T. C. Ankara cumhuriyet başsavciliğI (tmk. 10. Mad.İLe görevli ve yetkiLİ BÖLÜM) tutuklu



Yüklə 11,37 Mb.
səhifə177/178
tarix03.01.2019
ölçüsü11,37 Mb.
#89288
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178

6.1.5. 1960 Askeri Darbesi:

Demokrat Parti’nin ülkeyi bir silahlı baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde 38 subaydan oluşan ve kendilerini Milli Birlik Komitesi olarak adlandıran grup, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koymuş, Anayasa ve TBMM feshedilerek siyasi faaliyetler askıya alınmış, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, pek çok bakan ve bürokrat tutuklanmış, pek çok general ve sayısı binlerle ifade edilen subayın TSK ile ilişiği kesilmiştir.

Hukuku ve demokrasiyi askıya alan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir komuta zincirini bozan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askeri darbesi olarak tarihe geçen 27 Mayıs 1960 ihtilaline giden süreçte, çeşitli siyasi ve askeri olaylar halkın ve ülkenin gündemine getirilmiştir.

1960 yılı içersinde İstanbul ve Ankara’da üniversitelerde öğrenci olayları sıklıkla yaşanmaya başlamış, son olarak da 22 Mayıs 1960 günü Harp Okulu öğrencilerinin Ankara’da yaptıkları “Sessiz Yürüyüş Eylemi”, 27 Mayıs 1960 darbesine giden sürecin önemli olayları olarak kayıtlara geçmiştir.

Sonuç olarak; Darbeyi gerçekleştiren 38 alt rütbeli subay, ellerindeki asker ve silahlarla ilk olarak ordudaki komuta kademesini etkisiz hale getirip kontrolü ele geçirmişlerdir.

Darbe ile birlikte Anayasa ve TBMM feshedilmiş, siyasi faaliyetler askıya alınmış, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok siyasetçi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, İstiklal Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut da tutuklananlar arasında yer almıştır.

Kurdukları Milli Birlik Komitesinin başına Orgeneral Cemal Gürsel getirilmiş ve komite TBMM’nin yetkilerine sahip olmuştur.

Tutuklananların yargılanması için Yüksek Adalet Divanı isimli bir kurul oluşturulmuş, bu kurul çok sayıda ağır hapis, ömür boyu hapis ve idam kararına imza atmıştır. Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam cezaları 16 ve 17 Eylül 1961’de infaz edilmiştir.

235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilmiştir.

1402 üniversite öğretim görevlisinin görevden alınması ve bazı üniversitelerin kapatılıp buralara el konulmasıyla üniversiteler kontrol altına alınmıştır.

520 hakim ve savcının görevden alınmasıyla birlikte yargı kontrol altına alınmıştır.

6.1.6. 12 Mart 1971 Muhtırası:

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde gruplaşmalar meydana gelmiş ve bu grupların bir kısmı zaman içerisinde darbe teşebbüsünde bulunmuşlardır.

Bu süreçte 16 Şubat 1969’da İstanbul Beyazıt Meydanı’nda ABD’nin altıncı filosunu protesto etmek için toplanan kalabalık içerisinde iki genç bıçaklanarak öldürülmüş, 200 kişi ise yaralanmıştır. Bu olay dönemin gazetelerinde “Kanlı Pazar Olayı” manşeti ile duyurulmuştur.

15-16 Haziran 1970 tarihlerinde sendikalara üye işçilerin yeni çıkan iş yasası ve sendika yasalarını protesto etmek için başlattıkları eylemlerde çatışmalar ve ölümler meydana gelmiş, bunun üzerine 60 gün sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Ayrıca yapılması planlanan sol darbeye zemin hazırlamak için Ankara’daki mason derneğine bomba atılması, ABD Büyükelçiliğinin taranması gibi olaylar meydan gelmiş, 15 Şubat 1971’de kimliği belirsiz kişilerce Amerikalı bir çavuş kaçırılmış, aynı yıllarda İstanbul Edebiyat Fakültesi sağ görüşlü bir grup öğrenci tarafından işgal edilmiş, Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesindeki Kennedy Anıtının havaya uçurulması gibi provokatif olaylar artarak ülke gündemini işgal etmiştir.

Belirtilen gerekçelerle Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kurulmuş olan ve başında emekli Korgeneral Cemal MADANOĞLU’nun bulunduğu gizli askeri cunta 9 Mart 1971 tarihinde fiilen darbe yapmaya teşebbüs etmiştir. Fakat bu durum Milli İstihbarat Teşkilatı görevlileri tarafından Genelkurmay Başkanına bildirilince dönemin Genelkurmay Başkanı 12 Mart 1971’de muhtıra yayınlayarak mevcut hükümetin istifa etmesini sağlamıştır.



6.1.7. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi;

12 Mart 1971 muhtırası sonrası ülkede oluşan askeri ortam ve özellikle sol örgütlemeler içinde yapılan tutuklamalar ve hükümet oluşturmadaki güçlükler nedeniyle 14 Ekim 1973 genel seçimlerine kadar kaos havası devam etmiştir.

12 Eylül günü Türk Silahlı Kuvvetleri tüm komuta kademesinin katıldığı bir müdahale ile yönetime el koymuş, TBMM lağvedilmiş, 1961 Anayasası yürürlükten kaldırılmış ve siyasi parti faaliyetleri yasaklanarak, 1983 genel seçimlerine kadar süren askeri dönem başlamıştır.

1980 darbesi sonucunda; Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alınmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedilmiş, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırılmış ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başlamıştır. Meclisin yetkilerini Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının içinde yer aldığı Milli Güvenlik Konseyi, Cumhurbaşkanının yetkilerini de MGK’nın başkanı kullanmıştır. 12 Eylül 1980 müdahalesinin ardından bütün siyasi partiler feshedilmiş ve yöneticilerine siyaset yasağı konulmuştur.

Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki bütün derneklerin faaliyetlerinin durdurulmuştur.

12 Eylül'den sonra binlerce kişi gözaltına alınmış, tutuklanmış ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanmıştır. Onlarca insan idama mahkum edilmiş ve bunlardan bir kısmının infazı gerçekleştirilmiştir.

Birçok kamu çalışanı ile ilgili soruşturma açılmış ve bunların bir kısmı işten çıkarılmıştır.

Basına yönelik ciddi kısıtlamalar uygulanmış ve birçok gazete hakkında bu süreçte davalar açılmıştır.

Yukarıda kısaca özetlenen ve ülkemizde bu güne kadar meydana gelen Darbe-Askeri Müdahale süreçlerine bakıldığında, hemen hemen tüm darbelerden önce üniversitelerde provokatif öğrenci olaylarının yaşandığı, işçi hareketleri ve sendikaların kışkırtılarak toplumsal gösteri ve yürüyüşlerin gerçekleştirildiği, bunların yanı sıra halkı Alevi-Sünni, laik-anti laik ve sağ-sol şeklinde gruplara bölerek çatışmalara sürükleyen siyasi cinayetlerin gerçekleştirildiği,

Diğer taraftan çeşitli siyasi partilere mensup milletvekillerinin etki altına alınarak istifa etmelerinin sağlandığı, böylelikle partilerin bölündüğü, yeni partilerin kurulduğu ve siyasi istikrarsızlık meydana getirildiği,

Ayrıca medya ve her türlü kitle iletişim araçları ile propaganda ve psikolojik harekât teknikleri kullanılarak geniş halk kitlelerini tahrik edici yayınlar yapıldığı, bu yayınlarda ülkenin her yanının işgal edildiği, vatanın elden gittiği evham ve hezeyanları uyandırılarak halkın seçilmiş hükümete olan güveninin sarsılmaya ve böylelikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbe yapmaya teşvik edildiği anlaşılmaktadır.

6.2. BATI ÇALIŞMA GRUBU

6.2.1. Genel Olarak;

Soruşturma kapsamında ulaşılan tüm bilgi ve belgelerden; 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra devletin tüm yasal organları üzerinde en üst seviyeye ulaşan askeri vesayet denetimi, merhum Turgut Özal’ın başbakan olmasından başlamak üzere devam eden süreçte sürekli azalma eğilimi gösterdiği, demokratik hukuk devleti adına olumlu olan bu gelişmeden Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı kesimlerin rahatsız olduğu, bazı bilgilere göre merhum Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, bazı bilgilere göre ise, 1994 yılında yapılan mahalli idareler seçimlerinde İstanbul, Ankara, Konya ve Kayseri Büyükşehir Belediyeleri dahil olmak üzere pek çok belediyede Refah Partili adayların belediye başkanı seçilmesinden sonra TSK içinde bir grubun askeri müdahalede bulunmak için harekete geçtiği, bu kapsamda öncelikle yapılacak olan askeri müdahaleye karşı çıkabilecek TSK personelinin, ordudan ilişiğinin kesilmesini sağlamak amacıyla faaliyetlerde bulundukları,

25 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde Refah Partisinin en çok oyu alıp, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla milletvekili ile temsil edilmesi ve kurulacak muhtemel koalisyon hükümetinin büyük ortağı olacağının anlaşılması üzerine askeri müdahale düşüncesine sahip olan bu yapılanmanın aktif biçimde her türlü argümanı kullanarak Refah Partisine ve halka karşı açıkça psikolojik harekat yürüttüğü,

Gayri resmi olarak hangi tarihte oluşturulduğu tespit edilemeyen ve faaliyetlerini “Batı Çalışma Grubu” adı altında yürüten bu yapılanmanın 28 Şubat Kararlarının alınmasını sağladığı, ancak 10 Nisan 1997 tarihine kadar hiçbir resmi belgede bu yapılanmanın izine rastlanılmadığı, 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu oluşturulması konulu belgede daha önce oluşturulan bir yapılanmadan bahsedildiği, bazı mağdur ve tanıkların da 28 Şubat 1997 tarihinden çok önce Batı Çalışma Grubu adı altında bir yapılanmanın bulunduğunu, TSK içinde bazı subay ve astsubayların Batı Çalışma Grubu (BÇG subayı) subayı olduklarını açıkça ifade ettikleri,

Anlaşılmıştır.

6.2.2. Batı Çalışma Grubunun Kurulması

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden Batı Çalışma Grubunun fiilen hangi tarihte faaliyete geçtiği tespit edilememiştir.

Dönemin Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir imzalı, 4 Nisan 1997 tarihli, “Çalışma grubu oluşturulması” konulu belgede özetle; “irticanın, oluşturduğu tehdit açısından iç güvenliğin önüne geçtiği ve ülkenin bir numaralı sorunu haline geldiği, bu maksatla Genelkurmay Harekat Başkanlığı koordinatörlüğünde bir çalışma grubu oluşturulacağı, bu çalışma grubunun diğer (J) Başkanlıklarının uygun göreceği personelin katılımı ile hergün toplanacağı” ifade edilerek bu şekilde BÇG ilk defa resmi bir belgede yeralmıştır.

Bu belgenin özel oturum notları bölümünde;

*AMAÇ: Bugünkü ortamda öncelikli hedef DYP’nin çökertilmesi, dolayısıyla hükümetin derhal iktidardan çekilmesini sağlayıcı önlemleri almaktır.

DYP’nin hükümetteki oy potansiyelini kırmak örtülü yapılmalıdır.

ACİL TEDBİRLER :* Hükümetin, RP’nin yumuşak karnını tespiti,

-Menfaat çatışması yaratmak,

-Söylenenler ve yapılanlar arasındaki çelişkiler,

-Ahlaki anlayışlarının çürüklüğü,

* -DYP Liderlerinin sağladığı menfaatler,

-DYP liderinin düşürülmesi,

-Liderden kurtulmanın parti için kazançlı olacağı,

*-Y.A.Ş/TSK’nın kararlılığını göstermek,

-MGK kararlarında taviz vermemek takipçisi olmak,

-TSK de içinde irticaya karışmış olanları ayıralım

*TSK’nin yumuşak karnını kuvvetlendirmek

-Aracı kullanalım

-Dini konularda bilgilendirme polemiğe girmeden,

ÇALIŞMA ŞEKLİ (1.Kurul, 2.Kurul, 3.Kurul, kimlerden oluşacağı)

*1. Kurul: D.Bşk.ları ve ayrılan 1-2 proje sb.

Bu kurul D.Bşk.larına yrd.olur ve hazırlar.

*2. Kurul: D.Bşk.ları halen olduğu gibi çalışmaya devam edenler. (2.ci kurul )

*3. Kurul: Bu kurul bazı konularda fikir birliği sağlayamazsa “J” Bşk.ları toplanır. II nci Bşk., Kuv.Kom. Bşk.+”J” .Bşk.ları (3 ncü kurul)

3 ncü kurul Eylem planlarını onaylar, katkıda bulunur.

K.lar için teklif, Hrk.tarzları, MGK, toplantı gündemini tespit ederler” ifadelerine yer verilmek suretiyle Batı Çalışma Grubunun resmi olarak kurulmasının temelleri atılmıştır.

Yukarıda ayrıntısı verilen emirden sonra 7 Nisan 1997 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı, İnönü Salonunda saat 15.00’te başlayan, Genelkurmay II. Başkanlığı tarihçesinde “general/amiral toplantısı” olarak geçen, dönemin Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir başkanlığında yapılan toplantıya,

Genelkurmay J Başkanları (J-7 hariç) Yıldırım TÜRKER, Çetin SANER, Çetin DOĞAN, Kamuran ORHON, Vural AVAR, Hayri Bülent ALPKAYA,

Kuvvet ve Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanları, Şükrü SARIIŞIK, Altaç ATILAN, Hakkı KILINÇ,

Daire Başkanları Ayhan CANSEVGİSİ, Fevzi TÜRKERİ, Orhan YÖNEY, Ersin YILMAZ, Köksal KARABAY, Doğan TEMEL, Mehmet BAŞPINAR, Kadri ÖZER (ÖLÜ), Kenan DENİZ, Aslan GÜNER, Metin Yavuz YALÇIN, Hüsnü DAĞ, Oğuz KALELİOĞLU, Mustafa ÖZBEY, İsmail Ruhsar SÜMER, Şevket TURAN, Ahmet Atalay EFEER, Metin Yaşar YÜKSELEN, Ahmet Ziya ÖZTOPRAK,

Genelkurmay Genel Sekreteri Erol ÖZKASNAK,

Özel Kuvvetler Komutanı Engin ALAN,

Genelkurmay Adli Müşaviri M.Erdal ŞENER,

Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Yücel ÖZSIR,

Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığında görevli Cengiz KOŞAL katılmışlardır.

Toplantının konusu, icra ediliş tarzı, katılımcılar ve tarihçeden Genelkurmay karargahı ve karargaha bağlı birliklerinde görevli general ve amirallerin tamamının toplantıya katılmasının planlandığı, toplantının amacının Batı Çalışma Grubunun resmi olarak hayata geçirilmesi için ortak irade oluşturma, resmileştirilecek grubun TSK içinde etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmesi için Genelkurmay karargahı ve bağlı birliklerde görevli general ve amirallerin desteğini alma olduğu anlaşılmaktadır.

Deliller bölümünde ayrıntısı verilen toplantı tutanağına göre; toplantıya katılanların hükümeti cebir ve şiddet uygulamak suretiyle ıskat etmek amacıyla bir grubun kurulması konusunda fikir birliği içinde oldukları, oluşturulacak gruba etkin bir işbölümü içinde destek vereceklerini ifade ettikleri,

Şüpheli Çevik Bir tarafından; “Bu tarihi bir toplantıdır. Aynı frekanstayız, mutluyum, ülke Cezayir ve İran olmayacak, öncelikle hükümetin devamını önleyecek, demokratik müesseseleri devreye sokacak çalışmalar yapılmalıdır. Daimi teşkilatlanma zorundayız” ifadeleriyle toplantının özetlendiği,

Şüpheli Çetin Doğan tarafından ise; “Batı Çalışma grubu kurulmuştur. Bu grubun görev tanımı ortaya konacaktır. Yarından itibaren çalışmalara başlanacaktır. Kuvvet Komutanlıklarında da benzeri çalışma ile bu ağ örülecektir. Bir emir yayınlanacak, resim tam olarak ortaya konacaktır” ifadeleriyle toplantı sonucunun açıklandığı,

Görülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri teşkilat yapısına göre; Genelkurmay II. Başkanı, Genelkurmay karargahının amiridir. Bununla birlikte kendisine bağlı Karargah Başkanları (J Başkanları) ile doğrudan Genelkurmay Karargahına bağlı birlik ve kurumlarında ile, bu karargah başkanlarına bağlı daire başkanları ve bağlı birlik komutanlarının da sıralı amiri konumundadır. Genelkurmay karargahının amiri olan Genelkurmay II. Başkanı ile Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı arasında emir komuta ilişkisi bulunmamaktadır. Buna göre Genelkurmay II. Başkanının Kuvvet Komutanları ile Jandarma Genel Komutanına emir verme yetkisi de yoktur.

Bu bilgiler ışığında 7 Nisan 1997 tarihli toplantı değerlendirildiğinde; Genelkurmay Karargahında, Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir başkanlığında yapılan toplantıya, Genelkurmay II. Başkanının emrinde olmayan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlı ve Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanları, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığında görevli bazı personel ile Genelkurmay Adli Müşavirinin katıldığı görülmektedir. Söz konusu toplantının Genelkurmay Karargahı ve Karargaha bağlı birliklerde görevi general ve amirallerin yanında Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığında görevli general ve amirallerinde katılımı ile yapılması ve Batı Çalışma Grubunun resmi olarak kurulmasının bu toplantıda karara bağlanması karşısında, hükümeti cebir ve şiddet kullanmak suretiyle ıskat ve çalışamaz hale getirme suçunun sadece Genelkurmay Karargahı ve karargaha bağlı birliklerde görevli general ve amirallerle sınırlı kalmadığı, Kuvvet Komutanlıklarında ve Jandarma Genel Komutanlığında görevli en üst rütbeli subaylarınında bu suça iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Bu şekilde askeri müdahale sürecine Türk Silahlı Kuvvetlerin tüm unsurlarının katılımının amaçlandığı görülmüştür.

7 Nisan 1997 tarihli toplantı sadece Genelkurmay Karargahında yapılacak faaliyetlerle ilgili olmadığı gibi tüm aramalara rağmen resmi bir emir veya davetle gerçekleştiğine dair belgelere ulaşılamadığı, öte yandan resmi bir toplantı olarak koordine edilmiş olması durumunda KKK, Dz.KK. ve J.Gn.K.lığı Harekat Başkanları, Hv.K.K.lığı İstihbarat Başkanlığında görevli personelin katılmaması gerektiği gerçeği karşısında, toplantının içeriği, toplantıya ilişkin olarak öncesinde herhangi davet ve yazışma yapılmaması göz önüne alındığında söz konusu toplantının resmi faaliyet dışı olarak Genelkurmay II. Başkanı tarafından Genelkurmay Karargahında ve Karargaha bağlı birliklerde görevli general/amiraller ile Kuvvet Komutanlıklarında ve Jandarma Genel Komutanlığında görevli bazı general/amirallerin katılımıyla yapıldığı belirlenmiştir.

Sözkonusu toplantı sonucunda Genelkurmay Karargahında ve Karargaha bağlı birliklerde görevli general/amiraller ile Kuvvet Komutanlıklarında ve Jandarma Genel Komutanlığında görevli bazı general/amirallerin ortak kanaati ile Batı Çalışma Grubunun resmi olarak kurulmasına karar verilmiştir. Bu ortak iradenin sonucu olarak Genelkurmay Karargahında 7 Nisan 1997 tarihinde yapılan toplantıdan 3 gün sonra, 10 Nisan 1997 tarihinde, dönemin Genelkurmay II. Başkanı Org. Çevik Bir imzalı, “Batı Çalışma Grubu Oluşturulması” konulu emirle BÇG resmi olarak kurulmuştur. Bu emirde, Batı Çalışma Grubunda yer alacak personelin hangi birimlerden görevlendirileceği, çalışma grubunun nerede faaliyet göstereceği de ayrıntılı olarak belirlenmiştir.

10 Nisan 1997 tarihli “Batı Çalışma Grubu Oluşturulması” konulu emirde yer verilen “Daha evvel teşkil edilen kriz masası grubu, çalışmalarına aşağıdaki esaslara uygun olarak devam edecektir” ifadesinden, Batı Çalışma Grubu resmi olarak kurulmadan daha önce benzer bir yapının aynı faaliyetleri “kriz masası grubu” adı altında yürüttüğü anlaşılmaktadır.

Soruşturma sonucunda ulaşılan kanaate göre; Batı Çalışma Grubunun 10 Nisan 1997 tarihinde kurulmasından önce de “kriz masası grubu” adı altında faaliyete geçtiği, bu grubun 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararlarının alınmasını sağladığı, anılan kararların oluşturduğu siyasi kaos ve basının kamuoyunu hükümete karşı yönlendirmesi sonucu Batı Çalışma Grubunun, hiçbir demokratik ülkede kabul edilemeyecek şekilde halkın oyları ile seçilmiş ve meclisten güvenoyu almış hükümeti cebir ve şiddet kullanmak suretiyle ıskat etmek amacıyla emir yazılmasını sağlayıp hükümeti ıskat etme iradelerini resmileştirdikleri anlaşılmıştır.

6.2.2. Batı Çalışma Grubunun Çalışma Şekli

10 Nisan 1997 tarihli “Batı Çalışma Grubu Oluşturulması” konulu gizli gizlilik dereceli emirden; Batı Çalışma Grubunun suç tarihinde Genelkurmay Başkanı İ.Hakkı Karadayı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanının bilgisi dahilinde Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir’e bağlı olarak çalıştığı, grubun Başkanlığını Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Çetin Doğan’ın, koordinatörlüğünü ise İçgüvenlik Harekat Daire Başkanı Tuğgeneral Kenan Deniz’in yaptığı, çalışma grubunun 4 alt gruptan oluştuğu ve bu emirle diğer Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığında Batı Çalışma Grubu benzeri bir yapının oluşturulmasının istendiği,

“Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi” başlıklı, Orgeneral Çevik Bir imzalı, 29 Nisan 1997 tarihli emirle; ülkenin tamamını içine alacak şekilde bir istihbarat ağının oluşturulduğu, günlük olarak raporların Batı Çalışma Grubuna gönderilmesinin istendiği,

“Batı Harekat Konsepti” konulu, Orgeneral Çevik Bir imzalı, 06 Mayıs 1997 tarihli emirde; hükümetin, hedefi İslam devleti kurmak olan irticai bir yapılanma olarak görüldüğü, hükümet ile ne şekilde mücadele edileceğinin genel esaslarının belirlendiği,

Oluşturulan rapor sistemi ve istihbarat ağı ile başta Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, meslek kuruluşları, şirketler, dernekler ve vakıflar olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin takibe alındığı, haklarında bilgi toplandığı ve toplanan bilgilerin belirli bir sistematik içinde BÇG tarafından arşivlendiği, böylece TSK’nın hiyerarşik yapısından bağımsız ve görev tanımları içinde bulunmayan bir istihbarat havuzu oluşturulduğu,

Orgeneral Çevik Bir imzalı, 27 Mayıs 1997 tarihli “Batı Eylem Planı” başlıklı belgede; hükümeti cebir ve şiddet kullanmak suretiyle ıskat etme amacıyla yapılacak faaliyetlerin ayrıntılı olarak kaleme alındığı, alınacak tedbirler ile bu tedbirlerin hangi makam tarafından ve ne şekilde icra edileceğinin belirlendiği,

Görülmektedir.

Batı Eylem Planının incelenmesinde; Anayasa ve kanunlarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev ve yetkileri içinde bulunmayan pek çok yasadışı faaliyetin yapılmasının planlandığı,

Bunlardan dikkat çekici olanların;

a) 24 nolu “Devrim yasalarının uygulanması” başlığı altında yapılacak faaliyetlerden biri “yasal tedbirlerle sonuç alınamadığı takdirde psikolojik ve örtülü harekat icra etmek” olarak ifade edilmiş, bu faaliyetin Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, MGK Genel Sekreterliği, Genelkurmay Psikolojik Harekat Daire Başkanlığı ve Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı tarafından icra edileceği,

b) 26 nolu bölümde “Şeriatçı kadrolaşma” faaliyetine karşı alınacak tedbirlerden biri “hükümet değişikliği fırsatlarından yararlanmak, köktendinci kadrolaşmaları tasfiye etmek” olarak belirtilmiş, bu faaliyetin Genelkurmay Genel Sekreterliği ve MGK Genel Sekreterliği tarafından icra edileceği,

c) 31 nolu bölümde; “Müteakip safha tedbirlerinin uygulama aşamasına konulması” başlığı altında yapılacak faaliyetlerden biri “yeni hükümete mevcut durum hakkında teferruatlı bilgi vermek” olduğu, bu faaliyetin MGK Genel Sekreterliği, Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Başkanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından icra edileceği belirtilmiştir.

Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planında yukarıda belirtilen “hükümet değişikliği ve yeni hükümet” ifadelerinden fiilen görevde olan hükümeti devirme-düşürme iradesi açıkça vurgulanmaktadır.

Yukarıda içeriğinden bazı örnekler verilen Batı Eylem Planında belirlenen bazı faaliyetlerde Özel Kuvvetler Komutanlığı ile Psikolojik Harekat Dairesi Başkanlığının icra makamı olarak belirlenmesi karşısında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gayri nizami harp unsurlarının barış zamanında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile toplumu oluşturan tüm bireylere karşı kullanılmasının planlandığı anlaşılmaktadır.

Batı eylem planında sıkça vurgulanan kamuoyunun yönlendirilmesi amacıyla soruşturma konusu yapılan dönemde yazılı ve görsel basında sıkça kullanılan Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz olayları da psikolojik harp unsurları olarak kullanılması planlanmış ve süreçte sözkonusu unsurların kullanıldığı belirlenmiştir.

Öte yandan, Batı Eylem Planı doğrultusunda icra edilen “irticayla mücadele” konulu brifinglerinde kamuoyunu yönlendirme faaliyetlerinden biri olduğu konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Bilindiği üzere 29 Nisan 1997 tarihinde yapılmaya başlanan bu brifingler başta Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, askeri hakim ve savcılar, yüksek mahkeme üyeleri ve basın mensupları olmak üzere pekçok kişiye verilmiştir. Bu brifinglerde Refahyol hükümeti “irticai faaliyetlerin odağı” olarak gösterilmiş, brifingler Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kanunlara uygun olarak ülkeyi yönetmekle görevlendirilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı gövde gösterisi haline dönüştürülmüştür.



6.3. HUKUKİ NİTELENDİRME

6.3.1. Askeri Bürokrasinin Siyasal Alana Müdahale Şekilleri

1982 Anayasası’na göre; Milli güvenliğin sağlanmasından TBMM’ye karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Milli Güvenlik Kurulu da, Devleti milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili olarak tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Ancak iddianameye konu olan dönemde olması gereken ile uygulama farklı şekilde gerçekleşmiştir. Askeri bürokrasi milli güvenlik kavramının tanımlanması ve milli güvenliğin sağlanması amacı altında siyasi iktidarı kontrol altında tutmaya çalıştığı, iktidarın direnç gösterdiği zamanlarda da hükümeti düşürdüğü önceki bölümlerde belgeleri ile ortaya konulmuştur. Bu bölümde Seydi Çelik’in Türkiye’de Askeri Güvenlik Bürokrasinin Anayasal Sistem İçindeki Yeri isimli doktora tezindeki askerin siyasal alana müdahale araçlarına ilişkin aşağıdaki tespitlere yer verilmiştir

Askeri güvenlik bürokrasisi, sivil siyasete karşı kendi istekleri doğrultusunda eylemde bulunması veya kararlar alması için çeşitli araçlar kullanarak bir baskı oluşturmaktadır. Bu durum orduyu, demokratik devlet düzeninin olmazlarından sayılan “baskı grupları” içinde değerlendirmemiz için yeterli midir? Doktrinde tartışmalı olan bu konu derinlemesine analiz edilmeye muhtaçtır. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki; hiyerarşik bir düzende örgütlenmiş, silahlı insanlardan oluşan bir yapı olan orduyla, demokratik kitle örgütleri arasında belirgin bir nitelik ve nicelik farkı vardır. Bu fark, orduyu kolayca demokratik baskı gruplarından biri olarak ilan etmemizi engeller niteliktedir. Buna karşın, devlet organizasyonu içinde konumlanmış bir kamu görevlisi olarak askerlerin de sosyal, kültürel ve ekonomik statülerini yükseltmek bakımından sivil siyaseti etkileme hakkına sahip bulunduklarını kabul etmek gerekecektir. Aslında güvenlik bürokrasisi, Türkiye’de, güvenlik ve savunmayla ilgili konularda Milli Güvenlik Kurulu gibi anayasal kurumlar aracılığıyla görüş ve önerilerini siyasi iktidara aktarma olanağına sahiptir. Aynı şekilde siyasi iktidar da, güvenlik ve savunmayla ilgili konularda ve uluslar arası gelişmeler hakkında Milli Güvenlik Kurulu yanında, Genelkurmay Başkanlığıyla da doğrudan bilgi alışverişinde bulunmakta ve Genelkurmayın görüşlerine başvurmaktadır. Mevzuatında da öngördüğü böylesi bir işbirliği ve görüş alışverişi olağan ve olması gerekendir. Bu işbirliğinden her konuda ve her sorun üzerinde tarafların aynı anlayışta buluşması da beklenmemelidir. Son söz, sorumluluk makamı durumunda olan, siyasi iradenin olmalıdır. Ancak Genelkurmay bütün bu kanallara rağmen ve bu kanalların dışında kullandığı bazı yöntemlerle de kamuoyunu etkilemeye ve ilgili merciler üzerinde baskı oluşturmaya dönük faaliyetlerde bulunmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde Basın Yayın ve Halkla ilişkiler başlığı altında yer alan alt başlıklar şunlardır. Basın Açıklamaları, Bilgi Notları, TSK Radyo ve TV Programları, Tanıtım Filmleri, Ziyaretler, Törenler, Toplantılar, Konuşmalar ve Yazılı Mesajlar. Bunlardan bazıları TSK Radyo ve TV Programları, Tanıtım Filmleri, sadece site ziyaretçilerine özgülenmiş görünmektedir. Diğerleri ise Örneğin Basın Açıklamaları, Basın Duyuruları, Bilgi Notları, aslında muhataplarına ulaştırılmış konular olup ayrıca sitede yayınlanmakla, kamuoyu merakını gidermeye kamuoyuna yönelik etkilemeye ve ilgili merciler üzerinde baskı oluşturmaya dönük olduğu görülmektedir.

Sözlük anlamıyla brifing, değişik konularda ilgili kişilere bilgi vermek amacıyla kısa ve öz yapılan bilgilendirme sunumlarıdır. Devletin sürekliliği çerçevesinde, göreve yeni atanmış bürokratların veya seçimle gelmiş siyasetçilerin, görev ifa edeceği yer ve konularla ilgili olarak yetkili kişilerce bilgilendirilmeleri devlet işleyişinde gerçekleştirilen rutin uygulamalardır. Ayrıca, devletin milli güvenlikle ilgili siyasetinin nasıl tespit edileceği belirlenmiştir. Anayasa, Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili tavsiyelerini Bakanlar Kuruluna bildirmek üzere Milli Güvenlik Kurulunu görevlendirmiştir. Böylece Milli Güvenlik Kurulunun asil üyelerinden olan en üst rütbeli askerler aracılığıyla askeri güvenlik bürokrasisi, ülke güvenliği ile ilgili siyasetin oluşturulduğu mekanizmanın içinde yer almış olur. Bunun dışında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği başta olmak üzere, Hükümet, devletin ilgili mercilerinden brifing alabilir. Çelik, s.366-368)

Genelkurmay tarafından organize edilen “bilgilendirme toplantıları” ve “brifingler” çeşitli konular üzerinde hükümete bir ön uyarı, kamuoyu oluşturma ve manüplasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Basın yayın organlarına yönelik olarak yayımlanan “Basın Açıklamaları” da aynı kategoridendir. 28 Şubat sürecinde Genelkurmay tarafından düzenlenen “irtica brifingleri” gazetecilerin yanı sıra yargı mensuplarına da verilmişti.

Brifingler ve Basın Açıklamaları, bazen siyasi iradeye yönelik olarak uyarma işlevi yüklenmekte, bu haliyle her biri küçük birer “muhtıra” niteliği taşımaktadır. Son olarak, Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolması nedeniyle yeni Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın adının dolaştığı bir ortamda Cumhurbaşkanlığına adaylık sürecinin başlamasına 4 gün kala yapılan 2007 tarihli basın toplantısı ve ardından Abdullah Gül’ün adaylığının açıklanmasıyla başlayıp, gergin geçen ilk tur seçimlerinin tamamlandığı günün gecesi saat 23:00’de yapılan 27 Nisan 2007 tarihli basın açıklaması, bu konudaki en son ve çarpıcı örnekleri oluşturmaktadır. (Çelik, s.371-372)

Gerçekten de 28 Şubat süreciyle ilgili bir gazeteciye değerlendirmelerde bulunan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, brifingleri “hükümetin demokratik yolla sona ermesi için kullandıkları yöntemlerden biri” olarak nitelemiştir. Söyleşide aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir; Brifinglerle kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Tabi çalışmalarımızın çoğu milletvekillerini ikna etmeye yöneliktir. Rejimin içine düştüğü tehlikeyi öncelikle onların görmesi gerekir. (…) Biz bu yola çıkarken Genelkurmay’da toplandık. Muhtemel olumsuzluklara karşı köklü, alternatif planlar hazırlamaya koyulduk. Her olumsuzluğun, bir karşı koyma tedbirini aldık. Planlar cebimizde. Ama meselenin demokratik yollardan çözülmesini istiyoruz ve bekliyoruz. Parlamento üyelerinin meseleyi siyaseten halletmeleri için bekledik. Verdiğimiz mesajları almadılar veya almak istemediler. Şimdi ikinci maddeyi uyguluyoruz. Sivil kesimde, kamuoyu oluşturuyoruz. Ahlaklı kadrolar tarafından yeni yasalar hazırlanmasını bekliyoruz. Parlamento’dan adil bir seçim kanunu çıkmasını hararetle bekliyoruz.” (Hulusi Turgut, Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya ile Yapılan ‘Refahyol Krizi Nasıl Atlatıldı?’ Başlıklı Söyleşi, Sabah, 28 Mayıs 1998.)

Genelkurmay tarafından organize edilen “bilgilendirme toplantıları” ve “brifingler” e çağrılan katılımcıların genellikle medyadaki genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri olmasından hareketle, brifinglerin amacının gazete ve dergilerin yayın politikasını direkt olarak etkilemek olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Gerçekten de genel yayın yönetmenleri, başında oldukları gazete veya derginin yayın politikasını belirleme de etkili insanlardır. Genelkurmay, düzenlediği bu tür toplantılara, Genelkurmay Başkanlığı tarafından belli değerlendirmeler ışığında seçilmiş gazetecileri çağırmaktadır. Bu gazetecilere, haber kaynağı tarafından kabullenilmiş ve basın toplantılarına çağrılma ayrıcalığına erişmiş anlamında “Akredite gazeteciler” adı verilmektedir. Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı brifinglere medya temsilcilerini çağırmakla üç şey amaçlanmaktadır. İlk olarak, ülkede yaşanan çeşitli olaylara ilişkin askeri güvenlik bürokrasisinin değerlendirmelerini, görüşlerini ve ilave olarak alınabilecek bazı tedbirleri kamuoyu ile paylaşmaktır. İkinci olarak, paylaşılan konuları medya temsilcileri ile birlikte değerlendirmek ve görüşlerini almaktır. Son olarak ve çok daha önemli görülen amaç ise “medyanın insanların ve toplumun düşünce ve algı çerçevesini belirleme gücünden” ve “yaşanılan her olay ve her durumdan medyanın tutumunun ve duruşunun çok önemli ve çoğu zaman da hayati oluşundan” ötürü birlikte hareket edebilmeyi gerçekleştirmektir. Gazetelerdeki köşe yazarları, çağrıldıkları brifingler dışında, gündemdeki konular hakkında da askerlerin düşüncelerini köşelerinden kamuoyuna aktarmaktadırlar. Kendi kişisel haber kaynaklarını kullanarak bu konuları haber haline getiren yazarlar olduğu gibi, askerlerin köşelerinde yazmaları kaydıyla bizzat bilgi aktardıkları yazarlar da vardır. Genellikle “bir askeri kaynaktan alınan” bilgi olarak kamuoyuna aktarılan haberlerde kullanılan başlıklar “asker rahatsız”, “asker ne düşünüyor” şeklinde kamuoyuyla paylaşılmaktadır. ( Çelik, s.374)

Yukarıda belirtilen yöntemler dışında askeri güvenlik bürokrasisi siyaseti etkilemek için kullandığı bir yöntemde gücünü göstermek ve yapabileceklerini hatırlatmaktır. Milli bayramlarda ve şehirlerin kurtuluş yıldönümlerinde yaşanan seremoni ve törenlerde, silahları ve disiplinli yürüyüşleri halkın ve şeref tribünün önünden geçen askerlerin görüntüsü, herkesin zihninde bir “güç” izdüşümü oluşturur. Günün anlam ve önemine dair “kurtarıcı meşru güç” olarak, tankları ve top arabaları gibi her türlü askeri araç ve silahla teçhiz edilmiş vaziyette kamunun önünden arzı endam eden bu güç, gerçekleştirdiği 1961 ve 1982 darbeleriyle, son kertede neler yapılabileceğini de herkese göstermiştir. Böyle teknik ve psikolojik üstünlüğe sahip bir kurum, bu haliyle, sivil siyaset üzerinde daha etkin olma imkânına her zaman sahip konumdadır. Bu güç gösterisi, askeri güvenlik bürokrasisi tarafından zaman zaman kullanılmaktadır. Nitekim 4 Şubat 1997 tarihinde Sincan’dan geçen tanklar gazetelerde “TSK’nın gövde gösterisi” olarak yer bulmuştur. Refahyol koalisyonu döneminde Ankara’nın Sincan ilçesinde düzenlenen Kudüs Gecesi’nde sahnelenen bir oyun şeriat propagandasına dönüştüğü iddialarının basında yer alması üzerine, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı’na bağlı tanklar Sincan caddelerinden geçmişlerdir. Genelkurmay bu tank geçişlerini altı ayda bir yapılan normal eğitim faaliyeti olarak açıklamışsa da gazetelerin ve yazarların görüşü bunun bir gövde gösterisi olduğudur. (Çelik , s.378)


Yüklə 11,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin