Allah'ın Dinine Girmenin Şekli
Diliyle kelimei şahadeti (Allah'dan başka hiçbir ilahın olmadığına, Muhammed'in onun elçisi olduğuna şeha-det eden) söyleyen, kalbiyle bunu tasdik eden,sözv fiiîve i-nanç yoluyla bunu bozacak orpşey yapmayan Allah'ın dinine girmiş, küfürden ayrılmış olur.
Peygamberimliz şöyle buyurur: Allah'dan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim O'nun elçisi olduğuma şehadet ederim. Bu iki şehadeti şüphe etmeden yaparak Allah'a kavuşanlar mutlaka cennete gireceklerdir.
Hadisin manası: Tevhid üzere ölüp, şüphe etmeksizin kalbiyle bu iki şehadeti tasdik ederek Allah'a koşan kimsenin bir müddet sonra da olsa cennete gireceği, günahları ağır geldiğinden cehennemde bir süre azab görse bile orada ebedî kalmayacağını beyan ediyor. İki şehadeti söylemek ve kalbiyle tasdik kişinin iman ve İslâm dairesine girmesine, cehennemdeki ebedî azabdan kurtulmaya yeterli olur. Fakat bu iki şehadeti veya birini bozacak bir-şey yapmaması gerekir. Mesela iki şehadeti yerine getirip de zekatın veya haccın farziyyetini inkar etse, veya zinanın, faizin, adam öldürmenin haramlığını inkar etse veya buna benzer Kur'ân'in peygamberin haber verdiği veya zaruri olarak bilinen İslâm'ın hükümlerini reddetse, mümin olamaz.
İslâm dinine ters bir inanca sahib olan kişinin İslâm'a girerken o batıl inancından, iki şehadeti söylemesine nis-betle temizlenmesi gerekir. Buraya kadar söylenenler, İslâm'a ilk defa girecek kişiler içindir.
İslâm'dan dönen (MÜRTED)'e gelince: Eğer dinden dönüşü; Allah'ın birliğini veya Peygamberliği inkar etmesi sebebiyle ise tekrar İslâm'ına hükmedebilmemiz için her iki şehadeti ikrar, hem de inkar ettiği dinî meseleyi ikrar etmesi gerekir.
İki şehadetin dil ile söylenilmesi: Söyleyenin zahirî (görünen) yönden müslüman olduğuna itibar etmemiz ve dünya ile ilgili hükümlerin uygulaması açısındandır. Dil ile söylemek, kalb ile tasdikle birlikte değilse ebedî cehennem azabından kurtuluş yoktur.
İmam Gazali şöyle der: Kalbiyle tasdik etmeksizin kelimei şehadeti söyleyenin âhirette kafirlerden olacağına ve cehennemde ebedî kalacağına hükmederiz. Şüphesiz bu durum, dünya hükümlerinde müslüman liderlerden kurtulma açısındandır. Çünkü onun kalbi bilinemez. Biz; diliyle söylediği şeyin kalbinde de bulunduğunu zannetmekle görevliyiz. Geride geçen şartlarla iki şehadeti söyleyen, İslâm'ın gereğince muamele olunur. Çünkü biz bu hayatta hükümleri görünür durumlar üzerine bina etmekle gizli durumları, sadece Allah bildiğinden, terketmekle yükümlüyüz.
Bunun delili Üsame b. Zeyd'den rivayet edilen hadistir. Üsame (ra) şöyle anlatıyor: "Rasûlullah bizi bir seriyye içinde (cihada) göndermişti. Cüheyne kabilesinden Hurukat'a bir sabah baskını yaptık. O sırada ben bir adama eriştim. O; «LÂİLAHE İLLALLAH." dedi. Ben kargımı (mızrağımı) ona sapladım. Bu işten gönlüme bir şüphe düştü. Sonra bunu Peygambere söyledim. Rasûlullah: "LAİLÂHE İLLALLAH, dediği halde onu niçin öldürdün?" dedi. Ben: "Ya Rasûlullah! O, bunu ancak silahdan korktuğu için söylemiştir." dedim. Rasûlullah da: "Onu kalbinden söyleyip söylemediğini bilmen için kalbini mi yardın?" buyurdu ve bu suali bana karşı hiç durmadan o kadar çok tekrar etti ki. Nihayet ben o gün müslüman olmuş olsaydım, diye temenni ettim.". (Müslim-İman/ 158)
Hadisdeki "Onun kalbini mi yardın?" sözü, bizim görünüşe bakarak ve dilin söylediği ile amel etmekle yükümlü olduğumuzu, kalbdeki şeyi bilmemize imkan olmadığını göstermektedir. Kalblerde olanı ancak Allah bilir. 85
Rıddet
Riddet: Lugatta; "birşeyden başka birşeye dönüş," demektir. Terim olarak riddet; akıllı ve ergen bir müslüma-nın herhangi bir zorlama olmadan kendi isteğiyle İslâm'dan küfre dönüşüdür.
Müslüman ne zaman mürted (dinden dönen) olur?
Müslüman, kalbi küfürle rahatlayıp bilfiil küfre girmedikç e İslâm'ın dışında sayılmaz ve mürted olduğuna hüküm verilmez. Çünkü bu konuda Allah şöyle buyurur: "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, İnandıktan sonra Allah'ı inkar edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır, büyük azab da onlar içindir.". (Nahl: 106)
Hz. Ömer şöyle der: "Peygamberimizi şöyle derken işittim: "Ameller niyetlere göredir, herkes için neye niyet etmişse o vardır."
Kalbde olan şeyler sadece Allah'ın bildiği gizli, bir yoruma ihtimali olmayan kesin ifadeler olması gerekir.
İbn Abidin şöyle der: "Kişiyi imanından ancak İslâm'a girdiği şeyi inkar etmesi çıkarır. O şeyi reddettiği kesin anlaşılınca riddetine hükmedilir. Reddi konusunda şöphe varsa riddetle hükmedilmez. Çünkü sabit olan İslâm, şüpheyle yok olmaz."
Bir kitab'da şöyle denilir: "Küfür, çok dehşetli bir şeydir. En küçük bir rivayet de olsa bulunduğu zaman hiçbir mümini kafir telakki etmez."
Hulasa diğer kitap'larda şöyle denir: Bir konudaki bütün yönler tekfiri, tek bir yön de küfrüne engel olur nitelikte olsa müftünün, küfrü engelleyen yöne yönelmesi gerekir. Bu müslüman hakkındaki güzel zannın gereğidir.
Bezzaziye isimli kitap'ta şu da eklenmiştir:'Ancak küfrü gerektiren ve yoruma da ihtimali olmayan bir şeyi açıkça söylerse müslümanlığına hükmedemeyebiliriz."
Tatarhaniy'yede şöyle denir: "İhtimale dayalı olan bir şeyle kişi kafir sayılmaz, çünkü küfür, suçun son noktasıdır ve cezanın da son noktasını gerektirir, ihtimalli olmak son nokta değildir."
Kişinin riddetini veya küfrünü gösteren örnekler
1) Allah'a ortak koşmak (şirk), yahut O'nun Rab'liği-ni, birliğini veya sıfatlarından birini inkar etmek.
2) O'nun eşi veya çocuğu olduğuna inanmak.
3) Peygamberlerinden birini inkar etmek.
4) Kitab'larından birini inkar etmek.
5) Kur'an'ı Kerim'den birşeyi inkar etmek.
6) Beş vakit ibadetin farziyyetini veya onlardan birini inkar etmek.
7) Dinin zarurî olarak yönlerini inkâr etmek. Mesela Allah'ın bu âlemi yarattığını, meleklerin ve cinlerin varlığını, Kur'ân'ın Allah'dan gelen bir vahiy olduğunu, yeniden dirilmeyi, hesaba çekilmeyi, cenneti cehennemi inkar etmesi gibi...
8) Kur'ân ve hadislerde haram kılınmış olan ve bütün müslümanların da haram olduğuna fikir birliği ettikleri bir şeyin helal olduğuna inanmak. Zinanın, şarabın, faizin, domuz eti yemenin, günahsız kimseleri öldürmenin, mallarını gasbetmenin —hiçbir şüphe ve yorum ihtimali olmaksızın- helal olduğuna inanmak gibi.
9) Kur'ân ve hadislerde helal kılınmış olan ve bütün müslümanların da helal olduğuna fikir birliği ettikleri bir-şeyin haram olduğuna inanmak. Mesela alış-veriş, evlenme ve temiz yiyecekler gibi.
10) Allah ile veya ayetleriyle veya Peygamberleriyle veya kitablarıyla eğlenmek; onları alaya almak.
Şöyle buyurulur: "Onlara soracak olursan, "Biz and olsun ki, eğlenip oynuyorduk." diyecekler. De ki:
Allah'la ayetleriyle, peygamberleriyle mi alay ediyordunuz?" Özür beyan etmeyin, inandıktan sonra inkar ettiniz." (Tevbe: 65-66)
11) Peygamberimizden sonra peygamberlik iddiasında bulunmak veya böyle birini tasdik etmek.
12) Kur'an'ı veya hadis kitaplarını, içlerinde yazılı olanları küçümseyerek veya hafife alarak, pisliklerin içine atmak.
13) Allah'ın kitabını ve peygamberinin sünnetini kusurlu bulmak, hayata uygun olmadıklarına inanarak onlarla hükmetmeyi terketmek, Kur'ân ve hadisler üzerine beşeri kanunları üstün tutmak.
14) Bir puta veya güneşe veya yaratılmışlardan olan bir şeye secde etmek.
Yeni müslüman olan birisi, İslâm'ın hükümlerini ve dinî sınırlarını bilmeyerek bir şeyi inkar etse kafir olmaz. Müslümanların icma ettikleri fakat sadece üst düzeydeki alimlerin bileceği meseleleri bilmeyerek bir kişi inkar etse yine kafir olmaz, çünkü bilmemesiyle özürlü kabul edilir. Bu tür bilgiler umum halk arasında yaygın olmayabilir. Mesela, kasden murisini Öldüren kişinin varis olamayacağı, ninenin mirasdan 1/ 6 hak alacağı vb. konularda olduğu gibi. İnanması için inkar edene doğru olan öğretilir, ama öğrendikten sonra inkar ederse kafir olur. Bunun kuralı, kişi birşeyi bilerek inkar ediyorsa kafir olur.
Bazen insan nefsini çevreleyen vesveselere ve şeytanın fısıltılarına itibar yoktur. Allah kişiyi bunlarla sorumlu tutmayacaktır. Ta ki kişinin yanında küfre tam bir kasd bulunsun, veya bunu konuşsun veya bunu amel etsin, o zaman kafir olur. Müslim'de Ebu Hureyre'den naklen Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Allah, dil ile söylemedikleri, yahut fiilen yapmadıkları müddetçe ümmetimin gönüllerinden geçirdikleri günahlarını cezalandırmamıştır." (Müslim-İman, 201)
Ne kadar büyük olursa olsun büyük bir veya daha fazla günahı işlemekle kişi, Allah'a ortak koşmadığı veya İslâm'ın açıkça bilinen bir hükmünü inkar etmediği sürece kafir olacağına veya mürted olacağına hükmedilmez. Yukarıda sıralanan şeyleri de tabiki inkar etmemelidir. Ha-ramlığında, farz oluşunda imamların ihlilaf ettikleri, Kur'an'da veya mütevatır sünnetten kesin bir delil de olmayan konularda bir hükmü inkar etmek küfrü gerektirmez. Çünkü bir kişiye kafir, diyebilmek çok büyük bir iştir. Buhari'de Peygamberimiz şöyle buyurur: "Allah'dan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet eden, kıblemize yönelen, namazımızı kılan, kestiğimizi (hayvanı) yiyen müslümandır. O kişiye, müslümanın lehindeki ve aleyhindeki hükümler aynen geçerli olur."
Peygamberimiz müslümanlan birbirlerine kafir, dememeleri konusnada uyarmıştır. Çünkü bu suçun vebali büyüktür.
Müslim'de Hz. Ömer'den naklen Peygamberimiz: "Kişi (din) kardeşini kafirliğe nisbet ettiği zaman muhakkak ikisinden biri o küfür kelimesiyle dönmüştür.". (Müslim: İman/ 111)
Durum böyle olunca, fetvayı ve serî hükmü açıklamaya salahiyetli olan kişinin, müslümanlardan birini küfre nisbet eden hükme adım atmadan önce iyice düşünmesi ve ihtiyatlı olması gerekir. Aslında her müslümanın dinini yaşarken ihtiyatı (tedbiri) elden bırakmaması, dini vazifelerini yerine getirmede hırslı olması, dinî yasaklardan uzak durması, günahlara ve dinen kötü sayılan şeylere bulaşmaması, gerekir. Kişi bazı ters düşüncelere sahib olur da birtakım günahlar işlerse hemen tevbe ederek Allah'ın affedeceğine tevekkül eder.
Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını ise dilediğine bağışlar.". (Nisa: 48)
Başka bir ayette de: "Ettiği zulümden sonra tevbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder. Allah şübhesiz bağışlayandır, merhametli olandır.". (Maide: 39) buyurulur. 86
Allah'ın dininden Başka Birşeyle Hükmetmek Riddet Sayılır mı?
Önce bakılır; eğer başka hükmü, kendisinin veya başkasının doğrulamasıyla uyguluyorsa ve Allah'ın hükmünü başka hükümle, Allah'ı inkar etmek veya İslâm hükümlerinin hayata elverişli olmadığı düşüncesinde yürümek veya onları ayıplamak değersiz görmek için değiştirdiğine dair kesin bir delil varsa bu jslâm'dan dönüşü (riddeti) gerektiren bir durumdur. Bu durumdaki kişi için kelimei şehade-ti söyleyip dursa ve namaz gibi bütün ibadetleri eda da etse farketmez. Ancak bu kişi, kendi içindeki bu sebebden tamamen vazgeçtiğine dair tevbe ederse yani önceden söylediklerinin tersini ilan eder, İslâm şeriatının tamamının hayata elverişli olduğunu, daha Önce hükmettiği şeyin batıl olduğunu, gerçek doğru olanın İslâm şeriatının getirdiği hükümler olduğunu söylerse o zaman İslâm sınırları içine girmiş olur.
Fakat bu kişinin başka bir şeyle hükmettiğinde; inkarına, ayıpladığına ve küçük gördüğüne dair kesin delil bulunmasa, Allah'ın hükmüyle amel etmekdeh onu sadece bunamak veya nefsinin sayıklamalarına ve kötü isteklerine icabet etmek veya İslâm şeriatının bağlayıcılığından kaçmak gibi bir sebeb alıkoysa ona, bu ihtimalin delilleri ne kadar zayıf olursa olsun riddet hükümleri tatbik edilmeyeceği gibi, küfre nisbet edilmesi de caiz olmaz. Çünkü bu konuda temel nokta itikaddır. Bu durumda sözlü bir beyan veya fiili bir uygulama olursa küfrüne hükmedilir. Çünkü sözlü beyan ve fiilî uygulama, inkar edici inancı gösteren kesin bir delildir. Küfrü, hükmünü uygulamak caiz değildir. Burada onun fasıklığma ve günahkar oluşuna hükmedilir. Fakat yine de işin iç yüzü Allah'a havale edilir. Nasıl olsa ahirette her şey ortaya çıkacaktır.
İmam Ahmet b. Hanbel bu gerçeği şöyle açıklar: "Her kim müslüman olarak şarap helaldir, derse o kafirdir. Ondan tevbe etmesi istenir, ederse ne alâ, etmezse öldürülür. Bu durum, şarabın haram olduğunu bilecek durumda olanlar içindir. Fakat kişi, sadece domuz eti yemekle, veya şarap içmekle mürted olmaz... Bu işi ister küfür diyannda, ister İslâm diyarında yapsın... Çünkü kişiyi, diğer haramlarda olduğu gibi böyle bir fiili de haram olduğuna inanarak yapması günahkar sayılmakla birlikte; dinden çıkarmaz. 87
Mürtedin Cezası
Riddet; inkarın en çirkini, cezası da en ağır olanıdır. Riddet; müslümanın amellerini siler götürür. Bu suçu işleyen dünyada ölümle, ahirette ebedî cehennemde kalarak cezalandırılır.
Kur'ân'da şöyle buyurulur: "içinizden dininden dönüp kafir olarak Ölen olursa,bunların amelleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada temellidirler." (Bakara: 217)
Buhari ve Müslim'de İbn-i Abbas'dan naklen bir hadiste Peygamberimiz: "Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz." buyuruyor. İslâm ilim otoriteleri de mürtedin öldürüleceği konusunda fikir birliği etmişlerdir. Bu hüküm, Hz. Ebu Bekir'den, Hz. Ömer'den, Hz. Osman'dan, Hz. Ali'den, Hz. Muaz'dan, Hz. Ebu Musa'dan, Hz. İbn-i Abas'dan, Hz. Halid'den ve diğerlerinden rivayet edilmiş, kimse bunu inkar etmediğinden icma meydana gelmiştir. (Hidaye: 2/ 164)
Bir müslüman dinden döndüğü zaman (Allah'a sığınırız) ona İslâm arz olunur. Eğer bir şüphesi varsa giderilir. İslâm'a dönmezse üç gün hapsedilir. Bu esnada üç defa tevbe etmesi istenir. Eğer müslüman olursa maksat hasıl olmuştur. Eğer riddetinde ısrar ederse öldürülür. İslâm'a dönerse bu dönüş, kelimei şehadeti söylemesi ve İslâm'a ters olan her türlü dinden veya geçiş yaptığı fikrî sistemden berî olmasıyla olur. Mürtedde üç gün süre tanınması ve tevbe etmesinin istenmesinin delili, Muvatta'da İman Malik'in Abdurrahman b. Muhammed b. Abdullah b. Ab-dulkârî'den, o da babasından naklettiği haber ki bir gün Hz. Ömer'e bir adam gelir ve Hz. Ömer ona: Garibbir o-lay, haber var mı?, der. O da; "Evet, bir adam müslüman olduktan sonra kafir oldu," der. Ömer (ra): "Ona ne yaptınız?", der. Adam: "Önümüze alıp onu öldürdük," der. Hz. Ömer: "Onu üç gün hapsedip her gün ona çörek yedirip tevbe etmesini isteseydiniz ya, belki adam tevbe eder veya Allah'ın emrine müracaat ederdi. Ey Allah'ım! Ben orada bulunmadım, ben emretmedim, haber bana ulaşınca ben razı olmadım." der.
Karı-kocadan birinin riddeti aralarında ayrılığı gerektirir. Mürted olanı tevbe eder de İslâm'a dönerse yeni bir nikah akdi ve yeni bir mehir gerekir. Tabi yeniden evlenmeyi isterse.
Mürted, akrabalarından biri öldüğü zaman onun malına varis olamaz. Çünkü mürteddir, dini yoktur, müslüman akrabasına varis olmaz. Riddeti üzere öldürülür veya kendi Ölürse malı müslüman varislerine intikal eder. Çünkü o, riddet anından itibaren Ölü hükmündedir. Mürdeddir hiç kimseye velayeti yoktur, kestiği de haramdır. Riddetine ısrar ettiğinden öldürülürse cenazesi yıkanmaz, cenaze namazı da kılınmaz. Riddetiyle İslâm'dan çıktığı için müslü-manların mezarlıklarına gömülmez, riddetten önce müslüman olduğu için müşriklerin mezarlıklarına da gömülmez. Ancak cesedi bir çukura atılır. 88
Dostları ilə paylaş: |