Talâk kelimesi hem tek taraflı irade bayanıyla yapılan boşama, hem tarafların anlaşarak evlilik birliğine son vermeleri, hem de mahkeme kararıyla meydana gelen boşanma anlamlarına gelmekle birlikte



Yüklə 445 b.
səhifə12/12
tarix25.07.2018
ölçüsü445 b.
#57798
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12

Buna göre, kayınpederi tarafından cinsel tacize uğramış gelin ile kocası arasında evlilik Hanefî mezhebine göre sona erer. Ancak, Şâfiî ve Mâlikî mezheplerinin bu konudaki görüşü ile amel etmek de mümkündür. İHTİYATLA AHAREKET.

  • BOŞANAN KADINA KOCASININ NE KADAR SÜRE İLE NAFAKA VERMESİ GEREKİR?

  • Hanefi mezhebine göre, ric’î ve bâin boşamanın yanı sıra istisnalar olmakla birlikte fesih iddeti bekleyen kadınların yiyecek, giyecek, mesken gibi ihtiyaçlarının giderilmesi, boşayan kocasına aittir. İslam hukukuna göre kadının kocası üzerindeki nafaka hakkı evlilik süresi ile evlilik sona erdiğinde ise iddet süresi ile kayıtlıdır.

  • Nafakanın miktarını belirlemede alimlerin çoğunluğuna göre kocanın ekonomik durumu dikkate alınır.



  • BOŞANMA DAVASI UZUN SÜRE SONUÇLANMAYAN KADININ ALDIĞI NAFAKA HELAL MİDİR?

    • BOŞANMA DAVASI UZUN SÜRE SONUÇLANMAYAN KADININ ALDIĞI NAFAKA HELAL MİDİR?

    • İslam hukukunda evlilik devam ettikçe ve boşama halinde iddet süresince erkek, eşinin nafakasını temin etmekle sorumludur.

    • Dinen boşama olmadan mahkemeye boşanma davası açılmışsa mahkeme devam ettiği sürece eşler evli hükmünde olduğundan, dava süresince de kadının nafakasını temin etme yükümlülüğü kocasına aittir.

    • Bu yükümlülük mahkeme boşadıktan sonra başlayan iddet süresi bitinceye kadar devam eder.

    • Ancak dinen boşanma gerçekleşmişse süreç devam etse bile İslam hukukuna göre kocanın eşine yönelik nafaka borcu iddetin bitimiyle sona erer.

    • BOŞANMADAN SONRA ÇOCUKLARIN NAFAKASI KİME AİTTİR?

    • Çocukların ve annelerinin nafakalarını/temel ihtiyaçlarını karşılama görevi, babaya aittir.

    • Nafaka borcu, yükümlünün ekonomik gücüne göre tespit edilir (Talâk 65/7). Kur’an’da; “Sizin için çocuğu emzirirlerse emzirme ücretlerini de verin.” (Talâk 65/6) buyurulur.

    • Çocuk sütten kesildikten sonraki harcama da, süt emme ihtiyacı konumundadır. Çünkü çocuk babanın bir parçası olup, babanın ona yaptığı harcama, kendisine yaptığı harcama gibidir.

    • Erkek çocuklar, çalışıp kazanır hale gelinceye kadar baba nafakalarını temin eder, çalışıp kazanabilecek hale gelince nafaka sorumluluğu sona erer. Ancak çocuk büyük de olsa nafakasını kazanamayacak bir özre sahip olduğunda, nafakası yine babaya aittir

    • Erkek, çocuğun nafakasını temin edemeyecek kadar fakir olur da erkeğin kardeşi (amca) veya kadın bunu temin edebilecek maddi güce sahipse, erkek, gücü yettiğinde ödemek üzere, onlara borçlanarak nafakayı karşılar.

    • Kız çocuklar büyük de olsa küçük çocuklar gibi olup, evleninceye kadar nafakaları babaya, evlendikten sonra kocaya aittir.



    Sorular

    • Sorular

    • 1) İki bayram arasında nikah kıyılır mı?

    • 2) Adet halindeki kadının nikahı kıyılır mı?

    • 3) İki kız kardeşi baba oğul alabilir mi?

    • 4) Hoca bir şahitle nikah kıyabilir mi?

    • 5) Kişi kardeşinin boşadığı hanımla evlenebilir mi?

    • 6) Kişinin eşini boşadığını değişik zaman ve mekanlarda başkasına söylemek ayrı bir boşama sayılır mı?

    • 7) Mahkeme aşamasındayken kadın başka biriyle evlenebilir mi?

    • 8) Düğünlerde verilen hediyeler boşanma durumunda kime aittir. ( mahremler isteyemez, diğerleri t. Mekruh ister) kime verildiyse onun. Damadın veya Anne babasının taktığı şeyler mehirse geri alınmaz.

    • 9) Kişi hanımına üç talakla boşsun inşallah dese ne olur?

    • 10) Seni boşamak boynuma borç olsun demek boşamayı gerektirir mi?

    • 11) Bir kimse boşamayı iki şartın gerçekleşmesine bağlasa, şartın biri gerçekleşse diğeri gerçekleşmese ne olur?

    • 12) İddet bekleyen kadın düşük yapmakla iddeti biter mi? Azalar belirginse beklemez.



    ZIHÂR

    • ZIHÂR

    • Zıhar, kocanın eşine "Sen bana annemin sırtı gibisin" yani haramsın" diyerek onu kendisine haram kılmasını ifade eder.

    • Zıhar ve îlâ her ikisi de cinsel temasa engel olan bir yemin niteliğinde olması ve keffaret verildiği takdirde yasağın kalkması bakımından birbirine benzer.

    • Zıhar, cahiliye döneminde boşamanın en ağır şekliydi. Çünkü zıharla kadın, ebedî haram olan anne gibi, ebedî haram kılınıyordu. Bu yüzden zıhar yapanın, eşini yeniden alması caiz değildi. İslâm bu hükmü kaldırdı. Ancak keffaret verinceye kadar geçici bir haramlık kabul etti.

    • İslâm'da zıhar yoluna başvurularak eşin haram kılınması yasaklanmıştır. Çünkü bu yalan ve iftiradır. Bununla birlikte bir erkek diliyle zıhar veya talak yaptığını söylerse bunlar meydana gelir. Bunlar açık anlamlı sözcükler olunca niyete de bakılmaz. Zıhar yapan kimsenin, keffaret verinceye kadar eşine yaklaşması haramdır. Pişman olup eşini geri almak isteyenin ise keffaret vermesi gerekir. Zıhar'da koca keffaret vermekten kaçındığı takdirde mahkeme eşleri ayırma yoluna gider. Çünkü keffaret vermedikçe eşler birbirine helal olmaz.

    • Zıhârı yapanın akıllı, ergin ve müslüman olması gerekir. Zıhâr konusu kadının ise müslüman ya da ehl-i kitaptan olması sonucu etkilemez.



    Zıhâr konusu kadında aranan nitelikler:

    • Zıhâr konusu kadında aranan nitelikler:

    • a) Zıhâr yapanın karısı olmalıdır. Çünkü zıhar âyetinde "hanımlarına" buyurulmuştur. Çoğunluğa göre kadın, kocasına karşı zıhar yapamaz. b) Nikâh mülkiyetinin her yönüyle tam olarak bulunması gerekir. Bu yüzden ric'i boşama durumunda iddet süresince de zıhar yapılsa geçerli olur. Fakat bâin boşama veya muhâlea durumunda iddet süresince zıhar geçerli olmaz. c) Zıhârın, eşin bedenine veya bedenin bütününü temsil eden bir uzvuna yahut yaygın bir parçasına izafe edilmesi gerekir. Sırt, baş, yüz, boyun veya cinsiyet uzvu bedeni temsil edebilen parçalardır. Üçte bir, dörtte bir gibi yaygın bir cüz'e zıhar yapmak da bu niteliktedir.

    • Kendisine benzetilende aranan nitelikler:

    • a) Benzetilenin, kocaya ebedî olarak evlenme yasağı bulunan bir kadın olması gerekir. Bu; nesep, süt veya evlenme yoluyla oluşan bir hısımlık olabilir. Anne, kızkardeş, süt anne veya kayın valide bu niteliktedir.

    • b) Benzettiği şey sırt, karın, uyluk, cinsel organ gibi bakması kendisine helal olmayan bir uzuv olmalıdır. Bu duruma göre karısını, meselâ; annesinin yüzüne, başına veya ellerine benzetmesi eşi üzerinde bir haramlık meydana getirmez. Çünkü bir erkeğin bu yerlere bakması caizdir. Şafiilere göre, bakılması haram olmayan organlara benzetmesi ile de zıhar gerçekleşir. c) Benzetilen, kadın cinsinden olmalıdır. Koca, eşine "Sen bana babamın" veya "oğlumun sırtı gibisin" dese zıhar meydana gelmiş olmaz. Diğer yandan bir erkek, eşini onun kız kardeşi veya evli bir kadın yahut inkarcı bir kadın gibi şu anda kendisine haram olduğu halde, durum değiştiğinde helal olabilecek bir kadına benzetmekle zıhar gerçekleşmez, çünkü bunlar kendisine ebedi olarak haram değildir.



    Kendisine benzetilende aranan nitelikler:

    • Kendisine benzetilende aranan nitelikler:

    • Hanbelîler Zıhârda benzetilenin sınırını geniş tutmuş ve o anda erkeğe haram olan kadınların yanında murdar ölmüş hayvan, şarap, kan gibi yenilmesi veya içilmesi haram olan şeyleri de zıhar kapsamına almışlardır. Ancak çoğunluk bilginler bu konuda Hanbelîlere karşı çıkmış ve benzetilende "cinsel yararlanma niteliği"nin bulunmasını şart koşmuşlardır. Bu nitelik de yalnız kadında vardır.

    • Kocanın, eşini "anne, kız kardeş" gibi mahrem bir hısımı ile çağırması mekruhtur. Çünkü Allah'ın Rasûlü bunu yasaklamıştır.

    • Zıhâr Keffareti:

    • Zıhâr yapan kocanın keffaret verinceye kadar eşine yaklaşması caiz değildir. Ancak koca pişman olup eşini geri almak isterse, keffareti yerine getirmesi gerekir.

    • Çoğunluk müctehitlere göre keffaret vermeden önce cinsel temas yasak olduğu gibi, öpme ve sarılma gibi davranışlar da caiz değildir. İmam Şafiî'ye göre ise âyette yalnız cinsel temastan söz edildiği için, bunun dışında kalan fiiller haram kapsamına girmez.

    • Zıhârın meydana getirdiği haramlığın kalkması için kocanın bir köle azat etmesi, bu mümkün olmayınca iki ay süreyle oruç tutması, buna da gücü yetmezse altmış fakiri doyurması gerekir. (el-Mücadele, 58/3, 4)



    ÎLÂ

    • ÎLÂ

    • “Îlâ”, kocanın eşiyle cinsel teması yemin, adak veya bir şarta bağlayarak, belirli veya belirsiz bir süre kendisini bundan menetmesini ifade eder.

    • İlâ yöntemi evliliğin sona ermesine yol açabilen bir yemin türüdür.

    • İslâm'dan önce, Hicaz yöresi arapları îlâ işlemini, zıhar gibi bir boşama yöntemi olarak uyguluyorlardı. Buna göre koca bir, iki yıl veya daha uzun süreyle eşine karşı kocalık görevini yapmıyor, yeni yeminle süreyi uzatıyordu. Ancak, İslâm, eşiyle bu anlamda ilişki kesmeyi dört aylık süre ile sınırladı. Koca bu süre içinde her an yemininden dönüp, eşiyle barışabilecek ve yemin keffareti vererek uhrevî sorumluluktan kurtulabilecektir. Ancak eşine dönmeksizin dört aylık müddet sona ererse evlilik de sona erer.

    • Îlâ'da belirli bir süre veya süresiz olarak eşine yaklaşmamak üzere, Allah'a veya O'nun örfen yemin için kullanabilen ilâhî sıfatlarına kocanın yemin etmesiyle süre başlar. Koca, cinsel temastan uzak kalmayı, kendisine ağır gelebilecek bir adağa veya boşama gibi bir şarta bağlamak suretiyle de îlâ tasarrufunda bulunabilir.

    • - "Allah'a yemin olsun ki, dört ay sana yaklaşmayacağım!“

    • - "Vallahi, bundan sonra seninle temasta bulunmam",

    • - "Seninle temasta bulunursam üzerime hac farz olsun veya yüz rekat namaz kılmak üzerime borç olsun",

    • - "Seninle temasta bulunursam, evliliğimiz sona ermiş olsun" gibi sözlerle ilâ meydana gelir. Bunlar boşamada olduğu gibi, niyete bağlı olmaksızın sonuç doğuran açık sözcüklerdir. Kimi zaman, niyet edilerek kinayeli sözcüklerle de îlâ işlemi başlatılabilir. Eşiyle ilişiğini kesmeyi kastederek;

    • - "Bundan sonra seninle bir yastığa baş koymam, seninle bir yatağa yatmam" gibi sözler bu niteliktedir



    Îlâ'nın Geçerlilik Şartları: 1. İlâ yapan kocanın, ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük çocuk ve akıl hastasının yapacağı ilâ geçerli değildir. 2. Nikâh akdinin devam etmesi veya kadının cayılabilir boşamadan dolayı iddet beklemekte olması gerekir. Kadın, üç boşama veya bir kesin (bâin) boşama ile boşanmışsa, artık ilâ'ya gerek kalmaz. 3. İlâ'nın bir yerle sınırlandırılması gerekir. Çünkü kocanın bu yer dışında cinsel temasta bulunması mümkündür. 4. Eşinden ayrı kalma süresi, ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş bulunmalıdır.

    • Îlâ'nın Geçerlilik Şartları: 1. İlâ yapan kocanın, ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük çocuk ve akıl hastasının yapacağı ilâ geçerli değildir. 2. Nikâh akdinin devam etmesi veya kadının cayılabilir boşamadan dolayı iddet beklemekte olması gerekir. Kadın, üç boşama veya bir kesin (bâin) boşama ile boşanmışsa, artık ilâ'ya gerek kalmaz. 3. İlâ'nın bir yerle sınırlandırılması gerekir. Çünkü kocanın bu yer dışında cinsel temasta bulunması mümkündür. 4. Eşinden ayrı kalma süresi, ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş bulunmalıdır.

    • Dört aydan kısa süreli ilâ, evlilikle ilgili bir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, süre dolmazdan önce eşine dönerse, yeminini bozmuş sayılacağı için sadece yemin keffâreti gerekir.

    • Dört ay ve daha fazla bir süreyi kapsayan ilâ hukuki sonuçlarını doğurur. Bu durumda koca, dört ay dolmazdan önce her an eşine dönebilir. Bu takdirde yeminini bozmuş sayılacağı için, kendisine yemin keffâreti gerekir.

    • Kocanın eşine dönmesi cinsel temasta bulunmakla veya bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak gerçekleşir.

    • Yemin Allah'ın ismi veya örfen yemin etmede kullanılan ilâhî bir sıfatıyla yapılmışsa, bunun bozulması halinde, diğer yeminlerde olduğu gibi keffâret gerekir. Bu da varlıklı koca için; on fakiri bir gün doyurmak veya giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Koca fakirse, arka arkaya üç gün oruç tutar.

    • Yemin; "Seninle cinsel temasta bulunursam, üzerime hac farz olsun veya bu taktirde sen benden boş ol" gibi bir adağa yahut bir şarta bağlanmışsa, dört ay dolmadan yemin bozulunca, üzerine hac farz olur. Boşama şartına bağlamada ise evlilik sona erer.

    • Dört aylık süre dolmuş bulunursa, ilâ genel gayesine ulaşmış olur. Hanefîlere göre, bu durumda hâkime başvurmaya gerek olmaksızın, mücerred olarak sürenin geçmesiyle "bâin boşama" meydana gelir.



    Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre ise, İlâ'da dört ay tamamlanınca, evlilik kendiliğinden sonra ermez. Bu durumda koca eşine döner veya onu boşar. Her ikisini de yapmazsa, kadın hâkime başvurarak boşanma isteğinde bulunur ve hâkim eşleri boşar. Her iki durumda da bir "ric'î (cayılabilir) boşama" meydana gelir.

    • Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre ise, İlâ'da dört ay tamamlanınca, evlilik kendiliğinden sonra ermez. Bu durumda koca eşine döner veya onu boşar. Her ikisini de yapmazsa, kadın hâkime başvurarak boşanma isteğinde bulunur ve hâkim eşleri boşar. Her iki durumda da bir "ric'î (cayılabilir) boşama" meydana gelir.

    • Dört ay süreyle bir araya gelmeyen ve belki birbirine dargın olarak günlerini geçiren eşlerin birbirine karşı sevgi ve saygı duygularını kaybettikleri söylenebilir. Nitekim Hz. Ömer'in uzakta bulunan askerlerin eşlerinden en çok dört aydan fazla ayrı kalmamalarını bildirdiği bilinmektedir.

    • LİÂN (MÜLÂANE)

    • Zina sebebiyle evliliği sona erdirme yöntemine liân veya mülâane denir. Mülâane sözcüğü "karşılıklı lânetleşme" anlamına gelmekte olup, kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle isbat edememesi durumunda, hakim önünde, özel şekilde ve karşılıklı olarak yeminleşmesi demektir.

    • Liân'ı doğuran sebep şudur. Bir erkek yabancı bir kadına zina ithamında bulunursa, bunu dört şahitle isbat etmesi gerekir. Aksi halde zina iftirası yapmış sayılır ve kendisine seksen sopa vurulur. Hanefî ve Hanbelîlerin ortak tarifine göre mülâane; koca tarafından, yalan söylüyorsa Allah'ın laneti kendi üzerine çekilerek yeminlerle güçlendirilmiş olan şehadetlerdir. Kadın da, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın gazabını üzerine çeker. Bu yeminleşme İslâm hâkimi önünde yapılır ve koca için zina iftirası cezası (kazf), kadın için ise zina cezası (recm) yerine geçer. Başka bir deyimle mülâane bu cezaları düşürür.



    Mulâane ayetinin (en-Nûr, 24/6-9.) ilk uygulaması Hilâl b. Ümeyye ailesi üzerinde oldu. Hz. Peygamber, Hilâl'i çağırdı. Hilâl, doğru söylediğine dair, dört defa Allah'ı şahit tutup, beşincide, eğer yalan söylüyorsa, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istedi. Sonra karısı getirtilerek, o da aynı şekilde yemin etti. Beşincide, eğer kocası doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diledi. Allah'ın elçisi sonra onların arasını ayırdı.

    • Mulâane ayetinin (en-Nûr, 24/6-9.) ilk uygulaması Hilâl b. Ümeyye ailesi üzerinde oldu. Hz. Peygamber, Hilâl'i çağırdı. Hilâl, doğru söylediğine dair, dört defa Allah'ı şahit tutup, beşincide, eğer yalan söylüyorsa, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istedi. Sonra karısı getirtilerek, o da aynı şekilde yemin etti. Beşincide, eğer kocası doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diledi. Allah'ın elçisi sonra onların arasını ayırdı.

    • Liân'ın sebebi ikidir:

    • 1 - Bir erkeğin karısına, yabancı bir kadına isnat edildiği zaman zina cezası uygulamasını gerektiren zina isnadında bulunması.

    • 2 - Babanın henüz doğmamış olan veya doğmuş bulunan çocuğun nesebini reddetmesi.

    • Liân'ın şartları: 1. Eşler arasında evliliğin devam etmekte olması gerekir. Eşlerin daha önce cinsel temasta bulunmamış olması hükmü değiştirmez. Evli olmayanlar arasında veya yabancı bir kadına zina isnadında bulunulması hâlinde mulâane yoluna gidilemez. Bir erkek, yabancı bir kadına zina isnadında bulunduktan sonra onunla evlense, kendisine yalnız kazif cezası gerekir, Liân uygulanmaz. 2. Nikâh akdinin sahih olması gerekir. Meselâ, şahitsiz evlenen ve bu sebeple nikâhı fasit olan eşe mulâane uygulanmaz. 3. Kocanın şahitlik yapma ehliyetine sahip olması. Bu durum; eşlerin akıllı, ergin ve müslüman olmasını ve kazif suçundan dolayı had cezasına çarptırılmamış bulunmasını gerektirir. Eşlerin âmâ veya fâsık olması sonucu etkilemez.



    Çocuğun nesebini red edebilmek için bazı şartların bulunması gerekir:

    • Çocuğun nesebini red edebilmek için bazı şartların bulunması gerekir:

    • 1. Hâkimin eşler arasında ayrılık kararı vermesi. Çünkü ayrılığa hüküm verilmeden önce, nesebi red gerekmez. 2. Nesebin, Ebû Hanîfe'ye göre, en geç bir hafta içinde, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre lohusalık süresi içinde reddedilmesi gerekir. Çoğunluğa göre, neseb reddinin en kısa sürede (fevrî) yapılması gereklidir. 3. Nesebin kabulü anlamına gelen bir işlemin yapılmaması gerekir. 4. Eşlerin ayrılması sırasında çocuğun hayatta olması şarttır. Mulâane sırasında yeminden kaçınma veya lian'dan dönme hâlinde; Hanefîlere göre lian'dan kaçınan koca ise, yemin edinceye veya yalan söylediğini itiraf edinceye kadar hapsedilir. Hapis cezasının bir yarar sağlamayacağı belli olursa, kazif cezası uygulanır. Yeminden kaçınan kadınsa, mulâane yapması ve kocasını tasdik etmesi için hapsedilir. Kocasını doğrularsa serbest bırakılır. Hanefiler dışındaki çoğunluk İslâm hukukçularına göre, liândan kaçınanlara zina cezası uygulanır. Çünkü liân, zina cezasının yerine geçmiştir.

    • Koca, hâkim önünde yapılan liân işleminden sonra, yemininden dönerse kendisine kazif cezası verilir.



    Liân'ın Sonuçları:

    • Liân'ın Sonuçları:

    • 1. Kocadan kazif veya tâzir cezası düşer. Kadın da zina cezasından kurtulur. 2. Mulâaneden sonra, eşlerin cinsel temasta bulunması haram olur. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Mulâane yapanlar artık bir araya gelemez."

    • 3. Eşler, mulâane sonunda hâkim kararı ile birbirinden ayrılmış olurlar. Burada, hâkimin ayırma hükmü, Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre "bâin talâk" niteliğindedir. Koca, daha sonra, yalan söylediğini ikrar eder veya şahitlik yapma ehliyetini kaybederse karısı kendisinin helali olur. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, liân sonucu gerçekleşen ayrılık, süt hısımlığı yüzünden ayrılıkta olduğu gibi "nikâh akdini fesih" niteliğindedir; ebedî haramlığı gerektirir ve artık bu iki eşin yeniden evlenmesi mümkün olmaz. 4. Zina fiiline bağlı olarak doğan veya doğacak olan çocuğun nesebi baba yönünden reddedilmiş sayılır. Artık bu koca ile çocuk arasında miras ve nafaka hukuku cereyan etmez.

    •  

























     

    •  





    Yüklə 445 b.

    Dostları ilə paylaş:
    1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin