T.C.
İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2009/191
CELSE NO :70
CELSE TARİHİ :04.06.2010
BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909
ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298
ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266
C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954
C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924
KATİP :MEHMET ALİ ALTUNKAYNAK 128002
Mahkeme Heyeti Başkan Köksal Şengün ile Üye Hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 4 Haziran 2010 tarihli oturum açıldı.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu, Levent Ersöz, Durmuş Ali Özoğlu ve İbrahim Şahin dışındaki tutuklu sanıklar, cezaevinden getirildi.
Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Tutuksuz sanık Emin Şirin ile sanıklar müdafilerinden Sanıklar Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş, Hüseyin Vural Vural, Birol Başaran ve Adil Serdar Saçan müdafi Av. Celal Ülgen, Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ruşen Özmen, Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu, Sanıklar Adnan Bulut ve Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Seçil Özdikmenli, Sanıklar Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Haberal müdafi Av. Yasemin Antakyalıoğlu, Sanık Muzaffer Öztürk müdafi Av. Kıyasettin Azaklı, Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar’ın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Bu Oturumunda Diğer Sanık ve Müdafilerin Alınacak Beyan ve Talepleri Dikkate Alınarak Sanık Levent Ersöz’ün Sorgu ve Savunmasının Video Konferans Yoluyla Tespitine Devam Edilemedi.
Sanıklar ve Müdafilerin Beyan ve Taleplerinin Alınmasına Geçildi.
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar söz istedi verildi:” Sayın Başkanım teşekkür ederim bir talebim var. Ben biraz rahatsızım öğleden sonra çok geç gelebilirim, bu rahatsızlığımdan ötürü de tahliye talebi ile ilgili görüşlerimi yetiştiremeye ve söyleyemeyebilme durumu ile karşı karşıyayım. Savunma yapmayacağım, çünkü henüz çapraz sorgu bitmedi müsaade ederseniz ben söz alıp müvekkilim hakkındaki tutuklananın kaldırılması ile ilgili görüşlerimi bildirmek istiyorum.”
Mahkeme Başkanı :”Buyurun efendim.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Sayın Başkan Sayın Değerli üyeler, öncelikle ben mahkeme heyetine ve sizlere teşekkür etmek istiyorum. Sebebine gelince bu son 15 gün evvel geçirdiğim ameliyattan sonra sizlerin üstün algılamaları sebebiyle müvekkilimin konferansla savunmasının alınmasını sağladınız bize. Savunma makamı olarak gerçekten yansız olduğunuza ve tarafsız olduğunuza inandığım ben bir hukukçu kimliğiyle öncelikle size gerçekten idare amiri Kalender beye 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kaleminde çalışan tüm çalışanlara meslektaşlarım Filiz, Cavit, Şule, Sedef, Burcu sekreterim Neslihan’a öğrenci Gökhan’a ve öğrenci Nuran’a ve Avukat Zeki’ye çok teşekkür ediyorum ve ayrıca da Silivri hukukçu platformdaki arkadaşlarım gerçekten bizi çevrelediler. Sayın Başkan Sayın üyeler, şimdi şöyle der hiçbir fert teslim olmamalı, geri çekilmemeli veya safını terk etmemeli bilakis gerek muhaberede veya bir mahkemede gerekse diğer herhangi