Tevbe
İslâm, devamlı olarak kendi çizdiği doğru yola uymaya çağırmış, bu şekilde insanın hedefini şaşırmasını ve yolunu kaybetmesini önlemek istemiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız, diye emir buyurmaktadır." (En'âm: 153)
Hayatın akışı içinde insan, ya bilmeme sebebiyle, yahut çevre tesiriyle, yahut da şehvetinin sıkıştırmasıyla veya öyle birinin teşvikine kulak vererek, bazen hata yapabilir, doğru yolu kaybedebilir ve yoldan sapabilir.
Allah Teâlâ, insanı, hata edip ayağı kaydığı zaman durumu değerlendirip düşünmesini, aklı selimine müracaat etmesini istemiş, tökezlediği yerde düşmek gafletinde bulunmamasını, nefsine bulaşan kirlerden nefsini yıkamasını ve doğru yol üzere yeniden yürümeye başlamasını istemiştir.
İnsan ruhunun, bedeni gibi devamlı temizlenmeye ihtiyacı vardır. Çünkü, her ikisindeki kirler içerden dışarıya sızmakta, bundan dolayı devamlı temizlik gerekmektedir.
Bedende devamlı salgılama yapan organlar ve bezler vardır. Bunlar yeryüzündeki hava sebebiyle bir takım toz ve kirlere maruz kalır. Beden sağlığı için bu kirlerin hepsinin giderilmesi lazımdır. İnsan nefsi de aynıdır.Nefis, kötülüklere koşar,kötü şeylere bazen özenir ve insanlarla bir arada bulununca çeşitli fime ve aldatmacalara maruz kalır. Bundan dolayı devamlı olarak kirleri temizleyen tevbeye, ihtiyacı vardır. Suyun bedendeki kirleri gidermesinde duyulan ihtiyaç gibi.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Allah, şüphesiz daima tevbe edenleri ve temizlenenleri sever." (Bakara: 222)
Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde:
"Ey İnsanlar! Allah'a tevbe ediniz, O'ndan af dileyiniz. Ben günde 100 defa tevbe ediyorum" buyurmuştur. (Müslim)
Başka bir hadisde de şöyle buyurur:
"Azîz ve Celîl olan Allah, gündüz kötü harekette bulunanların tevbelerini kabul etmek için geceleyin elini uzatır. Gece günah işleyenlerin tevbelerini kabul etmek için gündüz elini uzatır. Ve bu güneşin batıdan doğuşuna kadar devam eder." (Müslim: Tevbe/ 31)
Hadisdeki elini uzatmakdan maksat, tevbenin kabulüdür.
Diğer bir hadiste de:
"Her insan, çok yanlış yapar. Hata edenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir" buyurur. (Tirmizi)
Başka bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
"Muhakkak ki Allah, kulunun tevbe etmesi ile sizden birinizin bomboş bir arazide kaybetmiş olduğu devesi üzerine uyanıverdiği zamanki sevincinden daha fazla sevinçlidir." (Müslim: Tevbe/ 8)
Bütün günahlardan tevbe etmek, hemen yapılması gereken bir farzdır. Küçük olsun, büyük olsun günahlardan tevbeyi geciktirmek asla caiz değildir.
Kurtubî şöyle der: Ümmet, mümin üzerine tevbenin farz olduğuna dair şu ayetten dolayı ittifak etmiştir.
Ey mü'nıinler! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün. (Nur: 31)
Kim bir günahından tevbe ederse, tevbesi doğru olur, diğer günahlar kalır.
İbni Kayyim şöyle der:
Günahtan tevbe etmek, hemen yapılması gereken bir farzdır. Tehiri caiz değildir. Tehir eden geciktirmekle de günah kazanır. Günahdan tevbe edince tehirden dolayı da tevbe edilmesi gerekir. Tevbe edenin aklına bu durum çok az gelir. Belki de o, günahtan tevbe edince hiçbirşey kalmadığını zanneder. Tehirin tevbesinden kurtulamaz. Bu durumdan onu ancak bildiği ve bilmediği şeylerden umumi olarak yapacağı tevbe kurtarır. Zira insanın bilmediği günahları, bildiklerinden çok fazladır. Bilmemek, sorguya çekilmede mazeret olmaz, eğer bilmeye imkanı varsa. Bu durumda hem bilmeyi terketmekle hem de yapmamakla günahkar olur.
Ebu Musa el-Eş'arî şöyle der:
Peygamberimiz şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Günahımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı affeyle. Ey Allah'ım! Ciddi halimi, latifemi, hatamı ve bilerek işlediğim günahımı affeyle. İtiraf ederim ki bu kusurların hepsi bende vardır.
Ya Allah! Evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve benden daha iyi bildiğin bütün günahlarımı affeyle. Öne geçiren ancak Sensin. Geriye barakan da ancak Sensin ve Sen herşe-ye kadirsin." (Müslim: Zikir: 70)
Tevbe günahların affolmasımn ve ilahi sorgunun olmamasının ihtilafsız sebebidir. Günahların tamamını ancak tevbe bağışlatabilir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ey Muhammedi De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın cennetinden ümidinizi kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü, O, bağışlayandır, merhametlidir." (Zü-mer: 53)
Bu durum, tevbe eden içindir. Bundan dolayı "ümidinizi kesmeyiniz." buyurdu.
Ayetin devamında şöyle buyurur:
"Rabbinize yönelin." (Zümer: 54)
Diğer bir ayette de:
"Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen O'dıır." (Şura: 25)
Allah'ın kabul ettiği, günahları bağışladığı, ahirette cezayı düşürdüğü tevbe, peşinden iyi ameller yapılan "Na-
sûh" tevbedir.
Şöyle buyurur:
"Doğrusu Ben, tevbe edeni, inanıp yararlı iş işleyerek doğru yola gireni bağışlarım." (Taha: 82)
Diğer ayetlerde de konuyla ilgili şöyle buyurulur:
"Rabbiniz,sizden kim bilmeyerek fenalık sşler de arkasından tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder." (En'âm: 54)
"Sonra doğrusu Rabbin, bilmeyerek kötülük işleyip ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabb'in bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder."
(Nahl: 119)
"Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada alçaltila-rak temelli kalır. Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur." (Furkan: 68-71)
Tevbe eden kişinin tevbe ederken "Tevbe namazı" kılması sünnettir.Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
"Kim güzelce abdest alır farz veya nafile, rukûsu ve secdesi güzel, iki veya dört rekat namaz kılar sonra da Allah'dan af talep ederse günahları bağışlanır."
Hz. Ali (ra) şöyle der:
"Bana Ebu Bekir (ra) Peygamberimiz (sav)'in şöyle derken işittiğini anlattı:" "Bir adam bir günah işler, sonra kalkıp abdest alır, sonra iki rekat namaz kılar, sonra Allah'dart af isterse günahları elbette bağışlanır."
Sonra Hz. AH (-ra) şu ayeti okur:
"Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları AUah'dan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler. Onların hareketlerinin karşılığı Rabb'lerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir." (Ali İmran: 135-136)
Fıkıh kitapları bu namazın şeklini ve hükümlerini açıklamıştır. (Müğni: l/769,Fıkhü's-Sünne: 1/ 180)
Nasûh tevbe hakkında İbni Kayyım şöyle der: "Nasûh kalıbı arapçada fazlalığı ifade eder. Karışımdan ve yabancı unsurlardan arınmış bir şeyin özü demektir. Tevbede, ibadette, danışmada nasûh olmak demek, bunların başka herhangi birşey ile karışmasından, noksan-lıkdan, bozukluktan temizlenmiş, en olgun şekliyle yapılmış olması demektir."
Tevbede nasûh olmak üç şeyi ifade eder:
1) Bütün günahları tamamen, hiç birini dışarıda bırakmamak üzere kaplaması,
2) Hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde, kişinin kesin kastetmesi,
3) İhlasındaki bütün kir ve şüphelerden arınmış olması130
Nasûh Tevbenin Şartları:
Günahdan vaz geçmek; küfür, zina, livata, şarap içmek, haram şeyleri yemek, gibi günahlardan tevbe; pişman olmak, vaz geçmek, ebedi olarak günaha bir daha dönmemeye kastetmek, AUah'dan af dilemekle olur. Bu icma ile sabit olup ihtilaf olmayan bir hükümdür. İnsanların namuslarında, bedenlerinde veya mallarında yapılan zulüm ise pişmanlık, vaz geçmek, Allah'tan af dileme, namusları ve bedenleri hakkında helallik almakla beraber varsa alınan malın geri verilmesi yoksa benzerinin verilmesi ile ancak tevbe edilmiş olur. Miktarlar konusunda bilgi yetersizliği varsa fakirlere tasadduk ve çeşitli iyilik yollarında harcamada bulunmakla olur. Eğer bunlar mümkün olmuyorsa iş Allah'a havale edilir. Kıyamet günü, zulme uğrayan, hakkım tam olarak alacaktır. Hatta boynuzsuz koy un,boynuzlu koyundan hakkını alır. Öldürmeden dolayı tevbe ise hepsinden daha büyüktür. Bu suçun tevbesi ancak kısas :ıe olur. Eğer bu olmazsa, o kişi çok hayır yapmalı ki mizanda iyilik kefesi ağır gelsin. 131
Nevevi şöyle der:
"İşlenen günahların insanoğlu ile ilişkisi varsa o takdirde tevbenin şartı; hak sahibinin hakkının ödenmesidir. Mal ve benzeri bir şeyse, şart, onun sahibine iadesidir." 132
Bicûrî şöyle der:
"İşlenen günahın insanoğlu ile ilişkisi varsa tevbenin şartı, hak sahibine hakkının ödenmesi ya da onun hakkından vaz geçmesidir. Kişinin buna gücü yetmez ve üzerindeki haklar çok olursa o takdirde ihlaslı olması, Allah'a çok yalvarması gerekir ki bu sayede belki kıyamet günü alacaklılar ondan hoşnut olabilir." 133
İbni Kayyim şöyle der:
Günahta insan hakkı varsa kişinin, tevbesinde o hak-dan ya geri vererek ya da helallik alarak kurtulması gerekir.
Müslim'de Ebu Hureyre (ra)'den naklen Peygam-ber'imiz (sav):
"Müflis (iflas eden) kimdir bilir misiniz? diye sordu. Sahabiler: Bizim içimizde müflis; hiç parası ve hiç malı kalmayan kimsedir, dediler. Bunun üzerine Rasû-lullah: Benim ümmetimde müflis şu kimsedir ki kıyamet gününde namaz, oruç ve zekatla gelir. Kendisi de şuna sövmüş, şuna iftira atmış, şunun malını yemiş, şunun kanını dökmüş, şunu dövmüş olduğu halde gelir. Sonra onun iyiliklerinden bir kısmı şuna verilir. Eğer üzerindeki kul hakları ödenmeden iyileri tükenirse bu sefer o alacaklı kulların günahlarından alınıp bunun üzerine yüklenir. Sonrada kendisi cehenneme atılır." (Müslim: Birr/59)
Eğer hak; biri hakkında kin tutmak, veya gıybet veya iftira sebebiyle ise bu tevbede o kişiye bildirmek ve helallik almak şart mıdır?
Alimlerden bir bölümü şöyle der:
Bildirmek ve halalleşmek gerekir. Diğer kısmı ise şöyle der: İftira ve gıybeti hak sahibine bildirmek gerekmez. Kendi ile Allah arasında yapacağı tevbe, gıybeti yapılan veya iftira atılan şahsa gıybet ve iftiranın tersini söy-lemek, gıybeti onu övgü ve iyiliklerini söylemekle değiştirmek ve gıybet yaptığı miktarda onun için istiğfarda bulunmak yeterlidir.
İbni Teymiyye'de bu görüştedir. Bu görüş sahihleri, şu gerekçeleri ileri sürerler: O şahsa gıybeti veya iftirayı bildirmek katıksız bir zarar vermedir. Hiçbir fayda taşımaz. Haber vermek; ona eziyet vermeyi, kin tutmasını, ve üzüntüsünü artırmak demektir. Halbuki onu işitmeden önce rahattı. Onu işitince belki sabredemez. Nefsine veya bedenine zarar vermiş olur. Böyle bir şeyi Allah istemez. Haber vermek, onun düşmanlığına sebeb olabilir. Böyle bir şeyden doğan şer, iftira ve gıybet kötülüğünden daha fazladır. Bu ise Allah'ın; kalblerin birleştirilmesi, acıma duygularının gelişmesi, yardımlaşma ve sevginin yayılması maksadına terstir.
Malî haklar ile bunun arasında iki yönden fark vardır.
a) Mali haklar, sahibine iade edilince faydalanma olur. Onları gizlemek caiz değildir. Ödemek vacibdir. Gıybet ve iftira ise ödendiğinde fayda yerine zarar verir. Birini, diğerine kıyas etmek bozuk bir kıyasdır.
b) Mali haklar hak sahibine bildirilince ona eziyet vermez. Kin ve düşmanlık doğurmaz. Belki onu sevindirir ve ferahlatır. İftira, gıybet gibi kişiyi ömrü boyunca rahatsız edecek şeyleri ona haber vermek, bunun tersidir. Birini diğeriyle mukayese etmek olmaz.
İbni Kayyim: "İki görüşün doğrusu budur, Allah daha iyi bilir." der.
Seyyid Sabık da şöyle der:
Tercih edilen görüş,şudur: Gıybeti yapılan kişiden dolayı Allah'tan af istemek, onun güzel yönlerini söylemek gıybeti örter. Ona bildirmeye veya onun, hakkından vaz geçmesini istemeye gerek yoktur.
Mü'min, her zaman Allah ile bağlantılı, ondan korku üzere, olması gerekir. Bir hata yaptığı zaman derhal tevbe etmesi gerekir.
Allah şöyle buyurur:
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir aldatılmaya uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler. (Araf: 201)
Kitabımızı burada bitirirken, bizi ve diğer kardeşlerimizi ve bütün müslümanlan, kendi sevdiği ve razı olduğu söz ve işlerde başarıya ulaştırmasını Yüce Allah'dan dileriz. Güç ve kuvvet, Yüce olan Allah'a aittir. Her türlü övgü de alemlerin Rabb'i olan Allah'adır. Efendimiz-Muhammed'e, onun yakınlarına ve arkadaşlarına Allah,kıyamete kadar devamlı olarak çok selâm ve salatta bulunsun. Amin. 134
Dostları ilə paylaş: |