Dinen gerçekleşen bir boşamadan sonra aynı gerekçeyle başvurulan mahkemenin verdiği boşanma kararı, önceki boşamanın teyit ve tescilidir; ayrı bir boşama sayılmaz
Dinen gerçekleşen bir boşamadan sonra aynı gerekçeyle başvurulan mahkemenin verdiği boşanma kararı, önceki boşamanın teyit ve tescilidir; ayrı bir boşama sayılmaz.
Fakat önceki boşamayı takip eden ikinci temizlik devresinde başka bir nedenle yapılan müracaat sonucunda mahkemece verilen boşanma kararı yeni ve ayrı bir boşama anlamına gelir.
Dinen geçerli bir talaka bağlı olan iddet bittikten sonra mahkemenin vereceği boşanma kararı, o sırada eşler ararsında evliliğe ilişkin herhangi bir bağ kalmamış olduğundan, dinen boşama sayılmaz.
BİR VEYA İKİ TALAKLA BOŞANMIŞ OLAN BİR KADIN İDDET SÜRESİNİN SONA ERMESİNDEN SONRA BAŞKA BİR ERKEKLE EVLENEBİLİR Mİ?
Bir veya iki talakla boşanmış olan bir kadın, Hanefî mezhebine göre üç hayız, Şâfiî mezhebine göre ise üç temizlik süresi iddet bekler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.” (Bakara, 2/ 228) buyurulmaktadır.
Eğer boşama ric’î ise iddet bekleme süresi içinde kocası kendisine sözlü ya da fiili olarak dönebilir. Bu süre içinde koca dönmez ise talak bâine dönüşür.
Bâin talakta olduğu gibi eşler isterlerse, evliliklerini yeni bir nikah kıyarak devam ettirebilirler. Veya kadın isterse, iddet süresini tamamladıktan sonra başka bir erkekle de evlenebilir.
Kadının bir başka erkekle evlenebilmesi için talakın üçünün de gitmiş olması şart değildir.
BOŞANAN KADININ MALİ HAKLARI NELERDİR?
BOŞANAN KADININ MALİ HAKLARI NELERDİR?
Boşanan kadın, eğer halvet-i sahiha veya zifaf gerçekleşmişse hakkı olan mehrin tamamını alır. Ayrıca erkek eşini, onun talebi olmaksızın boşamışsa, müt’a adı verilen tazminatı da ödemesi, Şâfiî mezhebine göre vacip, Hanefî mezhebine göre müstehab görülmüştür
Şayet nikah esnasında veya sonrasında belirlenmiş bir mehir yoksa, kadının, başta kız kardeşleri olmak üzere kendisine babası tarafından olan akrabalarından eğitim, güzellik, sosyal statü itibariyle denk sayılacak bir bayanın aldığı mehri hak eder. Buna mehr-i misil denir. Ayrıca erkeğin, boşadığı kadının bekleyeceği iddet süresince, nafaka ve mesken temin etmesi gerekir
Şayet bir kadın henüz kocası ile cinsel birliktelik yaşamadan veya halvet-i sahiha meydana gelmeden boşanmışsa, belirlenen mehrin yarısını, mehir belirlenmemişse, fıkıh ıstılahında müt’a denilen tazminatı hak eder.
Kur’an ve hadiselerde müt’a’nın ne kadar olduğu belirlenmemiş, bu konuda sadece erkeğin sahip olduğu maddi imkânlar esas alınmıştır.
Ancak fakihler, ilgili naslardan ve uygulamalardan yola çıkarak, özellikle de hâkim tarafından belirlenmesi halinde müt’anın mehri misli geçmemesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Bu sebeple mahkemenin mehr-i mislin yarısını aşan veya fahiş kabul edilebilecek bir tazminatı belirlemesi halinde kadının mezkûr miktardan fazlasını alması haksız kazanç sayılacağından fazla miktarı tekrar eski eşine iade etmesi gerekir.
Ancak taraflar kendi aralarında anlaşarak, muayyen bir miktar belirlemişlerse, bu durumda müt’anın mehr-i mislin yarısından fazla olmasında bir sakınca olmadığı da söylenmiştir.
BOŞANMADA, EVLENMEDEN ÖNCE EDİNİLEN MALLARIN DURUMU VE EVLENDİKTEN SONRA BERABER EDİNİLMİŞ MALLARIN PAYLAŞIMI NASILDIR?
BOŞANMADA, EVLENMEDEN ÖNCE EDİNİLEN MALLARIN DURUMU VE EVLENDİKTEN SONRA BERABER EDİNİLMİŞ MALLARIN PAYLAŞIMI NASILDIR?
İslam hukukuna göre boşanma durumunda eşler arasında mal paylaşımı şu esaslar çerçevesinde gerçekleştirilir:
1- Eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları mallar kendilerine aittir. Diğer eşin o malda hakkı yoktur.
2- Evlilik esnasında erkeğin, eşine bazı hediyeler vermesi adettendir. Meydana gelecek bir boşanmada erkek, eşine vermiş olduğu bu hediyeleri geri alma hakkına sahip değildir.
3- Kadının kendi parasıyla satın aldığı eşyaların tümü boşanma halinde yine kendisine kalır. Kocasının bunları ondan almaya hakkı yoktur.
4- Erkek veya kadından kimin parası ile satın alınmış olduğu bilinmeyen ve boşanma halinde kime ait olduğu konusunda görüş ayrılığı çıkan ev eşyasında ise şu çözümlemeye gidilir. Tamamen erkeğin kullanımı için bulunan ev eşyası erkeğe, tamamen kadının kullanımı için bulunan eşyalar ise kadına aittir. Bunun dışındaki eşyalar ise, evde çalışanın erkek olması halinde erkeğe ait olur.
Meselenin hukuki boyutu yukarıda anlatıldığı gibi olmakla beraber, boşanma halinde tarafların, yaşamış olduğu birlikteliği, tamamen göz ardı ederek, mal bölüşümünde kavgaya tutuşmaları dinen uygun değildir. Bu konularda iyi niyeti ve erdemli davranmayı ihmal etmeden, müsamaha ile hareket edilmesi uygun olur.
İslam âlimleri nikah ile sıhrî mahremiyetin oluşacağı konusunda görüş birliği halindeyken, zina, şehvetle dokunma veya şehvetle öpme yoluyla sıhriyetin oluşup oluşmadığı konusunda farklı kanaatlere sahip olmuşlardır.
Hanefî mezhebi, “Babalarınızın nikahladıkları kadınları nikahlamayın.” ayetindeki nikah kelimesinin hakiki anlamını cinsel ilişki olarak aldıklarından zina yoluyla sıhriyetin oluşacağını söylerken, buna şehvetle dokunma ve öpmeyi de eklemiştir.
Buna göre, bir kimse gelinine cinsel tacizde bulunursa, Hanefî mezhebine göre oğlu ile gelini artık evli olarak kalamazlar ve birbirlerine ebedi olarak haram hale gelirler
Şâfiî ve Mâlikî mezheplerinde ise, sıhriyet yolu ile mahremiyetin meydana gelmesi için nikah şart olup, zina, şehvetle öpme ve dokunma ile mahremiyet oluşmaz