bir yerde olursa olsun memleketinin ve vatanının emrettiği şeyi yapmadılar veyahut da onların doğru hakkındaki doğru telakkilerini, görüşlerini değiştirmeleri onları ikna etmelidir. Bu Sokrat’ın savunmasında ki bir sözdür. Sokrat’ın savunmasında Poteedonun sözüdür tarihte bu böyle geçmiştir. Şimdi sizin huzurunuzda benim müvekkilim yargılanmakta hakkındaki kanıtları Sayın iddia makamı ortaya koydu. İnsan asker doğar sözünü Kostantin Simenof söylemişti. Kostantin Simenof müthiş Petersburg Linirhgrat savunmasında 2. Dünya Savaşında Hitler’e karşı direnen ordu mensuplarıyla halkın bu direnişini anlatır burda. Benim müvekkilimde dün sözünü bitirirken tabi siz monitörde görmüyordunuz ama ben oturduğum yerde görüyordum arkasında bir tüp vardı o tüp kan içinde doluydu. Çünkü boynundan gelen kan oradan akıyordu ve saatlerce benim müvekkilim gördüğünüz gibi olduğu yerden hiç kalkmadı sorgusu 8 saati yani savunmasını 8 saate yakın verirken yanındaki monitöre baktığım zaman tansiyonu yükseliyordu basınç oranı 174, 172, 179’lara çıktığı zaman makineye basıyordu. Çünkü burasında prostatından dolayı bir tane torba beri tarafında ayağındaki şişten dolayı ki bugün tahmin ediyorum ameliyat olacak tekrardan yahut da orayı kesecekler. Oradaki ağrılarına rağmen hiç yerinden kalkmadı ve sürekli yattığı yerden devam ederken sözlerine şöyle dedi; Ben asker bir babanın oğluyum ve ben bir askerim asker gibi yaşadım asker gibi öleceğim dedi. Yani kendisinin son söylediği buydu. Cumhuriyet, Mustafa Kemal vatan için emperyalizme karşı anti laik bir yapımla ben ölmeye razıyım dedi. Şimdi onuruyla yaşıyor onuruyla dimdik ayakta. Şimdi ben bunun savunmasını yapmayacağım çünkü gerçekten sizlerin üstün gayretleriyle buraya geldik. Ama beri taraftan bir şey anlatmak istiyorum iki temel ilke açısından. Öncelikle jandarma ne? Ya bunu bilmekte yarar var. Kendisi dedi ki bu dosyanın içinde o ayrıntılara girmemekle beraber benim 6 tane telefon konuşmam var dedi. Emekli olduktan sonra da 2 tane telefon konuşmam var dedi. Teker tekerde isimlerini cisimlerini söyledi. Ama bir birleştiğimiz nokta var Sayın iddia makamı ile benim müvekkilimde delil elde edilmedi yani aleyhe delil denilen husus benim müvekkilimde hiç elde edilmedi benim müvekkilimde elde edildiğini söyleyen varsa şu suçtur desin çünkü diyemez suçtur dediklerini bana teslim ettiler. Ben bir torba ile terörle mücadele şubesinden bundan 2 ay evvel çıktım. Fakat o bana teslim ettikleri gün değil hemen ertesi günü 2 gün sonra 3 gün sonra Sayın Öz’ün talimatı ile talebiyle daha doğrusu talimat diyemeyeceğim talimatta verebilir aslında gecikmesinde sakınca olan hususlarda biz bunu bilmeliyiz savcının da talimatı olabilir. Sayın Öz’ün istemi doğrultusunda hastanede arama yapıldı arama yapılırken de arama tutanağının ilginç bir noktası vardı. Ergenekon terör örgütü ile ilgili belge, bilgi, delillerin toplanması amaçlı 10 yere yapılan 10 tane yere yapılan yaşlı annesinin evine emlakçı abisinin dükkanına yahut da eski askerinin yerine meslektaşlarının yerine yapılan baskınla delil arandı. Fakat bu delil aranma sırasında benim müvekkillimde herhangi bir şey hiçbir şey yakalanmadı yani zaten yakalanması da mümkün değildi o çünkü bir askerdi. O yasaların çerçevesi içinde hareket etti. O yasaların çerçevesinin dışına çıkmadı. Ama dün basit bir şekilde bir şeyi algıladım bende öğrendim bir belgede 428 tane hata buldu hataları da tek tek yazdı söyledi. Şimdi Sayın Başkan Saygıdeğer üyeler, şimdi benim bu müvekkilim jandarma. Şimdi kanunu açtığımız zaman jandarma kanununun 3. maddesinin tanımına göre jandarma silahlı askeri bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir. Gene jandarma kanununun diğer bir maddesine göre Jandarma Genel Komutanı Jandarma Genel Komutanı doğrudan doğruya bakana bağlıdır. Gene bir maddesine göre jandarma 7. madde mülki, adli görevleri ile askeri kanun ve nizamlarına gereği görevlerle Genelkurmay Başkanlığının belirlediği görevleri yapmak kuvvet komutanlıklarının emrine sadece sıkıyönetim halinde Genelkurmay Başkanlığının lüzumu halinde girer der. Şimdi bunun anlamı şu, Diyelim ki Kara Kuvvetleri Komutanlığı bir darbe hazırlığında, 7. maddeye göre sen askersin bunu dinleyeceksin sözü olmaz. Jandarma doğrudan doğruya bu husus çok altı çizilecek bir husustur jandarma doğrudan doğruya İçişleri bakanlığına bağlı olduğu için o darbenin karşıtı olur. İçerisinde yer alamaz bu çok enteresan bir şeydir çünkü kanun bunu böyle emrediyor. Diyor ki sıkıyönetim olduğu takdirde diğer kuvvetlerin emrine girebilir emrinden emri doğrultusunda hareket edebilir. Ama onun dışında hiçbir şey yapamaz diyor. 9. madde cümlesi her ne kadar kaldırılmış olsa bile jandarma görevini yaparken yapanları yargılarken onu bilmek ve tanımak zorundayız. Çünkü jandarmanın çalışma ilkeleri farklıdır madde 12’de bunu anlatıyor şimdi böyle bir kimseyi biz yargılıyoruz ve şekle göre yazılı bir kanun mensubunu yargılıyoruz. Müvekkillerimin ifadesini ispat etmek ve ortaya koymak Sayın iddia makamına aittir bunu ayrıntılı daha ilerde sorulardan sonra tabi ki açacağım. Ama benim gördüğüm hususları burda anlatırken ortaya şöyle birtakım durumlarda çıkıyor. Sayın Başkan benim müvekkilimle ilgili benim müvekkilimle ilgili birtakım bir takım gizli tanıkların ifadeleri var. Şimdi bizim kanunumuz çok açık. 43. maddede tanıkların kim olduğu söylenirken şöyle bir cümleyi okuyayım size sanık tanık olamayacağı gibi tanıklık görevi yargıçlık ve savcılık müdafiinin önde gelmesi der. Şimdi dosyanın içine bakıyoruz Sayın iddia makamı benimle de ilgili gizli bir tanığı ortaya çıkardığımdan ötürü suç duyurusunda bulundu ve bu suç duyurusundan ötürü de siz takdir ve ifası için mecburen mahalli savcıya gönderdiniz adalet bakanlığı çok süratli bir şekilde benim hakkımda da suç duyurusu fezlekesi tanzim etti şu anda benim hakkımda bir suç duyurusu fezlekesi var. Sayın Başkan, şimdi hadi sanıklardan vazgeçtik diyemeyiz ama savunma makamını görevini yapan benimle de ilgili bu karar verildiği zaman kanun burda çiğneniyor sanık tanık olamayacağı ilkesi çiğneniyor bu dosyanın içinde sanıklar tanıklık yapıyor olmaz böyle bir şey. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bırakın evrensel hukukta bile böyle bir şey olmaz. Sanık sanıktır eğer sanık itirafta bulunmak istiyorsa elbette açıktır. Sanık itirafta bulunmak istediği zaman gizli duruşma isteyebilirse elbette yargıç buna karar verebilir ve gizli duruşma yapabilir. Hatta ve hatta sanık kalkar o pişmanlık yasasından yararlanırken yargıç delillerin ve söylediklerinin doğru olup olmadığını araştırır. Kaçakçılık ve diğer hususlarda önceden bu şekilde muhbirler kullanılır ama muhbiri de nedense biz hukuk sistemimizde muhbirle gizli tanığı birbirinden ayırt edemiyoruz. Gizli tanık olayı doğrudan doğruya 5 duyusu ile algılayan bilen muhbir ise görevlendirilendir. Bizim bu dosyanın içinde benim her yerini okuduğum zaman muhbir denen bir zatı muhterem veyahut da zatı bir bayan yok yani bir muhbir yok ama nedense sapla saman karıştırılır gibi hukuk sistemimizde birbirine karıştırılmış durumda. Muhbir denen kişi devletin görev verdiği kişidir dün benim müvekkilim bunu anlatmaya çalıştı. Yani kendi teşkilatı MİT müsteşarlığının teşkilatı onlar muhbir kullanabilirler muhbire görev verirler. Muhbir gider bir çetenin yahut da darbe yapacak bir kurumun yani kişilerin arasına girer onlardan aldığı bilgileri belgeleri götürür verin muhbirin eğer yargılanması söz konusu olursa o muhbirin yargılanmasını ortadan kaldırmak için müessese kalkar bir dilekçe verir derki o benim mensubumdu. Siz hemen durursunuz orda bakınız yıllarca evvel benim başıma böyle bir olay geldi Bakırköy’de bir yargılama sırasında ağır cezadayız daha yeni avukatlar dönemindeyim, içeriye bir kişi geldi gelen kişi DEAT mı DEAY mı diyorlar Amerikalı birisi geldi dedi ki; şu sanık benim muhbirimdi ben onu gönderdim dedi uyuşturucu kaçakçılığı için anında mahkeme o kişiyi tahliye etti anında. Hiç yapacak bir şey yoktu hiç yapacak bir şey yoktu çünkü muhbir görevlidir işte bizim burada ise sanık. Ha sanığın muhbir olduğuna dair bizim dosyaya hiçbir bilgi, belge hiçbir şey gelmedi. Yüksel Dilsiz’miş, kardan adammış, karsız adamsız, ondanmış, bundanmış, yok Gürbüz Osman’mış, yok Gürbüz bilmem neymiş. Bunların, bunların tanık olabilmesi için tanık değil muhbir olabilmesi için resmi kurum ve makamlardan yazı gelmesi lazım. Yok böyle bir yazı böyle bir yazı, böyle bir yazı olmadığına göre şimdi Sayın mahkemeye ben dönüp başka bir şeyde söylemek istiyorum Sayın mahkeme Sayın Başkanım Sayın üyelerim gerçekten ben inancımla söylüyorum inandığım için söylüyorum. Düşünce tarzımız hukukta farklılıklar olabilir biz insanız bizim de okuduğumuz okul aynı bizim kitaplarımızda aynı ama hukuki görüşlerimiz farklı olabilir bugün farlıdır yarın bu farklılıklar değiştirilebilinir. Bu gün farklıdır benim de görüşüm değişebilir. Yani bunlar farklıdır ama bazı hususlar vardır ki hiç değişmez. Nedir o hususlar bakınız. Şimdi savunmaya girmiyorum usul olduğu için şekil olduğu için tutuklamanın uzaması sebebi olduğu için anlatmak zorundayım. Şimdi Sayın başkan CD çözümleri alınıyor. Güzel CD çözümleri alınıyor. Bu CD çözümleri ile ilgili Sayın İsmail Malkoç Yargıtay onursal üyesi Sayın Mert Yüksektepe Yargıtay tetkik hakimi, gerçekten 2008 senesinde çıkarmış oldukları kitabın Ceza Mahkemesi Kanununun 63. maddesinde 63. maddesinde bir içtihat var. 11. ceza dairesinin tam 3 sayfalık İçtihatı. Ben bunu teker teker okumaya kalkarsam vaktimizi de alırız insanları da sıkarız yargıyı da yorarım kendimde yorulurum. Ama bir yerini okumak zorundayım. Bilgisayarın diskine bazı bilgilerin yazılması, değiştirilmesi veya silinmesini önlemek söz konusu diskin bütünlüğünü sağlamak için bilgisayarda virüslü dosya üzerinde inceleme yaparken ilk işlem olarak söz konusu dosyanın bir sektör baytı sektör yedeğinin alınması orijinalinin dosya üzerinden yapılmaması, ikinci olarak birer yedeğinin değiştirilmesi e posta ile gönderilen İP adresinin bulunması örneğin şikayetçiye gelen. Hangi tarihte, hangi şirkete ait, hangi saatte, bahse geçen adresine gönderilmesi, İP adresinin belirtilen tarih, saatte hangi abone tarafından veyahut abone açık adresi yoksa bilgilerinin araştırılıp bulunması. Sanıkla bağlantısının araştırılması söz konusu bilgisayarın virüslü dosya veya dosyaların orijinalinin e-posta, e-posta gönderenlerin bilirkişi raporunun doğrultusunda tespiti deyip 11. ceza dairesinin 2007 tarihinde çok geniş kapsamlı bir yazısı var. Şimdi ne yapmış Sayın savcılık, filan bilgisayardan filan şey aldık, tamam. Değerlendirmesi, değerlendirmesini emniyet mensuplarına vermiş. Şimdi emniyet mensupları da bir değerlendirme yapmış aslında bu değerlendirmeyi yaparken Sayın savcılık suç işliyor çünkü Ceza Muhakemesi Kanununa göre il adli yargı adalet komisyonlarınca bilirkişi listesinin düzenlenmesi hakkındaki yönetmeliğin 4. maddesine aykırı. Bu bilirkişiler listelerden seçilir ve onlara verilir. Nitekim siz bunu yaptınız yani ben bir hukukçuyum tabi ki görevim icabı neler yaptığınızı izleyebiliyorum. Siz aylarca bu kaleme isimlerini de biliyorum. Bilirkişi listesinden gelen kişilerle CD’lerin ses analizlerini hepsini teker teker teker ama bu görev sizin değildi. Şimdi sizin ama bu görev sizin değildi. Şimdi bir iddianame açılırken 161. maddeye baktığımız zaman bu iddianame açılırken, Sayın savcılık enine boyuna enine boyuna ayrıntılı bir şekilde bilirkişi incelemesi yapması icap ederse tanık dinlemesi icap ederken sanıkların yakalama çıkarttırabilmesi, gözetim altına alınan kişilerin sorgularının yapılmasındaki titizlikten sonra olayı genişletilmesi, olasılık olaylarının yakalanması. Hayır bunlar yapılmadı. Ne oldu? Şimdi emekli olan bir yargıcın da söylediği gibi ya koskocaman dosyaları gönderiyorlar ben bunu anla ne zaman anlayacağım diyor. Doğru, ama bir bakıyorsunuz bu dosyalar tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar derken tutuklama süresi tekrar tekrar, tekrar tekrar derken 2 yıla geldi. Şimdi 2 yıla geldiği zaman haklı olarak buradaki insanlar ne zaman tahliye edileceğiz? Size sormuyorlar öncelikle bize soruyorlar ben diyor sorguya girip çıkıyorum Allah kimsenin başına vermesin hiç temenni etmem. Benim müvekkilimin hasta kızının sürekli mesajları geldi. Hasta, hasta Allah kimsenin çocuğuna böyle bir şey vermesin. Ben bunu söylüyorum yani habire mesaj atıyor çıkıyorum mesaj giriyorum mesaj babam, babam, babam, babam, babam e baban yargılanıyor. Baban diyor ki ben yargıya güveniyorum. Adalet eninde sonunda tecelli edecektir diyor. Ama şimdi bu uzayınca böyle gidiyor, böyle gittiği zamanda insanlarda kuşku başlıyor mesela bir şeyi anlatamadım dün. Anlatmaya çalıştım kardeşim sorgu tamamlandıktan sonra yani ifade verdikten sonra ifadenin bitiminde bir kural yok Ceza Muhakemesi Kanununda bir kural yok. Yargılamanın işleri yoğun bu yoğun işleri arasında bir planlama yapmış tatil gününü bize vermiş. Bir Çarşamba günü belki evinde oturacak karısıyla çocuklarıyla konuşacaklardı ona da duruşma günü koydular. Makine mi bu, makineler bile çatlıyor. İnsanlar bir gün tahsis ettiler şimdi bu plan dairesinde çapraz sorguları var. Elbette soracaklar ama bugün soramıyorlar. Niye? Diğer kişilerin haklarının zedelenmesin diğer avukat arkadaşların hakları zedelenmesin Cuma güne sarkıtmışlar şimdi Cuma güne sarkıtılan bir şeyde bu sorgu yapılmadı tahliye edilemez veya tahliye talebi reddedilir diye bir kural yok. Sorgu sorsaydı da tahliye talebini kabul edebilir sorgu sorsaydı da tahliye talebini reddedebilir. Ben dün bunu anlatamıyordum. Anlatabilmek için bu yani ameliyatlı boğazımla gırtlağım çatladı anlatmaya çalışırken anlatamıyorum yakınlarına. Yani diyelim ki tahliye oldu bir sanık mesela Gürbüz Çaban yarın çağıramaz mısınız? Çağırırsınız Adil Serdar Saçan’ı, Birol Başaran’ı çağıramaz mısınız? Çağırısınız, gel ya bir belge çıktı, bir bilgi çıktı veyahut Celal Ülgen’e sorarsınız ne bileyim. Ya çağırırsınız çağırdığınız zaman soru sorarsınız. Çünkü Ceza Muhakemesin denin en temel ilkelerinden biri yargı sentez yapmak sorunda. Yargının görevi çok ince, iddia iddiasında bulunur ben verdim der savunmada savunmasında bulunur ben savundum der. Şimdi ne yapacak? Geçenlerde bir cinayet davasında 2. ağır ceza mahkemesinde sanığın biri diyor ki o ateş etti öbür sanıkta diyor ki öbürü ateş etti. E öbürü de diyor ki o ateş etti gördüm diğeri de diyor ki bir polis memuru bize de öyle demedi öbürünün ateş ettiğini söyledi diğer sanık. Şimdi kendi şivesiyle çok güzel konuştu 2. ağır ceza mahkemesinin başkanı. Ha biz dedi bunu araştıracağız, araştıra, araştıra Konya’ya da varırız dedi. E doğru şimdi o diyor o, o diyor ki o başka görgü tanığı da yok. Bir görgü tanığı bu diyor polis de diyor ki bu bana bunu değil öbürünü söyledi diyor. E şimdi yargıç şimdi bunun kararını verecek. Ya eninde sonunda yargı makamı gereği düşünüldü duruşmaya son verildi dedikten sonra hüküm kısmında kararını verecek. Şimdi onun için yargılama makamının biz yansız, tarafsız olduğuna inanıyoruz. Ancak gelinen noktada bazı hususlar var ki tabi ki iddia makamından müştekiyiz iddia makamlarından müştekiyiz. Ya bir bakıyorsunuz adalete tesir etmek iddiasıyla meslektaşlarımız gözaltında. Bir bakanımız geçmişteki bakanımız gözaltında şimdi şey uzadığı müddetçe uzadığı müddetçe tutukluluk süresi uzadığı müddetçe çaresiz insanlar çare peşinde de koşarlar. Bu da normaldir çaresiz insanlar çare peşinde de koşabilirler. Ya herkes herkese bir şey söyleyebilir. Ama ben biliyorum ben kendi inancımla biliyorum herkeste duysun iddiasında diyeyim biliyorum bu mahkemeye kimse tesir edemez. Tanrı ölüm getirirse Tanrı ölümle tesir eder. Onun dışında kimse tesir edemez ben kendi inancımı söylüyorum bu beni bağlar bu beni bağlar. Ama ben bunu görüyorum ha kararlar doğrudur kararlar yanlıştır bu da benim sizin düşüncenizi değiştirme çabalarıdır. Sayın Başkan Sayın üyeler Sayın savcılarım, siz dün monitörde benim müvekkilimi izlediniz. Benim müvekkilim monitörde izlediniz. Benim müvekkilimi izlerken birtakım sesler duyuyordunuz. Sayın üyem burda olsaydı o ordaydı yaşıyordu ama üyemin de görmediği bir kısmı ben görüyordum. Çünkü ben müvekkilimin yanında oturuyordum müvekkilimin yanında otururken şunu görüyordum. 1, gizlenmiş bir torba var idrarını ordan yapıyor, 2,ayağına buradan gidiyor ama 3.’sü çok önemliydi o sesler tansiyonun kalp atışlarının ritminin artmasıydı ve doktor gelip kesiyordu ve arada bir ilaç veriyordu. Bir taraftan da görmediğiniz bir husus vardı benim aldığım Adli Tıp kanununun 21. maddesine uygun olarak gidip müracaat ettiğimiz doktor raporlarından da sabit, majör depresyonu olduğu için her an psikolojik olarak ne yapacağı belli olmadığı için gelip kontrol yapıyorlardı ve anti depresan ilacı veriyordu. Fakat monitörden sizlerin göremediği o odada ki göremediğini ben görüyordum. Buradan kan alınıyordu buradan. Buradan kan alınıyordu çünkü burası açık yaraydı. Beyne giden pis kan alınıyordu. O süzülüyordu ama ben ona dedim ki müvekkilime ayakta dur. Savunmanı bitir, öleceksen burda öl bunu söyledim. Üzgünüm ama söyledim söylemek zorundaydım. Çünkü temel ilkem değil hukukun temel ilkesi buydu savunma savunmasını vermek zorundadır. Şimdi Sayın Başkan Sayın üyeler, şimdi birtakım hususları yani benim bu dosya ile ilgili felsefi temel birtakım hususları söyleyip sözlerimi bitiyorum. Hiç uzatmak niyetinde değilim. Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmesi üzerine toplumda yavaş yavaş insanlar arasında bir kaynaşma başladı. Bu kaynaşma büyük bir şeffaf top halinde büyüdü. Bu toplum içine farklı farklı insanlar girdi. Farklı farklı kesimden insanlar geldi. Bu farklı farklı kesimden gelen insanların içinde bilim adamları, gazeteciler, emekli askerler, siyasetçiler bazı parti temsilcileri işçiler kısacası toplumun her kesiminden insanlar geldi, bunların tek bir felsefesi vardı. Vatanseverlik, vatanseverliği geliştirmek için de kendilerine tek bir önder seçtiler Mustafa Kemal Atatürk. Bu felsefenin kabul edilebilirliğinin de ana temel amacının da unsurunu da Kurtuluş Savaşını ortaya koyan kişinin düşünce tarzını aldılar. Kurtuluş Mücadelesinin yapılmasının nedeni emperyalist işgal güçlerine karşı mücadele verilirken çok önemli bir hususu söyleyeceğim onların işbirlikçisi şeriat ve hilafeti savunanlara karşı verilmişti. Tarih hep böyledir. Tarihte hep böyle gitmiştir. Bizim ülkemizde 1969 senesinin 12 Şubatını hatırlayan var mı diye sorsam belki çok az hatırlarlar. Çünkü 12 Şubatı hatırlayamamanın nedeni şudur. Bir isim söylersem hatırlarlar Tuncay Özkan bile 12 Şubat’ı belki hatırlamaz ama isimi söylediğim zaman hatırlar. Kanlı Pazar. Kanlı Pazarın yapılmasının nedeni ise o gün biz orda NATO’ya ve SENTO’ya ABD’ye hayır mitingi yapıyorduk ama bize saldıranlar çember sakallı şeriatçılardı. Bizim orda insanlarımızı katledenler onlardı. Kanlı Pazarı kimse tertiplemedi onlar tertiplendi. İşte AKP iktidara geldiği zaman ise herkeste bir kuşku başladı. Bir korku başladı şimdi bu korku karşısında demokratik olarak insanların bir araya gelmeleri lazımdı. Şimdi demokratik olarak insanlar bir araya gelirken bir güç nasıl gelir sendikalara anlatırsın, öğrencilere anlatırsın, Atatürk mitingleri yaparsın, Cumhuriyet yaşasın seslerini yükseltirsin. Çünkü bunlar iktidara gelirken çok enteresan bir şekilde geldiler. Milli görüşün içinden çıkan Amerika’da okumuş temiz çocuklar bir hoca efendiye dayanarak diğer hoca efendinin fişini çektiler. Halbuki diğer hoca efendi bizler gibi milli demokratik devrimi savunuyordu. Bizler 68’de milli demokratik devrimi savunduk bu ülke bağımsız olmadığı müddetçe ülkenin 1935 senesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği İzmir İktisat Kongresinin temel ilkesi olan yeraltı yerüstü varlıklarımız hiçbir yabancıya peşkeş çekilmez ilkesinin temelinde olduğumuz için, bu temel ilkede gittiğimiz için biz yabancılara peşkeş çekilmesine karşıydık ve emperyalist güçlerin de bizim ülkemize gelip sömürmesine karşıydık. Ama bakınız bu iktidar zamanında hiç kimse farkına varılmadı. Yabancı şirketlerin gayrimenkul satın almaları için kanun çıktı MHP bile bunu çok zor fark etti yani Ağrı dağının eteklerinde uluslar arası bir şirketin gelip, gelip bir büro açabildiği açabilmesi için gayrimenkul satın almasıyla ilgili bir yasa çıktı. Şimdi bütün bu iş deryasında bir başladı bir yutturmaca olayının geçilmesine ve bizi bize eksiden şunu söylenirde halk kitlelerine benim rahmetli babam koyu Menderesçiydi halbuki benim babam kapıcıydı. Yani Menderesçi niçin oldu babam bilmem? Bende Beyoğlu’nda büyüdüğüm için şerbetçi ailesinin içinde bir tek şerbetçi ailesinin içinde Gence Erkalp bana yol gösterdi Nazım Hikmet’i tanıdık o zaman çocukluğumuzda. Ama babam nedense Menderes diye tutturdu Menderes, Menderes, Menderes derdi halbuki İsmet İnönü derdi ki bizim istibdattan demokrasiye geçiyoruz Sayın Başbakan siz demokrasiden istibdatta geçmek istiyorsunuz demişti Menderes’e kürsüden. Yani öyle bir gelişme içendeydik ki biz bize NATO, NATO, NATO komünistler geliyor, komünistler geliyor, komünistler geliyor diye Amerika girdi şimdi de bize şunu empoze ediyorlar, İran gelecek, İran modeli. Aslında bu yalan. Bakınız İslamiyet’le işbirlikçiliğini birbirinden ayırmak lazım. İslamiyet farklı İran Cumhurbaşkanı Ahmet Necef Sultan Ahmet’e geldiği zaman ben onu takdirle karşıladım. Benim için İstanbul halkına eziyet mi veriliyor dedi? Ahmet Necef o İslam ABD emperyalizmi ile işbirliği yapmıyor. Onun düşüncesi İslami düşünce ben buna saygı duyarım. Bizi bununla karıştırıyorlar diyorlar ki İran gelecek. Yahu eğer İslam Cumhuriyeti ile bunları karıştırmaya kalksak emperyalizm ile karıştırtırız, ABD ile işbirliği yapmadı. Irak ABD ile işbirliği yaptı Saddam kendini astırdı. Ürdün kendisini mahvetti ama oraya baktığımız zaman Yemen İslam ama işbirliği yapmıyor şimdi bunu birbirine karıştırıyorlar, ben bunu birbirini karıştırmayalım diyorum şimdi buraya gelecekte tehlike şu. ABD bakınız İsrail vurdu insanların ölümüne sebep oldular Sayın Başkan daha düne kadar benim topraklarıma giren Türkiye’nin askerlerini şiddetle buradan kovarız diyen Barzani’yi karşılıyorlar. Nasıl iş bu? Nerden çıktı Barzani Cumhurbaşkanı katına çıkıyor? Amerika işbirlikçisi Kürt ajanı şimdi bizim ülkemizde bu temel ilkelerle bir iktidar var. İşte bu temel ilkelerle iktidar demokrasinin ve Cumhuriyetin, Cumhuriyetin yok edilmesi çabasında olacakları düşünen insanlar bir araya gelebilirler bu.”
Mahkeme Başkanı :”Avukat bey toparlar mısınız? Süre doluyor.”
Dostları ilə paylaş: |