Kur’an’ın Kâmil İlminin Peygamber’e ve Masum İmamlara Özel Olması
Kuleyni’nin (r.h) Kâfi’de “innehu lem yecmau’l-Kur’ane külluhu ille’l-eimme, aleyhimüsselam ve innehum ya’lemune ilmehu külluhu” babında geçen rivayette olduğu gibi bazı rivayetlerden anlaşılmaktadır ki Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) sonra Kur’an’ın bütün mana ve maarifine vakıf müfessirler Müminlerin Emiri ve ondan sonra da on bir İmamla sınırlıdır. Bu rivayetlerin bir örneği şöyledir:
- İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
عن ابی جعفر علیه السلام انه قال ما یستطیع احد ان یدعی ان عمده جمیع القرآن کله ظاهره و باطنه غیر الاوصیاء165
“Vasiler dışında hiçkimse Kur’an’ın hepsini, zâhir ve bâtınını elinde tuttuğunu iddia edemez.”
Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) vasilerini on iki kişi olarak tefsir eden rivayetler hatırlanırsa, bu rivayetin, Kur’an’ın bütün manalarına vakıf müfessirlerin on iki kişi olduklarına delaleti aşikardır.
- Bureyd b. Muaviye şöyle der: Ebu Cafer’e (İmam Muhammed Bakır, aleyhisselam) dedim ki:
عن ابو برید بن معاویة قال قلت لابی جعفر علیه السلام قل کفی بالله شهیدا بینی و بینکم و من عنده علم الکتاب. قال ایانا عنی و علی اولنا و افضلنا و خیرنا بعد النبی صلی الله علیه و آله166
“De ki: Allah ve kitabın bilgisi yanında olan kişi seninle benim aramda şahit olarak yeter (yani manasını izah etmesi için bu ayeti Hazret’e okudum).” Şöyle buyurdu: “Allah ‘yanında kitabın ilmi olan kişi’ ile bizi kasdetmiştir. Ali de bizim ilkimiz, en üstünümüz, en iyimizdir.”
Bu rivayetin senedi sahihtir.167 Delalet açısından da diğer rivayetler gözönünde bulundurulduğunda “iyyânâ”dan maksadın Ali (a.s) ve ondan sonra on bir İmam olduğunda tereddüt yoktur.168 Kur’an’ın bütün manalarını bilen ikinci müfessir bahsinde “kitabın ilmi”nin tüm Kur’an ilimlerindeki zuhurunu izah etmiştik. Buna göre bu rivayet, Kur’an’ın tüm mana ve ilimlerinin Hz. Ali’den (a.s) sonra on bir İmamın nezdinde de bulunduğuna delalet etmektedir. “İyyânâ”nın “anni”ye takdiminden, Kur’an ilimlerinin tamamının onlara mahsus olduğu anlaşılmaktadır.169 Bu mahsus olma halinin kendisi, “kitabın ilmi”nin tüm Kur’an ilimlerindeki zuhuruna bir başka delildir. Çünkü bazı Kur’an ilimleri onlara mahsus değildir. İmam Sadık’tan (a.s) gelen başka rivayetlerde şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Allah’a yemin olsun ki, kitabın tüm ilmi bizim elimizdedir.”170 Bu rivayetler de onların Kur’an’ın tüm ilimlerine ve anlamlarına vakıf olduklarını vurgulamaktadır.
Âl-i İmran suresi yedinci ayette geçen “وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ” cümlesi, “ilimde derinleşenler”i hususen Masum İmamlar olarak tefsir eden rivayetlerle birlikte düşünüldüğünde Kur’an’ın bütün ilimleri ve manalarının On İki İmama hasredilmesine bir başka delil oluşturur. Çünkü bu cümle, Kur’an’ın tevil ilminin -maarifinin bir bölümüdür- Allah’a ve ilimde derinleşenlere has olduğuna delalet etmektedir ve ilimde derinleşenlerden başka hiçkimse Kur’an’daki manaların bu bölümüne vakıf değildir. Rivayetler de ilimde derinleşenlerin sadece Masum İmamlar olduklarına delalet etmektedir. Kuleyni (r.h), Kafi’nin “kitabu’l-hücce”sinde bir babı “inne’r-rasihine fi’l-ilmi humu’l-eimme aleyhimüsselam” adıyla akdetmiş ve burada birtakım rivayetler zikretmiştir. Senedi de sahih olan ilk rivayet şöyledir:
İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
عن ابی عبد الله علیه السلام قال نحن الراسخون فی العلم و نحن نعلم تأویله171
“Biz ilimde derinleşenleriz ve Kur’an’ın tevilini biliriz.”
“Biz”den kasıt, aynı babın sonraki rivayetleri itibariyle Peygamber’in (s.a.a) vasileri172, yani İmam Ali ve ondan sonraki İmamlardır.173 Cümlede haberin ma’rife, yani “el-rasihun fi’l-ilm” şeklinde olması da ilimde derinleşenlerin onlar olduklarının delilidir. Çünkü haberde asıl olan nekre kullanılmasıdır ve ma’rife olmanın izahlarından biri de sınırlamaya delalet etmesidir.174 Burada en uygun açıklama da budur.
Kuleyni başka bir babta şu rivayeti aktarmıştır:
İmam Sadık (a.s) buyurdu ki: “Biz, Allah azze ve cellenin itaati vacip kıldığı bir topluluğuz... Biz ilimde derinleşenleriz...”175
Bu rivayetin senedi de sahihtir.176 Önceki rivayetin delaletini izah ederken söylenenler gözönünde bulundurulduğunda bu rivayetin iddiaya delaleti de aşikardır.
Nehcu’l-Belağa’da da şöyle geçmektedir:
أین الذین زعموا انهم الراسخون فی العلم دوننا کذبا و بغیا علینا ان رفعنا الله و وضعهم و اعطانا و حرمهم177
“Yalan söyleyerek ve hasetle, bizim değil kendilerinin ilimde derinleşenler olduğu söyleyenler nerede? Halbuki Allah bizi yükseltti, onları ise yere çaldı. Bize lütufta bulundu, onları ise mahrum etti.”
Sadece kaynaklarını zikredeceğimiz başka rivayetler de vardır.178 Rivayetlere ilaveten “ilimde derinleşenler” cümlesinin kendisi Peygamber’den (s.a.a) ve Masum İmamlardan başkasına uygulanamayacak bir anlama sahiptir. Çünkü lugatta “rasih”, sabit179 manasına gelir ve “el-ilm”deki elif ve lam, cins bildiren elif-lam’dır. Buna göre ilimde derinleşenler, mutlak anlamda ilimde sabit duran ve ayakları sağlam basan kimseler olmaktadır. Her konuda ilmin hakikatine ulaştığı için hiçbir meselede görüşü değişmeyecek şekilde ilimde sabit duran ve ayakları sağlam basanlar yani. Böyle kişiler, Peygamber ve Masum İmamlardan (a.s) başkası değildir. Çünkü ilimleri vahiyden kaynaklandığı ve kalpleriyle ilmin hakikatini bulabildiklerinden sadece onların görüşleri değişikliğe uğramaz.180
Dostları ilə paylaş: |