Münâsebâtu'I-Kur'ân İlminin Tarihi Gelişimi
Ayet ve sûreler arasındaki insicam ve irtibata yer veren ve bu sahada müstakil eser yazan müellifler sayı itibariyle oldukça azdır. ez-Zerkeşî bunun sebebini, belagat ilmi içerisinde mütalaa edilen münâsebâtu'l-Kur'ân ilminin zorluğuna bağlamaktadır.
Kaynaklar, Kur'ân âyetleri ve sûreleri arasındaki münâsebetten ilk defa söz eden İslâm bilgininin Ebû Bekr en-Nîsâbûrî (v. 324/936) olduğumu zikretmektedir. İlim tahsil etmek için çeşitli kültür merkezlerini dolaşıp sonunda Bağdat'a yerleşen en-Nîsâbûrî, söz konusu beldede öğrencilerine ders verirken âyet ve sûreler arasındaki hikmetleri açıklamayı da ihmal etmemiş; yeri geldikçe "Şu âyet bunun yanına niçin konulmuş?", "Şu sûrenin falanca sûrenin peşinden getirilmesindeki hikmet nedir? şeklinde sorular sorarak bunlara cevap aramaya çalışmıştır, en-Nîsâbûrî hem "münâsebet" hem de "münâsebâtu'l-Kur'ân" ilmini çok önemli gördüğü için, sözü edilen ilme karşı kayıtsız kalan Bağdat ulemâsını bu davranışlarından dolayı kınamıştır. Ancak bütün bunlara rağmen en-Nîsâbûrî'nin münâsebâtu'l-Kur'ân ilmine olan katkısı şifahi nakilden öteye geçmemiştir.
Kur'ân'ın insicamı konusundaki düşünce ve yorumlarını kitabîleştirmek suretiyle "münâsebâtu'l-Kur'ân" ın daha kalıcı olmasını sağlayan ilk müfessir er-Râzî v. 606/1209)'dir. "Kur'ân'm tamamı tek bir sûre, hatta tek bir âyettir"' tezinden hareket eden er-Râzî, âyet ve sûreler arasındaki münâsebete zaman zaman yer vererek, Kur'ân'daki anlam bütünlüğünü ortaya çıkarmaya gayret etmiştir. Çünkü ona göre beliğ olan her kelâmda bir tertip vardır. Kur'ân da beliğ bir kelâm-ı ilâhî olduğuna göre elbetteki onda da bir tertip mevcuttur. Tabii ki, bu tertip de insicam ve irtibattan uzak değildir. Meselâ er-Râzî, Bakara Sûresini tefsir ederken konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: "Bir kimse bu sûrenin nazım ve tertibindeki güzellikleri düşünürse, Kur'ân lafızlarının fesahati ve manalarının üstünlüğü bakımından mûciz olduğunu hemen anlar. Çünkü o, tertibi ve âyetlerinin nazmı itibariyle mucize bir kitaptır. Üslûbu sebebiyle Kur'ân'in mûciz olduğunu söyleyenlerin maksadı da bu olsa gerektir".
er-Râzî'den sonra tefsirlerinde münâsebâtü'l-Kur'ân'a yer veren âlimler arasında Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed el-Harallî (v. 638/1240) ve Şerefuddîn Ebu'1-Fadl Muhammed b. Abdillah el-Mürsî (v. 655/1257) ve İbnu'n-Nakîb el-Makdisî (v. 698/1298)'nin isimlerini saymak mümkündür.
VIII. hicrî asırda da meşhur müfessir Ebû Hayyân (v. 745/1344) hocası Ebû Ca'fer Ahmed b. İbrahim el-Girnâtî (v. 708/1308), "El-Burhan fî Tertibi Suveri'l-Kur'ân" adıyla münâsebâtu'l-Kur'ân konusunda ilk müstakil eseri yazmıştır. Bu asırda ayrıca Nizâmuddîn Hasan b. Muhammed en-Nisâbûrî (v. 728/1327), Ebû Hayyân (v. 745/1344) ve Adududdîn el-İcî (v. 756/1355) gibi müfessirler te'lif etmiş oldukları tefsirlerinde âyet ve sûreler arasındaki münâsebet üzerinde durmuşlardır.
Daha sonraki asırlarda da Burhânuddîn İbrahim b. Ömer el-Bikâ'î (v. 885/1480) "Nazmu'd-Durer fî Tenâsubi'l-Ây ve's-Süver" adıyla oldukça hacimli sayılabilecek bir tefsir yazmış ve söz konusu eserinde müellif, münâsebâtu'l-Kur'ân'a genişçe yer vermiştir. Hem dirayet hem de rivayet tefsirleri içerisinde Kur'ân'ın insicamını böylesine derin ve engin bir şekilde ele alan bir başka tefsir mevcut değildir. O yüzden "münâsebâtu'l-Kur'ân" dendiği zaman, el-Bikâî'nin sözünü ettiğimiz bu eseri akla gelir. Bundan başka es-Suyûtî (v. 911/1505) de "Tenâsüku'd-Durer fî Tenâsübi's-Süver" adıyla bir eser kaleme almıştır.
Dostları ilə paylaş: |