Tefsir ekolleri I. Cİlt ilk Müfessirler, Rivayet Ekolü, Rivayet Tefsirleri


Kur’an’ın Bütün Manalarına Vakıf Olak Ehl-i Beyt



Yüklə 7,5 Mb.
səhifə26/168
tarix07.01.2022
ölçüsü7,5 Mb.
#86767
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   168
Kur’an’ın Bütün Manalarına Vakıf Olak Ehl-i Beyt

“Ehil” kelimesine lugatta yaraşan, layık151, hakeden152 manası verilmiştir. Örfte de aynı anlamda kullanılmıştır. Bu nedenle


اللهم ان لم اکن اهلا ان ابلغ رحمتک فرحمتک اهل ان تبلغنی و تسعنیduasında ve
الهی ما عبدتک خوفا من نارک و لا طمعا فی جنتک بل وجدتک اهلا للعبادة فعبدتک153 hadisinde “ehil” kelimesi aynı anlamı zihne çağrıştırır. Fakat bir şeye veya şahsa izafe edildiğinde -çoğunlukla da böyle olur- izafe edilen münasebetiyle ondan başka bir mana anlaşılabilir. “Ehl-i Beyt” kelimesine bir kesim evin sakinleri manasını vermiştir.154 Feyyumi “el-Ehl”e “ehl-i beyt” manası verdikten sonra şöyle demiştir: “Onda asıl olan akrabalıktır.”155 Ragıb da kendisiyle nesep bağı bulunan kimseler konusunda şahsın “ehl-i beyt”inin mecazi kullanımından bahsetmiştir.156 Bundan dolayı lugatta her şahsın “ehl-i beyt”inin, onun evinin sakinleri, yani karısı ve çocukları manasına geldiği söylenebilir. Ama aynı zamanda onun akrabaları anlamında da kullanılmaktadır. Örfte de bir şahsın ehl-i beyti onun ailesi -karısı ve çocukları- anlamına gelmektedir. Bazen de sülalesi ve akrabaları için kullanılmaktadır.

Peygamber (s.a.a) konu olduğunda, Hz. Peygamber’in evi vahyin nüzul mahalli ve nübüvvet evi olduğundan, ehl-i beyt kavramının iki kullanımı sözkonusudur. Bazen Peygamber’in ehl-i beyti denilmekte ve Hazret’in ikamet yeri kasdedilmektedir. Bu kullanımda kavramın vahyin nüzul mahalli ve nübüvvet hanesi olması bahis konusu değildir. Bu durumda ehl-i beyt kelimesi, başkaları için kullanıldığı anlamda, yani Hazret’in ailesi (eş ve çocukları) manasında ya da genel olarak akrabaları anlamında Hz. Peygamber için de kullanılmış olmaktadır. Kimilerinin Peygamber’in (s.a.a) ehl-i beytine onun eşleri, kızları ve damadı (a.s) manası vermeleri157 bu kullanıma uygundur. Fakat kimi zaman Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyti, Hazret’in evinin vahyin nüzul mahalli ve nübüvvet hanesi olması bakımından kullanılmaktadır. Bu durumda hanenin sakinleri, Hz. Peygamber’in ailesi veya genel olarak akrabaları anlamına gelmez. Bilakis ilim, amel ve insani sıfatlar açısından Hazret’in evine layık olan bireyler kasdedilmektedir. Bu kullanımın delili, Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) defalarca Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i (salavatullahi aleyhim) çağırıp üzerlerine bir örtü örterek “Bunlar benim ehl-i beytimdir” buyurduğunu haber veren çok sayıda rivayettir.158 Hz. Peygamber’in eşlerinden bazıları, “Ey Allah’ın Rasülü, biz ehl-i beytinden değil miyiz?” dediklerinde Hazret, muhtelif ifadelerle rivayet edilen hadislerde bu soruya hep olumsuz cevap vermiştir.159 Hz. Peygamber’den (s.a.a) gelen bu rivayetlerde ehl-i beyt mensuplarının tanıtımının ikinci manada kullanıldığı gayet açıktır. Yani ilim ve amel bakımdan nübüvvet evine yaraşır olan akrabalarından bireyleri ümmetine tanıtmak istiyordu. Çünkü öncelikle, Hazret’in ehl-i beyt üyeleri birinci kullanıma göre aşikardı ve tanıtılmaya muhtaç değildi. İkincisi, tanıtım, Hz. Peygamber’in o zamandaki ehl-i beytinin, adı geçen dört kişiye münhasır olduğuna delalet edecek biçimde yapılmıştır. Hâlbuki Ehl-i beyt, birinci kullanıma göre başkalarını da kapsamaktadır. Üçüncüsü, birinci kullanımda Hazret’in eşleri, onun ehl-i beytinin bir parçasıdır, ama bu tanıtımda Hz. Peygamber’in eşleri ehl-i beytten sayılmamakla kalmamış, bilakis bu rivayetlerin çoğunda onların ehl-i beyt kabul edilmelerine olumsuz cevap verilmiştir. Dolayısıyla Peygamber’in ehl-i beyti için ikinci kullanım kesin ve inkâr edilemezdir.

Aynı şekilde Nebiyy-i Ekrem (s.a.a) sakaleyn hadisinde Ehl-i Beyt’i Kur’an’la aynı ağırlıkta zikretmiş, Kur’an ve onlar hakkında “sakaleyn” tabirini -olağanüstü azamet ve değere delalet eder- kullanmış, Kur’an’a ve onlara yapışmayı sapmamanın şartı kabul etmiş ve onların Kur’an’la ebedi bağlılığını bildirmiştir. Bu özellikler gözönünde bulundurulduğunda açıktır ki bu hadiste geçen Ehl-i Beyt birinci anlamda, yani Hz. Peygamber’in (s.a.a) eşleri veya genel olarak akrabaları manasında değildir. Aksine, ikinci anlamda, yani Hz. Peygamber’in, nübüvvet evine yaraşır ve o hususiyetleri taşıyan akrabalarından fertler manasındadır. Böyle kimseleri net olarak tanımanın Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) bizzat tanıtmasından başka yolu olmadığı ortadadır. Bu yüzden bazı rivayetlerde geçtiğine göre, Allah Rasülü (s.a.a) sakaleyn hadisini zikrettiğinde Cabir b. Abdullah Ensari sordu: “Ey Allah’ın Rasülü, ıtretiniz kimlerdir?” Allah Rasülü buyurdu: “Ali, Hasan, Hüseyin ve kıyamete kadar Hüseyin’in evlatlarından imamlar.”160

Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hamvini, Fevaidu’s-Simtayn’da, Şeyh Hür Amuli İsbatu’l-Hidaye’de Hz. Ali’nin (a.s) sahabeden bir toplulukla sohbetini ayrıntılı olarak rivayet etmiştir. Rivayetin bir bölümü şöyledir:



انشدکم الله اتعلمون ان رسول االه صلی الله علیه و آله قام خطیبأ لم یخطب بعد ذالک فقال یا ایها الناس انی تارک فیکم الثقلین کتاب الله و عترتی أهل بیتی فتمتسکوا بهما لن تضلوا فان اللطیف (الخبیر) أخبرنی و عهد الی انهما لن یتفرقا حتی یردا علی الحوض. فقام عمر بن الخطاب شبه المغضب فقال یا رسول الله أکل اهل بیتک قال لا و لکن اوصیائ منهم اولهم أخی و وزیری و اورثی و خلیفتی فی امتی و ولیی کل مؤمن بعی هو اولهم ثم ابنی الحسن ثم ابنی الحسین ثم تسعة من ولد الحسین واحد بعد واحد حتی یردوا علی الحوض شهداء الله فی ارضه و حججه علی خلقه و خزان علمه و معادن حکمته من أطاعهم أطاع الله و من عصاهم عصی الله فقالوا کلهم نشهد ان رسول الله صلی الله علیه و آله قال ذلک 161

“Allah iyiliğinizi versin, Allah Rasülü’nün (s.a.a) okuduğu son hutbede şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz: “Ey insanlar! Aranızda iki paha biçilmez şey bırakıyorum. Allah’ın kitabı ve ıtretim, ehl-i beytim. Şu halde bu ikisine sarılırsanız asla sapmazsınız. Çünkü lütuf sahibi (herşeyden haberdar olan) Allah, havzda bana gelinceye dek bu ikisinin hiçbir zaman (birbirinden) ayrılmayacağını haber verdi.” Sonra Ömer b. Hattab hışımla ayağa kalktı ve dedi ki: “Ey Allah’ın Rasülü, (s.a.a) bütün sülalen mi?” Allah Rasülü şöyle buyurdu: “Hayır. İçlerinden benim vasim olanlar. Bunların ilki de kardeşim, vezirim, varisim, ümmet içindeki halefim ve benden sonra her müminin velisidir. O, onların ilkidir. Sonra oğlum Hasan, sonra oğlum Hüseyin, daha sonra Hüseyin’in evlatlarından dokuz kişi, birbiri ardınca havzda yanıma ulaşıncaya dek gelecekler. Onlar Allah’ın yeryüzündeki delilleri, halka karşı hüccetleri, onun ilminin hazinedarları ve onun hikmet madenleridir. Kim onlara itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Kim emre itaatsizlik ederse Allah’a itaatsizlik etmiştir.” Bunun üzerine onlar (yani sahabe topluluğu) şöyle dedi: “Allah Rasülü’nün (s.a.a) buyurduğu söze şahitlik ederiz.”

Şeyh Saduk (r.h) muteber senedle şöyle rivayet etmiştir:

سئل امیرالمؤمنین علیه السلام عن معنی قول رسول الله صلی الله علیه و آله انی مخلف فیکم الثقلین کتاب الله و عترتی من العترة فقال انا و الحسن و الحسین و الائمة التسعة من ولد الحسین تاسعهم مهدیهم و قائمهم لا یفارقون کتاب الله و لا یفارقهم حتی یردوا علی رسول الله صلی الله علیه و آله حوضه162

“Allah Rasülü’nün (s.a.a) “İki paha biçilmez şeyi, Allah’ın kitabını ve ıtretimi size bırakıyorum” sözü hakkında Müminlerin Emiri’ne (a.s) sordular: “Itret kimlerdir?” Buyurdu ki: “Ben, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evlatlarından dokuz imam. Dokuzuncuları Mehdi ve kaimdir. Havzda (Kevser) Allah Rasülü’ne (s.a.a) ulaşıncaya dek Allah’ın kitabından ayrılmazlar ve Allah’ın kitabı (da) onlardan ayrılmaz.”

Bu rivayetten -senedi sahihtir- birkaç sonuç çıkmaktadır:

1. Sakaleyn hadisinde Kur’an’la eşit ağırlıkta zikredilmiş olan Peygamber’in ıtreti, ilki Hz. Ali (a.s), sonuncuları da Hz. Mehdi (af) olan on iki kişidir.

2. Onlar hiçbir zaman Allah’ın kitabından ayrılmazlar. Bu da hata ve hevadan masum olduklarının delilidir.

3. Allah’ın kitabı kıyamete kadar onlardan ayrılmaz. Bu onların Kur’an’ın bütün mana ve maarifine dair ilmine, unutkanlıktan masun olduklarına ve Kur’an’ın tüm anlam ve öğretilerini tefsir edecek yeterlilikte olduklarına delildir.

Sakaleyn hadisindeki ıtret ve Ehl-i Beyt’i bu on iki kişiyle sınırlayan başka rivayetler de vardır. Dipnotta bunların sadece kaynaklarına değinilmekle yetinilmiştir.163 Dolayısıyla Allah Rasülü’nün (s.a.a), sakaleyn hadisinin delaletine göre Kur’an’ın bütün manalarına vakıf olan ıtret ve ehl-i beytinden maksat, önceki rivayetlerde adı geçen bu on iki kişidir. Bu ifadeye göre sakaleyn hadisinin -sıhhati üzerinde Şia ve Ehl-i Sünnet’in ittifakı vardır-, Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden Emirulmüminin (a.s) ve diğer on bir kişinin Kur’an’ın bütün malumatına vakıf olduğuna ve Kur’an’ın tamamını tefsir etme yeterliliği bulunduğuna delaleti apaçık ortadadır. Yine, Kur’an’ın tüm anlam ve öğretilerine vakıf olan Allah Rasülü’nden (s.a.a) ve Emirulmüminin’den (a.s) başka müfessirlerle de tanıştık. Hatırlatmak gerekir ki Sahih-i Bureyd ve Sahih-i Ebi’s-Sabah gibi -Allah Rasülü’nün (s.a.a) Kur’an’ın tüm manalarına vakıf olduğu hakkında- daha önce geçen rivayetlerden bir kısmı da bu meseleye delalet etmektedir. Çünkü diğer rivayetler gözönünde bulundurulduğunda Sahih-i Bureyd’de geçen vasilerden maksadın Müminlerin Emiri (a.s) ve diğer on bir İmam olduğu ve Sahih-i Ebi’s-Salah’taki “nâ” zamiriyle de on bir İmamın kasdedildiği anlaşılmaktadır. Bu meseleye delalet eden rivayetler pek çoktur. Uzatmama kuralına riayet ederek sadece kaynaklarına değinmekle yetineceğiz.164


Yüklə 7,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   168




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin