— Ben aptalın bir.'yim, efendim, hakkınız var, dedi kibarca.
Mümeyyizin bu hilesi, papaz okulunda bile kötü karşılandı ama, B. Rahip de Frilair'in, Besançon ruhanîler kurulunu pek ustalıkla düzenleyen, Paris'e gönderdiği mektupları yargıçları, ilbayı, hattâ garnizonun en ileri gelen subaylarını bile tir tir titreten bu yaman adamın, güçlü el'ni, Ju-lien'in adının yanı başına 198 numarayı basmasını önleyemedi. Düşman, jansenist Pirard'ı böylelikle küçük düşürdüğüne sevindi.
Bütün çalışıp çabalaması, on yıldır onu papaz okulu müdürlüğünden attırmak idi. Julien'e göstermiş olduğu yolda kendi de yürüyen bu rahip, samimî sofu, dalavera nedir bilmez, işine gücüne bağlı bir insandı. Fakat Tanrı oda, gazaba gelerek, hakaretleri ve kini iyice duymak için yaratılmış, bu öfkeli mizacı vermişti. Kendisine edilen kötülüklerin hiçbiri bu ateşli ruh için yitip gitmemişti. Belki yüz kere istifasını verdi ama. Tanrı'nm kendisini yerleştirdiği işte yararlı olduğunu sanıyordu. «Cizvitliğin ve puta taparlı-ğm ilerlemelerinin önüne geçiyorum» diye düşünüyordu.
Sınavlar döneminde, belki iki ay Julien'e bir söz bile söylememişti, ama, sınavların sonucunu bildiren resmî mektubu alıp ta, okulunun şerefi diye baktığı bu öğrencinin adının yanındaki 198 numarayı görünce, bir hafta hasta yattı. Bu sert yaratılışlı adam için tek avuç bütün dikkat noktalarını Julien'e çevirmek oldu. Delikanlıda öfke, öç tasarısı, umutsuzluğa düşme görmediğinden pek sevindi.
Birkaç hafta sonra Julien, bir mektup alınca titredi; bu mektup Paris damgasını taşıyordu. «Bn. de Renal, diye düşündü, en sonunda verdiği sözleri hatırlamış.» Paul Sorel imzasını taşıyan ve akrabası olduğunu ileri süren bir adam oha, beş yüz franklık bir poliçe gönderiyordu. Julien ünlü lâtin yazarlarını başarı ile öğrenmekte devam ederse, kendisine her yıl böyle bir paranın gönderileceği de bildiriliyordu.
Julien imana gelerek: «Bu mektup ondan, onun iyiliği
213
bu! diye düşündü, beni teselli etmek istiyor; ama neden bir tek dostluk sözü yok?»
Bu mektupta yanılıyordu, Bn. de Renal, kendini dostu Bn. Derville'in eline bırakmış, derin vicdan azapları içinde kıvrım kıvrım kıvranıyordu. İstemediği halde, karşısına çıkışı hayatını altüst eden garip insanı sık sık düşünüyordu ama. ona mektup yazmaktan ödü kopuyordü.
Papaz okulu ağzını kullansaydık, bu beş yük franklık poliçeyi bir mucize olarak karşılar ve Tanrı'nm, Julien'e böyle bir lûtufta bulunmak üzere, B.de Frilair'i seçtiğini söyleyebiliriz.
B. Rahip de Fralair, on iki yıl önce Besançon'a, söylentiye bakılırsa, içinde bütün varı yoğu bulunan, en ufak cinsten bir sandıkla gelmişti. Şimdi ise bölgenin en sayılı zenginlerinden biri idi. Küpünü doldurduğu sıralar, bir arsanın yarısını satın almıştı; arsanın öteki yarısı ise B. de La Mo-İe'a miras kalmıştı. Bu yüzden bu baylar arasında bir büyük bir dâvadır koptu.
Paris'teki parlak hayatına, saraydaki görevlerine rağmen, B.le Marki de La Mole ilbayları işbaşına getirirmiş ve iş başından uzaklaştırırmış diye ün salan bir piskopos muavini ile Mesançon'da çarpışmanın tehlikeli olduğunu sezdi. Bütçede kabul edilmiş herhangi bir bölüme uydurularak, böyle elli bin franklık bir ödenek isteyecek ve bu elli bin franklık sudan dâvayı rahip de Frilair'e bırakacak yerde, Marki ayak diredi. Haklı olduğuna inanıyordu: doğrusu güzel sebep!
Şimdi, söyleyebilir miyiz ki; hangi yargıç vardır ki yükselerek bir oğlu ya da hiç değilse bir yeğeni olmasın dünyada?
En gözü körlerin gözünü açmak için, aldığı bir kararın haftasında, B. rahip de Frilair piskopos Hazretleri'nin arabasına bindi, kendi eliyle tutup avukatına Legion d'Honne-ur nişanını götürdü. Karşı tarafın tutumundan azıcık şaşıran B.de la Mole, avukatlarının gevşediklerini de hissedince, rahip Chelan'a akıl danıştı, o da onu B. Priard ile tanıştırdı.
214
Hikâyemizin geçtiği dönemde bu ahbaplıklar birkaç yıldır sürüp gidiyordu. Rahip Pirard ateşli ruhunu bu işe saldı. Hep Markinin avukatlarını görerek, sebebi inceledi, onu haklı bulduğundan, o güçlü piskopos muavinine karşı açıktan açığa Marki de la Mole'un avukatı kesildi. Beriki bu küstahlığa, hem de ciğeri beş para etmez jansenistten gelen küstahlığa iyice kızdı!
Rahip de Frilair, yakın dostlarına: «Pek yüksekten atan şu saray asilzadesinin ettiğine bakın! derdi. B.de la Mole Besançon'daki adamına kötü bir nişan verdirebilmek şöyle dursun, bal gibi işinden kovulmasına bile göz yummada. Bununla beraber, diye yazıyorlar bana, bu asîl adliye bakanının salonuna gidip nişanını göstermede hafta geçirmiyor, bakan kim olursa olsun.»
Rahip Pirard'm olanca çalışmasına, B. de La Mole'ün de adliye bakanı ve hele adliye daireleri ile her zaman içli dışlı olmasına rağmen, altı yıllık didinme sonunda, bütün elde edebildiği, dâvasını temelli yitirmemiş olmaktı.
Her ikisinin de dört elle sarıldıkları bir iş için, rahip Pirard ile boyuna mektuplaşan Marki, sonunda rahibin düşünce tarzından hoşlandı. Toplumsal durumlar bakımından aralarında dağlar kadar yarım olmasına rağmen mektupları, gitgide, dostluk havasına büründü. Rahip Pirard Markiye, ille de işinden çekilmesini istediklerini, bu yüzden kendisine kötü davranıldığmı söylüyordu. Onun gibi söyliyelim, Ju-lien'e oynanan alçakça oyunun kendisine verdiği öfke içinde tuttu, olanı biteni markiye anlattı.
Alabildiğine zengin olmakla birlikte, bu büyük asilzade hiç öyle cimri değildi. Çok uğraşmasına rağmen, dâva yüzünden yapılmış posta giderlerinin karşılığını bile, rahip Pi-rard'a kabul ettirememişti. Aklına üstün öğrencisine beşyüz frank para gönderme düşüncesi geldi.
B. de La Moie, poliçe mektubunu kendi yazmak zorunda kalmıştı... Bu yüzden de rahip Pirard'ı hatırlamış oldu.
Rahip, bir gün, acele bir iş için kendisinin, hemen, Besançon'daki bir hana gitmesi bildirilen, bir tezkere aldı. Handa B.de La Mole'un kâhyasını buldu. Bu adam ona:
— Bay Marki beni sizi arabasına alayım diye görevlen-
215
dirdi, dedi... Bu mektubu okuduktan sonra, dört beş güne kadar, Pariste gitmeği uygun bulacağınızı umuyor. Buyurduğunuz gün gelecek, Bay Marki'nin Franche-Comte'deki topraklarını dolaşacağım. Bundan sonra, istediğiniz gün, gideriz Paris'e.
Mektup kısa idi:
Aziz efendim, taşranın bütün üzüntülerini, dertlerini başınızdan atın da, Paris'e gelip, rahat bir soluk alın. Size arabamı gönderiyorum, dört gün, kararınızı bekleyecek. Ben de sizi, Paris'te, salıya kadar bekliyorum. Efendim, Paris yöresindeki en iyi papazlıklardan birini kabul etmeniz için, sizin, evet sizin, bana, bir «evet» demeniz kalıyor yalnız. Ruhanî yönetiminiz altında bulunacakların en zengini sizi hiç görmedi ama, o size inanamıyacağmızdan daha fazla bağlıdır, bu Marki de La Mole'dür.»
Sert yaratılışlı rahip Pirard, on beş yıldır, bütün düşüncelerini bağladığı, düşmanları ile dolu bu papaz okulunu besbelli, seviyordu. B.de La Mole'ün mektubu öldürücü ama gerekli bir ameliyat yapmakla görevli cerrahın işi gibi geldi ona. İşinden uzaklaştırılacağı gün gibi belli idi. Kâhyaya üç gün sonrası için buluşma sözü verdi.
Kırk sekiz saat, kararsızlık bunalımı geçirdi. En sonunda kalktı, B. de La Mole'a yazdı, sonra, piskopos Hazretlerine gönderilmek üzere, kilise ağzında, güzel mi güzel, ama biraz uzun bir mektup donattı. En pürüzsüz ve en içten bir saygı taşıyan cümleler bulmak güçtü doğrusu. Ve bununla beraber, piskopos yanında, B.de Frilaire'e bir saat olsun zorluk çıkarmak için yazılan bu mektup, olanca acı yakmışları sıralıyor, hattâ dişiin sıka sıka, boyun eğe eğe, rahip Pirard'ı, altı yıl, piskoposun yanından ayrılmağa zorlayan küçük, pis kötülülkeri bir bir oraya döküyordu.
Ocağından odunu çalınmıştı, köpeği zehirlenmişti, şu, bu olmuştu.
Bu mektup bitince, bütün papaz okulu öğrencileri gibi, akşamın saat sekizinde yatan, çoktan uyuyan Julien'i uyan-dırttı.
Güzel Lâtince ile ona:
— Piskoposluğun nerede olduğunu biliyor musunuz? dedi; bu mektubu Monseigneor'e götüren. Sizi kurtlar arasına
21ü
gönderdğimi hiç saklamıyorum. Gözünüzü de kulağınızı da açın Karşılıklarınıza hiç yalan karıştırmayın; ama sizi dinleyenin size zarar verebilmekten gerçek bir sevinç duyacağını da düşünün. Oğlum, bırakıp gitmeden önce sizi böyle denemeden geçirdiğime, doğrusu çok memnunum, çünkü sizden hiç saklamıyorum, götürdüğünüz mektup benim isti-fanememdir.
Julien duraakldı, rahip Pirard'ı seviyordu. İhtiyar boşuna ona şunu fısıldamıştı:
«Bu namuslu adamın gidişinden sonra, Sacre-Coeur partisi beni düşürür ve belki de kapı dışarı ettirir.»
Kendini düşünemiyordu. İçini sıkan nokta, nazikçe bir şekilde sylemek istediği bir cümle idi ama, bunu doğrusu bir türlü aklıöna getiremiyordu.
— Eeee! dostum, gitmiyor musunuz? Julien korka çekine:
— Şey, bayım, dedi, burasını uzun zaman yönettiğiniz sırada, sizin bir köşeye hiçbir şey koymadığınızı söylüyorlar. Benim altı yüz frangım var.
Gözyaşları devam etmekten onu alıkoyuyordu. Papaz okulunun eski müdürü soğuk soğuk:
— Bu da unutulmamış olur, dedi. Piskoposluğa gidin, geç oluyor.
Tesadüfe bakın ki o akşam, B. rahip de Prilair piskoposluk salonunda nöbette idi; Monseigneur ilbaylıkta yemek yiyordu. Julien tutup mektubu B. de Prilaire'in ta kendisine verdi, ama tanımıyordu onu.
Julien, bu rahibin, piskoposa yazılmış mektubu küstahça açtığını gördü hayretle. Piskopos yardımcısının o güzelim yüzünde hemen derin memnunlukla karışık bir şaşkınlık belirdi, daha da ağırbaşlı oldu. O mektubu okurken, Julien, adamın kan damlayan yüzüne dikkat kesilmişti, onu incelemeğe zaman buldu. Kimi çizgilerinde beliren, bu güzel yüzün sahibi bir an dikkat etmekten geri kalsa, mürailiği ortaya dökmeğe kadar varan incelik olmasa bu çehre, daha da ağır gözükebilirdi. Burun, alabildiğine çekik, sadece düpedüz bir hat meydana getiriyor ve ne yazık ki, kimi yönlerden pek kibar sayılabilen bir yüze, bir tilki suratı ile, yok yere bir benzerlik veriyordu. Zaten, B. Pirard'ın işinden atılması ile iyice
217
ilgilenen bu rahip, Julien'e çok hoş gelen, bugüne kadar hiçbir rahipte görmediği bir zarafetle giyinmişti.
' Julien, rahip de Frilair'in asıl değerinin ne olduğunu ancak neden sonra öğrendi. Adamcağız, Paris hayatına düşkün, Besançon'a bir sürgün gözü ile bakan, sevimli pinpon piskoposunu eğlendirmesini bilirdi. Bu piskoposun gözleri pek iyi görmezdi ama, balığı delicesine severdi. Rahip de Frilair, Monseigneur'e sunulan balığın kılçıklarını ayıklardı.
Julien, istifayı tekrar okuyan rahibi sessizce süzüyordu ki, bu anda, kapı birden gürültü ile açıldı. Ağır elbiseler giymiş bir uşak, hızla geçti. Julien ancak kapıya doğru dönmek fırsatını buldu; bir piskoposluk haçı taşıyan küçümencik bir ihtiyar gördü. Yerlere kadar eğild:; piskopos ona esenlik dolu bir gülümseyişle gülümsedi ve geçti. Güzel rahip ardından gitti, Julien ise sofuca ihtişamını doyasıya seyrettiği salonda yalnız kaldı.
Feleğin çemberinden geçmiş, ama gene de uzun göçmenlik acılarından hiç de körleşmem'ş zekâlı adam, Besançon piskoposu, çoktan yetmiş beşini aşmıştı, on yıl sonra ne olup biteceğinden şu kadarcık kayguianmıyordu.
Piskopos:
— Galiba geçerken gördüğüm, şu cin gibi bakışlı papaz okulu öğrencisi de kim ola? diye sordu. Benim emrime göre bu saatta, papaz oKılu ö^ı"tc"!erin n çoktan uyumuş olmaları gerekmiyor mu?
— Size and içerim, bu genç pek ileri akıllı. Monseigneur, iyi bir haber getiriyor; piskoposluğunuzda kalan tek janse-nistin istifası bu. Bu yaman rahip Pirard, artık ne demek olduğunu anlamış konuşmanın.
Piskopos gülerek:
— Anlaşıldı! dedi, onun yerini alacak bir insanı mumla arasanız bulamazsınız. Size bu adamın değerini göstermek için, kendisini yarın yemeğe çağıracağım.
Piskopos yardımcısı, gelecek adamın seçimi üzerinde birkaç söz söylemek istedi. Ulu papaz, işten söz açmaktan biraz çekinerek, ona:
— Bu yeninin işe başlamasını düşünmekten önce bakalım, eskisi nasıl gidiyormuş öğrenelim. Getirin şu papaz okulu öğrencisini bana, gerçek çocukların ağzında dır.
218
ı Julien çağrıldı: «Şimdi iki inquisiteur araşma düşeceğim», diye düşündü (50). Ömründe bu kadar cesur olduğunu hissetmemişti.
İçeri girdiği sıra, B. Valenod'dan bile iyi giyinmiş, iki oda uşağı, Monseigneur'ün üstünü başını soyuyorlardı. Bu yüce papaz, sözü B. Pirard'a getirmeden önce, Julien'e çalışmaları hakkında soru sormanın yerinde olduğunu sandı. 'Biraz din kurallarından söz açtı, ama şaşırıp kaldı. Derken konuşmayı edebiyata, Virgile'e, Horace'a, Ciceron'a getirdi. Julien: «Bu adlar, diye düşündü, bana 198 numara verdirdi. Artık yitirilecek hiçbir şeyim yok, kendimi göstermeği deneyelim bakalım.» Başarı gösterdi; ulu papaz, kendi de edebiyata düşkün olduğundan, sanki bayıldı.
İlbaylıktaki ziyafette, gerçekten ün kazanmış bir genç kız, kalkmış, «Madeleine» adlı bir şiir okumuştu (51). Piskopos, edebiyattan söz açmak üzere bulunuyordu, papaz okulu öğrencisi ile, Horace'm zengin mi yoksa yoksul mu olduğunu öğrenme konusunu tartışmak için, rahip Pirard'ı ve bütün işleri unutmuştu hemen. Ulu papaz ezbere birkaç ağıt okudu, ama hafızası artık zayıflamıştı, Julien de hemen, üstelik kibarca okuyuveriyordu ağıtı baştan başa; adamcağızı en çok şaşırtan nokta Julien'in konuşma tavrından hiç uzaklaşmaması idi; yirmi ya da otuz lâtince mısraı, papaz okulunda olup bitenden söz açıyormuş gibi okuyordu. Virgile'den, Ci-ceron'dan uzun uzun söz edildi. En sonunda ulu papaz, genç papaz okulu öğrencisini tebrik etmekten kendini alamadı.
— Doğrusu bundan daha iyi tahsil görmek olmaz. Julien:
— Monseigneur, dedi, papaz okulunuz size yüksek iltifatınıza kat kat hak kazanmış yüz doksan yedi öğrenci gösterebilir.
Bu rakama şaşıran piskopos:
— Bu da ne demek oluyor? diye sordu.
— Monseigneur'ün huzurunda söylemek şerefine nail olduğumu resmî b'r belge ile gösterebilirim. Papaz okulunun yıllık sınavında, bu anda, Monseigneur'ün iltifatını kazandıran konulara karşılık vererek, bendeniz, 198 numara aldım.
Piskopos gülerek ve B. Frilair'e bakarak:
— Tamam! Rahip Pirard'm gözdesiymiş bu, diye bağır-
219
di; anlamalıydık bunu; ama ne ekersen onu biçersin. Julien'e dönerek:
— Dostum, diye ekledi, buraya göndermek için uyandırdılar sizi, değil mi?
— Evet, Monseigneur. Ben hayatımda bir kere yalnız çıktım papaz okulundan dışarı, o da Tanrı - Yortusu gününde, katedrali süslemek için, B. rahip Chas - Bernard'a yardım etmek üzere.
Piskopos:
— Optime, dedi; ne, sayvanın üzerine tüy demetlerini yerleştirerek, bunca cesareti gösteren sizsiniz demek. Bu tüy demetleri her yıl yüreğimi oynatır; bir adamın hayatına mal olacaklar diye korkarım hep. Dostum, çok ilerliyeceksiniz; ama bu anda sizi açlıktan öldürerek bu parlak geleceğinize ket vurmağa niyetim yok benim.
Ve piskoposun buyruğu üzerine, bisküitlerle Malaga şarabı getirildi, Julien iştahla yedi, piskoposunun sevinç ve iştahla yemek yemesini görmekten pek hoşlandığını bilen rahip Frilair ise ondan daha da gayretli çıktı.
Yüce papaz, bu gecenin sonundan gitgide hoşlanarak, bir an kilise tarihinden söz açtı. Julien'in bundan anlamadığını gördü. Ulu papaz, Constantin yüzyılmdaki imparatorlar çağında, Roma İmparatorluğunun ahlaksal tutumuna geçti. Papalığın sonu, XIX. yüzyılda acılı, sıkıntılı insanların kara kara düşüncelere salan şu kaygu ve kuşku durumuna eş olmuştu. Monseigneur, Julien'in hemen hemen Tacite'in adını bile duymadığını sezdi.
Julien, piskoposun şaşkınlığı karşısında, bu yazarın papaz okulu kitaplığında bulunmadığını safça söyledi.
Piskopos sevinçle:
— Buna sevindim doğrusu, dedi. Beni sıkıntıdan kurtarıyorsunuz; on dakikadır, bana çok tatlı, hem hiç umulmayan şekilde tatlı akşam geçirttiğinizden dolayı size nasıl tesekkü^ edeceğimi arayıp duruyorum. Ben, papaz okulundaki bir öğrencide böyle bilgili bir genç görmeği beklemiyordum. Armağan pek dindarca sayılmaz gerçi ama, size bir Tacite vermek istiyorum.
Yüce papaz, pek hoş ciltlenmiş sekiz cilt getirtti, ilkinin üzerine, kendi eliyle, Julien Sorel adına lâtince bir övgü yaz-
zzo
mak istedi. Piskopos, güzelim lâtincesinden yana övünüp dururdu; en sonunda delikanlıya, konuşmanın arta kalanı ile hiç uyuşmayan, ciddî bir sesle şöyle dedi:
— Delikanlı, uslu olursanız, günün birinde piskoposluğumun en iyi papazlığını elde edersiniz, hem de piskoposluk sarayımın yakınında; yalnız uslu olmalı.
Julien, saat gece yarısını vururken, kitaplar koltuğunda, alabildiğine şaşkın, piskoposluktan çıktı.
Monseigneur ona rahip Pirard hakkında tek söz söylememişti. Julien, piskoposun son derece kibar olduğunu özellikle şaşıp kalmıştı. Böylesine doğuştan gelme bir ağırbaşlılıkla birleşmiş, böylesine ince davranışları aklına bile getirmemişti. Julien kendisini dört gözle bekleyen o somurtkan rahip Pirard'ı görünce bu tezattan büsbütün aptallaştı.
Rahip, kendisini daha uzaktan görür görmez, sert bir sesle:
— Quid tibi dixerun? (Ne dediler size?) diye sordu. Julien, piskoposun sözlerini lâtinceye çevirirken azıcık
şaşırdığından, papaz okulunun eski müdürü, o sert ve hiç de nazik olmayan davranışı ile:
— Fransızca söyleyin, hiçbir şey katmaksızın, hiçbir şey atlamadan, Monseigneur'ün asıl sözlerini olduğu gibi tekrarlayın, dedi.
Yaldızlı kenarı sanki kendjsini dehşete salan, koca Ta-cite'in sahifelerini karıştırırken:
— Bir piskoposun, genç bir papaz okulu öğrencisine doğrusu ne garip hediyesi bu! diyordu.
Saat ikiyi çalıyordu, uzun uzadıya bir sigaya geçirdikten; sonra, üstün öğrenc:sine odasına çekilme iznini verdi.
Ona:
—¦ İçinde Piskopos Hazretleri'nin övgüsü bulunan, Taci-te'inizin birinci cildini bırakın bana, dedi. Bu lâtince cümle, ben gittikten sonra bu okulda sizin yıldırım - savarınız olacak.
Erit tibi, fili mi, successor meus tanquam leo quoerens puem devort. (Çünkü senin için, oğlum, benim yerime gelecek insan yırtıcı, üstelik parçalamak isteyen bir arslan gibi olacaktır.)
ZİL
Ertesi sabah, Julien kendisi ile konuşan arkadaşlarının davranışında garip bir hava gördü. Artık kendisi de daha ihtiyatlı oldu. «işte, diye düşündü. B. Pirard'm istifasının etkisi. İstifası bütün okulda öğrenilmiş, ben de gözdesi sayılıyorum onun. Bu davranışlarda hakaret olmalı»; ama bu hakareti bir türlü kestiremiyordu. Tam tersine, yatakhaneler boyunca her yüz yüze geldiğinin gözlerinde, kin denen şey yoktu öyle: «Bu da ne demek? Bir tuzak düpedüz, ayağımızı tetik atalım.» En sonunda Verrieres'li genç papaz okulu öğrencisi gülerek ona: Cornelii Taciti opera omnia (Tacite'in bütün eserleri) dedi.
Duyulan bu söz üzerine hepsi, yürekler sevinçten pır pır geldiler, yalnız Monseigneur'den almış olduğu güzel armağan hakkında değJ, bir de konuşmak şerefine nail olduğu iki saatlik konuşma hakkında, Julien'i kutladılar. En ufak noktaları bile biliyorlardı. O andan sonra, artık kıskançlık filân kalmadı; ona yaltaklık ede ede yarandılar: daha dün, ona karşı son küstahlıkta bulunan rahip Castanede bile, geldi, koluna girdi ve kendisini yemeğe çağırdı.
Julien'in yaratılışı gereğince, bu çam yarması adamların küstahlığı pek ağrına gitmişti; yaltaklık etmeleri keyfini kaçırdı ve bundan hiç hoşlanmadı.
Öğleye doğru, rahip pirard kendilerine sert bir söylev vermeden öğrencilerinden ayrılmadı. «Dünya nimetlerine, bütün toplumsal nimetlere, emretmek zevkine, kanunları hiçe saymanın zevkine erip de ceza görmezseniz, herkese küstahlık mı etmek istersiniz? Yoksa ölümsüz kurtuluşu mu istersiniz? İçinizden en az ilerlemiş olanların bile iki yolu anlamak için gözlerini açıp bakmaları artık yeter.»
Adamcağız kapıdan daha yeni çıkmıştı ki, Sacre-Coeur de Jesus sofuları küçük kiliseye koşup bir Te Deum okudular. Papaz okulunda kimse eski müdürün söylevini hiç ciddiye almadı. Hepsi de: «İşinden uzaklaştırılmasına iyice kızmış» diyordu; bir tek papaz okulu öğrencisi bile zengin müteahhitlerle böylesine işbirliği kuran bir yerden.kendi isteği ile ayrılmağa inanma bönlüğünü göstermedi.
Rahip Pirard, Besançon'un en güzel hanına gidip yerleşti, yok yere işler uydurarak, burada iki gün geçirmek istedi.
Piskopos onu yemeğe çağırmıştı; piskopos yardımcısı
¦zıt
Frilair ile şakalaşmak için, onun değerini ortaya çıkarmağa çalışıyordu. Yemeğin sonuna varılmıştı ki, rahip Pirard'm merkezden dört fersah ilerde, güzelim N... papazlığına atandığı garip haberi geldi, iyi yürekli yüce papaz onu candan kutladı. Bütün bu iste kendisini keyiflendiren ve kendisine rahibin değerleri hakkında daha üstün düşünce veren ustaca bir oyun gördü. Ona parlak bir lâtince memnunluk belgesi verdi, itirazlara kalkışan rahibi de, Frilair'i de, susturdu.
Akşam, Monseigneur hayranlığını tutup markiz de Ru-bempre'nin konağına iletti. Bu, Besançon yüksek sosyetesinde büyük bir haber oldu; bu olağanüstü lütuf üzerinde var-sayıflar yürütülüyordu. Rahip Pirard'a, daha şimdiden piskopos gözü ile bakılıyordu. En ince düşünceliler, B. de La Mo-le'ü bakan olmuş sandılar ve B. rahip de Frilair'in millet ortasında sattığı o yüksekten tavırlara gülümsemekten o gün çekinmediler.
Ertesi sabah, sokaklarda artık rahip Pirard'm ardına düşüyorlardı, markinin yargıçlarını yoklamağa gittiğinde dükkâncılar, dükkânlarının kapısı önüne çıkıyorlardı. Rahip ilkin, nazikçe karşılandı. Sert yaratılışlı, bütün gördüklerine kızıp köpüren jansenist, marki de La Mole için seçmiş olduğu avukatlarına içleri giden arabaya kadar ardından yürüyen iki üç papaz arkadaşına, papaz okulunu on beş yıl yönettikten sonra, Besançon'dan ancak beş yüz frankla ayrıldığını söyleme zaafını gösterdi. Bu dostlar kendisini ağlıyarak kucakladılar, sonra da aralarında şöyle söyleştiler: «İyi yürekli rahip bu yalanı kıvırmayabilirdi, ne kuyruklu yalan hem de!»
Ayak takımı, para tutkusu ile gözleri dönmüş ayak takımı, rahip Pirard'm kalkıp bir başına Marie Alacoque, Sacre -Coeur de Jesus, Cizvitler ve piskoposu ile altı yıl pençeleşmek için gerekli gücü ancak samimiyetinde bulduğunu anlamak için yaratılmış değildi.
.22S
BÖLÜM XXX
GÖZÜ YÜKSEKTE BİR ADAM
Kala kala bir tek asillik aldı, o da dük unvanı; marki'lik gülünç, dük kelimesini duyunca insan başını çeviriyor.
EDINBURGH REVIEW
Marki de La Mole, rahip Pirard'ı, o kadar nazik görülen, ama anlayanlar için de o kadar küstahça sayılan o ufak tefek büyük beyzade yapmacıklarından hiçbirine kalkmadan karşıladı. Böyle birşey yapmak demek boşuna zaman öldürmek demekti, marki ise, yitirilecek hiçbir zamanı olmadığından büyük işlerde hayli ilerlemişti.
Altı aydır, hem krala ve hem de millete yeni bir kabine kabul ettirmek için bir yığın dümen çevirip duruyordu, bu yeni kabine, minnettarlığını göstermek için, onu bir dük yapacaktı.
Marki, yıllar yılı, Besançon'daki avukatından, Franche -Comte'deki dâvaları hakkında boş yere sağlam ve kesin bir bilgi isteyip duruyordu. Ünlü avukat, dâvaları kendi bile doğru dürüst göremediği halde nasıl olur da anlatabilirdi?
Rahibin getirdiği o dört köşe küçücük kâğıt, herşeyi aydınlatıyordu.
Marki, hal - hatır sormak s;'ir gerekli bütün nezaket sözlerini hiç değilse beş dakika içinde tamamlayıp ettikten sonra:
Saym rahibim, dedi. sayın rahibim, bir elim yağ küpünde, bir elim bal küpünde olmasına rağmen oldukça önemli iki küçük konu üzerinde ciddî bir surette durmağa zamanım olmuyor; ailem ve işlerim.
Rahip Pirard'm gözlerindeki şaşkınlığı sezerek:
— Evimin servetini pek koruyorum, hattâ bu serveti daha da çoğaltabilirim, diye ekledi; zevkime, sefama düşkü-nümdür, hiç değilse bu, bence herşeyderj ileridir.
224
Aklı başında insan olmasına rağmen rahip, bir ayağı çukurda sayılan bir insanın tutup açıktan açığa kendi beğenilerinden söz ettiğini işitince hayran kaldı.
Büyük beyzade:
— Hiç şüphesiz, dedi, Paris'te çalışma denen şey vardır, ama beşinci katta vardır, ben bir adama rastladım mı, ikinci katta bir daire tutar, karısı da bir kabul günü çıkarır; artık iş, güç dediğin kibarlaşmak ya da kibar bir insan gibi görünmektedir. Karınları doyunca tek işleri budur.
«Konuşurken, dâvalarım için konuşmuyorum, herbiri için, ölesiye çalışan avukatlarım var; daha geçen gün, biri ince hastalıktan gidiverdi. Fakat, bütün işlerim için söylüyorum, benim için bir yazı yazarken, yaptığı işi biraz cidd'yetle düşünecek bir insan bulmaktan, üç yıldır, umudumu kestiğime inanır mısınız, bayım? Zaten, bütün bunlar sadece bir önsöz.»
Dostları ilə paylaş: |