T. C. Ankara cumhuriyet başsavciliğI (tmk. 10. Mad.İLe görevli ve yetkiLİ BÖLÜM) tutuklu



Yüklə 11,37 Mb.
səhifə176/178
tarix03.01.2019
ölçüsü11,37 Mb.
#89288
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178

6.1.2. Milli Güvenlik

Birinci Dünya Savaşı’ndan önce milli savunma kavramıyla sınırlı görülen milli güvenlik kavramının savaştan sonra farklı boyutları ortaya çıkmış, devletin tüm fonksiyonlarının milli güvenliği ilgilendirdiği anlaşılmış ve milli güvenliği sağlamakla görevli kurumsal yapılar oluşturulmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Soğuk Savaş dönemi tecrübeleri devletlerin her alanda iç ve dış hertürlü tehditlere karşı güvenlik ihtiyacı duymalarına sebep olmuştur. (Tayfun Akgüner, 1961 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kavramı ve Milli Güvenlik Kurulu, İstanbul İÜSBF Yayınları, 1983, s.9-10)

Türk hukuk literatürüne 1961 Anayasası ile giren Milli güvenlik kavramının muğlâk ve yoruma elverişli oluşu, yer ve zaman mefhumlarına göre kapsamının değişebilmesi ile siyasal, ekonomik ve hukuki yönlere sahip oluşu nedeniyle kesin bir tanımı yapılamamıştır. (Rona Aybay, “Milli Güvenlik Kavramı ve Milli Güvenlik Kurulu”, AÜSBFD, c:33, S:1-2, Mart-Haziran 1978, s.2) Bununla birlikte kavram üzerinde açıklanan bazı görüşler aşağıda belirtilmiştir.

Tarık Zafer Tunaya milli güvenlik kavramını toplum yararı kavramı içinde düşünmüştür. Ona göre toplum yararı geniş bir kavramdır ve içinde genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik ölçülerini de barındırır. (Tarık Zafer Tuanaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, 1969, sh.340)

Yıldızhan Yayla, milli güvenlik kavramını “… Devletin ve ülkenin, savaşta ve barışta iç ve dış tehlikelerden korunması; yurt ölçüsünde beliren iç ve dış tehlikelere karşı Devlet tüzel kişiliğinin savunma ve güvenlik altına alınması…” olarak tanımlamaktadır. Zamanın değişen koşulları sadece milli savunma hizmetleri ile uğraşan ordunun, geleneksel faaliyetlerinin yanında önem derecelerine göre, iç olaylarda da görevlendirilmesine ve sonuç olarak bu yeni durum, milli savunma kavramından daha geniş olan, milli güvenlik kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. (Yıldızhan Yayla, İdare Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985 sh.41)

Tayfun Akgüner’e göre milli güvenliğin asli anlamı bir devletin ve milletin varlık amacının korunmasıdır. Özgürlüğün, yabancı diktasından masun olması, bir başka deyişle iç ve dış tehditlerden yoksun olması demektir. Milli güvenliğin tali anlamı ise, özgürlük ve güvenliğinizi tehdit eden bir yabancı kuvvetin saldırısından korunmak için topyekün milli savunma yapılmasıdır. Bu anlamı milli savunma faaliyetini de kapsamaktadır. Yukarıdaki ifadelerden yola çıkarak “Mili güvenlik, devlet bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü ile millet egemenliğinin milli ve milletlerarası alanda gerçek ve yakın bir tehlikeye düştüğü zamanlarda, anayasanın gösterdiği yetkili organlar tarafından devletin korunması ve güvenliğinin sağlanmasıdır. (Akgüner, s.95-96)

Lütfi Duran ise, milli güvenlik kavramının askerlik ve milli savunma konularını içermekle birlikte çok daha geniş bir kapsamı olduğunu, hatta toplum yaşamında milli güvenliği ilgilendirmeyen hiçbir konunun bulunmadığını, çünkü milli güvenliğin dış tehditlerden korunmayı gerektirmesinin yanında içte yaşanabilecek kargaşadan da korunmayı gerektirmektedir. Bu noktadan hareketle milli güvenlik, toplumun kurulu düzeninin bütünüyle dış ve iç tehdit ile müdahalelerden masun tutulmasıdır. (Lütfi Duran, “Sosyal Hareketlier ve Milli Güvenlik”, İktisat ve Maliye, C:17, S:4, Ankara, Temmuz 1970, s.170.)

Pertev Bilgen’e göre milli güvenlik denilince akla iç ve dış güvenlik gelmektedir. Bilgen, dış güvenlik kavramını, devletin ve ülkenin savaşta ve barışta dış ülkelerden gelen tehlikelere karşı devlet tüzel kişiliğinin korunması; iç güvenlik kavramını ise, devletin kendi içinde oluşabilecek silahlı ayaklanma ve yıkıcı eylemlere karşı korunması olarak tanımlamıştır. (Pertev Bilgen, 1961 Anayasası’na göre Sıkıyönetim, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, 1976, s.96)

Metin Günday ise milli güvenlik kavramını, içten veya dıştan gelen, ülke ve devletin birlik ve bütünlüğünü hedef alan saldırılardan ve tehlikelerden korunmak olarak ifade etmektedir. (Metin Günday, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara, 1999,sh.296)

Bülent Tanör’e göre milli güvenliğin korunması deyimiyle ifade edilmek istenen husus, bir devletin devlet olarak ( yoksa şu ya da bu siyasi rejim tipinin devleti olarak değil), ülkenin de ülke olarak (üzerinde şu ya da bu yönde bir siyasi rejimin var olduğu bir ülke olarak değil) korunmasından, ayakta tutulmasından ibarettir. Bir başka deyişle milli güvenlik, belli bir ideoloji ya da siyasi prensibin zıt görüşlere karşı korunması değil, devletin ve ülkenin iç ve dış yıkıcı saldırılara karşı korunmasıdır. (Bülent Tanör, Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, Öncü Kitabevi, İstanbul, 1969, sh.146) Eğer bir fiil veya davranış Devletin varlığına veya normal işleyişine yönelen büyük ölçüde ve uzun süreli ise milli güvenliği bozduğu gerekçesiyle engellenmelidir. Toplumun siyasi, sosyal ve iktisadi yapı ve mekanizmalarını yıkmayı, sarsmayı veya zedelemeyi amaç edinmeyen fiil ve davranışlar milli güvenlikle ilgili görülmez. Bu nedenle kamu düzenine dokunabilecek her yığın eylemin peşin olarak milli güvenliği bozucu nitelik taşıdığını kabul etmek ve ona göre işlem yapmak doğru değildir. (Bülent Tanör, “Sosyal Hareketler ve Milli Güvenlik”, İktisat ve Maliye, C:17, S:4, Temmuz 1970, sh.170)

Ümit Cizre ise milli güvenlik kavramı ile ilgili olarak şu ifadelere yer vermektedir; “Ulusal güvenlik, Soğuk Savaş’tan bu yana, Cumhuriyetçi kavrayışa göre, siyasal, sosyolojik, kültürel, diplomatik, iktisadi ve hukuksal alanları da kapsayan çok geniş bir kavramdır. Ulusal güvenlik, objektif kriterlerle belirlenebilen bilimsel bir olgu değildir. Öznel algılayışları, entellektüel bir birikimi, yaşama bakış felsefesini yansıtır. Kimin üstlendiğine bağlı olarak iktidar sahiplerini, dengesini, dağılımını, ideolojisini hem belirler hem de açığa vurur. Kimin oluşturduğuna ve formüle ettiğine bağlı olarak içeriği ve dolayısıyla hizmet ettiği amaçlar değişir. Türkiye’de yasal olarak ulusal güvenliği belirleme ve uygulama yetkileri sivil hükümet değil MGK’ya verilmiştir. Bu hususta hem Anayasanin 118. Maddesinde hem de 2945 sayılı Kanunda şöyle belirtilmiştir: “Ulusal güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşması amacı ile MGK’nın belirlediği görüşler dahilinde, bakanlar kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti ifade eder. Bu strateji, 1992’den beri Milli Güvenlik Siyaset Belgesi adıyla anılan bir resmi belgenin muhtevası olarak kamuoyuna açıklanmaktadır. (Ümit Cizre, “ Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri”, Bir Zümre, Bir Parti: Türkiye’de; Ordu, Der. Ahmet İnsel, Ali Bayramoğlu, İstanbul, Birikim Yayınları, 2009,s.158-159)

Anayasa metinleri ve kanunlarımızda çokça geçen milli güvenlik kavramı, Milli güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkilerini düzenleyen 1983 tarih ve 2945 sayılı Kanunun 2-a maddesinde şöyle tanımlanmıştır. Milli güvenlik, devletin anayasal düzeninin, milli varlığının bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanmasını; devletin milli güvenlik siyaseti; milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulu’nun belirlediği görüşler dâhilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti “ İfade etmektedir. (Resmi Gazete, 11/11/1983 tarih s. 18218) Milli güvenlik kavramı iç güvenlik ve dış güvenlik olarak iki ayrı şekilde değerlendirilmektedir.

Tayfun Akgüner dış güvenliğin amaçlarını şöyle sıralamaktadır. Alınan dış güvenlik önlemleri devleti, ülkeyi ve milleti yabancı bir kuvvetin gerçek ve yakın veya olası bir saldırısından ve düşmanca diğer hareketlerinden korumak amacı güder. Milli güvenlik için gerekli ve –belli bir milli güvenlik siyasetinin izlenmesinde esas olabilecek- dış istihbaratı toplamak; dış güvenliği sağlamanın bir başka amacıdır. Diğer bir amaçta, yukarıda sözü edilen amaçla bağlantılı olarak, devletin- milli güvenlikle ilgili- askeri ve siyasi bir takım sırlarını, yabancı ülke istihbarat örgütlerinin faaliyetlerine karşı korumaktır. Bu koruma, yalnız milli güvenlikle ilgili sırların yabancı istihbarat örgütlerinin eline geçmesini değil, aynı zamanda, bu yabancı örgütlerin ülke içinde ve dışında devlete karşı giriştikleri yıkıcı faaliyetleri önlemeyi de amaçlar. (Akgüner, s.80-82)

Genel olarak ülkemizde iç güvenliği bozan haller 1982 Anayasası’nda 119. ve 120. Maddelerinde belirtilen olağanüstü hal ilanını gerektiren sebepler ile 122. maddesinde belirtilen sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali durumlarında görülür.

Türkiye’de milli güvenlik kavramının tanımı için bakılabilecek en temel kaynak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin yayınladığı “Devlet’in Kavramı ve Kapsamı” adlı kitaptır. Burada milli güvenlik kavramı geniş anlamda ele alınarak, “devlet, millet ve fertlerin” hayatında belirleyiciliği vurgulanmakta ve devlet yönetiminde vazgeçilmez bir yere sahip olduğunun altı çizilmektedir. Kitapta, her devletin kendi varlığına yönelik, “devamlılığını ve bütünlüğünü hedef alan iç ve dış tehditlere karşı; varoluşundan itibaren, bir milli güvenlik politikası tespit etmek bunu uygulamak” durumunda olduğu belirtilmekte ve bu amaçla “ milli güvenlik hedeflerinin gerçekleşmesini sağlayacak” Milli Güvenlik Stratejisi tanımlanmaktadır. Buna göre, “Milli strateji; bir milletin barışta ve savaşta milli menfaatlerini geliştirmek ve milli hedefleri elde etmek için ekonomik, siyasal, askeri ve sosyo-kültürel güçlerini geliştirmek ve kullanmak bilim ve sanatıdır. (Yüksel, s. 178-179)

6. 1. 3. Milli Güvenlik Kurulu

Devletlerin; coğrafyasına, jeopolitik konumuna, sosyal yapısına, anayasal düzenine ve gelişmişlik derecesine bağlı olarak, o ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri güçleri arasında denge sağlayacak şekilde milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturdukları, adı ne olursa olsun, milli güvenlikle ilgili bir düzenlemeleri vardır. Örneğin, Fransa’da “Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Komiteleri”, İtalya’da “Savunma Yüksek Konseyi”, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde “Savunma Konseyi”, Cezayir’de “ Yüksek Savunma Kurulu”, Belçika’da Bakanlar Arası Savunma Komitesi”, Yunanistan’da “Dışişleri Savunma Kurulu” ve Norveç’te “ Bakanlar Kurulu Güvenlik Komitesi” benzer amaçlarla oluşturulmuş kurumlardır. (Yüksel, s. 179-180)

Milli güvenlik kuruluşlarının teşkili ve görevlerinin belirlenmesinde; devletlerin coğrafyalarına, jeopolitik konumlarına ve sosyo kültürel yapılarına bağlı olarak oluşan tehdit algılamaları ile anayasal düzenleri önem taşımaktadır. Bu nedenle, her devlet, milli güvenliği ile ilgili kuruluşlarını bu ölçütlere göre oluşturmuştur. Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İsveç ve Lüksemburg’da MGK benzeri yapılanma bulunmamaktadır. Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İrlanda, Letonya, Polonya, Slovakya ve Slovenya’da MGK benzeri kurumlarla bulunmakla birlikte sadece sivil üyelerden oluşmaktadır. ABD, Bulgaristan, Estonya, İspanya, İtalya, Litvanya, Macaristan, Portekiz, Romanya ve Yunanistan’da ise MGK benzeri yapı içinde sadece genelkurmay başkanının yer aldığı görülmektedir. (Çelik, s.364)

Türkiye’de de Milli Güvenlik Kurulu benzeri savaş hazırlıkları ve savunma hizmetleri yürüten organlar, eskiden beri olmuştur. 1922 tarihli “Harp Encümeni”, 1925 tarihli “Askeri Şura”, 1933 tarihli “Yüksek Müdafaa Meclisi” adındaki organlar bunun için kurulmuşlardı. ( Seydi Çelik; Türkiye’de Askeri Güvenlik Bürokrasisinin Anayasal Sistem İçindeki Yeri, Doktora Tezi; İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, s.294)

İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan “ topyekün savaş ve topyekün savunma” konsepti çerçevesinde savunma sorunlarını çözmek amacıyla sivil otorite ile askeri yetkilileri teknik kurullarda bir araya getirmek adeta bir zorunluluk şeklinde düşünülmüş; savaş sırasında yaşanılan karışıklıklar ve savaş yönteminin politika ile askerlik biliminin kesiştiği bir alanı oluşturması, ülkelerin kendi hukuk sistemlerinde yasal düzenlemeler yaparak milli savunma hizmetlerinin planlama ve koordinasyonundan sorumlu yeni organlar oluşturmalarına yol açmıştır. (Özdemir’den Aktaran Yüksel, s.180-181)

Bu çerçevede 30 Mayıs 1949’da 5399 sayılı kanun çerçevesinde “Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği” kurulmuştur. Kanuna göre Cumhurbaşkanı’nın doğal başkanı olduğu ve Başbakan’ın başkanlığında ve onun önerisiyle Bakanlar Kurulu’nca seçilecek bakanlarla, Milli Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı’ndan oluşan Kurul’a seferde Harp Kuvvetleri Genel Komutanı’nı da katılacaktır. 5399 sayılı Kanun, 1960 askeri müdahalesine kadar 12 yıl uygulanmıştır. MGK, ilk kez bu ad altında 1961 Anayasası’nın 111. maddesinde tanımlanmıştır. Anayasada MGK’nın görevleri, “ Milli güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında yardımcılık etmek üzere, gerekli temel görüşleri Bakanlar Kurulu’na bildirir” şeklinde ifade edilir. Ancak daha sonra Kurul’un görevleri, 12 Mart 1971 ‘de yapılan değişiklikle “ gerekli temel görüşleri Bakanlar Kurulu’na tavsiye eder” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. (Yüksel, s. 181)

Türkiye Cumhuriyeti’nin, anayasa ile belirlenmiş olan devlet düzenine, demokratik ve laik yapısına ve bölünmez bütünlüğüne yönelen her türlü tehdidin bertaraf edilmesi; “İç Tehdit” için İçişleri Bakanlığı’nın, “Dış Tehdit” için ise Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı sorumluluğundadır. Asayişin temini ve iç güvenliğin sağlanması için kolluk kuvveti olarak İçişleri Bakanlığı bünyesinde “Jandarma Genel Komutanlığı” ve “Polis Teşkilatı” bulunmaktadır. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’na göre memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden İçişleri Bakanı sorumludur. İçişleri Bakanı bu işleri, kendi kanunları dairesinde hareket eden Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı ve icabında diğer bütün zabıta teşkilatı vasıtasıyla yerine getirir ve luzum halinde Bakanlar Kurulu Kararı ile ordu kuvvetlerinden istifade eder. 2803 sayılı Yasaya göre, Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup, Silahlı Kuvvetlerle ilgili görevleri, eğitim ve öğrenim bakımından Genelkurmay Başkanlığına, emniyet, asayiş işleriyle diğer görev ve hizmetlerin ifası yönünden İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Ancak Jandarma Genel Komutanı, Bakana karşı sorumludur. Olağan durumlarda, iç güvenliğin sağlanmasında bu iki kuvvetin yetersiz kalması durumunda; valilere, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile askeri kuvvetlerden yardım talep etme yetkisi tanınmıştır. Söz konusu yasaya göre askeri birlikler bu talebi karşılamakla yükümlüdür. Olağanüstü durumlarda ise asayişin temini ve genel güvenliğin sağlanması için Hükümet, TBMM tarafından onaylanmak kaydı ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde teşkil edilen asayiş birliklerine, “1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu” çerçevesinde ise askeri birliklere görev verebilmektedir. (Çelik, s.280-281)

Anayasanın suç tarihinde yürürlükte bulunan ve “Milli Güvenlik Kurulu” başlıklı 118. maddesi “Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.

Gündemin özelliğine göre Kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağrılıp görüşleri alınabilir.

Milli Güvenlik Kurulu; Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınması zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır.

Milli güvenlik Kurulunun gündemi; Başbakan ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenir.

Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Milli Güvenlik Kurulu Başbakanın başkanlığında toplanır.

Milli güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevleri kanunla düzenlenir.

1982 Anayasasında ise, 28 Şubat sürecinin yaşandığı dönemde geçerli olan haliyle Milli Güvenluk Kurulu Anayasanın 118. maddesinde;

Milli Güvenlik Kurulu, devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildirir. Kurul’un devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulu’nca öncelikle dikkate alınır” şeklinde düzenlenmiştir.

Önceki anayasa metinleri ile karşılaştırıldığında 1982 Anayasasında kurul kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından “öncelikle dikkate alınması” anayasal bir zorunluluk haline getirilmiş, önceki metinlerde yer alan “gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye eder” ifadesindeki, “ gerekli temel görüşler” ibaresi” çıkarılmış ve böylece MGK, devletin tüm sorunları konusunda karar alınabilecek bir karar organı haline getirilmiştir. Kurulda görüşülecek konular başbakan ve genelkurmay başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca belirlenecektir. Cumhurbaşkanı katılmadığı zamanlarda Milli Güvenlik Kurulu başbakan yönetiminde toplanır. Siyaset bilimciler arasında MGK’nın varlığı ve yasal niteliği hakkında geniş bir tartışma mevcuttur. MGK’yı ‘son derece yararlı bulanlar’ , ‘anayasal bir kurum olmasının şart olmadığını’ ileri sürenler ve ‘eşyanın tabiatına aykırı’ diyenler birbirinden farklı görüşler savunurlar. (Atay’dan aktaran Yüksel, s.182)

Anayasaya göre, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin teşkilatı ve görevleri kanunla düzenlenmektedir. 1961 Anayasası’nın ardından 11 Aralık 1962’de çıkarılan 129 sayılı “Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu” ; 1982 Anayasası’ndan sonra 11 Kasım 1983 tarihinde 2945 sayılı kanunla yeniden düzenlenmiş ve kuruluş, görev, yetki, çalışma esas ve usulleri tanımlanmıştır.

28 Şubat sürecinin yaşandığı dönemde geçerli olan haliyle, 2945 sayılı Kanunun “ tanımlar” bölümünde “ milli güvenlik” ve “devletin milli güvenlik siyaseti” kavramlarına yer verilmiştir. Burada “Milli güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanması” ve Devletin Milli Güvenlik siyaseti; milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulu’nun belirlediği görüşler dahilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaset” biçiminde ifade edilmiştir.

Kanunun üçüncü maddesinde MGK’nın Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı’ndan oluştuğu belirtilmiştir. Kurul toplantılarına üyeler dışında, gündemin özelliğine göre ilgili bakan ve kişilerin de çağrılarak bilgi ve görüşlerinin alınabileceği; MGK Genel Sekreteri’nin toplantıya katılacağı fakat oylamaya katılmayacağı yine kanunun bu maddesinde tanımlanmıştır.

Kanuna göre MGK’nın görevleri dördüncü madde de şöyle sıralanmaktadır;

Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli koordinasyonun sağlanması konularında görüş tespit eder,

Devletin milli güvenlik siyaseti doğrultusunda tespit edilen milli hedeflerin ve hazırlanan milli plan ve programların gerçekleştirilmesine ilişkin tedbirler belirler,

Devletin milli güvenlik siyasetini etkileyecek milli güç unsurlarını ve ülkenin siyasi, iktisadi, kültürel ve teknolojik durum ve gelişmelerini sürekli takip ederek değerlendirir; milli hedefler yönünde güçlenmelerini sağlayacak temel esasları tespit eder,

Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda zorunlu gördüğü tedbirleri tespit eder.

Anayasal düzeni koruyucu, milli birlik bütünlüğü sağlayıcı, Türk Milleti’ni Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve milli ülkü ve değerler etrafında birleştirerek milli hedeflere yönlendirici gerekli tedbirleri belirler. Sayılan bu hususlara yönelmiş yurt içi ve yurtdışı tehdide karşı koymak, bu tehdidi etkisiz kılmak için gerekli strateji ve temel esaslar ile birlikte planlama ve uygulama hizmetleri konularında görüşleri, ihtiyaçları ve alınması lüzumlu gördüğü tedbirleri tespit eder,

Olağanüstü hallerle, sıkıyönetim, seferberlik veya savaş hali ilanı için görüş tespit eder,

Olağanüstü Hal ile savaş, savaşı gerektiren ve savaş sonrası hallerde, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ve vatandaşlara düşecek topyekün savunma, milli seferberlik ve diğer konularda hizmet ve yükümlülükler ile bu hususlarda yapılacak planlara temel teşkil edecek esasları tespit eder,

Devletin milli güvenlik siyasetinin öngördüğü hususlar ve topluma yönelik hizmetleri ile topyekün savunma hizmetlerinin gerektirdiği mali, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer konulara ilişkin tedbir ve ödeneklerin kalkınma plan program ve yıllık bütçelerde yer almasını sağlamak üzere gerekli esasları tespit eder,

Milli güvenlik kapsamına giren konularda yapılan ve yapılacak milletlerarası andlaşmalar hakkında görüş tespit eder. Milli Güvenlik Kurulu tespit ettiği bu görüş, tedbir ve esasları Kurul kararı halinde Bakanlar Kurulu’na bildirir ve başka kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.

Kurul gündeminin Cumhurbaşkanı tarafından düzenlendiğinin ifade edildiği altıncı madde de, ‘ Gündemin hazırlanmasında Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın önerileri de dikkate alınır. Kurul üyesi bakanlar ile diğer bakanların gündeme girmesini istedikleri konular, başbakanında görüşü alınarak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri vasıtasıyla Cumhurbaşkanı’na iletilir” hükmü yer almaktadır. Çoğunlukla alınan kurul kararları, Cumhurbaşkanı’na ve Bakanlar Kurulu’nda görüşülmek üzere başbakanlığa, Genel Sekreterlik tarafından gönderilmektedir. Yine kanunla, kararların Başbakan tarafından “ Bakanlar Kurulu gündemine öncelikle alınmak suretiyle” görüşüleceği ve gerekli kararların alınacağı hükme bağlanmıştır. (Yüksel, s. 185-186)

Uygulamayla ilgili olarak, Süleyman Demirel, bir söyleşisinde MGK toplantılarında kararları nasıl alındığını açıklamıştır. Buna göre; toplantı sonunda, gündemde yer alan her konuda bir oylama yapılmaktadır. Yalnız bu oylama, “ kabul edenler –etmeyenler” şeklinde el kaldırma usulüyle olmamaktadır; Cumhurbaşkanı, gündemdeki konuya ilişkin “itirazı olan var mı? “ sorusunu yöneltmektedir. Teorik olarak itirazı olanların, itiraz şerhi koyma hakkı bulunmakla birlikte uygulama da 1993-2000 arasında itiraz olayı gerçekleşmemiştir. Milli Güvenlik Kurulu’nda, son gündem maddesi özel olup, kurulun Anayasa’da belirtilen üyeleri dışında diğer katılanlar salondan ayrılmakta kalan asıl üyeler gündemle ilgili en mahrem konuları tartışmaktadırlar.(Ertuğrul Özkök, “Güniz Sokak’a Hazırım”, Hürriyet 19 Şubat 2000, Aktaran Çelik, s.325

6.1.4. Askeri Müdahale Kavramı

Darbe-Askeri Müdahale, kelime anlamı olarak Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanmış sözlükte; “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak açıklanmıştır.

20.yüzyılda askeri darbeler yaygın olarak Latin Amerika’da Arjantin, Şili, Asya’da Birmanya, Avrupa’da Yunanistan ve Türkiye gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanmıştır. Bunların yanı sıra birçok az gelişmiş ülkede de askeri darbeler yaşandığı görülmüştür. Genel itibariyle gelişmemiş, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin tarihlerinde yer alan darbe süreçleri meydana geldikleri ülkelerde huzur, adalet ve demokrasinin gelişmesi veya yerleşmesini sağlamamış bilakis özgürlükler, demokratik haklar ve adalet bu dönemlerde askıya alınmış, ekonomik kalkınma durmuş hatta bu müdahaleler siyasi yarışmada haksız rekabete neden olmuştur.

Ülkemizde bu güne kadar meydana gelen darbelerin-askeri müdahalelerin bir kısmının hiyerarşik yapılanma içerisinde, bir kısmının ise hiyerarşik yapılanma dışında Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı gruplar ya da cuntalar tarafından gerçekleştirildiği görülmüştür.

Burada 27 Mayıs 1960 darbe-askeri müdahalesini, 9 Mart 1971 darbe-askeri müdahale teşebbüsünü, 12 Mart 1971 muhtırasını ve son olarak 12 Eylül 1980 darbe-askeri müdahalesini sayabiliriz.


Yüklə 11,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin