DAVET / BALKAN PANELİ (AÇIKOTURUMU)
İZMİRDE BALKAN GÜNLÜĞÜ GAZETESİ İLE KONAK BELEDİYESİ'NİN ORTAK ORGANİZASYONUNDA (ETKİNLİĞİ KAPSAMINDA) BALKAN PANELİ (AÇIKOTURUMU) DÜZENLENECEKTİR.
30 OCAK CUMARTESİ SAAT 17.30 DA İZMİR GÜZELYALI KÜLTÜR MERKEZİNDE DÜZENLENECEK OLAN PANELİN (AÇIKOTURUMUN)
KONUSU "600 YILLIK ORTAK TARİHİMİZ VE BALKANLAR" DIR.
PANELE (AÇIKOTURUMA) MİSAFİR KONUŞMACI OLARAK KOSOVA HÜKÜMETİ TÜRK SOYLU AKR MİLLETVEKİLİ VE KOSOVA İÇİŞLERİ KOMİSYON ÜYESİ BAYAN SUZAN NOBURDALI KATILACAKTIR.
PANELİN (AÇIKOTURUMUN) SONUNDA MAKEDONYA'NIN ÜNLÜ ROCK SANATÇISI SÜLEYMAN SAİT'İN RUMELİ MÜZİĞİ EŞLİĞİNDE MİSAFİRLERE KOKTEYL VERİLECEKTİR (İKRAMDA BULUNULACAKTIR)
TEŞRİFİNİZ (KATILIMINIZ) BİZLERİ SEVİNDİRECEKTİR.
SAYGILARIMIZLA....
RİFAT SAİT, BALKAN GÜNLÜĞÜ GAZETESİ
www.balkangunlugu.com Tel.232.4390200
PROGRAM
*AÇILIŞ
*İSTİKLAL MARŞI VE SAYGI DURUŞU
*PROTOKOL KONUŞMALARI VE PLAKET TÖRENİ
*BALKAN HALK OYUNLARI GÖSTERİLERİ /
KONAK BELEDİYESİ HALK DANSLARI TOPLULUĞU
*SLAYT (SAYDAM) GÖSTERİSİ
*PANEL (AÇIKOTURUM)
*KOKTEYL (İKRAMLAR)
*RUMELİ MÜZİĞİ / KONUK SANATÇI ; SÜLEYMAN SAİT / BALKAN ROCK MÜZİĞİ / MAKEDONYA
**************
PANEL (AÇIKOTURUM) PROGRAMI
PANEL (AÇIKOTURUM) KONUSU: "600 YILLIK ORTAK TARİHİMİZ VE BALKANLAR"
PANELİN (AÇIKOTURUMUN) AÇILIŞ KONUŞMASI; DR. HAKAN TARTAN /
E. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜV. BAKANI / KONAK BELEDİYE BAŞKANI
MİSAFİR KONUŞMACI; SUZAN NOBURDALI / KOSOVA HÜKÜMETİ TÜRK SOYLU AKR MİLLETVEKİLİ / KOSOVA İÇİŞLERİ KOMİSYON ÜYESİ
**
MODERATÖR (YÖNETMEN); AKIN KAZANÇOĞLU / İZTO BAŞKAN VEKİLİ / BALKAN FEDERASYONU ONUR KURULU ÜYESİ
PANELİSTLER (KONUŞMACILAR);
DOÇ. DR. ENVER DERSAN / İZMİR ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER / E. ABD ASKERİ ATAŞESİ / E.KURMAY ALBAY
YRD. DOÇ. DR. BALKAN DEVLEN / EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER
TAYFUR GÖÇMENOĞLU / GAZETECİ-YAZAR
NİHAT SÖZERİ / AVRASYA GAZETESİ İMTİYAZ SAHİBİ
HAKAN SERBEST / BALKAN GÜNLÜĞÜ GAZETESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
---------------------
Sevgili komşum, kader arkadaşım,
Hoş geldiniz, beş gittiniz!.. Yine gelin yine gidin, birinden birinde görüşelim. Trenlerimizden ben de son derece memnunum. Geçen yıldan beri o tarafa giderken katırımı istasyon civarında bir sağlam kazığa bağlıyor, özellikle seçip hızlı trenle gidiyorum. Rahatlığını, hızını ve kalkış-varış zamanlarını şaşırmaması beğenimi kazanıyor. Kitap Fuarı süresince de, son iki gün de öyle oldu.
Yenice Belediyesi de, Çağ Ü de araç göndereceklerdi, ama treni yeğledim. Oraya vardıktan sonra onların hizmetini aldım. Cuma akşamı/gecesi Tarsus Şelale Oteli’nde ağırladılar. Sabah gelip aldılar, Tören sonrası da, ikinci ve asıl konuşmacımız, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan’ı Tarsus’taki kız kardeşinin ve yakınlarının yanına götürürken ben de Tarsus istasyonuna kadar geldim. Meğer o da Adana-Tarsus arasında dağınık bir sülaleye sahipmiş. Tanışmanızı dilerim; (312) 231 2838’den erişebilirsiniz kendisine. Anlayan ve anlaşılan bir kişi.
Mersin’e dönerken o hızlı trende, babasının yanında oturduğu koltuğu gülümseyerek bana veren bir kız, Deniz Akbaba, beni de gülümsetti, gönlümü kazandı. O da benim gibi çenesi düşük biriymiş. “Siz avukat mısınız?” diye de soruverdi bile. Avukat olmadığımı, ama bir konuşmacı olduğumu anlatıncaya kadar epey çabaladım doğrusu. “Gül sen, gülün olayım…” türküsü söylüyordu sanki, sevimli Deniz. Yarım saat kadar süren söyleşimiz sırasında pek konuşmadığımız baba da çok memnundu kızının bu yararlı oyalanmasından.
Kendisine bir de armağan verdiğim Deniz ayrılırken; yorgunu dinlendiren, ümitsize neşe ve hayat veren gülümsemesiyle beni davet etmeyi de ıskalamadı: Adana’da, bilmem ne ilköğretim okulunun 2-A sınıfında beni gözleyecek, sevimli ve güleç kız… Babasından telefonunu almayı nasıl da ıskaladım!..
Bu yazınızın altına ben de imzamı koyarım, ama “…gözlemlerimi hayatın içinden moduyla …” yanını düzeltmeniz koşuluyla. Mehmet öğretmen de kırmızı bayrak kaldıracaktır mutlaka bu uyduruk söze…
Mersin’in, Tarsus’un, Çukurova’nın, Türkiye’nin sorunlarına siz-biz-onlar kafa yorup çözüm yollarını araştıracağız elbette… Koşuya devam, yazıp konuşmaya devam…
M. Ali Sulutaş
Gülümseyen bir yurttaş 30.1.10
YA ANAYASA'NIN DİLİ MESELESİ?
Hakkı Devrim
Anayasa paketini geldiği gibi bir köşeye bırakıp hiç açmadan bekletiyorum, farkında mısınız?
“Diğer bütün kadılar harıl harıl o konuyu işliyor,” diye soracaksınız şimdi bana:
“Sen niye ağırdan aldın?” Kimseyi incitmek istemem, bu suale verebileceğim tek yanıt var:
“Yazının en zor çeşitlerinden biri de kanun maddeleri metinleridir. Anlam tarifi sanatının en zorlandığı yer orasıdır,” denebilir. Hukuk talebeliğim var benim. Bu alanda hele kanun maddeleri kaleme alınırken kelimelerin, cümlelerin nasıl hassas bir terazide tartılarak kullanılması gerektiğini bilirim. Bu kadarıyla kalmam. Anayasadaki maddesi «güç anlaşılır» olduğundan, cumhurbaşkanını seçemediğimiz ve bu sebeple rejimi tehlikeye soktuğumuz günleri kolay unutamayacaklardan biriyim aynı zamanda. Hele, hem de... söz konusu olan, düğümleşmiş meseleleri çözmesi ve çoktan da uzun süreler yürürlükte kalması beklenen kanun metinleriyse... Dilin ve kalem erbabının en çetin imtihandan ne zaman geçtikleri sorulsa bana, duruksamadan cevap verebilirim:
“Kanun metni yazarken!” En sarih («Şüphe ve tereddüde yer bırakmayan, kolay anlaşılan, apaçık») kanun metinleri olarak hocalarımız bize ‘Napolyon Medenî Kanunu’ (Code Civil) ile «Tanzimat Medenî Kanunu» da diyebileceğimiz Mecelle’yi örnek gösterdiler (Tam adıyla Mecellei Ahkâmı Adliye).
Yabancı bir kanunu Türkçe’ye çevirmektense, fıkıh kurallarından seçerek derlenmesi ve bize özgü bir kanun hazırlanması fikrinin sahibi ve savunucusu Cevdet Paşa’ydı. Bu amaçla kurulan Mecelle Cemiyeti’nin başkanlığına da o getirildi. Aynı zamanda bir ilim ve edebiyat şaheseri de olan Mecelle’nin, maddeleri vardır ki bunlarda hukuk dilinin özdeyişlere dönüştüğünü ve atasözleri olarak da kullanıldığını biliriz.
Örnek ister misiniz?
«Mazarrat menfaat karşılığıdır,» der Mecelle; «Külfet nimete ve nimet külfete göredir.» Yani, «Bir faaliyet, fiil veya şey kime aitse, kim bundan yarar sağlıyorsa, bunlardan doğacak zarar da ona ait olacaktır.»
Bir diğeri, 30. madde: «Def’i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır». Yani «Fenalığın, haksızlığın ortadan kaldırılması, çıkarlar sağlamaktan önce gelir.» Bir diğeri:
«Bey ile icar infisah eder.» Yani «Satış ile kira akdi sona erer.»
Mecelle diliyle söylemek gerekirse «Târif efrâdını câmi, ağyârını mâni olmalı»dır. Yani «Tarif, gerekli her şeyi içermeli, içinde anlam dışı ve gereksiz hiçbir şey kalmamalıdır.» Kanunların metin diline böylesine özenmek ve cümle yerine neredeyse özdeyişler kullanmak, beraberinde mümkün bütün uygulanma ihtimallerini göz önünde bulundurmayı da kendiliğinden akla getirecektir herhalde. Öyle ümit etmek hakkımızdır.
DİL YÂRESİ
Hayrettin Büyük
“Merhaba” hitabıyla mı söze başlasam, “Esenlikler”le mi bilemedim. Dilimizde pelesenk olmuş bu kelimenin (yani “merhaba”nın) Arapça mı, yoksa Farsça kökenli mi olduğunu bilemedim; bu konuda rivayet muhtelif. Farsça “Korkma, benden zarar gelmez” anlamına geldiği ne kadar doğrudur? Aslı astarı nedir Allah aşkına?
Arapça bir kelime. Türkçe tam karşılığı olarak farklı teklifler var: 1) “Genişlenin, rahat oturun” anlamında bir selamlaşma sözü; 2) Nazımda övülen kimseye hitap sözü. (Süleyman Çelebi der ya: Merhabâ ey cân-ı cânan merhabâ / Merhabâ ey derde derman merhabâ!) [Osmanlıca-Türkçe] “Rahat olun, yadırgamayın” (Meydan Larousse). İsmet Zeki Eyuboğlu. “Genişleyin, yayılıp oturun” (Etimoloji Sözlüğü)
Ayverdi Sözlüğü. (Arapça merhaben, “genişlik, bolluk olsun”dan) “İyi günler, günaydın!” anlamında selamlaşma sözü. Kısa ifadesiyle, “Rahatınıza bakın!” ağırlama sözünün, anlam genişlemesiyle ve zamanla edindiği ek anlamdır bu. Biz kelimeyi bu son anlamda kullanıyoruz. Sözlükle yapılacak egzersiz:
Sözlüklerde vakit geçirdiğiniz olur mu? Benim için güzel ve faydalı zaman geçirmenin yollarından biridir. Dil, hemen hepimizin bilgiden yana ziyade fakir olduğumuz bir alan. Sözlük sayfalarında sizi sual yağmurları bekler. Örnek ister misiniz?
İki cümle önce yukarıda, «ziyade fakir olduğumuz» dedim. Alın size işte bir sual:
“Ziyade kelimesi böyle sellemehüsselam «çok» anlamında kullanılır mı?”
Bakalım! Ayverdi sözlüğünde ziyade’yi buldum işte. Anlam tarifi «Fazla, çok» diye
başlıyor. Eski kelimelerde geçmiş nesillerin kokusu vardır, hâlâ hissedilir. «Çok» ve «fazla» kelimelerinde mesela yok aradığım koku, ama ziyade’de pekâlâ var.
«Birden ziyâde idiler» diyor Ömer Seyfettin. Kelimedeki «a» sesi uzundur, söylemeye lüzum var mı? Necip Fazıl Kısakürek vahâmet makamını sever ya: «Bir kalbim var ki benim, (der) sevdiğinden burkulur / Kahredenden ziyade, sevilenden korkulur.» Peki «Güzel, benlerine sarraf olayım / Saydım benlerini binden ziyade» diyen kimdir?
Karacaoğlan!
«Birdenbire artık o kadar çok şey anlıyordu ki, daha ziyade dinlemek istemiyordu» diyen de Halid Ziya Uşaklığil.
«Ziyâde lakırdı etme!» dediğinizde kelimenin anlamı daha çok lüzumsuz ve boş’tur.
Yahya Kemal’in «Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader / Belki binden ziyâde bestesini» beytinde, aynı kelime «daha çok» anlamında kullanılmıştır.
«Ziyadesi kalsın» ifadesinde ziyade ‘artan miktar, üstü, geriye kalan’ demektir.
Ahmed Midhat Efendi’nin «Acem Ali’nin çehresi İranlılardan ziyâde Arap dilekanlılarına benziyordu» cümlesinde ziyade «-den daha çok» demektir.
«Göz ucu ile gördüğüm, ziyade bakmaktan içtinap ettiğim bu levha» derken Hüseyin Cahit Yalçın kelimeyi net olarak «çok» anlamında kullanıyor.
«Ziyade olsun!» deyiminde «ziyade» bir dileğin ifadesi olur ve «Yenen, yenecek olan yemeğin bol ve bereketli olması» duasına dönüşür.
Hukuk terimi olarak ziyade dört çeşittir: 1. Ziyade-i mütevellide («Asıldan doğan ve ondan ayrılabilen fazlalık» mesela meyveler ve yavrular.) 2. Ziyade-i munfasıla-i gayri mütevellide. (Asıldan doğmayan, ama ayrıca elde edilen fazlalık; kiralar gibi) 3. Ziyade-i muttasıla-i mütevellide (Asıldan doğan ve ondan ayrılamayan fazlalık: Ağacın büyümesi, hayvanın semirmesi). 4. Ziyade-i muttasıla-i gayri mütevellide (Asla sıkı şekilde bağlı, ondan ayrılamayan fazlalık: mobilyanın boyası, radyonun düğmesi gibi.)
Zarf olan ziyâdece’nin anlamı «fazlaca»dır: «Sümbül Hanım, Zeynep’i ziyâdece ürküttüğünü sezmiş...» (Safiye Erol).
Gene bir zarf, ‘ziyâdeden’in anlamı «fazladan»: «Yediğim şamar da ziyâdeden.»
Üçüncü bir zarf ziyâdesiyle, «gerekenden çok, fazlasıyla» demek: «Ziyâdesiyle karnı açıkmış bir adam lokantaya girer» (Faik Reşat).
Gene yukarıda sellemehüsselâm dedim. Peki, anlamı? «Allah ona selâmet versin» demek. Deyim olarak anlamı: «Hiç çekinmeden, hiçbir şeye aldırış etmeden, uluorta, dilediği gibi, keyfince» demektir. Bu oyunu, daha alçak gönüllü sözlüklerle ve çocuklarınızla oynamayı dener misiniz?
Bir egzersiz ki, buna ciddî ihtiyacımız var. Dincilik laiklik, sağcılık solculuk, kapitalizm liberalizm diye saflara ayrılıyor, kavgalar ediyor, ama asıl kavramlar konusunda anlaşma sağlayamamaktan gelen tutukluk yüzünden, yerimizde saymaktan kurtulamıyoruz.
ERKEK-KADIN ve BAY-BAYAN!..
Dr. Erdal Akalın
Uzun süredir merakla beklediğim bir hatalı kullanım, nihayet medya bünyesinde tartışmaya açıldı. Selahattin Duman Usta’nın yıllar boyu köşesinde vurguladığı ve eleştirdiği üzere, özellikle kadınlarımıza ısrarla “bayan” demek yanlışlığından söz ediyorum. İşin ilginç yanı, bu hatalı tanımlama ve hitap şeklini gündeme taşıyanlar dilbilimciler değildir. Bu konuyu bir eleştiri olarak bir yazısı ile günümüze taşıyan kişi, Milliyet Gazetesi spor yazarı Nilay Yılmaz Hanım’dır. Yani, bir medya bayanı!
Diğer canlılar gibi üreme içgüdüsünün asıl elemanları insanoğlunda da iki karakterle temsil edilir. Ki; bu cinsel objeleri taşıyanları da kadın ve erkek diye tanımlıyoruz. Bu temel farklılık doğum ile birlikte şekillenmiş olarak karşımıza çıkar. Devletlerin resmi kayıtları olan nüfus cüzdanı namlı kimlik kartlarının rengi ile de yürürlüğe girer. Kadın olarak doğanlara pembe ve erkek diye tanımlananlara da mavi renkli kimlikler düzenlenir.
Son yarım yüzyılın ilginç kişileri olan ve adına transseksüel denen üçüncü cinslerin durumu ise halen karışıktır. Erkek iken kadın olanlar veya kadın iken erkek kisvesine girenlerin hali, hem tıbben ve hem de hukuken sorun yaratmıştır. Sonunda da, gerek tıp insanları ve gerekse hukukçular gına getirmiş ve “Sanki başka işimiz yok ta, sizinle mi uğraşacağız!” diyerek, bu konuyu yeni kimlikleri düzenleyerek çözmek yolunu seçmişlerdir. Gerçekten gariptir; sünnet olmuş, askerlik yapmış ve hatta tanınmış kişi olmanın avantajlarını kullanarak “jön” karakteri ile sinema oyuncusu olmuş er kişinin, başarılı tıbbi girişimler sonrası kadın siluetine bürünmesi, ileri göğüs dekoltesine takıp takıştırarak ortalara çıkması günümüzün sıradan olguları arasına girmiştir!
Batı dünyasının gündeme damgasını vurmuş ve ülkemizde de bazı özel okulların temel dersi haline gelmiş lisan-ı ecnebileri sayesinde, kadın ve erkek cinslerine hitap edilirken bazı özel takıların ismin önüne getirilmesini öğrenmiştik. Örneğin; Fransızca kökenli olanları mösyö, matmazel ve madam olarak, İngilizce kökenlileri de mister, mis ve misis (bir de, evli ya da bekâr olmayı yok sayan ms=miz) gibisinde az buçuk biliyoruz.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında öne çıkan dilimizi yabancı öneklerden arındırmak çalışmaları sırasında da benzeri konu dilbilimcilerinin dikkatini çekmiştir. Konuya ilgi duyan yetkin kişiler, “Bizim neyimiz eksik!” yaklaşımından giderek, nisa taifesi için “bayan” ve er kişiler için ise “bay” sözcüklerini türetmişlerdir.
Bayan kelimesi, kadın cinsine hitap edilirken ismin önüne getirilen bir tanımlama ve saygı ifadesi olarak kullanılır olmuştur. Özellikle mektup v.b. posta gönderilerinde adres yazılırken, bir ön hitap olarak kullanılmak kaydı ile yaygınlaştırılmıştır.
Bay sözcüğü ise TDK Sözlüğü dikkate alınınca hem sıfat ve hem de isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıfat olarak kullanımı “parası ve malı çok, zengin kimse” tanımlaması olarak görülmektedir, ki; çok kullanılan bir tarif sayılmaz. İsim olarak kullanılması da, aynen bayan sözcüğü gibi erkek isminin önüne bir saygınlık kazandırmak ve hitap veya adres tanımlamakta kullanılmak kaydı ile dilimize kazandırılmıştır.
Yıllar sonra, nedendir bilinmez kadın cinsini tanımlarken inatla kadın yerine bayan denmesi yanlışlığı süregelmiştir. Özellikle, dilimize özen göstermesi beklenen televizyon spikerleri (sunucuları) ve onlarca medya (basın-yayın) elemanı bu hatalı kullanıma ısrarla devam etmişlerdir. Ki, gerek bazı yazarların ve gerekse dilbilimcilerin uyarıları da maalesef havanda su dövmek gibi kabul edilerek dikkate bile alınmamıştır.
Bazı spor dallarının her iki cins tarafından da yapıldığı branşlar dikkate alınırsa, er kişilerin eylemleri “Erkekler Takımı veya Ligi” diye yazılırken, kadınların yer aldığı aynı eylem türleri için “Kadınlar Takımı veya Ligi” kavramını kullanmak yerine, “Bayanlar Takımı veya Ligi” tanımlaması öne çıkmıştır. Bu yanlışlık sadece sportif alana kaymış olsa neyse, korkarım ki “Kadının Adı Yok!” yaklaşımından hareketle olsa gerek, günlük konuşmalarda da kadın yerine bayan denmekte oluşu anlaşılır değildir!
Bu nokta belki de ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerin bir saplantısı olarak öne çıkmaktadır denebilir. Malum, kadın tanımı ile kız kavramı bazı ülkelerin gereğinden çok önemsediği ve öne çıkardığı bir seçimdir. Kız tanımı, aynı zamanda da dinî tabulardan olan bakire kadın tarifi ile özdeşleşmiştir. Kadın denince, kız tanımı da arada kaynar diye düşünülmekte olsa gerektir ki, bu da kanımca yanlışı başka bir yanlışla güçlendirmektir.
Spor yazarı Nilay Yılmaz Hanım, bu yanlışı düzeltmek üzere atak yapmıştır. Ancak, spor alanının otoriteleri sayılacak değişik branşların federasyon başkanları, bu hatayı düzeltmek taraftarı gibi görünmemektedirler. Sadece, Türkiye Basketbol Federasyonu bu öneriye sıcak bakmış ve düne kadar “Bayanlar Ligi” olarak uyguladığı adlandırmayı hayırlı bir örnek olmak hasebi ile “Kadınlar Ligi” adı ile değiştirmiştir.
Diğer spor otoritelerinin yorumunu merak edenler, eğer biraz da tebessüm etmek istiyorlarsa, Milliyet Gazetesi’nin 14 Mayıs tarihli baskısının 29. sayfasına göz atabilirler. Örneğin; Boks Federasyonu Başkanı, “kadın kulağa hoş gelmiyor” derken, Halter Federasyonu Başkanı ise “kadın daha kibar” demekte, Okçuluk Federasyonu Başkanı ise “kadın sporcu olur mu?” diye yanıtlamaktadır bu çağrıyı! Belli ki, ana konumuz insanımızın olguya bakış açısı ile ilgilidir. Umarım zamanla olgunlaşır!
Galiba İngiltere’de bir anket yapmış ruhiyat ile uğraşan bilim insanları. İnsanların bir olaya bakış açısını saptamak için. Kadınlı erkekli bir çalışma grubuna bazı sorular sormuşlar ve aldıkları yanıtları kendilerince değerlendirmişler.
Bir soru ise şu: “Bacağın ortasında ne vardır?”
Bu soruya kadın ağırlıklı katılımcılar; “Diz kapağı kemiği” yanıtını verirken, erkeklerin hemen hepsinin yanıtı ise şöyle: “Erbezi (t…k) vardır!”
İşte bu örnek, bakış açılarının farklılığı adına bir gösterge olabilir. Yanlış veya doğru, ünlü yazarın kitabının adı gibi, bu canlı; “İnsan Denen Meçhul!” diye tanımlanan varlıktır!.. (15.05.2010 / Mersin İmece)
-----------------
Yakışıklı ve şakacı Erdal, “Bacağın ortasında ne vardır?” içerikli yazını okurken bacağımın ortası galgıdı gene. Tuttum bu yazını, başkaları da nemalansın diye, “Dr” sıfatın ve adınla, kaynak göstererek Türkçe içerikli kitap dosyalarımdan birine alıyorum, bilgin olsun. Çıkarıp sokacağım birşey varsa ve söylersen gıpraşırım... mas, Ot(tava), 18.5.10
Gerekli bir soru: Neden acaba, cümleler arasında, 1 yerine 2-3 boşluk koyarsın? De bakiim şimdi!..
Hadi sana zamandan ve yerden tasarruf ettirmiş oluvereyim, artıkın, bu kadar ütülemekten sonra...
YABANCI ŞİRKETLERİN CİRİT ATIŞLARI
Türkiye’de e-posta ile müşteri avlamaya çalışan bir yabancı uçak şirketi, “Flaş Fiyatlar - Ekonomik fiyatlarla Premium hizmet!” diye başlık atıp Türkçeye saygısızlık yapmaktadır ve lkimsenin de kılı kıpırdamıyor. Eğer bir Türk havayolu şirketi, bu duyuruyu yapan yabancı şirketin ülkesinde bu şekilde kırma bir duyuru yapmış olsa boyunun ölçüsünü hemen alıverir. Yei gelmişken bir kez daha sesimizi yükseltelim: neden acaba, Türkiye’ye uçuş yapan yabancı uçaklarda Türkçe duyuru yapma/bilgi verme kuralına uymazlar? Neden acaba bu kurala uymayan uçak şirketlerine karşı bir uyarı veya yaptırım uygulanmaz?
Türkçe metin içinde “flaş, premium” gibi yabancı sözlüklerin Türkçe karşılıkları neden bulunmaz acaba? “Premium Eco ayrıcalığı” ne demektir?
“...yeni kabin konsepti Premium ile havaalanı ve uçak içi hizmetlerinde...” demekle ne denmek isteniyor, anlayan var mı dersiniz?
“Kontuarda sıra beklemeden direkt uçağa gidin ! Bagajınız varsa, online check-in yapan yolcularımıza ayrılan "drop-off" kontuarına bırakabilirsiniz. Online check-in yapın, havalimanında sıra beklemek yerine keyif yapın!” gibi çorbayı içebilene aşk olsun!..
“Rezervasyon & Online check-in” başlıklarını öylesine geçiştirmiş ve “Millerinizle uçun” ve “Bagajlarınız” gibi Türkçe alt-başlıklar yanında, “Promosyonlar, Destination guide” gibi melez değil, düpedüz Türkçe gibi gösterilmiş veya tamamen İngilizce kavramlar kullanılıp Türkçe konuşanların kafaları karıştırılıyor. Bu noktada Konfüçyüs devreye giriyor doğal olarak:
“…hiçbir şey dil kadar önemli değildir!.. Çünkü dil kusursuz ise o ülkeyi istediğim gibi sömüremezdim. Emirlerimi yerine getirmeleri için aralarında bana karşı konuşamamalı, yazamamalı hatta tam düşünememeliler...”
*****
“Doga ve Extreme Turlar - Gunubirlik Geziler” duyuru biçiminde reklâm bir
e-postayla dağıtıldı, izinli veya izinsiz. Değinmek istediğim sadece Türkçe kullanımdır. Türkçe harflerin kullanılmayışı yanında, “extreme” ne demek, bilen var mı acaba? Yoksa bu öylesine ağızda dolaşan ve “sokak jargonu” denilen anlaşılmaz dil söylemi mi? Belki bu duyuruyu ya da reklâmı yapan da bilmiyordur bu İngilizce sözcüğün Türkçede ne demek olduğunu. Bıraksınlar cafcaflı sözleri, “Günübirlik Geziler” demek yeterli. İlla ‘extreme’ karşılığı bir Türkçe sözcük arıyor da bulamıyorlarsa veya birine sormak da para istiyorsa tasalanmasınlar, ben ücretsiz deyivereyim: ‘UÇUK GEZİLER...’
*****
Geleceğin Türkçesi böyle mi olacak?:“... information age ile knowledge arasındaki fark...” ya da şöyle mi dersiniz?: “Uzayda okyanus bulundu (my way or the highway!)
---------------
“... sıcaklık 3 derece daha sıcak olacak,” yerine, “... sıcaklık üç derece daha fazla olacak,” demek daha anlaşılır olmaz mıydı acaba?
------------
DİL DEVRİMİ KAYNAKÇASI (Kitap adları koyu renk yazılmıştır.)
Hazırlayan: Ömer Demircan
Akarsu, Bedia (1978): Atatürk Devrimi ve Yorumları, TDK Yay., Ankara.
Aksan, Doğan (1976): Tartışılan Sözcükler, TDK Yay., Ankara.
(1987): Türkçenin Gücü, T. İş Bankası Yay.
(1996): Türkçenin Söz Varlığı, Engin Yay., Ankara.
(2000): Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını, Bilgi Yay.
(2000): En Eski Türkçenin İzlerinde, Simurg Yay.
(2002): Anadilimizin Söz Denizlerinde, Bilgi Yay.
Aksoy, Ömer Asım (1962): Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara.
(1970): Gelişen ve Özleşen Dilimiz, TDK Yay.
(1973): Özleştirme Durdurulamaz, TDK Yay.
(1982): Dil Gerçeği, TDK Yay.
Arsal, S.Maksudi (1930): Türk Dili İçin, İstanbul.
Ataç, Nurullah (1938): “Gramer”, Haber 23.1.1938
(1938): “Istılahlar Meselesi”, Ulus.
(1942): “Sözden Söze”, Cumhuriyet, 3.10.1942.
(1953): “ Ataç’ın Güncesi: Türkçede Devrik Tümce Var mıdır ?”.
(1954): “Onüç Devrik Cümle”, Son Havadis 1.10.1954.
(1956): “Dil Devrimi”, Ulus, 29.10.1956.
(1972): Günce (1953-1955), TDK Yay.
(1937): Atatürk’ün Geometri Kılavuzu (Haz. Nurer Uğurlu), Cum. 1998.
Atay, Falih Rıfkı (1961): Çankaya I-II-III-IV,. Cumhuriyet Yay., 1999.
Ateş, Kemal (1999): Öğretemediğimiz Türkçe, Cumhuriyet Yay.
Banarlı, N.S. (1972): Türkçe’nin Sırları, Kubbealtı Yay., İstanbul.
Banguoğlu, Tahsin (’45): “Devlet Dili Türkçe”, V. Türk Dil Kurultayı, TDK Yay., s. 42-70.
Barenton, Hilaire de (’33): L’Origine des langues, des religions et des peuples, 2 vol, Paris,.
Başkan, Özcan (’73): “Terimlere özleşme sorunu”, TDAY- Belleten 1973-74, s. 1173-184.
(’86): ”Turkish Language reform”, ed G.Renda s.95-111, Princeton.
Boratav, Pertev Naili (’42/82): “Dilimizin Gelişmesi”, Yurt ve Dünya, sayı 18.
(1982): Folklor ve Edebiyat, Adam Yay. içinde. 351-2.
Brendemoen, B. (1990): “The Turkish Language Reform and Language Policy in Turkey”, G.Hazai, (1990): Akademiai Kiado P., 454-492.
Cevdet Kudret, (1939): “Devrik Cümle Üzerine”, Varlık, sayı 526,527,528 ;(1966/86),
(1986): Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, Bilgi Yay., Ankara.
Clauson, Sir Gerard, (’72): An Etymological Dictionary of Pre 13th Century Turkish, Oxford.
Çotuksöken, Yusuf (1996): Okul Sözlüğünün Eleştirisi, İnsancıl Yay.
CHP (1935): “CHP Programı”, Ulus Basımevi, Ankara, Mayıs 1935.
Demircan, Ömer (1980): İletişim ve Dil Devrimi, Yaylım Yay., İstanbul.
(2002): "Nâzım Hikmet ve Dil Devrimi", Müd Huk Haziran, s.55-60.
(2003): "Dil Devrimi Nasıl Konumlanmıştı?", Müd. Huk. Der., Nisan
2003, s.82-86.
(2003): "İrdeleme:G.Lewis (1999) "Türk Dil Devrimi:Yıkıcı Bir Başarı"
Müd. Huk Der., Mayıs 2003,s. 68-81.
Dilâçar, A. (1962) : Devlet Dili Olarak Türkçe, TDK Yay.
(1963): “Atatürk ve Türkçe”, TDK 1963 içinde, s. 41-52.
(1964): Türk Diline Genel Bir Bakış, TDK Yay.
(1975):”Kemalizmin Dil ve Tarih Tezi”, Atatürk Devrimleri, I.
Sempozyumu Bildirileri, İÜAE Yay., s. 467-485.
Dil Derneği (1997): Dil Devriminden Bu Yana Türkçenin Görünümü, Dil Der. Yay., Ankara 1997.
Dilemre, Saim Ali (1949): Dil Devrimi İçin , I , II , TDK, s.23
Dilmen, İbrahim Necmi (1936): Dillerin Ana Kaynağı Sorusuna Kısa Bir Bakış ve Güneş Dil Teorisinin Esasları, DTCF Türk Bilgisi Dersleri, İstanbul.
Dizdaroğlu, Hikmet (1962): Türkçede Sözcük Yapma Yolları, TDK Yay.
Ercilasun; Ahmet Bican (1984): Dilde Birlik ,Cönk Yay., İstanbul.
Ertop, Konur (1963): “Atatürk Devriminde Türk Dili”,TDK (1963), s. 53-102.
Eyuboğlu, Sabahattin (1954): “Dil Üstüne”, 1973, s.105-108.
Gelencik, Ragıp (1983): “Güneş-Dil Teorisi Üstüne”, Tan, sayı 11, Haz. 1983, 47-57.
(1989): “Bilimsel Terimlerin Türkçeleştirilmesi Üzerine I,II” Cum. Bilim Teknik 128,139.
Gökberk, Macit (1980): Değişen Dünya Değişen Dil, Çağdaş Yay.
(1983): “Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk”, Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, Eczacıbaşı Vakfı Yay., s.283-333.
Güvenç Bozkurt- Gencay Şaylan- İlhan Tekeli- Şerafettin Turan (1991): Türk İslam Sentezi, Sarmal Yay., İstanbul.
Hacıeminoğlu, Necmettin (1975),Türkçenin Karanlık Günleri, İstanbul , s.97.
Hatiboğlu, Vecihe (1963): “Atatürk’ün Dilciliği” ve “Atatürk’ten Üç Anı”, TDK (1963) s. 9-22,141-145.
Hepçilingirler, Feyza (1997): Türkçe “Of”, Remzi Kitabevi, İstanbul.
(1999): Dedim “Ah”, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Heyd, Uriel (1954): Language Reform in Modern Turkey, Jarusalem.
(1979): Türk Ulusçuluğunun Temelleri, Kültür Bakanlığı Yay.
İmer, Kâmile (1976): Dilde Değişme ve Gelişme Açısından Türk Dil Devrimi, TDK Yay.
(1973): “Türk Yazı Dilinde Dil Devriminin Başlangıcından 1965 Yılı Sonuna Kadar Özleşme Üzerine Sayıma Dayanan Bir Araştırma”, Türkoloji Derg. V/1, 175-190.
(1999): Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yay.
İnan, Afet (1936): Güneş-Dil Teorisi Üzerine Notlar I, İstanbul.
İnan, M. Rauf (1979): “Devrimler ve Yazı Değişimi” Yazı Devrimi, TDK Yay., s.43-69.
İz. Fahir (1983): “Cumhuriyet Devrinde Türk Yazı Dilinin Gelişmesi”, TDK (1983) 173-189.
Karal, Enver Ziya (1978): “Osmanlı Tarihinde Türk Dili Sorunu”, TTK y. 1978 içinde.
Karaosmanoğlu, Yakup Kadri (1963): “Atatürk ve Türk Dili”, TDK (1963), s. 103-110.
Korkmaz, Zeynep (1963): “Türk Dilinin Tarihi Akışı içinde Atatürk ve Dil Devrimi”, Ankara.
(1973): “Dilde Doğal Gelişme ve Devrim Açısından Türk Dil Devrimi”, A.Ü.Türkoloji Der. V/1, s.97-114.
(1974): Cumhuriyet Döneminde Türk Dili, AÜ, DTCF. Yay.
(1985): “Dil İnkılabının Sadeleşme ve Türkçeleşme Akımları Arasındaki Yeri”, Türk Dili, Mayıs, sayı 401.
Koşay, Hamit Zübeyr (1963): “Atatürk ve Dilimiz”, TDK Yay., s.137-140.
Köksal, Aydın (1980): Dil ile Ekin, TDK Yay.
Köprülü, M.Fuat (1948): “Düzme Devlet Dili Nasıl Yapıldı”, Tercüman 1981:249-.
Kushner, David (1979) : Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu (1876-1908), Çev. Ş.S. Türet- B. Ertem- F. Erdem, İstanbul.
Kütükoğlu, B.(1966): “Türkçenin Tasfiyecilik Çıkmazı”, Sabah, 24.7.1966.
Küyel, M.T. (1978): “İleri Dil ve Dil Transferi Üzerine Düşünceler”, TTK Yay. 1978: 97-180.
Kvergiç, H.V.(1935) : “La Psychologi de quelques éléments des langues Turques”, Viyana ( III. TDK’deki bildirisi ve Levend 1972’deki özet).
Landau, J.M. (ed): Atatürk and the Modernisation of Turkey, Westview Press, 1984.
Levend, Agâh Sırrı (Kasım 1953): Atatürk ve Dil Davası, Türk Dili, cilt 3, sayı 26.
(1949/72): Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, 3.Baskı, TDK Yay., s.20-32.
Lewis, Bernard. (1961) The Emergence of Modern Turkey, OUP.
(1970): Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK Yay., Ankara, 4. baskı, 1990.
(1984), “Atatürk’s Language Reform as an Aspect of Modernisation in the Republic of Turkey” (ed.J.M.Landau (1984), s.195-213.
Lewis, Geoffrey L. (1997): “Turkish Language Reform: The Episode of the Sun-Language Theory” Turkic Languages 1, 25-40.
(1999). The Turkish Language Reform, A Catastrophic Success, OUP, 12 bölüm, 189 s.)
Mayokan, İ.M. (1936): “Güneş Dil Teorisi Üzerine Çözümleme Uygulamaları”, III. TDK. Bildirileri.
Mıhçıoğlu, Cemal (1996): Sözcüklerin Öyküsü, Kültür Bakanlığı Yay.
Öksüz, Yusuf Z. (1995): Türkçenin Sadeleşme Tarihi: Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi, TDK Yay.
Ömer Seyfettin (1911): “Yeni Lisan”, Dil Konusunda Yazılar (Haz.M. Uyguner) içinde, Bilgi Yay., 1989.
Özakıncı, Cengiz (1994): Dil ve Din, Bellek Yay.
Özdem, Ragıp Hulusi (1936): Dil Türeyiş Teorilerine Toplu Bir Bakış, TDK Yay.
(1944):“Dil Mükemmelliği ve Mükemmelleştirme Görünceleri”, Türkiyat Mec., C.5.
(1941): Terimler Meselesi Münasebetiyle Dilimizin Islahı Üzerine Muhtıra, İstanbul.
Özdemir, Emin (1967): Dil Devrimi Üzerine, TDK Yay.
(1969): Öz Türkçe Üzerine, TDK Yay.
(1969): Dil Devrimimiz, TDK Yay.
(1973): Terim Hazırlama Kılavuzu, TDK Yay.
Özel, Sevgi (1986; Haldun Özen- Ali Püsküllüoğlu), Atatürk’ün Türk Dil Kurumu ve Sonrası, Bilgi Yay.
(2000): Dil Kiri El Kiri, Bilgi Yay.
(2006): Dilimde Tüy Bitti, Çınar Yay.
Özerdim, Sami Nabi (1978) : Yazı Devriminin Öyküsü, Cumhuriyet 1998.
Özgü, Melahat (1963): “Atatürk’ün Dilimiz Üzerine Eğilişi”, TDK (1963), s.23-40.
Pekel, A. Galip (1940): Türkçe Kelime Üretme Yolları, İstanbul.
Perin, Cevdet (1981): Atatürk Kültür Devrimi, İstanbul.
Sadoğlu, Hüseyin (2003): Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, Bilgi Üni., Yay., İstanbul.
Sinanoğlu, Oktay (2000): Bye Bye Türkçe, Bir New York Rüyası, Otopsi Yayınları, İstanbul.
Samih Rifat Bey (1922): Türkçede Tasrif-i Huruf Kanunları ve Tekellümün Menşei”, Ankara.
Sayılı, Aydın (Haz): Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, TTK Yay., 1978, 599 s.
(1978): "Bilim ve Öğretim Dili Olarak Türkçe", Sayılı 1978:325-599.
Şavkay, Tuğrul (2002): Dil Devrimi, Gelenek Yay.
Şimşir, Bilal N. (1992): Türk Yazı Devrimi, TTK Yay.
Steuerwald, Karl (1963): Untersuhungen zur türkischen Sprache der Gegenwart, Teil 1, Langenscheidt KG. Berlin-Schöneberg.
Tankut, H.R. (1936): Güneş Dil Teorisine Göre Dil Tetkikleri I, TDK Yay., İstanbul
(1938): Dil ve Tarih Tezlerimiz Üzerine Gerekli Bazı İzahlar, İstanbul.
(1963): “Atatürk’ün Dil Çalışmaları”, TDK Yay.
Tekin,Tekin (1975): “Atatürk’ün Dil Reformu”, Atatürk Devrimleri I. Milletlerarası Sempozyum Bildirileri, İ.Ü.A.E. Yay., s.488.
Tercüman, (1979-):, Yaşayan Türkçemiz 1,2,3, Tercüman Gazetesi Yay.
Timurtaş, Faruk (1979): Yeni Kelimeler Sözlüğü, Umur Kitapçılık Yay.
TDK (1930): Turani, Menşei, Çev. Ruşen Eşref Ünaydın, İstanbul.
(1932-): Türk Dil Kurultayı Bildirileri 1932,1934,1936,1942,1945,1949.
(1934): Tarama Dergisi.
(1935): Osmanlıca’dan Türkçe’ye Cep Kılavuzu.
(1935): Türkçe’den Osmanlıca’ya Cep Kılavuzu.
(1935 ): Etimoloji,Morfoloji, Fonetik Bakımından Türk Dili.
(1937): Üçüncü Türk Dil Kurultayı, İstanbul.
(1944-1983): Türkçe Sözlük.
(1962): Dil Devriminin 30. Yılı.
(1962 Kasım): Yakup Kadri Harf ve Dil Devrimini Anlatıyor, Türk Dili.
(1963): Atatürk ve Türk Dili.
(1963-): Derleme Sözlüğü, 13 cilt.
(1963-): Tarama Sözlüğü, 8 cilt.
(1972): Alman ve Macar Dillerinde Özleşme.
(1972): Türk Dil Kurumu’nun 40. Yılı.
(1981): Atatürk’ün Yolunda Türk Dil Devrimi, Topluçalışım.
(1983): Türk Dil Kurumu’nun 51 Yılı.
TKAE (1966): Türk Dili İçin I, II, Ankara.
TTK (1978): Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara.
Turan, Şerafettin (1981): Atatürk ve Ulusal Dil, TDK Yay.
(1990) Türk Kültür Tarihi, Bilgi Yay, 1994.
(1996): Türk Devrim Tarihi, Yeni Türkiye’nin Oluşumu, 3. kitap, 2. Bölüm, Bilgi Yay.
Turan, O. (1965): “Türk Dili Buhranına Toplu Bakış”, TKAE (1966), s.24.
Uğurlu, Nurer (Haz.): Atatürk’ün Yazdığı Geometri Kılavuzu, Cumhuriyet 1998.
Uygur, Nermi (1962): “Arıtıcılar”, Dilin Gücü, Ara Yay. 1989:81-91.
Ülkütaşır, M. Şakir (1973): Atatürk ve Harf Devrimi, Cumhuriyet 1998.
Ünaydın, Ruşen Eşref (1933): Atatürk,Tarih ve Dil Kurumları. Hatıralar, İstanbul (2.baskı. Ankara, TDK Yay., 1954)
Vardar, Berke (1977), Dil Devrimi, Yankı Yay.
Yücel, Tahsin (1968), Dil Devrimi, Varlık Yay.
(1982): Dil Devrimi ve Sonuçları, TDK Yay.
(1997), “Bir Kültür Dili İçin: Türkiye’de Dil Devrimi”, Anamur 1997 içinde s. 29-38.
Zeren, Z. (1942), “Tıp Terminolojimizdeki Reform”, TDK IV (1942), s. 329-39.
* Bu kaynakçada, Dil Devrimi’ne karşı olan, devrimi yadsıyan kimi yapıtlar da yer almaktadır.
Güncelleme Tarihi: 07.04.2006
Konur Sok. No.34/4 06640 Kızılay-Ankara
Telefon: (312) 425 83 60 - 417 33 27 | Belgeç : (312) 417 33 28
---------------
Neden, “Azərbaycan Respublikası” demişler de ‘Azərbaycan Cumhuriyası’ dememişler?
Bu öbeği ‘gulnartaseli.com’ olarak değiştirsek nasıl olur acaba? Hem ‘web’ yabancı sözcüğünden kurtulmuş, hem de Taşeli’ni öne çıkarmış oluruz. Öte yandan, haritada bazı yer belirlemede yanlışlar var gibime geldi; Alıç Dağı da Alaç Dağı diye yazılmış. Bunların düzeltilmesinde senin yapabileceğin var mı bilemiyorum. Anasayfa’daki ‘Aktivasyon’ sözü ne anlama geliyor anlayamadım. Onun yerine Türkçe bir söz/kavram bulunsa iyi olur. Ayrıca, ‘link’ yerine ‘ilişim’ sözcüğü kullanılabilir.
Türkçe yazılımlara da dikkat edilebilirse iyi olur. Örneğin, ‘Mersine’ yerine ‘Mersin’e’, ‘Eylem’de’ yerine ‘Eylem de’ diye yazılmalı. Yine Anasayfa listesinde ‘ŞeyhAlyyiSemerkandi’ diye kelimeler aralık vermeden ucu ucuna ulanmış ve arada bir harf unutulmuş vs. onun yerine sadece ‘Şeyh Ali Semerkandi’ yazılsa yeterli olur. Bu vesileyle Ganime(t) Hanım ile Eylem-Stephan çiftine de selam ve mutluluk dileklerimi iletiver lütfen. Sevgimle, M. Ali Sulutaş / 7.9.7
“… rakibinden çok şık sıyrılan Arda'nın dar açıdan çektiği sert şut yandan auta gitti..
“…evrendeki ilkeler, inisiyasyon vs. hakkındaki bilgiler…” diye bir düşünce ortaya koymaya çalışan kişinin ne dediği ya da ne demek istediği anlaşılmayacak kadar bozuk bir biçimde ortaya konmuştur. Düşünce en kötü halde, ‘…evrendeki ilkeler, girişimler vb. hakkındaki bilgiler…” diye açıklanabilir.
“Mayalar, kendi dinlerine çok sıkı bağlı olan bir toplumdu. Sırlarla dolu dinleri dıştan bakışta anlaşılamayacak kadar şifrelidir. Ona ancak inisiye olanlar nüfuz edebilmektedir. Dinlerindeki sırlar mitolojik anlatımlarında üstü örtülü bir şekilde dile getirilmiştir…” Bu bölümün tamamını, odaklanmak istediğimiz düşünceyi iyi kavramak amacıyla bilinçli olarak aktardık. Odaklanmak istediğimiz tümce de şu:
“Ona ancak inisiye olanlar nüfuz edebilmektedir…” İngilizce “initiated” sözcüğü karşılığı olarak kullanıldığını sanıyorum bu uydurma ‘inisiye’nin. Eğer böyle ise, bir dinin/tarikatın sırlarını, esaslarını öğrenmiş kimse anlamında kullanarak bu tümceyi belki şöyle kurmak gerekirdi: ‘Ona ancak dinin kurallarını iyi öğrenebilmiş olanlar yetkili olabilmektedir…’
“Amerika Şamanizminin Asya Şamanizminde görüldüğü gibi, bir inisiyasyon içerdiğini belirtirler…” tümcesi de, “…, bir adım atmayı içerdiğini belirtirler…” gibi olabilir.
“…ikizlerin hikâyesini sınav ve aşamalarıyla inisiyatik sürecin ilginç bir öyküleştirilmiş biçimi olarak yorumlar…” tümcesi de ‘…ikizlerin hikâyesini sınav ve aşamalarıyla başlama sürecinin ilginç bir öyküleştirilmiş biçimi olarak yorumlar…” diye yazılabilirdi.
“Ezoterik-inisiyatik yolun yolcusuna düşen incelediği her yapıda perdeleri aralayıp gerçeği görebilmeye çalışmak…” tümcesini kuran (ya da çeviren) kişi ne anladığını ve ne anlatacağını biliyor mu acaba? Ben bir şey anlayamadım, yardımcı da olamayacağım, üzgünüm…
Bir belgelik tanıtımını yaparken özenti yanlısı birisi, ‘belgelik’ ya da benzer bir Türkçe kavram yerine, yabancı bir dilden özenilmiş “portal” sözcüğünü kullanmayı yeğlemiş. Ayrıca, “...anı ve anektodlarla, akademik yazılardan oluşan...” derken bunu yazan kişi hem bilgisizliğini ortaya koymuş hem de özenti yanlısı olduğunu. Özenti yanlısı olduğunu daha da pekiştirmiş hazret, Batı kültür ve dillerinden hırsızlanan ve aslında ‘anı’ anlamına da gelen “anekdot” sözcüğünün “anektod” biçiminde yazıldığını zannediyor. Oysa, ‘...anı ve öykülerle, akademik yazılardan oluşan...’ deseydi daha düzgün ve anlamlı olurdu...
Bugün Hopalı Lacza bilen bir arkadaşımdan aldığım bir bilgiyle dosyama şunları ekledim:
Dostları ilə paylaş: |