39- Müşteki Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI 17.05.2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Kendisinin 12.12.1997 tarihli YAŞ kararı ile TSK'dan ihraç edildiğini, TSK'nın bir darbe yapmada kullanılabilmesi için kurumsal hiyerarşisinin ele geçirilmesinin zorunlu olduğunu, bunun ise TSK içerisinde illegal örgütlenerek önemli kumanda merkezlerine nüfuz ettikten sonra TSK hiyerarşisinden farklı bir örgütsel hiyerarşi oluşturulması ve TSK kurumsal hiyerarşisinin devre dışı bırakılarak yerini örgüt hiyerarşisini alması ile mümkün olduğunu,
İşte BÇG örgütünün TSK'nın kurumsal hiyerarşisi dışında oluşturulduğunu ve TSK'nın kurumsal hiyerarşisinin ele geçirilmesi ve daha sonra da TSK'nın kurumsal gücünün ve etkinliğinin darbe eyleminde kullanılması amacıyla kurulmuş yasa dışı bir örgüt olduğunu, TSK'nın kurumsal hiyerarşisinin ele geçirilmesinde, kurumsal hiyerarşide yer alan darbe karşıtı unsurları bastırmak ve pasifize etmek için ikibine yakın TSK personelinin örgüt tarafından tasfiye edildiğini, uygulanan psikolojik harp taktikleri, cebir, şiddet ve baskı yöntemleri ile binlerce TSK personelinin de istifa ve emeklilik yolu ile ordudan ayrılmasının sağlandığını, böylece TSK'nın kurumsal hiyerarşisi üzerinde BÇG örgütünün iradesinin hakim kılındığını, rütbe ve kıdem hiyerarşisinin ortadan kalktığını, kurumsal hiyerarşinin yok olduğunu, BÇG mensubu olma kriterinin esas alındığını, örgütsel hiyerarşinin tesis edildiğini, TSK'nın kurumsal güç ve imkânlarının tamamen BÇG örgütünün tasarrufuna sunulduğunu, böylece 28 Şubat sürecinin ilk aşaması olan tasfiyelerle orduya karşı darbe gerçekleştirildiğini, bu aşamada BÇG örgütünün bütün suç konusu icraatları ordu tasarrufu gibi gösterilerek diğer devlet kurumları üzerinde de baskı oluşturulduğunu, sadece ordu değil MGK, YAŞ, TBMM, yargı, hükümet, mahalli idareler, eğitim kurumları ve üniversitelerin top yekün BÇG'nın kontrolü altına alındığını,
Öncesi ve sonrası ile bir süreci içeren 28 Şubat 1997'de BÇG örgütü mensuplarının milletin yurt savunması için emrine verdiği silahlı kuvvetlerdeki kurumsal hiyerarşi içindeki mevkii, makam ve rütbelerinden aldığı gücü, ordu hiyerarşisini ve devletin bütün kurumlarındaki otoriteyi ele geçirmek için gerçekleştirdikleri post modern darbe ile; orduda yönetime el koyduklarını, ordunun kurumsal hiyerarşiye uygun yasal emir-komuta zincirini tahrip ederek BÇG örgütünün hiyerarşik yapısına dönüştürdüklerini, TSK'yı asli görevlerini yapamaz duruma getirdiklerini, olmamış olayları olmuş gibi kurgulayarak gerçekleştirdikleri provakasyonlarla milletin inanç ve değerlerini iç tehdit olarak gösterdiklerini, toplumu hukuk dışı büyük baskılar altına alarak fişlediklerini, inanç ve fikirlerine göre ayrıştırıp kutuplaştırarak kışkırtarak darbe ortamı hazırladıklarını, Anayasanın kamu hizmetine alınmada eşitlik ilkesi ve kamu görevlileri ile ilgili yasal düzenlemelerini ayaklar altına alarak suçsuz insanları başta TSK olmak üzere devletin diğer kurumlarında ihraç ettirme, emeklilik istemeye mecbur bırakma, sicilini bozma, sürgün, işkence, şüpheli/sakıncalı fişlemeleri gibi yollarla tasfiye ettiklerini, hükümeti istifa ettirdiklerini, Meclis aritmetiğini değiştirdiklerini, milletin iradesine aykırı olarak yeni bir hükümet kurdurduklarını, yargıyı baskı altına alarak hukuki denetim mekânizması olmaktan çıkarıp ideolojik denetim mekânizmasına dönüştürdüklerini, eğitim müesseselerini hukuk dışı baskılarla yeniden dizayn ettiklerini ve toplumda Anayasada öngörülen eğitim hakkından yararlanamayan toplum mağdurları ürettiklerini, eğitim hakkı katsayı eşitsizliği düzenlemesi ile yine yüksekokula girişte eşitlik ilkesi ve eğitim hakkı ihlal edilen mağdur kitleler ürettiklerini,
