Tevhid Akidesi 4 İmanın Rükünleri 4



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə23/27
tarix09.01.2019
ölçüsü0,84 Mb.
#94138
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   27

Peygamberlere İman

Peygamberlere iman, imanın esaslarından biridir. Kur'ân'da şöyle buyurulur: Peygamber ve inananlar, Rabblerinden kendine indirilen Kur'ân'a iman ettiler; hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberle­rine inandılar. "(Allah'ın) Peygamberlerinden hiç biri­nin arasını ayırt etmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş sanadır.", dediler. (Bakara: 285)

Nübüvvet, Risâlet ve Vahyin Anlamı

Nübüvvet: "Haber" anlamındaki "nebe" kökünden türemiştir. Manası: "Allah'tan gelen haberin, vahiy yoluy­la kullar içinden kendisinin seçtiği birine ulaşması ve o ki­şinin o haberi almasıdır.

Risalet: Allah'ın, kullarından birini diğer insanlara, yeni bir kitabı ve yeni bir şeriatı bildirmekle görevlendir­me sidir. 92
Vahyin Anlamı

Vahiy lügat açısından şu anlamı içerir:
1) İnsanın yaratılışında var olan ilham. Bu manada Kur'ân'da: "Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir." diye bildirmiştik.'* (Kasas: 7) buyurulur.

2) Hayvanlarda tabiî olarak mevcut olan ilham, iç gü­dü. Yine bu manada Kur'ân'da: "Senin Rabbin, bal ansı­na da şöyle bildirdi: "Dağlardan, ağaçlardan ve insan­ların kuracakları kovanlardan kendine evler edin!". (Nahl: 68...) buyrulmuştur.

3) Sembol ve nişan yollu, hızlı işaret: Bu manada Kur'ân'da Zekerriyya (as)'dan bahisle şöyle buyurulur: Zekeriyâ bönün üzerine mâbedden çıkıp milletine: "Sabah-akşam Allah'ı tebih edin." diye işarette bulun­du." (Meryem: 11)

4) Şeytanın fısıldaması, insanın hatırında kötülükleri süslemesi: Bu manada da Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Doğrusu şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar." (Enam: 121)

Diğer ayette de şöyle buyurulur: "Aldatmak için bir­birlerine cazib sözler fısıldayan cin ve insan şeytanları­nı her peygambere düşman yaptık." (Enam: 112)

Şu manalarda vahyin lügat anlamlarmdandır: Yaz­mak, kitap, mektup, peygamber göndermek, yeniden diril­mektir şeyi bildirmek için söylenen söz, gizli bildirme, Allah'ın peygamberlerine vahyetmesi.

Vahiy kelimesi tek başına söylendiğinde "vahyedilen şey" anlaşılır. 93


Dinî Açıdan Vahyin Terim Manası
Allah'ın, kullarından peygamberlik için seçtiği birine insanlar için pek alışılmış olmayan gizli bir şekilde bilin­mesini istediği hidayet yollarını bildirmesidir. Bu şekilde vahyedilen şey; peygamberine indirilmiş olan Allah'ın ke­lâmıdır. 94
Vahyin Geliş Şekilleri
Suyutî, Itkân adlı eserinde; bilginlerin vahy için şunları saydığını söyler:

1) Buhâri'de belirtildiği gibi meleğin, çıngırak sesine benzer bir şekilde gelmesidir. Ahmed b. Hanbel'in Müs~ ned'inde, Abdullah b. Ömer'den naklen şöyle denir: Pey­gambere "Vahyi hissediyor musun?" diye sordum. O da: "Ben çıngırak sesleri işitiyorum, sonra o anda susuyo­rum. Bu şekilde bana ne zaman vahyedilse, ruhumun alındığını zannederim." dedi. Hattâbî şöyle der: "Bu ses­ten maksat; Peygamberin işittiği dalgalı seslerdir. Bunun meleğin kanatlarını çırpma sesi olduğu da söylenir.

Bu şekilde meleğin gelişinden maksat; Peygamberin kulağının vahyin dışındaki sesleri algılamasını önlemektir. Buhari de bu şekildeki vahyin; en şiddetli vahiy şekli ol­duğu anlatılır. Kendisinde tevhit ve korkutma bulunan ayetler bu çeşit vahiyle gelirdi.



2) Peygamberimiz uyanıkken, Cebrail tarafından vah­yin, Peygamberimizin kalbine üflenmesi, bırakılmasıdır.

3) Cerâil'in insan şekline girerek getirdiği vahiydir. Buhâri'de Peygamberimiz, şöyle buyurur: "Bazı zaman­larda melek insan suretine girer,bana konuşur,ben de onun dediklerini muhafaza ederdim.". Vahyin en kolay şekli budur.

4) Meleğin,Peygambere uyku halinde getirdiği vahiy­dir.

5) Peygamberin, doğrudan Allah'la konuşması şeklin­de olan vahiydir. Bu, ya uyanık halde olur, miraç da oldu­ğu gibi. Ya da uyku halinde olur ki bu şekilde bir vahiyle Kur'ân Ma gelmiş olan hiç bir şey yoktur.

İbn-i Kayyım, vahyin geliş şekillerinin yedi olduğunu söyler. Bunlar:



1) Doğru rüya.

2) Meleğin görülmeden, Peygamberin kalbine vahyi bırakması.

3) Meleğin insan şekline girip Peygamberin onunla görüşmesi ve konuşması.

4) Meleğin zil sesi gibi bir sesle gelmesi.

5) Peygamberin, meleği yaratıldığı şekilde görmesi.

6) Miracda olduğu gibi yedi kat göklerin üstünde Pey­gambere vahyedilmesi.

7) Peygamberin perde arkasından melek vasıtası ol­maksızın konuşması.

Doğru rüya şeklindeki vahye örnek; Hz. İbrahim'in Kur'ân'da zikredilen olayıdır. Şöyle buyurulur: "Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk ken­disinin yanisıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyo­rum, bir düşün, ne dersin?" dedi. "Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse sabredenlerden ol­duğumu göreceksin." dedi. Böylece ikisi de Allah'a tes­limiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca

Biz: "Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız." diye seslendik. (Saffât: 101-105)

İkinci türdeki vahye örnek: Peygamberimizin şu ha­disidir: "Ruhu'l-kudüs rızkı tamamlanıncaya kadar hiçbir kimsenin ölmeyeceğini benim kalbime üfledi (il­ham etti). O halde Allah'a karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz." Hadisi, Hâkim rivayet etmiştir.

Üçüncü şıktaki vahye örnek: Buhari'de Ebu Hurey-re'den nakledilen meşhur Cibril hadisidir ki; bu hadisde Cibril Peygamberimize bir arap köylüsü şeklinde gelmiş ve ona İslâm'dan, imandan, ihsandan sorular sormuştur. Bu hadis geride anlatılmıştır.

Dördüncü şıktaki vahy: Vahiy geliş şekillerinin en şiddetlisidir ve zil sesi gibidir.

Beşinci şıktaki vahye örnek: Buharı ve Müslim'de Câbir'den nakledilen bir hadiste Peygamberimiz şöyle der: "Hirâ dağında bir ay iznivaya çekilmiştim. Bir ay do­lunca aşağı inip vadiye giriyordum ki gaibden bir ses geldi. Kimseyi göremedim. Başımı kaldırdığımda Hirâ-daki meleği gördüm. Eve dönerek: "Beni örtün!" de­dim. Sonra: "Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! Kalk da (kavmini Allah'ın azabı ile) korkut! ayetleri indi." (Müddessir: 1-2)

Kur'ân'daki bir ayette vahiy şekilleri özel olarak üç şekilde anlatılmıştır: "Allah bir insanla ancak vahiy su­retiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderir; izniyle, dilediğini vahyeder. Doğrusu O yüce­dir, Hakîm'dir. (Şura: 51) 95


Bu ayet şunları içerir:
1) Ayette geçen vahiy; bir mananın kalbe atılması, kalbe üfurülmesi, ilham edilmesidir.

2) Perde arkasından konuşma; O'nu görmeksizin işit-mesidir. Bu; Musa (a.s.)'nm ağacın arkasından ilâhi çağrı­yı işitmesi gibi olur. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Musa ailesine: "Durunuz, ben bir ateş gördüm; belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısı­nabilirsiniz." dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadi­nin sağ yanındaki ağaç tarafından: "Ey Musa! Şüphe­siz Ben Alemlerin Rabbi olan Allah'ım." diye seslenil­di. (Kasas: 29-30)

3) Allah'dan Peygambere gönderilen meleğin götür­düğü vahiy. Buhari'de Hz. Aişe'nin rivayetinde Haris b. Hişâm adında bir sahabi: "Ey Allah'ın Rasûlü! Vahiy sa­na nasıl geliyor?" diye sorar. Peygamberimiz de şöyle cevap verir: "Bazen bana çıngırak sesi gibi gelir ki; ba­na en ağır geleni de budur. Benden o hal gider gitmez, meleğin bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bazen melek bana bir insan şeklinde görünür,benimle konu­şur, ben de söylediğini iyice bellerim."

Hz. Aişe şöyle der:

"Çok soğuk bir günde, kendisine vahiy gelirken görmüştüm. İşte böyle soğuk bir günde dahi Rasûlul-lah'dan o hal geçtiği zaman şakaklarından şapır şapır ter akardı." (Buhari: Kitabu Bed'il-vahy/ 2)

Vahiy çeşitlerinin en iyisi; bir elçi meleğin vahiyle gönderilenidir. Kur'ân bu şekilde, Cibril vasıtasıyla inmiş­tir. Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler zikredilir: "Şüphesiz Kur'ân alemlerin Rabbinin indirmesidir. Ey Muhammed! Apaçık arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir." (Şuârâ: 192-195)

"De ki: "Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düş­mandır.". Çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendin­den öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine inmiştir." (Bakara: 97)

Peygamberimize Vahyin Gelmeye Başlaması Buhari'de müminlerin annesi Hz. Aişe'nin şöyle de­diği nakledilmiştir: "RasûluIIah'ın vahiy başlangıcı, uy­kuda doğru rüya görmekle olmuştur. Hiçbir rüya gör­mezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık ve aşikâr meydana gelmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık sevgisi konul­du. Artık Hira dağındaki mağarada tek başına kalıp ailesinin yanına gelinceye kadar muayyen günlerde ibadet eder ve yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hati­ce nezdine dönüp bir okadar zaman için yine azık alır­dı. Nihayet Rasûlullah'a bir gün Hira mağarasında bu­lunduğu sırada vahiy geldi. Şöyle ki ona melek gelip; "Oku." dedi. O da: "Ben okuma bilmem." cevabını verdi. Peygamberimiz şöyle dedi: "O zaman melek be­ni gücümü yitirinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıra­kıp yine "Oku." dedi. Ben de ona: "Okuma bilmem." dedim. Yine beni alıp gücümü yitirinceye kadar sıkış­tırdı. Sonra beni bırakıp yine "Oku." dedi. Ben de ona: "Okuma bilmem." dedim. Yine beni alıp gücümü yiti­rinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine "Oku." dedi. Ben de: "Okuma bilmem." dedim. Niha­yet beni üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp: Herşeyi yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Senin Rabbin sonsuz ikram sahibidir. Ki O, kalem ile (yazıyı) öğretti. İnsana bilme­diği şeyleri öğretti," dedi. (Alak: 15)

Bunun üzerine Rasûlullah bu ayetlerin vahyinden do­layı kalbi titreyerek döndü ve Hz. Hatice'nin yanına gide­rek: "Beni sarıp örtünüz." dedi. Korkusu gidinceye kadar onu sarıp Örttüler.

Sonra Rasûlullah durumu Hz. Hatice'ye anlatarak: "Kendimden korktum." dedi. Hz. Hatice: "Öyle deme, Allah'a yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utan­dırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmek­ten âciz olanların yükünü taşırsın, fakire verir, kimse­nin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağır­larsın, Hak yolunda meydana gelen olaylarda (halka) yardım edersin." dedi. (Buhari: Kitabu Bed'il-vahy/ 3) 96


Peygamberlik İlâhî Bir Bağıştır
Peygamberlik ilâhî bir bağıştır. Allah, onu kullarından dilediğine verir. Çalışmakla, yorulmakla, çok itaat ve iba­det etmekle, öğretilmekle, zorla veya başka türlü üstün gelmekle peygamberlik elde edilmez. Aynı zamanda Pey­gamberlik veraset yoluyla da kimseye geçmez. Peygam­berlik ancak, Yüce Allah'ın, kullarından en üstününü ve en yüce meziyetlere sahib olanını bu değerli ve büyük işi taşıyabilecek olanını seçmesiyle olur.

Kur'ân'da şöyle buyurulur:

"Andolsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten, kendile­rinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuş­tur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler." (Âliîmrân: 164)

"Allah, peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir." (En'âm: 124) 97


Peygamberlik
Hz. Muhammed'in vefatı ile sona ermiştir. Çünkü O, bütün peygamberlerin en sonuncusu idi. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonun­cusudur. Allah herşeyi bilir." (Ahzab: 40)

Peygamberimiz şöyle buyurur:

"Peygamberlik (zinciri) kesilmiştir. Benden sora ne bir nebi ne de bir rasûl gelecektir."

Müslim'de Peygamberimiz şöyle buyurur:

"Benim ile benden evvelki peygamberlerin misali, şu bir kimsenin misali gibidir ki, o kimse bir bina kur­muş ve binayı güzel yapıp süslemiş; yalnız köşelerin­den bir köşede bir tuğla yeri eksik kalmış. Bu vaziyette halk binayı dolaşmaya başlar. Binayı çok beğenirler ve "keşke şu bir tek tuğla da konulmuş bulunsaydı!" der­ler. İşte ben, (o yeri boş bırakılan) tuğlayım, ben pey­gamberlerin en son geleniyim." (Müslim, Fedâil/ 22) 98
Bütün Milletlere Peygamber Gönderilmesi
Allah Teala, tarih boyunca bütün milletlere kendi dil­lerinde konuşan peygamberler göndermiştir.

Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler yer alır:

"Geçmiş her ümmet içinde de mutlaka bîr uyarıcı bulunagelmiştir." (Fatır: 24)

"Her ümmetin bîr peygamberi vardır." (Yunus: 47)

"Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her pey­gamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dile­diğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güç­lü olan, Hâkim olan O'dur. (İbrahim: 4)

Bu peygamberlerden bazılarının haberleri ve isimleri bize bildirilmiş, bazılarınmkiler bildirilmemiştir.

Bu konuda da şöyle buyurulur:

"Peygamberlerden bir kısmını daha önce sana an­latmış, bir kısmını da anlatmamıştık." (Nisa: 164)

"Ey Muhammedi And olsun ki, senden önce bir­çok peygamberler gönderdik; sana onların kimini an­lattık, kimini anlatmadık." (Gafir: 78)

Kur'ân'da anlatılan peygamberler bugün ortadoğu olarak bilinen Arap yarımadası ve civarındaki bölgede bu­lunan milletlere gelmiş olan peygamberlerdir. Çünkü onlar birbirine yakın olan milletlere gönderilmişlerdi ve onların peygamber olarak gönderildiklerine, peygamberliklerinin yazıldığına ve bu durum hakkında bir şüphenin olmadığı­na delil getirmek mümkündü.

Daha uzak bölgelerdeki milletlere gönderilmiş, izleri kaybolmuş, kendisine uyanların şirke düştüğü veya dinle­rini değiştirmiş olan ümmetlere gönderilmiş olan peygam­berlerden bahsedilmeyişindeki hikmet; o peygamberlerin durumları hakkında tarihçilerle diğer insanların hoş olma­yan tartışma ve mücadelelere düşmesini engellemektir. 99
Bütün Peygamberlere inanmak Farzdır
Müslümanların, hiçbir ayrım yapmaksızın bütün pey­gamberlere inanmaları gerekir. Peygamberlere iman husu­sunda aynm yapıp bazısına inanan bazısına küfreden, bazısını doğrulayıp bazısını yalanlayan kişi kafir olur.

Bu konuda şu ayetler zikredilir:

"Allah'a, bize gönderilene, İbrahim'e, İsmail'e, İs-hâk'a, Yakub'a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa'ya verilene, Rableri tarafından Peygamberlere ve­rilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O'na teslim olanlarız." deyin." (Baraka: 136)

"Peygamber ve inananlar, ona Rabbinden indirile­ne inandı. Hepsi Allah'a meleklerine, kitaplarına, pey­gamberlerine inandı. "Peygamberleri arasından hiçbi­rini ayırt etmeyiz, dediler." (Bakara: 285)

"Allah'ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah'la peygamberleri arasını ayırmak isteyen "Bir kısmına inanır, bir kısmını inkar ederiz." diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten kafir olanlardır." (Nisa: 15-151)

Aynı şekilde bütün müslümanlarm, Allah'ın gönder­miş olduğu peygamberlerin tamamının erkek olduklarına inanması gerekir. Allah onları peygamberlikle şereflendir­miş, onlara hikmet vermiş, onlara akıl gücü ve doğru gö­rüş bahşetmiş, onları, yaratılmışlara doğru yolu gösterici kişiler olmaları için seçmiş, onlar da Allah'ın emir ve ya­saklarını kullarına bildirmişler, onları Allah'ın gazabından ve kızgınlığından sakındırmışlar, insanları, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıran yolun rehberleri olmuşlardır.

Bu konuda şöyle buyurulur:

"Ey Muhammedi Senden önce de, kendilerine vahyettiğmiz adamlar gönderdik." (Enbiya: 7)

"De ki: "Yer yüzünde yerleşip dolaşanlar melek ol-salardı,biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik." (İsrâ: 95)

Ayrıca peygamberlerin ilahlık özelliklerinden hiçbiri­ne sahib olmadıklarına inanmamız gerekir. Peygamberler kainat üzerinde herhangi bir fonksiyonda bulunamazlar, herhangi bir faydanın veya zarann mutlak elde edilmesine de sahib değillerdir. Allah'ın dilemesine hiçbir etkide bu­lunamayacakları gibi gayb aleminden de, Allah'ın bildir­dikleri müstesna, hiçbir bilgiye sahib olamazlar.

Allah Teala şöyle buyurur:

De ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni hileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim.". (Araf: 188)

"Görülmeyeni bilen Allah; görülmeyen hakkında kimseyi haberli yapmaz. Ancak peygamberlerden, bil­dirmek istediği bunun dışındadır. Rablerinin bildirileri­ni tebliğ etmelerini ortaya koymak için her peygamberin Önünden ve ardından gözcüler salar, onların yaptıklarını ilmiyle kuşatır ve herşeyi bir bir sayar." (Cin: 26-28)

Peygamberlerin diğer insanlar gibi hayat sürdüklerine inanırız. Onlar da yerler, içerler, sağlıklı veya hasta olurlar, kadınlarla evlenirler, soyları olur, çarşıda dolaşırlar, uyur­lar, otururlar, çeşitli eziyetlerle karşılaşırlar, diğer insanlar gibi ihtiyarlayıp zayıf düşer ve vefat ederler.

Bu konuda şu ayetler Kur'ân'da yer alır:

"Ey Muhammedi Senden önce gönderdiğimiz bü-tün peygamberler de, şüphesiz yemek yerler, sokaklar­da gezerlerdi." (Furkan: 20)

And olsun kî, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. (Ra'd: 38)

"Meryem oğlu Mesîh sadece peygamberdir, -On­dan önce de peygamberler geçmiştir- Onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi." (Maide: 75)

"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan Ön­ce de peygamberler geçmiştir. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen Allah'a hiçbir zarar vermez." (Âli İmrân: 144)

Eyyub da: "Başıma bir belâ geldi, (sana sığındım) "Sen merhametlerin merhametlisisin." diye Rabbine seslenmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kul­luk edenlere bir hâtıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik." (Enbi­ya: 83-84)

Bu son iki ayette olduğu gibi Eyyub (a.s.)'la ilgili di­ğer ayetler bize onun Allah tarafından imtihan edildiğini ve onun da sabrederek ve Allah'a sığınarak duasının kabul edildiğini, kaybettiklerinin fazlasıyla verildiğini, Allah'ın sabredenlere mükafaatlarını mutlaka verdiğini, ve bunun samimi bir şekilde kulluk edenlere bir hatıra olduğunu bi­ze göstermektedir.

Peygamberimiz de şöyle buyurur:

Lâkin ben bazı günler oruç tutuyorum, bazen tut­muyorum, bazı geceler namaz kılıyorum, bazen uyuyo­rum, hanımlarla da evleniyorum. (Buharı)

Kur'ân'da adları geçen nebi veya rasûl olan peygam­berler 25 tanedir.

Bunlar: Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, ibrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Musa, Harun,Davud, Süleyman, Eyyub, Yunus, İlyas, el yesa', Zül-kifl, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (a.s.)'dır.

Bu peygamberlerden onsekiz tanesi şu birkaç ayette anlatılır:

"Bu, İbrahim'e milletine karşı verdiğimiz kesin delilimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğ­rusu Rabbin Hakimdir, bilendir. Ona İshak'ı, Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u -ki işlerini iyi yapanlara böylece karşılık veririz- Zekeriyya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı, -ki hepsi iyilerdir- İsmail'i, Elyesa'ı, Yu-nus'u, Lut'u, -ki hepsini dünyalara üstün kıldık- doğ­ru yola eriştirdik." (En'âm: 83-86)

Diğer yedisi aşağıdaki ayetlerde anlatılırlar Allah Adem'i ve Nuh'u seçti. (Ali İmrân: 33) Ad milletine kardeşleri Hûd'u gönderdi. (Hûd: 50) Semüd milletine kardeşleri Salih'i gönderdik. (Araf: 73)

"Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik." (Hûd: 84)

"(Ey Muhammed!) İsmail, İdris ve Zülkifl hakkın­da anlattığımızı da an; onların herbiri sabredenlerden­di." (Enbiya: 85)

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merha­metlidirler." (Feth: 29) 100
Peygamberlerin dereceleri
Peygamberler fazilet ve şeref olarak aynı derecede olmaçlıklarından, Allah onların rütbelerini farklı yapmıştır.

Şöyle buyurur:

"İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerin­den üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine konuş­tuğu, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul-Kudûs'le destekle­dik." (Bakara: 253)

Kur'ân'i Kerim Peygamberlerden bazılarına ülü'l-azm peygamberler, diye isim verir.

Şöyle buyurulur:

"Ey Muhammedi Peygamberlerden azim ve sebat sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret." (Ahkâf: 35)

Bu rütbedeki peygamberler 5 tanedir.

Bunlar: Muhammed, İbrahim, Musa, İsa, Nuh (a.s.)'dır.

Bunlar şu ayette zikredilir:

"Peygamberlerden söz almıştık. Ey Muhammed! Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan sağlam bir söz almışızdır." (Ahzab: 7)

Mutlak olarak bütün peygamberlerin en üstünü, in­sanların ve yaratılmışların en değerlisi... Peygamberimiz Hz. Muhammed'dir. Bu konuda bütün müslümanlar kesin olarak fikir birliği içindedir. Sebebi, onun bütün alemlere umumen Peygamber olarak gönderilmesidir.

Bu konuda Allah Teala şöyle buyurur:

"Siz, insanlar için ortaya çıkarılan en hayırlı üm­metsiniz." (Ali İmran: 110)

Şüphe yok ki bu ümmetin hayırlı oluşu, peygamberi­nin hayırlı oluşuna bağlıdır.

Müslim'de Peygamberimiz şöyle buyurur:

"Ben, kıyamet gününde Adem oğlunun efendisi, kabri ilk açılan, ilk şefaat eden ve edilen olacağım." "Şifa" adlı eserinde Kadı İyaz,

Peygamber'imizin üstünlüğüne şu şekilde işaret eder:

Allah bütün peygamberlere isimleriyle hitab etmiş, peygamberimize ise, onun yüceliğini ve değerinin üstünlü­ğünü ortaya koymak için nebiiik veya Rasûlluk vasfıyla hitab etmiştir.

Şöyle buyurulur:

"Ey Nebi! Biz seni şâhid, müjdeci, uyarıcı olarak göndermişizdir." (Ahzab: 45)

"Ey Rasûl! Sana Rabbinden indirileni tebliğ et." (Maide: 67)

Buhari ve Müslim'de geçen bazı hadislerde de pey-gamber'imizin üstünlüğü şöyle açıklanır:

Peygamberimiz buyurdu:

"Ben diğer peygamberlere altı şeyle üstün kılın­dım: Az sözle çok şeyleri ifade etmek, düşmanıma kor­ku salmakla yardım olundum, ganimetler bana temiz ve namazgah kılındı, ben bütün mahlukata gönderil­dim, Peygamberler benimle sona erdiler.

Diğer bir hadiste de şöyle buyurur:

"Bana beş özellik verildi ki onlar daha önceki pey­gamberlere verilmedi, ben her siyah ve kırmızıya (bü­tün insanlara) gönderildim. Ganimetler bana helal kı­lındı, benden öncekilere helal değildi. Yeryüzü bana te­miz ve namazgah kılındı, kişiye namaz vakti nerede ye­tişirse orada namazını kılar. Bir aylık yoldan düşmanı­ma korku salmakla yardım olundum. Bana şefaat etme hakkı verildi." 101


Peygamberlerin görevleri
1) Allah'a kulluk etmeye insanlan çağırmak: Şöyle buyruhır:

"And olsun ki, her ümmete "Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının" diyen peygamber göndermişiz­dir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti." (Nahl: 36)



2) Allah'ın emirlerini ve yasaklarını kullara iletmek Kur'ân'da şöyle buyurulur:

"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kafirlere yol göstermez." (Maide: 67)



3) İnsanlara doğru yolu göstermek, onları doğru me­toda iletmek

Şöyle buyrulur:

"Ey Peygamber! Biz seni şahid, müjdeci, uyarıcı, Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık ola­rak göndermişizdir." (Ahzab: 45-46)

Bu şekilde her peygamber doğru yolu gösteren ve özellikle kendi ümmetini uyaran oldu. Peygamberimiz ise bütün alemlere karşı bu görevini yapıyordu.



4) Güzel örnek olmak

Allah da bize onlara uymayı emretmiştir. Şöyle buyrulur:

"Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah, en güzel örnektir" (Ahzab 21)

"İşte bunlar Allah'ın doğru yola eriştirdikleridir» onların yoluna uy." (En'âm: 90)



5) İnsanlan, dünya hayatıyla aldanmamalan hakkında yönlendirmek, onlara ahireti hatırlatmak:

Şöyle buyurulur:

"Ey Cin ve İnsan topluluğu! Size ayetlerimizi anla­tan, bu günle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygam­berler gelmedi mi?" "Kendi hakkımızda şahidiz" der­ler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı oldııiri«««« kendi aleyhlerinde şahitlik ettiler. Bu, haberleri yokker* kasabalar halkını Allah haksız yere yok etmeyeceğin" den dolayıdır." (En'âm: 130-131) 102
Peygamberlerin Gönderilmesindeki Sebeb
Allah Teala peygamberleri, insanların gerçek dinin > bilmeleri için göndermiştir. Böylece Peygamberler lara dünya ve ahiretteki mutluluk prensiplerini öğretir lah Teala da kıyamet gününde inkarcılara ve günahkarlar^-karşı bunu bir delil olarak kullanır, onların özür beyan et-^ melerine imkan bırakmaz. Müminlerin yollarını aydınlatır^" ki onlar bilinçli olarak kulluk vazifelerini yapabilsinler

Şöyle buyrulur:

"Peygamberlerden sonra, insanların Allah'a karşıt* bir delilleri olmaması için, gönderilen müjdeci ve uva-^*~ rıcı peygamberler vardır. Allah güçlüdür, Hakimdir "tf '

(Nisa: 165)

"Allah; mahvolan, apaçık delille mahvolsun; yaşaj yan da apaçık delille yaşasın, diye olacak işi yaptı.')

(Enfâi: 42)

insan, düşüncesi ve bilgisi ne kadar ilerlerse ilerlesin! görülen alemden Öteye geçemez. Akıl ve bilgi, din olma] dan tek başına, insanları Allah'ın rızasının ve gazabımı olduğu, ve insanlık için iyi veya kötü olan şeye ulaştıra] maz. Peygamberlerin gönderilmesi, doğru yolu açıklam; içindir.

Şu anda biz, çeşitli bozuklukları, sapıklıkları ve İsli yolu üzere yürümeyen toplumların çözülmelerini gayet iyi görüyoruz. Halbuki o toplumlar maddî alanda bilimsel vt teknik açıdan ilerledikleri halde gerçek saadete ulaşamı­yorlar. Doğru yolda olma ve mutluluk, ancak ilahi ve dinî bir yolla olur. Bu şekilde İslâm dinine en son semavi diı hüviyetiyle uymak ve onun kendinden önceki dinleri kal-| dırdığını benimsemek gerekir.

Allah Teala: "Ey Muhammed! Biz seni alemlere! rahmet olarak gönderdik." buyurarak bu gerçeği açıkla-] mıştır. 103
Peygamberlerin Davetindeki Özellikler ve Üstünlükleri
1) Peygamberlerin daveti, AUah'dan gelen vahiyle) ilahî bir özellik taşır.

Şöyle buyurulur:

"Ey Muhammed! İşte sana da buyruğumuzla Ceb-1 rail'i gönderdik. Sen, Kitab nedir, iman nedir? önceleri bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara doğru yolu göstermektesin." (Şura: 52)

"O (Peygamber) nefsinden konuşmuyor. Onun söy­lediği, kendisine vahyedilen bir vahiydir." (Necm: 3-4)



2) Peygamberler davetlerini herhangi bir kimseden bir ücret veya karşılık almak maksadıyla yapmazlar. Onlar karşılıklarını AUah'dan alırlar. Bundan dolayı onların da­veti, maddi bir kazanca yönelik değildir. Bunda dünyevî bir kâr da yoktur. Onların tek gayesi, Allah'ın rızasını ve ahiret sevabını kazanmaktır.

Kur'ân'da Peygamber'imizin özelliği ve bu ulvi ger­çeğin ifadesi için şöyle buyurulur:

"De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, an­cak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler ol­manızı istiyorum." (Furkan: 57) Bütün peygamberlerin gayesi budur.

3) Allah'a kulluğa davette peygamberler, samimi ve ihlas sahibidirler. Onların her zaman ve her yerde hedefle­ri, insanları tevhide (Bir Allah inancına) davet etmek, kul­luk yapmada Allah'ı tek ilah kabul etmek, niyet ve işin sa­mimi olması için insanları uyarmaktır.

Şöyle buyrulur:

"Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Al­lah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak, ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur. (Beyyine: 5)

"Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: "Benden başka ilah yoktur, Bana kulluk edin." diye vahyetmişizdir." (Enbiya: 25)



4) Davette toleranslı olmak, zorlamamak, sert ve katı davranmak, yaratılışa uygun olarak işi kolaylıkla ele al­mak, insanlara anlayabilecekleri şekilde hikmetle' ve güzel sözle hitab etmek lazımdır.

Ayetler şöyledir:

"Ey Muhammed! De ki: "Ben kendiliğinden birşey iddia edenlerden değilim.". (Sâd: 86)

"Ey Muhammed! Rabbinin yoluna, hikmetle, gü­zel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir." (Nahl: 125)



5) Davette hedef ve gayenin açıkça belli olması: "Ey Muhammed! De ki: "Benim yolum budur;

ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan uzak tutarım. Ben asla Al­lah'a eş koşanlardan değilim." (Yusuf: 208)



6) Dünyada zühd, ahireti dünya hayatına tercih et­mek:

Şöyle buyrulur:

"Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır." (Tana: 131)

"Allah katındaki daha hayırlı ve daha kalıcıdır." (Kasas: 60)



7) Tevhid inancında yoğunlaşmak, gayba (görülmeye­ne) inanmada şiddetli olmak. Tevhid, bütün peygamberle­rin davetinin temeli, bütün çalışmalarının gayesidir. Bu konuda Kur'ân'da Peygamberleri anlatan birçok ayetler vardır.

Bütün Peygamberler insanları tevhide çağırmışlardır. Peygamberlerle kavimleri arasındaki savaş, hakkın savu­nucusu bir peygamber olmaları ve tevhide davet etmeleri etrafında oluyordu. Tabiki Hakk'ın galibiyetiyle savaş so­na eriyor, Peygamberler galib geliyor, yalanlayanlar yok oluyorlardı.

Şöyle Duyurulur:

"And olsun ki, Peygamber kullarımıza söz vermi­şizdir: Onlar şüphesiz yardım göreceklerdir. Bizim or­dumuz şübhesiz galib gelecektir." (Saffât: 171-173)

Şu ayette de peygamberlere ve kıyamete kadar insan­ları hakk'a çağıracak olan davetçilere çok büyük müjdeler vardır:

"Doğrusu Biz, peygamberlerimize ve inananlara dünya hayatında ve şahidlerin şahidlik edecekleri gün­de yardım ederiz. O gün, zalimlere, özür beyan etmele­ri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsüde on­laradır. (Cehenneme girerler)." (Gafir: 51-52) 104


Peygamberlerin Sıfatları
Peygamberlerin sıfatları şunlardır:

1) Erkek olmak: Kadınlar nebî veya rasûl olamazlar. Kur'ân'da şöyle buyurulur:

"Ey Muhammed! Senden önce de kendilerine vah-yettiğimiz adamlar gönderdik." (Enbiya: 7)



2) Sıdk (Doğru olmak): Her peygamberin yaratılışın­da var olan bir sıfattır.

Peygamber'imiz hakkında Kur'ân'da şöyle buyuru-lur:

"Eğer Muhammed, Bize karşı ona bazı sözler kat­mış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Hiç biriniz de onu koruya­mazdınız. Doğrusu Kur'ân, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür." (Hakka: 44-48)

3) Emanet (Güvenilir olmak): Bu sıfat; Peygambe­rin vahiy konusunda, güvenilir olması, demektir. Yani Al­lah'ın emirlerini ve yasaklarını kullarına eksik veya fazla­lık yapmadan, bozma veya değiştirme olmaksızın tebliğ etmesi demektir. Bütün Peygamberler bu emanete tam bir şekilde riayet etmişlerdir.

Bütün Peygamber'lerin, kendi milletlerine şöyle de­dikleri zikrolunur:

"Ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim." (Araf: 68) Bu konuda Allah Teala şöyle buyurur: "Peygamber, görülmeyenler hakkında söyledikle­rinden ötürü töhmet altında tutulamaz." (Tekvîr: 24)

Yani vahiy ile gelenler ve gayb hakkında suçlu görü­lemezler. Nitekim emanetin anlamından, peygamberlerin iç ve dış dünyalarını yasaklara bulaşmaktan korumaları da anlaşılabilir.



4) Tebliğ (Bildirmek, ulaştırmak)

Peygamberlerin, Allah'ın hükümlerini olduğu gibi kullara ulaştırıp; vahyedilenlerden hiçbir şeyi gizlememe­leri demektir.

Kur'ân'da şöyle buyurulur:

"Allah'ın göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Al­lah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden kork­mazlar. Allah hesap gören olarak yeter." (Ahzab: 39)



5) Fetânet

Aklın, zekanın ve uyanık olmanın tam bir şekilde ol­ması, demektir. Allah bu sıfatı Peygamberlerine vermiştir. Bu sıfatla onlar, gönderildikleri kavimlerin inkarına karşj delil getirme gücünü elde ederler. Allah'ın ezelî hikmeti, Peygamberlerin, insanlar arasında aklı ve zekası en iyi, de­lili ve ısbatı en güçlü olan kişilerin seçilmesi şeklinde ola gelmiştir. Bu şekilde Hakk'ın ışığı ortaya çıkmış, Allah'ın daveti yücelmiştir.

"Allah, Peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve hile­lerinden ötürü de şiddetli bir azab erişecektir." (Araf: 124)

6) İsmet

Lütügatte, korumak, engellemek anlamına gelir. Sıfat olarak ismet: Peygamberi, gücü yettiği halde günah işle-mekden veya günaha meyletmekten koruyan ilahî bir güç­tür.

Şöyle de tarif edilebilir:

Allah'ın, Peygamberlerini günah işlemekten, yasakla­rı ve haramları yapmakdan korumasıdır. Bütün peygam­berler, yaratılış icabı insanlarda olabilen ve nefret çeken bütün özelliklerden korunmuşlardır. 105



Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin