* Bütün bu rizikolar bizi şans eseri bulmasa da, kaçınılmaz sonumuzu biliyoruz: Karadelik kıyameti bizzat koparacaktır! Evrenin kozmik karadeliği ardındaki "SUR BORUSU" ölüm marşını üfleyecektir. Kısaca Allah'ın vaadi, bilimin de ona katıldığı gibi HAK olacaktır. Çünkü kıyameti hak ediyoruz!..
Sunduğumuz karakanıtlar (Deliller) ve bilimsel tanıtlar (Aksiyomlar) kara yazgımızı belirtiyor. Nereye kaçarsak kaçalım, görünmez düşmanın karagüçleri bizi yutmaya hazırlanıyor. Görüldüğü gibi karadeliklerle dolu, karanlık, soğuk, ıssız, karamsar bir evrende yaşıyoruz. Evren bizi gözetliyor!..
Karanlığın gözleri, karanlığın prizması burnumuzun dibinde kazılı bir siyah mezarı, bir kara kabiri görüyor. O mezar taşı üzerinde evrenimizin adı yazılı!..
Demiştik ki, "Biz evrenle birlikte varız, biz onun bir parçasıyız, ondan soyutlanamayız. Yaşayan bir varlık olan 'Evren de ölümlüdür'. O ölürse biz de ölürüz, birlikte ölürüz!" Ayetlerde anlatıldığı gibi, bu "Tehditten" kaçınamayız. Dönüş yalnız Allah'adır. Biz istesek de istemesek de evimiz olan evren Rabb'ine döndüğünde, biz kiracılarını da götürecektir!..
Karadelik telâşası içindeki sayısız tutsaklardan ve kurbanlardan kurulu evren koleksiyonunun önemsiz bir parçasıyız: İnsan bu dünyasında güvencede değildir!
Bunun, "Kaza ve kaderden başka" insanın katılımıyla da ilgisi vardır. Örneğin hayvanlar yüz milyonlarca yıl boyunca güvenle yaşadılar, insanlar da... Fakat günün birinde Atom bombası ilk kez yapıldığında "Dünya"da da güvence kalmadı!
Biz, önce kendimizi tehdit ediyoruz. Üniformalı sabırsız parmakların devletleşmiş terörün çömezleri, dünyayı her an nükleer felaketin içine çekmeyi ve şu güzelim dünyayı yaşanmaz kılmayı amaçlamışlar! Silahlar savunmak ve caydırmak için değil; saldırmak ve sindirmek için bilenmiş!..
Nükleer tehditten başka kozmik tehditler için açık hedefiz! Dünya denen şövalyenin ozondan yapılmış zırhındaki gedikten güneş fırtınaları, kozmik-şıhab ışınlar, atomik boyutlarda karanoktalar gibi mermiler bizi kalbimizden vurmak için bekliyor!
Karadelikler de işin tuzu-biberi oluverdi!...
Biz hangi yıldıza kaçsak, hangi galaksiye göçsek, mutlaka, bizi pusuda bekleyen bir "Karadelik gardiyanımız" orada hazır olacaktır. Bir süre sonra da gardiyanımız "Cellat" olarak sonumuzu belirleyecektir.
Söz konusu ölüm, maddenin ölümüdür, kutsal yasalarımızın ölümüdür!
Aslında bu ölüm, zaten yedi iklim-dört bucağı sarmıştır. En iyimser bilimsel hesaplamalarla evrenin tümünün % 90'ı tıkanmış, yoz karadelik maddesidir. Gördüğümüz iki yüz milyar kadar ışık merkezi olan yıldız ve galaksi bizi aldatmasın. Çünkü Evrenin % 98'i "ARTIK ÖLMÜŞ"tür!
Biz canlılığın son pırıltı ve kırıntılarıyız, bütün evrenin % 2'sini temsil ediyoruz. % 98'i ise ölü kara kabir!
Çepeçevre ölülerle, yaşlılarla, yaslılarla kuşatılmış, karakapanların bizi de kapacakları o anı bekliyoruz. Bir gün evrenin başını kıyamet yiyecektir. Evrenin enkazından geriye sadece uçaklardaki "Kara-kutu" gibi bir karadelik kalacaktır. O kara kutu, yeniden diriliş için açılınca "Evrenin hakimi geçinen aciz insanın" içyüzü ortaya çıkacaktır.
Karamsar olan ben değilim, bizzat evrenin ta kendisi sevgideğer okurlarım...
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BU EVRENDEN/ ÖTE EVRENLER E/ MİRAÇ
"O (Allah) YERE GİRENİ, YERDEN ÇIKANI, GÖKTEN İNENİ, GÖĞE ÇIKANI (Tüneller trafiğini) BİLİR." (Sebe-2)
KESİM : 86
DETERMİNİZM
KESİN OLUŞUM
Evren'in yaratılışı ve "Evren-öncesi" yaratılışlar, soyut var oluşlar hep bir kargaşa halinde başlamıştır. Kargaşadan kasıt, eski Yunanlıların "Kaos" dediği primitif ilkel plazmalardır. Aslında bunların kargaşası, düzensizlikten düzenlilik oluşturan ilahi tavaflardır.
Bir önceki ciltteki "Anafor teoremini" okuyucu hatırlarsa, gaz-toz bulutu olan biçimsiz bir yapısı, belirsiz kurgusu olan bir başlangıcımız vardı.
Evren, kısaca, biçimsizlikten biçimliliğin çıkmasıdır. Çevremizdeki doğa böyle bir biçimsiz geodeziyle ve evren de topoloji denen "Biçimsizlik" geometrisiyle dokunmuştur.
Fakat biçimi yakıştıran BİZİZ! Çünkü beşinci boyutumuz olan akıl, idrak, sezginin şartlanması belirsizlikten belirlilik aramak biçiminde zuhur eden bilinç boyutumuzun işlevidir.
Bilinç boyutu AKIL, dört boyutlu evreni algılamak için var edilmiştir. Ruhun anlamı budur!
Eğer Ruh, cesedimiz gibi dört boyutlu evren içinde kalsaydı, kendisi dördüncü boyut olsaydı, altta kalan üç boyutu algılar, kendini algılayamazdı! Fakat bilinç, beşinci bir boyut olduğundan, dört boyutlu evreni kavramaktadır.
Buna karşılık içinde bulunduğu kendi beşinci boyutunu algılayamaz. (Doğumdan önceyi bunun için hatırlamayız.)
Bilinç, kendinden üstteki boyutları da hiç algılayamaz. Dolayısıyla onları, dolaylı olarak bilimle algılamaya çalışır. Eğer buna yetersiz kalıyorsa ve kötü niyetli ise, doğrudan ve kısa yoldan inkara saparak sıyrılmaya çalışır. Sıyrılması ona ömrü içinde bir kazanç olabilir ama, ebediyet boyunca hüsranda kalır!
"Dört boyutlu evreni" böylece kavrıyor, düzensizlikten düzenlilik oluşturarak çözümlemeye çalışıyoruz.
Düzensizlik aynı zamanda kesinsizlik ve belirsizlik demektir. Bunun "İlkel" adı kaos=kargaşa ve bilimdeki adı "İndeterminizm"dir.
Bu terim, "Belirliliği, kesinliliği ve biçimliliği"... bu birbirine zıt iki kelimeyi şimdiden hafızasına nakşetmelidir. Çünkü KUR'AN, kesinlilik ve kesinsizlik denen kavramlarla dopdoludur. Bu zor kavram ise yine "Alimlerin anlayabileceği" ve anlatabileceği özel sırlardandır.
Sezgi ve idrakimizin biçimsizlikten (İndeterminizm) biçim araması (Determinizm) nedeniyle, bilim hep Determinizm'e alet olmak zorunda kalmıştır.
Determine bir şey "Kesin, belirlenmiş, sonuçlanmış" anlamına gelir. Dolayısıyla klasik bilim, nedenini bildiği bir olayın nasıl sonuçlanacağını her zaman önceden bilmekteydi.
Örneğin fizik yasalarının içine bulgular yerleştirilirse bir olayın gelişimi ve davranış biçimi önceden kestirilebilir.
En genelde determinizm (Makrofizik dediğimiz) gözün görebildiği evren için biçilmiş kaftandı.
Günün birinde Rutherford atomun varlığından söz etti. Böylece insanoğlu ilk kez mikro-alemle teorik de olsa yüz yüze gelmişti. İlk atom modeli sanki ortada dünya ve çevresinde dönen, belli bir yörüngesi olan Ay örneği gibiydi.
Dünya çekirdek; Ay ise düzgün bir yörüngede izlenebilen elektrondu. Böyle bir tek yörünge, bir tek ihtimal demekti. Bu da Fatalist (Cebri) kaderciliğin kayıtsız şartsız tek ihtimali gibiydi.
Determinizm eski bir felsefe olup Buchner, Melescot, Ekil gibi fatalistlerce güçlenmişti. Onlara göre olaylar, doğanın madde yasalarıdır. İnsan da bir eşya olduğundan belli fizik yasalar onu etkilemektedir. İşte bu aşırı maddeci bir fatalizmdir. Bu görüş "İrademizi devre dışı" bırakır.
İşte maddeci determinizm doğa yasalarını (Natüralizmi) her şey saymıştır. Oysa doğa yasaları o kadar azdır ki, (Determinist, yani) düzgün nedensel bir tespit yapılamaz. Zaten evren yasaları pek yalın, çok sadedir. Sosyal ve psikolojik yasalar ise çok karmaşıktır.
Bu nedenle fatalist görüş kendini daha ılımlı maddeci olan "Cehdiye" görüşü ile hafifletmiştir.
Cehdiyeciliğe göre "İnsan iradesi" de olaylara katılıp onu yürütür. Cehdiyecilik, "İnsanın kaderini, kendi zeka ve iradesiyle oluşturduğunu" söyleyerek yaratıcı tanımaz. Oysa insan biyolojik etki ve psikolojik davranışlarıyla kaderine hakim gibi görünmekle birlikte, kaza geçirmek, koma gibi bilincin çekildiği, yönetimi iç tepkilerin ele aldığı kritik anlarımızı açıklayamaz, göz ardı eder.
Deterministler, fatalistler, ateistler ve materyalistler "KADERİN BELİRLENMESİNDEN" yanadırlar.
"Bilimde DOĞA yasalarının olayların akısına katkısı olmadığını" benimsemişlerdir. Bu görüş (Eşyalar fizik kaderini yaşadığından) bize önce doğru gibi gelir. Örneğin bir ışık tanesi olan foton bir elektrona çarpar ve onu koparır. Burada atom, fizik kaderini yaşamaktadır.
Ama foton ve elektronun YARATICISI KİMDİR? Böyle bir davranışı yani KADERİ KİM OLUŞTURMAKTADIR? İşte materyalizm ve bilimsel determinizm burada haklılığını yitirir.
Mikro (Zerreler) fiziğinin tek teorisi olan kuantum teoremi bile, parçacıkların kadersiz ve kazasız durumuyla ilgilenir. Fakat iki parçacığın yani maddî bir çift çarpışmanın birbiri ile tam çarpışma anında, maddenin çözülüp yerine DALGA DAVRANIŞI gösterdiği kısacık kader ve kazası anıyla ilgilenmez. Çünkü kuantum teoremi, evreni dalgacık değil parçacık görmek üzerine kurulmuştur. Bu nedenle parçaların çarpışma anında teorem etkisiz kalır. Kuantum teoremi parçacıkların çarpışma öncesi ve sonrası durumuyla ilgilidir.
Öyleyse parçacıkların (Eşya, nesne, nefis, özler) kaderinde fizik yasalar vardır. Bu tespitten sonra iki görüş ortaya çıkar:
* Evren kör rastlantılardan ortaya çıkmıştır.
* Evren bir bilinçli organize ile yani yaratıcıyla ortaya çıkmıştır.
Yine öğretimiz boyunca değindiğimiz nedenselliğin mekanizmasının bu iki görüşten hangisi olduğunu ileriye erteleyeceğiz.
Bilimde "Determinizm" (Hiç bir insan lâfı araya girmeden) doğrudan "KADER"i bilimin gündemine getirmiştir. Çünkü bir mesafeden ve zamandan ne kadar uzak kalırsak, kesinlilik (Determinizm) o kadar bulanıklaşıp yerini kesinsizliğe (İndeterminizm) bırakır. Relativite teoreminin bir sonucu olarak "KADERİN EKRANİZASYONU" ortaya çıkar.
Evren ile ışık yoluyla haberleşiriz. Işık yoluyla evrene yansıyan tek bir olay, (Işığın hızı hiç değişmediğinden) aradaki mesafelere bağlı olarak ayrı ayrı ve bir çok olay gibi gözükür.
Örneğin Resulullah'ın hadislerinde "Çelişkiler ve belirsizlikler", "İnsan eliyle" oluşturulmuştur. Halbuki bize 1400 ışık yılı mesafedeki bir yıldızda olan gözlemci (Eğer dürbününü ya da çok özel ekranını) ŞİMDİ DÜNYAYA ÇEVİRSEYDİ, günümüzü değil RESULULLAH dönemini görecekti. Tek bir olaydan uzaklaştıkça, görüldüğü gibi olaylar ve değerler determinize (Belirginlilik) gösterir. Zaman da bir mesafe olduğundan, onun da gerisi belirgindir. Bunun anlamı, zamanın bir yazgı eşeli ve alanı olduğu ve kaderin değişmezliğinin ispatıdır.
KESİM : 87
İNDETERMİNİSM
KESİNSİZLİK, BELİRSİZLİK
1900 yılı Aralık ayı, Planck'ın ısı ışıması yasası sonucu, elektronların sıçramalı yani sabit olmayan yörüngeleri olduğunu, her şeyin kuant denen mini enerji-paketçikleri olarak salındığının anlaşıldığı tarihtir. Beş yıl sonra, ışığın dalga özelliğinin yanında bir de parçacık özelliği bulunduğu "Düalite" anlaşıldı. Işık, bir parçacık olduğu an noktasal bir uzaya hapis ediliyordu.
Fakat aynı zamanda dalgacık olduğundan, elimizin altından uzayın sonsuzluğuna kaçıyordu.
Oysa bu bulgudan önce parçacık ve dalgacık ayrı ayrı özlerin özelliği sayılıyordu. Örneğin Newton'a göre ışık "Corpuscle" denen parçacık akımıdır. Maxwell'e göre ışık sadece dalgaydı. Oysa gerçekte ışık, bunlardan hangisiydi?
Sorunun cevabını (Zaman zaman yermekle beraber, hayranı olduğum) Einstein verdi: "Işık hem parçacık; hem dalgacıktır!" Böylece düalite de gündeme alınarak, mikrofîzik dönemi başlatılmıştı.
İşte bu ikilem yani ikili davranış=düalite aynı paranın iki yüzü gibiydi. Yazı ve tuğra'nın, her kişinin de % 50 ihtimalle eşit şansı vardı. İşte determinizm'i (Düzenli ve tek ihtimalli görüşü) ilk kez bu düalite yaraladı. Çünkü ilk kez ortaya Probability=İhtimal (Türkçe'deki olabilirlik) kavramı ortaya çıkmıştı!.. Bu durum kesinlilik, belirlilik yerine (İhtimale dayanan İndeterminizm denen) belirsizliği ortaya çıkardı: Makro fizik determinist; mikro fizik indeterminist idi. Bunda bir ayrılık vardı: Alt yapı (Mikro fizik) belirsizlikle yönetilirse, üst yapı (Makro fizik) nasıl "Belirgin" olurdu?
Kuantum fiziğinin büyük dâhilerinden Louis de Broglie maddenin dalga yapısını soruşturmuştu. Çünkü kendinden öncekiler hep "Dalganın madde yapısını" ele almışlardı. Bu yeni eşdeğerlilik sonucu "Lineer Cebir'in biçimler arası matris denklemleri"nin determinist olamayacağı anlaşıldı.
Çünkü determinizm'de konum (Cismin mekandaki yeri) ve hareket momentumu matrisleri değiş-tokuş edilebilir. Fakat indeterminizm'de bu matris alışverişi mümkün değildir. Boltzmann da gazların istatistik mekaniğinde "İhtimal" yolunu bomba gibi açmıştı.
Broglie, aynı yöntemle maddenin "İhtimal dalgası" diyebileceğimiz yeni bir tanımını yaptı. Böylece determinizm'in geleneksel sınırlarının dışına itelendiğimizi anlayan Heisenberg, "Belirsizliğin bir evrensel yasa olduğunu" açıkça formüle etti.
O günkü aşamada bir parçacığın aynı zamanda ihtimal dalgası olduğunu, örneğin bir fotonun (Kuant) paranın yazı-tuğra gelmesi gibi ya parçacık ya dalgacık olarak ortaya çıkacağını anlamıştı. İşte hem bu işi bozan hem de işin aslı BELİRSİZlİK=İndeterminizm idi.
Yine radyoaktif elementlerin yarı-ömür dediğimiz bir bozulma sürecinde, yarılanmalarında da aynı belirsizlik vardı. Örneğin bir kilo uranyum 1620 yıl sonra yarım kiloya iner. Yani atomlarının yarısı enerji olur, kalan yarısı madde olarak durur. Biz maddeyi tutarız ve onun "YARIYA" indiğini söylerken, bu yarılanma sürecini de biliriz. Fakat hangi atomun bozunacağını, hangisinin kalacağını BELİRSİZLİK nedeniyle bilemeyiz.
Heisenberg de bir elektronun herhangi bir anda kesin olarak nerede olduğunu ve hızını belirleyemeyeceğimizi ortaya koydu. Böylece "Yörüngeli atom modeli" yerine "İndeterminist atom modeli" oluşturuldu.
Determinizm, elektronun bir yörünge çizerek tek bir çizgi (yol) üzerinde, çekirdek çevresinde çember biçiminde döndüğünü söyler. Fakat indeterminizm, böyle kesin bir yol yerine "Bir ihtimal aralığı" olan "Küre zarf" tanır. Bu durumda bir elektronun konumunu, yerini belirlediğimiz anda, "Ne zaman orada olduğunu" kaybederiz.
Bunun tersine, zamanını tespit edersek, konumunu kaybederiz. Çünkü ikisi aynı anda belirlenemez. Birini belirlediğimizde öteki kaybolur.
Bunun yerine yörüngesel bir elektron yolu fikrinden vazgeçilerek "Bir ihtimal küresi" öngörüldü. Böylece elektronun yörüngesi değil; bir küresel zarf ya da buluttan oluşan "İhtimal aralığı" modeli bulundu. Elektron bu ihtimal küresinin herhangi bir yerinde, her an, herhangi bir hızda olabilirdi. Fakat bu ihtimal küresi dışında bir yerde olması ihtimali sıfırdır.
E=mc2 formülü bir parçacığın ve bir durumun anlatımıdır. E=hf ise aynı şeyin dalgacık ve davranış anlatımıdır. Buna göre, "Parçacığın belirli bir konumda bulunması ihtimalinin" sahip olduğu dalga karakterince belirlendiği anlaşıldı.
Kısaca belirsizlik ilkesi, bir mikrokozmos çekirdeğinin herhangi bir noktasında, herhangi bir zamanda ortaya çıkacak fizik bir olayın, önceden hesaplanacağını anlatmıştır.
Buna rağmen kesinsizlik (İndeterminizm), nedensellik ilkesinin bir mekanizmasıdır. Evren dinamiktir. Onun da her noktasında her an değişen bir fizik vardır. Dolayısıyla evren, belirsizlik ilkesince yönetilmektedir. Ne var ki bu belirsizlik, "Zaman boyutunun olduğu yerde" geçerlidir.
Çünkü nedensellik ilkesi, zaman içinde bir öncelik-sonralık sıralamasıdır. İleride değineceğimiz gibi, ışık hızı aşıldığında nedensellik ters döner ve belirsizlik de ters bir matris gösterir.
Fizik evrende belirsizlik, fakat fizik-aşırı evrende belirlilik; ikisi birden vardır. Yani iki tarafın da belirsizliklerinden bir belirlilik ÜST SİSTEMDE denetlenir. (Allah ğaybına kimseyi ortak etmez.)
KESİM : 88
PROBABILITY AND CHANCE
İHTİMAL VE ŞANS SERİLERİ
Kendini düzeltmeye giren determinizm "Parity" kuramını, fakat asi indeterminizm "Probability" ilkesini savunur. Biz bunların her ikisini de inceleyeceğiz. İlk olarak belirsizliğin sonucu olan "İhtimal" yani şans, rastlantı istatistik serisini izliyoruz.
Determinizm'i yıkan ilk darbe "Zayıf kuvvet bozanları"dır. Radyoaktif elementler beş tür bozunma halinde (Alfa, beta ikiye bölünme iki protonlu yarı ömür denen bir süreç içinde) ağırlıklarını yarıya indirirler. Bu huzursuzluk atomların yarısının "Dezentegre" olmasıyla biter.
Matematik bir gerçek olan "Yarı-ömür kavramı" değişmez. Çünkü mekan sabit, zamanın akısı değişkendir.
Radyoaktif elementlerin "Mutlak kalıcı olmayışı" sonucu, biz onların yarı-ömürlerini (Bir süre zarfında ne kadar atomun bozunacağını ve bu süre içinde bu atomların yarısının bozunacağını) biliriz. Artık, hangi özel kimlikli ne zaman bozunacağını (Tekil-bireysel olarak) bilemeyiz. Sadece, belirli bir zaman aralığında, ne oranda eksileceğini anket yapar, asla belirti bir atomun bu süre içinde eksilenlerden biri olup olmadığını bilemeyiz. Bu durum, ölçme tekniğimizin yetersizliğinden değil; şans-rastlantı yasaları uyarınca doğan kesinsizliktendir.
De Broglie'nin madde dalgaları, Boltzmann'ın gazları istatistik eden mekaniği, Heisenberg matrisleri, böylece bir "İhtimal aralığı" diyebileceğimiz "şansı" gündeme getirdi. Matematik dilinde ihtimal neyse, istatistik de aynıdır.
İhtimal, bir durumun gerçekliğiyle ilgili bilgimizin derecesini belirtir. Belirli bir olayın gerçekleşme eğilimini, imkan ile realite arasındaki bir yeri anlatan "İhtimal" kavramı; özel bireylerle değil, genel çoğul ile ilgilenir. Bilinen bir örnekle bunu açarsak; bir sigorta şirketi, yılda ortalama kaç kişinin öleceğini hesaplar. Kimlerin öleceğiyle hiç ilgilenmez.
Maddeci için evren şudur: İhtimal dalgası diye tanımlanan "Madde" ile ilgili ihtimallerin tüm gelişmelerini "Evren" diye tanımlar. Atomaltı dünyanın ihtimal tertipleri üzerinde kurduğu evrende deneme-yanılma olunca, madde de böylece tesadüflerin bileşkesi bir ihtimal dalgası olur. İhtimal kavramı bu limit içinde her yerde var olup, ihtimal asla sıfır değildir.
Determinizm(in atoma yörünge tanıması gibi) iki nokta arasında en kısa ve belirgin tele yoldan gidileceğini öngörür.
Belirsizlik ilkesi ise iki nokta arasının "Sonsuz yoldan" aşılacağını" söyler. Öyle ki her yolu deneyebiliriz: Dünyayı ters dolaşarak da öteki kente gideriz. Dünyada muhtemel her yoldan bir ileri ya da geri tur atarak gideceğimiz noktaya yine gideriz. Hatta göğe taşınıp uçakla sonsuz bir yoldan kente döneriz. Ya da uzaya taşınıp önce Satürn'e, oradan Andromeda galaksisine gider ve kentimize geri döneriz. Uzay dışına çıkar, üst boyuttan da öteki kente gidebiliriz!
Öyleyse iki nokta arasında zig-zaglı ve indili-çıktılı sonsuz yol vardır. Ancak ihtimal giderek zayıflamaktadır. Örneğin bir bebeğin tek hücreden olma şansı bin milyar kere milyar kere milyarda bir ihtimal (10^-30) ile gerçekleşir.
KESİM : 89
KOZMİK KUMAR MI?
İHTİMALİN YORUMLANMASI
İhtimale yer vermeyen fatalizmi şimdilik soruşturmadan; ihtimalin en az iki ihtimal ile başlamasına değinelim. Biz yazı-tuğra atıyoruz; onun bir kez atıldığını ve "Yazı" gelmişse, bunun evrenimizde gözlendiğini söyleriz. Ne var ki aynı eşit şansa sahip "Tuğra" gelmesi, başka bir paralel evrende de gerçekleşmelidir. Parite teoremi ikilinin aynı anda iki ayrı kozmosda gerçekleşeceğini öngörür.
Ama kesinsizlik ilkesi ya bu tek paranın "Sayısız" kez atılmasıyla ya da sayısız parayı bir tek kez (veya daha çok sayıda) atarak ihtimali anket etmek ister. Dolayısıyla ihtimal kavramı çok sayıda tekrarlanan olaylara uygulanır.
Bir zar atınca istediğimiz sayının gelmesi ihtimali altıda-bire iner ve çok yüzlü bir zarda yüzey sayısıyla orantılı olarak ihtimal sonsuza doğru azalır.
İhtimalin sıfır olması için sonsuz sayıda yazı-tuğra, zar vb. atarsak, hep istediğimiz gelirse bu gerçekleşir. "Determinizm bu olgudur."
Ya da kesin ihtimalin bulunması için, bir tek paranın sayısız kopyasını çıkarıp çok sayıda atarak "İhtimalin" kesin sonucunu bulurduk!
Bu şans serileri evrene uygulandığında evrenin görüntüsü değişir. İhtimal kavramı yıkılırsa, fizik yasaları da sarsılır. Başlangıcı olmayan bir evrenden gelmiş oluruz. "Dışarıda hiçbir şey kalmaksızın ve dışarıdan bir şey eklenmeksizin burada ne görüyorsak o tüm evren oluverir. Temel parçacıkların derinliğinde de ihtimal olmayınca da başsız-sonsuz bir evren, tek evren olmak" zorunda kalırız.
Ama temel parçacıklar ihtimalli tertipler üzerine kurulmuşsa, karşımıza kozmik bir karadeliğin ardındaki ihtimal aralığı olan "Tünel" ve hatta "Süper-uzay" dolusu sayısız, sonsuz "Evrenler" olduğu ortaya çıkar.
En az ihtimale indirgenen "Parite" teoreminde "Yukarıdaki ile aşağıdakinin" aynı olduğu görüşü vardır. Maddenin eşleniği (Cebirin negatif sayıları olan antimadde) ve cebirin soyut sayıları takyon kütlesi ve bunun "anti"si madde-enerji ikilisi, parçacık-dalgacık dualitesi vb. evrenin ikilemi olduğunu ortaya kor. Parite kavramı da "Her şeyin çift yaratıldığı" görüşündedir. Bu çiftleri de "Bir tünel" bağlar.
Schwarzschild tüneli böyle bir "Kanal=Tünel" olayıdır. İkilem dolayısıyla birbiriyle "% 50'şer eşit şansa sahip" iki olay birden oluşur. Aralarındaki belirsizlik, netsizlik, bireysel ince ayırımlar ve gizli değişkenlerle kanal olayını yaratır. "Karşı kanal" ile aramızdaki değiş-tokuş, "Eşlenik karakterli" iki şey arasında oluşur. Buradan yapılan bir nakli, oradaki eşleniği dengeler ve böylece "Rosen ödemeler tüneli" fikri ortaya çıkar.
Parite kavramı iki % 50 ihtimali; indeterminizm de sonsuz sayıda ihtimali öngörür: Sonsuz boyutlarımız olduğundan, sonsuz mekanlardaki sonsuz boyutların kurduğu sonsuz evrenler gündeme gelir. Böyle olsa bile "Paralel evrenler" hep çift parite göstermelidir. Yani her iki evren alındığında bunlar birbirinin aynadaki yansısı olmalı, aynı karakteristiği taşımalıdır.
İhtimal dalgası böylece bize belirsizlik sonuçları getirir; "Tek ihtimal, mutlak kalıcı ve nedensel değerler" yerine, net-absolü olmayan, belirsiz-kesinsiz bir evren sunar. Kuantum teoremi de hiçbir parçacığın, sonlu bir uzay içinde sonsuza kadar kalamayacağını, öteye fırlayacağını öngörür.
Bir sonraki cildimizde bu kargaşanın "Kur'an" ile nasıl çözümlendiğini, "Negatif anomali ihtimaller" konusunda sunacağım. Böyle bir ihtimal de Takyonik ya da Soyut (Esîrî) 'dir. Örneğin paranın yazı gelmesi % 50 ihtimaldir (Nomali).
Fakat soyut bir evrende bir paranın yazı gelmesi % -50 ihtimaldir (Anomali). Yani SIFIRDAN KÜÇÜK (Eksi) ihtimaldir!..
Bunun ne anlama geldiğini ve ALLAH'ın yaratmasının "İHTİMALİN SIFIR" olduğu, "Levhi Mahfuz"da önceden ve kumara yer verilmeksizin nasıl başladığını izleyen cildimizde sunacağım.
Rabbin "Kumar oynamadığını", İHTİMALİN SIFIR OLDUĞU DETERMİNE bilinçli bir yaratılışla evreni var ettiğini anlayacağız. Her şey çift yaratıldığından ve Allah "İki doğu (Yazı) ve, iki batı'nın (Tuğra) Rabbi olduğundan" % 200 ihtimalin ASIL olduğu ve dörde bölündüğü (% 50, % 50, % -50, % -50) yaratılışı ve Rabbin BİR=EHAD olan sayısının +1, -1, +√-1, -√-1 dörtlüden oluştuğunu açacağım.
KESİM : 90
TÜNEL-KANAL SÜRECİ
SON ŞANS ARALIĞI
Önceki bilgiler ışığından ve Kur'an'ın "Çift çift yarattık" sırrı uyarınca, her tekil varlık ardında bir eşleniğinin yani zıt paraleli ve polarizesi olan kendinin de yaratıldığını anlıyoruz. Bu demektir ki her varlıktan "Bir çift takım" vardır.
Dolayısıyla TEKİLLİK'de tek değil; karşıtı olan cinlerden biridir. Böylece (İki kendi başına) tekillik çifti, bir tünel aracılığıyla birbirleriyle gizli değişkenler bilgisini takas ederek, çift kutuplu davranabilirler.
Karadelikleri sunarken "TEKİLLİKLERİYLE BİRLİKTE" ele almıştık. Karadelikleri bir ölüm makinesi olarak tanımlamış ve kuantum teoreminin kesinsizlik ile ihtimal aralıkları kavramlarını görmemezlikten gelmiştik. Çünkü karadeliklerin öngörülüşü, bu kavramların bulunmasından öncedir.
O zamanki inanca göre bir karadelik mutlaka öldürürdü. Yani hiçbir biçimde yaşama şansı bırakmaz. Çünkü "Tekillik kesin ölüm makinesi" sayılmaktaydı.
Karadelikleri test ederken hep bir ağır çekim ile anlattık. Oysa karadeliğe düşen biri, saniyenin yüz milyonda-biri zamanda tekilliğin kara kalbine gömülüverir.
Yüzeydeki çekim enerjisi bizi iplik gibi germekte ve etsiz-kansız noktalar halinde en küçük bileşenlerimize ayırıp, varlığımızı silerek, enerjiye dönüştürür.
Ancak kuantum fiziği, bu ölümlü noktada, birden imdadımıza yetişip ölüm infazı emrini durdurur. Kesinsizlik etkisi devreye girer. Söz konusu bağıntı ya da etki, "Hiçbir parçacığın sonlu bir uzayda kalıcı-mutlak özellik göstermeyeceğini" bildirir. O zaman karadelik tekillik noktası, gerçek bir nokta değil; bir ihtimal boşluğu, bir ihtimal kanalı olan TÜNEL SÜRECİNİN girişidir.
Dostları ilə paylaş: |