıklığa kavuşturmamız gerekir:

1- Yüze Allah’ın tanıklığı nasıl bir tanıklıktır?

2- Nezdinde kitap ilmi olan kimse kimdir?



Yüce Allah’ın tanıklığı


Bu ayet-i kerimede Peygamber’in (s. a. a.) Risaletinin ilk şahit ve kanıtının yüce Allah olduğu beyan edilmiştir. Allah’ın bu şahadeti ve tanıklığı iki şekilde düşünülebilir:

1- Allah’ın bu tanıklık ve şahadeti sözlü bir tanıklık olabilir ve dolayısıyla lafız ver kelam kategorisinden sayılabilir. Bu durumda açık bir şekilde Peygamber’in (s. a. a.) Risaletini beyan eden ayetler Allah’ın bu şahitliğinin birer kanıtıdır. Örneğin “Kur'an-ı Hakim'e yemin ederim. Şüphe yok ki, sen, elbette (Peygamber) gönderilmiş olanlardansın.1

2- Allah’ın bu şahitlik ve tanıklığı fiili bir tanıklık da sayılabilir. Yani Allah’ın Peygamber’in (s. a. a.) Eliyle zahir ettiği mucizeler olarak değerlendirilebilir. Peygamber’in iddiası risalet hakkındadır. Özellikle de bütün zamanlarda Allah’ın ebedi ve baki mucizesi olan Kur’an-i Kerim’dir. Bir tür Allah’ın fiili sayılan bu mucizeler ise Peygamber’in (s. a. a.) Risaletinin kanıtı konumundadır.

Nezdinde kitap ilmi olan kimse kimdir?


İncelenmesi gereken ikinci husus ise kitaptan maksadın ne olduğudur ve nezdinde kitap ilmi bulunan kimse kimdir? Bu konuda da birkaç ihtimal vardır. Biz onları incelemeye çalışacağız.

Birinci İhtimal: Kitaptan maksat Kur’an’dan önceki semavi kitaplardır. Kitap ilminden maksat ise Yahudi ve Hıristiyan alimlerdir.

Bu durumda ayetin anlamı şöyle olmaktadır: Ey Peygamber de ki: “Allah’ın ve önceki semavi kitapların ilmine sahip olan kimselerin örneğin Yahudi ve Hıristiyan alimlerinin benimle sizler arasında risalet tanığı olması yeterlidir. Zira bu kitaplarda Peygamber’in (s. a. a.) Adı yer almıştır ve Peygamber’in (s. a. a.) Risaleti açık bir şekilde beyan edilmiştir. Dolayısıyla bu konudan haberdar olan Hıristiyan ve Yahudi alimleri buna tanıktır.

Bu ihtimal doğru bir ihtimal değildir. Zira Yahudi ve Hıristiyan alimleri her ne kadar kendi semavi kitapları hakkında bilgin olsa da onlar küfür içine girmiş ve hiçbir zaman kendi aleyhlerine tanıklık etmeye yanaşmamışlardır.

İkinci İhtimal: Kitaptan maksat Kur’an’dan önceki semavi kitaplardır. Bu semavi kitaplar hakkında ilim sahibi olmaktan maksat ise daha önce Yahudi ve Hıristiyan alimlerinden olan ama daha sonra İslam’a yönelen ve Müslüman olan kimselerdir. Örneğin Selman-i Farsi, Abdullah bin Selam, Temim’ud Dari gibi kimseler bu gruptan sayılmaktadır. Bu kimseler daha Tevrat ve İncil gibi önceki semavi kitapların içeriği hakkında yeterli bir bilgiye sahip olan kimselerdi ve öte yandan kendi kitaplarında İslam’ın hakkaniyeti ve Peygamber’in (s. a. a.) Risaleti hakkındaki konularda bildiklerine tanıklık etmeye hazır kimselerdi.

Bu ihtimal de doğru bir ihtimal değildir. Zira Ra’d suresi ve bu cümleden son ayet olan söz konusu ayet Mekke’de nazil olmuştur. Mezkur kimseler ise Medine’de Müslüman olmuşlardır. Dolayısıyla henüz kafir olan ve Müslüman olmayan kimselerin kendi dinleri aleyhine tanıklık ve şahadette bulunmaya davet edilmesinin bir anlamı yoktur. Şa’bi ve Said bin Cubeyr’den nakledildiğine göre onlar da nezdinde kitap ilmi bulunan kimselerin Abdullah bir Selam olduğunu beyan eden mezkur ihtimali reddettikleri nakledilmiştir. Zira bu sure Mekki bir suredir, Abdullah bin Selam ise Medine’de Müslüman olmuştur. 1



Üçüncü İhtimal: “Nezdinde kitap ilmi bulunan kimse”den maksat Allah’tır ve kitaptan maksat ise Levh-i Mahfuz’dur. “Nezdinde kitap ilmi bulunan kimse” cümlesinin “Allah” kelimesine atfedilmesi sıfatın ism-i zata atfedilmesi babındandır ve bu durumda anlam şöyle olmaktadır: Allah ve kainattaki bütün hakikatlerin kaydedilmiş olduğu levh-i mahfuz hakkında bilgi sahibi olan kimse senin risaletine tanıklık etmektedir.

Bu ihtimal de doğru olabilir. Zira:

Evvela “De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan yeter” cümlesinde var olan atfedilme olayı “yanında Kitab'ın bilgisi olan” ifadesinin başlangıçta ilk tanık olarak zikredilen Allah’tan gayrisi olmasını gerektirir.

İkinci olarak Arapça kullanımlarda sıfatın sıfata atfedilmesi mevsuf hakkında yaygın ve revaçtadır. Kur’an-i Kerim’de de bu tür kullanımlar mevcuttur. Örneğin şu ayet “Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir.1

Bu ayette “gafir’iz zenb” (günahları bağışlayan) ve “kabil’it tevbe” (tövbeyi kabul eden) ifadeleri aralarında atfetme harfi olmaksızın birbiri ardınca yer alan Allah’ için zikredilmiş iki sıfattır. Ama daha önce ism-i zatın zikredildiği hususlarda hiçbir zaman yaygın kullanımlarda sıfat ona atfedilmemiştir. Bu yüzden, “ayet-i kerimede “yanında kitap ilmi bulunan kimse” ifadesinden maksat yüce Allah’tır” denilemez.

Dördüncü İhtimal: Kitaptan maksat Levh-i Mahfuz’dur ve nezdinde kitap ilmi bulunan kimseden maksat ise müminlerin emiri Hz. Ali’dir (a. s.). Şimdi bu ihtimali incelemeye ve araştırmaya çalışalım.


Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin