"Akide" kelimesinin Sözlük ve Şer'î Manası (el-Mu'cemul Vasit 1/28, 2/620, 2/1027 Şerhu Cevherefi-
TevhidS: 10-11)
Sözlük Anlamı: Herhangi bir şeye kesin olarak inanmak ve tasdik etmek. Veya; inanana göre şüphe kabul etmeyecek kadar kesin hüküm.
Şer'î Anlamı: Allah'ın birliği, kemâl sıfatlara sahip olup eksikliklerden münezzeh olması, vahyin inmesi ve Peygamberlerin gönderilmesi gibi İslâm açısından inanılması zaruri olan konular.
"Tevhid" Kelimesinin Sözlük Anlamı: Bir şeyin tek olduğunu ifade etmektir.
Şer'î Anlamı: Tek olduğuna inanarak, zatı, sıfatları ve işleri açısından da o tekliği tasdik etmek, ibadeti ve kulluğu yalnızca ona yapmak.
Tevhid akidesinden bahseden ilim; Tevhid ilmi (İl-müt-Tevhid) dir. Bu ilim kesin delillere dayandırılmıştır.
En önemli konusunu da vahdaniyet konusu oluşturduğundan dolayı bu adı almıştır. 2
Tevhid İlmi Üç Konu Üzerinde Durur:
1- Allah Tealâ'nın birliği ve inanılması gereken konular ve ilgili meseleler.
2- Nübüvvet: Vahiy, nübüvvet, risalet gibi inanılması lazım olan konular.
3- Sem'iyyat: Hükümleri yalnızca nakli delillere dayanan gaybı Aleminden bilinmesi-inanılması gereken konular. Kıyamet, melekler gibi.
Tevhid İlminin Faydası: Kesin delillerle Allah'a inanmak ve ebedi mutluluğa kavuşmak.
Değeri: Tevhid ilmi ilimlerin en değerlisidir. Çünkü o Allah'ın zatıyla, peygamberleriyle ilgilidir.
Nisbeti: İlimlerin aslı, anası durumundadır. Diğer ilimler ise onun kollarıdır. 3
İmanın Rükünleri
İmanın rükünleri altıdır: Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve haynyla şer-riyle kadere inanmaktır.
Bu konuda bir çok şer'î deliller vardır:
a) Kur'an'ı Kerim'den Deliller: "Gönderilen peygamber Rabbi tarafından gönderilene iman etti, müminler de iman ettiler. Onlardan her biri, Allah'a O'-nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. (Biz de onun için Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız (hepsine inanırız). Onlar: "İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz mağfiretini niyaz ederiz. Dönüş yalnızca sanadır." dediler.". (Bakara: 285)
"Gerçek iyilik; yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik o kimsenin iyiliğidir ki; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirirler. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır.". (Bakara: 177)
"Ey İman Edenler! Allah'a peygamberine, indirdiği kitab'a ve daha önce indirdiği kitab'a iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkar ederse tam manasıyla sapıtmıştm". (Nisa: 136)
b) Sünnetten Deliller: "Ömer b. Hattab (r.a.)'dan şöyle rivayet edildi: "Bir gün Rasülullah (a.s.)'ın yanında otururken aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıka geldi. Üzerinde hiçbir yolculuk eseri bulunmuyor; bizden de hiç kimse kendisini tanımıyordu. Doğru peygamberin yanma oturdu; ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve: "Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu haber ver" dedi. Rasülullah (s.a.v.): İslâm: Allah'dan başka ilah olmadığına, Muhammed (a.s.v)'in de Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse beyti hacc etmendir." buyurdu. O zat:
"Doğru söyledin"dedi. Babam dedi ki: Biz buna hayret ettik. Hem soru soruyor hem de tasdik ediyordu? "Bana imandan haber ver" dedi. Rasûlüllah (a.s.): "Allah'a, Allah'ın meleklerine,kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de hayrıyla şerriyle kadere inanmandır." buyurdular. O zat yine; "Doğru söyledin." dedi. Bu sefer: "Bana ihsandan haber ver" dedi. Rasûlüllah (a.s.); "Allah'a O'nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Çünkü her nekadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür," buyurdu. O zat:
"Bana kıyametten haber ver." dedi. Rasûlüllah (a.s.) "Bu konuda, sorulan sorandan daha bilgili değildir." buyurdu. "O halde bana bari onun alâmetlerinden haber ver." dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): "Cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdular.
Bundan sonra o zat gitti. Ben hayli bir müdalet (bekledim) durdum. Nihayet Rasûlüllah (a.s.): "Ya Ömer o soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun? buyurdular. Allah ve Rasûlü daha iyi bilir." dedim. "Gerçekten o Cibril'dir. Size dininizi öğretmeye gelmiş." buyurdular.
Mezkur Hadis, İslâm'ın şu hadiste belirtilen beş rüknünü de içine almıştır: "İslâm beş (temel) üzerine kurulmuştur: Allah'dan başka ilah olmadığına ve Muham-med (a.s.)'in onun Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak, yol bakımından imkânı olanlar için hacca gitmek.".
İşte bir müminin imanın rükünlerinin hepsine birden inanması gerekir. Bunlardan birini inkar eden kafir olur.
İslâm'ın ve imanın rükünlerini zikrettikten sonra, dinin emareleri (alâmetleri) konusunda kayda değer bir beyt vardır.
Dinin alâmetleri (dörttür): Samimi niyet, sözünde durmak, yasağı terketmek (yapmamak) ve sağlam inançlı olmak. 4
Allah'a İman
Allah'a İmânın Manası: Kesin olarak; Allah'ın varlığına, tek olup, ortağı olmadığına, her şeyin yaratıcısı olduğuna, bütün kemâl sıfatlarına sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna ve tek ibadet olunanın O olduğuna inanmaktır. 5
Konuyla İlgili Âyetler:
"De ki: O Allah birdir. Allah sameddir. O doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiçbirşey O'na eş denk değildir.". (İhlâs: 1-4)
"Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır. O, hayy ve kayyumdur. Kendisini ne uyku yakalar ne de uyuklama. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O'nundur. İzni olmadan katında kimse şefaat edemez. O, kullarının yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. O'nun dilemişi hariç insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.". (Bakara: 255)
"O, ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O her şeyi bilendir." (Fussilet: 54)
"Onun zatında başka her şey helak olacaktır. Hüküm O'nundur. Ve siz ancak ona döndürüleceksiniz.". (Kasas: 88)
"O her şeyin yaratıcısıdır.". (Enam: 102, Rad: 16, Zümer: 62)
"Bilesinizki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur." (A'raf: 54)
"Onun benzeri hiçbir şey yoktur." (Şura: 11)
"Onun işi bir şeyi yaratmak istediği zaman sadece (ol) demektir. Ve o şey derhal oluverir. Ve siz elbette sadece ona döndürüleceksiniz." (Yasin: 82-83)
"Kullarım sana beni sorduğu vakit de ki: Ben her halde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir, ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar, umulur ki doğru yolu bulurlar.". (Bakara: 186)
"Göklerde ve yerde bulunanlar ister istemez secde ederler." (Rad: 15)
Ey İnsanlar! Sizi ve sizden öncekini yaratan Rab-binize ibadet ediniz, umulur ki böylce korunmuş olursunuz. O Rab ki yeri sizin için bir zemin, göğü de tavan yaptı. Gökten size bir su indirdi. O su sebebiyle türlü meyvelerden size bir rızık çıkardı. Bunları bilerek sakın Allah'a ortaklar koşmayın." (Bakara: 21-22)
"İşte bu ayetler İslâm'da tevhid inancının genel prensiplerine değiniyor. Bu inançlarda Allah'ın irade edip kullanna emrettiği katıksız tevhid inancıdır. Ayetler iki varlığa işaret ediyor: Birinci varlık her şeyi yaratan, evveli ahiri olmayan her şeyi bilen benzeri olmayan Allah Tealâ'nın varlığıdır. Diğer varlık ise; Allah'ın yarattığı ve yine Allah'a dönecek olan yaratıkların varlığıdır.
Bu düşüncenin insanın iç âlemine yerleşmesi, şahsiyetinin oluşmasında rol oynayan ve yaşamını biçimlendiren bir çok neticeler doğuracaktır.". (lel-Felsefetül-Kur'aniyye, 101.) 6
Dostları ilə paylaş: |