10.10.1976-12.12.1997 tarihleri arasında TSK'da görev yaptığını, kıdemli binbaşı rütbesi ile göreve devam ederken bu tarihe kadar kanunlarda suç ve disiplin suçu olarak tanımlanmış herhangi bir eylem sebebiyle hakkında soruşturma açılmadığını, hiçbir ceza verilmediğini, mesleki disiplin ve başarı sicilinin yüksek ve yeterli düzeyde olduğu halde TSK'nın kurumsal hiyerarşisi dışında yasa dışı olarak oluşturulan BÇG örgütüne katılmadığı, TSK'nın normal kurumsal hiyerarşisi içinde yer aldığı ve kurumsal vazifeler dışında hiçbir vazife kabul etmediği, tutum ve davranışları ile bu örgütün yasa dışı faaliyetlerine engel olacağı değerlendirilerek BÇG örgütü mensuplarınca disiplinsiz olmakla suçlandığını, önce şüpheli/sakıncalı takip altına alınıp örgüte boyun eğmeye zorlanıp sonuç alınamayınca hakkında gerçeğe usul ve kanunlara aykırı olarak düzenlenen ve düzenlettirilen olumsuz sicil ve kanaatlerle sahte belge ve tutanaklarla yasalardaki disiplin hükümleri kullanılarak ihracın yasal kılıfının oluşturulduğunu,
Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Etimesgut Ulaştırma Grup Komutanlığında oluşturulan işkence ve sorgu merkezine görev adı altında Hava K.K.Org. S. T.'nin emri ile 6 Ocak 1992'de çağrılıp irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla ve göstermelik savunma ile 28 gün oda hapsi ile tecziye edilip bir hafta süre ile tecritte tutulup sorgulandığını, yalan makinesine bağlandığını, fiziksel ve ruhsal işkenceye maruz bırakıldığını, sorgu heyetinin kendisini gizlediği için kimlerden oluştuğunu bilmediğini, ancak başkanın Hv.İsth.Bnb. H. A. olduğunu tespit ettiğini, aynı zamanda kendisi ile birlikte sorgulanan Yzb. M. Ö. ve Astsb. G. P.'nin şahitleri olduğunu, 1986-1992 yılları arasında Bulut Projesi adı altında yüzlerce Hava Kuvvetleri mensubu personelin işkence ve sorguya maruz kaldığını, bu merkezde yapılan kanunsuz işlemlerle ilgili açılan işkence ve kötü muamele davasının Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığınca görevsizlik kararı verilerek (Esas No: 2011/256) Ankara Özel Yetkili Savcılığına gönderildiğini,
Bulut Projesini planlayan ve başlatma emrini veren sıralı komutanlar ve projede görev alan kişilerin TSK'nın kurumsal yapısı dışında oluşturulan illegal BÇG veya benzeri oluşumların mensupları veya BÇG'den aldıkları talimatları uygulayan kişiler olduklarını düşündüğünü, kimlikleri Hava Kuvvetleri Komutanlığından istenebilecek olan bu kişilerden de sıralı komutanlarından şikâyetçi olduğunu,
Kasım 1997'de Eskişehir 1 inci Hava Kontrol Grup Komutanlığında görevli iken Sarar İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören 12 yaşındaki kızının okulu ve kıyafeti bahane edilerek 1nci Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı istihbarat elemanlarınca baskı altına alınıp taciz edilmesi nedeniyle çocuğunun hukukunu ve şahsiyetini koruma amacıyla yaptığı haklı girişim nedeniyle istihbarat şubesinin tahriki ve 1nci Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğgeneral İ. A.'nın maksatlı ve özel gayreti ile sahte belgelerle derhal dosyasının oluşturulup Yüksek Askeri Şura'ya sokulduğunu öğrendiğini, bu dönemde sicil amiri olan Albay H. T., Tuğgeneral U. A., Korgeneral G. Y., Tuğgeneral İ. A., Hava Kuvvetleri Komutanı İ. K., dönemin Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı, dönemin Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI ile Yüksek Askeri Şura üyelerinden, Başsavcılığımızca yürütülen 28 Şubat darbesi şüphelilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (323. klasör, sayfa 117-121)
05/11/2012 tarihli şikâyetinde ise TSK'da Binbaşı olarak görev yaptığını, 1997 yılında Yüksek Askeri Şura Aralık toplantısında irticai faaliyet gerekçesiyle resen emekli edildiğini, bu tür faaliyetlerle hiçbir ilgisinin olmadığını, bunun dışında 1992 yılında irticai faaliyet gerekçesiyle Etimesgut Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı bünyesinde oluşturulan işkence sorgu merkezinde illegal şekilde sorgulandığını, burada psikolojik ve manevi işkenceye maruz kaldığını, göreve çağrıldığını sandığını, ancak kendisi gibi birçok kişiyi bir hafta sorguladıklarını, burada Hava Kuvvetleri Komutanı S. T.'nin matbu imzalı kâğıtta kendisinden savunmasının istendiğini, savunma sonucunda 28 gün oda hapsi ile cezalandırıldığını, Silahlı Kuvvetler içerisinde darbeci zihniyetli bazı kişilerin bulunduğunu, bunların amaçlarını gerçekleştirmesi için bazı tasfiye hareketlerine girişmesi ve orduyu ele geçirmeleri gerektiğini, kendisi gibilerin kurban edildiğini, darbelere karşı koyacağı ve onları ifşa edeceği endişesi ile bu şekilde kendilerine muamele edildiğini, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (323. klasör, sayfa 256)
Müştekinin ifadesi ekinde yer alan belgelerin incelenmesinde, Jandarma Genel Komutanlığının 15 Şubat 1996 tarihli Denetleme Emri No 58 konulu Teoman KOMAN imzalı 4 sayfadan ibaret belgede "Mescitlere rütbeli personel (Sb, Astsb, Uz.J.Çvş) ile sivil memurlar ve işçiler girmeyecek, bunlar dinimizin hoş görüsüne sığınarak ibadetlerini evlerinde ve sivil kıyafetli olmak kaydıyla herkese açık camiilerde yapacaklardır. Kışla mescitlerinde ve camiilerinde ezan okunmayacak... ses yayın cihazları kullanılmayacak, mevcutlar sökülerek yerlerinde kullanılacak, ezan dışarıdaki camiilerden dinlenilecek veya saate göre ibadet başlatılacaktır...Camii ve mescitlerde duvarda manası bilinmeyen eski Türkçe yazılar kaldırılacak, rahle, tesbih, takke gibi TSK Kıyafet Kararnamesine uygun olmayan malzeme kullanılmayacaktır." şeklinde ifadelere yer verildiği anlaşılmıştır. (323. klasör, sayfa 168-171)
Müştekinin dilekçesi ekinde sunmuş olduğu 26 Aralık 1986 tarihli Hv.K.K., 2 nci Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Diyarbakır başlıklı irticai faaliyetler konulu Komutan S. T. imzalı belgede "az da olsa bazı personel ve aileleri sosyal seviyemize uygun olmayan belirli tarikatların simgesi haline gelmiş kıyafetlerle lojmanlar bölgesinde dolaşmakta, Atatürk inkılaplarına ve ilkelerine aykırı tutum ve davranışlar içerisinde görülmektedir. Atatürk ilkelerine tamamen ters düşen bu tutum ve davranışlara ve çağdaş bir topluma yakışmayan bu şekilde kıyafetlerin giyilmesine kesinlikle müsaade edilmeyecektir..." şeklinde ifadelere yer verildiği, (Ek-1)
20 Mayıs 1987 tarihli Hv.K.K., 2 nci Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Diyarbakır başlıklı irticai faaliyetler konulu Komutan S. T. imzalı belgede "... dış ve iç nizamiyede çarşaflı, sıkma başlı, tarikat kıyafeti şeklinde uzun ve kapalı giyimli kişiler ismen tespit edilecek, varsa lojman giriş kartları alınacak ve lojman bölgesine sokulmayacaklardır." şeklinde ifadelere yer verildiği, (Ek-2)
1 inci BHM.A.liği Personel Yoklaması başlıklı 07.01.1992, 09.01.1992, 21.01.1992, 17.01. (yılı okunmayan) tarihli belgelerde müştekinin belirtmiş olduğu işkence merkezine ait yoklama belgelerinde subay ve astsubay toplam mevcudunun 29, 30, 32, 44 olarak görüldüğü, (Ek-3)
Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı İnşaat Taburu İş Makineleri park sahası olarak belirtilen, üzerinde sorgu/işkence merkezi olarak belirtilen temsili bina ve sorgulama alanlarına ait krokilerin bulunduğu 3 sayfadan ibaret belgeler olduğu, (Ek-4)
Yzb. M.HACIMUSTAFAOĞLU başlıklı müştekinin sorgu heyeti başkanı İsth.Bnb. H. A'nın kendi el yazısı ile yalan makinesinde sorulan sorulara ait olduğunu belirttiği bir sayfadan ibaret belge olduğu, belgede, "Refah Partisinin milli görüş düşüncesini benimsiyor musun? Kütahya Milli Gençlik Vakfında dini, siyasi faaliyetlerde bulunuyor musun? Evinde veya diğer yerlerde yapılan aile toplantılarında aşırı dinci propaganda yapıyor musun? Toplumun şeriat kuralları ile yönetilmesini benimsiyor musun?"şeklindeki soruların yanı sıra "poligraf cihazında yalanı çıkan sorular" cümlesinin yer aldığı, (Ek-5)
Kişiye Özel olarak çekilen Ocak 1992 tarihli mesaj emrinde müştekinin Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından 28 gün oda hapsi ile cezalandırıldığı, bu cezasının 7 gününü Hava Kuvvetleri Disiplin Cezaevinde çektiği, 15 Ocak 1992 Çarşamba günü saat 15:30'da birliğine dönmesi için çıkışının yapıldığı, geri kalan 21 günlük cezasının birliğinde çektirilmeye başlatılması hususunun yer aldığı, (Ek-6)
17 Ocak 1992 tarihli Hv. K. K. 1 inci Hava Taktik Komutanlığı Eskişehir başlıklı Adli Müşavir B. G. imzalı oda hapsi cezasının infazı işlemi konulu 1 nci Hava Kontrol Grup Komutanlığı Eskişehir'e yazılan yazıda müştekinin Ek-6'da belirtilen kalan 21 günlük cezasının infazının istendiği yazı olduğu, (Ek-7)
15 Aralık 1997 tarihli Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı Ankara başlıklı Personel Daire Başkanı Ş. D. imzalı müşteki ve bir kısım subayların resen emekliye sevk edilmesi ile ilgili yazı ve ekinde müşteki ile ilgili verilen karar bölümünün bulunduğu belge olduğu, müşteki ile ilgili verilen kararda "Tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu ve karıştığı anlaşıldığından Yüksek Askeri Şuranın 11 Aralık 1997 gün ve 1997/14 no.lu kararı ile 926 Sayılı T.S.K. Personel Kanununun 50/c (disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma) maddesi ve Subay Sicil Yönetmeliğinin 99/e ve 100/b (disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma) ve 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 39/e (emekli aylığı bağlanacak haller) maddelerine göre resen emekliye sevk edilmesine" denildiği, (Ek-8)
Müştekinin 31.01.1996 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet ÇÖREKÇİ tarafından şerit rozet beratı, 5 Mart 1996 tarihinde 1 inci Tak. Hv. Kv. Komutanı Erdoğan ÖZNAL tarafından takdir belgesi, 24 Mayıs 1996 tarihinde 1 inci Hv. Kont.Grp.Komutanı A. C. E. tarafından takdir belgesi, 19 Temmuz 1996 tarihinde 1 inci Hv. Kont. Grp. Komutanı A. C. E. tarafından takdir belgesi, 12 Haziran 1996 tarihinde 1nci Hv. Kont.Grp.Komutanı A. C. E. tarafından takdir belgesi, 14 Şubat 1991 tarihinde Mevzi Komutanı L. E. tarafından takdir belgesi, 4 Kasım 1991 tarihinde 1nci Hv. Kont. Grp. Komutanı U. A. tarafından takdir belgesi, 6 Haziran 1994, 11 Kasım 1994, 22 Aralık 1994, 3 Nisan 1995, 22 Nisan 1994, 27 Mayıs 1996 tarihlerinde 1 inci Hv. Kont. Grp. Komutanı A. C. E. tarafından takdir belgeleri, 3 Mayıs 1995 tarihinde 1 inci BHM Amiri M. K. tarafından takdir belgesi ile ödüllendirildiği,
25 Temmuz 1996 tarihinde 1 inci Bölge Harekât Merkezi Amiri M. C. tarafından müştekinin eşine hitaben yazılmış takdir konulu belgede "BHM Amirliği görevine başladığım 4 Mart 1996 tarihinden bu yana değerli eşiniz Hv. Yer Bnb. Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI (1980-8)'nın üstün meziyetlerine, örnek vatan sevgisine, çalışma ortamının güçlüklerine ve elde olmayan nedenlerle içinde bulunduğu sağlık sorunlarına rağmen özverili, fedakarca çalışmasına tanık oldum. Böyle bir personel ile çalışma şansına sahip olduğum için kendimi mutlu addediyorum. Bir amiri olarak kendisine olan güvenim, sevgim ve saygım sonsuzdur...Eşinizin bu başarısında siz değerli hanımefendinin göstermiş olduğu anlayışın sağladığı manevi desteğin ve huzurlu aile ortamının önemli bir yer tuttuğu inancındayım. Eşinizin yaptığı kutsal görev ve başarıları ile ne kadar iftihar etseniz azdır..." denildiği,
Müştekinin dilekçesinde bahsetmiş olduğu, 6 Ocak 1992 tarihinde Etimesgut'ta bulunan işkence/sorgu merkezine çağrılması ile ilgili 50 sayfadan ibaret tutmuş olduğu günlüklerin incelenmesinde özet olarak; görevde iken R. E. isimli Yarbayın gelerek kendisini amirin çağırdığını söylediğini, gittiğinde H. T. isimli Albayın oldukça tedirgin bir şekilde oturmasını istediğini, kendisine bir mesaj emri aldıklarını, buna göre 1 No.lu Üniforma ve 5 adet fotoğraf ile birlikte 7 Ocak tarihinde Hv. Ulş. Gr. K. lığında olmasının istendiğini ve bu emri tebellüğ etmesini istediğini, ancak emri göstermediğini, kendisinin de bunun üzerine "Tebellüğ ettim demek, okudum anladım demektir, ben okumadığım bir yazı için tebellüğ ettim diyerek imza atamam..." dediğini, komutanın kendisine "Haklısın ama ben de verilen emri yerine getiriyorum" dediğini, tebellüğ etmeden evine gittiğini, o gece Kütahya'ya gittiğini, gece Eskişehir'de devam eden tedavisinin aklına geldiğini, saat 4'te tekrar Eskişehir'e döndüğünü, doktorun kendisine boyunluk vererek 3 ay takmasını istediğini ve bir haftalık istirahat raporu verdiğini, ancak birlikteki komutanlarının kendisini Ankara'ya gitti olarak düşündüklerini, aynı gün birliğe gidip komutanla görüşerek 7 gün rapor aldığını söylediğini, komutanla tartıştığını,
... Yapılan muamele ve takip edilen usulün aslında herkesin sinirlenmesine ve kendileri adına üzülmesine neden olduğunu, E. Y. isimli Yüzbaşının "Mustafa senin için mahkemede şahitlik yapmaya hazırım" diyerek hissiyatını ifade ettiğini, Erdinç Yüzbaşının da vedalaşırken gözlerinin yaşardığını, herkesin değişik şekillerde iyi niyetini gösterdiğini,
Sinirli bir şekilde T. isimli Albayın odasına girdiğini, "...ben aslında memleket için bir değer idim, her insan kendini tanır, ben de iyi tanıyorum ve ayrıca bunu her şeyimle ispatladım. Ancak değişik bahanelerle beni harcadılar. Şu anda hesaba çekilen Mustafa Yüzbaşı değil benim milletimdir. Ben sahip olduğum hayat görüşü ve değerler ile milleti temsil ediyorum... Sırf namaz kıldığım için, eşim başörtülü olduğu için böyle bir muamele yapmaya kimin hakkı var." dediğini, saat 15:15'de H. T. isimli Albayın çağırarak kapalı bir zarf içerisinde emri neden tebliğ etmediğini, neden habersiz hastaneye gittiği ve kendisine karşı neden subaya yakışmayacak şekilde davrandığını sorarak savunma istediğini, kendisinin de bu kişilerin asıl muhatapları olmadığını düşünerek savunmayı olumlu bir tavırla cevapladığını, hissi davrandığını düşünerek amirlerinden ve komutanlarından özür dilediğini, 8 Ocak Çarşamba günü Kütahya'ya gittiğini, ailesi ve yakınları ile görüştüğünü, buradan gideceği yer ve birlik komutanlarını arayarak raporlu iken gidip gidemeyeceğini araştırdığını, Komutanının hemen yola çıkmasını istemesi üzerine Perşembe günü Ankara'ya gittiğini, bir taksi ile Hv. Ulş. Gr. K.lığı inşaat tabur nizamiyesine geldiğini, kendisini bir üsteğmen ve bir çavuşun ambulans aracı ile almaya geldiklerini, aracın arkasında bir banket gibi oturak bulunduğunu, araçla kendisini kalacağı binaya götürdüklerini, götürdükleri 10 no.lu dipte en soldaki odada içeride bir yatak bir masa bulunduğunu, pencere camlarının buzlu olduğunu, içeriden tel ile kapatıldığını, dışarıdan da ayrıca demir parmaklıkla kapatıldığını, dışarısının görülmediğini, kendisini içeriye kilitleyerek tekrar geleceklerini söylediklerini, bir müddet sonra tekrar gelerek çanta, saat, kravat, ayakkabı bağları, kalem, pardesü, atkı, şapka, cüzdan ve diğer şahsi eşyalarını zimmetle aldıklarını,
16:15'te kendisine Hava Kuvvetleri Komutanı S. T. imzalı savunma yazısının verildiğini, yazıda soru olarak "Hakkınızda elde edilen bilgilerden aşırı sağ (irticai) faaliyet gösteren kişi ve örgütlerle askeri disiplin ve düzeni bozacak şekilde ilişkide bulunduğunuz tespit edilmiştir. Bu eylemlerinizle İç Hizmet Yönergesinde ifadesini bulan ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin temelini oluşturan disiplini ihlal ettiğinizden konuya ilişkin savunmanızı yazınız" denildiğini, savunmaya verdiği cevabın yarım sayfa kadar olduğunu, zaten formalite olduğunu, cevap olarak da her durumda 28 gün oda hapsinin geleceğini bildiğini, kısaca iddia edildiği gibi irticai örgüt ve kişilerle ilişkisinin olmadığını, askeri disiplin ve düzeni bozacak bir eyleminin de olmadığını, 12 yıllık kıta hayatı boyunca hiçbir ceza almamış olmasının bunun en bariz işareti olduğunu, savunma formatının da standart (matbu) olduğunu, her gelene aynı formatın verildiğini, özel olarak kendisi ile ilgili değil genel bir anlam ifade ettiğini yazdığını, savunmadan sonra 28 gün oda hapsi cezası ile cezalandırıldığını, bulunduğu odaya kahvaltı ve yemeklerin muntazaman geldiğini, sabah 06:00 ve akşam 18:00 arası mesai saati olduğunu, bu saatlerde üniformalı ve ayakta veya masada oturur şekilde bulunmak gerektiğini,
10 Ocak saat 13'de doktorun elinde bir format defterle gelip sağlam olduğuna dair imzalattığını, biraz sonra mülakata gireceğini söylediğini, bulunduğu oda ile yandaki odanın hizasında aşağıya inen döner bir merdivenin bulunduğunu, mezara iner gibi oradan aşağıya indiklerini, merdiven ve aşağıdaki bölümün tamamen siyaha boyandığını, sorgulama odasının üzerinde bir lamba ve bir hoparlör bulunduğunu, içeriye alacakları zaman hoparlörden sinyal sesi geldiğini, nöbetçi askerin kapıyı açıp içeri aldığını, içeriye girdiğinde sanki bir fotoğraf stüdyosuna veya sahneye girdiğini, odanın ortasında içeri girerken solda kalan yöne çevrilmiş güçlü iki projektör bulunduğunu, sorgu ekibinin sağ tarafta bir kaç basamak yükseklikte oturduğunu, içeriye girip projektörün karşısındaki taburenin yanına geldiğini, önce bir hoşgeldin faslı geçip buyur otur dediklerini, hakkında Genelkurmay, MİT ve diğer bölgesel ünitelerden gelen raporların olduğunu ve bu raporların doğruluğunu ortaya çıkarmak amacıyla çağrıldığını söylediklerini,
Kendisinin buna karşılık kanunlar karşısında herhangi bir davranışının olmadığını, dedikleri gibi Genelkurmay'dan, MİT'ten vs. bir raporun geldiğini de sanmadığını, zira Genelkurmay'ın göndereceği rapor, bölgesel ve idari makamlardan istenen arşiv bilgileri olduğunu söylediğini, bunun üzerine ellerinde bir şeyler olduğunu iddia ettiklerini, kendisinin ise "elinizde mutlaka birşeyler var, fakat bunlar ya bir müfterinin yazdığı ihbar mektubu veya adımın bir yerde geçmiş olması, başka birşey değil" dediğini, bu tavrının onları oldukça afallattığını, kendisine ailesi, eğitim hayatı, çocuklarını ayrıntılı olarak sorduklarını, harp okulunda özellikle en samimi arkadaşlarını sorduklarını, kendisinin de onların da gereksiz yere oraya getirilip sorgulanacağını, mağdur olacaklarını söyleyerek isim vermediğini, "Mustafa seninle anlaşamayacağız herhalde, sen biraz düşün bakalım" diyerek görüşmeyi kestiklerini, görüşmenin 35 dakika sürdüğünü,
11 Ocak Cumartesi günü kendisini telefonda babası ile görüştürdüklerini, fakat babasına ceza aldığını söylememesini istediklerini kendisinin de söylemediğini, eşi ile de görüştürdüklerini, aynı gün saat 14:45'te tekrar sorguya götürdüklerini, bu sefer mezuniyet ve sonraki görev yerlerindeki safahatları sorduklarını, kendisinin İskenderun'da S. M. isimli Albayın Merkez Komutanlığına emir verip lojmanlara başörtülü ve mantolu girenleri sokturmayacağını söylemesi, eşi ile mahkemelik oluşu ve ayrılması konularını konuştuklarını, genel olarak inancını yaşayan bir insan olduğunu, ancak yaşantısının mevcut kanun ve nizamlar dahilinde kaldığını, laikliğin "ne irticaya prim vermek ne de din düşmanlığı olduğunu" fakat bazı kimselerin laikliği, irtica hikayesini, din düşmanlığı yapmak için paravan yaptığını söylediğini, saat 15:50'de mülakatın sona erdiğini,
İlk binaya gelirken dikkatini çeken şeylerden birisinin de araba plakalarının kartonla kapatılmış olduğu, araçların, şahısların teşhisini hiç istemediklerini, bu tavırlarının yapılanların yanlış olduğunun kendilerinin de bildiğini kabul ettiklerini gösterdiğini, 15 civarında erin olduğunu, nöbet ve hizmet işlerini yaptıklarını,
İkinci sorgulama esnasında sorgu ekibi şefinin kendisine çay isteyip istemediğini sorduğunu, kendisinin de ısrar üzerine kabul ettiğini, 5 çay söylediğini, anlaşılan kendisi dışında 4 kişinin daha bulunduğunu, sorgu odasının içi duvarlar tamamen siyah vinleks kaplı, altının da muhtemelen süngerle kaplı, taban siyah plastik döşeme kaplı, tavanın da siyaha boyanmış olduğunu,
12 Ocak Pazar günü mesai (sorgulama) olmadığını, 13 Ocak Pazartesi günü saat 14:45'de tekrar muayene ve sorgulama olduğunu, kendisine Refahkent Yapı Kooperatifi ile bağlantısını sorduklarını, kendisinin de denetleme kurulunda görevi olduğunu söylediğini, başka asker üye olup olmadığını sorduklarını, Kütahya Milli Gençlik Vakfında yaptığı bir konuşmada "Güneydoğuda yapılan katliamların asıl sorumlusunun Türk askeri olduğu, katliamı askerin yaptığını, Türkiye'nin bölgede Amerikanın jandarmalığını yaptığı vs." ifadeler kullandığının rapor edildiğinin sorulduğunu, kendisinin de islami ve siyasi faaliyeti olan kişilerden akrabaları olduğunu söylediğini, kooperatifi amcasının desteği ile yeğeni Sadık ve kardeşi İbrahim'in kurduğunu, kardeşinin Hollanda'ya gitmesi üzerine onun yönetimindeki görevini kendisine teklif edilmesi üzerine kabul ettiğini, MGV'ye gidip gelmediğini, vakıfla bir ilgisinin olmadığını, ancak kardeşi ve yeğeni ile beraber olduğu bir kaç kez onların ısrarı üzerine kıramayıp vakıf lokaline girdiğini, Güneydoğuda Türk askerinin katliam yaptığını söylemenin bir asker olarak kendisi için mümkün olmadığı gibi hiçbir vatan evladına yakışmayacağını, bunun yanında Güneydoğuda askerliğini yapan kardeşinin anlattığı bazı olaylarda devleti temsil eden kişilerin ve askerlerin yöre halkına kötü muamelelerde bulunmasının yöre halkının PKK'nın kucağına ittiğini, bizzat reaksiyon göstermeyen yöre halkının PKK'yı destekleyip yönlendirerek tepkisini gösterdiğini, Türkiye'nin Amerikanın bölgedeki jandarması olduğu yolunda beyanı olmadığını,
Amcasının üniversite yıllarından beri siyasetin içinde olduğunu, halen de faal olarak partide görevli olduğunu, yeğeni Sadık'ın da Milli Gençlik Vakfı başkanı olduğunu, kardeşinin de vakfın faaliyetlerine faal olarak iştirak ettiğini, fakat onların siyasi ve ideolojik yönleriyle ilgisi bulunmadığını, sadece akrabalık nedeniyle ilişkisinin olduğunu söylediğini,
14 Ocak Salı günü artık işin sonuna geldiklerinin belli olduğunu, 09:15'te kırmızı yarım bir hap getirip içmesini, yalan makinesi testine götürüleceğini söylediklerini, biraz tereddüt ettiğini, ama içtiğini, saat 12:00'de Poligraph (Yalan Makinesi) testine girdiğini, önce bir form doldurulduğunu ve teste kendi isteği ile girdiğine dair imzasının alındığını, uzman denilen daha önce üsteğmen olduğunu bildiği sivil giyimli kişinin cihazın nasıl çalıştığını, zaafiyetlerinin neler olduğunu söylediğini, cihazın özel bir sandalyesinin bulunduğunu, sandalyaye istenen şekilde oturduğunu, sol pazusuna tansiyon aleti bağlandığını, sol el işaret ve yüzük parmaklarının uç kısımlarına iki plaka, göğsünün üstüne alt alta gelecek şekilde iki plaka bağladığını, kendisine test yapmak için sorulan soruların; 1. "Refah Partisinin milli görüş fikirlerine katılıyor musun?" 2. "Kütahya Milli Gençlik Vakfında dini-siyasi faaliyetlerde bulunuyor musun?" 3. "Evde veya diğer yerlerde yapılan aile toplantılarında aşırı dinci propaganda yapıyor musun?" 4. "Toplumun şeriat kurallarıyla yönetilmesini benimsiyor musun?" 5. "Toplumda bütün kadınların zorla tesettür kıyafeti giymesine taraftar mısın?" şeklinde olduğunu, uzmanla saat: 14:00 de sonuçları değerlendirmek üzere görüştürüldüğünü, uzmanın, sorulara verdiği cevapların hepsinin yalan netice verdiğini, bunun izahını nasıl yapabileceğini sorduğunu, 15:50 de muayene olarak tekrar sorguya alındığını, kendisine "her şey ne güzel gidiyordu ama cihazı bağırtmışsın hep sorulara verdiğin cevaplar yalan çıkmış bunun izahını nasıl yapacağız" dediklerini, 15:25 de sorgusunun sona erdiğini, sorulara verdiği cevabın neden yalan çıktığını yazılı olarak vermesini istediklerini, 8 sayfa yazıp verdiğini, 15 Ocak Çarşamba günü ifadelerin yazılması ve imzalanması için idari kısma indiğini ifadeleri imzaladığını, saat: 13:00 da tekrar sorgu odasına indirildiğini, hakkında müspet kanaate vardıklarını üst makamlardan da o yönde emir geldiğini, hakkında gelen amir-komutan kanaatlerinin çok iyi olduğu, sicilinin de çok iyi olduğunu, bu nedenle bundan böyle durumunu daha dikkatli ayarlaması gerektiğini, malum kişi ve kurumlarla ilişkilerini kesmesini veya daha dikkat etmesini söylediklerini 15:30 da tahliye edileceğini söyleyip geçmiş olsun dediklerini, 15:30 da tahliye olarak evine döndüğünü belirttiği (Ek-10),
Dostları ilə paylaş: |