Osmanlı-A.B.D. ilişkileri zaman içinde iyileşmişti. Bu yakınlık, Amerika’nın bir iç problemi olan Kuzey-Güney savaşı sırasında daha da ilerlemiştir. 1899 Amerika-İspanya savaşında da Osmanlı Padişahı, Filipinlerde yaşayan Müslümanları, Amerikalılara karşı dostça davranmaya çağırmıştır.
A.B.D. Osmanlı Devleti ile ilişki kurduktan sonra A.B.D.’li misyonerler, Osmanlı Devleti’ne gelmeye başlamıştır. Bunlar özellikle sağlık, din, eğitim alanlarında görev yapmışlardır. A.B.D.’li misyonerler bu arada Ermeni, Arap, Yahudi topluluklarla da yakından ilgilenmişlerdir. Bu ülkenin Türkiye ile ilgili dış politikası Birinci Dünya Savaşının ardından ağırlık kazandı. Bu dönemdeki A.B.D. Başkanı Wilson’un yayınladığı barış prensiplerinin 12. maddesi Osmanlı Devleti ile ilgiliydi. Ancak Türklerin lehine olan bu madde, diğer devletler tarafından uygulanmadı.
Monroe Doktrini uyarınca, kıtası dışındaki olaylarla ilgilenmeyen A.B.D. ile Osmanlı Devleti’nin çeşitli alanlarda ilişkiler kurması, her iki devletin de lehine olmuştur. Ancak daha sonra Ermenilerin siyasi ve ekonomik yönden desteklenmesi, iki devlet arasındaki ilişkilere gölge düşürmüştür.
XVIII. yüzyılın sonlarına gelinceye kadar Osmanlı Devleti’nde planlı ve programlı bir ıslahat hareketinden söz etmek zordur. Ancak gösterilen çabalar eski Osmanlı Devleti’nin görkemli dönemini yeniden canlandırmayı amaçladığı bilinçli bir kadroya dayandırılmayıp, kişilere bağlı kaldığı için başarılı olamamıştır.
XVIII. yüzyılın sonlarına gelinceye kadar Osmanlı Devleti’nde planlı ve programlı bir ıslahat hareketinden söz etmek zordur. Ancak gösterilen çabalar eski Osmanlı Devleti’nin görkemli dönemini yeniden canlandırmayı amaçladığı bilinçli bir kadroya dayandırılmayıp, kişilere bağlı kaldığı için başarılı olamamıştır.
Karlofça Antlaşması’nın imzalanması Osmanlı yöneticilerinin ve aydınının Batı’ya bakış açısını da değiştirmiştir. O döneme değin kendini Batı’dan üstün gören Osmanlılar, artık Batı’nın üstünlüğünü kabullenmiş, O’na yetişmek için Batı tarzında ıslahat yapılmasını zorunlu görmüştür.
Nitekim bunun sonucu olarak 1727’de ilk Türk Matbaası kurulmuştur. Fizik, Coğrafya ve Astronomi dallarından bazı kitapların Türkçeye çevrilmesi için Tercüme Cemiyeti oluşturulmuştur.
Osmanlı hizmetine girerek Ahmet adını alan Fransız soylusu Comte de Bonneval’e Humbaracı Ocağı kurdurulmuştur. Hendesehane (1731) açılarak ordunun teknik eleman ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır.
Osmanlı hizmetine girerek Ahmet adını alan Fransız soylusu Comte de Bonneval’e Humbaracı Ocağı kurdurulmuştur. Hendesehane (1731) açılarak ordunun teknik eleman ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır.
1770’de Çeşme’de Osmanlı donanmasının Rus donanmasının baskınına uğrayıp yok edilmesinden sonra, çağdaş bilgilerle donatılmış denizciler yetiştirmek üzere Mühendishane-i Bahri-i Hümayun adı altında bir okul açılmıştır (1773).
Daha sonra 1774’de İstanbul’da Sürat Topçuları adıyla bir birlik kurulmuş, top dökümhaneleri yapılmıştır. Avrupa’dan Osmanlı Devleti’ne çeşitli yollarla gelip devlet hizmetine girenlerin yardımıyla açılan askeri okullardan yetişen kişilerin gayretleri sonucu, Osmanlı Devleti’nde batılı anlamda ıslahat hareketleri başlamıştır. Fakat, III. Selim’in Padişah olmasına kadar önemli bir gelişme gösterilmemiştir.
III. Selim (1789-1807) tahta geçtikten sonra devletin kötü gidişatını durdurmak için alınması gereken önlemleri belirlemek üzere, ülkenin ileri gelen devlet adamlarından bir Meşveret Meclisi (Danışma Meclisi) toplamıştır. Bu meclise sunulan “layihalar (rapor)” da askeri alanda reformlar yapılması isteniyordu. Ancak bunun yöntemi konusunda görüş birliği yoktu. Bu raporlar doğrultusunda III. Selim, Nizam-ı Cedid adı verilen yenilikleri yapmak amacıyla bir dizi ferman yayınladı.
III. Selim (1789-1807) tahta geçtikten sonra devletin kötü gidişatını durdurmak için alınması gereken önlemleri belirlemek üzere, ülkenin ileri gelen devlet adamlarından bir Meşveret Meclisi (Danışma Meclisi) toplamıştır. Bu meclise sunulan “layihalar (rapor)” da askeri alanda reformlar yapılması isteniyordu. Ancak bunun yöntemi konusunda görüş birliği yoktu. Bu raporlar doğrultusunda III. Selim, Nizam-ı Cedid adı verilen yenilikleri yapmak amacıyla bir dizi ferman yayınladı.
Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikalarını daha yakından izleyebilmek ve onlara karşı izlenecek politikayı belirlemek üzere önemli Avrupa başkentlerinde (Paris, Londra, Berlin, Viyana) daimi elçilikler açıldı.
Aynı zamanda Batılı dillerinde yazılmış önemli eserler Türkçe’ye çevrilerek Batı düşüncesinin ülkeye girmesine hız verildi. Ancak yeniliklere karşı olan güçler Kabakçı Mustafa’nın önderliğinde bir araya gelerek isyan ettiler ve III. Selim’i tahtan indirdiler (1807).
Böylece ilk ciddi ve geniş boyutlu yenileşme hareketi bu şekilde engellenmiş oldu. III. Selim’in askeri alandaki ıslahatlarının yanında gerçekleştirmiş olduğu yeniliklerin tamamına Nizam-ı Cedid adı verilir. Nizam-ı Cedid hareketinin amacı Yeniçerileri kaldırmak, ulemanın nüfuzunu kırmak, Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın ilim, sanat, ziraat, ticaret ve medeniyette yaptığı ilerlemelere ortak etmektir.
Kabakçı Mustafa ayaklanmasıyla tahttan indirilen III. Selim’in yerine padişah olan IV. Mustafa uzun süre bu makamda kalamadı. Alemdar Mustafa Paşa’nın karşı darbesiyle, bir kargaşa ortamında tahta çıkan II. Mahmut (1808-1839) başlangıçta Alemdar Mustafa Paşa’nın baskısı altında kaldı. O’nun etkisiyle, devlet otoritesini zayıflatan “Ayanlarla “Sened-i ittifak” adı verilen bir anlaşma yaptı.
Kabakçı Mustafa ayaklanmasıyla tahttan indirilen III. Selim’in yerine padişah olan IV. Mustafa uzun süre bu makamda kalamadı. Alemdar Mustafa Paşa’nın karşı darbesiyle, bir kargaşa ortamında tahta çıkan II. Mahmut (1808-1839) başlangıçta Alemdar Mustafa Paşa’nın baskısı altında kaldı. O’nun etkisiyle, devlet otoritesini zayıflatan “Ayanlarla “Sened-i ittifak” adı verilen bir anlaşma yaptı.