Duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,
SANIK KEMAL KERİNÇSİZ SORGU VE SAVUNMASINA DEVAMLA:
Değerli başkanım sayın üyeler elbette ki üyeler arasındaki ilişkiler örgüt ilişkileri bir ticaret şirketi gibi yazılı belgelerle, toplantı kararlarıyla yüzde yüz vakıf olamazsınız doğru bunu kabul ediyorum karşımızda bir ticaret şirketi değil suç şirketi ver suç şirketinde kendine özgü kuralları var ama ne olursa olsun her toplantının ve her kararın belgesinin aramasanız da mutlak suretle …. Noktalarda sizler onu ispat etmek zorundasınız aksi halde tamamen örgüt dışı ilişkiler, insanı medeni, sosyal ilişkileri siz çok rahatlıkla örgüte dönüştürebilirsiniz şimdi belli bir kararlar var görev dağılım özellikle üst yöneticilerin siz bu üst yöneticilerinin görev dağılımını sadece laf ebeliğiyle geçiştirirseniz örgütü kuramazsınız önce bu görev dağılımını mutlaka ispat etmek zorundasınız kimler kimlere görev vermiş bu üye değil. Normal üst yönetici değil üst yöneticinin ötesinde köprü personel Ergenekon ile bağlantıyı kurduğu iddia edilen iki kişi ciddi bir olay bunları mutlaka ciddi delillerle buraya getirmek zorundasınız yoksa sadece iki tane yalancı tanığın veya bir yalancı tanığın ifadeleriyle kesinlikle bunu ispat etmiş olamazsınız değerli başkanım köprü personel ile yardımcılarının mafya ile mafya tabir edilen kişilerle rabıtalarının olduğu ilişkileri bu 4 kişinin yürüttüğü söyleniyor peki bakıyoruz gerekçesine nedir bu sadece Veli Küçük’ün Sedat Peker ile babadan gelen bir dostluk sohbeti bir dostluk ilişkisi, birkaç telefon görüşmeleri onun ötesinde bu ilişkilerin ötesinde sadece cenazelere gidip gelmeler birkaç cenazeye iştirakler cenazeye iştirak dini bir vecibe şuradan buradan tanıyabilirsiniz, gidebilirsiniz insani bir görevdir örgüt bağı içerisinde görülemez geleneksel ilişkilerimizi, toplumsal ilişkilerimizi biz örgüt bağı içerisinde kabul edemeyiz o takdirde son derece sığ basit ilişkilerle koskocaman yaygın örgütler oluşturursunuz. Suç şebekesinde insan ilişkilerinin arkasından giderseniz buda doğru bir sonuç asla vermez. Bu 4 kişi yani köprü personel ve onların yardımcıları lobi içerisinde derneklerle rabıtaları da yok Fikri Karadağ’ın haricinde Fikri Karadağ kendi derneği onun dışında hiçbir dernekle rabıtası yok hele köprü personelin hiçbir dernekte üyeliği yok derneklerin kimin kurduklarını kurucuların kim olduğunu, hangi etkinlikleri yaptığı bunlardan da bir haberler böyle bir iletişimde yok yani bu iletişimi kurmak zorundayız eğer bir örgüt fikrine inanacaksak önce bunları bir kuralım madem ki derneklerle lobi üstü yönetimi arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor mutlaka bu bağlantıyı kesin kati delillerle kurmak lazım hiçbir etkinlikte talimatları olmamış, üyelikler yok, lobi belgesine tamamen aykırı bir durum bunlar olduğu müddetçe siz bu ilişkiyi kurumazsınız ve örgüt bağı vardır da diyemezsiniz milli geç platformu kuruluşunu söyledim 2005 tarihinin 7. ayında başlamıştır kimseyi tanımıyoruz bu kişileri de tanımıyoruz ne Zekeriya Öztürk’ü ne Fikri Karadağ’ı ben diğer ikisini nasıl oluyor da bu derneklerin kuruluşlarına emirler veriyorlar. Sivil Toplum Kuruluşlarından mesul Sevgi Erenerol ve Kemal Kerinçsiz deniliyor neye dayanak bunu dediniz benim sadece bir dernekte başkanlık yapmam, iki dernekte üye olmam Sivil Toplum Kuruluşlarından mesuliyetimi getirebilir mi üyeliğimin dışında diğer derneklerle bakınız burada yargılanmakta olan veya ismi geçen sanık olarak getirilmemiş ama ismi geçen derneklerle bir rabıtamı sorumluluk zinciri içerisinde bir rabıtamı kurabiliyor muzunuz bir emir talimat, yönlendirme buna benzer hadiseler var mı böyle bir şey iddianamede yok hiçbir dernekte benim rabıtamı ortaya koyan kendi derneğin üye olduğum derneklerimin dışında yok e bana nasıl bu Sivil Toplum Kuruluşlarının mesuliyetini veriyorsunuz veya Sevgi Erenerol’a yani bununda ciddi şekilde ortaya konması lazım yoksa sadece iddialar ama içi boş soyut iddialarla bir yere varamayız ben dernek başkanlığı yapıyorum diye iki dernekte üyeyim diye aktifim diye bu alanda bana Sivil Toplum Kuruluşlarının sorumluluğunu vermek e avukatım hukuk platformunun da başkanlığını ver güzel e böyle bölüşüm olur mu bana Muzaffer Tekin Veli Küçük böyle bir görev vermiş mi bu görevin verildiğine dair siz bana hangi ispat vesikasını, hangi vesikayı bırakalım bir telefon konuşmasını getirin kolay değil köklü bir örgüt, devasa bir örgüt artı birde işin şu tarafı var dağ örgütü değil değerli başkanım bu iddiaya göre 99’a göre ordunun içerisinde muvazzaf askerlikten gelmiş, kurulmuş bir örgüt deniliyor. Yöneticileri üst seviyede komutanlar bunların mutlaka kayıtları var mutlaka bir yazılı emirleri, talimatları bir şeyleri olacak yazılı olması da şifahi olsa da telefonları olacak yani bu insanların Ankara’dan İstanbul’dan veya diğer illerde haberleşmeleri nasıl önce bu haberleşme alanında ispatı gerekir. Ne kullanılıyor, nasıl haberleşiyor bu insanlar bir örgütün haberleşme sisteme mutlaka bakın PKK’da neyle telsizlerle, telefonlarla, bilgisayarlarla biz nasıl haberleşiyoruz biz biz biz diyoruz artık sözde örgüt huzurunuzdayız kimle nasıl haberleşiyoruz önce bana bunun ispatı şart Veli Küçük’ün Muzaffer Tekin’in Zekeriya Öztürk’ün ve Fikri Karadağ’ın katıldığı etkinlikleri tek tek belirttim tekrar belirtme ihtiyacı hissetmiyorum değerli başkanım onları ama şunu söyleyebilirim ki bu insanlar tamamen katıldıkları etkinlikleri anayasanın 36. maddesindeki daha doğrusu özür dilerim 34. maddesindeki toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını istifa ederek onun kullanarak katılmışlardır. Tamamen bireysel katılımları söz konusudur. Bir yerde alınmış bir karar yoktur bir toplu katılım yoktur. herkes kendine özgü kaynaklarından duymuştur gelmiştir orada sadece insan bir birini görür veya görmeyebilir. Görmek konumunda da olmayabilir ama bu tam anlamıyla bir hakkın icrasıdır. Veli Küçük’ün vatansever güç kuvvetlere birliğinin kuruluşu konusunda talimat verildiğinden bahsediyor buda çok ciddi bir hadise çünkü vatansever güç kuvvetler birliğinin yürüyen bir davası var çete davası 220’e göre açılmış ve muhtelif diğer araç suçlar ve bu davayla birleştirilmek istendi şimdi bu kadar ciddi bir hadiseyi burada köprü personel konumundan bulunan bir kişinin böyle bir derneğin kuruluş talimatını ciddi bir şekilde ortaya koymanız lazım buda yok ortada nasıl talimat vermiş, hangi dernek kurucularını tanıyor, kimlerle irtibata geçmiş yani bir dernek kolay değildir bu talimatı vermek toplantılar, kararlar olacak, derneğin örgütlenme şekli Türkiye genelinde yapısı, finans kaynakları, yöneticileri bu bakkal dükkanından malzeme almıyorsunuz bir dernek kurduruyorsunuz Türkiye’nin genelinde Ankara merkezli bu irtibatı kati inandırıcı en azından samimi delillerle ortaya koymamız lazım ama buda burada yok sadece soyut bir iddiada kaldı ki bakıyorum Veli Küçük’ün sorgusunda bu sualde yok kendisine sorulmamış bu kadar önemli bir mesele emniyette sorulması lazım, savcılık sorgusunda olması lazım. Bak siz VKGB’nin kuruluşunu talimat vermişsiniz ne diyorsunuz diye böyle bir sual bile tevcih edilmemiş ama iddianameye bakıyoruz değerli savcı VKGB’nin kuruluşu için doğrudan talimat verdin diyor. Bu bakımdan iddiasız, içi boş, soyut iddiaların bu iddianamede yeri olmaması gerekir. Yine işin diğer şaşırtıcı bir yönü Fikri Karadağ ile birlikte yine benim bir başka bölümde Sivil Toplum Kuruluşlarından birlikte mesul olduğumuz belirtilmiş şimdi öbür tarafta Sevgi Erenerol’la birlikte mesuliyetimiz kabul edilmiş burada da efendim Fikri Karadağ ile birlikte Sivil Toplum Kuruluşlarından sorumlu olduğumuz bahsedilmiş peki aynı örgüt içerisinde söz konusu kurumlardan sorumlu olduğumuza göre biz birbirimizi tanımamız şart değil mi öyle ya beraber kararlar alacağız dernekler hakkında orda toplanacaklar, burda etkinlikler yapacaklar, efendime söyleyeyim veya yeni dernek açılacak, bir araya gelecekler ama Fikir Karadağ’ı ben tanımıyorum oda beni tanımıyor. Tek bir telefon görüşmemizde yok bakınız telefon birbirimizde fihristimizde telefonlarımızı olmadığı gibi tek telefon görüşmemiz yok e peki siz bunu sadece gizlilik unsuruna gizlilik ilkesine bakarak açıklayabilir misiniz yorumlaya bilir misiniz ne kadar doğru bir sonuç verir bu yani bütün bunları bir mantık süzgecinden geçirerek yapmakta fayda var fikri Karadağ benim yani görüş olarak hiçbir yerde görmedim sadece Beşiktaş adliyesinden tanıştım sorguyu beklerken kendisi sadece tanıdığı değil sevgi hanımın orda yemekte gördüğünü ifade etmiş ama savcılar o gördüm sözcüğünü tanıdım olarak değiştirmişler maksatlı bir değişim tanımak ve bölmek çok farklı tanımanın dereceleri olduğu gibi insanları görürsünüzde tanımazsınız görmüş olsam ben görmüş olsam veya onun ötesinde artı tanımış olsam çok rahatlıkla ifade ederim ama görmediğimiz bir insanda da şurada Sivil Toplum Kuruluşlarının sorumluluğu sizin ikinize aittir denmesi beyhude bir çaba beyhude bir çaba boş ve emin olunuz değerli başkanım Fikri Karadağ ile benim aramda rabıta kurmak için sayın savcılar olağanüstü bir çaba harcıyorlar başından beri anlaşılıyor yani hem burada sorgular sırasında görüyorum onu ben, hem iddianamede görüyorum olağanüstü bir çaba var gizli tanık 17’nin çabası var o kadar uydurma ki bir plaket bana gönderiyor ne gönderiyorsunuz plaket plaket çaycıyla bana plaket gönderiyor bunda dernekteki konuşmalardan duyuluyor. Böyle bir şey olabilir mi siz bir plaket alır mısınız böyle her işin usulü adabı var artık uydurulacak ne nokta var diye düşünülmüş bu iki insan arasında köprüyü kuralım yani Kuvvai Milliye 1919’la şahsım çünkü etkinlikler yapmışız köprüler kurulacak ya örgüt bağları tesis edilecek ama olmaz olmayanı yapmayın elinizdekini değerlendirin suç varsa çıkarın boynumuz kıldın ince ama olmayanı yaratmaya kalkarsanız vebal altında kalırsınız bir vicdanı sorumluluk önce onu duyacaksınız Fikri Karadağ bütün etkinliklerde kilisedeki toplantılarda kişilere danıştığı söyleniyor kilisedeki toplantılarda danıştığı söyleniyor kiliseye kaç defa gittiği belli sadece açıkça söylediği bir beyan var 2002 yılında sevgi hanımın babasının ölümünde gitmiş peki nerde sonraki tarihler peki kimlere danışmış isim verin orada toplantılarda bulananlar kimmiş kime danışmış ne danışmış ya bir örgüt böyle yürür mü değerli başkanım insanların hayatlarıyla oynuyorsunuz kiliseye gidiyor kilisedeki yöneticileri görüyor onlara danışıyor o danışmalara göre de etkinliklerini, faaliyetlerini dernekte sürdürüyor her şey makul mantıklı olacak hayatın normal kurallarına uygun olacak danışma sırasında kimler var tespit edildi diyor nasıl tespit ettiniz onu bana bir söyleyin önce bir tespit edildi tespit yani bir fotoğraf tespiti, bir rapor tespiti o yöneticilerle yapılırken toplantı, telefon dinleme kaydı veya bir muhbir yani nedir bu tespitin hukuki mahiyetini burada tam olarak konulması lazım sadece tespit sözcüğü asla yeterli olmaz ortada ne gizli bir toplantı var nede bir başka toplantı değerli başkanım gerçekten hukuk çok ciddi bir daldır. Diğer dallara benzemez özellikle ceza hukuku insanların hayatlarıyla, kaderleriyle, mukadderatlarıyla oynandığı bir daldır asla şakaya, gayri ciddiliğe, tertip, desise, hileye asla gelmez bir hukukçunun o konulara asla yaklaşmaması gereken meselelerdir. Çünkü her an ağzınızdan çıkan sözcükler, attığınız imzalarla insanların hayatlarını değiştiriyorsunuz o bakımdan bu kadar bu meselelere basit yaklaşılmamalı. Ceza davasında sanıkların cezalandırılması amaç olmamalı değerli başkanım amaç o değil amaç gerçeğin bulunması doğrudur ama gerçeği bulurken de hukuk kurallarına riayet edeceğiz ben adıl bir şekilde yargılandığıma burada inanmak zorundayım ki sizin hükmünüz ne olursa olsun benimi için gerçekten vicdanıma rahatlıkla o hüküm yer edinilebilsin reddetmemeliyim bunun içinde adil olduğuma, adil olarak yargılandığıma inanmam lazım elbette maddi gerçek ama maddi gerçeğin bulunmasından önce mutlak suretle yargılamanın tüm hukuk kurallarına harfiyen riayet ederek her türlü tertipten, hileden, desiseden ayrı olarak işlemesi lazım ki bizim ceza usul hukukumuz o yüzden savcının görevlerini çok farklı algılamış yeni sistemimizde sadece iddia eden, sadece suçlayan, sadece cezalandırmak isteyen bir savcı tipini ortadan kaldırmış gerektiğinden sanığın tüm haklarını koruyup kollayacaksın demiş onun lehine deliller toplayacaksın delillerini muhafaza edeceksin demiş gerektiğinde onun lehine mütalaada bulunacaksın, ama biz sayın savcılarımızda çok farklı bir olay görüyoruz bize anca düşmanca yaklaşımlar ideolojik fikir onu hissetmemek mümkün değil bir hukukçunun yapmaması, sanığa duymaması gereken çünkü karşınızda insan var. değerli başkanım Fikri Karadağ’ın ülküde kaos ve çatışma ortamı oluşturacak eylem ve faaliyetler planladığından bahsetmiş Fikri Karadağ bunları kaos ve çatışma peki örnek telefon konuşmaları ortada iki çocuğun konuşmalarına yaptığı müdahalesi ortada peki bunun dışında nerede bir planlama var bir plan çıkarılsın ne yapmış hangi planı yapıyor kaos ve kargaşa için hadi planlamayı icra harekatı değil hazırlık hareketi olarak sayılabilir ama olsun varsın olsun o hazırlık hareketi çıksın çünkü hazırlık hareketi olarak örgüt sununun bir unsuru olarak kabul edilebilir. Peki nerde bu kaos çatışma diyor hem de çatışma kolay değil çatışma dediğiniz herhalde kişinin kavgasından kastetmiyor. Halkın arasındaki bir çatışmadan farklı siyasi fikirlere, mezheplere, etnik yapıya ait kişiler arasındaki çatışmadan bahsediyor bunun planı nerde planlar yapıldığı hangi plan yapılıyor eğer kişi telefonda birine küfür etmişse hakaret etmişse bu bir planlama anlamına gelmez ki plan ciddi bir iştir. İddia edilen suçta çok ciddi iştir. Fikri Karadağ’ın telefon görüşme ve tapelerini tek tek okudum hiçbirinde tekinde dahi bu kaos ve çatışmayı esas alan tek bir konuşması yok ha bunlara neden dokunuyorum başkanım ben örgüt suçundan yargılanıyorum burada örgüt suçu ben örgütün olmadığını ifade ediyorum burada insanlar arasındaki ilişkiler örgüt ilişkisi değil ne Fikri Karadağ’ın ilişkileri, ne benim ilişkilerim, ne diğer insanların ilişkileri o yüzden irdeliyorum bunları çünkü kişiler arasındaki ilişkiler örgüt bağı olarak önümüze konmuş yoksa üçüncü şahısları savunmanlığını yapmıyorum ben silahlı örgüttün yargılanıyorum beni şemada bir yere oturtmuşlar bir takım kişilerle ilişkilerimin varlığını ortaya koymaya çalışmışlar ben o ilişkileri çürütmek durumundayım burada o bağların ve ilişkilerin örgüt ilişkisi olamayacağını ortaya koymak zorundayım bu anlamda da Fikri Karadağ bu örgütün bir parçasının olmadığını da ispat etmek konumundayım. Bu örgüt suçu öyle bir hadise, sadece tek başınıza yapacağınız bir mesele de değil. bu kişi her türlü gayri ciddi fikirlere telefonda rest çekmiş, reddetmiş. Hatta Hüseyin Görüm bile üyeleri ile bu tür ilişkileri konuşmaları var. asla diyor. bir çok konuşmasında siz polis misiniz diyor, devletin subayı var diyor ordusu var diyor, oda aynı konuşmaları yapıyor. kaldı ki bu Kuvai Milliye derneğinde bulunan kişilerin sözü edilen suçları işleyebilecek donanımda insanlarda değil, evet üye sayısı belki 150,200 görünebiliyor ama fiili olarak orada bulunan insan sayısı onu bile geçmiyor. Nitekim burda yargılanan insanların sayısı 7. bu 7 insanın sahip olduğu donanım araç gereç her şey meydanda. Bu insanlarla siz 313 veya 314 ü nasıl oluşturabilirsiniz. Silahlı örgüt ve 313 ü nasıl işleyebilirsiniz. Kuvai Milliye dediğiniz 200 kişilik o 200 kişi kağıtta kalan üye o üyelerin hiçbiri aktif olarak derneğin faaliyetlerinde bulunmuyorlar. Dernek içersinde de yine hiçbir konuda birlikte bir hareket etme yok. Birlikte uyum içersinde, birlikte karar alma, yine merkezi bir güç tarafından yönlendirilme, Fikri Karadağ tarafından şu veya bu şekilde bir yönlendirmeyi göremiyoruz. Zaten Kuvai Milliye 1919 derneği ile ilgiler tamamen iki tanık üzerine kurulmuş, ikisi de polis beslemesi olarak yapılmış biri Çınar Mustafa Altınbaş, çok ayrıntılı sizlere dilekçe verdim, emniyete nasıl geldi, nasıl yalan atıldığı açıkça belli. kendisi diyor polis diyor ki 155 ten geldi, oysa kendisi diyor ki ben diyor etiler Karakoluna gittim ordan Levent Karakoluna gittim, ordan diyor beni şubeye intikal ettirdiler. Bütün bunları ben sizlere yazılı olarak verdim değerli başkanım. İnanıyorum bütün o belgelerde de sayı ve numaralarında da sıkıntılar var tarih itibariyle de sıkıntılar var emniyetin birçok yazışmalarında ben bunun olduğuna inanıyorum. Bu tertibin her tarafında bu kokuşmuşluğu maalesef görüyoruz. Savcılar Muzaffer Tekin’e köprü personel Fikri Karadağ a da sivil toplum organizasyonundan sorumlu tutmalarında tek delili değerli başkanım delil olarak gösterilen yani Muzaffer Tekin i köprü personel, Fikri Karadağ ı da sivil toplum organizasyonundan sorumlu tutmasının bir tek delili, VKGB içersinde sorumluluk almasını öneren ancak doğruluğu ispat edilememiş ve taraflarca da kabul edilmeyen bir konuşma. Güya Muzaffer Tekin Fikri Karadağ’a VKGB içersinde sorumluluk al demiş, sırf bu konuşma sebebi ile bakın önerme bu, büyük önerme. Muzaffer Tekin Fikri Karadağ’a VKGB, sorumluluk almasını teklif etti, önerme bu, peki altında ikinci küçük önermeyi hiç görmüyoruz, sonuç ikinci öneri yok ikinci önerme yok. Küçük önerme yok büyük önerme var, küçük önerme yok. Gelelim sonuca, sonuç, sırf bu sebeple Muzaffer Tekin köprü personel, Fikri Karadağ’da sivil toplumdan sorumlu. Şimdi oradan bu sonuç çıkabilir mi. kaldı ki bunu sanıklar kabul etmedi böyle bir şey yok dendi, bunun ispatı da yok tutun ki var, tutun ki böyle bir konuş oldu, bu sonucu çıkarmak mümkün mü işte bakın nerelerden nasıl sonuçlar çıkarılıyor, az önce söyledim görev dağılımları böyle yapılıyor, siz köprü personel gibi çok önemli bir olayı sırf ordaki cümleye istinaden Muzaffer Tekin’in Fikri Karadağ’a yapmış olduğu VKGB içersinde sorumluluk al cümlesinden çıkarabilir misiniz? Çıkardığınız takdirde işte kuracağınız örgüt budur. Yani açık bir şekilde şunu söyleyebiliriz ki daire başkanları tarafından üstte o yedi komutanlık tarafından köprü personel ile yani esas Ergenekon dediğimiz yedi daire komutanlığı ile alttaki lobi arasındaki ilişkileri tesis eden ettiği düşünülen o köprü personel in tayinleri atamaları veya görevlendirmeleri ne derseniz deyin daire başkanları tarafından Ergenekon tarafından yapılmamış, bu beyana göre. İddiada edilmiyor sayın savcı sadece o şeyden çıkarıyor, beyandan çıkarıyor. Böyle bir görev dağılımı böyle bir örgüt olabilir mi değerli başkanım. Biraz olayın hassasiyetle işin dibine gittiğinizde indiğinizde teknik olarak incelendiğinizde gerçekten bu sözde örgütün ne kadar zayıf temelsiz ve çürük olduğu anlaşılmaktadır. Hep varsayımlardan sonuçlar çıkarılmış, yani aslına bakarsanız ben savcıların bu konuda son derece delilsiz acziyet içersinde olduklarını anlıyorum. Çünkü aciz içersinde olmasalar böyle bir yola müracaat etmez, hiç kimse. Sıkıntısı var kuramıyor ilişkileri kuramıyor. Çok zor nasıl kuracaksınız, yok ortada bir şey yok olmayanı yaratmak çok zordur. Allah a mahsusu bir şey. Ama bunlar olmayanı yarattılar. Fakat işte böyle çürük ilişkilerle, son derece çürük bağlar tesis ederek olmayan bağlar tesis ederek. Sanıkların ifade ve sorgularında birbirlerini tanımaların konusunda küçük ayrıntıda küçük ayrıntılarda ihtilafa düşmelerini iddia makamı gizlilik kuralının bir ifadesi olarak yorumluyor. İnsanların tanışma tarihlerin harfiyen günü gününe bilmesi mümkün müdür. Farklılık olabilir ben nisan ayında diyorum ama nisan ayının 3 ü olar 5 i olur. Şubat da olabilir, mart da olabilir bir ay bir buçuk ay veya gün farkı insan hafızası bu yani burada çok küçük ayrıntılarda çıkan farklılıkların kati suretle bir gizlilik kuralının gereği insanların tanışmalarını gizleme diye bir olay olmamalı, kaldı ki seksen altı sanık ile siz tüm çıplaklığı ile nerede ne şekilde tanıştığınızı ifade etmeniz çok zordur. Hele yoğun iş hayatı içersinde olan insanlar yüzlerce insanlarla tanışan bunu ortaya koymaları son derece zordur. Buradan da bir anlam çıkarmamak gerekir. Kaldı ki değerli başkanım tanışma suç hukukunun bir delili olamaz. Sadece tanışma, suçlu insanlarla tanışırsın onlarla görüşebilir sin de asıl olan onların suç iradelerine bulaşmamaktır. Siz bunu tanışmayı tek başına bir örgütün bağını oluşturamazsınız. Sadece tanışmalarla. Telefonlaştı, yemek gitti, toplantıya katıldı. Hayır, suç iradelerini ortaya koymak zorundasınız. Aksi halde her tarafta bu şekilde örgütler oluşturmak durumunda kalırsınız. Maalesef sadece birbirine selam veren insanlar dahi örgüt içersine üye olarak alınmıştır. Yine savcılar bazı sanıkların kendi aralarında yaptıkları görüşmede Kuvai Milliye ruhunun yeniden canlandırılmasından bu oluşumun kurtuluş savaşı gibi silahlı eylemlerde görev almasından bahsedildiğini ifade etmişlerdir. Kuvai Milliye ruhu silahlı bir ruh değil, sadece o şekilde algılamamak lazım. Yeniden bir diriliş ruhudur. Yeni bir mücadelenin ruhudur. Özgür bir millet yaratmanın ruhudur. Kişiler arasındaki konuşmalar buna yöneliktir. Bir konuşmada maksadını aşan bir düşünce de olabilir. Yeniden bir Kuvai Milliye mücadelesi gerekirken, bazı kişilerin kast ı aşacak şekilde telefon görüşmelerinde tamamen bireysel düşünce çerçevesinde yapmış olduğu konuşma örgütte mal edilemez. Sanıklardan biri diğer bir kişiye telefonla Kuvai Milliye den mücadelesinden bahsederken demiş ki Kuvai Milliye silahlı mücadelede gerekli demiş. Doğru değil kastı aşan bir cümle. Buna katılmak mümkün değil ama şahsının yapmış olduğu bu hatalı konuşmadan mütevellit bu olayı bütün sanıklara bağlamak bunu örgüt konuşması gibi getirmek örgüt fikri olarak getirmek mümkün değildir. Burada inanıyorum hiçbir insan asla ve asla silahlı mücadeleye evet diyemez, demesi de mümkün değildir. Demokraside silahlı mücadelenin yeri yoktur. Yapılacak olan mücadele sadece ve sadece demokratik mücadele yasaların sizlere izin verdiği ölçüde mücadeledir. Ve buradaki tüm insanlar da bu çerçeveyi asla aştıklarına inanmıyorum ve görmedim. Ben da aşmadım burada iddianamede de aşıldığını görmedim. Ben bu insanların kefili değilim. Ben sadece iddianame ye bakarak konuşuyorum. İddianame de bu kişilerin hakkında yazılanlara bakarak konuşuyorum. Çünkü orada suç yok. O iddianame bu insanların araç suçu yok değerli başkanım. Fikri Karadağ’ın başkanlığını yaptığı dernek silahlı bir örgüt yapısı gibi gösterilmeye çalışılmış, peki mademki silahlı örgüt bu dernekten ne çıkmış, silah çıkmış mı değerli başkanım, bakıyoruz üyelerinden arama tutanaklarına bakıyorum veya silah çıkan kişilere sanıklara bakıyorum isimlerine, bir tek Pendik şubesi, başkanından bireysel anlamda kendisini koruma gayesi ile aldığı bir silah var. ama onun dışında şu Kuvai Milliye derneğini üyelerinden o silahlı örgüt dediği savcının, tek bir silah yok. bu nasıl silahlı örgüt. Ve bu üyelerin tamamı o emniyet şemasını alt kesiminde tetikçi gruplarına yerleştirilmiş. Silahsız bir tetikçi olabilir mi. silahı kim verecek bunlara. Nereden temin edecekler. Nasıl tetikçi gruplar bu şekilde oluşturulabiliyor. Her şeyin makul olması lazım. Silahlı olmayan bir insana tetikçilik görevi veriyorsunuz. Sebep neden ötürü veriyorsunuz, ha telefonda iki kişi konuşmuş ya o iki kişini konuştuğu bireysel, diğer sanıkları bağlıyor mu? Silah da yok. yani silsile bu mantık silsilesi maalesef son derece çürük ve sakat. İddianame de. Yine bu kişilerin kendi üyeleri kendi aralarında rütbe kullanımına gitmiş. Biri teğmenim demiş biri yüzbaşım demiş bu suçun konusu olabilir mi. Türk toplumunda her zaman için subaylık özlenen sevilen bir meslektir. Hepimiz o resmi elbiseleri severiz. Yani milletçe bizde bir ordu asker sevgisi vardır. hepimizin bir taraflarında kalmıştır o çocukken, bu insanlar da o şekli ile kendilerine belki de hoş değil doğru değil mümkün değil kabul edilemez. Olmayan bir rütbe tutup da ben size yüzbaşım siz bana albayım diyemezsiniz ama eğer denmişse sebebi hikmeti herhangi bir menfaat herhangi bir suç o sebeple değil iki insan telefonda birbirine hitap ediyor. Bunun neresinde bir suç var peki örgütle nasıl bir bağlantı kurabileceksiniz bunu. Hadi diyelim ki bu Kuvai Milliye derneğinin üyeleri birbirlerine birkaç kişi bu şekilde telefonda hitap ediyor, diğer örgüt üyeleri böyle bir şey yapıyor mu sözde örgüt üyeleri, böyle bir hitabet tarzı var mı birbirlerine yok. demek ki bu sadece o dernek içerside birkaç kişinin kullandığı şahsi deyimler, tutup ta bunu örgütün varlığına delalet gösterecek şekilde iddianame de yer vermenin hiçbir anlamı yoktur. Ve emin olunuz ki bu iddianame değerli başkanım Kuvai Milliye üyelerini kendi telefonları arasında yapılan o görüşmelere istinaden kurulmuştur temeli de bu ama iddia makamı da ona suç vakfetmemiştir. Yani bu hareketlerden mütevellit suç isnadında bulunmamış hazırlık hareketi olarak görmüştür. Fakat iddianamenin her tarafında sadece kendi bölümlerinde değil, genel bölümde en az on dört on beş on altı defa ben sayıyorum o telefon görüşmeleri her yerde var. yine Fikri Karadağ’ın oğlu yaşındaki kişilere oğlum, evladım, yavrum diye hitap etmesi, güya onları istikbalde hazırlanacak olan olaylara güven aşılamak amacı ile yapmış olduğu hitabet olarak değerlendirmiştir. Yani güven vermek amacı ile istikbalde işletecek olan suçlar için işlenecek olan suçlar için güven veriyor, cesaret veriyor. Böyle bir şey düşünülebilir mi. baba evlat yaşında insanlar, emekli bir komutan pek tabi olarak evladım veya yavrum diyecek. Komutanlar askerlerine çoğu zaman yirmi yaşındaki delikanlılara bu şekilde hitap ederler, her komutan bu gün emekli olduktan sonra da kendi küçüklerine hitabeti budur. Yavrum oğlum, canım bu şekilde hitap edilir yani bunu suçun unsuru olarak getirebilir misiniz? Veya komutanım demiş diye Erkut Ersoy, komutanım demiş kime Fikri Karadağ’a. E komutanım denilebilir, bende diyorum komutanım, ben bir askere bu güne kadar isim olarak hitap etmedim. Yani subay olup ta emekli olsun olmasın, muvazzaf olsun olmasın Ali bey Mehmet bey hasan bey demedim, diyemedim. Böyle dilim varmıyor benim. Toplumumuz bu yapımız bu. Generalimiz paşam deriz ister emekli olsun olmasın, bu basında da medyada da bütün herkes de bu şekilde geçerlidir. Bütün topum bunu kullanır. Ama normal paşanın dışındaki kişilere de komutanım dersiniz. Komutan dersiniz, kumandan dersiniz, bunu bir suç unsuru olarak iddianame ye ciddi ciddi olarak yazmak böyle bir dava için bence son derece anlamsız ifadelerdir. Yine bir tarafında bir dernek üyesi başkanına her zaman yanınızdayız komutanım diye hitap etmiş. Gayet tabi yanınızda olabilir bunda ne var. yani bir dernek başkanına bir üyenin sizin yapmış olduğunuz çalışmalarda biz yanınızdayız demesi ne ifade ediyor. Olumsuz bir şey mi burada suça şiddete tahrik var mı? Yanınızdayız demekle suçun işlendiği anlamına mı geliyor veya istikbalde işlenecek anlamına mı geliyor. Suçlarda mı yanınızdayız anlamına geliyor. Yok, böyle bir şey. Sadece dernek faaliyetlerindeki çalışmalarında yanınızdayız diye hitabette bulunuluyor. Orada eğer küçücük bir silah, şiddet suç suça tahrik olsa kabul, o yorumu iddia makamının yorumunu biz de kabul edelim. Yine Fikri Karadağ bazı subaylara Genelkurmay başkanının açıklamasını değerlendirmiş, yine bir Cumhuriyet gazetesinin yazarı da ekonomik kriz ile alakalı konuşmalar yapmış, şimdi bu konuşmalar suçun unsuru olarak kabul ediliyor değerli başkanım. Hem de 313 ün unsuru olarak kabul ediliyor. Cumhuriyet gazetesi başyazarı bir diğer yazarına eğer ekonomik çıkarsa biz bu AKP iktidarından kurtuluruz konuşması ile Fikri Karadağ’ın bir muvazzaf asker ile yapmış olduğu veya bir başkası ile yapmış olduğu Genelkurmay bildirisinin değerlendirmesi suçun unsurları arasıda yer alıyor. Peki hani fikir özgürlüğü, hani kanaatlerimizi açıklama özgürlüğü, 26. madde. Yani suskun bir toplum yaratılmak isteniyor. Ekonomik krizi yazar çıkarmaz, çıkarsa çıkarsa hükümet çıkarır. Ama şu var ekonomik krizi beklemek ahlaki değildir dersiniz, o ahlaki bir değer yargısıdır. Siz onu ahlak kurallarına göre yargılayabilir siniz. Ama suç hukukuna girdi diyemezsiniz. Değerli başkanım derneklerdeki örgütlenme ve dernek sayısını artışı aslında bu operasyonun yapılmasının temellerinden bir tanesidir bunu bir kenara atmamak lazım. Çünkü dikkat edilirse siyasi partiler üzerinden bir tek işçi partisi operasyon kapsamına alınmıştır. Onun dışında sivil toplum örgütleri kitle örgütleri alınmıştır, operasyonun hedefi olarak. Neden çünkü Cumhuriyet mitinglerini sivil toplum kuruluşları yaptı değerli başkanım. Siz Türkiye de Cumhuriyet tarihinden bu yana iki milyon iki buçuk milyon, bir milyon veya bir buçuk milyon deyin hiç sivil toplum kuruluşlarının bir alana topladığını şahit oldunuz mu bunu bir siyasi parti yapabilir mi. hangi siyasi parti yapabilir. İşte korktukları nokta bu, yani Türkiye de bir siyasi partinin yapamayacağını dört tane beş tane dernek bir araya geldi. Atatürkçü düşünce dernekleri vesaire, çağdaş yaşamı destekleme dernekleri, bir buçuk iki milyon insanı barış içersinde demokratik kurallar çerçevesinde küçücük bir şekilde kamu düzenini bozmaksızın kamu güvenliğini ön planda tutarak bu mitingleri gerçekleştirebildi. Bu çok büyük bir başarıdır, dünyada örneği görülmemiş bir olaydır. Tabi siyasi partiler daha önce söyledim kolay kontrol altında tutarsınız. Ama dernekleri kontrol altında tutmak zordur. On binlerce dernek var birini ikisini üçünü kontrol altına aldınız ya diğerlerini nasıl alacaksınız. İşte toplumumuz bir noktada siyasi ikbal ve menfaat peşinde koşan partilerden soğuyup dernek içersinde idealler peşinde koşması maalesef küresel oyuncuları ürkütmüştür. Bu anlamda da bu operasyonda asıl hedeflerden bir tanesi dernekler olmuştur. Çünkü sivil toplum kuruluşlarının bir baskı grubu olarak aynı zamanda siyasi partiler üzerinde de büyük etkinliği vardır. bu şekilde zengin etkin güçlü yaygın bütün toplumu bir ağ içersinde olan sivil toplum kuruluşlarını kim ister. Bu toplumda demokrasiyi geliştirmek isteyenler, demokrasiyi yaşatmak isteyenler ister. Ama küreselci güçler oyuncular istemez bunu. İddianame tüm sivil eylemlerin planlayıcısının ilhan Selçuk olduğu ve onun tarafından organize edildiği belirtilmiş, tüm sivil eylemler. Şu iddiaya bakın değerli başkanım, o kadar aşırı bir mübalağalı bir iddia ki burada ilhan Selçuk u tanıyan insanlar var, ben şahsen kendi adıma söyleyim ilhan Selçuk u tanımıyorum. Sevdiğim değerli bir yazar olarak görüyorum. Ama kendisini kesinlikle tanımadığım gibi hiçbir etkinlikte de bir araya gelmedik. Benim etkinliklerimde de asla ve asla ilhan Selçuk un bir yönlendirisi, burada yöneticisi olarak yargılanıyor. En ufak bir yönlendirmesi olmamıştır. Peki ilhan Selçuk un neye dayanarak siz söylediniz bunu. Sivil eylemlerin planlayıcısı olduğunu. Cumhuriyet mitinglerinin arkasında ilhan Selçuk yok. hiçbir sivil eylemde yok. tamamen ciddiyetsiz iddialar. Yine Adnan Akfırat’ın ve Doğu Perinçek in 28 şubat değerlendirmesi, suç olarak gösterilmeye çalışılması savcıların gerçekten şu soruşturmayı tam bir cadı kazanına dönüştürdüklerini göstermektedir. Yani emin olunuz ki değerli başkanım, antik çağdaki o yazarlar felsefeciler dahi devlet düzenini bizden çok daha rahat eleştirebiliyorlardı. Ve oradaki düzen oradaki hakim güç o felsefecilere dokunmuyordu. Onlar yeni yeni sistemler önerebiliyordu. Burada 28 şubat ı eleştirmiş diye çok açık bir şekilde bunu suçun bir delili olarak getiriliyor. Olabilir 28 şubat ı benimseyebilir siniz de, reddedebilirsiniz de. Ben mutlaka eleştirmek zorunda mıyım? Probleminiz ne 28 şubat ile. Buyrun 28 şubatı yargılamak istiyorsanız çevik bir orda. Madem o kadar acınız var buyrun çevik bir i yargılayın. iddianamenin aslında politik boyutu ve sanıklara ön yargılı bakış açısı 92. sayfada görmekteyiz. Sanıkların hemen her faaliyetlerinin anti amerikancı ve anti NATO’cu oluşları dikkate çekilmiş suçun bir parçası olarak yorumlanmıştır. Yani anti NATO’cu olmak, anti amerikancı olmak, sözde örgüt üyelerinin bir fikir birlikteliği olarak ön görülmüş. Olabilir. Ama şimdi madem böyle dediniz gelelim 46. sayfanın 3. paragrafına orda ne diyorsunuz sözde örgüt NATO tarafından kurulmuştur diyorsunuz. E bir yerde duralım, ben hem anti NATO’cuyum. Hem de benim örgütümü NATO kurmuş. Nasıl olacak bu. Yani bir yerde duralım ki ilkelerimiz uygulayalım ona göre hareket edelim. Beni anti NATO’cu diyeceksiniz. Anti amerikancı diyeceksiniz ama 46. sayfasında da kuruluş oluşum bölümünde sözde örgütün NATO tarafından kurulan bir örgüt olduğunu ilan edeceksiniz. Orda NATO’ya tukaka diyeceksiniz, o görüntüde aslında NATO’yu aklamak gayretleri var orda. Başka bir şey yok. bu iddianamenin hiçbir yerinde tekdüze bir ilke benimsenmemiştir. Tek düze bir bakış açısı yoktur. Durum ve şarta göre sayfalar arasında değil paragraflar arasında bile çelişkiler mevcuttur, tamamen bir fikir kopukluğu söz konusudur. Yine savcılar ilhan Selçuk un ABD büyükelçiliğinin vermiş olduğu yemeği de yorumluyorlar, farklı yorumluyorlar diyorlar ki ilhan Selçuk bağımsız gibi görünüyor, solcu gibi görünüyor ama burada amerikancı bir yaklaşımı var. e peki bu şartlar altında da çok farklı çelişkiler var örgüt içersinde. Sözde örgütün ilhan Selçuk amerikan büyükelçisinin yemeğine gidiyor, güya ilişkileri olduğu söyleniyor. Öbür taraftan diğer örgüt üyelerini anti amerikancı olduğu söyleniyor. Öbür taraftan şahsıma yapılan amerikan konsolosluğunun teklifini ben reddediyorum, bu şartlar altında bu örgüt üyeleri arasında da belli bir fikir birliği yok ama bir terör örgütünün NATO’ya veya Amerika ile ilişkileri açısından bu kadar devasa bir örgütün mutlaka birliktelik olması gerekir. Bir PKK örgütünün dahi Amerika ile ilişkileri günübirlik değildir. Belli bir stratejisi vardır. Madem ki PKK bize bağlı bu kadar büyük devasa bir örgütün de NATO ile olsun Amerika ile ilişkileri olsun bu şekilde örgüt üyesi farklı örgütün yöneticisi farklı diğer örgüt yöneticileri farklı olamaz. Böyle bir kopukluk oluşamaz. Bu örgütün NATO ile de Amerika ile de belli bir stratejik ilişkisi olmazı lazım .bakış açısı olmazı lazım. Bakış açısı günce günü birlik değişemez. Bu dahi aslında ortada bir örgütün olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Ordu göreve pankartını bir mitingde taşınması TCK 312 ve 313. maddenin bir unsuru olarak gösterilmiştir. Değerli başkanım gösterilen şu camii avlusundaki yuhalamadan gayri bir de budur. 313 ün şartı olarak. Başka bir eylemi göremiyorum. Yani ordu pankartı suç mudur, buyrun önce onu tartışalım, ordu göreve, bunun temel yasası temel dayanağı iç hizmet yasasının 35. maddesidir. Ordu eğer ülkenin güvenliği tehlikeye girmişse geleceği, müdahale kararı verebilir. Siz 35. maddeyi farklı yorumlayabilirsiniz, o şartların geliştiğini söyleyebilir siniz. Bunu söylemek suç olamaz çünkü ordunun bir yasal hakkıdır bu. Ordunun görevi 35. maddedeki şartların olgunlaşması sebebiyle ben gelmesini istiyorum demek bunu düşünmem bu fikrimi dışarıya ifade etmem suç olamaz. Bu bir yasal hakkın bir yorumudur. Ahlaki mi, o ayrı. Demokrasi ahlakı açısından farklı. Onu bana toplum ceza verir. Ahlaki açıdan. Girdiğin yerler sizi kabullenmez. Demokrasi düşmanı derler. O toplumun vereceği bir cezadır ama suç hukukunu alakadar etmez değerli başkanım. Bunu bir tahrik olarak da nitelendiremez. Kaldı ki bu kişiler hakkında davalar açılmış ve davalardan da beraat sonucu ortaya çıkmış, Kemal Alemdaroğlu da bu pankart ile bir rabıtası görülmemiş kişi reddetmiş benim bu pankart ile alakam yok diyor ama hala hiçbir delil ortaya konmadan kemal Alemdaroğlu ile bu pankart arasında ilişki kurmaya çalışılıyor. Sırf örgüt bağını oluşturmak için, dağlıca baskınından sonra bende bu ülkede o bölgede sıkıyönetim ilan edilmesini istedim, düşüncem itibariyle. Çünkü oradaki anarşik olayları artık belli bir noktaya geldiğini, sıkıyönetim şartlarının veya olağanüstü hal şartlarının oluştuğunu düşündüm. Bir telefonda da benim konuşmam var. gayet tabi anayasal bir sistem anayasal rejim olağanüstü hal isteyemez miyim benim için şartlar olgulaştı olağan üstü hal şu şu illerde ilan edilsin, ilan edilmesini istiyorum diyebilirim. Hatta bakanlar kuruluna yazı da yazabilirim bu suç olmaz. Anayasal sistemin yasalarda düzenlenmiş olan bir sistemin uygulanmasını istemek suç değildir ama maalesef her şey karışmış sapla saman karışmıştır bir birine. Her bilginin toplanması kişisel verilerin kaydı suçu olarak oluşturulmuştur. İddianamede kişilerin meslekleri hiç dikkate alınmamıştır. Kişi gazetecidir, kişi yazardır, kişi bilim adamıdır, üniversite öğretim üyesidir. Bilgi toplamak zorundadır. Ama her basit toplanan bilgi kişisel veri tutun ki kişisel veri suçu oluştu siz bunu örgüt suçu olarak söyleyemezsiniz. O kişinin kendi çalışması içersinde topladığı verilerdir, araç suç olarak koyamazsınız. Araç suç değildir. O kişisel verileri diğer bir örgüt üyesine nakletmiş mi, veya örgütün bir istihbarat merkezine vermiş mi. vermemiş, o takdirde kişisel veri suçlarının tamamı dikkat ederseniz her sanığın kendi faaliyetleri çerçevesi içersinde yapmış olduğu, bilgi toplamalarıdır. Bilgi üretecek, bilgi üreten toplayacak. Ferit İlsever in Kemal Alemdaroğlu ile yaptığı sohbette görüşlerine destek vererek Alemdaroğlu nun ulusal bir devrimden yana tavır alması isyana tahrik yada hükümeti ortadan kaldırma suçunun unsuru olarak gösterilmek istenmiştir. Efendim ulusal devrim, devrim ihtilal burada emin hoca dün açıklamasını yaptı, ihtilalin ne olduğunu doğrudur. İnsanlık tarihinin gelişiminde ihtilaller motor görevini yapar. Siz bu devrimler ve ihtilaller vasıtası ile bir medeniyetten diğer bir medeniyete atlarsınız. Toplumların gelişimi budur eğer baktığınızda Kemalist devrim Kemalist ihtilali görürsünüz. Orda bir milli mücadele vardır, yeniden bir doğuş vardır, bir devletin tohumlarının yeniden atılması vardır. buna ihtilal denir, biz bu ihtilale bu devrime tukaka diyebilir misiniz? Veya darbe ile koşut diyebilir misiniz? Şiddete dayalı diyebilir misiniz? Devrim ve ihtilaller toplumların çoğunluğu tarafından kabul edilir, azınlık tarafından yapamazsınız. Toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen hiçbir ihtilal ve devrim tutmaz. Maya tutmaz. Kaldı ki birçok partinin bünyesinde de milli demokratik devrimden bahsedilir. Milli demokratik devrim de adının üzerinde demokratik vardır. şimdi böyle bir konuşmayı siz suç unsuru olarak nasıl getirebilir siniz. Üniversitelerin ve YÖK ün bir cemaatin mensuplarının eline geçtiğinin savunulması maalesef yine aynı şekilde milli demokratik devrim tezini savunmak ifade özgürlüğünün kapsamındadır. İçinde bunların cebir ve şiddet unsuru yoktur. içinde demokratik sözcüğü, açıkça istenilen yolun şiddete varılmaksınız, kullanılmaksızın benimsendiğini açıkça ortaya koymuştur. Değerli başkanım söyledim, bu soruşturma ve savcılar bu soruşturmada öyle bir korku salmayı becermişlerdir ki toplantı kelimesi bizleri en çok ürküten ağzımızdan hiç çıkmaması gereken bir sözcük olarak mühürledik artık sildik. Lügatimizden sildik biz toplantıyı. Toplantı katılmak, yapmak davet etmek suç gibi gösterilmiştir. Oysa 2911 sayılı yasanı 4. maddesi yapılan kapalı toplantıların izne tabi olmadığını ifade etmiştir. peki iddia makamının bahsetmiş olduğu tüm toplantılar kapalı toplantılardır. Yani izne tabi değil ben bunu rahatlıkla yapabilirim. Ha ben bu toplantılarda suç işliyorsam, örgüt kuruyorsam o zaman gel ispat et. Toplantıya gizli damgasını vur, ama toplantı içindekini bana söyleme. Nerden biliyorsun gizli olduğunu, toplantıda ne konuşulduğunu nerden biliyorsun. Onu bir ispat et bana. Ama maalesef evimizde eşlerimizle akrabalarımızla yediğimiz yemekleri dahi buraya getirebilmişlerdir. Onları da toplantı gündeminde gördüler, toplantı olarak mı? İddianame de taksim de bir takım aydın insanların katıldığı taksim toplantıları suç unsuru olarak görmüşlerdir. Peki taksim toplantılarında ne yapılmıştır, söylesinler ne yapılmıştır, suç olarak ne vardır. yok sadece taksim toplantılarına katılmak suçtur. Böyle bir şey olamaz. Yani bir içinde ne konuşulduğu suç unsuru olup olmadığı belli olmayan bir toplantıya sadece iştirak etmek adeta bir suçun delili olarak gösterilmeye çalışılmıştır. savcılar soruşturma dosyasındaki delillerden Ergenekon gizli yapılanması ile sivil unsurları oluşturan lobi yapılanması arasındaki ilişkiyi köprü personel olarak sanıklar Veli Küçük ve Muzaffer Tekin’in sağladığından bahsetmiştir. Az önce söyledim değerli başkanım, hiçbir belgede bu kişilerin köprü personel olduğuna dair bu tekrar geçilmiş iddianamenin 97. sayfasında tek bir bilgi belge yoktur. Bu kişilere böyle bir görevin verildiğine dair belge yoktur. yapılan yorumlar son derece basit tamamen varsayımlara dayalıdır. Sanıklar görevlerini doğrudan doğruya şemalardan emniyetin yapmış olduğu şemalardan öğrenmişlerdir. Söz konusu şemalar değerli başkanım dava açıldıktan sonra iki klasörle sunulmuştur sizlere, iki klasör zannediyorum ek delil sunuldu, dava açıldıktan sonra emniyet şeması da dava açıldıktan sonra sunuldu. Bir delil nasıl olur da dava açıldıktan sonra sunulabilir. Bu mümkün müdür değerli başkanım. Yani özellikle bir örgütün şemasına ilişkin bir delil dava açıldıktan sonra dosyaya delil olarak sunuluyor. Ben öncesinde görmedim, burda yanılabilirim ama benim bildiğim emniyetin örgüt şeması daha sonradan yani dava açıldıktan sonra iki klasöre ek şekilde sunulmuştur. Ek delil, bu ek delil hangi usul yasasına göre ne şekilde hazırlanıp ta konmuştur, bu nasıl kabul edilmiştir, emin olunuz ki böyle bir delillin bu şekilde bu şartlar altında kabul edilmesi de tamamen usule aykırıdır . hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bir de işin en ilginç tarafı değerli başkanım, asıl önemli noktalardan bir tanesi sanıkların tümü gerek emniyet aşamasında gerekse savcılık ifadelerinde gerekse hakimlik sorgu ifadelerinde şu emniyet şemasında atfedilen hiçbir görevi kabul etmemişlerdir. Veya bir sanık diğer bir sanığın görevini de ikrar etmemiştir. Belirtmemiştir. Şimdi misal Muzaffer Tekin ile Veli Küçük ün köprü personel görevini kim söylemiştir bu sanıklardan kim ikrar etmiştir veyahut da boş bir ikrar, kim demiştir yani bu kişiler evet bu göreve sahiptir diye. Böyle bir şey yok. Çünkü kimse görevi bilmiyor, böyle bir görev olayı yok görev dağılımı yok. Örgüt yok. ama emniyet şema hazırlamış maalesef bu görevleri dağıtmıştır. Bu kadar sanık seksen altı sanık bir teki dahi çıksa dese ki evet ben emniyette hazırlanan şemaya göre tetikçiydim. Ben lobi görevlisiydim, ben istihbarat sorumlusuydum, ben sivil toplum sorumlusuydum, bir tek ikrarı göremiyoruz. Görev tanımlaması göremiyoruz, bir sanık diğer bir sanığın görevini tanımlamıyor. Bilmiyor. Böyle bir örgütün olması mümkün değil çünkü yok. Savcılar susurluk dosyasını ve bu dosyadaki ilişkileri temel alarak yapay bir örgüt çalışması yapmışlardır. Susurluk dosyasında yargılanan birkaç sanığın geçmişte kesinleşen dosyalarını ithal ederek nasılsa o dava kamuoyunda olumsuz bir izlenim yaratmıştır. Bundan da çok rahatlıkla istifade edebiliriz. Adeta yeni sözde örgütü eski susurluk örgütünün üzerine inşa ederiz düşüncesi ile hareket etmişlerdir. Yani o davanın kamuoyunda yarattığı kirlilikten istifa ederek buraya getirmeye çalışmışlardır. Peki ne olmuştur. Kaç sanık bu şekille burda huzurunuza getirilmiştir, seksen altı sanıkta Sami Hoştan, ali Yasak, bir de sanıyorum ki ismi de geçmemiştir Veli Küçük’ ün çünkü orada da bazı tamamen gerçek dışı iddialar söz konusudur iddianame de. O kişi hakkında o dönemde hiçbir soruşturma açılmadığı halde Veli Küçük hakkında mahkemelere veya komisyon önlerine çağırılmadığı halde savcılık çok rahat bir şekilde adaletten kaçtığı cümlesini kullanabilmiştir. Siz bir savcı olarak adaletten kaçtığı cümlesini kullanabilmeniz için onun hakkında bir soruşturma yapıldığını bilmeniz, o soruşturmaya çağırılmış olması ve gitmemiş olması gerekir. Dava yok, soruşturma yok, adalet komisyonuna çağırılmıyor peki nasıl diyebiliyorsunuz adaletten kaçtı. Bu cümleyi bırakınız hukukçuların dışındaki kişiler sohbetlerinde kullansınlar, kullanabilirler ki televizyon programlarında hatalı olarak kullanıyorlar. O zaman yazın komisyona deyin ki Veli Küçük komisyona çağrıldı mı veya Veli Küçük hakkında susurluk davasından mütevellit bir dava var mı? Kaldı ki susurluk dosyasında üç kişi hakkında açılan davada kazai muhkem ilkesi yine unutulmuştur. Bu kişiler orda sözde örgüt suçundan yargılanmışlar, mahkum olmuşlar cezalarını çekmişlerdir. Ama tabi iş bu dava olunca çok önemli değil, bütün dosyalar açılabilir, bütün kaziye muhkem hukukun genel prensipleri hiç önemli değildir. Bir noktada susurluk sanıklarının dosyaya monte edilmesi ile az önce söylediğim kamuoyundaki o kirlilikten oluşan kamuoyu desteği kazanılmak istenmiş, yine ikinci olarak ta susurluk binasının önüne ve arkasına bir takım eklemeler yapılarak yeni bir bina inşa etmeye çalışılmıştır. Eski binanın üzerine yeni bir bina inşa etmeye çalışılmıştır. Veli Küçük’ün sözde örgüt yapılanması içersinde mafya sivil toplum medya, finans, bürokrasi yapılanmaları içinde yer aldığına ilişkin iddia tamamen gerçek dışıdır. Veli Küçük’te bulunan dokümanların hiçbir orijinal değildir, ama iddianame de orijinal olarak geçmiştir. Burada ara karar tesis edildi, avukatı tarafından belgeler incelendi. Söz konusu örgüt dokümanlarının orijinal olmadığını, suret olduğu fotokopi olduğu açıkça belirlenmiştir. Ve yine söz konusu belgeler içersinde hiçbirinde hiçbir dokümanda Veli Küçük’ün olduğuna ilişkin bir ibare de yoktur. kendisi uhdesinde bulunanlar dokümanların hiçbirisi yok peki bu bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz yani Veli Küçük’ün mafya da sivil toplum da medya da finans ta bürokrasi yapılanmasındaki yer aldığına ilişkin bu iddianızı neyle ispat edeceksiniz. İspatınız ne. Boş hiçbir şey yok tek bir belge yok. bu kişinin yapmış olduğu telefon görüşmelerini tek tek baktım, hiçbirinde şu sözde örgüt ile alakalı bahsedilen ilişkiler kati suretle böyle bir ibarede yoktur. hangi medya yada finans kuruluşunun içersinde bunu lütfen söyleyin, finans kuruluşu diyorsunuz, finans. Medya diyorsunuz bunu da söyleyin. Şu medyanın içersinde, şu finans kuruluşunun içersinde olduğunu söyleyin. Sedat Peker ile Sami Hoştan ile ilişkileri de örgüt bağı içersinde değerlendirilecek ilişkiler değildir. Kırk yıl boyunca devletine hizmet etmiş olan insanların tabi dostluk ilişkileri örgüt bağı olarak ve o ilişkileri de örgüt yararına kullandığı iddia edilmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. hem gizlilik ilkesi uyarınca köprü personel diğer örgüt unsurları ile hiçbir ilişkiye girmemesi gerektiğini savunacaksınız, diğer taraftan da deşifre edilen tüm sivil uzantılarla varlığından bahsedeceksiniz. Ki İddianame tam anlamıyla çelişkiler yumağıdır. Türk Ortodoks kilisesinde yine yüz aynı sayfada Türk Ortodoks kilisesinde bu kişinin gizli ya da açık örgüt toplantısı düzenlediğinden bahsedilmiştir. Köprü personel olarak kilisede toplantı düzenlediğinden bu konuda da tek bir delil yoktur. sadece bir telefon konuşmasında Sevgi Erenerol ile bir beş dakika görüşebilir miyim diye tamamen medeni bir ilişkinin görüşülmesini bu şekilde yorumlanabilirse diyecek bir şeyimiz yoktur. kuruluş yıldönümünde katılan bir toplantıda bir fotoğrafı vardır oda 200-250 kişinin katıldığı bir yemek fotoğrafıdır bu da örgüt toplantısı değildir. Veli Küçük ün mutlak suretle çünkü burada köprü personel, ispat eden orda gizli toplantı yaptığını, ne k ararlar alıyor kimler katıldı, hangi gün hangi tarihte yapıldı bunlar, emniyet elinizde 200.000 kişilik ordu koskoca istihbarat dairesi var, her türlü alet edevat var. on tane elinizde alan dinleme aleti var. aracı var. buyrun getirin dinleyin. Sonra gizli toplantıda alınan kararları da tek tek açıklayın dinleyelim,örgüt hangi kararları almış. Bir kararın ne olduğunun vasıflandırmasını yapmadan siz buna örgüt kararı veya gizli karar diyebilir misiniz. Önce bu kararı bilin, öğrenin ondan sonra vasıflandırmayı nitelendirmeyi yapın, mantık bunu gerektirir. Toplandılar gizli karar aldılar. Bir delilin var mı. kilisedeki toplantı resimleri iddianame ekindedir.burada hiçbir şekilde gizli toplantının olmadığı, ortadadır. Tamamen bir Mac. Carticilik dönemi yaşatılmaktadır. Yine savcı Veli Küçük ün birçok faili meçhul cinayeti planladığı ve azmettiricisi olduğunu ifade etmiş ve bunları suikast timlerine yaptırdığını belirtmiştir. Bu kadar net bir cümle kullanabiliyor, cinayeti planladığı ve azmettiricisi olduğu. Bunlar büyük cümlelerdir. Büyük suçlardır, büyük atfı cürümlerdir, ispat etmeniz lazım. Bir taneden bahsetmiyor., birçok faili meçhul, bir tanesini getirebildiniz mi. bir tek faili meçhul cinayeti şuraya getirin, Veli Küçük bunun arkasında azmettirici deyin. Veya planladı deyin. Ve bunları da suikast timlerine, bu suikast timleri nerde değerli başkanım, bu suikast timleri nerde. Bir cümle göremiyorum, bir tek isim göremiyorum. Bu kadar faili meçhulden bir isim verin falanca kişi deyin, açın gazeteleri bir tane bulursunuz. Peki bu kadar kesin bir tespit yaptın, kesin net tespiti var. önünüzde değerli başkanım faili meçhul cinayeti planladı. Ve azmettiricisi olduğu, azmettirmek, peki neden suç isnadı yapmadın cezalandırmak istemedin, madem bu kadar net tespitlerin var. bakıyoruz iddianame de cezalandırma istemiyorsun. Çünkü kendin bile inanmıyorsun. Sana CMK 170. maddesi emir veriyor, tespiti yaptın, dava aç diyor, keyfi davranamazsın. İster gizli tanık beyanlarına göre neye dayanırsan dayan bu eğer bu kanaate varmışsan bu davayı açacaksın, açmak zorundasın. O iddianame de herkesi kirlet, cinayet ile faili meçhullerle azmettiricilikle suçla, her türlü çamuru at arkasından cezalandırma isteme, iddianame hukuk belgesi. İftira belgesi değil, beni orada karalamaya hakkın yok. bana katil diyemezsin orda. Tabi benim bütün bu söylediklerim değerli başkanım sadece ve sadece hukuku vicdanlarına göre yorumlayanlar içindir. Manipülasyon belgelerine imzalar atanlar için değil. Muzaffer Tekin in tutuklandıktan sonra Sevgi Erenerol un cezaevi ziyareti örgüt ilişkisi olarak değerlendirilmiştir. Bakınız peki sayın başkanım, bize cezaevine girdikten sonra ilk söylenen şudur, siz üç kişi ile görüşme hakkınız var, yani ailenizin dışında üç dostunuz ile neden bu konmuştur, elbette insan sosyal bir yaratıktır, sadece ailesi ile cezaevinde görüşmesi yeterli değildir. bunun dışında dost ve arkadaşları ile bağı olan kişilerle görüşmek ister. Yani yasanın size tanıdığı bir haktır o üç kişi ile görüşmek. Şimdi ben tutuyorum, bu üç kişinin ismini yazıyorum bu kişilerle görüşüyorum. Savcılık diyor ki bu benim yasal hakkın kullanımı, bana devlet diyor ki üç kişi ile görüşeceksin. Bu görüşmelerimden sonra hayır diyor sen diyor Sevgi Erenerol yazmışsın ama diyor, bu görüşme doğru bir görüşme değil örgüt bağıdır diyor. örgüt ilişkisi var diyor. peki bunu diyebilmen için ne yapman lazım, çünkü o Sevgi Erenerol Muzaffer Tekin yasal hakların icrasını yapmış, yasal hakkını kullanmış siz o konuşmalarda örgüt konuşması olduğunu ortaya çıkarmanız gerekir bunu diyebilmeniz için, peki bu konuşmalarda şu örgüt ilişkisi vardır, şu örgüt bağlantısı konuşulmuştur. Şu örgüt suçu işlenmiştir, var mı. tek bir konuşma konmuş mu yok. peki yasal hakların kullanımı nasıl örgüt ilişkisi olarak getirilebilir. O zaman lütfen kaldırsınlar. Tutuklular ve mahkumlar o üç kişi ile görüşmesinler. Ama yasal hakkını kullanıyorsunuz, o konuşmaların hiçbirinde suç yok. değerli başkanım o telefon konuşmaları bizim o üç kişi ile yani ailemizin dışındaki görüşmeler kayda alınır. Hatta ikaz da ederler, sakın ha küfürlü vesaire konuşmayın diye, o zaman şu kayıtları celp edelim. Doğru olup olmadığı çıksın ortaya. Gayet basit. Kayıtları celp etmediler mi ettiler, baktılar kontrol ettiler. Yani şu iddianame yi hazırlayanlar bakmışlardır o kayıtlara, çünkü günübirlik bakılıyor o kayıtlara. Baktılar bir şey yok ama buraya yazalım. Çamur atalım olay bu kaldı ki bu insanlar arasında bir dostluk ilişkisi var. insanlar kötü günde belli olacak. Müge hanım sevgi hanımın çok yakın bir dostu. İlişkileri ordan başlar müge hanımdan başlar. İki bayan arasındaki ilişkidir, bir aile ilişkisidir. İnsanlar iyi günlerinde beraber olacaklar, ama kötü günlerinde de bir cezaevi ziyareti örgüt bağı olarak buraya getirilecek. Asla burada mutlaka arada konuşmalarda suç unsuru varsa savcının delillendirmesi ondan sonra bu örgüt bağıdır demesi gerekir. Ama yasal haklar maalesef burada bu şeklide öngörülebilmektedir. Onu vazgeçtik değerli başkanım benim Muzaffer Tekin ile Ergün Poyraz ile yapmış olduğum müdafilik kapsamındaki görüşmelerim bile yine örgüt suçu olarak öngörülmüştür. Örgüt suçunun unsurları, bağlantıları delilleri olarak getirilmiştir ama o görüşmede benim avukat olduğum yazmıyor neden kasıtlı olarak onu saklıyor. Bir avukat ile müdafisi arasında görüşmeyi görüşme içersinde bir suç unsurunu ortaya koymayan bir savcı bunu buraya yazıyorsa o kutsal savunma hakkı bitmiştir. değerli başkanım denilecek bir şey yoktur. ben suçum varsa elbette buraya geleceğim huzurunuzda hesap vereceğim, yaz bu suçumu yaz. De ki Ergün Poyraz ile gittin şunu görüştün kayda aldık. Kayıt alamaz. 10. madde terörle mücadele yasasının ama tutun ki aldınız ben kabul ediyorum, bütün görüşmelerimi getirin bana eğer varsa burda bir suç unsuru bir yazışma bir mektuplaşma bir yanlış işlem getir. Böyle bir örgüt ilişkisin koyamıyorsun ne Muzaffer Tekin ile ne Ergün Poyraz ile. Burada hukukun katlidir bu mesleğin tamamen ifasını önüne geçilmesi engellenmesidir. Burda savuma hakkı bertaraf edilmiştir. Hem müvekkilimin savunma hakkı bertaraf edilmiştir. Hem de benim mesleğimin icrası engellenmiştir. Müvekkilimin müdafiliğim konusunda yaptığım çalışmalar, bunlar da şu şekilde ifade ediliyor. Çalışmalarımın hukuk dışılığından da bahsedilemiyor, ama yasaların çerçevesinde olmadığı da ifade edilmiyor, çok değişik bir ifade verilmiş, benim müdafiliğim sadece borçlar hukukundan vekâlet hakkından kaynaklanan değil, müdafilik statümden gelir. Sadece bir hak değil bir sorumluluk ve görevdir müdafilik bu anlamda benim yapmış olduğum çalışmalar tamamen kaynağını anayasadan, ceza muhakemeleri kanunundan avukatlık yasasından ve meslek kurallarından alır. Ve benim müdafilik kapsamında iki sanık ile yapmış olduğum tüm görüşmeler ilişkiler yazışmalar dosyada delil olarak var. bu çalışmalarda bir hukuk dışılığa rastladınız mı? ne var gerçeğin ortaya çıkarılması yönünde hukuk kuralları çerçevesinde yaptığım çalışmalar maalesef bazı yargı mensupları tarafından özellikle şu soruşturmayı yürüten savcılar tarafından rahatsızlıkla karşılanmıştır. Ali Yiğit ile o konuya tekrar tekrar girmeyeceğim on on iki kişi üzerinde yapmış olduğum önünde yapılan konuşmada o kişinin orada anlattıklarını burda Muzaffer Tekin hakkında anlatması benim aslında gerçeği ortaya koymak babında yapmış olduğum bir mesleki faaliyettir. Bu benim görevimdir bir avukat olarak. Adaleti ortaya çıkarmak, tertibi yapan savcılara karşı o tertibi ortaya çıkarmak. Rahatsızlıkları ondandır. Ali Yiğit in yaptıkları o tertibi o çocuğun üzerindeki oyunlarını ortaya çıkarma gayretlerim maalesef iddia makamı tarafından rahatsızlıkla karşılanmıştır. Hiçbir şekilde bu şahsın kendi isteği ile bir başkansının aldığı randevuya benim gitmem bir suçun unsuru oluşturamaz. Mesleki faaliyetimi kötüye kullandığım anlamına gelemez. Tamamen adaletin gerçekleşebilmesi babında mesleki bir faaliyetim. Emin Gürses ile Muzaffer Tekin konusunda yapılan bir konuşmada benim ismim geçmemektedir. Zaten burada emin Gürses ben Muzaffer Tekin konusunu kendi avukatlarıma sordum, onların bu konudaki fikir ve görüşlerini aldım demiştir, ama maalesef o konuda da sanki emin Gürses beni kast eder gibi orada hiç ismim geçmiyor, iddia makamı tarafından şahsım suçlanma yoluna gidilmiştir. Savcı ile benim tartışmam asla gayri hukuki olarak mesleğimi icra ettiğim anlamına gelmez. Elbette yanlış yapıyorsa uyaracağım, benim uyarma görevim var. ben bu meslekte ikincil derecede görev yapmıyorum, bir iddia makamı nasıl hangi haklara sahipse bende kutsal müdafaa konusunda haklara sahibim. Kimse kendisini gökyüzünde görmez, göremez. Görmemesi gerekir, her şey yasalarda belirlenmiştir. Ben yargının bir parçasıyım, üçlü saç ayağının bir parçasıyım. Türkiye de zaman zaman bu unutuluyor . ama siz eğer müdafiliği istenilen ölçüde yasalara uygun şekilde icra edemezseniz o yargıdan çıkacak olan kararı asla vicdanlara benimsetemezsiniz. Asla adil bir karar olmaz. O yüzden müdafilik kurumunu bir kenara atamazsınız. Önemli bir yargının parçasıdır. Bizde maalesef avukatlara bakış açısı çok farklıdır. Burda şeklen bulunsun da önemli olan budur zihniyeti ile bakılmaktadır. Yasamız onu öngörmemiş başından itibaren söyledim, buradaki müdafilerin olması gerekir. Yine aynı görüşteyim, ha doğru mu kaynaklara göre bu şekilde müdafiin bulunması zor ama yasa bunu getirmiş. Müdafilik baştan sonuna kadar bu davalarda sadece sorguda değil, şekli bir müdafilik anlayışı öngörmemiş, gerçekten savunma yapabilecek mahkeme huzurunda her türlü işlemi denetleyecek savunma açısından, görüş ileri sürebilecek şekilde görevini burada icra etmesi zorunludur. Ama biz sadece sorguda avukatın bulunmasını şekli olarak yeterli görüyoruz ki bu asla ne anayasanı ne de bizim CMK nun kabul ettiği bir sistem değildir. Tahliye kararı ben güya Muzaffer Tekin’in tahliye kararını hukuk dışı tahliye kararını sağlamışım. Sağlamaya çalışmışım. Söyleyin tahliye kararını avukat mı verecek veya savcı mı verecek, peki benim tahliye kararı konusunda herhangi bir hakim ile görüşmem mi olmuş. Tahliye kararını mahkeme verecek, itiraz ederseniz, kararı verir. Var mı böle bir görüşme yok. savcı ile bir görüşmem var mı bu konuda yine yok. Ben savcıya sadece yanlışlıklarını hatırlatırım çünkü bilirim bu tür hadiseler hiç girmem, tamamen resmi bir şekilde konuyu anlatırım. Resmiyetin dışına da asla taşmam. Doğru da değildi zaten. Asla resmi dışında bir ilişki hiçbir savcı ile hiçbir hakim ile de ne konuşurum ne yaparım. Kurallar ne ise onu işletirim. Kuralların ötesine, hakkım olanı ararım ama yükümlülüğüme de aynı şekilde riayet ederim. savcı ile tartışırım çünkü savcı suiistimal etmiştir, görevini. Doğruyu yapmamıştır, kuralları uygulamamıştır. Başından itibaren bu soruşturmada savcı Zekeriya öz her yönü ile kuralları suiistimal etmiştir. elbette hatırlatacağım bir avukat olarak. Boyun eğmen çünkü ben müdafiiyim. İnsan kişi olarak gitmiyorum oraya. Orada suçsuz bir insan var onun haklarını müdafaa etmek için tüm yasal haklarımı kullanmak zorundayım. Ama hep hukuk kuralları çerçevesinde. Benim müvekkilimin tahliyesi konusunda hiçbir şekilde hiçbir noktada gayri hukuki bir girişimim olmamıştır. Zekeriya Öztürk’ün Muzaffer Tekin in intihara teşebbüsünün gerçek maksadını basına bildirmesi tamamen kamuoyuna bildirme amacı iledir. Kamuoyunun doğru yönlendirmesi doğru bilgilendirmesi ve yanlış yorumların çıkmaması amacı ile yapılan bir basına bilgilendirmedir ama maalesef savcılık makamı bunu çok daha farklı boyutlara çekmiş, örgüt ilişkileri içinde yönlendirme gizlilik olarak algılatmıştır. Son derece normal Mehmet Zekeriya Öztürk, Muzaffer Tekin neden intihara teşebbüs ettiği basına bilgilendiriyor, doğruyu söylüyor. Yani yanlış yorumların çıkması için müracaat ettiği bir yoldur. Yine Muzaffer Tekin’in etkinliklere katılması örgüt suçunun bir unsuru olarak getiriliyor. Muzaffer Tekin düşünen bir insan kendine göre beyni var siyasi görüşleri var. Elbette tercih ettiği etkinliğe katılacaktır. Bu tamamen kişisel iradesidir. Eğer büyük hukukçular birliğinin veya diğer sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği ve etkinliğe katılacaksa katılacaktır, bunda suç olabilir mi. etkinliklerin amaçları belli. eğer kişi katılıp da suç işlerse o zaman tamam, ama ortada işlenen bir suç yok fakat sırf büyük hukukçular birliğinin veya diğer sivil toplum kuruluşlarının etkinliğine katılınılan etkinlik sayısı da bellidir, tamamına değil beşte birine bile katılmamıştır. Ama bu bile suçun delili olarak gösterilmek istenmektedir. Yasal hakların kullanımı burada hep suç olmuştur. Hep suçun delili ve unsuru olarak gösterilmiştir. Alparslan Arslan’ın Muzaffer Tekin tarafından yönlendirildiği tüm delillere bakıldığında, savcının iddiası, Muzaffer Tekin in bu kararı tek başına alamayacağı, sözde örgütün gizli talimat ve emirlerini uyguladığı bu yönde suikast timlerini oluşturduğu bakınız efendim o kadar ağır cümleler ki bunlar tamamen desteksiz dayanaksız, bu suikast timlerini Veli Küçük oluşturuyor, Muzaffer Tekin oluşturuyor, her taraf suikast timi ama bir tane göremiyoruz. Bir tane ismini zikretmiyor, bu suikast timleri kim silahlı, nerede bunlar kim kurmuş isimleri neler. Suikast timlerini oluşturduğu, bazen eylemleri Kuvai Milliye dernek üyelerine ve mafyaya yaptırdığına ilişkin savcılık iddiaları, peki nerde bunu delili, Kuvai Milliye ya yaptırmış olduğu bir tek olay nedir, söylesinler. Suçlamalar son derece ciddi. Yani söylenen insan hayatı, Alparslan Arslan ın Muzaffer Tekin tarafından yönlendirildiği, tüm delillere de bakıldığında tüm delillere bakıldığında, nerden neye bakıyorsa, bu kararı tek başına alamayacağı, söyle bakalım bu kararı kimle almış. Söyle bu karar kiminle beraber alınmış. Nerede alınmış, nasıl alınmış hangi toplantıda alınmış, bunun delili ne. Tüm delillere bakıldığında bana bırakınız tüm delilleri bana bir tane delil getir. Tek bir delil getir ki inanalım hep beraber tamam diyelim bu böyle oldu. Safsata. Tamamen safsata içi boş inandırıcılıktan uzak. Sözde örgütün gizli talimat ve emirlerini uyguladığı demek ki Muzaffer Tekin’e Alparslan Arslan a talimat konusunda bir takım gizli emir ve talimatlar verilmiş, nerde bu gizli emir ve talimatlar, savcı biliyor demek ki bunu yazdığına göre, nereden çıkardın bu gizli emir talimatları biz de bilelim sanık olarak Muzaffer Tekin de bilsin. Aydınlansın şu cinayet aydınlansın. Kendine saklama bilgiyi hangi delilden bunu öğrendin. iddianame ekinde böyle bir şey yok. artı bir de mafya ya yaptırdığına sadece Kuvai Milliye değil bir de suikastları ortada suikast falan da yok zaten, ismini söylemiyor, Kuvai Milliye ye yaptırdığını bir de mafya ya yaptırdığını peki hangi mafyaya yaptırmış, hangisi bir liste versin de görelim, biraz ciddiyet, sadece iddia makamını burada biraz ciddiyete davet ediyorum. Bunlar yazılmaz. Bir savcı iddianame ye bunları yazmaz. Eğer yazarsa o iddianame boştur. O iddianame ye istinaden yargılama nasıl yapıldığı işte bu masum insanların aylardır burda duruşundan bellidir. Ve Alparslan Arslan’a Muzaffer Tekin tarafından yönlendirildiğine ilişkin tek yine Osman Yıldırım. Osman Yıldırım’ın dışında tek bir delili gösteremiyor. Zaten tepe tepe kullandığı her yere adeta ilaç olarak gördüğü Osman Yıldırım’dır. Hoşuna gitmeyen ifadeyi gitmiş bir daha almış. Bir daha almış bir daha almış hangisi nerede hoşuna giderse onu kullanmış. Bazen Veli Küçük’e yama yapıyor, bazen diğerlerine yapıyor, bazen bombalar Eskişehir den geldi deniyor, bazen Ümraniye den geldi deniyor, her türlü deva Osman Yıldırım ın beyanları olarak algılanmış bu şekilde görülmüş, o yüzden beş altı tane ifadesi var. alt alta sıralanmış, efendim yine son bir cümlem olarak ifade edeyim bunu, Esra Feride Gökçimen’in beyanları var Muzaffer Tekin ile alakalı bu Danıştay sürecinde zaten Esra Feride Gökçimen in bu bayanlarının gerçek dışılığı Semih Tufan Gülaltay tarafından 12 ağır ceza mahkemesinin tutanakları belgeleri sunularak tamamen gerçek dışı beyanlar olduğu ortaya çıkmıştır. Danıştay sürecinde söz konusu buradaki insanlardan birine veya küçük bir talimatına veya en ufak bir ortak karar yapıldığına ilişkin tek bir basit delil bile yoktur, inandırıcılık bir delil dahi yoktur değerli başkanım ara verelim değerli başkanım. “
Saatin 16:50 olması karşısında sanığın sorgu ve savunmasının tespitine bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi.
Bu arada sanığın savunması sırasında bir kısım sanıklar müdafileri Av. Selin Deviren Tahtabiçen ve Av. Murat Bülent Hattatoğlu nu nda geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ.
Oturuma 17/04/2009 günü saat 9:30’ da kaldığı yerden devam edilmek üzere ara verilmesine oy birliği ile karar verildi.16/04/2009
BAŞKAN-20909 ÜYE-28298 ÜYE-32346 KATİP-123036
Dostları ilə paylaş: |