ŞEKİL - 27
ESİR'DE ARŞİMED PRENSİBİ Mİ?
Nasıl ki cisimler suda ağırlıkları oranında batar ve hacimleri kadar su taşırırlarsa, aynı şey uzay-zaman denen Esîr için de geçerlidir. Şekil, bir uzayın cisimlerin kütlesi oranında nasıl batarak eğrildiğini anlatıyor. Bu geometrik çekim nedeniyle uzayın distorisyonu bozuluyor. Kütlesi çok olan şey uzay çarşafını daha çok çukurlaştırır.
Uzayın eğriliği, yer koordinatları denen "Apsis, ordinat ve eksenlerle" anlatılır. Bunlara x, y, z denir. Çekim ise kendi çevresinde kendi kütlesi kadar yarattığı eşdeğer cazibe kuvvetine eşittir. Örneğin, bir mıknatısın çekimi, kendi kütlesinin çevresindeki uzayı büzerek yarattığı çekim alanından kaynaklanır. Demir tozları bu çukur uzaya yakalanarak, bir magnetik akı dizisi halinde kuvvet çizgilerine yakalanırlar.
ŞEKİL - 28
UZAYIN UÇURUM BİÇİMİNDE EĞRİLMESİ
Çizenekte, uzay çok yumuşak bir yatağa benzetilmiştir. Cisimler külteleri (Ağırlıkları) oranında bu yatağa batmaktadırlar. Böylece düz uzay, gömüldüğü ölçüde eğrilmekte, distorsiyonu bozulmaktadır. Yatağın üstü bildiğimiz dış uzayı, aktüel evrenimizi gösteriyor. Ama uçurum haline gelmiştir. Bu kuyulaşmaya "Tekillik" adı verilmektedir ve artık dış uzaya dik bir iç uzay (Çap doğrultusunda) bir başka uzay görünümü vermektedir. Artık karadelik evreni, bizim evrenimiz değil; bambaşka bir evrendedir. Işık, bu kuyuyu zorunlu olarak da izlediği için, bir daha geri dönemez. Kıyı ağzında da pusuya yakalanmış bir güneş görülüyor.
KESİM : 48
KOZMİK YAMYAM
EVREN KEMİRİLİYOR!..
Uzay ve zaman bu tek noktada birleşip yer değiştirir ve uzay-zamanın sonsuz bir eğimle bükülmesine neden olurlar. Uzay ve zaman çizgilerinin BİRLEŞTİĞİ bu noktaya artık "Tekillik" diyoruz: Oradan sonsuza kadar tutsak olan fizik evren etkilerinden bize hiç bir şey geri dönemez.
Tekillik (Singularity), fizik yasalarımızın yani imkansızlığın ötesi, fiziğin ötesi olup, oraya yalnızca çekimsel çöküntü geçmeyi başarır. Bu çöküntü ise tek kelimeyle "Ölüm" dür...
"En az Üç güneş kütlesindeki yıldızın kendi içinde çökmesini hiç bir şeyin durduramaması" demek, artık onun bizim uzayımızın ve gözlem ufkumuzun dışında başka bir evrene yol alması demektir. Schwarzschild yarıçapının altında kalan o başka evren, artık bizim evrenimiz değildir. Orası bir başka evrene ait bir hacımdır. Bir başka deyişle, "Bir yıldız kendi hacmına sığışamayıp, kendi varlığı dışına sığışmak üzere beraberindeki maddeyi yok ederek gözden kaybolursa"; resmî bilim şaşkınlıktan küçük dilini yutmak zorunda kalır! Çünkü, maddeye tapınan, yalnızca gördüğüne inanan "Resmî" bilimsel düşünce ilk kez bir "Hayalet kavramı" ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu bir soyutlanma olayıdır; ölümsüz diye bildiğimiz maddemiz, evrenimiz dışındaki soyut bir evrene, adetâ ahirete intikal etmiştir. Resmî bilim, çaresiz karadelikleri kabul ederken, kendini de "Gözden geçirmek" zorunda kalmıştır.
Çünkü çekimsel özellikleri alt-üst olan bir uzay-zaman da ters-yüz olur. Yıldız kalıntısı olan bir siyah boşluk, uzay ve zamanı kopararak (Kendisi de evrenimizden koparak) başka geri planlardaki "Paralel evrenlere" yol alarak, "Gözükmeme" durumuna ulaşır. Yıldızın kendisi göz ardı olur ve ayetteki "Yıldızların yeri" olarak bir olay ufku bırakır. Artık ortada bir yıldız değil; "Yıldız yeri" vardır.
Yıldızın kendisi ise, cebirin "sıfırdan küçük SOYUT uzayına" mâl olmuştur. Orasının adı tekilliktir; orası dünya olmadığı için o tekillik bölgesine yalnızca gidilir, asla oradan geri dönülmez. İçeride olup bitenlerden hiç bir etki (Işın, ses, enerji, madde vb.) dışarı iletilmez. Kısaca her şey, orada yok edilmiştir. Işığı bile yutup bize göndermeyen bir karadelik, bize varlığını sadece çekim dalgalarıyla belli eder. Ölen bir yıldızdan geriye kalan tek şey, onun öldürücü çekimidir. Bu çekim biz "Dirileri" de yakaladı mı, tutsak alıp dönüşsüz ve tersinmez tek yönlü akıntısına kaptırarak götürür.
Bir "Karadelik" içinde her şey yok olur. Bu soyut hayaletin vurucu gücü "Çekim" kuvvetidir. Onu gözle fark etmezsek bile bizi saptırıp, yolumuzdan çevirir ve düşürüp yutar. (*)
(*) Söz konusu çekimi sadece Gravitation astronomisi ayırt edebilir. Çok özel olarak da ileride sunacağımız "Çıplak tekillik" bize öteki evrenin yapısını gösterebiliyor.
Dev yıldızları bir yakaladı mı, itip-kakar ve her önüne çıkan gibi kesinkes yutar. Ona ne rastlarsa rastlasın, tutsağı olur. Daha da kötüsü (Bir hidrojen atomundan daha küçük olduğu için, görünmesi mümkün olmayan ve bu nedenle adına KARANOKTA denen) mini-mini karadelikler, saniyede yüz km. hızla evrende gezindikleri için, "Her an sistemimize girebilirler"; Güneşe rastlayıp onu söndürebilirler; bütün Güneş sisteminin ve dünyanın çekim dengesini bir kalemde bozabilirler. Bu "Kara-gezginin" noktaya sığışmış konsantrasyonu, kütle olarak "Bin dünya ağırlığında" olabilir. Dolayısıyla, önüne çıkan ne olursa olsun bu kara kuyuya yakalanırsa, ona doğru hızlanarak yutulur ve gözden kaybolur. Artık ona ne olup-bittiğinden haberimiz olmaz.
BERZAH ÂLEMİ de böyledir, tek yanlı yutar ve hiç bir "Ruh" yeniden dünyaya doğmaz; ölene ne olup bittiğinden de asla haberimiz olamaz.
KESİM : 49
ALARM VE PANİK
KARA MÜJDE
Bir tek noktanın trilyon ton ağırlığında olmasından daha şaşırtıcı hiç bir fizik konusu olamaz. Hele uzay-zamanın delinmesi, evrenin bütünlüğünün olmadığının anlaşılması, gök fizikçilerini adetâ tokatlamıştır. Yer fizikçileri ise tapındıkları madde ve enerjinin göz göre göre, gözlerinin önünde (Düşündüklerinin tersine) yok olmasını asla sindirmiş değillerdir.
Dizimizin ilk cildindeki resimlerimizden sunduğumuz "Kalınlıksız insanların uzay-zamanı" "İki boyutlu"dur. Aslında uzay dört boyutlu olup, çizimle anlatılamaz. İki boyutlu uzay, şimdi okuduğunuz bu sayfa gibi düzdür. Üstünde de derinliksiz türlü resimler vardır. Örneğin buradaki her harf bir yıldız ya da galaksi olabilir. Birden bire çok şiddetli bir çekim alanı bu sayfayı kağıt bir külah gibi durup kıvırır. Bu konik kıvrılma Schwarzschild hunisi olup Kur'an ve diğer göksel kitaplardaki "Defter gibi dürülmek"tir.
Dolayısıyla böyle bir konik kıvrılmanın bir çapı vardır. İşte bu çap, eğer "Bir karadeliğe ait" ise, onun adı karaçaptır. Bu karaçap, Rahman-33. ayetteki "Aktarıs Semâvât=uzayların çapları" olarak bildirilmiştir. Her şey kendini bu ölümcül çekimden kurtaramamak üzere uzay-zamanın dipsiz kuyusuna tepe taklak düşer. Bu pusu-kuyuyu bizzat karadelik kazmış olup, avını beklemekte, kendini de hiç göstermemektedir.
İster görünen (Optik) ışık, ister karanlık diye görmediğimiz (Elektromagnetik türlü radyasyonlar) ve elektromagnetik olmayan süper ışıklar, kendilerini bu tek yönlü cazibeden kurtaramaz, zorunlu olarak kara odağa yapışırlar.
Bu odak, işte o sözünü ettiğimiz kara boşluğun ta kendisidir. O kara odak bizden kopmuş, gitmiş, başka bir uzayın giriş kapısı rolünü üstlenmiştir. "Kağıt külah" örneği verdiğimiz "Schwarzschild hunisi içinde yaşayıp da uzaylarını düz zanneden bütün insanlar" ve cisimler baş aşağı çekilir, yok olup, temelli gözden kaybolurlar.
Karadeliklerden ancak ışık hızını aşan biri kurtulabilir. Bu aşma işi madde ve enerji için imkânsızdır. (Fakat ışıktan hızlı giden takyonlar ve bunlardan yaratılmış melek gibi canlılar istisnadır.)
Karadeliğe yakalanmış bir tutsağı kurtarmak için evrendeki en büyük enerjiyi bulsak bile, bulduğumuz bu enerjinin de bir kütlesi olduğundan, o enerji kütlesi tutsak cisme eklenecektir ve tutsağımız normalden üç milyon kat daha ağırlaşacaktır.
Onu bu haliyle kurtarmaya çalışmak için bulacağımız "Sonsuz bir enerjinin" de kütlesi olacağından, kurtarma işlemine hiç bir enerji yetmeyecektir: Bir ışık zerresini (Kuant, foton) oradan kurtarmak için, değil dünyanın; evrenin toplam enerjisi bile yetersiz kalacaktır. Tek kelimeyle "Evrensel kıyametten" kaçınılamıyor! Evren bile ölümü tadıp, kıyamete kurban gitmekten kendini kurtaramıyor.
Halk masallarımızdaki "Fili yuttu bir yılan..." diye bilinen tekerleme, adetâ karadelikler için biçilmiş kaftandır. Karadelik, evreni yavaş yavaş, yuttukça daha güçlenen, kozmik bir hortumdur. Bu hortumun olay ufku enindeki çapından yüzbin kat uzakta durup, saatte [sn'de] yüzbin km. hızla gidebilen biri güvenlikte olup, tehlikeden korunmuştur. Yanlışlıkla o çap'a biraz yaklaşırsak, 60 kilo olan bir insanın yüzelli milyon ton çektiği yani otuz milyar insanın toplu ağırlığının bizde yani bir tek insanda toplanmış olduğunu fark edecektik.
Schwarzschild yarıçapı (Formülle orantılı olarak) "Kütleden kütleye" değişmektedir. İleride de göreceğimiz gibi evrende her şey, içinde bir karadelik barındırır. Ölüm, bu kişisel karadeliğe yenilmektir. Dünyamızı, şimdiki ağırlığını koruyarak, bir karadeliğe çökertip büzebilseydik, şimdiki çapının milyarda-biri olan "Bir bilyaya" sıkıştırabilirdik. Aradaki fark (Suyun yoğunluğu santimetreküpte 1 gram olduğunda) dünyanın 5 olan yoğunluğunun trilyar kez artmasıdır. Dünya böyle bir mini misket de olsaydı, Ay yine onun çevresinde dönmesini sürdürecekti. Aydaki bir insan, bu bilyayı asla göremez ama çekimini algılayabilir.
Bir karadelik, eğer "Nokta" biçiminde "KIYAMET TEKİLLİĞİ"ne sahipse, yuttuğu maddeyi "BİLEŞENLERİNE" ufalar. Varlık önce moleküllerine, sonra atomlarına, sonra atomaltı parçacıklarına ayrılan bir "İPLİK" olur ve bu öldüren noktaya çekilir. Atomaltı parçacıklar da kendi bileşenlerine (Kuark, rişon vb.) ayrılır. Sonunda her şey "En küçük bileşen" olan kuantlara ayrışır. Bunların da sonu gelir ve "Madde-enerji"nin son kırıntısı da yutulup tüketilince, yerine "Mevakiin nücûm" denen "Mekân boşluğu" yani "SİYAHBOŞLUK" gelir.
Karaboşluklar bir cazibe (Çekim ve magnetizma) alanı yani üreteç ve kaynağıdır. O boşlukta soyut bir yoğunluk vardır. Buna rağmen somut her şeyi (Işık, madde, enerji kütleleri, uzay-zaman) tutsak alarak, kendi evrenine götürür.
Bu dehşetli götürülüş bir girdap biçiminde tecelli eder. Girdap geniş başlar ve giderek derinleşirken, iyice daralır ve kuyu, hortum, burgu çizer. Uzay-zamanın soyut çizgileri, eğrileri, akıları bu burguya paralel olarak, tutsak ne varsa sürükler ve onları tekillik denen "Boyutsuz mekâna" ulaştırır. Böylece evren ile içerdiği madde "Kalıcı" değil; fanî=ölümlü olur.
"Madde ve enerjinin yok edilemeyeceğini" söyleyen madde uyducusunun, karadelikle başı gerçekten belâdadır!
Evrendeki bütün olayları birbirine bağlayan ve anlamlandıran "ZAMAN BOYUTU"nun etkisiz kaldığı tek yer yalnızca karaboşluktur. Tam tersine karadelik "Zamanı" yutar, hapseder, zamanı somut bir varlık olarak ortaya çıkarır.
Öğretimiz, kara boşlukları, "Ölen yıldızı yeniden var eden, sonuçsuz neden ve/veya nedensiz sonuç" olarak benimsemiştir: "Nedenselliğin" tersine çalıştığı ya da neden ve sonucun aynılaştığı, neden ve sonucun bir karadelik tekilliğinde birleştiği özel durum ileride ele alınacaktır. Şimdilik karadeliklerin arkasını yani paralel evrenleri bilmemezlikten gelerek, karadeliklerin, bizi VAR EDEN ve gelecekte de YOK EDECEK zorunlu geçiş kapısı olduğunu önceden belirtelim.
Evren, mini bir aknoktadan yaratıldı; mini bir karanoktada da yok olacaktır. Yani yaratıldığımız gibi iade edileceğimizi söyleyen Enbiya-104. ayetteki kozmik sır gerçekleşecektir. Çünkü madde, mini karadeliklerin içinden doğmuştur; evren ise karaboşluktan üretilmiştir!..
Galaksilerin tohumunu karanoktacıklar ekmiştir. Bu "Hayat tohumu" gelecekte ölüm nedenimiz olacaktır ve maddi evren olarak şimdikine benzer ikinci bir yaşam yeşeremeyecektir.
Karaboşluklar türlü türlüdür: Noktasıyla, deliğiyle, halkasıyla, seyreğiyle, yoğunluğuyla, kopmuşuyla, çıplak olanıyla, dönmeyeni ve döneniyle, elektrik yüklüsü ve yüksüzüyle, yarığıyla, çatlağıyla bu evrenin % 95'i ölü karadeliklerle doludur. Bu kara kabristan içinde halen yaşıyor olmamız gerçekten büyük şans!..
KESİM : 50
"ZULMET HİCABI"
"KAPALI KAPILAR ARDINDAKİ ÜÇ KARANLIK"
Büyük kütleli bir yıldızın kendini aşıp baş aşağı içine çekilmesi demek, kara merkez çevresinde uzay-zamanın çizgilerinin 360 derece kavisleşip, kendini bizim evrenimizden koparması ve kapalı karakapılar ardında kalması demektir.
Böylece kollapsar uzayın geri kalan kısmına kendini kapatarak, gözükmeyecek biçimde çöker ve gözlem ufkumuz dışında kalır. Kendi kendini kapatarak, gözükmeyecek biçimde çöker ve gözlem ufkumuz dışında kalır. Kendi uzay-zamanını bir koza gibi örmüş olay ufku bize kapılarını kapamıştır. Arkadaki yıldızdan bize ışık kaçamadığı için, karadeliğin "Olay ufku içini" rasat edemeyiz. Dolayısıyla onun için bir gözlem ufku olduğunu söyleyemeyiz. Gözlemleyemediğimiz "Kara koza" bizimle çekimi aracılığıyla haberleşir. Yani ona çekilince orada olduğunu anlarız. Ona düşen bir cismin kendine değdiği yerde de şiddetli X-ışıması yaptığından, dolaylı olarak orada olduğunu söyleyebiliriz.
"Olay ufku" bizi karadelikten saklayan, tıpkı ipekböceği kozası ya da bir yumurta gibi içini göstermeyen kara kamuflajdır. Kozanın içi başka evren; dışı bildiğimiz evrenimizdir. İki evrenin de kıyı zarları birbirine teğet olduğundan, bu iki evrenin farklı olduğunu anlamamıza imkan veren şiddet olayları oluşur. İşte bunu gözlediğimizde, görmeden orada bir karadelik olduğunu anlarız.
Mucize kitabımız Kur'an'ın, "Zulmet hicapları=Kara örtü" ve "görünmez gök kapıları" diye bildirdiği "OLAY UFKU"nun ardı, (Kesinlikle çevremizdeki evren değil) bize yabancı, uzay ötesi başka bir âlem, diğer evrendir.
Burada uzay-zaman tek şey olmuştur. Burada bildik yasalar, tekillik (Matematik imkansız bölge) denen soyut yasalarla yer değiştirir. O halde bizden ayrı yasalarla yönetilen başka bir evren, bizim evrenimiz değildir!..
O halde (Resmî bilimcilerin kutsal ilkelerinden biri olan) "Evren'in bütünlüğü" suya düşmüştür. Evrenimiz ne kadar geniş olursa olsun, karadeliğin kara evrenciği ne kadar küçük olursa olsun bu ikisi ap-ayrı, bambaşka evrenlerdir.
Orası "Schwarzschild kritik çapının" altına saklanmış, uzayı üstüne katlayarak kendi içine çekilmiş "Öteki" âlemlerden, evrenlerden biridir. Karadeliğin oluşması için en küçük limit, o gök cisminin 2,95 güneş kütlesi büyüklüğü içermesidir. Eğer (Tesadüfen tam bu değerde olan) böyle bir yıldızın çökmesiyle, karadeliğin çapı, olay ufkunun çapıyla EŞİT olur. Çünkü bu limit (Eşik) bir değerdir. Nötron yıldızlarda ve beyazcücelerle bütün ASAL yıldızlarda olay ufku yıldızın içinde kaldığından, bir "Olay ufku" yoktur.
Ne var ki karadelikte, olay ufku (Yukarıdaki istisna dışında) kendisini çepeçevre kuşattığından içeriğini ve içerideki olup biteni göstermektedir.
Karadelik adayı yıldızların merkezlerine ışık hızıyla çökmesi sonucu, her şey salisenin binde-birinde olur-biter. Bu ani oluşu gözle izleyemeyiz ama, eğer "Ağır bir çekimle" izleyebilseydik, yıldızın (sırayla) beyaz cüce, sonra demir yıldız, sonra nötron yıldız, en sonunda da karadelik haline geldiğini fark edecektik.
Karadeliğin kütlesiyle orantılı olarak "Olay ufku çapını da aşarak" içe çekilmesi Schwarzschild kritik çapı, karadeliğin kendi çapı ve olay ufkunun çapı ayrı ayrı çaplardır. Aktarıs Semavat = Uzayların çapları burada yine karşımıza çıkıyor: Gerçekten de üç değişik çap değeri (3 kuturu) olan "3 KARANLIK" içinde kalmış bir karadelik yapısı ile karşılaşıyoruz.
Bu kuturlar=çaplar sırasıyla kritik çap, dış olay ufku ve iç olay ufkunun 3 KARANLIĞININ çaplarıdır.
Karadeliğin olay ufku ise, ayetlerdeki "UFUKLARDAKİ KUDRETİMİZİ GÖSTERECEĞİZ" sırının bir başka tecellisidir.
Yine, karanlık örtü anlamına gelen bu olay ufku evrenimizi bir zar ile kendinden ayıran "Ölüm atmosferi"dir. İçeride kalan "Birinin" evreni bu koza ile sınırlanmış olduğundan onun da bizden haberi yoktur. Bizim de ondan asla haberimiz olmaz. İçerideki ve dışarıdaki ayrı ayrı ÂLEMLERİN varlıklarıdır. Buna karşılık, kara delik "Hep çektiği" için, içerdeki kişi bizim mesajımızı alır; fakat o da bize mesaj gönderemez. Dolayısıyla bizden haberi olması bile anlamsızdır. Tıpkı ölülerin bize mesai gönderememesi gibi...
Bizim telsizimizin verici sinyalleri oraya ulaşır ama, telsizimiz alıcı görevini yapamaz. Oraya gidilebilir, girilebilir; fakat asla oradan geri dönülemez, çıkılamaz.
Bu, "Tek yönlü bir ok doğrultusunda" zorunlu tersinmez gidiştir. Hâl böyle olunca "Kara-evren" içinde olup-bitenleri bize iletememiş olur.
Bizim "Gözlem ufkumuz" onun "Olay ufkuna" kadar olan bölgedir. Ne kara-kozayı, ne içindeki karadeliği göremeyiz, ölçümleyemeyiz. Çünkü ölçü sistemimiz, soyut (İmajiner) sayılarla ölçülen matematik tekilliği ölçemez. Çünkü orası "Boyutsuz" dediğimiz noktaya, yani sıfıra indirgenmiştir.
Arapça'da "Sıfır" sayısı nokta ile yazılır. B harfinin noktası aynı zamanda SIFIR'dır!
Bu sıfırlanmış "Hacım", noktayı da aşmış, nokta ötesindeki soyut sonsuza doğru büyüyen, sıkışık-yoğun bir kütlenin boyutsuz ağırlığıdır.
İşte bunun için tekilliğe, matematik imkansız bölge diyoruz.
Tekillik aynı zamanda VAHDANİYET ve EHADİYET'in göstergesidir!..
KESİM : 51
ACCRETION DISC
YAKALAMA/TUTULMA DİSKİ
"Karadelikler" en başta, varsayımsal=hipotetik olarak öngörülmüş; gözlenemeyeceği ve dolayısıyla ispat edilemeyeceği maddeci bilim adamlarınca ileri sürülmüştü. Çünkü karadelikler ışığı hapsettiğine göre ışınlamaktadırlar. Bu görünmezlik onların "Yek sayılması" anlamına gelemez. Olmadıkları iddiasına karşı tutulamaz. Nitekim var olma hakkı günümüzde dolaysız ve dolaylı tanıtlarla (Delillerle) gösterilebilmektedir.
Onları ispat için ilk aklımıza gelen, "Göklerdeki bir kollapsar çökmesini yakalama şansı" aramaktır. Bu ise, hem kozmik bir sabır gerektirir, hem de "Çöken göksel bir cismin saniyenin milyarda-bir zamanında yok olması" nedeniyle, artık onu göklerde gözlemleme umudumuz suya düşer.
Işık hızıyla "Kendi çapından merkezine büzüşen bir yıldız", güneşimizden on kez büyük olsa bile, bir saniyenin dört milyonda-biri zamanda gözlerimizden birden silinir.
Astronomik, daha doğrusu kozmik boyutlu bir yıldız çökmediği sürece, karadelik uzun-uzadıya gözlemlenemez! Gerçekten de çöken bir yıldıza rastlamak için kozmik sabır yanında "Şans" da gerekir. Çökmekte olan bir yıldızın nerede, ne zaman çökeceği; çökmüşse, yerinin tahmin edilmesi vb. bize güçlük getirmektedir. En iyisi bu iş için elverişli bir "Kırmızı dev" yıldızın çökmesini kuşaklar boyu beklemek bahasına sabırlı olmaktır.
O halde "Dolaysız" tanıtlar yerine onu "Dolaylı" gözlemlemek daha az sabır ister. Böyle bir olguyu izlememize "X-ışını astronomisi" imkan vermiştir. Çünkü karadeliğe tutsak cismin "Elektronlarının" geriye kavislenmesiyle sağlanan "Radyant enerji" tasarrufu "Çok yoğun X-ışınlarıyla" telafi edilir ve o zaman karadelik olay ufkundaki bir "Çanak" aydınlanır. X-ışını astronomisi bize istediğimiz tanıtı bu "Çanak" ile sağlar. Bir karadeliğin varlığını, eğer yakınındaysak, çekilmemizden; eğer uzağındaysak, dolaylı etkilerden hissederiz. Onun pusuya yatmış olay ufku zarı, kendisine bizden bir madde değmediği sürece suskundur. Fakat evrenimizin malı olan tutsak bir cisim bu görünmez kozanın bir noktasına değerse, o yerde aktif şiddet olaylarının canhıraş feryadı olan X-ışıması oluşur. Bizler bu aktif tepkimeleri izleyerek karadeliklerin yerini keşfedebiliyoruz.
Tutsak olmak üzere karadeliğe yönlenmiş, ister büyük ister atomdan küçük bir cisim, kendisini eski model bir gramofon saçağının ağzında yakalanmış bulur. Tabii, biz bu saçağın hunisi kara evrende kaldığı için onu göremeyiz. Buna rağmen çıplak tekillik denen görünür bir karadelik bulabilseydik, o antika gramofon saçağının fotoğrafını çekebilirdik. Bu saçak Kur'an'ı Kerim'de (Kıyametle ilgili ayette) "GÖK ERGİMİŞ BAKIR RENGİ BİR GÜL GİBİ OLACAKTIR" diye tanıtılmıştır. Söz konusu saçak, gerek renk açısından (Kırmızı, pembe, turuncu, ve kayısı-gül) gerekse katmerli biçimiyle gül çiçeğiyle tam bir benzeşme gösterir.
Sözünü ettiğimiz bakır rengindeki katmerli gül ya da gramofon saçağı, giderek iyice daralan bir hortumla karanoktaya bağlanır ve/veya tersine oradan açılarak dışa genişlemiş olur.
Eğer bir çıplak karadelik bulsaydık, onunla haberleşebilirdik. Çünkü kara-evren "Müzik yayınını" bu gramofon saçağından bize kaydettirebilirdi.
Olay ufku zarının her neresi aktifleşirse, orada bu disk biçimli saçak, girdap, gül katmeri oluşur. İşte bu diskin astronomideki adı "Eklips kursu=yakalama diski"dir. Tutsak madde bu diskten tutulmaya uğrar. Girdapta döne döne tekilliğe gider. Evrensel anafor teorisi burada da yürürlüktedir.
Tutulan madde bu olay ufku diskine nereden yakalanmışsa, oradaki kozmik bir kasırga hortumu deniz girdabına kapılır. Karadelik onun kara-odağını emmeye başlar. Biz bu hortumu (Sunacağımız resimdeki gibi) kuş bakışıyla bir girdap olarak görürüz.
Bu obur ağız, dev güneşleri bile önce yumrulaştırarak, bir meyveyi bıçakla soymamız gibi giderek darlaşan burgulu helisler biçiminde soyar. Sonra sıra meyve kabuğunun altındaki iç katmanlara gelir. Bu gövde de helezonlar (Sarmallar) çizerek geride hiç bir şey bırakmadan emilip yok olur. Yani, bu olayı gözlemleyen biri, dev bir göksel cismin, gözleri önünde "Hiç yaratılmamışçasına" yok olduğunu, kara güneşin yerinde yeller estiğini görür. İşte bu olgu, maddenin yok oluşudur. Maddecinin de korkulu düşüdür...
Yıldızın tutulması boyunca yakalama diski öyle şiddetle ısınır ki, artık çıplak gözle de görünür hâle gelir!
Diske yakalanan yıldız materyali yakalama diskine eklenerek onu güçlendirip, aydınlatır. İşte burası aktif bir bölge olup, karaboşluk görünmediği halde, bu aktif çatışmadan çıkan radyasyonla yerini belli eder.
Bir yıldız, bir karadeliğe yakın geçişte ya "geçer-gider", ya yakalanıp yörüngeye oturur. Ya da onun tuzağına yakalanarak, vakitsiz ölüme doğru yumru vererek meyleder. Bu üç durumda da çok şiddetli X ışıması yayarak "Yerini" belli eder.
Okuyucu izleyen şekillerden sunduklarımızın ayrıntısını edinebilir.
ŞEKİL - 29
Şekil - 29'un açıklaması:
(1) Bu dev mavi yıldız güneşten 30 kat; ortağı karadelikten de 3 kat kütlece büyüktür.
(2) Karadeliğin yörüngesine giren dev mavi yıldızın aşırı sıcak gazları yıldızı terk etmeye başlıyor. Daha sonra yıldızın gövdesi yumrulaşacak, karadelik yakalama diskine emilecektir.
(3) Karadelik yakalama diski "Fil'i yutan bir yılan" misali pusudadır. Mavi dev yıldız yumrusundan akan gaz ve materyal, yakalama girdabında helisler çizerken milyonlarca derece ısınıp, X ışını biçiminde açığa çıkar. Bu arada diski görünür biçimde aydınlatır.
(4) Ölümün plağı giderek daralan Helislerle plağın merkezine doğru yakaladığı cisimleri evire çevire toplar.
(5) TEKİLLİK: Yani "Tek boyut" resimde gösterilmekle birlikte aslında bu sayfanın ardındaki bir başka sayfada sayılmalıdır. Tekillik kuyusuna düşen tutsak eğer şansı varsa paralel evrende ölmeden ortaya çıkacaktır.
(Lütfen devamına/aşağıdaki açıklamaya bakınız)
ŞEKİL - 29
ÖLÜMÜN GRAMOFONUNDAN CENAZE MARŞI
Bir gramofon çiçeğine ya da bir kasırga hortumuna benzeyen "Yakalama diski" karadelik olay ufkunun bir cisme değdiği herhangi bir yerde kendiliğinden oluşur. Burası yutma-emme girdabıdır. Yutulan nesne isler bir yıldız ister bir gaz-toz bulutu olsun, ana materyali hidrojen ve helyumdan oluştuğu için çok kolay çözülür. Bu spiral çözünme yakalama diskine eklendikçe disk daha da güçlenir. O zaman karadelik, yıldızı daha kalın spirallerle yutmaya başlar. Akışın oluşturduğu sürtünme ısısı milyonlarca ısı derecesine ulaşınca, elektronlara şiddetli bir uyarma etkisi yapar. Uyarılan elektronlar önce kaçmak üzere ivmelenir, fakat kendilerini kurtaramadıklarından, kavis (Radyant) çizerek geri dönerler. Çünkü ışık hızında tutulduklarından, bu magnetik-aşırı alandan kurtulamazlar. Bu geriye dönme sırasında "Kendilerini izleyebildiğimiz" ışımayı salarlar. Tutulma diski tutsağının bütün radyant enerjilerini teslim aldığından, tutsak cismin bu hafiflemesinden ve elektronların yeniden geri dönmelerinden elde edilen çifte kazanç X ışınları ışıması salınarak telafi edilir. Bilindiği gibi, X ışınlarının diğer adı Röntgen ışınlarıdır. Röntgen astronomisi bize tutulma diskinin aydınlandığını gösterir. Dönen ve elektrik yüklü (Yükü nötr olmayan) karadeliklerin yakalama diski, aynı zamanda "Fırlatma diski" görevini de üstlenir (Desaccretion Disc). Dönen karadelik, kendisiyle birlikte magnetosferini de sürüklediğinden bir cisim yakalama diskinin dönme yönünde yakalanırsa geri fırlar; ters yönde ise yutulur.
Dostları ilə paylaş: |