İmam vahiy dışında Peygamber’in (s. . A) taşımış olduğu rolün aynısına sahiptir. Bu açıdan imameye şiasına göre imamda ismet sıfatı akli ve nakli deliller esasınca şarttır ve gereklidir.
İkinci olarak ismet için akli bir gerektirici bir faktörün olmayışı var olmadığının delili değildir. Bunun açıklaması da şudur ki Peygamber ve imam hakkında akıl onların ismet sahibi olması gerektiğine hükmetmektedir. Onlardan gayrisi hakkında akıl bu hükmü vermemektedir. İsmet Allah’ın salah gördüğü kimseye bağışta bulunduğu bir bağıştır. Peygamberler ve imamlar hakkında onların ismet sahibi olduklarına dair akli deliller vardır onlardan gayrisi dışında ise eğer masum olduğuna dair nakli bir delil varsa bu durumda ona da inanmak gerekir. Tathir ayeti Peygamber’in (s. a. a.), imamların ve Hz. Fatıma’nın (s. A) delili konumundadır.
İkinci olarak bu hadis sahip olduğu bir çok yollara rağmen Yezid b. Hayan adlı kimseye ulaşmaktadır. Bu hadis ayetin içeriği ve sayısız hadislere karşı koyacak bir salahiyete sahip değildir.
Üçüncü olarak sabit olduğu varsayılsa bile bir sahabiden nakledilen bir içtihat konumundadır ve de hüccet olamaz.
Dördüncü olarak sakaleyn hadisi bir çok değişik yollardan Zeyd b. Erkam’dan nakledilmiştir ve bu hadiste şu cümle de yer almaktadır: “Eğer onlara sarılacak olursanız ebedi olarak sapmazsınız şüphesiz o ikisi (Kur’an ve Ehl-i Beyt) havuzda yanıma gelinceye kadar asla bir birinden ayrılmazlar. Bu da Ehl-i Beyt’in önderliğini ve Kur’an'dan ayrılmazlığını beyan etmektedir. Zeyd b. Erkam’dan mezkur tefsirle hiç bir şekilde uyum içinde değildir. Zira mezkur tefsir esasınca Abbas oğulları halifeleri bütün zulüm ve cinayetleriyle Ehl-i Beyt’ten sayılmıştır ve bu da sakaleyn hadisinin içeriği ile asla uyumlu değildir.
Bazı hadislerde yer aldığına göre Ümmü Seleme, “Ben de Ehl-i Bet’ten miyim?” Veya “Beni de o zümreye kat” diye söylediğinde Peygamber (s. a. a.) Ona şöyle buyurmuştur: “Evet inşallah” veya şöyle buyurmuştur: “Sen benim ehlimdensin” bu esas üzere Peygamber’in Ehl-i Beyt’inin beş kişiye mahsus olduğu söylenemez.
Cevap
Nakledilen bir çok hadislere göre Ehl-i Beyt kavramı özel bir anlam ifade etmektedir. Al-i aba’dan sadece beş kişiye özgüdür onlardan başkasını kapsamamaktadır. Dolayısıyla şöyle söylenebilir ki soruda söz konusu edilen bu hadislerde yer alan “ehl” veya “Ehl-i Beyt” kelimeleri lügavi anlamda olup bu anlamda Peygamber’in eşlerini de kapsamaktadır.
Sorulan hadisler hakkında Ehl-i Sünnetin hadis ve fıkıh imamlarından biri olan Ebu Cafer Tahavi’nin sözünü aktarmak istiyoruz. Tahavi tathir ayetindeki Ehl-i Beyt’in beş kişiye ait olduğunu ve Peygamber’in (s. a. a.) Eşlerinin ayet-i kerimenin kapsamının dışında kaldığını söyleyen bir kimsedir. Müşkül’ül Asar1 adlı kitabında bir hadis nakletmiştir ki bu hadise göre Ümmü Seleme şöyle demiştir: “Beni de onların (Ehl-i Beyt’in) arasına kat.” Peygamber (s. a. a.) Şöyle buyurmuştur: “Sen benim ehlimdensin.”
Tahavi bu konuda şöyle diyor: “Peygamber’in maksadı Ümmü Seleme’nin Ehl-i Beyt’ten, yani Peygamber’in (s. a. a.) Eşlerinden olduğu söylenebilir. Şüphesiz Peygamber’in eşleri Peygamber’in ehli sayılmaktadır.”
Tahavi daha sonra şahit olarak sekiz hadis nakletmektedir ki Ümmü Seleme tathir ayetinde Ehl-i Beyt’ten sayılmamıştır.
Tahavi daha sonra şöyle diyor: Bu ayetler Ümmü Seleme’nin tathir ayetinde belirtilen Ehl-i Beyt’ten olmadığına delalet etmektedir. Tathir ayetindeki Ehl-i Beyt’ten maksat sadece Allah Resulü (s. a. a.), Ali (s. A), Fatıma (s. A), Hasan ve Hüseyin’dir (a. s.). 2
Tahavi’nin verdiği ihtimallerden birine göre ise, “Sen benim ehlimdensin” ifadesinden maksat şudur ki sen benim dinime uyduğun sebebiyle benim ehlim sayılmaktasın.” Nitekim Hz. Nuh kıssasında da, Nuh Peygamber’in oğlu olmaktan çıkartılmış ve kendisine şöyle denilmiştir. “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”1
Buradan da anlaşılmaktadır ki iman ve Salih amel sahibi olan kimseler onun ehlinden sayılmaktadır.
Tahavi bu ihtimali vasile hadisini beyan ettikten sonra açıklamaktadır. Vasile de “kesa hadisi”ni rivayet eden sahabilerden biridir. Rivayet ettiği hadiste bu beş kişinin huzurunu ve bir örtünün altında karar kılınmasını hatırlatmaktadır. Sonra da Peygamber’in (s. a. a.) Şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Ey Allahım! Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir, Ehl-i Beyt’im daha layık ve müstahaptır.” Daha sonra şöyle diyor: “Ben Allah resulüne şöyle sordum: “Ey Allahın Resulü ben de Ehl-i Beyt’inizden miyim?” Peygamber şöyle buyurdu: “Sen benim ehlimdensin.”
Tahavi daha sonra şöyle diyor: “Vaile Peygamber’e (s. a. a.) Ümmü Seleme’den daha uzaktır. Zira Vaile (Peygamber’in (s. a. a.) Hizmetçilerinden biri) Leys oğullarından bir kimsedir. Kureyş’ten sayılmamaktadır. Peygamber’in eşi olan Ümmü Seleme ise Kureyş’tendir aynı zamanda Peygamber’in (s. a. a.) O şahsa şöyle dediğini görmekteyiz: “Sen Ehl-i Beyt’imdensin ve bu bana karşı sahip olduğun din ve iman sebebiyle bizim zümremize dahil bulunmaktasın”
Beyhaki de es- Sünen’ül Kübra2 da Vaile’nin hadisini nakletmekte ve şöyle demektedir: “Adeta Vaile bu hadiste Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine teşbih babından ehil hükmünde karar kılmıştır; Ehl-i Beyt’in gerçek mısdakı ve örneği değildir.”
Bu yüzden Ehl-i Beyt’e özgü sayısız hadislerin delaleti hususunda hiçbir engel yoktur.
On Üçüncü Soru, “Şüphesiz Allah irade eder” ayeti de şu ayet gibidir: “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister”1 Hakeza, “Şüphesiz Allah irade etmiştir” ayeti de şu ayete benzemektedir: “Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek için…”2
Eğer tathir ayeti ismeti dile getiriyorsa mezkur iki ayet esasınca sahabeden bir çoğunun masum olmasına iman etmek gerekir.
Dostları ilə paylaş: