Tefsir ekolleri I. Cİlt ilk Müfessirler, Rivayet Ekolü, Rivayet Tefsirleri



Yüklə 7,5 Mb.
səhifə23/42
tarix17.11.2018
ölçüsü7,5 Mb.
#82931
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   42

Rivayet Delilleri

Bu ekolün taraftarlarının delillerinden bir diğer kısım, hatta belki en önemli kısım rivayetlerdir. Şeyh Hürr Amuli, Kadau Vesaili’ş-Şia kitabında “ademu cevaz istinbati’l-ahkam el-nazariyyeti min zevahiri’l-Kur’ani’l-Kerim min ba’di ma’rifeti tefsiriha mine’l-eimmeti, aleyhisselam” başlığı altında bir bab zikretmiş1241 ve o babta, İmamlardan (a.s) tefsirini öğrenmedikçe nazari hükümleri Kur’an’ın zâhirinden istinbat etmenin caiz olmadığını konu alan babta ifade edilmiş görüşüne delalet eden seksen iki rivayet zikretmiştir. El-Fevaidu’t-Tusiyye kitabında bu ekole delalet eden rivayetler mütevatir kabul edilmiş ve sayıları iki yüz yirmi hadis olarak zikredilmiştir.1242 Bu rivayetlerden biri de, senedi mütevatir ve Allah Rasülü’nden (s.a.a) sâdır olduğunda ittifak bulununan Sakaleyn hadisidir. Bu ekolün taraftarlarından, Muhammed Emin Esterabadi ve Şeyh Yusuf Bahrani gibi bir bölümü ise kendi ekollerinin sıhhatini ispatlamak için bu hadisin yüksek değerini delil olarak kullanmıştır. Bu rivayetlerin sened ve delaletlerinin tek tek ayrıntılı olarak incelenmesi fazlaca yer ve zamana ihtiyaç duyurmaktadır ve bu kitabın hacmini aşmaktadır. Bu sebeple önce Sakaleyn hadisini ve bu hadisin delaleti konusunda Esterabadi ve Bahrani’nin beyanını inceleyecek, daha sonra da Şeyh Hürr’ün Vesail’de zikrettiği diğer rivayetleri muhteva ve mana bakımından başlıklar altında tasnif ederek genel hatlarıyla ele alacağız.



Sakaleyn Hadisi ve Esterabadi ve Bahrani’nin Açıklaması

Muhammed Emin Esterabadi’nin, dinde zaruri olmayan meselelerin başvuru merciinin Masum İmamlar (a.s) olduğuna dair açıklamasını yaparken Sakaleyn hadisini ikinci delil olarak kaydetmiştir. Hadisin manasını açıklarken de şöyle demiştir: “Onların sözüne sarılmak vaciptir. Çünkü bu sırada onlardan gelen emirlerin hepsine sarılma gerçekleşmiş olmaktadır. Bunun sırrı, onların aracılığı dışında Allah’ın muradını anlamanın yolu bulunmamasıdır. Zira sadece onlar Kur’an’ın nasih ve mensuhuna, mutlak ve müevveline vakıftırlar, Allah ve Peygamber onları buna mahsus kılmıştır.1243

Şeyh Yusuf Bahrani de Sakaleyn hadisinin izahında geçen
انهما لن یفترقاcümlesinden bu ekolü teyit eden bir sonuç çıkarmıştır. Kitap ve itretin birbirinden ayrılmazlığını yalnızca Kur’an’ın manaları konusunda itrete başvurmak olarak görmüş ve sözkonusu cümlenin anlamı üzerine şunları söylemiştir: “Onlar Kur’an’dan ayrılmazlar; tüm fiileri, amelleri ve sözlerinin Kur’an’a mutabık olduğu manasında. Kur’an da onlardan ayrılmaz; ahkam ve manalarına onlar dışında bir yolla ulaşmanın mümkün olmadığı manasında.”1244

Bu iki açıklama da sözkonusu iddiayı ispatlamaya yeterli değildir. Çünkü her ne kadar bu hadiste itrete sarılmak da sapmamanın şartı olarak olarak gösterilmişse de ve ifadenin itretin sözüne sarılmanının vacipliğine delaleti inkar edilemezse de, onların kelamına sarılmanın vacip olması, Kur’an ayetlerinin onların beyanı dışında tefsir edilemeyeceğini, ayetlerin mana ve muhtevasının rivayetlerde beyan edilenler haricinde muteber olmadığını ve delil kullanılamayacağını gerektirmez. Nihayet Kur’an tefsirindeki etkisi, ayetleri tefsir ederken onların beyanına da dikkat etmek ve ayetlerin delalet ettiği şeyleri o büyük şahsiyetlerin açıkladığı kayıt ve karineleri gözönünde bulundurarak belirlemektir. Ama eğer bir ayetin delalet ettiği şey aşikarsa veya delaleti tefsirle ve uygun ilmi çabayla ortaya çıkarılabiliyorsa ve bu büyük şahsiyetlerin kelamında da onun hilafına bir kayıt ve karine mevcut değilse bu hadis, onunla istidlal yapılamayacağına ve muteber olmadığına delalet etmemekle kalmaz, hatta Kur’an’a sarılmakla itrete sarılmanın sapmamanın şartı olarak aynı hizada zikredilmesi bakımından onun delil gösterilebileceğine ve muteber olduğuna açıkça delalet eder. Kur’an’ın Ehl-i Beyt’ten ayrılmamasının manası da Kur’an’ın bütün mana ve maarifinin onların elinde bulunduğu ve onların, Kur’an’ın tüm mana ve maarifine vakıf olduklarıdır. Ama bu cümle, onların dışındakilerin de Kur’an’daki manaların bir kısmına vakıf olabilecekleri hükmünün reddine delil oluşturmaz. Zira onların dışındakilerin Kur’an’daki anlamların bir bölümüne vakıf olmasının Kur’an’daki maarifin tamamının onların elinde bulunması ve Kur’an’ın onlardan ayrılmaz olmasına aykırılığı yoktur ki Kur’an’ın onlardan ayrılmazlığı böyle bir şeyi gerektirsin.



Şeyh Hürr’ün İstinat Edilen Rivayetleri

Şeyh Hürr’ün nazari hükümleri Kur’an’ın zâhirinden istinbat etmenin caiz olmadığına dair babında zikrettiği diğer rivayetleri mana ve muhteva bakımından on bir başlık altında incelenebilir:



1. Kur’an’ın İhtilafları Gidermede Kâfi Gelmemesi

Babın birinci, ikinci ve üçüncü rivayeti Kur’an’ın tek başına hüccet ve bahanenin önünü kesen kaynak olmadığına, ihtilafı gidermek ve insanlara hidayet etmek için kâfi gelmediğine delalet etmektedir. İnsanlar, Kur’an’ın manasına dair ne söylese hak olan gerçek bir müfessire muhtaçtır. Onun sayesinde, ihtilaf ettikleri çeşitli konularda, bireylerin ve muhtelif grupların kendi meramlarını ifade ederken Kur’an’dan hüccet gösterdikleri yerlerde gerçek müfessir yoluyla Kur’an’ın hak manasına ulaşabileceklerdir.1245



Kur’an Tefsiri Metodolojisi kitabında bu grubun birinci ve ikinci rivayeti, incelenen rivayetler arasında yeralmış ve bu rivayetlerin, Kur’an tefsirinde Peygamber ve Masum İmamlara (a.s) muhtaç olmadığımızı, onlardan yardım almaksızın Kur’an’ın tüm maarifini ve dinin hükümlerini bulup çıkarabileceğimizi söyleyen kişiyi reddededen rivayetler olduğu anlaşılmıştır. Ama bu rivayetler, o büyük şahsiyetlerin izahı olmaksızın Kur’an’ın hiçbir hakikate kılavuzluk yapmayacağına ve hiçbir konuyu açıklamadığına delalet etmez.1246

2. Kur’an’ı Bilme ve Tefsir Etmenin Masumlara Özel Olması

Sözkonusu babın rivayetlerinden bir bölümüne göre Kur’an’ı tanıma ve tefsir etme Allah Rasülü’ne (s.a.a) ve onun Kur’an’a doğrudan muhatap kıymetli vekillerine mahsustur. Bu ekolün taraftarlarının diğer rivayetlerden daha fazla delil gösterdiği en bariz rivayet, Şeyh Hürr’ün bazı cümleleri çıkararak bu babta zikrettiği1247 Zeyd b. Şahham’ın rivayetidir. Rivayetin diğer vurgularının da dikkate alınması ve delil gösterilen cümlenin sahih anlamının bu vurgular gözönünde bulundurarak tespit edilmesi için rivayetin tam metnini asli kaynağından (Ravza-i Kafi) nakledip inceleyeceğiz:



عدة من اصحبنا عن احمد بن محمد خالد عن ابیه عن محمد بن سنان عن زید الشحام قال دخل قتادة بن دعامة علی ابی جعفر علیه السلام فقال یا قتادة انت فقیه اهل البصرة فقال هکذا یزعمون. فقال ابو جعفر علیه السلام بلغنی انک تفسر القرآن. فقال له قتادة نعم. فقال له ابو جعفر علیه السلام فان کنت تفسر بعلمه. فأنت و أنا اسألک. قال قتادة سل. قال اخبرنی عن قول الله عز و جل فی سبأ وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ.1248 فقال قتادة ذلک من خرج من بیته بزاد حلال و راحلة و کراء حلال یرید هذا البیت کان آمنا حتی یرجع الی اهله. فقال ابو جعفر علیه السلام نشدتک الله یا قتادة. هل تعلم انه قد یخرج الرجل من بیته بزاد حلال و راحلة و کراء حلال یرد هذا البیت فیقطع علیه الطریق فتذهب نفتقته و یضرب مع ذلک ضربة فیها اجتیاحه قال قتادة اللهم نعم. فقال ابو جعفر علیه السلام و یحک یا قتادة ان کنت انما فسرت القرآن من تلقاء نفسک فقد هلکت و اهلکت و ان کنت قد أخذته من الرجال فقد هلکت و اهلکت. و یحک یا قتادة ذلک من خرج من بیته بزاد و راحلة و کراء حلال یروم هذا البیت عارفا بحقنا یهو انا قلبه کما قال عز و جل فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ1249 و لم یعن البیت فیقول الیه. فنحن و الله دعوة ابراهیم علیه السلام التی من هوانا قلبه قبلت حجته و الا فلا. یا قتادة فاذا کان کذلک کان آمنا من عذاب جهنم یوم القیامة. قال قتادة لا جرم و الله لا فسرتها الا هکذا. فقال ابو جعفر علیه السلام و یحک یا قتادة انما یعرف القرآن من خوطب به 1250

Zeyd Şehham şöyle der: Katade b. Diame (Ehl-i Sünnet’in müfessirlerinden biri) Ebu Cafer’in (İmam Muhammed Bakır, aleyhisselam) yanına geldi. Hazret şöyle buyurdu: “Ey Katade! Basralı fakih misin?” Cevap verdi: “Öyle diyorlar.” İmam şöyle buyurdu: “Bana Kur’an’ı tefsir ettiğin haberi ulaştı.” Katade “Evet” dedi. İmam şöyle buyurdu: “Onu ilimle mi tefsir ediyorsun, yoksa cehaletle mi?” Katade cevap verdi: “Hayır, ilimle tefsir ediyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Eğer ilimle tefsir ediyorsan, bu durumda sen sensin (yani zannettiğin mertebedesin) demektir. Öyleyse sana soru sorayım.” Katade “Sor” dedi. İmam şöyle buyurdu: “Bana Allah Teala’nın -azze ve celle- Nebe suresindeki ‘Aralarında muntazam gidiş geliş düzenledik. Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gezip yürüyün’ kavlini[n tefsirini] anlat öyleyse.

Katade şöyle dedi: “Bu (ayet); azık, merkep ve helal kiralık ile bu evi (Kabe) [ziyaret] maksadıyla evinden çıkan kişi hakkındadır.

İmam şöyle buyurdu: “Ey Katade! Allah müstehakını versin. Bazen kişinin azık, merkep ve helal kiralık ile bu evi (Kabe) [ziyaret] maksadıyla evinden çıktığını ama eşkiyanın saldırısına uğradığını, ondan yol haracı aldıklarını, buna ilaveten bir de öldüresiye dayak attıklarını bilmiyor musun?”

Katade dedi ki: “Evet. Allah’a yemin olsun ki öyle.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Vay haline ey Katade! Eğer Kur’an’ı kendi kafana göre tefsir edersen hem kendin helak olursun, hem de başkalarını helaka sürüklersin. Vay haline ey Katade! Bu (ayet), hakkımızı bilir ve kalbinde bize eğilim taşır halde azık, merkep ve helal kiralık ile bu ev(i ziyaret) maksadıyla evinden çıkan kişi hakkındadır. Nitekim Allah azze ve cellenin ‘İnsanların kalbine onlara eğilim yerleştir’1251 buyruğunda kasdedilen, eve eğilim değildir. Öyle olsaydı الیه denirdi. Allah’a yemin olsun ki, biz, İbrahim aleyhisselamın duasında bahsi geçenleriz. Kim kalbinde bize karşı eğilim taşırsa haccı kabul olur, aksi takdirde haccı makbul değildir. Ey Katade! Böyle olan kimse kıyamet günü cehennem azabından emniyettedir.” Katade dedi ki: “Allah’a yemin ederim, ayeti artık bundan başka bir şekilde tefsir etmeyeceğim.” Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Vay haline Katade! Kur’an’ı sadece Kur’an’a [doğrudan] muhatap kimse bilebilir (anlar).”

İstidlalin Beyanı

Delil gösterilen nokta, rivayetin son cümlesidir. “من خوطب بهifadesinden maksadın bütün Müslümanlar olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü her ne kadar çoğu ayette bütün Müslümanlar, hatta tüm insanlar dolaylı olarak ve vasıtayla Kur’an’a muhatapsa da bu hadiste Katade ve benzerlerinin tefsir yapma ehliyetinin reddedilmesi karinesiyle, kasdedilenin, doğrudan ve aracısız muhatap olduğu anlaşılmaktadır. “من خوطب بهden maksat, birinci derecede Nebiyy-i Ekrem’dir (s.a.a) . Sonraki basamakta ise Hazret’in tüm ilmini aktardığı çok kıymetli vasilerini, pâk İmamları kapsamaktadır. Tabii ki bu kapsama pâk İmamların da (a.s) girmesinin delili, onları Hz. Peygamber’in mutlak halefi ve onun tüm ilimlerine vakıf vasiler olarak tanıtan rivayetlerdir. Dolayısıyla “انماvurgusuyla ve hasretme edatıyla ifade edilen bu cümle, Kur’an’ı ve onun maarif ve ahkamını bilmeyi Nebiyy-i Ekrem’e ve pâk İmamlara (a.s) mahsus kılarak onların dışındakiler için reddetmektedir. Sonuç itibariyle bundan Kur’an tefsirinin onların dışındakilere yasaklandığını anlamak da mümkündür. Çünkü Kur’an’ı ve onun maarifini daha kendisi bilmeyen kişi onu başkaları için nasıl tefsir edebilir?!1252 Bu rivayetin benzeri İmam Bakır’dan (a.s) nakledilmiş bir hadistir. Bu hadiste bazı ayetlerin tevili ve bâtıni anlamı zikredildikten sonra şöyle denmiştir: “Allah Kur’an’da insanlara misaller vermiş ve o misallerde Peygamber’ini muhatap almıştır. Biz o misalleri[in maksadını] biliriz, bizim dışımızda kimse bilmez.”1253



İnceleme

Bu rivayetin senedinde güvenilir olup olmadığı tartışmalı Muhammed b. Sinan vardır. Necaşi, Şeyh Tusi ve başkaları onu zayıf kabul etmişlerdir. Fakat Ricalu Keşşi’de kimilerinin senedi muteber onu öven rivayetler nakledilmiştir. Şeyh Müfid, onu Risale-i Adediyye’sinde zayıf, İrşad kitabında ise İmam Rıza’nın (a.s) sika ve vera sahibi Şiilerinden saymıştır. Şeyh Hürr Amuli onun mevsuk olduğunu destekleyen sözler söylemiş, Ayetullah Hoi ise Keşşi’nin rivayetlerini zikrettikten, bu rivayetlerin onun Peygamber’in Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayetine itikat ettiğine delaletini açıkladıktan ve İmam’ın (a.s) onu övdüğünü ve ondan razı olduğunu belirttikten sonra şöyle buyurmuştur: “Eğer İbn Ukde, Necaşi, Şeyh, Şeyh Müfid ve İbn Gazairi onu zayıf görmeseydi ve Fadl b. Şazan onu yalancılar arasında saymasaydı Keşşi’nin rivayetleriyle amel etmek mecburi olurdu. Fakat bu isimlerin zayıf kabul etmesi bizi ona itimattan ve rivayetleriyle amel etmekten alıkoymaktadır. Bu sebeple Şeyh Müfid’in mevsuk görmesine, Kamilu’z-Ziyarat kitabında ondan rivayet eden İbn Kuluye’nin mevsuk kabul etmesine ve tefsirinin senedlerinde ona yer veren Ali b. İbrahim’in güvenilir göstermesine de itimat edilemez. Bu açıklamaya ilaveten Vesail sahibinin onun güvenilir olduğunu desteklediği noktalardaki çürüklük de açıkça ortadadır.”1254

Delalet açısından da “ انما یعرف القرآن من خوطب بهcümlesi, muttasıl ve munfasıl karineler nedeniyle, söylendiği gibi Kur’an’ı bilmenin ve tefsirinin kesin olarak Peygamber’e ve Masum İmamlara (a.s) mahsus olduğunu ifade ediyorsa da İmam’ın (a.s) Katade ile sohbetinde daha önce geçen cümleler üzerinde düşünüldüğünde “انما یعرف القرآن من خوطب بهcümlesinde kasdedilenin, Kur’an’ın doğrudan muhatapları (Peygamber ve Masum İmamlar) dışında hiçkimsenin Kur’an’daki tüm mana ve maarifi, zâhir ve bâtını anlayamayacağını ve başkaları için tefsir edemeyeceğini idrak edebiliyoruz. Çünkü İmam (a.s) Katade’nin Kur’an müfessiri olmayacağını ispatlamak için ona bir ayetin tefsirini soruyor. Katade’nin zikrettiği tefsirin yanlış olduğunu beyan ettikten ve onun tefsir yapmadaki yetersizliği ortaya çıktıktan sonra da bu cümleyi buyuruyor. Onun bir ayeti tefsir etmedeki yetersizliğini Kur’an’dan hiçbir meseleyi anlayamayacağı ve hiçbir kelime veya ayeti tefsir edemeyeceğinin delili saymanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Kavramsal dille söylersek, sâlibe-i cüz’iye, sâlibe-i külliye için delil kabul edilemez ve onu, Katade’nin Kur’an’ı, hatta bir tek ayeti bile mutlak manada tefsir etmekteki yetersizliğinin delili yapmak ve buna dayanarak Kur’an maarifini Kur’an’ın doğrudan muhatapları dışında mutlak manada anlaşılacağını reddetmek İmam’ın (a.s) şanından uzaktır. Bu karineye göre İmam’ın bu cümlede kasdettiği şeyin, Peygamber ve Masum İmamlar haricinde hiçkimsenin Kur’an’dan bir tek konuyu bile anlayamayacağını ve Kur’an’dan bir tek kelime veya ayeti dahi tefsir edemeyeceğini söylemek olmadığını görebiliyoruz. Kasdedilen, Peygamber ve Masum İmamlar haricinde hiç kimsenin Kur’an’ı bütün anlamları ve maarifiyle anlayamayacağı ve tefsir edemeyeceğidir. Görünen odur ki Katade’nin böyle bir tasavvuru vardı ve kendisini böyle bir makamda farzediyordu. Çünkü Basra’nın fakihi kabul ediliyor ve adeta onu fıkıh ve tefsirde başvuru mercii olan yetkin bir fakih zannediyorlardı. Böyle bir kimsenin hiçbir ayetin tefsirini yapmada yetersiz olmaması gerekir. Bir ayeti tefsir etmede yetersizlik, o tasavvurun bâtıl olduğunun aşikar delilidir. Bu yüzden İmam (a.s), Kur’an’dan bir ayetin tefsirini yapmadaki yetersizliğini ortaya çıkararak onun ve taraftarlarının hatayı görmelerini sağlamış ve sonunda da o tasavvuru reddetmek üzere bu cümleyi buyurmuştur. Dolayısıyla bu cümle, “Vasiler dışındaki hiçkimse tüm Kur’an’ın, onun zâhir ve bâtınının elinde olduğunu iddia edemez”1255 buyurduğu rivayetlerdeki manayı ifade etmektedir ve Masumlar dışındakilerin de Kur’an’daki manalardan bir bölümünü anlayabileceği ve tefsir edebileceğine herhangi bir aykırılığı yoktur.

İkinci rivayet de Kur’an’daki meseller hususunda olmasına -Kur’an’ın tüm ayetleri hakkında değil- ve Masumlar dışındakilerin diğer ayetleri anlamasını ve tefsir etmesini reddetmemesine ilaveten, Masum İmamlara özgü bâtıni anlamları da kasdediyor olabilir ve bundan dolayı bu ekolün taraftarlarının iddiasına delalet etmez.

Bu söyleneni teyit eden, Masumlar dışındakilerin de Kur’an-ı Kerim’in bilgi harmanından bir demet edinebileceğine ve marifet deryasından bir yudum içebileceğine açıkça delaleti bulunan rivayetlerdir. Bu rivayetlerin bir örneği şudur: Kuleyni Kafi’de güzel bir senedle1256 Abdüla’la Mevla Âl-i Sam’dan şöyle rivayet etmiştir:

قلت لأبی عبدالله علیه السلام عثرت فانقطع ظفری فجعلت علی اصفعی مرارة فکیف أصنع بالوضوء قال یعرف هذا و أشباهه من کتاب الله عز و جل وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ 1257 امسح علیه1258

Ebu Abdullah’a (İmam Sadık aleyhisselam) dedim ki: “Ayağım kaydı ve bu yüzden tırnağım koptu. [Tedavi için] parmağıma merhem sürdüm. Şimdi nasıl abdest alacağım?” Şöyle buyurdu: “Bu ve benzeri [meseleler] Allah azze ve cellenin “Dinde sizin için zorluk çıkarmadı” [buyuran] kitabından öğrenilebilir. Üzerine meshet.”

İmam’ın “یعرف هذا و أشباهه من کتاب اللهbuyurmasından anlıyoruz ki, bu ve benzeri meselelerin hükmünü İmam dışındakiler de Allah’ın kitabından çıkarabilir. Eğer böyle olmasaydı şöyle buyururdu: Bu ve benzeri meseleleri Allah’ın Kitabından ben anlarım.

İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:



ان الله قشم کلامه ثلاثة اقسام فجعله قسما منه یعرفه العالم و الجاهل و قسما لا یعرفه الا من صفا ذهنه و لطف حسه و صح تمییزه ممن شرح الله صدرة للاسلام و قسما لا یعلمه الا الله و ملائکته و الراسخون فی العلم1259

“Hiç şüphe yok Allah, kelamını üç kısım yapmıştır: Bir kısmını âlim ve cahil tanır (ve anlar), bir kısmı da sadece sakin bir zihni, incelikli duygu dünyası ve sahih teşhis kabiliyeti olan kimse içindir. Bunlar, Allah’ın sinelerini İslam’a açtığı kişilerdir. [Onun] bir kısmı da, Allah’ın, meleklerin ve ilimde derinleşmiş olanların dışında kimsenin anlayamayacağı bölümdür.”

Bu rivayet mürsel nakledilmiştir.1260 Fakat Kur’an’ın mana ve maarifinin bir kısmını Masumların (a.s) dışındakilerin de anlayabileceğine delaleti gayet açıktır ve “انما یعرف القرآن من خوطب بهcümlesi için beyan edilen manayı desteklemektedir.

İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:



کتاب الله عز و جل علی اربعة أشیاء علی العبارة و الاشارة و اللطائف و الحقائق فالعبارة للعوام و الاشارة للخواص و اللطائف للاولیاء و الحقائق للانبیاء1261

Bu rivayetin senedi muteber değilse de1262; ibare, işaret, latifeler ve hakikatlerin tarifi ve birbirinden farkları bakımından delaleti açık değilse de ve evliyadan maksadın kimler olduğu, onun latifelerinin neden evliya ve hakikatlerinin Peygamberler için olduğu izaha muhtaçsa da onun, Kur’an’ın bir kısım mana ve maarifini Masumlar (a.s) dışındakilerin de anlayabileceğine delaleti ortadadır. Bu nakil de zikredilen manayı teyit eden rivayet olarak kabul edilebilir.

Yine meydan okuyan ayetler1263, Kur’an üzerinde düşünmeye teşvik eden ve onun hakkında düşünmemeyi kınayan ayetler1264, Kur’an’ı insanlar için beyan ve hidayet, öğüt alacaklar için de kolay olarak tarif eden ayetler1265, “Kur’an’ı Arapça indirdik ki anlayabilesiniz”1266 buyuran ayet, bahsi geçen mananın sahih olduğuna dair diğer delillerdir.

Bu açıklamadan sonra, Kur’an’ı anlama ve tefsir etmenin Masumlara (a.s) mahsus olduğu sonucu çıkarılan1267 diğer rivayetlere verilecek cevap belli olmuştur ve ayrıca zikretmeye ihtiyaç yoktur.



Yüklə 7,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin