Peygamberlere İman
Peygamberlere iman, imanın esaslarından biridir. Kur'ân'da şöyle buyurulur: Peygamber ve inananlar, Rabblerinden kendine indirilen Kur'ân'a iman ettiler; hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar. "(Allah'ın) Peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırt etmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş sanadır.", dediler. (Bakara: 285)
Nübüvvet, Risâlet ve Vahyin Anlamı
Nübüvvet: "Haber" anlamındaki "nebe" kökünden türemiştir. Manası: "Allah'tan gelen haberin, vahiy yoluyla kullar içinden kendisinin seçtiği birine ulaşması ve o kişinin o haberi almasıdır.
Risalet: Allah'ın, kullarından birini diğer insanlara, yeni bir kitabı ve yeni bir şeriatı bildirmekle görevlendirme sidir. 92
Vahyin Anlamı
Vahiy lügat açısından şu anlamı içerir:
1) İnsanın yaratılışında var olan ilham. Bu manada Kur'ân'da: "Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir." diye bildirmiştik.'* (Kasas: 7) buyurulur.
2) Hayvanlarda tabiî olarak mevcut olan ilham, iç güdü. Yine bu manada Kur'ân'da: "Senin Rabbin, bal ansına da şöyle bildirdi: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin!". (Nahl: 68...) buyrulmuştur.
3) Sembol ve nişan yollu, hızlı işaret: Bu manada Kur'ân'da Zekerriyya (as)'dan bahisle şöyle buyurulur: Zekeriyâ bönün üzerine mâbedden çıkıp milletine: "Sabah-akşam Allah'ı tebih edin." diye işarette bulundu." (Meryem: 11)
4) Şeytanın fısıldaması, insanın hatırında kötülükleri süslemesi: Bu manada da Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Doğrusu şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar." (Enam: 121)
Diğer ayette de şöyle buyurulur: "Aldatmak için birbirlerine cazib sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her peygambere düşman yaptık." (Enam: 112)
Şu manalarda vahyin lügat anlamlarmdandır: Yazmak, kitap, mektup, peygamber göndermek, yeniden dirilmektir şeyi bildirmek için söylenen söz, gizli bildirme, Allah'ın peygamberlerine vahyetmesi.
Vahiy kelimesi tek başına söylendiğinde "vahyedilen şey" anlaşılır. 93
Dinî Açıdan Vahyin Terim Manası
Allah'ın, kullarından peygamberlik için seçtiği birine insanlar için pek alışılmış olmayan gizli bir şekilde bilinmesini istediği hidayet yollarını bildirmesidir. Bu şekilde vahyedilen şey; peygamberine indirilmiş olan Allah'ın kelâmıdır. 94
Vahyin Geliş Şekilleri
Suyutî, Itkân adlı eserinde; bilginlerin vahy için şunları saydığını söyler:
1) Buhâri'de belirtildiği gibi meleğin, çıngırak sesine benzer bir şekilde gelmesidir. Ahmed b. Hanbel'in Müs~ ned'inde, Abdullah b. Ömer'den naklen şöyle denir: Peygambere "Vahyi hissediyor musun?" diye sordum. O da: "Ben çıngırak sesleri işitiyorum, sonra o anda susuyorum. Bu şekilde bana ne zaman vahyedilse, ruhumun alındığını zannederim." dedi. Hattâbî şöyle der: "Bu sesten maksat; Peygamberin işittiği dalgalı seslerdir. Bunun meleğin kanatlarını çırpma sesi olduğu da söylenir.
Bu şekilde meleğin gelişinden maksat; Peygamberin kulağının vahyin dışındaki sesleri algılamasını önlemektir. Buhari de bu şekildeki vahyin; en şiddetli vahiy şekli olduğu anlatılır. Kendisinde tevhit ve korkutma bulunan ayetler bu çeşit vahiyle gelirdi.
2) Peygamberimiz uyanıkken, Cebrail tarafından vahyin, Peygamberimizin kalbine üflenmesi, bırakılmasıdır.
3) Cerâil'in insan şekline girerek getirdiği vahiydir. Buhâri'de Peygamberimiz, şöyle buyurur: "Bazı zamanlarda melek insan suretine girer,bana konuşur,ben de onun dediklerini muhafaza ederdim.". Vahyin en kolay şekli budur.
4) Meleğin,Peygambere uyku halinde getirdiği vahiydir.
5) Peygamberin, doğrudan Allah'la konuşması şeklinde olan vahiydir. Bu, ya uyanık halde olur, miraç da olduğu gibi. Ya da uyku halinde olur ki bu şekilde bir vahiyle Kur'ân Ma gelmiş olan hiç bir şey yoktur.
İbn-i Kayyım, vahyin geliş şekillerinin yedi olduğunu söyler. Bunlar:
1) Doğru rüya.
2) Meleğin görülmeden, Peygamberin kalbine vahyi bırakması.
3) Meleğin insan şekline girip Peygamberin onunla görüşmesi ve konuşması.
4) Meleğin zil sesi gibi bir sesle gelmesi.
5) Peygamberin, meleği yaratıldığı şekilde görmesi.
6) Miracda olduğu gibi yedi kat göklerin üstünde Peygambere vahyedilmesi.
7) Peygamberin perde arkasından melek vasıtası olmaksızın konuşması.
Doğru rüya şeklindeki vahye örnek; Hz. İbrahim'in Kur'ân'da zikredilen olayıdır. Şöyle buyurulur: "Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk kendisinin yanisıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. "Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse sabredenlerden olduğumu göreceksin." dedi. Böylece ikisi de Allah'a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca
Biz: "Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız." diye seslendik. (Saffât: 101-105)
İkinci türdeki vahye örnek: Peygamberimizin şu hadisidir: "Ruhu'l-kudüs rızkı tamamlanıncaya kadar hiçbir kimsenin ölmeyeceğini benim kalbime üfledi (ilham etti). O halde Allah'a karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz." Hadisi, Hâkim rivayet etmiştir.
Üçüncü şıktaki vahye örnek: Buhari'de Ebu Hurey-re'den nakledilen meşhur Cibril hadisidir ki; bu hadisde Cibril Peygamberimize bir arap köylüsü şeklinde gelmiş ve ona İslâm'dan, imandan, ihsandan sorular sormuştur. Bu hadis geride anlatılmıştır.
Dördüncü şıktaki vahy: Vahiy geliş şekillerinin en şiddetlisidir ve zil sesi gibidir.
Beşinci şıktaki vahye örnek: Buharı ve Müslim'de Câbir'den nakledilen bir hadiste Peygamberimiz şöyle der: "Hirâ dağında bir ay iznivaya çekilmiştim. Bir ay dolunca aşağı inip vadiye giriyordum ki gaibden bir ses geldi. Kimseyi göremedim. Başımı kaldırdığımda Hirâ-daki meleği gördüm. Eve dönerek: "Beni örtün!" dedim. Sonra: "Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! Kalk da (kavmini Allah'ın azabı ile) korkut! ayetleri indi." (Müddessir: 1-2)
Kur'ân'daki bir ayette vahiy şekilleri özel olarak üç şekilde anlatılmıştır: "Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderir; izniyle, dilediğini vahyeder. Doğrusu O yücedir, Hakîm'dir. (Şura: 51) 95
Bu ayet şunları içerir:
1) Ayette geçen vahiy; bir mananın kalbe atılması, kalbe üfurülmesi, ilham edilmesidir.
2) Perde arkasından konuşma; O'nu görmeksizin işit-mesidir. Bu; Musa (a.s.)'nm ağacın arkasından ilâhi çağrıyı işitmesi gibi olur. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Musa ailesine: "Durunuz, ben bir ateş gördüm; belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınabilirsiniz." dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki ağaç tarafından: "Ey Musa! Şüphesiz Ben Alemlerin Rabbi olan Allah'ım." diye seslenildi. (Kasas: 29-30)
3) Allah'dan Peygambere gönderilen meleğin götürdüğü vahiy. Buhari'de Hz. Aişe'nin rivayetinde Haris b. Hişâm adında bir sahabi: "Ey Allah'ın Rasûlü! Vahiy sana nasıl geliyor?" diye sorar. Peygamberimiz de şöyle cevap verir: "Bazen bana çıngırak sesi gibi gelir ki; bana en ağır geleni de budur. Benden o hal gider gitmez, meleğin bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bazen melek bana bir insan şeklinde görünür,benimle konuşur, ben de söylediğini iyice bellerim."
Hz. Aişe şöyle der:
"Çok soğuk bir günde, kendisine vahiy gelirken görmüştüm. İşte böyle soğuk bir günde dahi Rasûlul-lah'dan o hal geçtiği zaman şakaklarından şapır şapır ter akardı." (Buhari: Kitabu Bed'il-vahy/ 2)
Vahiy çeşitlerinin en iyisi; bir elçi meleğin vahiyle gönderilenidir. Kur'ân bu şekilde, Cibril vasıtasıyla inmiştir. Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler zikredilir: "Şüphesiz Kur'ân alemlerin Rabbinin indirmesidir. Ey Muhammed! Apaçık arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir." (Şuârâ: 192-195)
"De ki: "Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır.". Çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine inmiştir." (Bakara: 97)
Peygamberimize Vahyin Gelmeye Başlaması Buhari'de müminlerin annesi Hz. Aişe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "RasûluIIah'ın vahiy başlangıcı, uykuda doğru rüya görmekle olmuştur. Hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık ve aşikâr meydana gelmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık sevgisi konuldu. Artık Hira dağındaki mağarada tek başına kalıp ailesinin yanına gelinceye kadar muayyen günlerde ibadet eder ve yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hatice nezdine dönüp bir okadar zaman için yine azık alırdı. Nihayet Rasûlullah'a bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada vahiy geldi. Şöyle ki ona melek gelip; "Oku." dedi. O da: "Ben okuma bilmem." cevabını verdi. Peygamberimiz şöyle dedi: "O zaman melek beni gücümü yitirinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine "Oku." dedi. Ben de ona: "Okuma bilmem." dedim. Yine beni alıp gücümü yitirinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine "Oku." dedi. Ben de ona: "Okuma bilmem." dedim. Yine beni alıp gücümü yitirinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine "Oku." dedi. Ben de: "Okuma bilmem." dedim. Nihayet beni üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp: Herşeyi yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Senin Rabbin sonsuz ikram sahibidir. Ki O, kalem ile (yazıyı) öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti," dedi. (Alak: 15)
Bunun üzerine Rasûlullah bu ayetlerin vahyinden dolayı kalbi titreyerek döndü ve Hz. Hatice'nin yanına giderek: "Beni sarıp örtünüz." dedi. Korkusu gidinceye kadar onu sarıp Örttüler.
Sonra Rasûlullah durumu Hz. Hatice'ye anlatarak: "Kendimden korktum." dedi. Hz. Hatice: "Öyle deme, Allah'a yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağırlarsın, Hak yolunda meydana gelen olaylarda (halka) yardım edersin." dedi. (Buhari: Kitabu Bed'il-vahy/ 3) 96
Peygamberlik İlâhî Bir Bağıştır
Peygamberlik ilâhî bir bağıştır. Allah, onu kullarından dilediğine verir. Çalışmakla, yorulmakla, çok itaat ve ibadet etmekle, öğretilmekle, zorla veya başka türlü üstün gelmekle peygamberlik elde edilmez. Aynı zamanda Peygamberlik veraset yoluyla da kimseye geçmez. Peygamberlik ancak, Yüce Allah'ın, kullarından en üstününü ve en yüce meziyetlere sahib olanını bu değerli ve büyük işi taşıyabilecek olanını seçmesiyle olur.
Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Andolsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler." (Âliîmrân: 164)
"Allah, peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir." (En'âm: 124) 97
Peygamberlik
Hz. Muhammed'in vefatı ile sona ermiştir. Çünkü O, bütün peygamberlerin en sonuncusu idi. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi bilir." (Ahzab: 40)
Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Peygamberlik (zinciri) kesilmiştir. Benden sora ne bir nebi ne de bir rasûl gelecektir."
Müslim'de Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Benim ile benden evvelki peygamberlerin misali, şu bir kimsenin misali gibidir ki, o kimse bir bina kurmuş ve binayı güzel yapıp süslemiş; yalnız köşelerinden bir köşede bir tuğla yeri eksik kalmış. Bu vaziyette halk binayı dolaşmaya başlar. Binayı çok beğenirler ve "keşke şu bir tek tuğla da konulmuş bulunsaydı!" derler. İşte ben, (o yeri boş bırakılan) tuğlayım, ben peygamberlerin en son geleniyim." (Müslim, Fedâil/ 22) 98
Bütün Milletlere Peygamber Gönderilmesi
Allah Teala, tarih boyunca bütün milletlere kendi dillerinde konuşan peygamberler göndermiştir.
Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler yer alır:
"Geçmiş her ümmet içinde de mutlaka bîr uyarıcı bulunagelmiştir." (Fatır: 24)
"Her ümmetin bîr peygamberi vardır." (Yunus: 47)
"Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hâkim olan O'dur. (İbrahim: 4)
Bu peygamberlerden bazılarının haberleri ve isimleri bize bildirilmiş, bazılarınmkiler bildirilmemiştir.
Bu konuda da şöyle buyurulur:
"Peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmış, bir kısmını da anlatmamıştık." (Nisa: 164)
"Ey Muhammedi And olsun ki, senden önce birçok peygamberler gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık." (Gafir: 78)
Kur'ân'da anlatılan peygamberler bugün ortadoğu olarak bilinen Arap yarımadası ve civarındaki bölgede bulunan milletlere gelmiş olan peygamberlerdir. Çünkü onlar birbirine yakın olan milletlere gönderilmişlerdi ve onların peygamber olarak gönderildiklerine, peygamberliklerinin yazıldığına ve bu durum hakkında bir şüphenin olmadığına delil getirmek mümkündü.
Daha uzak bölgelerdeki milletlere gönderilmiş, izleri kaybolmuş, kendisine uyanların şirke düştüğü veya dinlerini değiştirmiş olan ümmetlere gönderilmiş olan peygamberlerden bahsedilmeyişindeki hikmet; o peygamberlerin durumları hakkında tarihçilerle diğer insanların hoş olmayan tartışma ve mücadelelere düşmesini engellemektir. 99
Bütün Peygamberlere inanmak Farzdır
Müslümanların, hiçbir ayrım yapmaksızın bütün peygamberlere inanmaları gerekir. Peygamberlere iman hususunda aynm yapıp bazısına inanan bazısına küfreden, bazısını doğrulayıp bazısını yalanlayan kişi kafir olur.
Bu konuda şu ayetler zikredilir:
"Allah'a, bize gönderilene, İbrahim'e, İsmail'e, İs-hâk'a, Yakub'a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa'ya verilene, Rableri tarafından Peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O'na teslim olanlarız." deyin." (Baraka: 136)
"Peygamber ve inananlar, ona Rabbinden indirilene inandı. Hepsi Allah'a meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz, dediler." (Bakara: 285)
"Allah'ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah'la peygamberleri arasını ayırmak isteyen "Bir kısmına inanır, bir kısmını inkar ederiz." diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten kafir olanlardır." (Nisa: 15-151)
Aynı şekilde bütün müslümanlarm, Allah'ın göndermiş olduğu peygamberlerin tamamının erkek olduklarına inanması gerekir. Allah onları peygamberlikle şereflendirmiş, onlara hikmet vermiş, onlara akıl gücü ve doğru görüş bahşetmiş, onları, yaratılmışlara doğru yolu gösterici kişiler olmaları için seçmiş, onlar da Allah'ın emir ve yasaklarını kullarına bildirmişler, onları Allah'ın gazabından ve kızgınlığından sakındırmışlar, insanları, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıran yolun rehberleri olmuşlardır.
Bu konuda şöyle buyurulur:
"Ey Muhammedi Senden önce de, kendilerine vahyettiğmiz adamlar gönderdik." (Enbiya: 7)
"De ki: "Yer yüzünde yerleşip dolaşanlar melek ol-salardı,biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik." (İsrâ: 95)
Ayrıca peygamberlerin ilahlık özelliklerinden hiçbirine sahib olmadıklarına inanmamız gerekir. Peygamberler kainat üzerinde herhangi bir fonksiyonda bulunamazlar, herhangi bir faydanın veya zarann mutlak elde edilmesine de sahib değillerdir. Allah'ın dilemesine hiçbir etkide bulunamayacakları gibi gayb aleminden de, Allah'ın bildirdikleri müstesna, hiçbir bilgiye sahib olamazlar.
Allah Teala şöyle buyurur:
De ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni hileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim.". (Araf: 188)
"Görülmeyeni bilen Allah; görülmeyen hakkında kimseyi haberli yapmaz. Ancak peygamberlerden, bildirmek istediği bunun dışındadır. Rablerinin bildirilerini tebliğ etmelerini ortaya koymak için her peygamberin Önünden ve ardından gözcüler salar, onların yaptıklarını ilmiyle kuşatır ve herşeyi bir bir sayar." (Cin: 26-28)
Peygamberlerin diğer insanlar gibi hayat sürdüklerine inanırız. Onlar da yerler, içerler, sağlıklı veya hasta olurlar, kadınlarla evlenirler, soyları olur, çarşıda dolaşırlar, uyurlar, otururlar, çeşitli eziyetlerle karşılaşırlar, diğer insanlar gibi ihtiyarlayıp zayıf düşer ve vefat ederler.
Bu konuda şu ayetler Kur'ân'da yer alır:
"Ey Muhammedi Senden önce gönderdiğimiz bü-tün peygamberler de, şüphesiz yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi." (Furkan: 20)
And olsun kî, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. (Ra'd: 38)
"Meryem oğlu Mesîh sadece peygamberdir, -Ondan önce de peygamberler geçmiştir- Onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi." (Maide: 75)
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan Önce de peygamberler geçmiştir. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen Allah'a hiçbir zarar vermez." (Âli İmrân: 144)
Eyyub da: "Başıma bir belâ geldi, (sana sığındım) "Sen merhametlerin merhametlisisin." diye Rabbine seslenmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hâtıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik." (Enbiya: 83-84)
Bu son iki ayette olduğu gibi Eyyub (a.s.)'la ilgili diğer ayetler bize onun Allah tarafından imtihan edildiğini ve onun da sabrederek ve Allah'a sığınarak duasının kabul edildiğini, kaybettiklerinin fazlasıyla verildiğini, Allah'ın sabredenlere mükafaatlarını mutlaka verdiğini, ve bunun samimi bir şekilde kulluk edenlere bir hatıra olduğunu bize göstermektedir.
Peygamberimiz de şöyle buyurur:
Lâkin ben bazı günler oruç tutuyorum, bazen tutmuyorum, bazı geceler namaz kılıyorum, bazen uyuyorum, hanımlarla da evleniyorum. (Buharı)
Kur'ân'da adları geçen nebi veya rasûl olan peygamberler 25 tanedir.
Bunlar: Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, ibrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Musa, Harun,Davud, Süleyman, Eyyub, Yunus, İlyas, el yesa', Zül-kifl, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (a.s.)'dır.
Bu peygamberlerden onsekiz tanesi şu birkaç ayette anlatılır:
"Bu, İbrahim'e milletine karşı verdiğimiz kesin delilimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğrusu Rabbin Hakimdir, bilendir. Ona İshak'ı, Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u -ki işlerini iyi yapanlara böylece karşılık veririz- Zekeriyya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı, -ki hepsi iyilerdir- İsmail'i, Elyesa'ı, Yu-nus'u, Lut'u, -ki hepsini dünyalara üstün kıldık- doğru yola eriştirdik." (En'âm: 83-86)
Diğer yedisi aşağıdaki ayetlerde anlatılırlar Allah Adem'i ve Nuh'u seçti. (Ali İmrân: 33) Ad milletine kardeşleri Hûd'u gönderdi. (Hûd: 50) Semüd milletine kardeşleri Salih'i gönderdik. (Araf: 73)
"Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik." (Hûd: 84)
"(Ey Muhammed!) İsmail, İdris ve Zülkifl hakkında anlattığımızı da an; onların herbiri sabredenlerdendi." (Enbiya: 85)
"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler." (Feth: 29) 100
Peygamberlerin dereceleri
Peygamberler fazilet ve şeref olarak aynı derecede olmaçlıklarından, Allah onların rütbelerini farklı yapmıştır.
Şöyle buyurur:
"İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine konuştuğu, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul-Kudûs'le destekledik." (Bakara: 253)
Kur'ân'i Kerim Peygamberlerden bazılarına ülü'l-azm peygamberler, diye isim verir.
Şöyle buyurulur:
"Ey Muhammedi Peygamberlerden azim ve sebat sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret." (Ahkâf: 35)
Bu rütbedeki peygamberler 5 tanedir.
Bunlar: Muhammed, İbrahim, Musa, İsa, Nuh (a.s.)'dır.
Bunlar şu ayette zikredilir:
"Peygamberlerden söz almıştık. Ey Muhammed! Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan sağlam bir söz almışızdır." (Ahzab: 7)
Mutlak olarak bütün peygamberlerin en üstünü, insanların ve yaratılmışların en değerlisi... Peygamberimiz Hz. Muhammed'dir. Bu konuda bütün müslümanlar kesin olarak fikir birliği içindedir. Sebebi, onun bütün alemlere umumen Peygamber olarak gönderilmesidir.
Bu konuda Allah Teala şöyle buyurur:
"Siz, insanlar için ortaya çıkarılan en hayırlı ümmetsiniz." (Ali İmran: 110)
Şüphe yok ki bu ümmetin hayırlı oluşu, peygamberinin hayırlı oluşuna bağlıdır.
Müslim'de Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Ben, kıyamet gününde Adem oğlunun efendisi, kabri ilk açılan, ilk şefaat eden ve edilen olacağım." "Şifa" adlı eserinde Kadı İyaz,
Peygamber'imizin üstünlüğüne şu şekilde işaret eder:
Allah bütün peygamberlere isimleriyle hitab etmiş, peygamberimize ise, onun yüceliğini ve değerinin üstünlüğünü ortaya koymak için nebiiik veya Rasûlluk vasfıyla hitab etmiştir.
Şöyle buyurulur:
"Ey Nebi! Biz seni şâhid, müjdeci, uyarıcı olarak göndermişizdir." (Ahzab: 45)
"Ey Rasûl! Sana Rabbinden indirileni tebliğ et." (Maide: 67)
Buhari ve Müslim'de geçen bazı hadislerde de pey-gamber'imizin üstünlüğü şöyle açıklanır:
Peygamberimiz buyurdu:
"Ben diğer peygamberlere altı şeyle üstün kılındım: Az sözle çok şeyleri ifade etmek, düşmanıma korku salmakla yardım olundum, ganimetler bana temiz ve namazgah kılındı, ben bütün mahlukata gönderildim, Peygamberler benimle sona erdiler.
Diğer bir hadiste de şöyle buyurur:
"Bana beş özellik verildi ki onlar daha önceki peygamberlere verilmedi, ben her siyah ve kırmızıya (bütün insanlara) gönderildim. Ganimetler bana helal kılındı, benden öncekilere helal değildi. Yeryüzü bana temiz ve namazgah kılındı, kişiye namaz vakti nerede yetişirse orada namazını kılar. Bir aylık yoldan düşmanıma korku salmakla yardım olundum. Bana şefaat etme hakkı verildi." 101
Peygamberlerin görevleri
1) Allah'a kulluk etmeye insanlan çağırmak: Şöyle buyruhır:
"And olsun ki, her ümmete "Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının" diyen peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti." (Nahl: 36)
2) Allah'ın emirlerini ve yasaklarını kullara iletmek Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kafirlere yol göstermez." (Maide: 67)
3) İnsanlara doğru yolu göstermek, onları doğru metoda iletmek
Şöyle buyrulur:
"Ey Peygamber! Biz seni şahid, müjdeci, uyarıcı, Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir." (Ahzab: 45-46)
Bu şekilde her peygamber doğru yolu gösteren ve özellikle kendi ümmetini uyaran oldu. Peygamberimiz ise bütün alemlere karşı bu görevini yapıyordu.
4) Güzel örnek olmak
Allah da bize onlara uymayı emretmiştir. Şöyle buyrulur:
"Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah, en güzel örnektir" (Ahzab 21)
"İşte bunlar Allah'ın doğru yola eriştirdikleridir» onların yoluna uy." (En'âm: 90)
5) İnsanlan, dünya hayatıyla aldanmamalan hakkında yönlendirmek, onlara ahireti hatırlatmak:
Şöyle buyurulur:
"Ey Cin ve İnsan topluluğu! Size ayetlerimizi anlatan, bu günle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" "Kendi hakkımızda şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı oldııiri«««« kendi aleyhlerinde şahitlik ettiler. Bu, haberleri yokker* kasabalar halkını Allah haksız yere yok etmeyeceğin" den dolayıdır." (En'âm: 130-131) 102
Peygamberlerin Gönderilmesindeki Sebeb
Allah Teala peygamberleri, insanların gerçek dinin > bilmeleri için göndermiştir. Böylece Peygamberler lara dünya ve ahiretteki mutluluk prensiplerini öğretir lah Teala da kıyamet gününde inkarcılara ve günahkarlar^-karşı bunu bir delil olarak kullanır, onların özür beyan et-^ melerine imkan bırakmaz. Müminlerin yollarını aydınlatır^" ki onlar bilinçli olarak kulluk vazifelerini yapabilsinler
Şöyle buyrulur:
"Peygamberlerden sonra, insanların Allah'a karşıt* bir delilleri olmaması için, gönderilen müjdeci ve uva-^*~ rıcı peygamberler vardır. Allah güçlüdür, Hakimdir "tf '
(Nisa: 165)
"Allah; mahvolan, apaçık delille mahvolsun; yaşaj yan da apaçık delille yaşasın, diye olacak işi yaptı.')
(Enfâi: 42)
insan, düşüncesi ve bilgisi ne kadar ilerlerse ilerlesin! görülen alemden Öteye geçemez. Akıl ve bilgi, din olma] dan tek başına, insanları Allah'ın rızasının ve gazabımı olduğu, ve insanlık için iyi veya kötü olan şeye ulaştıra] maz. Peygamberlerin gönderilmesi, doğru yolu açıklam; içindir.
Şu anda biz, çeşitli bozuklukları, sapıklıkları ve İsli yolu üzere yürümeyen toplumların çözülmelerini gayet iyi görüyoruz. Halbuki o toplumlar maddî alanda bilimsel vt teknik açıdan ilerledikleri halde gerçek saadete ulaşamıyorlar. Doğru yolda olma ve mutluluk, ancak ilahi ve dinî bir yolla olur. Bu şekilde İslâm dinine en son semavi diı hüviyetiyle uymak ve onun kendinden önceki dinleri kal-| dırdığını benimsemek gerekir.
Allah Teala: "Ey Muhammed! Biz seni alemlere! rahmet olarak gönderdik." buyurarak bu gerçeği açıkla-] mıştır. 103
Peygamberlerin Davetindeki Özellikler ve Üstünlükleri
1) Peygamberlerin daveti, AUah'dan gelen vahiyle) ilahî bir özellik taşır.
Şöyle buyurulur:
"Ey Muhammed! İşte sana da buyruğumuzla Ceb-1 rail'i gönderdik. Sen, Kitab nedir, iman nedir? önceleri bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara doğru yolu göstermektesin." (Şura: 52)
"O (Peygamber) nefsinden konuşmuyor. Onun söylediği, kendisine vahyedilen bir vahiydir." (Necm: 3-4)
2) Peygamberler davetlerini herhangi bir kimseden bir ücret veya karşılık almak maksadıyla yapmazlar. Onlar karşılıklarını AUah'dan alırlar. Bundan dolayı onların daveti, maddi bir kazanca yönelik değildir. Bunda dünyevî bir kâr da yoktur. Onların tek gayesi, Allah'ın rızasını ve ahiret sevabını kazanmaktır.
Kur'ân'da Peygamber'imizin özelliği ve bu ulvi gerçeğin ifadesi için şöyle buyurulur:
"De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum." (Furkan: 57) Bütün peygamberlerin gayesi budur.
3) Allah'a kulluğa davette peygamberler, samimi ve ihlas sahibidirler. Onların her zaman ve her yerde hedefleri, insanları tevhide (Bir Allah inancına) davet etmek, kulluk yapmada Allah'ı tek ilah kabul etmek, niyet ve işin samimi olması için insanları uyarmaktır.
Şöyle buyrulur:
"Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak, ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur. (Beyyine: 5)
"Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: "Benden başka ilah yoktur, Bana kulluk edin." diye vahyetmişizdir." (Enbiya: 25)
4) Davette toleranslı olmak, zorlamamak, sert ve katı davranmak, yaratılışa uygun olarak işi kolaylıkla ele almak, insanlara anlayabilecekleri şekilde hikmetle' ve güzel sözle hitab etmek lazımdır.
Ayetler şöyledir:
"Ey Muhammed! De ki: "Ben kendiliğinden birşey iddia edenlerden değilim.". (Sâd: 86)
"Ey Muhammed! Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir." (Nahl: 125)
5) Davette hedef ve gayenin açıkça belli olması: "Ey Muhammed! De ki: "Benim yolum budur;
ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan uzak tutarım. Ben asla Allah'a eş koşanlardan değilim." (Yusuf: 208)
6) Dünyada zühd, ahireti dünya hayatına tercih etmek:
Şöyle buyrulur:
"Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır." (Tana: 131)
"Allah katındaki daha hayırlı ve daha kalıcıdır." (Kasas: 60)
7) Tevhid inancında yoğunlaşmak, gayba (görülmeyene) inanmada şiddetli olmak. Tevhid, bütün peygamberlerin davetinin temeli, bütün çalışmalarının gayesidir. Bu konuda Kur'ân'da Peygamberleri anlatan birçok ayetler vardır.
Bütün Peygamberler insanları tevhide çağırmışlardır. Peygamberlerle kavimleri arasındaki savaş, hakkın savunucusu bir peygamber olmaları ve tevhide davet etmeleri etrafında oluyordu. Tabiki Hakk'ın galibiyetiyle savaş sona eriyor, Peygamberler galib geliyor, yalanlayanlar yok oluyorlardı.
Şöyle Duyurulur:
"And olsun ki, Peygamber kullarımıza söz vermişizdir: Onlar şüphesiz yardım göreceklerdir. Bizim ordumuz şübhesiz galib gelecektir." (Saffât: 171-173)
Şu ayette de peygamberlere ve kıyamete kadar insanları hakk'a çağıracak olan davetçilere çok büyük müjdeler vardır:
"Doğrusu Biz, peygamberlerimize ve inananlara dünya hayatında ve şahidlerin şahidlik edecekleri günde yardım ederiz. O gün, zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsüde onlaradır. (Cehenneme girerler)." (Gafir: 51-52) 104
Peygamberlerin Sıfatları
Peygamberlerin sıfatları şunlardır:
1) Erkek olmak: Kadınlar nebî veya rasûl olamazlar. Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Ey Muhammed! Senden önce de kendilerine vah-yettiğimiz adamlar gönderdik." (Enbiya: 7)
2) Sıdk (Doğru olmak): Her peygamberin yaratılışında var olan bir sıfattır.
Peygamber'imiz hakkında Kur'ân'da şöyle buyuru-lur:
"Eğer Muhammed, Bize karşı ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Hiç biriniz de onu koruyamazdınız. Doğrusu Kur'ân, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür." (Hakka: 44-48)
3) Emanet (Güvenilir olmak): Bu sıfat; Peygamberin vahiy konusunda, güvenilir olması, demektir. Yani Allah'ın emirlerini ve yasaklarını kullarına eksik veya fazlalık yapmadan, bozma veya değiştirme olmaksızın tebliğ etmesi demektir. Bütün Peygamberler bu emanete tam bir şekilde riayet etmişlerdir.
Bütün Peygamber'lerin, kendi milletlerine şöyle dedikleri zikrolunur:
"Ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim." (Araf: 68) Bu konuda Allah Teala şöyle buyurur: "Peygamber, görülmeyenler hakkında söylediklerinden ötürü töhmet altında tutulamaz." (Tekvîr: 24)
Yani vahiy ile gelenler ve gayb hakkında suçlu görülemezler. Nitekim emanetin anlamından, peygamberlerin iç ve dış dünyalarını yasaklara bulaşmaktan korumaları da anlaşılabilir.
4) Tebliğ (Bildirmek, ulaştırmak)
Peygamberlerin, Allah'ın hükümlerini olduğu gibi kullara ulaştırıp; vahyedilenlerden hiçbir şeyi gizlememeleri demektir.
Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Allah'ın göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter." (Ahzab: 39)
5) Fetânet
Aklın, zekanın ve uyanık olmanın tam bir şekilde olması, demektir. Allah bu sıfatı Peygamberlerine vermiştir. Bu sıfatla onlar, gönderildikleri kavimlerin inkarına karşj delil getirme gücünü elde ederler. Allah'ın ezelî hikmeti, Peygamberlerin, insanlar arasında aklı ve zekası en iyi, delili ve ısbatı en güçlü olan kişilerin seçilmesi şeklinde ola gelmiştir. Bu şekilde Hakk'ın ışığı ortaya çıkmış, Allah'ın daveti yücelmiştir.
"Allah, Peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve hilelerinden ötürü de şiddetli bir azab erişecektir." (Araf: 124)
6) İsmet
Lütügatte, korumak, engellemek anlamına gelir. Sıfat olarak ismet: Peygamberi, gücü yettiği halde günah işle-mekden veya günaha meyletmekten koruyan ilahî bir güçtür.
Şöyle de tarif edilebilir:
Allah'ın, Peygamberlerini günah işlemekten, yasakları ve haramları yapmakdan korumasıdır. Bütün peygamberler, yaratılış icabı insanlarda olabilen ve nefret çeken bütün özelliklerden korunmuşlardır. 105
Dostları ilə paylaş: |