İmam Ali (a.s) ve Tüm Kur’an’ın Tefsiri
Hz. Ali’nin Kur’an’ın tüm anlamlarını tefsir edecek ve tefsire ilişkin her soruya cevap verecek kapasitede olduğuna ve kendi zamanındaki insanların kabiliyetleri ve salahiyetleri miktarınca ve arzu ettikleri kadarıyla Kur’an-ı Kerim’i onlara tefsir ettiğine tereddüt yoktur. Saffar, muttasıl senedle Yakub b. Ca’fer’den şöyle rivayet etmiştir:
Mekke’de Ebu’l-Hasan’la (Ali aleyhisselam) birlikte idim. Bir adam ona şöyle dedi: “Allah’ın kitabından hiç işitmediğim bir şeyi gerçekten tefsir edebilir misin?” Ebu’l-Hasan şöyle buyurdu: “(Allah’ın kitabı) herkesten önce bize nazil oldu, insanlar arasında tefsir edilmeden önce bize tefsir edildi. Biz haram ve helali, nasih ve mensuhu, seferi (yolculuk sırasında nazil olan) ve hazari (vatanda nazil olan) ayetleri biliriz; hangi gece ne kadar ayet nazil olduğunu, kimin hakkında ve neyle ilgili nazil olduğunu da (biliriz)...”125
İbn Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “Tefsirden öğrendiklerimin çoğu Ali b. Ebi Talib’tendir (a.s) .”126 Aynı şekilde Nakkaş da İbn Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir:
Ali b. Ebi Talib (a.s) bana buyurdu ki: “İbn Abbas, yatsı namazını kıldığında çölde benim yanıma gel.
İbn Abbas şöyle anlatır: Namazı kıldım ve Hazret’in yanına gittim. Mehtaplı bir geceydi. Hazret bana dedi ki: “el-Hamdu’daki elif’in ve “el-Hamdu”nun tamamının tefsiri nedir?” Cevap verecek bir şey bilmiyordum. Bunun üzerine tam bir saat onun tefsiri hakkında konuştu. Sonra şöyle buyurdu: “el-Hamdu’daki lam’ın tefsiri nedir?” “Bilmiyorum” dedim. Onun tefsiri hakkında da tam bir saat anlattı. Sonra şöyle buyurdu: “ el-Hamdu’daki mim’in tefsiri nedir?” “Bilmiyorum” dedim. Onun tefsiri hakkında da tam bir saat anlattı. Sonra buyurdu ki: “el-Hamdu’daki dal’ın tefsiri nedir?” “Bilmiyorum” dedim. Bunun üzerine onun tefsiri hakkında gün ağarıncaya kadar anlattı ve bana dedi ki: “İbn Abbas, kalk evine git ve farizan için hazırlık yap.” İbn Abbas der ki: “Buyurduklarını öğrenmiş olarak yerimden kalktım. Daha sonra kendi kendime düşündüm ki, benim Kur’an ilmim Ali’nin (a.s) ilmi karşısında, ‘mun’ancer’ (deniz) karşısında ‘karare’ (tencerenin dibindeki yemek yanmasın diye damlatılan su) gibidir.”127
Yine ondan şöyle rivayet edilmiştir: “Ali’nin (a.s) ilmi karşısında benim ve Muhammed’in (s.a.a) ashabının ilmi, yedi deniz karşısında bir damla gibidir.”128
Alkame’den rivayet edildiğine göre İbn Mesud’a şöyle denmiş: “Ali’yle (a.s) karşılaştın mı?” Cevap vermiş: “Evet, onunla karşılaştım. Ondan Kur’an’ın ilmini öğrendim ve ona kıraat ettim. Allah Rasülü’nden (s.a.a) sonra en âlim ve en iyisidir. Bizzat şahit olarak onun derin bir derya olduğunu gördüm.”129
Fakat o zamanki insanlara Kur’an’ın tamamının tefsir edilmesi onların kabiliyet, salahiyet ve kapasitelerine bağlıydı, lakin çoğu bu niteliklerden mahrumdu; Hazret’in sinesinde taşıdığı ama o zamanın insanlarının öğrenme istidadı ve salahiyeti bulunmayan ilimler. Lakin Allah’ın hikmeti, insanlık için lazım olan vahiy bilgisinin korunmasını gerektirdiğinden, sayıları da az da olsa Kur’an’ın tüm manalarını ve maarifini öğrenme kabiliyeti ve salahiyetine sahip birileri her zaman bulunmuştur. Hiç tereddütsüz Hz. Ali Kur’an tefsirinin tamamını böyle kişilere beyan buyurmuş veya yazılı biçimde onlara aktarmıştır.
Kumeyl b. Ziyad’ın Nehcu’l-Belağa’da geçen rivayeti de bu meseleye delalet etmektedir. Kumeyl b. Ziyad şöyle der:
قال کمیل بن زیاد اخذ بیدی امیرالمؤمنین علی بن الی طالب علیه السلام فاخرجنی الی الجبان فلما اصحر تنفس الصعداء ثم قال یا کمیل بن زیاد ان هذه القلوب اوعیة فخیرها اوعاها فاحفظ عنی ما اقول ... ها ان هیهنا لعلما جما و اشار بیده الی صدره لو أصبت له حملة بلی أصبت لقنا غیر مأمون علیه مستعملا آلة الدین للدنیا و مستظهرا بنعم الله علی عباده و بحججه علی اولیائه او منقاد لحملة الحق لا بصیرة له فی أحنائه ینقدح الشک فی قاله لاول عارض من شبهة الا لا ذا و لا ذاک او منهوما باللذة سلس القیاد للشهوة أو مغرما بالجمع و الادخار لیسا من رعاة الدین فی شیئ اقرب شیئ شبها بهما الانعام السائمة کذلک یموت العلم بموت حاملیه اللهم بلی لا تخلو الارض من قائم لله بحجة اما ظاهر مشهورا و اما خائفا مغمورا لئلا تبطل حجج الله و بیناته و کم ذا و این اولئک والله الاقلون عددا و الاعظمون عند الله قدرا یحفظ الله بهم حججه و بیناته حتی یودعوها نظراءهم و یزرعوها فی قلوب أشباههم هجم بهم العلم علی حقیقة البصیرة و باشروا روح الیقین و أستلانوا ما استوعره المترفون و انسوا بما استوحش منه الجاهلون و صحبوا الدنیا بأبدان أرواحها معلقة بالمحل الاعلی اولئک خلفاء الله فی أرضه و الدعاة الی دینه آه آه شوقا الی رؤیتهم130
Emirulmüminin Ali b. Ebi Talib (a.s) elimi tuttu ve beni sahraya götürdü. Sahraya vardığımızda derin bir nefes aldı. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Kumeyl b. Ziyad. Hiç şüphesiz şu kalpler kaplar gibidir. En iyileri, en hacimli olanlarıdır. Şu halde söyleyeceklerimi hatırında tut.” Hazret eliyle göğsüne işaret ederken şöyle buyurdu: “Bil ki burada çok fazla ilim var. Keşke onu öğrenecek birilerini bulabilseydim. Tabii ki bulurum ama güvenebileceğim keskin anlayışlısı yok. Dinin alet edevatını dünya için kullanır onlar ve Allah’ın kulları ve evliyasıyla çatışmada Allah’ın nimet ve hüccetlerinden destek alırlar. Ya da hakkı taşımak için teslimiyet gösteren ama etrafındaki hakkı(n rumuz ve nüktelerini) göremeyen kimseler var. Musallat olan ilk şüpheyle birlikte kalplerinde gedik açılıverir. Bil ki ne bu ehildir, ne de o. Yahut hazza talip olan kimse var, kolayca şehvete teslim olan ve nefsinin isteğine uyan. Yahut mal toplayıp biriktirmeye tutkun ama dinin hiçbir şeyine riayet etmeyen kimseler var. Bunlara en çok benzeyen, otlayıp hayvanlardır. İşte böyle bir ilim, onu taşıyanın ölümüyle birlikte ölür. Fakat Allah’ın apaçık hüccetleri ve delilleri ortadan kalkmasın diye yeryüzü hiçbir zaman Allah’ın hüccetini ayakta tutan kimseden boş kalmaz; ister aşikar ve meşhur olsun, ister korkup gizlensin. Ama onlar kaç kişidirler ve nerededirler? Sayıca çok azdırlar ama Allah nezdindeki miktarları ve konumları çok kıymetlidir. Allah, onlar sebebiyle, kendilerine benzeyenlere emanet edene, onu onların kalbine ekip büyütene dek açık hüccetlerini korur. İlim hakiki bir görüşle toptan onlara yönelerek yakinin rahatlığıyla hemdem olmuşlardır. Müreffeh yetişmiş olanların güç kabul ettiklerini kolay bilirler ve cahillerin korktuklarına alışıktırlar. Dünyada, ruhlarının refik-i a’lâya ait olduğu bedenlerle yaşarlar. Onlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleri ve Allah’ın dinine davet edenlerdir. Ah, ah! Onları görmeye nasıl da iştiyak duyuyorum.”
Bu sözlerden gayet iyi anlaşılmaktadır ki, Emirulmüminin’in (a.s) zamanındaki insanların çoğu Hazret’in sahip olduğu ilimleri kabul edebilecek ve onlara tahammül gösterebilecek yetenekte ve ehliyette değildi. Hazret, kendisinin ilimlerini öğrenme yeterliliğine haiz kimseleri bulma arzusundaydı. Fakat Allah’ın hüccetleri ve beyyinelerinin (apaçık delilleri) ortadan kalkmaması için belki sayıları az ama Allah katındaki yerleri oldukça büyük birileri daima varolmuştur ve varolacaktır. Allah açık hüccetlerini ve delillerini işte bu kimseler nedeniyle muhafaza eder ve yeryüzü hiçbir zaman böyle kişilerin aşikâr veya gizli varlığından boş kalmaz. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s) zamanında da Kur’an’ın tüm anlam ve öğretilerini kavrayabilecek yeterlilikte böyle kişiler bulunmuş ve Hazret, Allah Rasülü’nden (s.a.a) öğrendiği Kur’an’ın bütün bilgilerini onlara aktarmıştır.
Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir:
Talha, İmam Ali’ye (a.s) dedi ki: “Bana, sendeki Kur’an ilmini, onun tevilini, haram ve helal bilgisini kime verdiğini ve sende sonra onun sahibinin kim olacağını söyler misin?” Şöyle buyurdu: “Allah Rasülü’nün (s.a.a) vermemi emrettiği kişiye.” Dedi ki: “O kimdir?” Buyurdu ki: “Benim vasim, benden sonra insanların en liyakat sahibi olanına, oğlum Hasan’a. Oğlum Hasan da rıhletiyle birlikte onu diğer oğlum Hüseyin’e verecek. Daha sonra Hüseyin’in (a.s) oğullarına birbiri ardınca intikal edecek. Ta ki onların sonuncusu havzın kenarında Allah Rasülü’nün (s.a.a) yanına gidene dek. Onlar Kur’an’la birliktedir, Kur’an da onlarla birlikte. Onlar Kur’an’dan ayrılmayacaklar, Kur’an da onlardan ayrılmayacak.”131
Bu rivayetten anlaşılmaktadır ki Emirulmüminin’in (a.s) ilimleri kendisinden sonra ardarda imamlara intikal etmiş ve her imam, onu kendisinden sonraki imama aktarmıştır. Bu rivayet ve Allah Rasülü’nün (s.a.a) Kur’an’ın bütün maarifini Ali’ye (a.s) öğrettiğine delalet eden diğer rivayetler gözönünde bulundurulduğunda Hazret’ten sonra imamların da Kur’an’ın tüm öğretilerine vakıf olduğu ortaya çıkmaktadır. Rivayetin “Onlar Kur’an’la birliktedir, Kur’an da onlarla birlikte. Onlar Kur’an’dan ayrılmayacaklar, Kur’an da onlardan ayrılmayacak.” ifadesinin geçtiği devamı da bu manayı vurgulamaktadır.
Dostları ilə paylaş: |